Karanlığın Şafağı |Şafak Seri...

By BiCeruVar

328K 16.7K 1.6K

(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanınd... More

Tanıtım
Teaser 1
Teaser 2
Bölüm 1 - Kavga
Bölüm 2 - Kaza
Bir Öneri
Bölüm 3 - Hastane
Bölüm 4 - Dönüş
Bölüm 5 - Aile Kalesi
Bölüm 6 - Abiye Destek
Bölüm 7 - Sevgilim
Bölüm 8 - Tibet Bozgunu
Bölüm 9 - Özürler
Bölüm 10 - Hep Destek Tam Destek
Bölüm 11 - Yeniden Doğuş
Bölüm 12 - Sorgu ve Savunma
Bölüm 13 - Panik
Bölüm 14 - Yüksek Gerilim
Bölüm 15 - Sevmeler
Bölüm 16 - Tatil
Bölüm 17 - Gidiş ve Dönüş
Bölüm 18 - İtirafta Devrim
Bölüm 19 - Evlenecek Misin?
Bölüm 20 - Gergin
Bölüm 21 - Acı Görev
Bölüm 22 - Başarı?
Bölüm 23 - Bir Kürek Toprak
Bölüm 24 - Teklif
Bölüm 25 - Belirsiz
Bölüm 26 - Yıkılmaz Duvar
Bölüm 27 - Kaybetmek ve Kazanmak
Bölüm 28 - Derin Sızı
Bölüm 29 - Deprem
Bölüm 30 - Ağır Arıza
Bölüm 31 - Bi Müsade
Bölüm 32 - Tutkun
Bölüm 33 - Zor Zaman
Bölüm 34 - Tehlike Çanları
Bölüm 35 - Alaşağı
Bölüm 36 - Sınav Gibi Sınav
Bölüm 37 - O Tek Kişi
Bölüm 38 - Evlenmeliyiz Artık
Bölüm 39 - Ulan
Bölüm 40 - Sevmenin Aslı
Bölüm 41 - Sevmiyorum Gitmeni
Bölüm 42 - İfşalayan Gazeteci
Bölüm 43 - Vuslat Nasıl Delirir 101
Bölüm 44 - Kız Verme Krizi
Bölüm 45 - Blöf Bunlar Tibet Bey
Bölüm 47 - Yıkıntı
Bölüm 48 - Kalp
Bölüm 49 - Ölümler
FİNAL - Bölüm 50 - Zormuş Yaşam
Yok Mu Benden Size Bir Açıklama...
BUTİMAR

Bölüm 46 - Düğün

3.4K 205 11
By BiCeruVar

Son gönderdiğim bir bölüme baktım da yorumlarda haklı olarak sitem var. Aylarca sessizlik, tek kelime olmadan koca bir suskunluk, son bölümlerde bir çeşit teklemeler...
Aslına bakarsanız umursamıyor değilim, yazmaya devam da ediyorum. Durmadım. Sadece sürekli siliyorum. Burası olmadı, burası bizimkilere uymaz. Benden bekledikleri bu değil diyerek. Bir de yetmez gibi İnternet yok. Son bir yıldır bunun sancısını hep beraber çekiyoruz. Sizi kaybetmek son istediğim şey ama biliyorsunuz beni bir anda dibe vuran gillerdenim ben. O yüzden bir bölüm daha gönderiyorum size.
Affedin lütfen. Bu hayat bir nebze de ağır gelmeye başlıyor...

--------------------------

Sadece o birliğin işlerinden dönüp koruyamadığı ailesi için istifa verecekti ama bunu babasının hala parmağı işin içindeyken istifa etse de yapamazdı. Üstelik yorulmuştu Vuslat, Tibet'te bunun farkındaydı elbette. Öyle ki an geliyor çalışma odasında şirket işim var diyerek saatlerce dinleniyordu. Aldığı ilaçlar yüzünden yorgun düşüyordu bünyesi. Haliyle Tibet'te artık bunları yaşamasını istemiyordu. Üstelik eşek kadar olmuş 6 tane çocuğu varken.

Adam üzerindeki ceketin bileklerinden çıkan gömlek manşetlerini düzelttiğinde arabaya yaslanmayı da ihmal etmemişti. On beş, tamı tamına on beş dakikadır Doğa'yı kapının önünde bekliyordu, üstelik işin garip yanı söz konusu iş ise geç kalması şaşılacak bir durumdu. Kapının sesi kulağına iliştiğinde bakışları direkt olarak o tarafa dönmüştü ki sakince çıkıp kendine yönelen kadını süzdü. Üzerindeki gri kaşenin belindeki kemeri düzelterek yanına gelmeye devam ettiğinde Tibet kapıyı açmadan önce duraksaması için bekledi.

'E gitmiyor muyuz?' kadın gülümseyerek yüzüne baktığında içi erir gibi olsa da dudaklarını ıslatıp gözleriyle ince kabanın kemerini işaret etmişti.

'Ne?'

'O kemeri çözer misin kedi göz.'

'Hava soğuk Tibet, restoranda çıkaracağım nasılsa, hadi.' Kapının koluna uzanacağı sırada adam önüne dikildiğinde belini yakalayarak kendine çekip fark ettirmeden kemeri çözmüştü. Gözleri kadının derin bakışlarına odaklıyken derin bir nefes alıp hafifçe arkaya çekildiğinde ise az önce derin derin bakan gözleri sinirden kızarmıştı anında.

'Bu etek boyu ne kedi göz? Sen bununla bir de elin adamıyla yemek mi yemeyi düşündün. Şakan çok kötü, hadi acele et.'

'Tibet saçmalama, asıl sen acele et hadi.' Tekrar kapıya uzanınca Tibet hızlıca kadının beline kolunu sarıp bedenlerinin çarpışmasını sağlamış ardından boştaki elini eteğin bittiği çizgiye ilerletmişti.

'Sen beni katil edeceksin sanırım. Bak eğilmeden, uzanma çabasına girmeden eteğinin bittiği yere geliyorum Doğa. Cinlerimi tepeme toplama benim. Hadi güzel gözlüm, üzerini değiş gel. Bekliyorum.' Sıkıca doladığı kolunu gevşettiğinde karşısındaki kadın sertçe yutkunsa da içinin erimesini bir kenara atacak gibi görünüyordu.

'Babam da üzerime geldi zaten. Ne sizden çektiğim ya, istediğimi giyerim.'

'Ya ben sana giyme demiyorum! Bak sokağın ortasında bağırtıyorsun beni. Doğa ya üzerini değiş ya ben mekanı kapatmaları için şuan telefon açacağım.' Sinirden çakmak çakmak olan gözleriyle konuşsa da Doğa derin bir nefes alıp sertçe bırakmıştı.

'De-ğiş-me-ye-ce-ğim.'

'Öyle mi?' kız başını usulca salladığında Tibet derin bir nefes alarak sakince onaylamıştı. Arabanın diğer tarafını dolaşıp koltuğuna yerleştiğinde Doğa'da hızlıca binmişti ki arama sesi aracın içini doldurdu.

'Buyurun Tibet bey.'

'Melike hanım bu akşam olacak iş yemeğinin iptal olduğunu karşı tarafa iletin lütfen.'

'Ama Tibet bey, yemek yarım saat sonra, eğer böyle bir şey yaparsak anlaşma için çok büyük itibar kaybı olur.' Kadın şaşkınca hattın diğer ucundan konuşsa da Doğa büyümüş gözlerle adama bakıyordu.

'Umurumda değil. Olur da tepki verirlerse anlaşma olmayacağını söyleyin.'

'Tibet saçmalama.'

'Sus, sadece sus.' Fısıldarcasına konuşup Doğa'nın konuşmasını engellediğinde hala dil döken Melike hanım dikkatlerini çekmişti.

'Melike, sakın öyle bir şey yapma, biz on dakikaya mekana geçeriz. Sorun yok tamam mı.'

'Doğa hanım, Tibet bey-'

'Kafasına saksı düşse bu kadar bilinci bozulamazdı onun. Sen sakın iptal olduğunu falan söyleme.'

'Peki efendim.' Konuşma sonlandığında Doğa dudaklarını ıslatarak sinirle adamın yüzüne bakmıştı ki restorana gitmediklerini fark etti.

'Tibet, restorana gidelim.'

'Söylediğimin şaka olduğunu mu sandın sen? O yemeğe gitmeyeceğim, üzerinde o elbise varken o mekana adım atmayacağım.'

'Eğer ki bu iş önemli olmasa emin ol yapmazdım ama bu burada kapandı sanma. Dediğin olsun, ileride butik var, oradan alalım bir şeyler.' Ne kadar Doğa kabullenmiş olursa olsun bunun acısını kötü çıkaracaktı ama Tibet farkında olarak bu meseleye müdahalede bulunmuştu. Tarif ettikleri butikte kısa bir kriz daha yaşansa da sonuca ulaşarak restorana girdiklerinde yerleştikleri masayla derin bir nefes aldı kadın.

'Sana bunu çok ağır ödeteceğim.'

'Konu sensen getirdiğin zehri içerim, bilirsin.'

'Keşke zehir içseydim diyeceksin Tibet bey.' Adam omuz silkerek bakışlarını kapıya çevirdiğinde gelenlerle beraber ayaklanmıştı. Tabi onunla beraber Doğa'da harekete geçmişti.

Gelen kadının ve adamların elini sıktıktan sonra tekrar sandalyelere yerleştiklerinde ortada nasılsın muhabbetleri dolaşırken Tibet'te Doğa'da aksamalar yüzünden özür dilemek yerine basit bir olguymuşçasına onların dinlenmelerini ve rahat rahat vakit geçirmeleri için süreyi uzattıklarını anlattılar. Öyle ki ince işlenmiş bir konuydu bu. Ağırladıkları otel işini ise Aren sağ olsun halletmeleri uzun sürmemişti. Başta girişi dört gün olarak gösterdikleri için insanlar da haliyle kuralları böyle diyerek ses çıkaramadılar.

Sürekli olarak dönen terimler, rakamlar, finanse durumları, çalışan konumları açıklanmış, sürelerin uzatma veya daha kısa sürme olasılıklarından bahsedilmişti. Doğa ne kadar rahatsa Tibet o kadar üzerindeki gerginlikle duruyordu. Aslında çekinmekten çok iş ciddiyetinin fazla yüklenmiş haliydi bu. Tıpkı babası gibi imzaya kadar gerginliğini üzerinden atmıyordu. Gecenin sonu yavaş yavaş geldiğinden olsa gerek sözleşmenin konusu açıldığında Tibet yan taraftaki çantadan dosyaları çıkararak iki tarafın imza atmasını sağladı. Neyse ki olaysız bir şekilde bu da hallolmuştu.

'Bunu kutlamaya ne dersiniz?' sorusuyla beraber üç bedenden de onaylama geldiğinde harekete geçmekten geri kalmadılar. Geldikleri gibi arabalara tekrar yerleşip mekan değiştirmek için yola koyulduklarında Tibet yanındaki kadının parmakları arasına parmaklarını yerleştirerek elini kavramıştı.

'Kızgın mısın bana hala?'

'Beni kıskançlık krizinle boğduğun halde karşındaki kadının nasıl cilve yaptığını hiç fark etmediğine inanamıyorum!' adam beklemediği tepkiyle kaşlarını havalandırdığında hala olayın ne olduğunu algılayamamıştı. Kimden, ne cilvesinden bahsediyordu acaba.

'Anlamadım kedi gözlü yârim.'

'O kadın. Cosmos, resmen bakışlarıyla yedi seni!' Doğa tekrar kedi halinden aslana dönüştüğünde Tibet başını sağa sola sallayarak derin bir nefes almıştı.

'Yanlış anlamışsındır sevdiceğim.'

'Yanlış falan anlamadım. Ağzının içine düşecekti, her kelimende çenesi yeri buldu. O kadını öldürürüm.' Doğa bir kez daha sinirine engel olamadığında Tibet'in şen kahkahası arabanın içinde yankılanmıştı ki adam hızlıca aracı mekanın önüne çekip kahkahasını yavaşlattı.

'Sen beni ne güzel kıskanıyorsun öyle bahar çiçeğim.'

'Dalga geçme benimle, olur da sana yaklaşmaya kalkarsa onu parçalara bölerim. Sonra da sözleşmeyi o aptala yediririm.'

'Pekala, inelim mi artık?' ne kadar içindeki gülme eylemine karşı çıksa da sırıtarak arabanın kapısını açmıştı ki güvenlikte Doğa'nın kapısını araladı.

'Hoş geldiniz Tibet bey.' Kapıda sadece özel müşteri yanında olduğunda kendine bey diyen adama baş selamı verdiğinde hala az önceki kriz aklında dolanıyordu. Deli gibi bağırıp, sinirden kızaran yanaklarıyla kendine daha da aşık ediyordu Doğa, bunun farkında olmasa da. Basamakları es geçerek balkon tarafına yönlendiğinde özel locanın hazır olduğunu görerek ardından gelen insanlara öncelik tanıdı. Buraya kadar yolu göstermişti ama bundan sonrası için oturacakları yerleri bulabilirlerdi nasıl olsa.

Doğa'nın beline elini yerleştirdiğinde ise kadın sakin adımlarla bir şey yokmuşçasına ilerleyip diğer tarafı boş olan kadının yanına oturmuştu. Tibet'de gülümseyerek yanına yerleştiğinde sipariş alınması için gelen garsona şişe açılacağını bildirdi adam. Madem imza alınmıştı, proje başlıyordu o zaman sağlam bir kutlama yapılması gerekliydi ona göre.

Açılan şampanya ve her zamankinden sakin olan barla kadehler birbirine çarpmış, boğaz gıdıklayan o sıvı çoktan mideye ulaşmıştı. Doğa söyleyene kadar dikkatini çekmese de şuan fark ediyordu ki kadının dediği kadar vardı. Tibet'in her hareketini ince ince takip ediyordu Cosmos. Üstelik diğerleri konuşurken pek ilgilenmese de adam ne zaman ağzını açsa direkt olarak gözlerine bakıyordu. Bakışlarını fark etmesiyle Doğa'ya çevirdiğinde kadının sabır dileyerek soluğunu havaya savuruşunu gördü. Resmen son demlerini yaşıyordu sinirleri ama kabul etmeliydi Tibet. O kıskançlık krizine girerken Doğa yapmayacak diye bir kural yoktu sonuçta. Üstelik sinirini çıkaramadığı için gözlerinin doluyor olması da canını sıkıyordu.

'Ben lavaboya gidiyorum, yoksa katil olacağım.' Kadın mırıldanıp koltuğun ucuna doğru kaydığında Tibet gülümseyerek eşlik etmek istediğini açıklayıp harekete geçmişti. Locadan çıkar çıkmaz gözü bir anda arkaya odaklandığında Doğa'nın belindeki elini istemsizce biraz daha aşağıya çekmişti.

'Ne yapıyorsun Tibet!'

'Sende ne onu ne bunu kabul ediyorsun ama. Cosmos arkamızdan bakarken takip mesafesi korumamı mı isterdin?'

'İsmini söyleme onun. Kafayı yiyeceğim. Aranızda olmasam tepene çıkacak.' Döndükleri köşeyle birlikte sırtını duvara yaslayarak saçlarının arasına parmaklarını daldırdığında adam çenesinden tutup gözlerine bakmasını sağlamıştı.

'Yapma böyle canımın en güzel yanı. Canını sıkmana değer mi hiç?' biraz olsun destek vermeye çalıştığında Doğa'nın gözlerindeki şeytani pırıltılarda kendini göstermişti ki daha saniye geçmeden dudaklarının üzerindeki baskıyı hissetti. Şaşkın hali hızlıca silinirken kadının ensesine yerleştirdiği parmaklarıyla daha çok bastırmıştı dudaklarına ki çok geçmeden alt dudağındaki ısırığı hissederek iç çekti.

'Çıldırdın sanırım güzelim.' Hafifçe gülerek ayrıldıklarında Doğa kaşlarını havalandırıp indirmiş ardından elindeki çantayı açarak rujunu çıkarmıştı.

'Çıldırmadım, çıldırtmaya niyetlendim.' Kendinden emin şekilde rujla beraber çıkardığı aynada dudaklarını renklendirdikten sonra Tibet'in çenesini yakalayarak başını hafifçe kaldırmıştı. Adam daha ne olduğunu anlamadan şah damarının üzerinde hissettiği dudaklarla yutkundu.

'Doğa, sevgilim çalışanlardan biri görecek babam ağzımıza tükürecek bak.' Geri çekilen kadın tekrar rujunu tazelediğinde kaşlarını tekrar kaldırıp indirmiş ve az önce kalçasına inen eli yine çekip aynı şekilde yerleştirmişti.

'Sen benim sevdiğim adamsın, madem iş ciddiyeti deyip bunu gösteremiyoruz... O zaman hissetmesini sağlarım.' Hani kediydi, hani aslandı, kadın resmen panter çıktı diye aklından geçirmekten alı koyamadı kendini. Uysal, kedi gibi olan sevdiği kızınca aslan kesilirdi. Buna defalarca şahit olmuştu da şuan boynundaki izin sebebi olan kadının nefesi hala damarına nüfuz ediyordu. Allah aşkına şu ailede istediğini almayan bir kişi var mıydı acaba?

Locaya tekrar döndüklerinde muhabbete de dahil olmaktan kaçınmadılar. Üstelik az önceye oranla Doğa bin kat daha rahattı. Gülümseyerek sevgilisine sehpadaki sigarayı işaret ettiğinde Tibet konuşmanın arasında uzanıp aldığı gibi bir dal yakmış ve Doğa'nın parmakları arasına bırakmıştı. Kendi sigarasını da dudakları arasına hapsedip bilinçsizce başını yana eğip yaktığında ise Doğa yeşil gözlerindeki tüm sinsilikle yavaşça Cosmos'a çevirdi bakışlarını. Kadının az önceki mest hali resmen irkilerek kendine gelmişti. Öyle ki bakışlarını hızlıca Tibet'ten kaçırıp Doğa'ya çevirmişti.

'Beğendin mi Cosmos?' eliyle barı işaret ediyor olsa da gözlerini bir an kadından çekmediği için onun usulca başını sallayışını izledi. Bir Kasırga kadını herhalde her daim istediğini alırdı ki Doğa'nın zaferi fazla gecikmemişti. Ne kadar kısıtlı alanlarda kısıtlı haller olsa da bir şekilde yolunu bulurdu kadın. Öyle veya böyle benim derdi, benim olan kişiden gözünü çek demezdi de gösterirdi.

Tibet nasıl bir hızla geliştiğini anlayamadığı olaylar silsilesinde bir anda yine kendini düğün ortamında bulmuştu. Çocukluğundan beri sürekli ya düğün ya nişan içine düşmesi hiç iç attığı bir durum değildi ama söz konusu ablası olunca boyun büküyordu. Annesinin de, ailedeki diğer kadınların da diretmesine rağmen Tuanna inatla kına gecesi istememişti. Üstelik şatafatlı bir düğüne de kimse ikna edememişti onu. Hatta direttikleri sırada ben Vuslat Kasırga'nın evinden gelin çıkıyorum, koca evde onca kız varken bir tanecik benmişim gibi hissettiğim evden. Bir de buna göbek mi atacağım diyerek hem babasının kalbini fetih etmişti hem de direten topluluğu geri püskürtmüştü.

Aileye ayrı ayrı iş çıkacağına son bir haftada hızlı bir hazırlıkla organize edilen düğün bir olmuş ve yıldırım gibi evlenecek hale gelmişlerdi. Tibet ise odanın en köşesindeki koltuğa oturarak deminden beri saça makyaja boğulan ablasının son haline bakıyordu. Bunca zaman aynı evde hem didişe didişe hem birbirlerine can verircesine günleri geçirdiği ablasını şimdi başka bir adamın evine götürüp bırakmak hiç içine sinmiyordu ama babası sağ olsun son bir haftada yapabileceği bütün gerginlikleri çıkararak kendine fırsat dahi bırakmamıştı.

Sonunda malzemeleri toparlayarak odadan çıkan makyaj ve saç ekibine şükür ettiğinde Tuanna boy aynasının karşısına geçerek derin bir nefes aldı.

'Senin gibi bir çirkin ördeği de ancak bu kadar badana boya kuğu yapardı zaten.'

'Öyle mi diyorsun fare...' Tuanna gözlerini kısarak aynadaki yansımadan kardeşine baktığında geldiğinden beri devirdiği viskileri sayamadığını fark etmişti.

'Kaçıncı kadeh o? Sarhoş olup berduş halinle düğünümü dağıtmazsın inşallah.'

'Beş ya da altı. Akşama kadar bir şişe bitirip düğününü dağıtma planım çok iyi ilerliyor.'

'Beşinci kadeh olduğuna inanmak hiç gerçekçi gelmiyor Tibet.' Yüzünü buruşturarak konuştuğunda adam omuz silkip gülümsedi anında.

'O zaman sen de altıncı olduğuna inan.'

'Hadi çık işim var.' Arkasını dönerek yansımayla bağlantısını kesip kardeşini odadan kovduğunda Tibet ayaklanarak gömleğinin yakasını düzeltmişti.

'Bir kovulmadığımız eksikti zaten. Bu arada çok güzel görünüyorsun.'

'Teşekkür ederim.'

'Ama badana boya sayesinde. Sabah Ateş'in korkudan ölmemesini sağlamak için erken kalkıp makyaj yap tamam mı?'

'Hadi Tibet.' Resmen kışkışlar gibi dışarı çıkarıldığında adam gülerek koridordan merdivenlere ilerlemişti. Aşağıdaki büyük kalabalıktan kaçıp odaya sığınmışken şimdi oradan da kovulmuştu. Bir ihtimal kızların hazırlandığını düşünerek merdivenleri inmeden önceki odanın kapısına vurduğunda içeriden duyulan gel sesiyle derin bir nefes alıp daldı odaya.

'Belki burası sakindir demiştim ama...' bütün ailenin kızları şu odaya nasıl sığmışlardı acaba. Üstelik nasıl birbirlerine takılmadan hazırlık yapabiliyorlardı. Ne kadar anlam veremese de balkon korkuluklarının önünde elinde kadehiyle yaslanmış kedi gözünü gördüğünde zor da olsa yanına ulaştı. Çekik çekik bakışlarına gülümsese de hala şortu ve gömleğiyle durmasına şaşırmıştı.

'Hazır olsaydın koluma takıp salına salına aşağı inecektim. Neyse hazır olanlardan birini alayım ben.'

'Tibet'cim sen bu ara sabah kahvaltısında aşırı yürek tüketimi sağladın sanırım?'

'Yok güzelim, o yürek bende sana tutulduğum günden beri var. Yememe gerek yok.' Göz kırpıp çapkınca güldüğünde Doğa'da daha fazla dayanamayarak tebessüm etmişti ki kenarda duran ahşap sandalyelere oturarak bakışlarını boğaz manzarasına çevirdiler.

'Sen de düğün meselesini hızlandırabilme potansiyeline sahip misin ablam gibi?'

'Ablan? Tuanna demiyorsun bakıyorum da. Ayrıca ben daha nişan konusunu hızlandıramazken düğüne nasıl atlayayım?' omuz silktiğinde Tibet derin bir nefes almıştı.

'Bak kedi göz bir evin direği erkekse kapısının kilidi kadındır. Evin kapısının kilidi yoksa o ev bir işe yaramadığı gibi direğini de kaldır at sokağa. O yüzden bir atağa kalk.'

'Sen önce mezuniyet belgeni getir canım. Hala tek ders mücadelesindesin. Okul bitmeden evlenip de senin ders çalışmanı izleyemem.'

'Ama sözleşme imzalatmamı çok güzel izliyorsun.' Tek kaşını kaldırarak kızın yeşillerine baktığında Doğa'nın yüzündeki gülümsemenin iyice büyüdüğünü görmüştü. Gülse de omuz silktiğinde ise Tibet sırıtarak arkasından yaklaşıp boynuna sarılan Evrim'in kollarını yakaladı.

'Ne ara nişanlandılar ne ara düğün oluyor anlamadım ben. Ay böyle kudurmadan evlenilir mi canım. Ne bekarlığa veda oldu, ne kına gecesi, ne de kızlar partisi. Hala kabullenemiyorum bu sakin evliliği.'

'Yapalım sana 40 gün 40 gece düğün Evrim. Şöyle ne kadar kurdun varsa dök.' Tibet laf yetiştirdiğinde Evrim gülerek boştaki diğer sandalyeye geçmişti.

'Ay yok o da çok sıkar. Ama en az 3 gün 4 gece olmalı.'

'O ne öyle 3 güncük. Bence 30 gün daha ideal.' Doğa'da Tibet'le bir olduğunda Evrim anında göz devirmişti.

'Ay siz de iki sevgili bir araya geldiniz beni ciddiye almıyorsunuz. Bakın şimdi canım arkadaşlarım.' Kolunu ortadaki masaya yaslamak isterken ufak biblo düştüğünde ikisi birden gülmeye başlamıştı ki Evrim hızlıca alıp yerine yerleştirdi.

'Dalga geçmeyin beni dinleyin. İnsan hayatında bir kez evleniyor. Şöyle davullu zurnalı, allı pullu, cincifirli bir düğün olmazsa evlenmesin bence. Hem Allah aşkına siz bahçeyi gördünüz mü? Maksimum iki fotoğraflık alan var. O kadar para dökülüyorsa birinin en aşağı 10 tane farklı fotoğrafı olmalı. Sonra geçip gidecek, biz aval aval fotoğraflara bakacağız. Tuanna abla diye demiyorum ama aşırı sade oldu. Kendisini esefle kınıyorum.'

'Kızım düğün bu, instagramlık kafe değil.'

'Ne olursa olsun, düğünde adam akıllı göbek attırmazdı ona kalsa.' İçeriden çoktan yükselmiş müzik sesi bile aslında kızların tıpkı Evrim'in anlattığı gibi iyice kurt dökmek istediğini anlatır gibiydi. Bir yönden haklı olsalar da Tuanna'nın huyunu bütün aile biliyordu. O iş hayatındaki ağırlığını normal hayatına da yansıtan bir kadındı sonuçta. Düğüne katılacaklara Tuanna Kasırga denilince sadece babasının ismi sayesinde korkacakları bir kadın imajı vermek istemezdi. Kim ne der diye önemsemezdi ama başlarında onca bela varken ve bütün bunlar fark ettirmeden saf dışı bırakılıyorken ağırlığı kalmalıydı ona göre. 

Continue Reading

You'll Also Like

183K 8.9K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
7.1M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
1.3M 88.3K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
2M 119K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.