9 months of pregnancy :: mc

By babylonxhoodings

24.5K 1.3K 903

Yeşili sev, doğayı koru. Şu bebeği de bir doğur artık. - - @babylonxhoodings - - 010918 More

that time when he learned he's going to be a father;
first month of pregnancy
second month of pregnancy
third month of pregnancy
fifth month of pregnancy
sixth month of pregnancy
seventh month of pregnancy
eighth month of pregnancy
family time with Cliffords & Hoods #1
"maybe we'll never have our own child, but we can still have a child."
family time with Cliffords & Hoods #2

fourth month of pregnancy

1.8K 115 56
By babylonxhoodings

Calum omuzlarıma masaj yaparken tropikal meyveli içeceğimden bir yudum aldım. Mali ise buna gözlerini devirdi.

"Sapphire'in köpeği olmuşsun Calum."

"O hamile. Bebeği dışarı fırlatana kadar dokunulmazlığa sahip."

Mali'ye bilmişlikle dolu bir sırıtış verdim ve elimi Calum'ın omzumdaki elinin üstüne koyup öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim Calum. Mali gibi çekememezlik yapmadığın için de."
Calum kıkır kıkır gülüp yanımdaki şezlonga otururken Mali gözlerini devirdi.

"Çekememezlik mi? Ben mi?" Histerikçe güldü. "Seni doğumdan sonra göreyim bir de ben. Her tarafım sarkıyor diye bana ağlarsın. Bende sana kaslı karnımı gösteririm."

Aklıma sarkan karnımın görüntüsü geldiğinde korkuyla Calum'a döndüm. "Calum ne diyor bu?"

Calum ellerini iki yana açtı. "Bunlar böyle işliyor. Üzgünüm canım."

Mali ben kazandım sırıtışıyla bana bakarken gözlerimi boşluğa dikmiştim. Sarkan kollar, süt sızdıran göğüsler, bikini giydiğimde slime gibi vıcık vıcık duran göbeğim, çatlaklar...

ÇATLAKLAR.

Elimi ağzıma kapattım. "Aman Tanrım."

Mali kahkahalar içinde ellerini dizlerine vururken Calum bu halimi videoya alıyordu. İkisi de nefes alan, hayırsız kardeşlerdi işte. Derin bir nefes alıp boynumu kıtlattım ve depresif halimden çıkarak gülümsedim. "Her neyse, sevgilisi olmayanlar sussun."

Calum'la beşlik çaktıktan sonra ayaklandım. Üstümdeki tülden hırkayı çıkarttım. "Şimdi de keyifle havuza gireceğim. Size iyi eğlenceler." Mali'ye çarpık bir gülümseme gönderdikten sonra havuza, sevgilimin yanına doğru adımladım.

Ashton ve Luke ile öyle koyu bir muhabbete dalmıştı ki benim geldiğimi fark etmemişti bile. Ta ki Ashton'ın gözleri beni buluncaya kadar. "Anne Aslan gelmiş!" diye bağırması da buna etki etti tabii.

Michael aklı başka yerdeymiş gibi dalgın bir şekilde arkasını döndü. Gözleri direk gözlerimi bulurken yüzünde memnun olduğunu belirten gülümsemesi yer edindi. Hani tek kaş havaya kalkardı, dudaklar aşağı bükülürdü fakat yine de gülümsediği anlaşılırdı ya? İşte o muhteşem gülümseme.

"Güzelim."

"Michael."

Gülümsemesi soldu. "İŞTE BU YÜZDEN KARDEŞİNE İLTİFAT ETMİYORUM CALUM. ONA AZICIK TAKTİK VEREMEZ MİSİN?"

Calum kocaman bir kahkaha patlattığı sırada gözlerimi yuvalarında yuvarladım. "Sen fazla romantiksin. Hem de sırf hamile olduğum için." Yere çöktüm ve havuz kenarından destek alarak ayaklarımı suya sokarken oturum. Soğukluğu yüzünden irkildim. "Hamile olmamdan önce böyle şeyler söylediğini hiç hatırlamıyorum?"

Diğerleri gülerek bu minik atışmamızı izlerken Michael havuzun içinde yürüyerek yanıma geldi. Ellerini iki yanıma koydu. "Sana kötü bir şey dersem ağlamandan korkuyorum..."

"Ah hadi ama," diyerek omzuna vurdum. "Öyle ota boka ağlayan hamile kadınlardan değilim."

Luke araya girdi. "Clem, hayatım." Hm'layarak ona döndüm. "Daha iki saat önce otelin örtülerinin ne kadar güzel olduğu hakkında oturup neredeyse 1 saat boyunca ağlayan sen değil miydin?"

Durdum. "Neee? Ben mi?" Gözlerimi abartıyla devirdim. "Mali'yle karıştırmışsınızdır."

O bendim.

Luke ellerini iki yanına kaldırdı. "Pekala, sen öyle diyorsan."

Michael ellerini kalçalarımın hemen üstünde birleştirip bedenimi havuzun içine soktu. Karnımı, hissettiğim soğukluk yüzünden içime çekerken kollarımı beyaz omuzlarının üstüne bıraktım. "Biliyor musun, karnın belli olmaya başlamış."

Gözlerimin parladığına yemin edebilirdim. "Gerçekten mi?"

Onaylayan mırıldanmalar çıkarıp başını salladığında soğuk suyun içinden karnımı kavrayıp oraya baktım. İliklerime kadar üşüdüğümü hissediyordum fakat Michael ile bedenlerimizin birbirine temas ettiği kısımlar arttıkça geçiyordu. Tamam, hamileydim fakat bu yine de Michael'a karşı duyduğum, sonu gelmeyen arzunun yok olmasını engellemiyordu.

Ellerimi karnından çekip az önce yaptığım gibi omuzlarına doladıktan sonra sadece ikimizin duyabileceği yükseklikte konuştum. "Seni özledim."

Yeşil gözleri dikkatle yüzümde dolanırken yutkunduğunu gördüm. Belimdeki ellerini sıkılaştırdı. "Bende seni." Başını omzum ve boynum arasındaki girintiye yasladığı sırada yumuşakça öptü. "Bedeninin benimkinin altında nasıl da güzel durduğunu görmeyi, mırıldanmalarını, seni dolduruşumu, beni muhteşem bir şeymişim öpüşünü... Her şeyini özledim Sapphire."

Parmaklarımı narince sırtında gezdirdim. "Zaten öylesin Michael."

"Dikkat ettiğin şey o mu Tanrı aşkına?"

Gülerek şakağına öpücük kondurduğumda burnunu, daha havuza sokmadığım için hala kuru ve şampuan kokan saçlarıma daldırıp derin nefesler aldı. Daha sonra yanağıma sürttü. "Kokun bana huzur veriyor."

Michael neredeyse iki ayda bir, rastgele bir tarihte böyle duygusallaşırdı. Aramızdaki ilişki her ne kadar şakalaşma ve eğlenceyle dolu olsa da her erkeğin sevdiği kadını böyle sözcüklerle mutlu etmesi gerektiğini söylemişti. Sözcükler ile arası pek iyi değildi, bu yüzden süslü şeyler söylemek için vakit isterdi. Kendini cesaretlendirir ve en sonunda bana içindekileri dökerdi. Hamile olduğumdan beri ise bu döngü sıklaşmıştı. Bunlara alışık değildim ve... garip hissetmemi sağlıyordu.

Tabii ben duygusuz bir sürtük olduğum için Michael asla böyle sözlere maruz kalmamıştı.

"Böyle şeyler söyleme." dedim ensesindeki minik saçlarla oynarken. Uzun zamandır boyatmadığı için tekrardan sarıya dönmüştü.

"Niye ki?"

Omuz silktim. "Ben sana güzel şeyler söyleyemiyorum. Bu kötü hissettiriyor."

Geri çekildi ve bilmiş bir ifadeyle bana baktı. "Söyle o zaman. Senden güzel söz beklerken çürüdüm Clementine." Dedikleri yüzünden küçük bir kahkaha dudaklarımdan kaçtığında Michael da benimle beraber güldü. "Aslında çok ciddiyim."

Omzuna iki kere vurdum. "Daha çok bekleyeceksin." Gözlerini devirip geri çekilmeye çalıştığında gerçekten alındığını sandım. Panikle kollarımı sıkılaştırdım. "Tamam tamam! Söyleyeceğim, sadece ilham gelmesi gerek."

Michael derin bir nefes aldı. "Pekala, bekliyorum."

Michael'ın taptığım suratını inceleyip diyecek bir şeyler bulmaya çalıştım. Ama Tanrım... ben cidden böyle şeylerde berbattım. Yanlış anlamayın, eskiden çok sevgilim olmuştu ancak onların götlerini kaldıracak şeyler söyleme ihtiyacı duymamıştım. Tabii Michael'ı onlarla aynı kefeye de koymuyordum. Yine de ruhsuz yanım daha ağır basıyordu ve böyle şeyler söylemek içimden gelmiyordu.

"Ben..." Karnım çalkalandı. "Midem bulanıyor."

Michael gözlerini devirdi ve kafamı suya soktu.

•••

Otelin barında oturup ölene kadar içelim, yey! ortamında bulunmama rağmen, hamile olduğum için meyve suyu içen tek kişi olmak beni bir miktar da olsa üzüyordu. Hepsi shotlar atıyor, bardaklarını tokuşturuyordu ve bense sadece yalancı bir gülümsemeyle onların muhabbettine yarım yamalak katılıyordum.

Bu, profesyonel içici olmasına ramak kalmış bir insan için intihar etmelik bir durumdu.

Ve işin beni hayal kırıklığına uğratan kısmı Michael'ın bir an olsun bana nasıl olup olmadığımı sormamasıydı. Hamileydim, bir şey içemiyordum ve muhabbete de katılmıyordum. Bu durgun halimi görüp neler olduğunu sormalıydı ama o göt geldiğimizden beri sanki son günüymüş gibi içiyordu.

Piç.

Kırmızı, ince askıları olan ve dizimin bir karış üstünde biten elbise göğsümün birazcık aşağısında bitiyor ve karın kısmımı sıkmayacak şekilde aşağı iniyordu. Michael'ın küçük hediyelerinden biriydi işte. Elbisemi düzelttim ve çantamı alıp ayaklanmadan önce Michael'ın kulağına eğildim. "Ben hava alacağım." Bana döndü ve dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. "Tamam bebeğim." Hiçbir sorgu sual yapmadan bunu demesi beni daha da sinirlendirirken öfkeyle eteğimi çekiştirerek masadan ayrıldım.

Otelin barından çıktığımda o gürültülü ortamdan biraz olsun uzaklaşmak iyi gelmişti.  Çimenlerin yan tarafına yapılmış banka oturup soluklanırken başım önüme düştü. Ellerimi dışarıdan bakıldığında az çok belli olan karnıma yerleştirdiğimde yüzünde akıl almaz bir gülümseme oluştu. Ona karşı sonsuz bir sevgi besliyordum. Attığım her adımda, ona bir şey olacak diye ödüm kopuyordu. Şunu yaparsam ona bir şey olur mu? Bunu yersem ona zarar verir mi? Onun daha sağlıklı olması için ne yapmalıyım? Bir sürü soru aklımı çeliyordu ve ben daha önce ailem ile Michael dışında kimse için bu kadar endişelenmemiştim.

Telefonumu çıkarıp galerime girdiğim sırada uzaktan gelen kesik nefesleri ve heyecanlı sesleri duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda üç kızın bana bakıp ağızlarını kapadığını gördüm. Arkamı dönüp gerçekten de beni gördükleri için mi yoksa başkası için mi heyecanlandıklarını anlamaya çalıştım. Kimse yoktu. Yanlarına gidip konuşmak onları mutlu edeceği için oraya gittim.

"Hey." dedim sevecen bir sesle. "Nasılsınız?"

Kumral saçlı kız gülümsedi. "İyiyiz. Sen? İyisin değil mi? Ya da siz?"

Bebeğimizden bahsettiğini anladığımda yüzümdeki gülümseme mümkünmüş gibi daha da büyüdü ve ellerimi karnıma yerleştirdim. "Evet öyleyiz." Baş parmağımla orayı okşadım. "Fotoğraf çekilmek ister misiniz? Ve çekildikten sonra sizin için çocukları çağırabilirim."

Pembe saçlı kız elini ağzına kapatıp başını sallarken "Aw," dedim ve kollarımı açtım. "Ağlama lütfen. Gel buraya." Karnım yüzünden biraz zor sarılsak da mutluluktan ağlayan birisine sarılmak beni de mutlu etmişti. Sırf bizi gördüğü için ağlıyordu. Bu- garipti. Birisini gördüğünde mutluluktan ağlamak... Yani tamam, Calum'ı turneler yüzünden uzun zaman göremediğim çok zaman olmuştu ve üniversitem yüzünden yanına da gidememiştim. Onu gördüğümde nasıl ağladığımı gözümün önüne getiriyorum da...

Pekala, onlara hak veriyorum.

Üçüyle de teker teker fotoğraf çekildim. Kısaca sohbet ettik ve daha sonra içeri gidip geri kalan herkesi çağırdım. Kızların kalp krizi geçirecekmiş gibi durması beni korkutmadı değil, fakat bir insanı mutlu ettiğinizde siz de öyle hissediyordunuz. Güzeldi. Birisinin gülme sebebi olmaktan bahsediyorum.

Bir anda hepsini görmek fazla gelmiş gibi şok içinde kalan pembe saçlı kız afallamış gibiydi. Hangisine sarılacağımı bilememişti sanki. Michael onu bu durumdan kurtarmak ister gibi kollarını etrafına sardığında o da ağlamaklı bir şekilde Michael'a karşılık verdi. "Saçlarını beğendim."

Kızın kollarını sıkılaştırdığı belli oluyordu. "Sen tekrardan boyattın diye. Yoksa aklımda böyle bir şey yoktu."

Ah.

Michael içeride bana bok gibi davranmasının ardından hiçbir şey olmamış gibi gözlerime baktı ve gülümsedi. Çünkü biliyordu ki saçlarının tekrardan boyanma sebebi bendim.
"Onun için Clem'e teşekkür edebilirsiniz aslında. Beni elinde bıçakla tehdit etmeseydi boyamazdım."

Hepsi birden güldüğünde bende kendimi tutamayıp onlara katıldım. Başımı, yanımda duran Ashton'ın koluna yaslayıp uykum geldiği için gözlerimi kapadım. Bugün gerçekten çok fazla yürümüştüm. Hamilelik zaten beni bir hayli yoruyordu ve üstüne bir de buraya gelme işi çıktı. Daha sonra havuza girdik, şimdi buradayız derken gün içinde milyon tane adım atmıştım bile. Ashton yorgun düştüğümü fark ettiğinde kolunu omzuma sardı ve eğildi. "Uykun mu geldi?" Başımı salladım. "Seninle beraber odaya geçebilirim Sapphire. Onlar daha burada kalacak gibi."

"Seni alıkoymay-" Bana şöyle bir baktığında sustum. "Zaten çok havamda değilim. Daha çok kendi çıkarlarım için yapıyorum diyebiliriz." İkimiz de kıkırdadık.

Başından beri fısır fısır konuştuğumuz için ses çıkarmamız dikkatlerini çekmiş gibi birden bize döndüler. Luke kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne konuşuyorsunuz öyle gizli gizli?"

Ashton hemen söze girdi. "Sana ne?"

Luke Ashton'a dil çıkardı. Michael gözlerini üstüme dikip beni inceledi. Bir şey arıyor gibiydi. Ya da ne bileyim, belki de bütün akşam bende olması gereken dikkati artık şimdi ait olduğu yerdedir? Kaşları azıcık çatıldı ve yanıma geldi. "İyi misin?"

Ashton gitmesi gerektiğini hissetmiş olmalı ki, sanki başından beri onların ettiği sohbetin içindeymiş gibi konuşmaya daldı. Biz de Michael ile onlarla uzakta kaldık. "Umurunda mıydı?"

"Ne demek istiyorsun Clem?"

Ellerimi belime yerleştirip tek kaşımı kaldırarak ona kötü bir bakıl fırlattım. "Bütün akşam boyunca benimle ilgilenmeni bekledim ama senin yaptığın tek bok beyaz ışığı görünceye kadar içki içmekti."

Kolumu nazikçe tuttu ve kaşlarını kaldırdı. "Bunu odada mı konuşsak güzelim?"

Gözlerim kocaman açıldı. Elimi ağzıma kapadım. "Beni geçiştiriyorsun." Ve gözlerim doldu.

"Clementine hayır-"

"Yoksa beni artık sevmiyor musun?" dedim ağlamaklı bir sesle.

"Bebeğim ben-"

"Hamile bırakınca becerecek birisi bulamadın ve boşluğa düştün, öyle değil mi seni göt herif?" Göğsünden hışımla ittirdiğimde kanımın öfkeyle kaynadığını hissediyordum. Zaten bu akşamki davranışlarından sonra üstüne bir de bu yönde davranması beni iyice kızdırmıştı. "Sen şimdi başkasına gidersin!" diye bağırmamla hepsinin bakışlarını üstümüze çekmeyi başarmıştım.

Luke araya girdi. "Çocuklar." Ama onu dinlemedik.

Michael iki kolumu da sıkmadan tutup kendine bakmaya zorladı. "Ne saçmaladığını gerçekten anlamıyorum."

"Kavga etmenin ne yeri, ne de sırası." diyip bizi tekrardan yatıştırmaya çalışan Luke'a susması için sertçe baktım ve devam ettim.

"Ha yani şimdi de saçmalıyorum, öyle mi? Beni sevmiyorsun artık, sevseydin böyle demezdin!"

Michael artık gerçekten sabrı taşmış gibi dursa da derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. "Clementine, seni seviyorum. Çok. Ve o karnındaki küçük aptalı da. Gerçekten şu dokuz ayda başkasına gidecek kadar iradesiz biri miyim sence?" dedi sakin bir ses tonuyla. Ay ışığının yüzüne direk olarak vurması pürüzsüz yüzünü açığa çıkarmıştı. Gözlerimi kırpıştırmamla bir damla gözyaşı yanağımdan süzüldü. "Sahiden mi?"

Bunu zaten biliyordum. Sadece salağa yatmaktan feci derecede hoşlanmıştım.

Michael tebessüm etti. "Sahiden."

Burnumu çektim ve tek damlayı sildim. "Pekala, o zaman seni affedebilirim." dedim çenemi dikleştirerek. Şu an tek olmamamıza rağmen öyle davranmaktan büyük bir memnuniyet duyuyordum.

Michael alayla konuştu. "Bana bu merhamet gösterecek misin gerçekten?" Sahte bir şaşkınlıkla ağzını kapadı. "İnanamıyorum."
Gülerek omzuna vurdum. Aslında şu an gözden geçirdiğimde gerçekten aşırı saçma bir kavgaydı fakat hep böyle bir şey yapmak istemiştim. Böyle bir şeyi, bunu yaptığımda benimle ciddi bir kavga edip etmeyeceğini öğrenmek için yapmak istiyordum ve işte hanımlar ve beyler, Michael Clifford yine gizli yaptığım sınavımdan geçmişti.

Michael arkadakilere bir göz attı ve mahçup bir ses tonuyla konuştu. "Biz odamıza gitsek sorun olur mu?" Calum ve Mali az önce olanlar yüzünden somurtsa da -çünkü ikisi de Michael ile tartışıp üzülmemden nefret ediyordu- diğerleri gülümsemişti. Ashton elini salladı. "Problem değil, hadi gidin." Calum'ın ve Mali'nin yanağından öptüm ve minik adımlarla Michael'ın yanına gittim. Gitmeden önce de kızlara son kez sarıldık.

Odamıza doğru yol alırken Michael kolunu omzuma atıp kendine çekti. "Bunun hepsini odamıza gidip yalnız kalalım diye yaptın, değil mi?"

Ve sadece gülümsedim.

🌸🌸🌸

Artık şu çocuk doğsun ya ben bıktım

Gelecekte çocuğum olursa onu dokuz ay nasıl bekleyeceğim ben

Continue Reading

You'll Also Like

6.3K 476 81
Osmanlı tahtının varisi ve onun çocukluk aşkı olan kuzeninin arasında geçen muazzam aşk.
129K 2.5K 50
Bir ev; 8 kişi, 1 bebek... Hayran Kurgu #978 -15.09.2017- Hayran Kurgu #621 -01.10.2017-
7.8K 779 14
"Gözlerine baktığım her an benimmişsin gibi hissediyorum, lütfen benim ol." 𝐌𝐚𝐝𝐢𝐬𝐨𝐧 𝐁𝐞𝐞𝐫🤍𝐙𝐚𝐲𝐧 𝐌𝐚𝐥𝐢𝐤
205K 20K 42
Benim için son adımı attığımda artık çıkış yoktu. Yakalamıştı beni.. Hapsolduğum bir çift siyah göz artık doğrudan bana bakıyordu. - Ne istiyorsun be...