Vertigo(Doctor Strange)

By lermaniac06

37.6K 3.2K 1.8K

(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - ... More

Doctor Strange
Protectors
Adele
You are not a friend
save the girl
Thank you Stretch
i will miss you
dance
he's coming
even my ass is more beautiful than you
one last time -1-
one last time 2 (Final)
Uzun zaman sonra yeniden merhaba
*i love u in every universe* (Special Episode)

purple? that's all i wanted to learn

1.7K 197 67
By lermaniac06


Selam, tek bir bölüm yazma hakkım vardı ve size sordum. Çoğunluk Vertigo'ya gelsin dedi. Buyrun yeni bölüm sjsjs Olayların ani geliştiğini düşünebilirsiniz ki öyle. Ama başka çarem yoktu. Bu hikayeye başlarken kafamda bir kurgu yoktu. Devam eder sandım ama maalesef üretemiyorum. O yüzden kısa sürede final yapmak zorundayım. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar.

Tüm ekip Tony Stark'ın büyük salonunda oturuyor ve karşılarındaki sessiz adama bakıyorlardı. Bütün gözlerin üzerinde olmasından rahatsızlık duyan adam ise parmaklarıyla oynuyor ve dudağını dişliyordu. Ortamdaki gerici sessizlik canına tak etmiş olacaktı ki Tony konuşmayı başlattı.

"Yani... Yeşil Adam'ın kıçı tekmelendi?"

Bruce ona suratını asarak baktı. "Tam olarak öyle olmadı..."

"Pekala, nasıl oldu? Bize bilgi vermen gerekiyor Bruce."

"Çok, çok güçlüydü... Bir Titan'dan bahsediyoruz! Hulk'u yenmesi normal değil mi? Ayrıca son günlerde sorunlar yaşıyoruz ve bunun da biraz etkisi olabilir..."

Elizabeth ona bakıp iç çekti. "Demek bir Titan. Hakkında bildiğimiz tek şey onun gezegeni yok etmek isteyen, öfkeli bir Titan olduğu mu?"

"Şey... bir de ten rengi mor."

"Mor? İşte bu bilmek istediğim şeydi. Teşekkürler, Bruce." Alaylı bir şekilde konuştuktan sonra ayağa kalktı. Zaten yeterince endişeliydi ama Bruce'un gelmesi endişesini daha da arttırmıştı. Zaman daralıyordu. Thanos yaklaşıyordu.

"Bruce, biliyorum zor bir durum ama... Asgard'a ne oldu? Thor nerede?"

"Asgard... orası yok oldu. Thanos orayı yerle bir etti. Ve... Ve Loki öldü. Thor da yaşıyordu ama kurtuldu mu bilmiyorum."

"Aman Tanrım! Loki öldü mü?" Steve şaşkınlıkla bu soruyu sormuştu. "Çok büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız. Hem de çok!"

"Bunu anlamamızı sağladığın için çok sağ ol Yüzbaşı." Tony gözlerini devirerek bunu söylemişti.

"Tek kurtuluş sensin."

Liz kafasındaki ses ile irkildi. Bir an tüm bakışlar ona çevrildiğinde durumu belli etmemek için omuz silkti. Kimseye bu durumu anlatmak istemiyordu. Özellikle de Stephen'a.

"Liz, iyi misin?"

"Evet, evet sadece... tedirginim biraz."

"Pekala, plana ihtiyacımız var? Herhangi bir fikri olan?" Steve konuştuğunda Elizabeth elini kaldırıp söz hakkı aldı.

"Pekala... Thanos her şeyi yok etmek istiyor. Ama bunu tek başına yapamaz. O yüzden taşları istiyor. Tüm taşları topladığında elinde büyük bir güç olacak. Ki bu güç her şeyi kolayca yok etmesini sağlar. Uzayda bir taşı ele geçirdiğini biliyoruz. Yani Bruce'un onun Loki'den taşı aldığını biliyoruz. İkinci bir taşı elde etti mi bir bilgimiz yok. Ama... ne olursa olsun iki taş Dünya'da bulunuyor ve diğeri de kayıp, kimse nerede olduğunu bilmiyor."

Katılırcasına sesler çıkaranları duyduktan sonra yutkunup devam etti.

"O iki taşı almak için buraya gelecek ya da yardımcısını falan yollar herhalde. Sonuç olarak... taşları almasını engellersek onu yenme şansımız olur. Değil mi?"

"Taşları almasını nasıl engelleyeceğiz?"

"Taşları yok ederek." Diyen Stephen'a baktı Liz. Taşları nasıl yok edebilirlerdi ki?

"Planlamayı bölmek istemezdim ama Wanda aradı." Natasha endişeli bir şekilde içeri girmişti. Bruce geldiğinden beri pek ortalıkta gözükmüyordu ama bu sefer acil bir şey olmuş olmalıydı ki onun olduğu yere gelmişti. Kızıl ajan ona kızgındı. Hem de çok, çok kızgındı.

"O ve Vision saldırıya uğramış. Tuhaf Uzaylılar tarafından. Thanos'un çocukları. Vision'daki taşı almaya çalışmışlar."

"Şimdi iyiler mi?"

"Evet, Wanda onları geri savuşturmayı başarmış. Buraya geliyorlar. Akşam gelmiş olurlar."

"Pekala, belki de bu planı akşam yapmalıyız. Sonuçta onlar da bize yeni bilgiler getirecek."

Herkes ayaklandığında Elizabeth ciddi bir ifadeyle dışarıyı izleyen Stephen'ın yanına gitti. "Bence başaracağız. Yani... çok iddialı bir takımız sonuçta."

Mavi gözlerini ona çeviren adam tebessüm etmeye çalıştı. "Bence de başaracağız."

"Yani... biraz tuhaf olacak ama biliyorsun savaştan önce son günlerimiz ve bir şeyler yapmak ister misin?"

Aslında demek istediği 'Belki öleceğiz ve son kez bir şeyler yapsak mı?'ydı. İkisi de bunu çok iyi biliyordu ama dile getirmeye niyetleri yoktu.

"Olur tabi, ne yapmak istersin?"

"Seni yemeğe çıkarmama izin verir misin Bay Strange?"

"Tanrım! Bana ilk kez Strange diyorsun!"

"Hoşuna gitmedi sanırım?"

"Hayır, hayır bu daha iyi. Sadece biraz şaşırdım. Ve, tabi ki size izin veririm Bayan Winston."

"İyi, o zaman gidip hazırlanın. Bir saat sonra görüşürüz."

Yanağına minik bir öpücük kondurduktan sonra odasına çekilmişti.

"Kurtuluş sensin."

Yeniden aynı sesi duyduğunda elini alnına yerleştirdi. "Kafamın içine girip benimle konuşmayı kes! Her kimsen, bunu yüz yüze halletsek? Hem... ne dediğini anlamıyorum bile."

Cevap bekledi ama cevap gelmedi. Ofladıktan sonra üzerini değiştirdi ve biraz makyaj yapmak için makyaj masasının önüne geçti. Son günlerinde süslenmenin zararı yoktu sonuçta. Hazır olduktan sonra odasından çıkıp aşağıya indi. Strange de hazırlanmış, onu bekliyordu. Giydiği gömlek ve pantolonla ne kadar şık göründüğünü düşünürken gülümseyerek ona bakıyordu.

"Stephen Strange, harika görünüyorsun."

"Her zamanki halim."

"Ve, egonuz da harika."

"Her zamanki hali."

Liz gözlerini devirirken Stephen gülmüştü. "Gidelim mi?" Sonra da birlikte çıktılar.

***

Karşısındaki eşsiz adamla harika bir yemek yiyor olması onu gerçekten mutlu ediyordu. Ama birkaç gün sonra Mor bir Titan'ın saldıracak olması aklına geldikçe mutluluğu kayboluyordu. Stephen'ın anlattığı doktorluk anılarını dinlerken içeceğinden yudumluyordu.

"Anlamak zorundasın, sen tek umutsun."

Başına aniden giren ağrıyla suratını buruşturmamak için kendini zor tuttu. "Ben bir lavaboya uğrayıp geliyorum."

"Tamam."

Hiçbir şey belli etmemek bu ağrı ile gerçekten çok zordu. Düzgün adımlarla köşeye kadar yürüdü ve Stephen'ın onu görmediğine emin olduktan sonra duvara tutunarak lavaboya gitti. İçeri girdiğinde kimsenin orada olmaması rahatlamasına neden olmuştu. Aynanın karşısına geçip kendisine baktı. Ona neler oluyordu? Kiminle konuşuyordu? Suyu açıp ellerini yıkarken içeri birinin girdiğini duydu. İşi bittiğinde arkasını döndü ve gördüğüyle çığlık atacak oldu ama ağzına kapanan el buna engel oldu. Karşısında yeşil renkli, kırmızı saçlı bir kız duruyordu. Kız güzeldi güzel olmasına ama Elizabeth hayatında ilk kez bu ten renginde birini görüyordu.

"Çığlık atma. Tamam mı?" Liz kafasını salladığında elini yavaşça çekti. "Kısıtlı zamanım var ve seni bulmam gerekiyordu."

"Se-sen kimsin?"

"Adım Gamora, sohbet için zamanımız yok tamam mı? Bunu al."

Eline tutuşturduğu hançere bakınca gözleri irileşti. "Bu da ne?"

"Sorma lütfen! Anlatacak zamanım yok, gitmem gerekiyor. Bunu sakla, yanında tut. Ne olduğunu anlayacaksın. Ve kimseye bahsetme. Kimseye söyleyemezsin."

"Sen... tamam, bir saniye. Ne saçmalıyorsun?"

"Elizabeth, bunu hep sakla. Ne olduğunu anlayacaksın. İşine yarayacak, onu yenmene neden olacak. Sakın ama sakın kimseye söyleme. Bu sende kalmalı ve kimse bilmemeli. Şimdi gitmeliyim."

Kız koşar adımla çıktığında seslenmeye çalıştı ama çoktan gittiğini biliyordu. Eline tutuşturulan tuhaf hançere baktı. Özel bir şeye benziyordu. Kızı dinlemeye karar verdi ve hançeri çantasına attı. Kimseye söylemeyecekti.

***

Stephen ile güzel bir yemekten sonra eve geri döndüler. Wanda ve Vision gelmişti. Onlar diğerlerine bir şeyler anlatırken ikili üzerini değiştirip yanlarına geri döndü. Thanos'un çocukları Zihin Taşı'nı almak için onlara saldırmışlardı.

"Taşı yok etmemiz gerekiyor." Vision konuştuğunda Wanda kafasını iki yana salladı. "Hayır, Vis."

"Wanda, taşı yok edersek onu alamaz. Tek çözüm bu."

Bu bile Wanda'nın gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Liz O an onun için çok üzüldü. Sevdiği adam o taşa ağlıydı ve taşın yok olması demek... Bir an için Stephen'a baktı. Aynı durumda olsa sanırım o da taşı yok etmezdi.

"Taş ile Vision'u ayırmanın bir yolu yok mu?"

Natasha'nın sorusuyla herkes Tony ve Bruce'a döndü. Bilim Adamları onlardı sonuçta.

"Bu mümkün olabilir. Yani... Vision kendini çok geliştirdi. Taşa ihtiyacı kalmadı ama... onu ayırmak hakkında pek bir fikrim yok."

"O kadar gelişmiş bir teknolojimiz yok. Bunu yapabileceğimizi düşünmüyorum."

Bruce da konuştuğunda umutları tekrar yok olmuştu.

"İhtiyacınız olan gelişmiş bir teknoloji mi?" Steve konuştuğunda ona döndüler.

"Pekala... Wakanda bunun için uygun bir yer. Harika bir teknolojileri var ve Bilim Adamları bu tür işlerle fazlasıyla uğraşıyor. Vision'u oraya götürmeliyiz."

"Wakanda da neresi?"

"T'challa'yı hatırlıyor musunuz? Onun ülkesi."

Uzun bir sohbetten sonra herkes Wakanda konusunda hemfikir olmuştu.

"Tamam, Ben, Vision ve Wanda Wakanda'ya gidiyoruz."

"Ben de geliyorum." Nat konuştuğunda Steve onu onayladı.

"Pekala, diğerleri de New York'da kalıp diğer taşı koruyor."

Plan hazırdı. Zihin Taşı'nı yok edecek, Zaman Taşı'nı koruyacaklardı.

"Yarın erkenden yola çıkalım. Şimdi, gidip dinlenin."

Herkes dağıldıktan sonra Liz de odasına gitmişti. Yarın her şey başlıyordu. Ve bu konuda içinde kocaman bir korku vardı. Başını yastığa koyduğu an gözleri kapanmıştı ve sonra da kendini kafasındaki sesle yüzleştiği bir rüyada buldu.

Continue Reading

You'll Also Like

17.6K 1K 22
𝐘𝐃𝐒𝐓𝐂 ★ 𝐏𝐈𝐄𝐓𝐑𝐎 𝐌𝐀𝐗𝐈𝐌𝐎𝐅𝐅 --------------------------------- Kendini kazara başka bir evrene gönderen Fiona, kendini gelişmişlerin ar...
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
69K 5.7K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
62.1K 6K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu