fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

LI| tattoo

1.6K 148 139
By carmenfkahlo

RHOSLYN

Yüzüne vuran sert rüzgar onu kanına kadar dondursa bile gözlerini denizden alamıyordu. Ötesinde Brownland olan denizden.

Hırçın dalgalar kale duvarlarını döverken odanın bir köşesinde gözlerini kendisinden ayırmayan Jenna ve Jeyne, pencereden aşağıya atlamaması için tetikte bekliyorlardı. Rhoslyn gülebilseydi onlara bir kahkaha atardı.

"Hazırlanmanız gerekiyor leydim." demişti Jenna. "Kraliçe ve prenses öğlene doğru varacaklar."

"Onlar için neden hazırlanayım?"

"Karşılamak için?"

"Karşılamayacağım."

"Ama leyd-"

"Kraliçe Marie isterse beni öldürebilir. Bundan memnun olurum." Ve Zayn' e de kavuşurdum. Bana sadece iyilik yapmış olurlar.

"Prensimiz bundan memnun olmayacak." dedi Jeyne çekingen bir tavırla.

"Prensini sikeyim."

Belki de sözlerim ölüm sebebim olacak.

Jenna ve Jeyne' nin ısrarları öğlene kadar sürdü fakat Rhoslyn kulaklarını onların sesine kapadı. Kendisini hayallere soktuğunda bunu yapabiliyor, gerçek dünya ayaklarının altından kayıp gidebiliyordu. Hayallerinde Zayn ile birlikteydi. Hayallerinde Zayn yaşıyordu. Tıpkı rüyasında gördüğü gibi bir bebekleri vardı. Adı Louis olan, küçük bir prens. Hayallerinde savaş ya da ihanet de yoktu. Sadece sevgi ve barış. Herkes mutluydu. Son zamanlarda aklını tamamen kaybetmemesinin sebebi yarattığı bu hayal dünyasına sığınmaktı.

Öğlene doğru kaledeki hareketlenmeleri duymuştu fakat umursamadı. Ashton canavarının annesini ve kız kardeşini neden karşılasındı ki o? Onun tek bir kraliçesi ve prensesi vardı. Onlar da haince öldürülmüştü.

Bu olayı hatırladıkça büyük bir acı yaşıyordu. Anne ve kız, birbirlerinin gözleri önünde tecavüze uğrayarak acımasızca öldürülmüştü. Özellikle prenses canını çok yakıyordu. Aaliyah Mendes kuzey gibi bir yerde geleceğin güçlü kadınlarından birisi olma potansiyeline sahip, dokuz yaşında bir çocuktu. Ve bu çocuk tecavüze uğrayarak katledilmişti.

Ashton' un da kendisine tecavüz ettiği gecelerden birisinde kulağına fısıldadığı sözleri hatırladı. "Kadını bulduğumuzda tırnakları kan içindeydi. Neden biliyor musun? Kızını kurtarmak için ona ulaşmaya çalışırken yerleri tırmalamış. Ulaşamayınca da kendi saçlarını yolmuş, çıldırmış. Ya senin annen nerede Rhoslyn? Neden seni kurtarmak için hiçbir şey yapmıyor?"

Şimdi annesi ölmüştü. Ve Rhoslyn onun için hiçbir şey hissetmiyordu. Bu diyarda herkes hakettiğini yaşamalıydı, artık buna inanıyor.

Kapısı açıldığında boyu neredeyse iki metre olan bir muhafız içeri girmiş ve yeşil gözlerini Rhoslyn' in vücudunda gezdirmişti.

"Kraliçe seni yemeğe bekliyor."

"Kraliçeye gelmeyeceğimi söyle."

Muhafız başka hiçbir şey söyleme gereği duymadı. Yatağa kadar gelip Rhoslyn' in ince kolunu kavradığında onu aşağı çekti ve Rhoslyn sertçe yere düştü. Dizlerinin acısını yaşayamadan tekrar çekildiğinde muhafız onu ayağa kaldırıp sürüklemeye başlamıştı.

"Bırak beni!" diye haykırdı adamın elinden kurtulmaya çalışırken. Ondan nasıl kurtulabilirdi ki? Kendisinden katlarca büyük ve güçlüydü.

Koridorlar boyu sürüklenirken dizlerinin kanadığını hissedebiliyordu ve emindi ki bedeninin bir çok kısmı çürükler içinde kalacaktı. Tabi kimsenin bunu umursadığı da yoktu. Rhoslyn herkes için bir et parçasıydı sadece.

Muhafız onu bir salonun kapısından içeri ittirdiğinde düşmeden önce dengesini bulmayı başararak kendisini kraliçe ile prensesin karşısında buldu. Ondan bir reverans bekledikleri belliydi fakat Rhoslyn onlar için asla diz çökmeyecek ve dik durmaya devam edecekti.

Kraliçe bu hareketinden memnun kalmamış bir şekilde tek kaşını kaldırırken üzerini inceledi. Lauren Irwin ise "Saçların hala iğrenç görünüyor." demişti.

"En azından son gördüğümden bu yana biraz uzamışlar."

Saçları yakında omuzlarına değecek, hızla uzamaya devam ediyorlardı.

"Saçlarına bir daha dokunmamanı öneririm." diye devam etti Marie Irwin. "Sen kuzeyin şanlı prensinin kadınısın. Ona layık ol."

"Ben onun kadını değilim." dedi Rhoslyn.

Salonun içinde uzun bir sessizlik oluştu.

"Soframıza gel. Yemeğimizi ye."

"Aç değilim."

"Ama yiyeceksin." Rhoslyn' in başka çaresi yokmuş gibi görünüyordu. Yavaş adımlarla masaya doğru ilerleyip masanın başındaki kraliçenin yanına, prensesin karşısına oturdu.

Onlarca çeşit yemeğin hiçbirine dokunmadı fakat gümüş sürahiden bir kadehe doldurduğu şaraptan birkaç büyük yudum almıştı.

"Oğlum, arkasındaki koca bir ordu ile savaşa gitti, bildiğin gibi. Onun için dua ediyor olmalısın."

"Ediyorum." Her gün ölmesi için tanrıya yalvarıyorum.

"Güzel. Çünkü dualara ihtiyacı olacak. Sevgili kocam Jarah' ın bana söylediklerine göre bu mesele epey ciddi."

"Ashton hepsini gebertecek." dedi şımarık prenses. "Ve savaştan sonra da düğünüm olacak. DiCaprio' nun oğlu ile evleneceğimi biliyor muydun Rhoslyn? Diyarın en yakışıklı şövalyelerden birisi Teo. Tıpkı babası gibi."

Rhoslyn, Lauren' ın kimle evleneceğini önemsemedi. Bunun yerine kadehindeki şarabını bitirmiş ve yeni bir tane daha doldurmuştu.

"Asil bir leydi bir kadehten fazlasını içmemeli."

Kadehini alıp kraliçenin gözlerinin içine bakarak şarabını içtiğinde çatal ve bıçağını sakin bir şekilde bırakan Marie Irwin gözlerini kısarak Rhoslyn' e döndü.

"Rhoslyn Clifford, karşında kocanın ve prensinin annesi, kraliçen var."

"Benim kraliçem senin ailen tarafından öldürüldü."

"Sözlerine dikkat et. Sinirlenmeye başlıyorum ve oğlumun karısı olmanı hiç de umursamam."

"Oğlunla gurur duyuyor gibi konuşman şimdi bana kahkaha attıracak."

"Oğlumla elbette gurur duyuyorum." dedi kraliçe.

"Oğlunuz her gece bana tecavüz ediyor, dövüyor ve işkenceler ediyor. Gurur duyduğunuz davranışları bunlar mı? Ya da bana önem verdiğinizi mi iddia ediyorsunuz?"

"Sen onun kadınısın, bunu unuttuğunu düşünüyorum. Evli bir çift. Ve bu birlikteliğe tecavüz demen senin gibi bir asil kana yakışır değil."

"Siz de unutuyorsunuz, ben onun kadını değilim. Hiçbir zaman olmak istemedim. Hepinizin oynadığı bu taht oyunlarına beni de dahil edip bir canavarla evlendirdiniz. Hayatımın en büyük acılarını bana gurur duyduğunuz oğlunuz yaşattı. Beni her gün-"

"Leydi Rhoslyn!" diye bağırdı kadın. "Nedir bu saygısızlık tanrı aşkına? Bahsettiğin kişi benim oğlumdur. Ne hakla ona hakarette bulunursun?"

"Beni onunla evlendirdiyseniz şikayetlerimi de duymak zorundasınız. İzninizle. Yemeğinizi bölmek istemiyorum."

Rhoslyn kadehini de alarak ayağa kalktığında "Sana gidebilirsin demedim!" diye bağıran kadın da ayağa kalktı.

"Sör Baryn," Kapının önünde duran iki muhafızdan birisi bir adım öne çıktı. "Leydi Rhoslyn' i hücrelere götürün. Anlaşılan kim olduğunu unutmuş bir durumda. Aklı yerine geldiğinde oradan çıkabileceğini yolda ona anlatabilirsiniz."

LAURIE

Bir zamanlar babası ve onun fahişe karısının, aşağıdaki Michael' ın silah ustası ile olan talimini izledikleri galeride duruyor ama bu sefer orada Michael' ı göremiyordu. 

Ivar ölümüne dövüştüğü adamın yüzüne baltasını sapladığında onları çevreleyen diğer Viking insanları çığlıklar atarak Ivar' a tezahürat yapmıştı. Ivar ise kahkahalar atarak yerdeki cesede doğru eğilmiş ve ölü  adama doğru dilini salladıktan sonra baltasını geri almıştı.

"Kim ölmek ister?" diye bağırdı kalabalığın ortasında. Sesi bir aslanın kükreyişi gibi vahşiydi. Kalabalığın arasından bir kişi onun karşısına çıktığında her şey tekrar en başa döndü. Vikingler eğlenmek için birisini öldürmeyi seviyordu. Üstelik onların dövüşleri normal bir askerinki gibi değildi. Hayvaniydiler. Kan akıtmak en büyük arzuları ve savaşmaktan asla çekinmiyorlardı.

"Buradan izlemek zevkli değil." dedi yanına gelip dirseklerini korkuluğa yaslayan Bjorn. "Kalabalığın arasına karış."

"Burada iyiyim."

Bir iç çekerek Laurie' ye bakmayı sürdürdü.

"Geçmişte samimi anlarımızın ve bunların senin için özel olduğunu biliyorum. Fakat... Olanlar oldu. Seni üzmek istemedim."

"Beni üzemezsin." Laurie ona baktı. "Kimse üzemez. Kendini değerli görme."

Bjorn şaşırmış ve dudaklarının kenarları belli belirsiz yukarı kıvrılmıştı. Alçak piç.

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Açıkçası sevindim. Aramızda bir problemin olmasını istemem." Burnunu çekti. Gülümsemesi gittikçe yüzüne yayılırken "Yine de geceleri canın sıkılırsa yanıma uğrayabileceğini unutma." dediğinde Laurie' nin kalçasını sıkmıştı.

Nefretle onun elini ittirdi. "Siktir git buradan!"

Bjorn kahkahalar atarak gitti.

Kendisini hiç bu kadar kullanılmış hissetmemişti. Onunla oynamış, alay etmişlerdi. Ve Laurie bazı geceler başını yastığa koyduğunda eğer kaleyi onlara vermeseydi neler olabileceğini düşünüyordu. Neler olurdu?

Hiçbir zaman sonucu tahmin edemiyor. Ama ruhundaki bu acının her alternatif hayatta kalmaya devam edeceğini biliyordu.

Ivar yine karşısındakini öldürmüştü. Yüzü öldürdüklerinin kanı ile parlarken herkes onun adını bağırıp içkilerini yudumluyordu. "IVAR! IVAR! IVAR!"

Laurie arkasını dönerek kalenin içine girdi ve hücrelere doğru yürüdü. Onu ziyaret etmeyeli epey olmuştu.

Michael Clifford tanınmaz bir haldeydi. Sakalları ve saçları uzamış, kendi bokunun içinde boğuluyordu. Hücre öyle kötü kokuyordu ki Laurie' nin midesi anında bulanmıştı. Yüzünü buruşturarak burnunun kokuya alışmasını beklerken hücrenin karşısına oturdu ve sırtını duvara yaslayarak kardeşine baktı. Baygın gözleri ile onu izliyordu Michael. Artık nefret kusmak yerine sadece susuyordu. Zaman geçtikçe daha da sessiz bir kişiliğe bürünmüştü.

Laurie ile Michael çok uzun bir süre sessiz kaldılar. Öyle ki, karşı duvarın oyuğunda duran mumun neredeyse yarısı erimişti.

"Henüz bir çocukken bahçede oynadığımız oyunları hatırlıyor musun?" diye sordu Laurie.

"Hatırlıyorum."

Yavaş soluklar ve yerlere düşen su damlacıklarının sesini dinlerken gözlerini kapattı. Kendi karanlığında geçmişi yeniden düşlüyordu.

"O zamanlar mutluydum. Ne olduğumu bilmediğim zamanlar. Siz de bilmiyordunuz. Belki de birbirimizi o zamanlar gerçekten sevmiştik."

"Hiç büyümemeliydik." Michael hırıltılı ve hastalık dolu bir iç geçirdi. "Büyüdük ve hiçbir şeyi sevemez hale geldik."

"Bunu fark etmen güzel."

"Haklıydın." Michael' ın kirli yanağında parlayan gözyaşını görmüştü. "Ne olduğunu tam olarak öğrendiğim günden beri seni hiç sevmedim. Ama Rhoslyn sevmişti... O beni bile sevmişti. Ve ben ona ihanet ettim." Michael' ın dudaklarından yükselen hıçkırık gözyaşlarının hızını arttırmıştı.

"Ah Laurie, neler yaptım ben? Neler yaptım? Ölmeyi hakediyorum. Soyumun kurumasını hakediyorum. Her şeyi hakediyorum. Lütfen öldür beni. Lütfen."

"Yaptıklarının bedelini yaşayarak ödemelisin kardeşim. Gözyaşı ve bokun içinde çürüyerek ölümünü beklemesin."

"Bedel ödemesi gereken çok kişi var. Neden sadece ben ödüyorum?"

"Rahip Zyne' nin ne söylediğini hatırlıyor musun? Yine küçük bir çocuktuk, belki hatırlamıyor olabilirsin. Bize tanrının gözleri önünde günahlar işleyen insanların, yaptıklarının bedelini her zaman ödediğini anlatmıştı. Bu sebeple üzülmene gerek yok. Herkes yaptığının bedelini bir gün ödeyecek. Ben de ödeyeceğim. Hatta yılanlar bile... Kendi zehirlerinde boğulacaklar."

Irwinler en büyük günahı işlemiş, asırlardır yeminli oldukları kralın kanını sofrasında akıtarak tanrı tarafından sonsuza kadar lanetlenmişlerdi.

"Artık kimse umrumda değil." dedi Michael kederle. "Krallık, lordluk ya da Irwinler... Irwinleri sikeyim."

"Ragnar onları sikecek kardeşim. Endişelenme."

Laurie ayağa kalktı ve deri yeleğini aşağı doğru çekiştirdi. Artık çocuksu elbiseler yerine erkeklerin giydiği gibi deri takımlar giyiyordu üzerine. Çok daha rahat ve kullanışlıydı.

"Tanrı seni affetsin." dedi ve hızlı adımlarla hücre kulesini terk etti. Kendi odasının bulunduğu kulenin ikinci katındaki koridorda yürürken Ivar' ın açık kapısının yanından geçmiş ve onu gördüğünde geri dönerek odaya girmişti.

Ivar, kolundaki derin yarığı bir sünger ile kabaca temizlerken "Ne yapıyorsun?" diye sormuştu.

Yarasındaki mavi gözlerini kaldırarak gelen Laurie' ye baktı ve tekrar gözlerini indirdi. "Yaramı temizliyorum."

"Yarayı daha kötü bir hale getiriyorsun."

"Sadece yara açmayı bilirim." diyen Ivar pes edercesine süngeri masaya fırlattığında Laurie ona doğru yürümüş ve süngere uzanarak tasın içindeki suya daldırmıştı. Masanın kenarına kalçasını dayayan Ivar sessizce Laurie' yi incelerken Laurie ise süngeri yaranın çevresindeki kanı temizlemek için harekete geçirmişti. Omzunun biraz aşağısındaki yara epey derin ve kan sızmaya devam ediyordu. Tabi bu yaradan daha kötü izler de vardı vücudunda.

"İzlemek hoşuna mı gitti?" Ivar gülümserken Laurie ise daha fazla somurtmuştu.

"Yara izlerinin nasıl oluştuğunu düşünüyordum sadece."

Ivar boynundaki ince kesiği gösterdi. "Bu kavga sırasında oldu." Karnındaki bir başka yara. "Adamın birisi esprimi beğenmediği için bıçakladı." Kaburgasının üzerindeki ince yara için "Bunun nasıl olduğunu hatırlamıyorum." demişti. "Sırtımda da bir balta izi var. O da kavgalardan birisinde olmuştu."

"Göğsündeki?" Sağ göğsünde bir oktan kalma yara vardı.

"Onu Bjorn yaptı."

Laurie yarayı temizlemeyi keserek şaşkınca kendisine yakın olan mavi gözlere bakmıştı. "Bjorn mu?"

Ivar başını aşağı yukarı sallayarak mırıldandı.

"Neden sana bunu yaptı?"

"Onu epey sinirlendirmiştim. Neden şaşırdın ki? Babanı öldürdün sen. Kardeşini de zindanda tutuyorsun."

"Aynı şey değil. Sizin yakın olduğunuzu düşünüyordum." Masanın üzerindeki merhemden parmağıyla biraz alarak yaranın üzerine sürdü. Canının yanıp irkilmesi gerekiyordu fakat Ivar hiç tepki vermemişti.

"Uzak ya da yakın. Fark etmez."

Merhemi sürdükten sonra bir parça bezi yaranın çevresine yavaşça sardı. Bir düğüm attıktan sonra ise ellerini geri çekmişti.

"Bezi yarın sabah değiştirsen iyi olur. Mikrop kapabilir."

"Yaralardan anlamadığımı söyledim. Gelip sen yaparsın."

Laurie omzunu silkerek onu onaylamıştı. Geri çekilecekti ki Ivar kolundan kendisini yakalayarak hareket edememesine neden oldu. Açık kapıya bakarak kimsenin olup olmadığını kontrol etmiş ve yüzünü biraz daha Laurie' ye yaklaştırmıştı.

"Bjorn' dan uzak dur." dedi sessizce.

Onun bu ciddiliği Laurie' yi epey şaşırtmıştı. "Neden?"

"Öfkesi yıkıcı, ölüme kadar gider ve durdurulamazdır. Ona olan nefretini biliyorum. Bir gün sözlerin onu kızdırırsa seni de incitir."

"Ben Ragnar tarafından korunuyorum."

Ragnar' ın sözü tarafından. Kimse Laurie' ye zarar veremezdi.

"Babam burada yokken gerçekten korunduğunu mu düşünüyorsun? Bjorn sözleri umursamaz."

Aklı karışmıştı. "Peki, ondan uzak duracağım."

"Güzel." dedi Ivar geri çekilince.

"Yarın sabah yaran için gelirim."

Yarın sabah olduğunda sessizce, hiç konuşmadan, onun yarasını temizlemişti. Odadan çıkacağı sırada içeri giren bir adam "Ivar, dışarı gel." demişti heyecanla. "Kralın piçlerinden birisini göndermişler."

Ne demek istediğini, Ivar ile birlikte avluya çıktığında fark etmişti. Krallık tarafından gönderilen bir elçi onlarca Viking adamının arasında dikilirken yüzündeki korkuyu saklamakta epey zorlanıyordu.

Öne çıkan Bjorn, adamın etrafında dolaşırken baltasını sıkıca tutuyor ve onu inceliyordu.

"Neden buradasın piç?" diye sordu.

"Kuzeyin Meşru Kralı Jarah Irwin' in oğlu Prens Ashton tarafından gönderilen, ben William' ın oğlu Sör-"

"Kim olduğunu merak etmiyoruz." diye devam etti Bjorn adamı iteklediğinde. "Seni neden gönderdiler?"

"Prensin sözlerini iletmem için."

Viking adamları gülmüştü.

"Gaspçı prensinin kendisi gelmeliydi buraya, piç. Sikik sözlerini söylemeli ve sonra da herkesin önünde onun pembe götünü sikmeliydim."

Kahkahalar büyürken yüzünden ter akan elçi cebindeki kağıdı çıkarıp açmıştı.

"Prens Ashton kalenin derhal terk edilmesini, tüm isyancıların kralın adaletine teslim olmasını emrediyor. Ragnar Lothbrok ve oğulları hariç diz çöken herkes affedilerek topraklarımızda yaşamını sürdürebilecek-" Elçinin kafasına fırlatılan maşrapa dudağını patlatmıştı.

"Yapmayın." dedi Bjorn sahte bir duyarlılıkla. "Prensimiz bize elçi göndermiş. Onu dinlememiz gerekiyor. Devam et piç. Devam et. Prensin başka neler iletmeni istedi?"

"Aksi durumda herkesin idam edileceğini söyledi. Kalenin... Kaleden çıkmanızı istiyor."

"Kaleden çıkmayacağız. Ve bizim de iletmek istediklerimiz var."

"Bir kağıda şartlarınızı yazabilirim."

"Kağıda ihtiyacımız yok." Bjorn baltasını adamın boğazına sapladı. Yere düşen bedenin boğazına üç darbe daha indirip başı bedenden ayırdığında adamın saçlarından tutarak başını yukarı kaldırmıştı.

Vikingler çıldırmış gibi bağırıyorlarken "İşte onlara cevabımız!" demişti Bjorn. "Korkuyorlar. Gücümüzün farkındalar ve anlamadıkları şey şu: KUZEY BİZİMDİR!"

KILLIAN

Kaptan Hook, şüphesiz ki, Doğu Denizi' nin en güçlü donanmasına sahipti. Arkasından gelen on kadırganın yanı sıra iki yüz doksan gemisi de Umi kıyılarında beklemekteydi. Ve bir deniz savaşında üç yüz kadırga oldukça tehlike var edebilen bir durumdu. Üstelik savaşçı korsanları öyle vahşiydi ki, uzun yıllardır kimse Hook' un karşısına çıkmayı cesaret edemişti.

Şimdi ise rotaları Uma şehrineydi. Eğlencesi ile tanınan şehir. Uma' nın valisi Voss Vox adındaki adam cimri sayılırdı fakat karşısında kraliçeyi gördüğünde durumun ciddi olduğunu mutlaka idrak edecekti.

Şehirler valiler aracılığı ile yönetiliyordu. Babadan çocuğa geçen lordluk sisteminden hoşlanmazdı Regina. Hakeden adamları şehrin yönetimine koyuyor ve eğer isterse onları indirip yerlerine başka birisini getirebiliyordu. Oldukça basit bir sistem.

"Tom, bu kadar çok kan akması normal mi?" diye sordu Ariel telaşla sevgilisinin yanında diz çökmüş, bacağına tutunurken.

"Normal." dedi Thomas. "Tenime iğne sokuyor."

Thomas dövme yaptırmaya bayılırdı ve İri Jim ise bu işin gerçek sanatçısıydı. Thomas' ın koluna birbiri ile uyumlu şekiller kazırken işine konsantre olmuş bir halde sessizdi. Thomas' ın kolundan ellerine kadar kan akıyor fakat alıştığı bu acı artık ona etki etmiyordu. Bedeninin birçok kısmı mürekkep içindeydi.

Hook ise dövmelerden pek hoşlanmazdı. Daha önce bunu hiç yapmamış ve yapmayı da düşünmüyordu.

"Acıyor mu?"

"Hayır." diyen Thomas, Ariel' ın pürüzsüz yanağını okşarken eğilerek kızın dudağına bir öpücük bıraktı. Thomas' ın dünyası bu kız olmuş, yıkıcı vahşeti ve düşüncesiz davranışları bu kızla birlikte yok olmuş gibi görünüyordu. Artık her zaman yapacağı bir hareketi önceden düşünür hale gelmiş, olgunlaşmıştı. Ya da genç ölmek gibi bir derdi de yoktu artık.

Bunlar için Ariel' a teşekkür edebilirdi.

"Kıpırdama evlat." dedi İri Jim. Bunun üzerine Thomas sevgilisinden ayrılarak tekrar dik bir konum aldı.

Adım sesleri duymuş, hemen yanında kendisi gibi yapılan dövmeyi izleyen Zayn' i gördüğünde ufak bir afallama ile onu yine Zion sanmıştı. Toplanmış saçları, giydiği siyah deri takımı ve uzun kılıcı ile o Zion Malik' in yeniden doğmuş haliydi.

Kollarını birbirine bağlarken izlenildiğini fark etmiş olacaktı ki Hook' a dönmüştü. "Bu nedir?" diye sordu.

"Dövme. Vücuda kazılır ve bir daha çıkmaz."

"Benim diyarımda böyle şeyler yoktur." dedi ilgiyle.

"Korsanlar daha çok tercih eder." demişti İri Jim. "Senin yeşil topraklarındaki güzel kokulu lordlar dövme yaptırmaktan korkar."

"Yeşil topraklarımda fazlasıyla cesur adamlar tanıdım. Onları küçümseme."

"Kimse İri Jim' in karşısında duramaz." demişti İri Jim, alayla.

"Zion sana tek atardı." dedi Hook. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm vardı. "Görüp görebileceğin en iyi savaşçıydı o."

"Diğer amcam, Jacey de öyle birisidir. Hiçbir şeyden korkmaz ve cesurdur."

Zayn geçmişteki anılara dalmış gibi görünürken "Şimdi nerede?" diye sormuştu Hook.

"Öldü mü, bilmiyorum. Onunla ilgili tek bildiğim şey Ejderhaların Düşüşü' nde oğlu tarafından zindana atıldığı."

Ejderhaların Düşüşü. O isyan gecesine herkes bu adı vermişti.

"Kendi oğlu tarafından mı?" diye sormuştu Thomas şaşkınca.

"Evet. Ve o piçin de sırası gelecek." Zayn' in sesi soğuk ve kendinden emindi.

Ariel' ın fısıltılı sözcükleri üzerine gülen Thomas tekrar ona doğru eğilip kızı öptüğünde Zayn onlara bakmış ve bir süre sonra ise önüne dönmüştü.

Dün gece Hook ile güvertede yalnız başlarına otururken anlatmıştı ona Rhoslyn Clifford denen kadını. Sarhoştu. Kelimeler öylece çıkmıştı dudaklarının arasından. Kadınına her gece tecavüz edildiğini söylemişti. Daha da kötüsü bebekleri daha doğmadan öldürülmüştü. Ve Zayn ise hiçbir şey yapamıyor, bu onu çıldırtıyordu. Kızın yaşayıp yaşamadığını bile bilmediğini söyleyince bir fikir sunmuştu ona Hook. Zayn de kabul etmişti.

Kuzey görünümlü bir çocuğu doğruca Greenland' in kuzeyine göndermişlerdi. Çocuğun tek amacı o bölgede neler olduğunu öğrenmek ve anlatmak için geri dönmekti. Kızın yaşadığını bilmek, onu çok daha iyi yapacaktı.

Acıları sadece bununla da kalmıyordu. Kız kardeşi düğününde -Regina tarafından- babası da savaşın hemen ardından aslanlar tarafından öldürülmüştü. Kız kardeşinin katilini hala bulamamış olmak içini kemiriyordu.

Diğer kız kardeşleri için de endişeleniyordu aynı zamanda. Doniya ve Waliyha Malik. Onların, hatta çocuklarının da damarlarında ejderha kanı vardı ve Styles' ın hepsini öldürmüş olmasından çok korkuyordu.

"İşte bitti." demişti İri Jim geri çekildiğinde. Thomas, Jim' in omzunu sıvazladıktan sonra oturduğu tabureden ayağa kalkmıştı.

"Ben de bir dövme istiyorum." dedi Zayn.

İri Jim dövme yapmayı severdi. "Otur evlat." Zayn pantolonu hariç üstündeki her şeyi çıkardı ve İri Jim' in karşısına oturdu.

"Ejderha yapabilir misin?"

"Ejderha? Hayatımda hiç ejderha görmedim. Ama babam küçük bir çocukken kağıdın üzerindeki resmini göstermişti. Ona benzer bir bok yapabilirim."

Zayn, İri Jim' e sırtını döndü. Zayn' in isteği üzerine ejderhanın başı omzundan başlayacak ve beline kadar inecekti.

"Çok acıyacak." dedi Hook.

"Daha büyük acılar yaşadığıma eminim."

İri Jim ucunda iğne olan sapı omzuna değdirdi ve diğer elindeki küçük tokmakla iğneye ritimli bir şekilde vurmaya başladı. Anında akmaya başlayan kan Zayn' in kaşlarını çatmasına neden olmuştu. Yine de hiçbir acı belirtisi göstermedi.

O sırada Regina' yı gördü. Güvertenin uzak bir noktasında, küpeşteye yaslanmış bir şekilde Zayn' i izliyordu.

O bilindik öfkeyi tekrar kalbinde hissettiğinde ayakları onu kadına doğru götürdü.

"Vicdanını mı temizliyorsun?" demişti yanına vardığında. Birlikte kollarını küpeştelere yaslayarak denize döndüler. 

"Açık konuş Killian."

"Hareketlerinden bahsediyorum. Yaptıklarını normal buluyor musun?"

"Ona yardım ediyorum."

"Tekrar ihanet etmek için mi?"

Siyah gözlerin sertçe ona döndüğünü hissettiğinde kendisi de Regina' ya bakmıştı.

"Onun kız kardeşini gözlerinin önünde öldürttün ve her şeyini kaybetmesine neden oldun. Şimdi ise-"

"Şimdi ise ona tahtını geri vereceğim. Bu seni neden rahatsız ediyor?"

"Seni anlamıyorum."

"Anlamak çok da zor değil. Öfkeme yenik düşerek ona zararlar verdiğimin farkındayım. Şimdi bunları telafi ediyorum. Hayatım pahasına olsa bile tahtına geri oturacak."

Regina tekrar denize döndü ve ellerini birleştirdi. Hook ise acımasızdı.

"Yaptıklarını bir gün öğrenecek. Bunu biliyorsun değil mi?"

"Öğrenmesine izin vermeyeceğim. Ona söyleyecek olan herkesi düşünmeden bunun uğruna öldürürüm. Seni bile. Bu yüzden... Şu sıralar söyleyeceğin her şeyi düşünsen iyi olur."


Continue Reading

You'll Also Like

160K 16.4K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
293K 27.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
102K 11.1K 27
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
1.6M 109K 29
Başkomiser Han Jisung ve seri katil Lee Minho