Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.6K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉48. Origami

10.4K 595 153
By BookGanstas

İki hafta sonra

Tıpır tıpır merdivenleri inip kendimi aceleyle tamirhaneye attım. "Paketim geldi mi?" diye haykırdım selam sabah demeden. "Ne paketi?" "Paket, kargo, posta, kutu..." Her nasıl tanımlarsanız artık. "Gelmedi," deyince Hamza olduğum yere çakılı kaldım.

Gelmedi?

"Nasıl gelmedi ya?" Başımı şaşkınlıkla eğdim hafifçe. Gelmedi dedi. Gelmemiş olamaz ki. Gelmiş olması lazım. "Gelmedi diyorum." "Gelmedi?" diye tekrarladım aptal aptal.

Yine gelmedi dedi.

Ne yani gerçekten mi gelmedi?

"Kızım gelmedi diyorum işte. Paket falan gelmedi." "Sensin kızım..." diye mırıldandım. "Nasıl gelmedi ya!" diye haykırdım ardından. "Hani hiçbirimiz sağır değiliz ya, bağırmana çok gerek yok aslında..." "Mesaj geldi paketiniz iletildi diye. E nerde o zaman benim paketim?"

Birileri güldü ama paketimin kayıp oluşuna yandığım için kim olduğunun farkında değildim. O paket buraya gelecek. Yakarım buraları. "Kız istihbaratı alıp gelmiş." "Nasıl ya," dedim hala anlayamamış ve umutsuz bir ruh haliyle. "Gelmediyse nereden bu paket?"

Hemen gideyim kargo şirketinin camlarını taşlayayım o zaman.

Benim paketimi başkasına mı verdiler yani?

"Burada paketin, gel gel," derken Ali koltuğun arkasından bir kutu çıkardı. "Ya çok kötüsünüz!" derken koşarak kutuyu ondan aldım. "Pislikler!" Heyecanla kargodan mesaj bekliyorum sabahtan beri şunların yaptığına bak. Sevimsiz tipsizler.

"Dört gözle bunu bekliyordum ben. Ödüm koptu ya." Kutuyu raflardan birinden aldığım tornavidayla açarken ben Ali ve Emre karşımda dikiliyorlardı. "Size ne oluyor?" "Hiç," dedi Emre omuz silkerek. Bende omuz silkecektim ama vaz geçip kutuya odaklandım.

Ayakkabıyı çıkarırken hayran bir nefes aldım. "Ben demiştim," dedi Ali coşkuyla. "Ayakkabı demiştim." Zorlukla gözlerimi ayakkabıdan ayırıp onlara diktim. Emre bir kez daha omuz silkti. "Kitap da olabilirdi," deyip arkasını döndü. Kaşlarım havaya kalktı. "Siz benim paketim üzerine iddiaya mı girdiniz?" dedim kızarcasına ama çok da uzun sürmedi çünkü bütün dikkatim yine ayakkabıya kaydı.

Bu arada Emre vaz geçip tekrar bana doğru döndü. "Kızım bu kaçıncı ayakkabı? Doymadın bir. Hayır giymiyorsun bile." "Nereden biliyorsun giymediğimi?" dedim gözlerimi elimdekinden ayırmadan. Evirip çeviriyordum hala. "Görmedim hiç."

"Görmen gerekmiyor zaten."

Tamam giymeye fırsatım çok olmuyordu belki ama olsun. Almamam için fazla güzeldi. Koleksiyonumun bir parçası olmalıydı. "Ya çok güzel değil mi ya?" dedim ayakkabıyı havaya kaldırarak. Kimse beni kale almadı.

Hadi beni kale almıyorsunuz ayakkabımı nasılalmazsınız ya. Vicdansızlar. Ayakkabı bu ayakkabı. Ya ben bunu yerim.Ayağımdakileri çıkarıp ayakkabıyı denemek için oturdum. Ayakkabı candır.

*****

Zeyd

Tamirhaneden içeri girerken gözlerim Alya'yı aradı. Diğerlerinin teker teker çıkmasını beklemiştim. Hesaplarıma göre içeride sadece Alya kalmıştı. Masanın üzerinde yığılı dosyalar vardı ve arkasından bir adet sarışın yakışıklı Rapunzel gözüktü.

Ayak seslerime gözlerini önündekilerden kaldırmış bakıyordu. Saçları yüzünün etrafında dalga dalga süzülürken karamel rengi gözleri kocamandı. Tanrım neden bu kadar güzeldi ki? Her defasında yine beni heyecanlandırıyordu.

Sen bana ne yapıyorsun tamirci kız?

Biraz daha yaklaştım. "Kapatıyoruz..." dedi bana ufacık bir tebessüm dudaklarında oynarken. "Daha iyi ya işte," dediğimde imali bir ses tonuyla, "İşte başlıyoruz..." diye mırıldandı kendi kendine.

Önündeki dosyayı kenara itip bir başkasını aldı. Masanın başında yerde oturuyordu. Kolu hala askıda, galiba saçlarını o yüzden toplayamamıştı. Kenarda ki koltuğa oturup baktım bir süre.

Başını her oynatışında yüzüne doğru düşen saçlarına. Gözlerini kısık bir şekilde kâğıtlarda gezdirmesine. Etkileyici yüz hatlarına. Çalışıyor gibi yapışına, çünkü aslında çalışmıyordu.

Ona bakmamdan hoşlanmadığını biliyorum ama yine de gözlerimi ondan alamıyorum. "Prenses," dedim gözlerimi yüzünden hiç ayırmadan. İfadesiz bir şekilde kâğıtlara bakmaya devam etti sadece. "Rapunzel?" Hala inatla bakışlarını kâğıtlardan ayırmıyordu ama gözlerini hafifçe kıstığını fark ettim.

"Yakışıklı Rapunzel." Dudaklarımda alaycı bir gülümseme yer edinmişti ama o beni kesinlikle tınlamıyordu. "Tamirci kız?" Yavaşça gözlerini kaldırdı. Öldürücü bakışlarını bana yollayıp yine dosyaya baktı.

"Alya."

Adını söylerken ki tını hoşuma gitmişti. Sanki adını tatmışçasına bir his kalmıştı dudaklarımda. İnsan birinin adını söylerken bile böyle hisseder mi? Kaşlarını kaldırmış bakıyordu bana. "En azından sonunda adımı getirebildin," dedi yalancı bir bıkkınlıkla.

"Ha sen adını duymak istiyordun ille de. Adını söylemem hoşuna mı gidiyor?" "Cidden bazen merak ediyorum. Sen neyin kafasını yaşıyorsun acaba?" Güldüm. Sadece gözlerindeki parıltıyı seviyorum prenses.

"Fark ettin mi ikimizin de adı dört harfli. Sen alfabeyi başlatıyorsun, ben de bitiriyorum." Başını yana doğru eğip, "Yani?" dedi etkilenmemiş bir tavırla. Yani bence çok uygun bir çift olabiliriz prenses.

Sen ve ben,

birlikte alfabe olabiliriz bence.

Göz devirip bakışlarını yine önündeki kâğıtlara çevirdi. "Ya sen hiç rol yapamıyorsun prenses, ya da ben seni tanımaya başlıyorum çünkü tam yedi dakikadır o kâğıtlarda yazan hiçbir şeyi algılamadığının farkındayım."

Sonunda başını gömdüğü kâğıtlardan kaldırdı. Bakışlarında memnuniyetsiz bir şeyler vardı. Sanki bunu fark etmiş olmam hiç hoşuna gitmemişti. Ama o tamirci kız ve asla kendini bozmamaya yemin etmişçesine ifadesiz bir şekilde gözlerini bana dikti. "Ya sana ne demeli?"

Başımı eğdim belli belirsiz. Bana? Ne demeli? "Ne kadar bekledin dışarıda herkesin gitmesini?" Tamam, işte bunu beklemiyordum. "Nereden çıkardın onu?" Meydan okurcasına kaşlarını kaldırdı. Bir türlü anlamadığım şey bu kadar dikkatli olup da neden ona karşı hissettiklerimin hala farkında değil.

Madem her şeyi bu kadar kolay anlıyor neden beni anlamıyor. Ya da farkındaydı ama değilmiş gibi yapıyordu...

Yok, eğer farkında olsaydı benimle vakit geçirmezdi. Hatta tanıdığım kadarıyla yanına bile yaklaştırmazdı. O yüzden söyleyemiyorum ya işte. Bu saatten sonra uzak kalamam.

"Ben de öyle düşünmüştüm," diye mırıldandı ben söylediğini inkâr etmeyince. Bu kızın kafası nasıl çalışıyor ya? Sırf onunla vakit geçirmek için herkesin gitmesini beklediğimi anlayıp da hiç mi sormuyor kendi kendine neden diye?

Dünyanın en basit sonucunu çıkaramıyor mu bütün bu yaptıklarımdan?

Bir yanım anlasın istiyordu. Artık anlasın farkına varsın o yüzden bu kadar aşikârdı aslında ama diğer yanım verebileceği tepkiden o kadar korkuyordu ki ne kadar çok istesem de ona söyleyemiyordum. Ben seni seviyorum diyemiyordum.

Gözlerimi gözlerine diktim. "Bana yaranı gösterir misin?" Kaşlarını çattı ve düşündü birkaç saniye. Oysa ben vereceği cevabı çoktan biliyordum. "Hayır," der demez sırada ki sorumu hazırlamıştım. "Neden?"

Hala içine içine baktığım gözleriyle dik dik baktı. "Neden göstereyim ki?" "Önce ben sormuştum." "Çok da tin." "İz kalacak mı?" Kimsenin bilmediği bir şey biliyormuşçasına hafifçe gülümsedi. "Her şeyin izi kalır bay mükemmel. Bazıları görünür, bazıları görünmez."

"Bu soruma bir cevap değildi..." "Çok da fifi." "Yine formdasın bakıyorum da." Masadaki kalemi aldı eline bakışlarını kâğıtlara çevirmeden hemen önce. Önündeki kâğıda bir şeyler yazdı sanki kafasını verdiğini kanıtlamak ister gibi.

Yazarken yüzüne düşen saçlarını kalemi tutan eliyle arkaya attı. Tekrar yazmaya devam ederken birkaç tutamı tekrar düştü gözlerinin önüne. Diğer kolu askıda olduğu için kafasını arkaya doğru salladı ve yazmaya devam etti.

Ama sarı saçları ona isyan eder gibi yine önüne düşmeye devam etti. Bıkkınlıkla üfledi saçlara önünü açmak için. Öne doğru eğildim. Kalktığımı bile fark etmemiştim ama oturduğu yere yanına diz çöktüm ve yavaşça yüzüne düşen saçları kenara çektim.

Yumuşacık saçları şampuan kokuyordu, bana artık hiç de yabancı gelmeyen koku. Saçları kulağının arkasına sıkıştırdım. Göz ucuyla baktı elime. Dudakları aralanmıştı ve gözlerim nedensizce orada takılı kaldı.

Belki de nedensiz değildi.

Onu öpmeyi o kadar çok istiyordum ki.

Elimi yumruk yaptım saçlarını okşamamak için, bir kez daha dokunmamak için. Hareketsizce oturması hayret vericiydi aslında. Şimdiye çoktan olay çıkarmış olması lazımdı. Tamirci kız benden etkilenmeye mi başlıyor acaba diye düşündüm.

Ya da belki sadece ben öyle olmasını çok fazla istiyordum.

"Tek kolunla öremiyor musun artık?" diye sordum dank etmeden dikkatini dağıtmak için. Yoksa birazdan başlayacaktı tekme atmaya. "Tek kolumla o kadar çok şeyi yapamıyorum ki..." dedi isyan edercesine.

"Özür dilerim." "Hi? Neden?" "Benim yüzümden oldu ya..." O anlar aklıma geldikçe ne kadar korktuğumu hatırlıyorum. Tişörtü kana boyanırken dizlerinin üzerine düştüğü anı hatırlıyorum. Sanki o düşüşüyle bütün dünya sarsılmıştı.

Kırmızı renkten ne kadar korktuğumu hatırlıyorum. Çünkü o kırmızı renk o kadar hızlı yayılıyordu ki kıyafetlerine. Onu kucağıma alıp çaresizce o haline baktığımı hatırlıyorum. Yüzünden bütün kan çekilip de bembeyaz oluşunu.

Ve bunların hepsi benim yüzümden olmuştu.

Benim yüzümden.

Onu oraya götürmemem gerektiğini bile bile gitmiştim. Onun yanında olmak bana öyle iyi geliyordu ki orada hiçbir işi olmamasına rağmen yanımda götürmüştüm onu.

"Bunu konuşmuştuk," dedi bıkkın bir şekilde. "İki kere." İki parmağını havaya kaldırıp gösterdi. "Bunu yüz kere de bin kere de konuşsak, benim yüzümden olduğu gerçeğini değiştirmiyor işte. Özür dilerim."

"Biliyor musun tek kolumla tekme atabiliyorum. Bu kadar ısrarcı olursan atarım da." Yine dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. İşte bunu seviyordum. Kaşlarını çatıp bana kötü kötü bakmasını seviyordum. Kızdığında gözlerinde beliren o ışığı seviyordum.

Omzundan aşağı doğru dökülen saçlarına baktım. "Ben öreyim mi?" dedim yine vereceği cevabı az çok tahmin ederek. Gözlerini belerterek, "Örebiliyor musun ki?" diye sorduğunda, "Yoo," dedim omuz silkerek. "Nasılsa hayır diyeceksin diye önermiştim."

Gözlerini devirdi. "Ne yani örebilsem ördürecek miydin?" diye bir soru yönelttiğimde gözlerinde sinsi bir bakış belirdi ve yapay bir gülümsemeyle, "İşte onu hiç öğrenemeyeceksin bay mükemmel," dedi gizemli gizemli.

Bu defa ben göz devirdim. Bir yakışıklı Rapunzel klasiği. Şu an ben neden saç örmeyi bilmiyorum diye kendime kızıyorum. Acaba gerçekten ördürür müydü? Ördürmezdi. Ama belki de saçların gözlerine girmesinden o kadar bıkmıştır ki ördürürdü.

Of işte bundan nefret ediyorum. Olur muydu olmaz mıydı diye kendimi yiyip bitirdiğim düşüncelerden nefret ediyorum. Ben onu tanımadan önce hiç bu kadar çelişkili şeyler düşünmemiştim.

Kalemi önündeki kâğıtların üzerine attı. "Ayh içim şişti. Nerelerdeydin sen?" Tek kaşımı kaldırdım. Tamirci kız beni merak mı etti? "Ne oldu, özledin mi?" Boş boş baktı suratıma sonra gözlerini devirip, "Adama hal hatırda sorulmuyor..." diye söylendi kendi kendine.

"Özlemedin mi yani?" "Normal insanlar gibi iletişim kurmaya çalışıyorum, neden sabote ediyorsun?" "Çünkü sen normal değilsin ki." "Ha, sen misin normal!?" Bak işte tam şu an o kadar resimlik duruyordu ki aslında sadece fotoğrafını çekmek istiyordum.

Kaşları hafif çatık. Dudakları sinirle aralanmış ama gözlerinde az biraz alayda var. Bu kadar çok resmini çekmek isterken bende hiç resminin olmaması da ironikti aslında. Ama çektirmezdi ki. Telefonu çıkardım ve hiç çaktırmadan kamerayı açtım. Bozma tamirci kız.

Tam istediğim açıyı alamasam da resmini çektim. Bir gün öğrenirse mezarıma getirsinler bu resmi. Ne uğruna öldüğüm belli olsun. "Ne yapıyorsun?"

Valla fark ederse telefonu kafamda parçalayabilir. Hayır resim güme gider ondan korkuyorum. "Hiç saate baktım," dedim ifadesizce. "Sorunu cevaplamaya gelirse, yurt dışındaydım."

Üst üste koymaya başladığı dosyaları bırakmadan gözlerini bana kaldırdı. "Gerçekten mi?" "Hm." Yoksa ben bu kadar uzak kalabilir miydim senden. Tamirhane benim nasılsa.

"Nerede?" "Belçika." "Neden?" Gerçekten merak etmemiş hali bu muydu? Özlemişti işte. O da beni özlemişti. Ya da ben öyle olmasını çok istiyordum. Azıcık da olsa özlemiş olsa yeter bana...

"İşlerim vardı. Bir de bir kıza sözüm vardı." İlgiyle dikkatini bana verdi. Gözlerinde merak belirmişti. "Ha manitacılık durumları diyorsun?" "Tam olarak değil." Kaşlarını kaldırdı devam etmemi istercesine.

Bak bak, bir de açıklama bekliyor.

Biraz bekledim sırf merak etsin diye.

"Bu kızın bir ihtiyacı vardı o konuda yardımcı olmak istedim." Bön bön baktı yüzüme. Tam olarak 'ne diyon ya' bakışlarıydı bunlar hiç şüphesiz. Yine tam resimlik bakışlar. Ağzını açtı bir şey söylemek için. Sonra kapattı. Anlamadım demek istiyordu ama anlamak istediğinden emin değildi.

Aslında tam da istediğim gibi. Ne tür bir yardım? Memnuniyetle arkama yaslandım. Ve düşünmesini izledim. Hiçbir şey söylemiyordu ama beyninde dönen radarları görür gibi oldum. Sormak ve sormamak arasında gidip gelişi ilginçti.

"Sana çikolata aldım prenses. Hem de ta Belçikalardan," diyerek durumu açıklığa kavuşturduğumda ağzı hayretle açıldı. Gözlerini arkamda bir noktaya sabitlendi. Birkaç saniye geçti ama tepki vermedi.

Galiba kız kitlendi.

Hiçbir saniyesini kaçırmamak için gözlerimi ondan bir an ayırmadım. Sonra gözleri beni buldu. "Bir dakika. Sen. Kız? Ne?" Hoşnut bir gülümseme dudaklarımda oynarken, "Sana çikolata aldım tamirci kız," dedim. Kız derken üstüne bastıra bastıra söylemeyi ihmal etmeden.

Bir kıza sözüm vardı.

Dopamin seviyelerine katkıda bulunacağım diye bir söz vermiştim.

"Ha," dedi sonra. Bana baktı. Kaşlarını çattı. "Neden ki?" "Nasıl neden? İstedin ya." "Ha," dedi yine. Bu kız az hazır cevap değildi, niye böyle oldu ki şimdi. "Ben şey, öyle lafın gelişi..." "Sorun yok, istemiyorsan ben yerim." Gözleri gözlerimi bulduğunda şaşkınlığı sonunda üzerinden atmıştı.

"İstemediğimi söylemedim bay mükemmel, sakın çikolatalarımı yeme," derken önündeki kâğıtlarla oynuyordu. "Hadi bana uçak yap," dedi birden defterden yırttığı bos bir kâğıdı bana uzatarak. Hafif bir şaşkınlıkla tek kaşımı kaldırdım. "Uçak?"

"Hm. Yapamıyor musun?" "Yaparım, sen yapamıyor musun?" Gözleri önce kâğıda sonra başka yerlere kaydı. Omuz silkti. "Ben sakatım." "Vay be, çokbilmiş tamirci kız uçak yapmasını bilmiyor mu yani?"

"Yapacak mısın yapmayacak mısın?" derken bıkkınca elindeki kâğıdı salladı gözümün önünde. "Kuş yapayım. İster misin?" "Kuş yapmak uçak yapmaktan zor değil mi?" "Yani, biraz ve de daha etkileyici..."

İtinayla gözlerini devirdi. "Kendini etkileyici bulan ilk insan olarak tarihe geçtin, hayırlı uğurlu olsun." "Birazdan kuşumu görünce bu lafları hatırlatırım sana." "Ne yani kâğıttan bir kuştan etkileneceğimi mi düşünüyorsun?"

"Uçak bile yapmayı beceremeyen biri olarak etkileneceğini düşünüyorum doğrusu." Çok beklersin bakışları eşliğinde, "Hiç sanmıyorum," dedi umursamaz bir tavırla. "Ayrıca ben de kitap ayracı katlayabiliyorum."

Öyle olsun prenses.

Elimde ki kâğıda katlayıp bükerek şekil verirken dikkatle inceliyordu. "Ama yavaş biraz, takip edemiyorum," diye sitem etti. "Edemezsin, önce uçak yapmayı öğren sen," diye dalga geçtiğimde ise yine ters bir bakış attı. "Fırsatını bulma yeter ki sen de."

Güldüm. "Tamam. Öğretirim ben sana uçak yapmayı, sorun yok." "Yemin ederim birazdan..."

Bingo.

İşte yine kızdı.

Ne güzel kızıyor bu kız ya.

"Tamam, gemi yapayım mı sana, gemi ister misin?" "Önce kuşu bitir." "Peki."

Sen nasıl istersen prenses.

Sen ne istersen.

Sen yeter ki iste.

"Ama kolun iyileşince bir kitap ayracı isterim karşılığında." "Bakılır. Önce sonucu göreyim." Dudaklarımda bir gülümsemeyle kâğıdı katlamaya devam ettim.

Hep bir pazarlık.

Sonunda kâğıt bir kuş şekline girdiğinde kuşun kafasını ona çevirdim.

"Al bakalım prenses." Başını yana yatırıp baktığında kalbim bir tık atladı. Şu elimdeki kâğıttan kuşa baktığı gibi baksa bana da, ona bile razıyım.

Kuşu hafifçe uçurur gibi yapıp yüzüne yaklaştırınca elimden aldı. "Güzel oldu..." dedi evirip çevirirken.

Sesindeki memnun tını hoşuma gitti doğrusu. Öne doğru eğildim biraz. "İmza atıyım mı?" Karşılık vermeye bile tenezzül etmeden yan yan bakınca, "Adımı yazayım o zaman?" diye sordum. "Git başka yere yaz adını."

Nereye mesela?

Kalbine yazsam?

"Baş harfini yazayım o zaman. Hani şu senin başlattığın alfabenin son harfi." "Şimdi şuradan bitane koycam o alfabenin başına uçacaksın." Çarpık bir gülümsemeyle, "Senin yanına mı?" diye sordum bu defa. Sabir dilercesine gozlerini yumup bana lanet ettigini düşündüren bir şeyler mırıldandı.

"Kalp de yapabiliyorum," dedim ufak bir imayla. "Lüzumu yok," diye karşılık verdi hiç kendini bozmadan.

"Var mı başka origami marifetleriniz bay mükemmel?" Bunu söylerken bana hiç bakmadı bile çünkü hala dikkatle kuşu inceliyordu.

Minicik şeylere bile bu kadar hayran kalırken hala zor kızı oynayabileceğini düşünmesi de ilginç. Aslında onu etkilemek çok da zor değildi. Sadece birazcık tanımak gerekiyordu.

O duygusuz ruhsuz kalkanlarının altında çocuk gibiydi mesela. Soğuk ve mesafeli biri gibi görünmesine rağmen içinde sonsuz bir samimiyet vardı ama sadece seçilmiş kişilere. İşte bazen görüyordum ben onu...

"Sana bir sır vereyim mi prenses?" Sonunda gözlerini meraklı bakışlarla kuştan bana çevirdi. "Sen sırlarını paylaşır mıydın bay mükemmel?" "Şimdi seninle paylaşacağım. Bu origami meselesinde yeniyim daha. Bazen şirkette çok sıkılıyorum da."

Yavaş yavaş bir sırıtış yayıldı yüzüne. "Sen şimdi baya baya odanda masanda oturup boş boş kuş mu yapıyorsun yani?" "Bazen," dedim gizemli bir ses tonuyla. Güldü. "Peki, söylesene, asistan içeri girince nereye saklıyorsun?"

"Doğru soruları soruyorsun tamirci kız. Hemen masanın altına atıyorum." "Hayal bile edemedim. Koskoca şirketin patronu oturmuş kuş katlıyor. İşsizlikte kaçıncı seviye bu?"

"Bir kere origami bir sanat dalı. Hem sen çok konuşma bence. Uçak yapmak origami sanatına girmiyor. Herkes bilir uçak yapmayı. Hala aklım almıyor nasıl bilmezsin." "Başlıcam şimdi uçağına ha. Ne uçakmış arkadaş. Hayır, uçak yapabilince ne oluyor. Başımız göğe mi eriyor? Nedir yani?"

"Şöyleyim mi sana ne oluyor?" diye sorarken yine ona doğru eğildim gizemli bir şekilde. "Yapamayanlarla dalga geçebiliyorsun mesela."

Kocaman karamel şekeri renginde ki gözleri alayla benimkilere bakarken yavaşça yukarı doğru kaydı. Sonra eli saçlarıma doğru uzanırken santimler kala havada yakaladım bileğini.

Cıklayarak başımı salladım. "Bu hareketi nerede olsa tanırım," diye mırıldanırken elini indirdim ama bırakmadım. Aylin sağ olsun. "E tabi itinayla fön çekince tanıyorsundur. Sen rüzgârdan falan da korkuyorsundur kesin."

"Hala fön diyor..." diye mırıldandım kendi kendime. "Hadi beni çekmediğine inandır," dedi meydan okurcasına ama elimdeki eli buz gibiydi ve ister istemez dikkatim oraya çekildi. Eline baktım. İnce uzun parmaklarına. "Ellerin buz gibi prenses."

"Hı?" Yeni fark etmişçesine elini hızla çekti benimkinden. "Sıcakkanlı bir insan değilimdir," dedi şakayla karışık. "Kurbağa mısın sen? Sürüngen misin? Sıcakkanlı değilimdir diyor. Senin kalbin uzuvlarına kan pompalamıyor mu? Senin o parmaklarına hiç kan gitmiyor mu?"

Bir süre bön bön suratıma baktı. "Abartma istersen." "Ne demek abartma," derken elini tutmaya çalıştım ama geri çekti. "Bence bir insanın elleri bu kadar soğuk olmamalı."

"Sence burada senin fikrini önemseyen biri var mı? Ayrıca benim ellerim hep böyle," derken sağlam elini kaldırıp baktı şöyle bir. Kendi eli olduğundan emin olmak ister gibi. "Isıtayım mı?" diye sordum dayanamayarak.

O buz gibi elini iki elim arasına almak istiyordum. Benim ellerim hep böyle demişti. Ona sıcacık ellerin nasıl olduğunu hissettirmek istiyordum. Artık üşümesin istiyordum.

Ben varken üşümemeliydi.

"Lüzumu yok," derken sesinde uyarıcı bir tini vardı. "Üşüyor musun?" "Yaz kış, mütemadiyen." "Böyle yerlerde oturursan üşürsün tabi. Kalk hadi kalk."

*****

"Kalk hadi kalk," diyerek beni çekiştirince, "Tamam be kalktım," diye söylendim kolumu kurtarıp dirseğimle onu ittirerek. Yavuz bitti bu başladı. Hayır sanki koltukta üşümeyeceğim. "Yukarı çıkalım o zaman," dedim ve anahtarı her zaman astığım yere yöneldim.

"Bir dakika ya. Anahtarım nerede benim?"

Sanki sorumun cevabını verebilecek gibi Zeyd'e baktım birkaç saniye boyunca. Düşündüm. Ben evden çıkarken anahtarı almış mıydım ya? Gözlerimi masanın ardından koltukların üzerinde gezdirdim. Tekrar boş boş Zeyd'e baktım. O da bana bakıyordu merakla. Elimi saçlarıma daldırdım. "Galiba dışarıda kaldım."

Tek kaşını kaldırdı. "Nasıl yani?" "Bas baya dışarıda kaldım. Anahtar yok." Acaba biz niye böyle saçma sapan bakışıyoruz. Ben nasıl unuttum o anahtarı ya? Artık nasıl bir kafayla çıktıysam evden. "Ne yapacaksın şimdi? Çilingir mi çağırmalıyız?"

"Hı?" deyip başımı iki yana salladım. "Yok, Yavuz'da anahtar var, gidip onu alayım." Kaşlarını çattı. "Yavuz'da senin evinin anahtarı mı var?" Başımla onaylarken bir kez daha etrafa bakındım. Ben telefonu da evde bırakmıştım. Onu unutmamıştım bilerek bırakmıştım ama şimdi Yavuzdan anahtarı getirmesini isteyemezdim. Mecburen gidip almalıydım.

"Neden?" Bakışlarım onunkilerle buluştu. "Ne demek neden?" "Neden Yavuz'da evinin anahtarı var?" Bilmem. Bunun bir nedeni mi olmalı? Omuz silktim. Kendi etrafımda bir tur döndüm. Tam olarak ne yapacağımı düşünüyordum.

"Nasıl gideceksin?" diye sorunca Zeyd ona baktım. Nasıl gideceğim? Anahtarlar olmadığına göre arabanınkiler de yok, zaten olsa da tek kolla araba sürmek ne kadar akıllıca? Ve ben neden ifadesizce Zeyd'e bakıyorum?

Ben anahtarlarımı hiç unutmam ki, nasıl unuttum ya?

Dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı. "Tamam, hadi gel bırakayım." "Yok, gerek yok, hallederim ben." Halledersin tabi. Nasıl halledeceksen. "Hm hm, halledersin. Hadi gidelim." Döverim ben bunu. Ama neyse önce bir gidelim sonra döverim. Yoksa ben nasıl gideceğim, taksi dolmuş kim uğraşacak.

Tamirhanenin yedek anahtarlarını çıkardım. "Tamam o zaman," dedim ona. Çıkarken kapıyı kilitledim. Aha Martin. Bak yine taşikardi oldum. Oradan öyle parıldamasana bana be Martin. Derin bir nefes aldım. Özlemişim seni Martin. Nasılsın görmeyeli. İyi görünüyorsun.

"Yemek yedin mi?" diye sordu Zeyd binince. Olumsuz anlamda başımı salladıktan sonra arabayı çalıştırırken göz ucuyla ona bakarken buldum kendimi. Biraz önce karıştırmaya yeltendiğim koyu renk saçlarına.

Birden merak ettim. Saçlarının nasıl hissettireceğini merak ettim. Yumuşak mıydı merak ettim. Galiba dokundurmadığı için.

Tabi ben de itinayla fön çekseydim ben de dokundurmazdım. Özene bezene karıştırmış baksana. Ve ben nedensizce dokunmak istiyordum o saçlarına. Rengini bile tanımlayamadığım saçlarına. Gözlerimi kapattım ve başımı salladım kendi kendime.

"O zaman yiyelim bence." Gözlerim açıldı. "Anahtar?" "Alırız, acelesi yok." Sorarcasına bakan gözlerine tereddütle cevap verdim. Birkaç saniye daha geçti. Gözlerini devirdi. "Ne kadar da çok düşündün. Sanki uzaya çıkalım dedim."

Birden güldüm istemsizce. Uzaya çıkalım dese bu kadar çok düşünmezdim bile, tabi ki de kabul ederdim hemen. Bir daha nerede bulacağım uzaya çıkma fırsatını. Keşke uzaya çıkalım deseydi. Yemeği her gün yiyorum zaten.

"O zaman gidiyoruz," dedi ben cevap vermemiş olsam bile. İtiraz etmedim, çünkü etmek istediğimden emin değildim.

*****

Korkaraktan soracağım... Ne düşünüyoruz?

Sevgiler🍀🖤
Çemkirella

Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 474 54
"Bir cesedi sırtlamış ufacık bir ruhsun sen."dedi adam geçmişinde yaşamaktan geleceğe bir türlü tutunamayan kıza. Ve kız ekledi ."Çünkü acı hissedilm...
116K 2.4K 35
"Sen haklısın. Yani geri çekilmekte, kaçmakta ... Biz olmayız, olamayız. Bu , o gün ima ettiklerimin yanlış veya yalan olduğu anlamına gelmez. Ama be...
1.3M 54.3K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
580K 25.2K 43
"Nereden bilebilirdim ki hayatımın aşkıyla bir takside tanışacağımı?" °°° Tüm hakları Batı'nın sis çökmüş gökyüzünde saklıdır. °°° #11 Aralık 2015 Cu...