Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.5K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉56. Saat 12🕛

8.5K 599 49
By BookGanstas

---Birkaç gün önce---

Aşağı bilgisayar bölümüne indiğimde çalışanların garip bakışlarına maruz kaldım bir süre. Bu kata pek uğramadığım var sayıldığında bu gayet normal bir tepkiydi. Tabi konumum sayesinde hemen toparlanıp selamladılar ardından.

Başımla onaylayarak kimseye bir açıklama gereği duymadan odaların bulunduğu arka bolüme doğru yürüdüm. Katta diğer bölümlere kıyasen iki hatta üç kat daha fazla bilgisayar bulunduğu, ortalıktaki uğultu ve bilgisayarların yaydığı tipik tozumsu sıcaklıktan fark ediliyordu.

Ortadaki açık alanda yirmiye yakın bilgisayar ve her birinin başında bir çalışan vardı. Oradan geçerken kimisi belli ederek kimisi etmeyerek beni gözleriyle takip ettiler.

Bu çalışanlar ufak tefek uygulamalar ve maillerle uğraşıyordu ama daha önemlisi Technical Support dediğimiz görevleriydi. Teknik servis işte.

Çalışanlardan biri tam masasına dönerken karşı karşıya geldik. "İyi günler Zeyd bey, yardım edebileceğim bir şey var mı?" dediğinde başımı salladım. "Yavuz beyle görüşmem gereken bir konu var."

Açık alandan IT-çalışanlarının odalarının bulunduğu koridora geçtim. Önünden geçerken kapının yanındaki tabelalara bakıyordum. Doğruya doğru hangisinin kimin odası olduğunu bile bilmiyordum.

Bölüm şefi-Sistem yöneticisi/System administrator Fatih Bayrak.

Veritabani yöneticisi/database administrator İlhan Yılmaz

Ağ sistemleri yöneticisi/network administrator Cemil Erdem

Uygulama programcısı/application programmer Hakan Beril.

Ve sonunda aradığım kapıyı buldum.

Sistem analisti ve tasarımcısı/System analyst and system designer altında ise bilgi güvenliği uzmanı/security administrator.

Yani Yavuz.

Kapıyı vurup içeri girdiğimde beni görünce bir hayli şaşırdı ve eli hayretle önündeki klavyenin üzerinde asılı kaldı.

Masasında iki tane bilgisayar vardı ve olaya tamamen hâkim bir şekilde başında oturuyordu. Kaşları çatık bir şekilde bana bakakalınca masasının önündeki sandalyeye oturdum. "Sen..? Ne..?"

Odasına ilk kez geliyordum. Bölüm şefinin odasına bile gelmemiştim hiç. Aslında bana hitap şeklinin ne kadar yanlış olduğuna takılmam gerekirdi belki ama ben buraya patronu olarak gelmemiştim ve galiba buna takılmaya hakkım yoktu. Pat diye odasına gelerek onu afallatmıştım sonuçta.

"Yardımına ihtiyacım var," diyerek direk konuya girdiğimde başını yana doğru eğdi biraz. "Sistemle alakalı olmadığını varsayıyorum?" deyince sessiz kaldım bir süre. Çok zor bir varsayım değildi zaten.

"Lansman kutlamasından haberin var değil mi?" Başıyla onayladı. Bu aralar büyük gündemdi zaten. Herkesin haberi var. "Alya'yı oraya getirmeni istiyorum." Tek kaşını kaldırdı bu sözlerimle. "Pardon?"

"O kutlamaya katılmasını istiyorum." "Sebep?" Derin bir nefes alırken elimle saçımı karıştırdığımı fark edip elimi indirdim. Belli etmese de durumdan haberi vardı biliyorum.

Alya'yı fazla iyi tanıyordu fark etmemesi imkânsız. Ayrıca Alya'nın da konuştuğu tek kişiydi ki kafası karışıkken onun bile konuşmaya ihtiyacı olmuştur diye de düşünüyorum.

"Akşam on bir buçuktan sonra salona geri dönmesini istiyorum. Tek başına." Gözlerini kıstı Yavuz. "Çok fazla şey istiyor olmayasın."

Belli belirsiz bir hoşnutsuzluk sezmiştim sesinde, sanki çelişkili hisler yaşıyordu.

"Bazı şeyleri anlamayı, fark etmeyi, görmeyi reddediyor." "Seni iş ortamında görmesini mi istiyorsun?" Başımı sallayıp, "Kendini o ortamda görmesini istiyorum," diye düzelttiğimde bu onu düşündürdü biraz.

Aslında sadece gayet de benim bulunduğum ortamlara uyum sağlayabileceğini bilmesini istiyordum. Ayrı dünyalar fikri beni deli ediyordu. O kutlamaya gelecek ve oradaki herkesten bir farkı olmadığını görecekti. Kafasında kurduğu aramızdaki uçurumu kapatmalıydım.

"Ya sonra?" " Öylece durup bekleyemem. Onu zorlamazsam hiçbir şey yapmayacak biliyorum." Yorum yapmadan öylece bakıyor olsa da içimden bir ses doğru yolda olduğumu söylüyordu. Yavuz'un karşı çıkmaması bile bir onaydı aslında. Sonuçta Alya'yı en yakından tanıyan oydu.

"Ters tepebilir biliyorsun değil mi. Ben bile ne zaman ters tepeceğini öngöremiyorum."

Ben daha ne cevap vereceğimi düşünemeden kapı açıldı aniden. Aylin telaşla içeri girip kapıyı bir gürültüyle kapatarak, "Olaya el koyuyorum!" dedi karşıma dikilip. "Kusura bakma kapıyı çalmadım ama..." deyip hızlıca Yavuz'a kısa bir bakış atmayı da ihmal etmedi.

"Git ders çalış," dedim ona kale bile almaksızın. "Olaya el koyuyorum," diye tekrarlayıp, "Maskeli balo," derken iki elini önemli bir şeyi vurgular gibi sözlerinin etrafına sardı adeta. Gözlerimi devirmemek için direnerek, "Senin el koyduğun olaylar ne zaman yolunda gitti?" diye yerli yerinde bir soru yönelttim ona.

"Süper fikirlerim var." Birden Yavuz'un orada olduğunu hatırlamış gibi ona dikti gözlerini. "Sormadan edemeyeceğim Security administrator nedir ya. Baya afili." "Kısaca sisteme sızmaya çalışan, güvenlik duvarını aşmaya çalışan herhangi bir atağı engellemek."

"Şimdi sen sisteme sızmaya çalışanlara karşı güvenlik sağlıyorsan eğer, bu istersen başka sistemlere sızabileceğin anlamına da geliyor mu?" Yavuz buna cevap vermek ve vermemek arasında kalmış gibi ufak bir hareket yapınca, "Bir nevi hackersin yani. Güzel. Sevdim bunu," dedi Aylin takdir edercesine.

"Aylin odama gider misin bir şey konuşuyorum." "Ya ben kendimi anlatamıyor muyum? Bak tekrarlıyorum. Olaya el koyuyorum. Masal konsepti üzerinde yürüyoruz. Kutlamayı maskeli baloya dönüştürüyoruz." Ellerini çırpıp, "Harika olacak!" dedi coşkuyla.

Yok, canım kardeşim kendini çok güzel anlatıyor da, ben anlatamıyorum galiba.

"Aylin? Şirketimizin ne şirketi olduğunu biliyorsundur diye umuyorum. Ne lanse ettiğimizi ve ne kutladığımızı da biliyorsun. E hangi cağda yaşadığımızı da bildiğini varsayarsak, maskeli balo nedir bana açıklar mısın?"

"Ah," dediğinde elindeki kutuyu fark ettim. "Bunu da takdim edeyim." Yavuz çatık kaslarla ona uzatılan kutuya bakınca, "Alyacığımın maskesi. Bizzat seçtim," diye açıklayarak kutuyu masaya koydu.

"Hayallerinizi yıkmak istemem ama Arkan holding ve maskeli balo konseptlerine Alya'yı gerçekten sığdırabiliyor musunuz?" Göz ucuyla tekrar kutuya bakarken Yavuz, "Hiçbir kız masallara dayanamaz," dedi Aylin hala coşkusunda hiçbir eksilme olmaksızın.

Alya söz konusu olunca benim bile bu konuda şüphelerim vardı ama Yavuz'un ikna olmamış bakışları onu hiç de tereddüte düşürmedi. "İyi tarafından bakın. Maske demek tanınmamak demek. Bu kesinlikle hoşuna gidecektir. Tanınmadan gözlemlemek."

Hm. Evet o tarafından bakınca kutlamaya sadece bana gözükmemek şartıyla gelirdi ve maske bunun için gayet makul bir araç.

"Tamam, şimdi dahi olduğumu kabul edebilirsiniz." Ufak bir reverans sergileyerek, "Gereken talimatları verdim. Konsept değişimi, süslemeler, davetlilerin bilgilendirilmesi, hepsini hallettim," diye sıralayınca makineli gibi tek kaşımı kaldırdım. Yine uçuyordu küçük hanım.

"Benim imzam olmadan böyle bir değişiklik yapamazsın." Dudakları yukarı doğru sinsice kıvrıldı. Saçını arkaya doğru savurup bana bilmiş bilmiş baktı. "Ah. Ufacık bir taklit yeteneğime baktı."

Gözlerim istemsizce büyüdü bu sözleriyle. "Bir dakika bir dakika orada dur bakalım. Sen benim imzamı mı taklit ettin?" "Öylede yetenekli bir insanim işte."

Kapıya doğru yürüdü beni hiç de kale almadan. "Ha bu arada, sakın ha değiştirmeye kalkma, büyük olay yaratırım." "Şaka mısın sen?" "Ben de seni seviyorum abiciiiğim!" Kapı arkasından kapandığında bakakaldım öylece.

Dışardan "Teknik servis iyi ki varsın!" diyen coşku dolu sesi yankılandı, ardından ise bir alkış ıslık koptu. Tipik Aylin.

Maskeli balo konseptine çok ikna olamamıştım. Tarzı değildi. Gelmezdi ki. Ama anonimlik. Belki gelirdi.

Gelir miydi ki?

Gelmeliydi.

Birden öyle bir özlem kapladı ki içimi bir an ben bile şaşırdım. Şu an koşup yanına gitmek istiyordum. Çok zaman olmamıştı onu göreli ama sanki bir ömür geçmişti. Özlemiştim işte. Hala anlam veremediğim bir biçimde özlemiştim.

"Hala tam bir cevap vermedin," dedim Yavuz'a sorarcasına bakarken. Aylin'in biraz önce bıraktığı kutuyu kendime doğru çekip kapağını kaldırdım.

Siyah.

Kesinlikle doğru seçimdi. Maske desenli bir göz kısmından ibaretti. Takıldığında sanki göz çevresine desenler çizilmiş gibi gözükecekti. Hayal ettim.

O etkileyici elmacık kemiklerinin maskenin altından bile kendini nasıl belli edeceğini. Açık teninin maskenin siyahıyla güzel yüzüne nasıl asalet katacağını. Upuzun sarı saçlarının yüzünün yarısını kapatan maskenin etrafına nasıl dalga dalga döküleceğini.

Bir an Yavuz'un kalp atışlarımı duyabileceğini düşündüm. Öyle hızlanmıştı kalbim daha hiç görmeden. "Benden istediğin şeyin ne kadar zor olduğunun farkındasındır umarım. Ne dedi kardeşin biraz önce? Hiçbir kız masallara dayanamaz. Alya masallara inanmayı bırakalı çok uzun zaman oluyor. Bir sonuç elde edeceğimi garantileyemem."

"İkna et. Gelmeli. Gelmek zorunda. İkna et. Gerekirse kafasını karıştır. Bazı cevapların peşinde düşmesini sağla. Onu bana rağmen, maskeli balo olmasına rağmen oraya getirebilecek tek kişi sensin. Yapabilirsin biliyorum. Getir onu."

"Lütfen."

Bu defa o uzandı kutuya. Aynı benim yaptığım gibi kapağını hafifçe kaldırıp içine baktı ve iç geçirerek başını iki yana salladı. "Akıl işi mi bilmiyorum." Kutunun kapağını kapatırken hareketleri düşünceliydi. "Tamam," dedi sonra. "Elimden geleni yapacağım."

"Ama bir şeyi sakın unutma. Bunu neden, kimin için yaptığımı sakın unutma. Onun değerini sakın unutma. Eğer onun canını yakarsan, eğer ona hak ettiği değeri vermezsen karşında beni bulursun."

"Beni sakın hafife alma. Ona ufacık bir zarar gelirse..." "Gelmeyecek!" İkimiz de dik dik bakıyorduk birbirimize. Bir yandan Alya'yı bu kadar sahiplendiği, hep yanında olduğu için minnettardım ona, diğer yandan ona zarar verebileceğimi düşünmesi bile beni sinirlendiriyordu.

Bir de onu bu kadar iyi tanımasını hala deli gibi kıskanıyordum. Belki de asla Alya'ya onun olduğu kadar yakın olamayacağım düşüncesi...

"Onu ne kadar iyi tanıyorsun bilmiyorum ama eğer baş edemeyeceksen yapma bunu. O farklı biri, bazen çekilmez olabiliyor, gerçekten kaldırabileceğinden emin ol Zeyd. Onu üzemezsin. Buna asla izin vermem."

Ben Alya'yı bütün huysuzluklarına rağmen sevmişken bana böyle şeyler söylememeliydi...

"Meyve soymaktan nefret eder. Sırf soymamak için yemez meyveyi ama soyduğun zaman yer. Kahveyi bazen kontrolsüz tüketir, kontrol altında tutmak gerek.

Sunduğun herhangi bir şeyi anında reddedebilir. Kayıtsız şartsız hiç düşünmeden. Biraz düşünmesi için zaman tanıyıp sonra ısrar edersen aslında hayır diyemez kolay kolay. Ama inadı tuttu mu vaz geçirene helal olsun.

Ayakları üşür hep, buz gibi olur. Sinirlendiğinde en etkili çözüm bitter çikolata. Dopamin teorisinin canlı kanıtı gibidir o konuda. Sert ve soğuk görünmeye çalışması seni yanıltmasın kedi gibi sokulur bazen, sıcaklık hissetmek istercesine.

Aşk hikâyelerinden nefret eder, dram filmlerinde asla ağlamaz. Düşüneceğinin aksine aksiyon da sevmez pek, fazla içi boş der. Gerilim sever. Komedi filmlerinde hiç gülmezken korku filmlerinde dakikalarca gülebilir.

Güçlü görünmeye çalıştığı kadar hassas aslında.

Çok fazla düşünür her şeyi. Zekâ küpü denecek kadar zeki ve kesinlikle göstermekten çekinmez. Her tartışmada galip gelmek ister, gelir de en göze batan yeteneği laf yarışı yapmak. Yine de hemen etkisinde kalır söylenenlerin. Kendi haklılığını kanıtlamak için sonuna kadar gider ama aklını kurcalar senin söylediklerin her daim.

Saatlerce çıtı bile çıkmadan kitap okuyabilir, öyle ki varlığını unutursun bazen. Söyleyemez içinden geçeni hiç. Söyleyemez sevdiğini. Söyleyemez neler hissettiğini. Biriktirir biriktirir biriktir.

Ondan parlar öyle olur olmaz. Sinirlenir en ufak şeylere bazen. Ama tanıdıkça anlarsın yine de. Huzursuz oluyorsa hiç yoktan, dolmuş demektir, konuşturmak lazım bir şekilde.

Hiçbir şeyden korkmayan tavırlarına aldanma kaybetmekten korkar o en çok. Sımsıkı sarılır en değerlilerine, avuçlarından kayıp gidecek diye ödü kopar çünkü. Ondan küçük dünyasında yenilikleri sevmez hiç. Bağlanmaktan korkar çünkü.

Bağlandığı her şey, herkes bir zayıflığıdır, kopamaz kolay kolay.

O yüzden uyarıyorum seni; eğer kardeşimi üzersen, ben de seni üzerim."

*****

"Bir teşekkür yok mu?" diye bağırdı arkamdan. Sonra ikinci kez yere çakılmama sebep olan sözü söyledi

"Rapunzel".

O an sanki dünya durdu. Beni tanımıştı. Hem de en başından ta toplantıda tanımıştı. Gözlerimin içine içine bakarak 'ama o farkında değil henüz' cümlesini bana söylemişti. Sadece bana.

Arkamı dönmedim ama bana doğru yürüdüğünün farkındaydım yine de. Neden bu kadar heyecanlıydım hiç bilmiyordum. Ya da neden ondan kaçtığımı.

Bildiğim tek şey kalbimin kontrolsüzce attığı.

Omzumdan tutup beni kendisine çevirerek uzun uzun baktı. Bakışları ruhumu deliyordu adeta. Sonra bir adım daha atıp aramızdaki mesafeyi tamamen kapattı. Ellerini yavaşça havaya kaldırıp maskemin arkasını tuttuğunda hala hiç kıpırdamamıştım.

Başımı kendine çekerken hiç itiraz etmedim. Herhangi bir tepki veremeyecek kadar karışmıştı kafamda her şey birbirine. Nefesini ensemde hissedebiliyordum. Maskemi çözüp geri çekilirken, "Alya ben seni her şekilde tanırım..."

Gözleri dudaklarıma kaydı. Sağ elini tekrar kaldırıp yanağıma koyduğunda kaskatı kesilmiştim. Vücudum bana ihanet ediyordu. Kelimelerim kaybolmuştu. Başparmağıyla dudağımın üzerinden geçince nefesimi tuttum. Vücuduma yayılan ısıdan yanaklarım alev alev yanmaya başlamıştı.

Yavaşça gözlerimi yumdum. "Güzelliğini boyalarla kapatman hoşuma gitmiyor." İnsan konuşmayı unuturmuş, ben unutmuştum. Yavuz 'masalı yaşamaya var mısın?' demişti bana.

Evet, ben şimdi bir masalın içindeydim.

Sekiz yaşından beri masallara inanmayan biri olarak bu anı gerçeklerden ayırabileceğime inandırdım kendimi. Ve bir kere olsun dolu dolu yaşamaya karar verdim o an o masalı.

Bu sadece bir masal.

Gerçek değil. Sadece bir masal.

"Ama bu harika görünmediğin anlamına gelmiyor." Bir süre öylece kaldık. Zeyd'in hareketleri temkinliydi. "Gerçekten görmüyor musun?" Bu sefer elinin tersiyle yanağımı okşuyordu.

Her dokunuşunda içimde bir şeyler kıpırdıyor, midemde bir şeyler canlanıyordu. "Neyi?" Ağzımdan çıkan ilk laf bu olmuştu. "Aramızdaki bu çekimi"

'Aramızdaki bu çekimi.'

Söyledikleri beynimde yankılanıyordu. "Biliyor musun" derken ellerini çekmişti. Bu sefer hafifçe eğilerek yanağını yanağıma değdirdi. Sakallarının batisini hissetmemle nefes alışlarım hızlandı.

Bir yanım buradan kaçıp gitmek isterken diğer yanım ise hiç bitmesini istemiyordu.

Sonsuza dek.

"Neyi?" Galiba bugün favori lafım buydu. Ya da sadece başka bir şey üretecek kadar bile kendimde değildim. "Seni çok mutlu edebilirim," derken yanağını benimkine sürttü.

İçimdeki garip duygu beni kemirmeye devam ediyordu. Teninin tenime değdiği her saniye baş döndürücü bir heyecan bedenimi sarıyordu. Söylediği sözler, kurduğu cümleler, bana dokunuşu...

Ay ışığı üzerimize izlerini bırakmayı devam ediyordu. Güven veren kolları vücudumu kendine hapis etti. "Benimle ol," diye fısıldadığında kulağıma tüylerimin diken diken olduğunu hissettim.

"Yanımda kal, seni her zaman görebileceğim mesafede ol," derken sesi güçlükle çıkmıştı. Bu kadar yoğun duyguların altında eziliyordum. Gözlerim karşıdaki saati buldu.

Son on dakika.

Kendini geri çekip cebinden telefonunu çıkardı, ardından saçlarımı eliyle bir tarafa topladı ve omzumdan aşağıya sarkıttı. Şaşkınlıkla ne yaptığını izlerken kulaklığın tekini kendi kulağına diğerini ise benimkine taktı ve müziği açtı.

"Benimle dans eder misin?" derken elini uzatmıştı. Uyuşuk beynime düşünmeyi yasaklayıp gülümsedim bu teklifine karşılık.

Çünkü bu sadece bir masal.

"Bana seçenek bırakmıyorsun," deyip uzattığı elini tutunca beni iyice kendine çekti. Elleri yavaşça belimi sararken ben de omzuna koydum.

Sadece tek kulaklıktan duyulan müzikle dans ederken gözlerimiz birbirinden hiç ayrılmadı. Sonra müzik bitti.

Son beş dakika.

Kulaklıkları çıkardık ama hala birbirimizden ayrılmamıştık. Aklım almış başını gidiyordu. Kendimden beklemediğim bir şey yaparak başımı göğsüne yaslayıp kollarımı beline doladım. Kalp atışlarını dinledim bir süre.

Tek eli beni daha sıkı sararken diğer eli ise saçlarımla oynamaya başlamıştı. "Alya," diye fısıldadı tekrar kulağıma. "Benden korkuyor musun?" diye sordu saçımı okşamayı sürdürürken.

'Bu aşk falan değil. Sen sadece hırs yaptın.'

Ona söylediğim kelimeler kulağımda yankılanmaya başladı. "Benden korkma seni asla incitmem."

Son üç dakika.

Başımı çekip bir adım gerilediğimde eli kolumu tutmuştu bile. Umutsuzca bana bakışına aldırmadan, "Gözlerini kapat," dedim sadece. "Alya bunu yapma."

"Dediğimi yap," diye emir verdim. Biraz tereddüt ettikten sonra yavaşça gözlerini kapattı. Kendimi kollarından kurtarıp bir adım geriledim. "Alya," dedi tekrar.

"Gözlerini sakın açma!"

Son iki dakika.

Kolları iki yana düştü. Ben ona bakmaya devam ederken o da öylece duruyordu. Bir dakika boyunca onu o haliyle hafızama kazımak istercesine baktım sadece.

Sessizliği bozdu. "Hala buradasın." Benden cevap gelmediğinde devam etti. "Nefes alışverişini duyabiliyorum."

Son bir dakika.

Hiç konuşmadan ona yaklaştım. Yaklaştım. Yaklaştım.

Artık nefeslerimiz birbirine karışırken vücudunun kasıldığını hissettim. Elimi yanağına koyup hafifçe sakallarını okşadığımda, "Alya," derken sesi boğuk çıkmıştı.

Onu susturdum. "Konuşma sırası bende." Yüzünü biraz daha inceledikten sonra, "Zaman doldu," diye fısıldayıp dudaklarımı yanağına bastırdım.

Sonra son bir kez saate baktım.

Tik tak. Tik tak.

"Saat on iki oldu ve masal bitti."

*****

Continue Reading

You'll Also Like

6K 740 16
"Seni seviyorum." "Bir daha söyle." "Ece, seni seviyorum lan!" "Elinin körü!" Bir hışım önüme dönüp ayağımı sertçe yere vurdum. "Kestik!" Gürkan hoca...
39.4K 2.7K 50
TAMAMLANDI / 01.06.2023 Bir hacker ve bir bilgisayar mühendisinin Gizem, aksiyon ve aşk dolu muhafazakar hikayesi... Kimsenin cesaret edemeyeceği bi...
9.8K 906 20
Sırtımı üşüten soğuklukla gözlerimi aralamaya çabaladım. Gözlerimi açtığımda perdenin uzayan hareketine takılı kaldı gözlerim. Açık olan pencereden s...
5.4K 745 14
"Peki ya sonrası? Hikâye böyle bitmiş olamaz. Kim böyle bir masalı dinlemek ister ki?" Elinde paspasla odadan çıkacakken kapıda birini görmüş gibi du...