PAMUK PRENS | Texting

By kitapgurmesi

850K 60.4K 28.4K

Herkesin karanlık bir geçmişi olabilirdi, hem de herkesin. Ama onunki pembe bir geçmişti. Düştün elime PAMUK... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-42-
-43-
-44-

-41-

14.3K 1.2K 577
By kitapgurmesi

Zalimmm oyun bozan

Sende bu büyüde yalannn

Gelip de birtanem olmaya ne hakkın varrrr

İlk kez şarkı koydum şlskdfşlkdşfdsg

Birazcık bölüm yazmayı aksatmış olabilirim... Ama aklımda ne yazacağıma dair en ufak bir fikir yoktu. İki bölüm yazıp sildim bundan önce, bir türlü içime sinmedi. Kendimi tekrar ediyormuş gibi hissediyorum...

Bu arada kapaktaki Chris değil slfksdlşfkşdfg Onu baya geç keşfettim ben, aslında cidden çok uyumlu olurmuş ama ben sarıma alıştım o yüzden böyle devam sldkflşsdjf

BİZİM ANILIMIZ MULTİDE...

Bundan sonra bölümleri bölüm atacağım gün yazmama kararı aldım, inş başarılı olurum...

Size iyi okumalarrrr ♥

***


Elimdeki su şişesinin kapağını zorlarken bir yandan birazdan neler olacağını düşünüyordum. Stresten tüm gece uyuyamamıştım ve berbat bir haldeydim. Neyse ki ilk derse girmeyecektik, çünkü Muhsin Hoca'ya vermemiz gereken bir hesap vardı...

Su şişesi ellerim arasından çekilip alınırken kaşlarımı çatarak ellerin sahibine döndüm.

Uras.

"Senin ne işin var burada?" Onun bu olaylarla ilgisi yoktu ve bu saatte sınıfında olması gerekirdi.

"Seni merak ettim." Elindeki su şişesinin kapağını açıp bana uzattığında sorgulamadan alıp kafama diktim. Susamıştım.

Susuzluğumu giderdikten sonra elimin tersiyle ağzımın kenarlarındaki su damlalarını silip olabildiğince soğuk bir ses tonuyla konuştum.

"Ben iyiyim."

"Öyle görünmüyor. Solgun gibisin, iyi uyudun mu?" Ciğerlerime derin bir nefes çekip etrafta gözlerimi gezdirirken yine Anıl'la göz göze gelmiştim. 

"Uyudum." Uras gözlerini kısarak bana inanmadığını belli ederken su şişesini kapatıp Muhsin Hoca'dan haber beklemeye devam ettim.

Bizden önce odaya Anıl'ın babası girdiği için bir süredir burada bekliyorduk.

"Ben...Gideyim o zaman. Açılacak şişe kapağı olursa haber verirsin." İstemsizce gülümsediğimde bana göz kırpıp gitmişti. Bu onun bana ihtiyacın olursa haber ver deme şekliydi sanırım.

Bakışlarım tekrar Anıl'la kesiştiğinde başını iki yana sallayıp gözlerini kaçırdı. Bu neden kalbimin cız etmesine sebep olmuştu ki? Anlamıyordum.

Ya da anlamak istemiyordum?

"Alya ve Anıl, odama gelin." Muhsin Hoca odasının kapısından bize seslendiğinde ikimiz de yaslandığımız duvardan ayrılıp kapıya doğru ilerledik. 

Müge ve Simge'nin yüzündeki endişeli ifade benim de içime işliyordu ve sanki mümkünmüş gibi daha fazla stres yapıyordum. Elimdeki su şişesini Müge'ye uzattığımda kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

"Ne söylemen gerektiğini biliyorsun, Anıl bizi ifşa etmemekte kararlı, iş sende Alya."  Nöbetçi öğretmen Müge ve Simge'yi sınıfa dönmeleri için uyardığında başımı hızla sallayıp içeri girdim. Aklım karmakarışıktı.

Anıl kızlara suçu üstleneceğini ve hiçbir şeye karışmamalarını söylemişti. Müge'yse az önce bana olayların gerçek sorumlusunun onlar olduğunu söylememi söylemişti.

Yine her zamanki gibi arada kalmıştım...

"Oturun." Muhsin hoca masasının tam karşısına hizalanmış iki sandalyeyi gösterdiğinde yutkunup sandalyelerden birine oturdum. Sanki mahkemedeydik...

Anıl da yanımdaki sandalyeye oturduğunda hafifçe bana doğru yaklaşıp fısıldadı.

"Sakın ağzından bir şey kaçırma." Harika! Cidden şu an ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

"Şimdi her şeyi bir kez daha anlatmanızı istiyorum. Söylediğiniz her şey rapor edilecek." Önündeki kayıt cihazına vurduğunda gözlerimi devirmeden edemedim. Bu kadar büyütmesine ne gerek vardı? O kağıtları birkaç kişi dışında kimse görmemişti bile. Gerçi gören birkaç kişi fotoğrafını çekip tüm okula yaymıştı ama olsundu...

"O mesajları Alya'ya ben attım."

"Oğlun okusun diye okula para saç, sonra gitsin kızlara askıntılık etsin." Anıl'ın babasının sesiyle bakışlarımı ona çevirdiğimde karşılaştığım yüz ifadesi beni bile korkutmuştu. Gözlerimi anında kaçırırken Anıl'ın babasından neden bu kadar korktuğunu anlamıştım. Adam gözleriyle dövüyordu resmen.

Anıl babasının söylediklerine aldırmadan konuşmaya devam ettiğinde bakışlarımı ona çevirmiştim.

"Önceki olayı biliyorsunuz zaten, gerçi sen bilmiyorsun baba. Bir şerefsizlik edip konuşmamızın bir kısmını yine okula yaymıştım. Ama normal anlaşılacak bir kısım değildi." Adam oturduğu yerde bariz bir şekilde kızarırken Anıl konuşmaya devam etti. Konuşurken kendini ne kadar sıktığını çenesindeki kaslardan anlayabiliyordum.

"Yaptığım büyük eşeklikti ve Alya'nın bunu affetmeyeceğini biliyordum ama vicdanım bir türlü rahat etmiyordu. Ben de şartları eşitlemek için böyle bir şey yaptım."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?!" Babası oturduğu koltuktan fırlayarak önümüze geldiğinde farkında olmadan Anıl'ın eline yapışmıştım. Sanki ben tutmazsam ayağa kalkıp babasına diklenecekti.

Anıl elini hızla çekip ayağı kalktığında endişelerimde ne kadar haklı olduğumu görmüştüm. Ayağı kalkıp babasına diklenmişti...

"Gerçekleri söylüyorum ama sen genelde bana inanmazsın zaten."

"Beni delirtecek misin sen?" Anıl arkasını dönüp bana kısa bir bakış attığında babası koca eliyle yüzünü kavrayıp onu kendine bakmaya zorlamıştı.

"Sen Anıl Tekiner'sin. Basit liseli kızlarla vakit harcayamazsın! Kendine gel." Basit liseli kızlar? Sinirli olmasını anlayabilirdim ama beni tanımadan hakkımda böyle bir yargıya varması...

"Ömer Bey lütfen sakin olun!" Muhsin Hoca'nın da sesi yükseldiğinde ortamın iyice kızıştığını anlamıştım. Bu gergin ortamda yapabildiğim tek şey oturduğum yerden bir mucize beklemekti.

"Sen..." Boynundaki damar iyice belirginleşirken derin bir nefes alıp tane tane konuştu.

"Alya'ya basit mi dedin?" 

"O sesini kıs, yoksa..."

"Yoksa ne? Beni burada yeterince aşağılamadın mı zaten? Başkalarını da aşağılamana gerek yok. Ondan özür dileyeceksin."

"Sen benimle ne biçim konuşuyorsun?"

"Özür dilemeni söylüyorum sadece." Babasının Anıl'a kalkan eliyle eş zamanlı olarak elimi ağzıma götürdüğümde attığı tokadın sesi tüm odayı sessizliğe boğmuştu. Hiçbirimiz tepki veremiyorduk.

Olayın şokunu atlatır atlatmaz hızla gözlerim dolduğunda sandalyeden fırlayıp yarı bağırarak yarı ağlayarak konuştum.

Kesinlikle rezildim.

"O yapmadı." Anıl başını hızla bana çevirdiğinde gördüğüm görüntü beni iyice yıkmıştı.

Bir tarafı kızarmış yanağı ve dolmuş gözleri şu an görmek istediğim en son şeydi ama gözlerimi alamıyordum ve yüzüne baktıkça daha fazla ağlayasım geliyordu.

Başını iki yana sallayıp beni susturmak için bir hamle yaptığında onu ittirip konuşmaya devam ettim.

"Ben Anıl'dan intikam alacağımı söylemiştim. O kağıtları panoya ben astım ama siz dün o kadar sinirliydiniz ki söylemeye korktum." Elimle yanaklarımdaki ıslaklığı silerken konuşmaya devam ettim.

"Anıl'ın hiçbir suçu yoktu."

"Sen ne saçmalıyorsun? Yalan söylüyor."  Anıl'ın itirazıyla Muhsin Hoca eliyle yüzünü sıvazlarken önündeki ses kayıt cihazını kapatıp çöpe attı.

"İkiniz de cezalı değilsiniz." Alt dudağımı dişlerim arasına alıp iyice ezerken neden cezalı olmadığımızı adım gibi biliyordum. Anıl'ın babasının attığı tokattan sonra Muhsin Hoca'da üzülmüştü ve pişmandı. Anıl'ın yaptığı türlü haylazlıklarla Muhsin Hoca'yı bezdirdiğini biliyordum, babasını çağırma nedeni zaten buydu. Ama böyle bir görüntüyle karşılaşmayı beklemiyordu, kimse beklemiyordu.

"Şimdi çıkın odamdan, Ömer Bey'le baş başa konuşmamız gereken konular var." İkimiz de ikinci bir ikazı beklemeden odanın çıkışına doğru ilerlerken Anıl benden önce davranmıştı. Odadan çıktığımızda beni beklemeden bahçeye doğru ilerlediğinde onu takip ettim, onu bu halde yalnız bırakamazdım.

"Beklesene!" O adımlarını hızlandırdığında ben de koşmaya başlamıştım. Koştuğum halde ona yetişemiyordum, kısa boylu olmaktan nefret ediyordum...

"Yalnız kalmak istiyorum, git." Yine bu bahçede aynı durumdaydık, son günlerde neden onu bu kadar kovaladığımı bilmiyordum ama içimde bir yer bundan rahatsızdı.

"Hiç konuşmam, varlığımı hissetmezsin bile." Adımlarını durdurduğunda ben de koşmayı bırakıp yavaşlamıştım. Arkasını henüz dönmemişti ama eğer dönerse göreceğim şeyi kaldıramayabilirdim. Neşeli insanların hüznü daha ağır olurdu, onun sürekli gülümseyen yüzüne alışmıştım ben. O gözlere hüzün hiç yakışmıyordu.

"Sadece... Utanıyorum tamam mı? Yüzüne bakamıyorum. Bir süre senden uzak durmam gerek, ben bunu unutana kadar benimle konuşma Alya." Göz yaşlarım pusuda beklermiş gibi özgürlüğünü ilan ettiğinde bir saniye daha düşünmeden hızla koşup ona arkasından sarıldım. Bu hali içimi paramparça ediyordu ama asıl yaralanan oydu. Kendimi onun yerine koyamazdım bile, böyle bir şeyi hayal etmek bile gururumu kırardı. Anıl'ın gururu kırılmıştı.

Bir süre bahçenin ortasında öylece durduktan sonra kollarımı gevşetip ondan uzaklaştım. O ise kıpırdamadan olduğu yerde duruyordu.

Hafifçe öksürüp sırtını dikleştirdikten sonra arkasını dönmeden konuştu.

"Teşekkür ederim." Cevap vermemi beklemeden hızlı adımlarını okulun çıkışına yönlendirdiğinde bu sahnenin dünküne çok benzediğini düşündüm ama bir farklılık vardı.

Farklı olan hislerimdi.


***

Ağlayanlar burada mı?

Anıl'ın babasına çok kızmayın, kötü bir adam değil. Babaların erkek çocuklarıyla ilişkisi biraz daha farklı olur. Yine de başkalarının yanında bunu yapmamalıydı ama bazı insanlar öfke kontrolünde sıkıntı yaşayabilir.

Şimdi biraz da Alya kovalasın diyor ve hepinize iyi günler diliyorum dsşflkdlşkşdg

Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 193 4
"Dostum dediğin adama mı takıntılısın Taner?" Futbolcu çocuk aslında hiç de şaşkın değildi. Taner'den her türlü pisliği beklerdi. "Takıntı değil. On...
59.1K 2.3K 46
Bir açıklamada bulunmak istemiyorum okuyarak karakterlerimin dünyasına katılmayı deneyin :)
190K 9.6K 39
TEXTİNG KURGU DEĞİLDİR!!!!! Ünlü bir oyuncunun yanlış anlaşılmaya sebebiyet verebilecek bir instagram hikayesi atması ile telefonunun bildirim sesine...
222K 13.4K 41
İddia sonucu kütüphane de rasgele bir kitaba yazdığım numaramı okulun serseri çocugunun bulması tam da bir wattpad klasiğiydi herhalde... "sevgilim...