fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XLV| shame

1.5K 148 100
By carmenfkahlo

SHAWN

Jeramain üç altını gururla Sör Logan' ın ellerinin arasına bıraktı. Herkes günlerce daha çok çalışmış ve Logan' a verilmesi gereken para bir şekilde toparlanmıştı.

Avcundaki altınlara iyice bakıp cebine sıkıştıran Logan "Bir sonrakinde iki katını alacağım." demişti.

"Ne?"

"Duymadın mı Jeramain? İki katı."

"Sör, kış çok sert geçiyor! Bu parayı bile ne kadar zor kazandığımızı görmüyor musunuz?"

"Kralın emrini hiçe saymayacaksın değil mi?" Sör Logan yüzündeki tehditkar bir tebessüm ile Jeramain' in omzunu sıvazladı ve ardından askerlerine emir vererek buradan uzaklaştılar.

Jeramain yüzündeki kederle kapıyı kapatmıştı. "İki dolunay içinde altı altın... İmkansız. Ne yapacağız?"

"Kralın emri olduğunu söyledi." dedi Peeta.

"O adam kral değil, sadece işgalci!" dedi Diega öfkeyle. "Krallığı yönetmeyi bilmiyorlar. İstediği şey imkansızlıktan ibaret."

Halk acı içinde ve ben buradayım.

Büyük bir vicdan azabı hissetti göğsünün ortasında. Bunu yüzünde belli etmemek için büyük bir uğraş verirken "Belki de buradan taşınmalıyız?" diye bir öneri sunmuştu Jack.

"Kuzeyin her bölgesinde vergiler artmış olmalı oğlum. Taşınmamız hiçbir şeyi değiştirmez."

"Daha çok çalışabiliriz?" Şimdi konuşan Shawn' dı ve sesi umut doluydu. "Hemen karamsarlığa kapılmayın."

"Denemekten başka bir şey yapamayız zaten... Diega, yumurtaları ne zaman götüreceksiniz?"

"Birazdan. Geliyorsun değil mi Sean?"

Tabiki gidiyordu.

Her gün yumurtalar için Diega ile birlikte kasabaya indiklerinde yumurtaları Gerald adındaki adama satıyor ve sonra dönüş yolundaki büyük kayanın yanında öpüşüyorlardı. Diega' yı öpmeyi ve onun dudaklarının tadını seviyordu. Daha önce hissetmediği duygular bedenini ele geçirirken daha fazlasını istiyordu. Daha fazla ve sonsuza kadar.

Kürklü pelerinlerini omuzlarına geçirip kümesteki yumurtaları bir sepet içinde toplayarak yola çıktılar. Adımları hızlıydı. Ne kadar çabuk yumurtalardan kurtulurlarsa öpüşmek için o kadar fazla vakit kalıyordu.

"Biliyor musun?" demişti Diega güzel dişlerini sergileyerek. "Eskiden kasabaya gitmekten nefret ederdim. Şimdiyse senin için günde üç kez bile tekrar gidebilirim. Bana ne yaptın böyle?"

Shawn, Diega' ya her ne yaptıysa Diega da Shawn' a aynısını yapmıştı. Bir zamanlar nefes almaktan nefret eden Shawn şimdi bu aile için, Diega için, nefes alıyordu ve onlar için aldığı her nefesi seviyor, kıymetini biliyordu. İyi hissediyordu bir süredir. Hala ailesine olanlar aklına geldikçe kalbi sıkışıyormuş gibi hissediyordu fakat bunları daha az düşünüyordu artık. Canı eskisi kadar çok yanmıyordu.

Ne demesi gerektiğini bilmediği için gülmeyi tercih etti ve Diega' nın soğuk elini tuttu.


"Sence annen ya da baban aramızdakileri anlamış mıdır?"

"Sanmıyorum."

Zaten evin içinde çok dikkatli davranıyorlardı. Bazı geceler, herkes uyurken ahırda da buluşuyorlardı fakat bugüne dek kimse onları ne görmüş ne de duymuştu.

"Öğrenirlerse ne yaparlar?"

"Hiçbir fikrim yok ve umursamıyorum. Sadece anı yaşayalım Sean. Bırakalım ne olacaksa olsun."

Onun haklı olduğunu düşündü. Diega' nın komik çocukluk anıları eşliğinde kasabaya vardılar ve yumurtaları kendi dükkanında satacak olan Gerald' a verdiler. Gerald ise karşılık olarak sadece iki bakır vermişti.

Diega ile Shawn bakırları alır almaz yine aynı hızlı adımlarla kasabadan çıktılar. Ağaçları ve tepeyi aşıp o büyük kayanın yanına vardıklarında Shawn onun ince belini kavrayarak kaya ile arasına sıkıştırmış ve dudaklarını Diega' nın yumuşak pembe dudaklarına bastırmıştı. Diega sırtını eğimli kayaya yaslayıp başını geriye çektiğinde Shawn dudaklarını onun boynuna indirmiş ve kendini daha çok ona bastırmıştı.

"Sean." dedi Diega, inler gibi. "Tamamen birbirimizin olalım istiyorum."

Diega elleriyle Shawn' ın pantolonuna uzanıp düğümü çözmeye çalıştı ancak beceremeyince Shawn daha hızlı parmaklarıyla düğümü çözdü. Gergin hissediyor ama bunu yapmak istiyordu. Diega' yı tatmin etmek, onu mutlu etmek ve tabi kendisini de...

Diega' nın eteğini yukarı kaldırdı. Ateşle öpülmüş, bacaklarını Shawn için araladı ve kollarını onun iri gövdesine sardı. Shawn ne yaptığından emin değildi. Sadece iç güdüsel bir şekilde aletini onun bacaklarının arasında sabitledi ve sonrasında bedenini ileri ittirdi. Yanıyor, ruhu yükseliyor ama ayakları toprağa basmaya devam ediyordu. Dondurucu bir soğuk vardı. Fakat Diega öyle sıcak ve yumuşaktı ki Shawn' ın soğuğu dert etmesine hiç gerek yoktu. Onu bir kez daha öptü. Bir kez daha ve bir kez daha. Dudaklarını kızın kulağına eğdi. "Diega," dedi teslim olurcasına. "Diega, seni çok seviyorum."

ZAYN

Yaşlı adamın dediği gibi iki gün sonra yağmur dinmişti. Zayn ve Dei kaldıkları odadaki birkaç küçük eşyasını toparlayıp giyinirken hala şarkıcının kendileri ile gelme konusunun riskini aklında tartıyordu. Bir süre düşünmüş ve tek bir sonuca varmıştı. Canımı sıkarsa onu öldürürüm. İşte bu kadar basitti.

Aşağı indiler. Şarkıcı, onları beklerken yaşlı adamla sohbet ediyordu. Onların yanına gitmeden önce Kerry' e ücretini ödemiş ve kibar bir şekilde her şey için teşekkür etmişti.

"İşte şimdi uzak, çok uzak topraklara gidiyoruz yaşlı adam." dedi şarkıcı, arpından dramatik melodiler çıkardı. "Macera, ölüm ve aşk bizi bekliyor."

Yaşlı adam yine kederliydi. "Doğuda sadece korsanlar ve ölüm var. Bacaklarım yolculuğa çıkabilecek kadar güçlü olsaydı sizinle, ölmek için gelebilirdim."

"Yaşlı adam, zehirli bitkiler ye. Öl ve bu dünyadan kurtul artık."

"Haklısın Arno. Gidip zehirli bir şeyler bulmalıyım. Tanıştığımıza memnun oldum sevgili Javadd. Umarım uzun fakat güzel bir yaşamın olur. Tabii senin de Deiondre. Gençsin. Gençken ölmek korkutucu bir şey. Dizlerim..." Sızlandı. "Kendinize iyi bakın güzel dostlarım."

Yaşlı adam sarsak adımlarla uzaklaşırken Arno arpından hüzünlü bir melodi çalıyordu.

"Gitsek iyi olacak." dedi Zayn ve ilerleyerek han kapılarını açtı.

"Haklısın sevgilim dostum. Yolculuk bizi bekliyor."

Dışarıya çıktıklarında iki seyis çocuk aygırlar ile birlikte bekliyordu. Arno' nun da beyaz bir aygırı vardı. Adının Fırtına olduğunu söylemişti.

"Aygırlarınızın ismi var mı?"

Atlarını mahmuzlayarak yolculuğu resmi olarak başlattılar.

"Henüz aygırımı yeni aldık." demişti Dei. "Ad koyma fırsatım olmadı."

"Öyleyse ona şimdi bir ad ver çocuk."

Deiondre siyah aygırını okşarken "Ona bundan sonra Cesur diyeceğim." demişti.

"Ah tatlı Deiondre, ne kederli bir isim bu."

Zayn alayla küçük yaverine bakmıştı. "Onun cesur olup olmadığını bilecek kadar tanımadın. Belki de korkak bir hayvan."

"Benim aygırım cesur, göreceksiniz. Korkak da olsa ona Cesur ismini veriyorum."

"Ya seninki Javadd?"

Üstünde oturduğu kızıl aygıra baktı ve bir müddet düşündükten sonra "Ona bir isim vermeyeceğim. Sadece bir aygır." diyerek kestirip attı. 

"Öyleyse onun adı Yüreksiz olsun. Tıpkı sürücüsü gibi."

Gece yarısına dek ilerlediler. Fakat sık sık ara vermek zorunda kaldılar. Toprak yağmur yüzünden çamur halinde olduğu için aygırlar normalinden daha fazla yorulup susamışlar, onlar da yorulmuştu. Daha fazla ilerleyemeyeceklerine karar verdiklerinde durdular ve bulundukları bölgede kamp kurdular. Zayn ile Dei dal parçaları bulurak ateşi yaktı, Arno ise handan aldığı yiyeceklerden yulaf lapası hazırladı ve herkes için birer tane elma çıkardı.

Ateşin başına oturdular. Zayn, şimdiden her yerinin yine çamur içinde kaldığının farkındaydı ve lanet çamurdan nefret ediyordu. Düşünmemeye çalışarak yulafından yerken tereyağı ve baharatla pişirilmiş lezzetli bir öküz budu yediğini hayal etti.

"Şu zamanlarda gördüğüm en güzel kılıca sahipsin arkadaşım." demişti Arno beğeni dolu gözleri ile Zayn' in belindeki Blackfire' ya bakarak. "Senin gibi fakir bir insanın böyle bir kılıcı olduğuna göre iyi bir hırsız olmalısın."

Bunu açıklamaktan bıkmıştı. "Kılıcımı çalmadım."

"Yoksa bir bahiste mi kazandın?"

"Babam demirciydi. Bunu bana özel yaptı."

"Baban ölmüş gibi konuşuyorsun."

"Çünkü öldü." dedi Zayn. Sesi güçsüzdü ve her şeyi en başından tekrar hatırlamıştı.

"Nasıl öldü?"

"Zehir. Onu bulduğumda birisi tarafından zehirlenmişti."

"Zehir kadınların ve korkakların işi derler."

"Kadın ya da erkek, bilmiyorum. Fakat bunu korkak birinin yaptığı kesin." Öfke yine içinde bir ateş oluşturdu. Ateşi kontrol edebilmek için biraz daha su içti.

"Ben de kılıcımı bir bahiste kazandım. Güzel ama, değil mi?" Arno belinde asılı olan ince kılıcı gösterdi. Blackfire' nin yanından bile geçemezdi fakat fena da sayılmazdı.

"Kullanmasını bilir misin?" diye sordu Dei.

"Bilirim. Ama o kadar iyi sayılmam. Parmaklarım sadece arpın tellerinde ve kadınların üzerindeyken kusursuz çalışır."

Ve Arno herkes uyuyana dek gittiği şehirlerde maceralar yaşadığı kadınları anlattı. Hikayeleri eğlenceliydi ve Zayn biraz olsun kahkaha atabilmiş, keyifli bir zaman geçirebilmişti. Belki de Arno hakkında yanılmıştı. Şarkıcıyla zorluk yaşayacağını sanmıştı fakat Arno sadece ortama uyuyor ve sözleri ile yolculuğun daha katlanılabilir olmasını sağlıyordu. Üstelik Dei de iyiydi. Kahkahalar atarak Arno' yu dinlerken şakalarına karşılık veriyor ya da sorular soruyordu. Ancak bir müddet sonra Zayn uyuya kalmıştı.

Güneşin ilk ışıkları ile uyanarak Deiondre' yi de uyandırdı. Yola çıktıklarına ve Dei' yin bir kılıcı olduğuna göre artık talimlere başlayabilirlerdi.

Arno uyuyordu. Uyanmaması için oradan biraz uzaklaştılar ve ağacın dibine su akıttıktan sonra tamamen hazır oldular.

Dei, ne yapacağını bilmez gibi görünürken kılıcı cesaretsiz bir şekilde tutuyordu. Bu sırada Zayn kılıcına bir darbe savurdu. Dei' yin kılıcı anında ellerinden yere düşmüştü.

"Tutuşun yanlış." dedi Zayn. "Çok sıkı tutarsan gereksiz güç harcar, çabuk yorulur ve öldürülürsün. Çok gevşek tutarsan da kılıç ellerinden düşer ve yine öldürülürsün. Ortasını kendin bulmak zorundasın. Kılıcını al."

Dei eğilerek kılıcını yerden aldıktan sonra Zayn çocuğa yaklaştı ve gevşek tutuşunu eliyle düzeltti. Ardından birkaç adım geri çekildi ve Blackfire' yı düz olacak bir şekilde ona doğrulttu.

"Bir kılıç ellerindeyken onun kılıç olduğunu unut." Tarlo Payne' nin unutulmaz o sözlerini tekrarladı."Onu bir kolun, bir uzantın olarak düşün. Bunu yapmazsan asla asıl dengeni bulamazsın."

"Anladım."

"Güzel. Öyleyse şimdi tutuşunu ayarlayıp tekrar vuruşumu karşıla."

Zayn kılıcını kaldırdı. Az öncekinin aksine Dei bu sefer ilk darbeyi karşılamış ama ikincisinde kılıcını tekrar yere düşürmüştü. Onun için fazla güçlü olduğunu fark edince ilk sefer için daha az güç kullanabileceğini düşündü.

Güneş tamamen doğana dek vuruşları çalıştılar, Dei' ye tek başınayken çalışabileceği kılıç hareketlerini gösterdi. Bu hareketler onun duruşunu düzeltecek ve daha az enerji harcayarak düşmanını karşılamasını sağlayacaktı.

Arno da uyandıktan sonra kahvaltı yaptılar ve aygırlarına binerek tekrar yola çıktılar. Horanlara ait Ayaz Limanı' na varmalarına sadece birkaç gün kalmıştı. Oraya vardıklarında ise Zayn bir gemiye binecek ve Brownland' in kıyılarına ayak basacaktı. Orada güçleneceğini umuyordu. Belki güçlü insanlarla ittifak yapabilir ya da bir şekilde para kazanırsa güçlü bir paralı asker ordusu satın alabilirdi. Babası paralı askerlerin şeref yoksunu olduğunu her seferinde söylerdi fakat Zayn öyle bir konumdaydı ki, şu an onlara bile ihtiyacı vardı.

HARRY

Aslanlar tahta çıktığında Kral Desmond' un tüm krallık lordlarından tek bir isteği vardı. Diz çökün. Diz çökün ve topraklarınıza hükmetmeye devam edin. Diz çökün ve canınız bağışlansın.

Krallık lordlarının neredeyse tamamı taht odasına gelerek Styleslar için diz çökmüş ve yeminleri etmişti. Bunun yanında hakaretler edip hala ejderhalara sadık olduğunu belirten lordlar da vardı ve bu lordlar birazdan diz çökmemenin bedelini ödeyecekti. Diz çökmeyen lordların en büyük çocuklarıyla görüşülmüştü. Eğer diz çoküyorlarsa hanenin başına getirilmiş, çökmüyorlar ise ailenin tamamının katledileceğine ve sahip olduğu her toprak ile malın krallığa verilmesine karar alınmıştı.

Bazıları tüm ailenin katledilmesi olayından hoşlanmamıştı. Sonuçta hamile kadınlar ve masum çocuklar da olayın içindeydi fakat Kral Desmond emrinden dönmeyeceğini kesin bir dille belirtmişti. Tüm ailenin yok edilmesi krallığa korku salacak ve kimse Styles aslanlarına baş kaldıramayacaktı.

Harry en şık kıyafetlerini giydi bugün. Yakaları ve kolları altın ipliklerle süslenmiş yeşil kadife kaftanı, toplu idama en uygun giysisiydi. Kıvırcık buklelerini düzeltti ve kılıcını da kemerine taktıktan sonra prens odasından çıktı, doğruca kale kapısında onun için bekleyen atına yürüdü. Babası ve maiyeti de gelip atlarına bindikten sonra epey kalabalık muhafızların eşliğinde şehrin merkezine -Ejder Ateşi Meydanı' na- at sürdüler. İdam tam olarak orada, insanların arasında gerçekleşecekti. Harry bunun biraz riskli olduğunu düşünüyordu açıkçası. Aç kalan halk öfkeli olmalıydı ve kral ile prensin orada olması ne kadar güvenli olur bilmiyordu.

"Bu idam olayı bittiğinde," diyor yanındaki babası. "Kendine evlenecek bir kadın bul."

Harry evlilik meselesini aptal Zayn gibi uzatmayacaktı. Hemen şimdi bile fahişenin tekiyle evlenebilirdi.

"Kimi önerirsin?"

"Lottie Tomlinson' a ne dersin?" dedi kral keyifli bir alayla.

Louis beni öldürür.

"Babasını bugün idam edeceğiz. Benimle evlenmek istediğini hiç sanmam."

"O fahişe kızın tek derdi kraliçe olabilmek. Onun gibi aptallar onur ya da aile nedir bilmezler oğlum." Kral Desmond yaverinin uzattığı deri mataradaki şaraptan büyük yudumlar aldı. "Brannan fahişesine ne dersin? Daha da trajik olmaz mı?"

Zayn' in annesi Trisha, Brannan Hanesi' nden geliyordu. Hane, doğal olarak ejderha destekçisiydi ve hanenin başındaki -aynı zamanda Trisha' nın erkek kardeşi- Lord Tristan bugün idam edileceklerin arasındaydı. Tristan' ın en büyük oğlu Cedrik babasının aksine diz çöktüğünde lordluğa yükselmişti ve yeni lordun çirkin kız kardeşi Celine ise bakire bir genç kız olarak evlenmeyi bekliyordu.

"Kesinlikle Celine Brannan ile evlenmeliyim." dedi Harry gülerek. Bunun üzerine babası yaverlerinden birisine Üstat Walter' ın kralın sözlerini yazdığı bir mektubu hemen Cedrik Brannan' a yollamasını emrettiğinde yaver çocuk atını geldiği yöne doğru mahmuzladı.

Şehrin içine ilerledikçe çevredeki insan sayısı da artıyordu. Ejder Ateşi Meydanı' na vardıklarında ise çok zor ilerleyebilecekleri kadar büyük bir kalabalığa girdiler. İnsanların enerjisi büyüktü. Kimi "Yemek!" ve "Ekmek!" kimi "Adalet!" kimi ise "Çok yaşa Styles!" diye haykırıyordu. Bağırışmalar şimdiden Harry' nin başını ağrıttı. Bu ağzı kokan sefil insanlardan ölesiye nefret ediyordu. Keşke Zayn delirseydi ve bu piçlerin üzerine Anghrist' in ateşini salsaydı.

Onlarca muhafızın arasında atlarından inip meydandaki yüksek ve onlarca kişinin rahatlıkla sığabileceği kadar büyük olan platforma çıktılar. Platformun tam ortasındaki düz kaya parçası öncekilerin kan izlerini taşıyordu.

Prens Harry, hemen babasının bir adım arkasında beklerken Kral Desmond bir elini kaldırarak uzun bir sürede insanların sessizleşmesini sağladı. Bu sırada Harry platformun hemen aşağısında, önlerde bekleyen insanların arasındaki Louis ile Liam' ı fark etti. Louis' in hemen yanında ise ağlayan Lottie Tomlinson ve annesi de bekliyordu. Louis ise... Gözleri karanlık bir kuyudan ibaretti. Onun böylesine duygusuz görünmesi Harry' i tedirgin ederken "Bugün," diye başlamıştı babası. "Burada adaleti yerine getirmek için bulunuyorum. Bazılarınız benim düşmancıl fikirlere sahip olduğumu düşünüyor. Bilmiyorsunuz ki bugün idam edilecek olanlarla sayısız kez barış yapmayı denedim. Evet, denedim." Kalabalıktan tekrar bağırışmalar yükseldi. "Benim için diz çökmelerini istedim. Ama hainler, taht hakkının ne olduğunu bilmiyormuş gibi başlarını kaldırdılar! BEN BU TAHTI SAVAŞARAK EJDERHANIN ELİNDEN ALDIM! Cesur bir şekilde! Ama o zalim piç, mirasını korumak yerine kaçarken öldürüldü. Şimdi ben onun pisliklerini temizliyorum. Krallığı öyle kötü bir çukura sokmuş ki yemek bulamamanızın sebebi tamamen o."

Bu bir yalan sayılırdı. Asıl Desmond Styles tahta çıktığında ekonomik olarak durum daha da kötüleşmişti. Ama zavallıların bunu bilmesine gerek yok tabiki.

"Elbette konu bu değil. Size adaletten bahsediyordum... Diz çökmeyen hainler cezalandırılırken herkesin bunu görmesini istedim. Hainlerin kafaları kale duvarlarını süsleyecek!" Çığlıklar, küfürler ve neşeli tezahüratlar. Sesler birbirine adeta karışmıştı.

Platformun sağ tarafındaki kalabalığın arasında duran fahişenin teki "Prens Harry!" diye bir çığlık attığında Harry ona baktı. Kız elbisesini boynuna kadar kaldırıp tüm çıplaklığını ona sergilediğinde Şehir Muhafızları Lord Kumandanı Raegan kıza sert bir tokat atarak kızın bayılıp düşmesine sebep olmuştu. Aptal fahişe.

"Bir zamanlar başarılı bir el ve aynı zamanda benim dostumdu, bunu inkar etmiyorum. Fakat birazdan göreceğiniz bu isyancı adam, ağzı bozuk bir sapığın teki!"

İki muhafızın arasında elleri kelepçeli bir halde platforma çıkartılan Mark Tomlinson insanların yuhalamaları ile küfürlerine maruz kaldı. Lottie Tomlinson' un feryatları buradan bile duyulabiliyordu. Yüzü pembeye dönüşmüştü ve elleriyle onu tutan Liam sayesinde yerinde durabiliyordu.

Kral Adaleti Sör Cerwyn siyah cellat başlığını kafasına geçirerek lordun yanına geldi.

"Söyleyeceklerim var." dedi Mark Tomlinson idam taşının önüne getirildiğinde.

"Sözlerini kimse umursamıyor." dedi kral.

Mark Tomlinson ısrarlıydı. "İdam edileceksem son sözlerimin duyulmasına hakkım var."

Kral Desmond başını onaylar anlamda salladığında eski kral elinin ne söyleyeceğini merak eden halk tekrar sessizleşti.

"Sizlere acıyorum." diye başladı eski kral eli. "Başınıza nasıl büyük bir bela aldığınızın, açlığınızın gerçek sebebinin kimler olduğunun bile henüz farkında değilsiniz. Size doğruları söylediklerine mi inanıyorsunuz gerçekten?! Zayn Malik' in öldürüldüğünü, ejderhaların soyunun bitirildiğini söylü-" Sör Cerwyn bu sözlerin ardından lorda sert bir yumruk atmasına rağmen geriye savrulan lord pes etmedi.

"EJDERHA YAŞIYOR!" diye bağırdı adam, ciğerlerini yırtmak istiyormuş gibi. İnsanlar dehşet içinde nefesini çekti ve fısıltılar büyüdü.

"Lord Ofra baş kaldırdığında ona ne olduğunu unuttunuz mu sizi hain dönekler?! Unuttunuz mu?! Kirli soyu kurudu, kalesinin külleri rüzgara karıştı! Bunu o yaptı, Zayn Malik! Zayn Malik yaptı!" Lord Tomlinson çıldırmış bir halde krala döndü. "Ejderha her zaman gelir, gaspçı. Ve şimdi senin için geliyor. Geldiğinde seni ve aşağılık kanını taşıyan herkesi ateşinde boğacak. HEPİNİZ YANACAKSINIZ!"

"Sör Cerwyn, bitirin şu işi. Yeterince bu saçmalıkları dinledik."

Muhafızlar, lordun kollarından tutarak diz çöktürmeye çalışırken adam bağırmaya devam ediyordu. "Seni öldürecek Desmond! Duydun mu beni orospu çocuğu? Cehennemde yanacaksın! CEHENNEMDE YANACAKSIN!" Dizlerinin üzerine çoktürüldüğünde adam daha fazla karşı çıkmayarak başını idam taşına yasladı. Sör Cerwyn, kınından Adalet' i çıkardı. Kılıcın metali gün ışığının altında ışıldıyordu. Havaya bir yılan gibi kalkan Adalet, rüzgarı keserek aşağı indiğinde Mark Tomlinson' un başı kolayca bedeninden ayrılmıştı. Sör Cerwyn yerdeki kesilmiş başı saçlarından tutarak kaldırdığında kalabalığa doğru gösterdi. Kalabalıktan neşeli haykırışlarla çığlıklar yükseldi tekrar. Lottie Tomlinson ile annesi baygınlık geçirdi. Louis ise ince dudaklarını bir çizgi haline getirmiş şekilde babasının kafasına bakıyordu. Aynı duygusuzlukla.

Ve dahası geldi. Kaç kişinin kafasının uçurulduğunu hatırlamıyordu Harry. Ama onların arasında altı yaşındaki bir kız çocuğu, hatta bebekler bile vardı ve kimse onlar için acıma duygusu göstermemişti.

Hepsi sona erip Ejderha Kalesi' ne geri dönüldüğünde kalenin duvarları hainlerin kazıklara geçilmiş kafaları ile süslenmişti.

Gün batıp akşam olduğunda Harry akşam yemeğini yemiş ve sonra kendisini gizleyebilmek için daha sıradan kıyafetler giyerek tekrar çıkmıştı. Yanındaki muhafızı Sör Xalin ile şehrin içine doğru at sürdüler. Harry, Louis ile arasının iyi olduğu zamanlarda Louis' in bir kahinden bahsettiğini hatırlıyordu. Zayn' in o kahinle konuştuğunu ve içeride kahin ona her ne dediyse bembeyaz bir yüzle dışarı çıktığını anlatmıştı. Zayn bir kahine gidebilirken Harry neden gitmesindi?

"O şeyin tehlikeli olduğunu söylüyorlar prensim. Gitmenizi hala doğru bulmuyorum, bağışlayın."

"Sesini kes." Harry şarabından içti. "Ve eğer tek bir kişiye bu olaydan bahsettiğini bilirsem o kazıklarda senin da başın olur."

Sör Xalin gelene kadar bir daha hiç çenesini açmadı. Kahinin kaldığı kulübenin önünde durduklarında Harry atından inerek dizginleri muhafıza verdi ve sonra kaba bir şekilde kulübenin içine girdi.

Siktir!

Bu iğrenç şey de neydi? İnsan olamayacak kadar buruşuk, canavar olamayacak kadar insan şekilli. Olmayan gözleri, siyah dudakları ve günlerce denizde kalmış gibi buruşuk beyaz teni Harry' nin midesini bulandırmıştı. Kahinin gözlere sahip olmamasına rağmen Harry' nin her hareketini gözlemlemesi de ayrıca tuhaftı.

İlerleyerek kahinin karşısındaki mindere oturdu. "Bana geleceğimi anlat."

Kahinin siyah dudaklarında korkutucu bir tebessüm oluştu. "Dikkatli ol, geleceği bilmek insanı delirtir."

"Yine de öğrenmek istiyorum."

"Bedelini öde ve istediğini al, gaspçının piçi."

Harry, kendisine bu sözü söyleyen herkesi düşünmeden öldürebilirdi. Fakat sözler kahinin koyu dudaklarının arasından vahşice çıktığında hiçbir şey yapamayarak sessiz kaldı. Bu varlıkta onu ürküten bir şeyler vardı.

Düşünmemeye çalışarak yerdeki hançeri aldı ve avcunun içine bir kesik açtı. Yarıktan sızan kan avcunda birikirken bileğini sıkıca kavrayan kahin yüzünü eğerek dudaklarını Harry' nin eline bastırdığında Harry neredeyse kusuyordu, kendini zor tuttu. Başka düşünceleri aklında dolaştırdı.

Kahin tekrar doğrulduğunda siyah dudaklarında Harry' nin kanı parlıyordu.

"Seni zavallı." demişti kahin gülerek. "Sen bir zavallısın Harry Styles."

"Ne gördüysen söyle." Bu aşağılamalara tahammülü kalmamıştı.

"Utan." dedi kahin, monoton bir sesle.

"Neyden?"

"Utan. Utan. Utan."

"Siktir ne gördüğünü söyle bana!"

"Mark Tomlinson haklıydı. Onu iyi dinledin mi?"

"Hangi konuda?"

Harry içten içe hangi konuda olduğunu biliyordu ve haklı çıkmamak için tanrıya dua etti.

"Geri döndüğünde onun için çarpan kalpler kapıları açacak. Ve siz ise sadece utanacaksınız. Utan."

"Ne zaman geri dönecek?" Sesi titremişti.

"Geldiğini hissedeceksin, ağzında küllerin tadı varken. Utan. Utan. Utan..."

Kahin durmaksızın Harry' nin utanmasını söylerken daha fazla bu saçmalıklara dayanamayan Harry ayağa kalktı ve kulübenin çıkış kapısına doğru yürüdü.

"Utan!" dedi kahin bağırarak. "Utan Harry, utan, utan, utan..."

Continue Reading

You'll Also Like

72.5K 5.9K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
71.6K 3.2K 30
Her şey salak kardeşimin yalanıyla başladı.. Siz: Delikanlıysan konum atarsın...
86.4K 10.2K 47
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
101K 2.9K 64
Aşk güzeldir. Onun yanı sıra felakettir. Evet, felaket. En büyük felaket aşk... Baktığın her yönde onun yüzü vardır. Deli olmamak elde değildir. Ama...