Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.5K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉46. Uyuyalım💤

11.3K 608 54
By BookGanstas

Aylin

"Abim gelmedi mi bugün?" diye sordum Alya'ya o tabaktaki cisimleri bir ileri bir geri iterken. Başını iki yana salladı. "Gelmedi daha."

Daha?

Gelecek yani. Ya da gelmesini bekliyordu. Aptal aptal sırıtmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Tam o sırada kapı tıkladı.

"Ah işte iyi insan lafının üstüne gelirmiş," dedim abimi görünce şirince. Kaşlarını kaldırıp düşünür gibi yaptı, "Bakış açısına göre değişir," dedi ve durakladı biraz. "İti an çomağı hazırla da olabilir mesela," diye eklerken gözlerinde garip bir parıltı yer edinmişti.

Bir an gözlerim abime kaydı. Ne diyeceğini gerçekten merak ettim. Resmen iti an çomağı hazırla dedi. Ve şu an haylaz haylaz bakıyordu. Abime dedi. Zeyd Arkan'a.

Bir dakika ya. Şu an ona böyle bakan Zeyd Arkan mı? "Bakıyorum da bugün yine çok şirin ve sevecensin," diyen Zeyd Arkan mı?

Yok artık!

İti an çomağı hazırla lafını işitti ve tek kelime bile etmedi. Sinirlenmedi. Kızmadı. Ağzının payını bile vermedi.

Galiba ben yerimi kaptırmışım. Abime böyle şeyleri sadece ben söyleyebilirdim. Sadece ben söylediğim zaman tolerans gösterir. Bir başkası cesaret edemezdi. Edemezdi çünkü o Zeyd Arkan. Ama biraz önce bu kız...

Ben şaşkınlıkla onlara bakarken garip bir şekilde kendimi yanlarında fazlalık gibi hissettim. Daha önce de aralarındaki garip şeyi fark etmiştim ama hep başkaları da oluyordu etrafta. Şu an sadece üçümüz vardık ve ben ilk kez ne kadar yoğun olduğunu anladım.

Abim elden gitmişti. Bu kız resmen Zeyd Arkan'la oynuyordu. Aslında belki kıskanmam gerekirdi hatta bu kızdan hiç hoşlanmamalıydım ama abimin onda gördüğünü ben de görebiliyordum. Ve de yıllarca âşık ol kendine birini bul diye ısrar ettikten sonra buna pek de hakkım yoktu herhalde.

Alya doğrulduğunda hemen başında bitti. "Ne oldu?" "Bir şey yok. Tuvalete gideceğim." "Yardım edeyim mi?" Başını iki yana salladı olumsuz anlamda. "Kendi tempomda gitmeyi tercih ediyorum." Arkasından endişeyle baktı bir müddet. Sonra bana yöneldi.

"Molada mısın?" Başımı aşağı yukarı salladım. "Ne bakıyorsun öyle, belertmişsin yine gözlerini." "Zeyd," dedim etkilenmiş bir tavırla. Kafasını eğdi merakla. Genelde adıyla pek hitap etmezdim. "İti an çomağı hazırla dedi. Sana dedi. Sana iti an çomağı hazırla dedi. Zeyd Arkan'a..."

"Aylin sağır değilim. Ne dediğini duymuştum zaten." "... Ve sen tek kelime etmedin..." diye devam ettim ona aldırmadan. "Resmen sana iti an çomağı hazırla dedi ve sen kızmadın. Ey aşk sen nelere kadirsin..."

"Kapa çeneni baş belası." Eli saçıma doğru uzanınca eğilerek saçımı kurtardım ve elini ittim. "Yapma şunu," diye söylendim.

"Sana bir şey söyleyeyim mi. Bu kız seni avucun içine almış. Seni parmağında oynatıyor. Ve komik olan ne biliyor musun? Bunun farkında bile değil." İnanamadığımı vurgulamak ister gibi başımı iki yana salladım. "Şaka gibi. Farkında bile değil..." dedim tekrar.

"Sen onu bunu bırak şimdi." Gözlerini gözlerime diktiğinde kaçmadığım için pişman olmadım değil. Bu bakışları hoşlanmayacağım bir şeylerin habercisiydi. "Bana söylemen gereken bir şey var mı?" Başımı tereddütle iki yana sallarken, "Ne gibi?" diye sordum şüpheci bir tonlamayla.

"Ne geçti sizin aranızda?" Az çok neden bahsettiğini anlasam da anlaşmazlıktan gelerek, "Siz derken?" diye sordum ifadesizce. "Çok iyi anladığın gibi Selim'le senin aranda diyorum, ne geçti diyorum?" "Hiç," dedim çok yaratıcı bir cevap olarak.

"Hiç?" Tek kaşını kaldırdı. "Beni kandırmak için kendini biraz daha zorlamalısın baş belası. Neler oluyor?" "Ne olabilir ki?" "Aylin, gerçekten kör olduğumu mu düşünüyorsun. Şu içerideki kıza kapılmış olabilirim, evet önceliklerim değişmiş olabilir ama bu seni artık görmediğim anlamına gelmez. Şimdi anlattın anlattın, yoksa gidip Selim'e soracağım."

Başka bir durumda sözlerinden etkilenirdim ama şu an biraz telaşlıydım, bana sorduğu şeyler çok da bir abiye paylaşılacak şeyler değildi. "Yok, bir şey ya, öyle konuştuk birkaç kez." Gerçeğe hiç yakın değildi ama tatmin edici bir cevaptı bence. Peki Zeyd Arkan tatmin olur mu?

Olmadı tabi ki de.

*****

Alya

Ariza tespit ekibim içeri girerken bir kez daha gözlerimi ovaladım. Büyük buluşmaya hazırlıksız yakalanmıştım biraz. Hafta boyunca tamirhaneyi açtıkları için hep iki iki gelmişlerdi ama bugün hafta sonu olduğu için sonunda hep bir toplanabilmiştik. E tabi birbirimizi her gün görmeye alışkın olunca özlüyordu insan.

"Uyuyor muydun sen?" Yavuz önce kızarmış gözlerime, sonra onlardan biraz önce gelen ve benim tuvalete gittiğim sırada garip bir şekilde gerilmiş olan Aylin ve Zeyd'e baktı. "Şöyle ki bu sabah insta'da geziniyordum. Sonra bir evlilik teklifi videosuna rastladım.

İşte olacak var ya izlemeye başlamış bulundum. Neyse videoda kenarda insanlar dizilmiş ellerine harfler var. Cümle olarak 'sol yanım olur musun yazıyor'. Herkesin kişisel tercihi tabi. Her neyse, zaten mesele o değil. Kız duruyor. Sonra oğlan diz çöküp yüzüğü çıkarıyor. Sonra ne olsa beğenirsin?"

Ben bunları anlatırken herkes pür dikkat dinliyordu acaba nereye bağlayacak diye. Sadece Yavuz 'bu işte bir bit yeniği var' anlamında kaşlarını çatmıştı.

"Kız bir şaşırmalar bir afallamalar bir elini ağzına kapatmalar." İtinayla gözlerimi devirdim. "Hayır mal mı ne, zaten kocaman yazıyor orda 'sol yanım olur musun diye', zaten okudun gördün daha neye şaşırıyorsun, neyin şovunu yapıyorsun? Sanki teklif sadece yüzükten ibaret. İtici ezbere tepkiler. Elini ağzına kapat, şaşırır gibi yap, olmadı ellerinle gözlerini kapat, şirin olmaya çalış. Neden bu kadar fake olunması gerektiği merak konusu... Ayh bir de diz çökmeler, kırmızı halılar, güller."

Yüzümü buruşturup kusar gibi yapmamak için direndim. Gözlerimin önüne geldikçe hayattan soğuyordum resmen. "İşte bu sahnenin iticiliğiyle ve 'aah çok şeker' yorumlarının verdiği mide bulantısıyla azıcık gözlerimi kapatayım dedim. Öyle oldu, yoksa uyumadım yani..."

Ne oluyor herkese? Kolektif bir göz devirmece falan?

"Ee bu basbaya iyileşmiş artık. Çıkarsınlar bence," dedi Emre alayla. "Bir de ciddi ciddi anlatması yok mu..." dedi Hamza kendi kendine söylenerek. "Ama ben ciddiyim zaten. Ezbere jestler, ezbere tepkiler... O ne kadar itici bir teklif öyle. Valla ben olsam arkamı dönmeden kaçardım. O derece."

"Sana ne el âlemin evliliğinden?" Yanaklarımı şişirdim. "Doğru. Beğenen beğenmiş, alan almış. Ama ben çok sıkıldım. Ya düşün ben insta'dan evlilik teklifleri izleyecek kadar çok sıkıldım burada..." dedim bıkkınlıkla.

"Evlilik teklifleriyle sorunun ne?" diye sorunca Aylin merakla kaşlarımı kaldırıp düşündüm. "Evlilik teklifleriyle sorunum yok. Sosyal medyada şov niyetine paylaşılan evlilik teklifleriyle sorunum var. Klişelerle, ezbere jestler, kurgulanmış doğal olmayan tepkilerle, kırmızı güller ve diz çökmeyle bir sorunum var. Galiba."

Özellikle klişeler. Klişeleri hiç sevmem.

"Diz çökme?" "Hm. Çok saçma değil mi ya?" Kaşlarını çattı. "Hiç üzerinde düşünmemiştim. Niye ki?" diye sorarken fazlasıyla ciddi bir tavrı vardı. Omuz silktim. "İnsan kimin önünde diz çöker. Üstünlük göstergesi değil mi birinin önünde diz çökmesi.

Biri birinden üstün olacaksa o ne biçim ilişkidir derim. Eşitlik en önemli unsurken neden ilişkinin en mühim adımında bir üstünlük göstergesi sunuluyor? Göz hizası iyidir. Göz hizası fazlasıyla yeterli, eşitlik fazlasıyla önemli."

Güldü. "Göz hizası iyidir. Sevdim bunu. Tabi doğru kişiye doğru taktikleri vermeli." Kafamı iki yana sallayarak cıkladım. "Bak şimdi sana ne diyeceğim. Taktiğe ihtiyaç duyuyorsa şayet doğru kişi değildir o." Gözlerini hayretle belertti. "Diyosun?" dedi düşünceli düşünceli. "O niye peki?"

"Ee niye olacak, seni nasıl etkileyeceğini bilmiyorsa, başkalarına danışmak zorunda kalıyorsa değildir o. Olmaz ondan."

"Bir cici kız klasiği" dediğinde Emre elimi yüzüme kapattım. "Hayır hayır hayır!" diye haykırdım. "Yine o lanet günü anmayın lütfen lütfen lütfen," desem de konusu açılmıştı bir kere.

Ben yer yarılsa da içine girsem halleri yaşarken onlar yâd etmeye başlamışlardı. Ya yıllardır insan hiç mi bıkmaz aynı şeyi hatırlaya hatırlaya. "Ya unutun şu günü artık nolur ya! Bak sizin yüzünüzden ben de unutamıyorum. Düzenli olarak tekrar yaşamak zorunda mıyım ben o utancı. Psikolojim bozluyor..."

Elimi yüzümden ayırmadan konuşmuştum. Sonra parmaklarımı ayırıp arasından öldürücü bakışlarımı Yavuz'a diktim. "Bir de her defasında şu pisliği öldürmek istiyorum," dedim gözlerimi ondan ayırmadan. "Eşek şakasındaki eşeğin canlı örneği."

"Şşt sus bir, Zeyd'le Aylin'e anlatacağım," deyince Emre, "Kendimi şu yorganla boğarım," diye tehdit ettim. "Kolay gelsin," dedi sadece umursamadan. "Ya ama psikolojim bozuluyor diyorum..." diye karşı çıkarken, "Biri şunu sustursun!" diye haykırdı.

Yavuz, "Ben şu an yaklaşamam, can güvenliğim söz konusu," derken hemen iki elini havaya kaldı. "Zeyd, ellerinden öper," dedi Emre başıyla beni işaret ederek. Zeyd yatağa doğru yaklaşınca. "Gelme!" diye bağırdım. "Yaralıyım ben, bak gelme üstüme."

"Cici kız, bir sussan!?" diye tekrarladı Emre. "Cici kız diyor ya..." diye mırıldandım kendi kendime. Yorganı kafama kadar çekip, "Siz keyfinize bakın, ben intihar edip geliyorum," diye bağırdım altından.

Boğuk boğuk konuşmaları duyuyordum yattığım yerden. Bütün okula rezil olduğum yetmedi, bir rezil olmadığım Arkanlar kalmıştı zaten. Ah be Yavuz. Ben nasıl geldim senin bu oyununa? Yorganın altında boğulma aşamasına gelince mecburen tekrar ortaya çıktım.

"Oksijenim bitti," dedim açıklarcasına öyle ortaya. "Düşünsene ya, otomotiv bölümünde kız olması zaten absürtken bir de sarışın, elbiseli cici bir kız çıkıyor ortaya."

"Emre bir kez daha cici kız dersen yemin ediyorum hastane falan dinlemem seni şuracıkta boğarım," dedim dişlerimin arasından sinirle. "Ben anlamadım sen niye o halde gittin peki?" diye sorunca Aylin yine kötü kötü Yavuz'a baktım.

"Bu pislik benim ders programımı değiştirmiş. Yok sen yanlış görmüşsün yarın başlıyorsunuz diye ikna etti beni. Sonra da seni bir yere götüreceğim hazırlan diye tutturdu ve o halde okula götürdü." Kafamı iki yana salladım.

Biraz daha dalga geçtikten sonra diğer okul anılarına geçtiler. Ara sıra benim de katkılarımla hatıraları canlandırdık ve zamanın ne kadar da çabuk geciktiğini bir kez daha fark ettim. Genellikle eğlenceli ve komik, bazen de utanç verici bir sürü vaktimiz geçmiş meğer.

*****

"Şurada oturan kıza bakınca düşündüğüm tek şey; sosyal deney." Alaycı bir şekilde kaşlarımı kaldırdım. "Valla benim de sana bakınca düşündüğüm tek şey; geri kalmış bir zekâ." "Hocam, bence bu kız bana âşık." İtinayla gözlerimi devirdim. Belki başkası olsa kızardım ama sadece dalga geçtiğini biliyordum.

"Ben diyorum, geri zekâlı diyorum." "Al işte, kesin âşık." Göz ucuyla ona kötü bir bakış attım. "Ama ben bunu döverim." Elimi havaya kaldırdım. "Hocam. Bir müsaade var mı?" Hafifçe doğrulup gözlerimi öğretmene diktim.

Yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle eliyle 'buyur' dercesine bir hareket yaptığında ağır hareketlerle kalktım. Oturduğu sandalyenin yanı başına dikilip ona kalkması için işaret yaptım. Bütün sınıf pür dikkat beni izliyordu.

Kaşlarını kaldırdı çocuk. "Sen mi döveceksin? Beni döveceksin?" İnanamayan ses tonu birazdan çok eğleneceğimin habercisiydi adeta.

Görürsün sen.

"Korktun mu?" diye meydan okudum zevkle.

*

"Cici kız..." Önümdeki sandalyeye ters bir şekilde oturup gözlerini bana diken Emre'ye baktım kitabın üstünden. "Sensin cici kız," dedim ters bir şekilde. Hiç aldırmadan konuşmaya devam etti. "Diyorum ki artık kanka olduğumuza göre..."

"Bak sana buradan bir tane çarparım." "Sakin ol cici kız." "Hay cici kız kadar senin başına taş düşsün." Şöyle bir tepeden tırnağa süzdükten sonra, "Allahtan zayıfsın..." diye bir tepki koydu. Yok ben bunu döverim. Her türlü dalarım. Şimdiye çoktan dalmıştım aslında ama öyle bir lüksüm yoktu. "Ya bir git başımdan."

"Bir şey soracağım." Bıkkınlıkla nefes verdim. "Ne?" dedim ilgisiz bir şekilde. "Ne? Ne?" "Şu birkaç gün önce seni almaya gelen çocuk var ya; sevgilin mi?" Bir an afalladım. Hangi çocuk? "Kim..?" derken kaşlarımı çatmıştım ki sonra dank etti tabi. "Ha Yavuz," diye mırıldandım. "Değil yani?"

Bir dakika ya. Sana ne bundan acaba?

"Napcan?" diye sordum meydan okurcasına. "Merak ettim. Sonuçta kanka olduk artık." Kanka olduk artık derken? Benim bundan niye haberim yok peki? Demek ki bunlar dayak yiyince kanka olduk sanıyor. Geri zekâlı.

Benden tepki alamayınca kafasını eğdi hafifçe. "Peki sevgilin var mı?" Kaşlarımı kaldırdım. "Sana ne?" Şeytan diyor elindeki kitabi ağzının ortasına...

Hala kafası eğik bir şekilde ilgiyle beni inceliyordu. Sonra yandaki sandalyelere iki kişi daha oturdu. "Var mıymış?" dedi bir tanesi sanki ben orada hiç yokmuşum gibi. Çok güzel ya. Ben çekileyim aradan siz yapın dedikodumu hiç sorun değil.

Yan yan yeni gelenlere baktım bu defa. Birinin adı Hamza'ydı galiba, diğeri ise Umut. Biraz ilerde mavi gözlü gizemli çocuk da dikkatle dinliyordu bu tarafı. "Ser veriyor, sır vermiyor. Ama bence yok, olsa buraya göndermezdi herhalde değil mi?" dedi Emre onlara. Arkama yaslanıp gözlerimi yumdum.

Gayet sakinim.

Hiç canice planlarım yok.

Gayet sakinim.

"Olabilir bence..." dedi bir başkası. Sabırsız bir tavırla masaya vurdu hafifçe. "Var mı yok mu?" Gözlerimi açtım. "Sa. Na. Ne?" dedim tane tane. "Baya gizem yaratıyor. Ama bence yok," dedi bana aldırmadan diğerlerine.

"La havle..." diye mırıldandım kendi kendime. "Sen kıt mısın acaba?" diye sordum ona ciddiyetle. Bunun başka bir açıklaması olamazdı herhalde değil mi. "Yok değilim. Ama sen baya zekisin galiba. Matematikteki hızın hoşuma gitti, artık kanka olduğumuza göre yan yana mı otursak acaba?"

"Hala kanka diyor ya. Şaka gibi..." "Valla burada şaka gibi bir şey varsa o sensin cici kız." "Bak bana bir daha cici kız dersen var ya..." derken zil çaldı ve tehdidimin geri kalanı arada kaynadı gitti.

Bence çok yazık oldu.

*

"Baksana bir." Hızla arkamı döndüğümde, "Yok artık!" diye haykırdım duvarın üzerinden bize bakan Emre, Hamza ve Umut'a.

Yavuz'a seslenmişti. Yavuz tek kaşını kaldırıp bana bir bakış attı 'Ne iş' dercesine. Valla elimde değil dostum. Nereye gidersem gideyim beni buluyor bu tipler. "Bir şey soracağım."

"Gidelim," dedim kesinkes bir şekilde ama Yavuz'un ilgisini çekmişlerdi. "Bir dakika," dedi bana. Gözlerimi devirdim. Al işte. "Sor bakalım," derken ilginç bir tını vardı sesinde.

Ne oluyoruz acaba?

Şekil yapmalar falan?

Al birini vur ötekine işte.

"Sevgilisi var mı?" diye sorarken Emre, gözleriyle beni işaret etti. Oha. Öyle pat diye sorulur mu o? Benim 'abim' hepinizi döver bak ha. Ya da yok, abime kalmaz ben döverim. Geri zekâlılar.

"Pardon?" Şaka bir yana cidden dövecek mi ne? Döv anasını satiim. Ben dövemiyorum durum malum. Zevkle izlemekle de yetinebilirim bu defa.

Mavi gözlü çocuk birden bire Emre'nin arkasına belirip ensesine vurdu. "Öyle mi sorulur o?" "Ne var ya?" dedi Emre ensesini ovalayarak, "Bahsettiğimiz kişi kankam sonuçta." Yavuz anlamayarak bana döndü.

"Kafasına vurmadım aslında ama kafa büyük beyin küçük olunca sarsıldı demek ki yine de. Ama yani çok da bir şey fark edeceğini sanmıyorum." Elimle bir şey olmaz dercesine bir hareket yaptım. Emre kaşlarını kaldırdı düşünceli düşünceli. "Bir dakika ya, ne dedi şimdi bu?" diye sordu sonra.

Kapasite yetmedi tabi.

"Kısaca özetle kuş beyinli dedi." Yavuz'un dudaklarında minik bir tebessüm belirmişti. Gurur duy benimle Gargamel, bak ne güzel laf çarpıyorum. Aslında bu Emre denen çocuğu sevmiştim.

Tam dövmelik. En bi sevdiğim.

"Kısaca özetin hayran kalınacak derecede. Tebriklerimi sunuyorum," deyip takdirkâr bir şekilde baktım Yavuz'a. "Ben de sana tebriklerimi sunuyorum. Nasıl başarıyorsun bunu her defasında. Bir kere de normal insanlar bulsan olmuyor mu?"

Ellerimi iki yana açtım. "Ben ne yaptım ya? Sülük gibi yapıştı bırakmıyor peşimi. Zorla kanka oldu bir de." "Bak sülük tanımı iyi oturdu, ben de tebriklerimi sunabilir miyim?" dedi Hamza araya karışarak.

"Şimdi bölüyorum ama şu sevgili meselesini bir açıklığa kavuştursaydık önce." Yavuz tekrar onlara yöneldiğine gözlerinde sert ve tehditkâr bir bakış belirmişti. "Sana ne lan?" dedi terslercesine.

Tamam işte, ben de aynını demiştim zaten.

Lan dememiştim tabi ki ama sana ne demiştim.

Keşke lan da deseymişim. Kulağa daha cool geliyormuş bu şekilde.

"Ben döverdim ama durumu biliyorsun. Şutlarlar, güme giderim boştan yere." Yavuz sinir bozucu bir şekilde keşke şutlasalar der gibi bir bakış attı. "Tabi sen buna dâhil değilsin Gargamel. Seni her türlü döverim."

"Sen boş ver şimdi beni. Hangi dili konuşuyor bunlar?" Başımı hafifçe yana yatırıp duvarın diğer tarafındakilere baktım. Selim, Emre, Umut, Hamza. "Güzel soru," dedim her birini incelerken. Bunlar benim başıma nereden çıkmıştı harbi.

"Abi yanlış anlama, biz şey için, hani sahip çıkalım diye." "Ama ben dalarım," derken öne doğru bir adım atmaya yeltenmiştim bile. "Delirme, daha biraz önce şutlarlar diyordun," dedi Yavuz bana. Durdum.

Aynen öyle.

Şutlarlar.

Gözlerimi kısıp müdürün odasının camına doğru karanlık bir bakış attım. "Kim şutluyor?" Gözlerim dikkatli mavi bakışlarla buluştu. "Müdür efendi."

"Neden?" "Pek anlaşamadık kendisiyle. Beni yazmayı reddetti." "Nasıl yazıldın peki?" diye soran Emre'ydi. "Öyle bir yetkisi yoktu," derken bir karanlık bakış daha yolladım cama doğru. Sonra gözlerimi yine meraklı sınıf arkadaşlarımda gezdirip ardından Yavuz'u buldum. "Artık gidebilir miyiz?"

Yönümü belirleyip yürümeye başlayacaktım ama, "Bir saniye," dedi Yavuz. "Ne saniye ya, bunlardan biri elimde kalacak birazdan."

"Yalnız bu biraz önceki itirafından sonra aynı etkiyi yaratmıyor artık." Tehditkâr bir şekilde duvara doğru yaklaştım. "Gel ben sana o etkiyi hissettireyim. Ha? Ne dersin. Duvarın bu tarafında." İşaret parmağımla durduğum yeri gösterdim.

Okulda olmayan bir şeye karışamazlardı sonuçta...

"Sen çekil aradan. Biz şeyle konuşuyoruz; isim neydi?" diyerek Yavuz'a yöneldi. Ağzımın içinde bir şeyler mırıldanırken ben bu arada Yavuz ölçercesine bakıyordu her birine. Hayır ben hala anlamadım biz bunlarla niye muhatap oluyoruz?

"Yavuz," dedi kısaca tartan bakışlarında hiçbir değişiklik olmadan. Neyi tartıyor bir anlasam. Sanırsın götürüp pazarda satacak. Bıkkın bir şekilde ofladım. "Hadi geçti bir saniye," dedim tekrardan. Zaten bakıp duruyor, bir şey söylese neyse.

"Tamam, sen git, yetişirim ben sana." Kaşlarımı kaldırdım. Pardon? Ben gideceğim sen burada benim hakkımda konuşacaksın. Oldu tabi başka? "Sen neyin peşindesin?" diye sordum dişlerimin arasından sadece onun duyabileceği bir tonda.

Yakın bir zamanda gitmeyeceğimizi anlayınca duvara yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Gitmeyi düşünmedim değil ama hiçbirine güvenmiyordum. Ayağımla ritim tuttururken bitse de gitsek moduna büründüm.

Sonunda yeterince tartmış olsa gerek ki, "Yok," dedi Yavuz. Önce ne kast ettiğini anlamadım ama tekrarlayarak netleştirdi. "Sevgilisi yok." Ayağa fırladım.

Ne diyordu bu?

'Ne yapmaya çalışıyorsun?' diyen bakışlarıma aldırmadan onlara bakmaya sürdürdü. "Ben size niye güveneyim?"

Hop.

Bir dakika.

Ne oluyor burada şimdi? Ne bu?

"Yavaş," dedim öyle ortaya. Gidişat hiç hoşuma gitmiyordu doğrusu. Zaten Gargamel efendinin beni göndermeye çalıştığında bir iş vardı. Bir bit yeniği olduğunu anlamıştım. Şeytan diyor dal Allah ne verdiyse.

"Ne bu şimdi? Şaka falan mı? Ya siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" "İki dakika bir izin verir misin?" dedi Yavuz bıkkınlıkla. "Vermiyorum!"

"Siz tam olarak ne oluyorsunuz?" Hamza'nın konuşmasıyla sinirli bakışlarımı Yavuz'dan zorla ayırdım ama cevap veren o oldu. "Abisiyim."

Kendi tükürüğümde boğulur gibi oldum. Ardından ise ağzımdan gülmek ve homurdanmak arasında bir şeyler çıktı. "Pardon?" dedim ona inanamayan bir bakış atarak.

Ay bu ponçik benim abim olmuş. Yerim.

"Abisiyim diyor bir de ya," dedim alayla başımı sallayarak. "Abisiyim diyor. Bir senin abiliğin eksikti çünkü. Çok güzel. Gerçekten çok güzel. Bunlar yetmiyor ya, bir de sen çık başıma..." Kendi kendime söylenirken elini ağzıma kapattı sıkıca. "Kızım bir sus ya, iki dakika bir sus. Allah aşkına sadece sus."

Ağzımı kapatan eline rağmen azimle homurdanmaya devam ediyordum. O sırada çocuklardan biri konuştu ama ben çok meşgul olduğum için hangisi olduğundan emin değilim. "Şimdi şöyle, hani ortamı görmüş olaraktan etrafında birileri olursa iyi olur babında..."

Yavuz'un elini ağzımdan çekmeyi başarınca anında sayıştırmaya devam ettim. "Ortamı görmüş olaraktan deyişi çok yerinde oldu, okul okul değil tımarhane çünkü..." derken yine galip geldi Gargamel ve bir kez daha susturdu beni.

Bu defa susmuş gibi yapıp eli gevşeyince ağzımdan çektim. "Sen de abi misin nesin çek şu elini ağzımdan valla kırarım parmaklarını." Kötü kötü baktım sınıf arkadaşlarıma. "Bak ben bu tiplemeleri hiç sevmedim," deyince kaşlar hayretle kalktı.

"Bak mesela şu şahıs," derken parmağımla Selim'i gösterdim. "Uzaktan sessiz ve gizemli bir şekilde bakıp, hiç konuşmayınca cool olduğunu düşünüyor."

Birazcık öyle olabilir ama bunu bilmesine hiç gerek yok.

"Maviş," diye ekledim küçümsercesine. Gözlerini kısmasına aldırmadan devam ettim, "Sonra bu," derken parmağım ondan Emre'ye kaydı. "Bildiğin stereotip komik çocuk. Baştan aşağı klişe. Hiç sevmem. Klişelerden nefret ederim. Ve bunlar," derken diğerlerine geçiyordum ki, "Tamam, anladım," dedi Yavuz.

Olumsuz anlamda başımı salladım. "Yok hayır anlamadın bence. İlk haftadan çözdüm ben bile bunları, ne yapayım üç dört sene her gün her gün." Bir kez daha itinayla başımı salladım. "Hiç işim olmaz."

Canım abim itinayla göz devirdi. "Ay yok ben gidiyorum," deyip döndüm. Birkaç adım atmıştım ki yanlış yöne döndüğü fark ettim. "Yalnız oradan gitmen ne kadar mantıklı bilmiyorum."

Kendimi bozmadan döndüm. "Evet fark ettim." Yanından geçerken koluna girip onu da çekiştirdim. "Hadi gidiyoruz," dedim itiraz kabul etmeyen bir inatlıkla.

Omzunun üzerinde arkamızda kalanlara seslendi. "Tamamdır. Gözünüz üstünde olsun!" Ardından ise bacağına attığım tekmeyle acıyla inledi. "Ne yapıyorsun ya?" dedi şikâyet ve azarlama arasında bir yerlerde.

"Asıl sen ne yapıyorsun? Neydi bu şimdi. Gözünüz üstünde olsun ne demek." "Ne var ya, olsa ne olacak?" Sinirle gözlerimi ona diktim. "İstemiyorum! Allah allah. İstemiyorum. Kimsenin gözüne ihtiyacım yok benim. Ayrıca hani ben size nasıl güveneyim diyordun. Ne oldu şimdi? Bir avuç ne idiği belirsiz tiplemelere gözünüz üstünde olsun demek neyin nesidir?"

"Ne idiği belirli olsa sorun olmayacaktı çünkü değil mi?" dedi alayla. Gözlerimi kıstım. Sinir sistemim bugünlük kotasını fazlasıyla doldurmuştu.

"Parlama hemen. Ya seni merak ediyorum anlamıyor musun? Bir inatla tutturdun otomotiv diye. Ne istiyorsun ille ben de mi geleyim yani içimin rahat etmesi için. Bütün gün aklım sende ne yapıyorsun ne ediyorsun diye. Düşünmedim değil biliyor musun? Sırf gözümün önünde ol, iyi ol diye gelmeyi bile düşünmedim değil. O yüzden en azından izin ver içim rahat etsin."

*****

Uyanıklığın uykuya en yakın olduğu halinde beynim bir şeyleri algılamaya devam ederken işleme aşmasına daha gelmemişti. Önce rüya gördüğümü düşünsem de yanıldığımı hissetmiştim. Biri gerçekten konuşuyordu.

Gözlerimi açmadan dinlemeye başladım. Her zaman uyuyor numarası yapmayı çok istemişimdir. Elimde bir el hissedince biraz tedirgin olup geri çekmeyi düşündüm bir an. Ama konuşanın Zeyd olduğunu fark edince uyuyor gibi yapmaya devam ettim.

"Özür dilerim," dedi sessizce. "Özür dilerim. Seni oraya asla götürmeliydim biliyorum. Benim yüzümden oldu biliyorum. Keşke seni hiç dinlemeseydim. Keşke ne pahasına olursa olsun ardımda bıraksaydım. Sana zarar gelsin hiç istemedim ki. En başından beri en çok sana zarar vermekten korkarken şimdi benim yüzümden neler geldi başına...

Ben çok özür dilerim. Bundan sonra kimsenin sana zarar vermesine de izin vermem. Ne ben, ne de bir başkası, kimsenin sana dokunmasına izin vermem." Konuşmasını dinlerken birden uyku numarası yapmanın hiç de düşündüğüm kadar eğlenceli olmadığını idrak ettim. Bir de böyle konuşmasından hiç hoşlanmamıştım.

"Zeyd..." dediğimde sesim sadece bir fısıltıdan ibaretti. "Sen uyumuyor muydun?" Gözlerimi hala kapalı olsa da hayretle irkildiğini hissetmiştim. "Sussan da artık uyusak?"

Sessizce de olsa o konuşurken uyumak işkence gibiydi ama aslında söylediklerine rağmen her an uyumaya devam edebilecek kadar da uyuşuktum.

Ellerini geri çekmek istediğinde izin vermeden sıkıca tutmaya devam ettim. Bu ilaçlar iyice kafamı bulandırıyordu benim.

Cevap vermeden öylece elimi tutarken yavaş yavaş derinlere dalacağım sırada birden bire tekrar konuştu.

"Sen biraz önce uyuyalım mı dedin?"

İşte şimdi uykum kaçmıştı.

Öyle mi dedim ben?

Bu sefer ben elimi çekmeye çalışınca o izin vermedi. "Uyuyalım madem."

Yatağın en uç tarafında yattığım için rahatlıkla yanıma yerleştiğinde neden sesimi çıkarmadığımı kendime soramayacak kadar uyuşuktum. aBen sağıma doğru yatarken sol yanına, bana doğru döndüğünü hissettim.

Gözlerimi açmamaya yemin etmiş gibi sımsıkı birbirine bastırmıştım.

Uyuyalım.

Uyumak iyi bir fikir.

İlaçlardan dedim kendi kendime. Bunlar hep o illet ilaçlar yüzünden.

Nefes alışverişini dinlerken kafasını iyice yaklaştırıp, "İyi geceler," diye mırıldanışını hissettiğimde her şeye rağmen uykuya dalıyordum galiba...

******

Acaba bunlar gerçekten de o illet ilaçlar yüzünden mi???

😈😈😈

🍀🖤
Çemkirella

Continue Reading

You'll Also Like

3K 494 18
Hümeyra ve Alperen'in kayıplara karışmış bir aşk hikayesi ... Kitabımın çalınması durumunda anında yasal işlemler başlatılacaktır.
86.2K 4.6K 28
Bir aşk hikayesi yaşayalım içinde sen ol , ben olayım. Üzülmeyelim , üzüntü bizi hiç bulamasın. Sen hep ol hiçbir zaman gitme. Her yer karanlık olsa...
495K 30.6K 82
"Sen.. sen bana verilmiş en güzel hediyesin Elis.." demişti çocuk. Kızın da gözleri dolmuştu şimdi. Öksürmeye başlamıştı hastalığının verdiği dürtüyl...
8.1K 686 27
Bakü'den büyük umutlarla Istanbul'a gelen Sofya'nın hayatı , görme engelli Umut'la tanıştıktan sonra tamamen değişir. Onları ne bekliyor olabilir si...