MEYUS(Ara Verildi)

By ybattiyazariniz

13.1K 1K 492

~ "Ben katilim." Diye tekrar etti bir kız, o bir katildi ve öyle de kalacaktı. Olmayan fakat sadece kendisini... More

I/ Canhıraş
III/ Gece Çökmüş Gözlerine
IV
V/Namlu
VI
VII/ Fotoğraf
VIII
IX
X
XI/Şanlıurfa
XII
XIII/Balıklıgöl
XIV
XV/Gözyaşı
XVI
XVII/Hayal Gibi
XVIII
XIX/Yemek
XX
XXI/Hafıza

II

1.2K 100 35
By ybattiyazariniz

Gece yarısı kabus görerek yataktan kendi bağırışımla kalkmıştım. Elim saçıma gittiğinde terden ıslanmış saçlarımı geri ittirdim. O pislik girmişti yine uykularıma. Sinirlenerek ayağa kalktım fakat alışmayan bedenim düşecek gibi olmuştu ki duvara tutundum. Üstümü değiştirmek için bir kaç parça eşyayı yatağıma bırakıp havlumu da alıp banyoya girdim. Soğuk bir duş almak bedenime iyi gelecekti. Musluğu kapatıp soğuk su dolu olan küvete girdim. Bedenim sudan çıkmam için sinyaller verse de aldırış etmedim. Bedenim suya aşılırken, soğukluğuna rağmen mayışmtığımı hissettim ve uykuya daldım.

Uyandığımda titreyen bedenimle nerede olduğumu anlamam uzun sürmedi, dün akşam buz gibi olan suda kalmıştım. Hapşırdığım an kendimi tebrik etmek istedim bir grip olmadığım kalmıştı zaten. Harika, fevkalade ne diyebilirdim ki başka?

Ilık bir suyla duş aldıktan sonra banyodan çıktım ve havlumu alıp odama geçtim. 19 yaşındaydım ve üniversiteye henüz gitmemiştim, kazanamadığımdan değil de, bu kadar doluyken üniversiteye gitmek istemediğimdendi. Beynimin o dersleri kaldırabileceğinden emin değildim. Hayatım boyunca çok çalışmış ve iyi bir üniversiteyi kazanmak için uğraşmıştım. Şu an ise boşuna çabalamışım gibi geliyordu.

Bir iş yapmam gerektiği için kendi minik kafemi açmış ve orada çalışmaya başlamıştım. Kafemin ismi ise "Mahi Kafe'ydi."
Mahi kelimesi; Yok eden, mahveden perişan eden anlamlarına geliyordu. Tam da bana göre bir kelimeydi kendime yaptıklarımı anlatıyordu.

Siyah boğazlı kazağımı üzerime geçirdikten sonra mavi kot tutulumumu giydim. Beyaz bilekte olan çoraplarımı ve siyah ayakkabılarımı da ayaklarıma geçirdim ve saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra topuz yaptım. Kaküllerimi de düzgünce taradım. Siyah ceketimi de giydikten sonra çantamı ve telefonu alıp evden çıktım.

Çalışan 3 kişi beni görünce gülümsedi yeni saç şeklime baktılar hepsi beğeni dolu sözler söyledikten sonra başımı sallayarak teşekkür ettim. Tek katlı olan kafenin dışı siyah mat bir renge sahipti. İçerisi ise renkliydi. Bana göre bu da çoğu şeyin dışardan göründüğü gibi olmadığını yansıtıyordu.  Saat 12'ydi ve neredeyse her yer doluydu. Kafenin en uç noktasında kapı vardı ve orası dışarıya açılıyordu, masanın etrafında 4'lü olarak hazırlanan salıncaklar bulunuyordu. Toplamda ise 4 masa vardı. Yan tarafı boydan boya camla kaplıydı ve üzeri de kapalıydı. Genellikle kafenin en tercih edilen tarafı burasıydı. Büyük duvarda ise "Cihân-ârâ cihan içindedür arayı bilmezler. O mahiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler." (Hayâli) yazıyordu.

Çalışanların bulunduğu yere geçtikten sonra oturarak telefonda annemin numarasını tuşladım. Telefon kapanmak üzereyken açılmıştı. Bu beni hayli şaşırtsa da boğazımı temizleyerek heyecanla konuştum.

"Anne."

"Ne oldu sürekli arıyorsun? Paran bittiyse baban banka hesabına yatırdı bir miktar. İşimiz var hadi görüşürüz." Deyip kapatırken
"Anne" dedim ama çoktan kapatmıştı. Sinirle elimdeki telefonu sıktım ve boşta olan elimi de etime geçirdim. Lanet olsun onları çok özlemiştim. Akmak için yalvaran yaşlarım gözlerime tırmanmıştı. Hayır sizi salak göz yaşları şimdi olmaz daha sonrası için lütfen bekleyin.

"Saçların güzel olmuş." Diyerek yanımda beliren Lavin'e baktım. Arada beni ziyarete gelirdi. Başımı salladığımda suratındaki mutsuzluğu gördüm. İçimde bir yerlerde bir şeyler kırılmıştı. Vay canına kırılacak bir şeylerin kalması güzeldi.

"Her gün gözümün önünde bitiyorsun, ölüyorsun, kalmıyorsun Lina. Ne olursun anlat konuş benimle " Dedi sesi sonlara doğru kısılırken. Bir şey olmadı diyemezdim. Lavin akıllı kızdı ve ısrar ederdi ve bende ağzımı boşa yormak istemiyordum.

"Çantanı al gel." Dedim ve tek kelime etmeden ışıldayarak bakan gözlerine baktım. Hızla yerimizden kalkıp kafenin kapısından dışarı çıkmıştık. Küçük bir hapşırık ağzımdan fırlamıştı. Hasta oluyordum...

Lavin'i gerçekten çok özlemiştim. Neden özlemeyeyim ki o benim her an yanımda olmaya çalışan 18 yıllık arkadaşım, kardeşimdi.

Bir kaç dakikaya yanımda olduğunda. Kendi çantamı da omzuma takmıştım. Motorun yanına giderken peşimden geldi. Kaskı ona uzatırken "sen ne takacaksın?" Dese de omuzumu silkmekle yetinmiştim.

Motoru çalıştırıp her hangi bir sahil kenarına indiğimizde motoru durdurup bir yere park etmiştim.

Motordan indikten sonra beraber kumlara gidip oturduk. Bu soğukta sahile inmek de ancak bizim gibi delilerin işiydi zaten.

"Anlat." Dediği an etrafta olmayan kişilerin verdiği huzurla direkt konuya girdim.

"Ben katilim." Dedim soğukkanlılıkla, ilk baş suratıma baksa da sonradan dediğim şeyi idrak edip ufak bir çığlık attı.

"Ne dedin sen?" Üzgünce suratına baktım ve başımı ellerime eğdim. O gün yine zihnime düşmüştü.

"Nasıl kimi?" Dedi cevabını biliyordu fakat korkarak benim onaylamamı bekliyordu..

"Onu." Dedim tek nefeste

"Lina, inanmıyorum. Sen nasıl? Aman Allahım bu yüzden böylesin ah Allah kahretsin ya! Benim canım gel buraya." Deyip beni kendine çekti ve göğsüne yatırdı. Saçlarımın yüzümü kapattığı rahatlıkla gözlerimdeki yaşları teker teker düşürdüm. Sessizce ağlamak... Çocukluğumdan beri yaptığım şeydi. Benim hıçkırıklarım bile sessiz olurdu, benim yakarışlarım, bağırışlarım.. Duyulmaması için yastığa kafamı gömüp nefes almakta zorlanarak ağlamalarım. Duymak için çabalayan olsaydı belki her şey daha kolay olurdu. Ne bekliyordum ki ben? Bunun mümkün olması imkansızdı zaten. İnsanoğlu kendinden başka bir şey düşünmezdi ki. Beni düşünmeyi bırakın bir de çabalamaya mı çalışacaklardı. Gerçekten komik...

"Bebeğim iyi misin." Dedi Lavin kafamı kaldırmama izin vermeden. İyi miydim? İyi olmak nasıl bir duyguydu ki? Kafamı salladım ve ağzımdan dökülen ruhsuz sözcüklere takıldım.

"İyiyim." Değilim.

"İyi ol." Olamıyorum.

Lavin'le oturup biraz daha konuştuktan sonra eve gitmek için motoruma bindim. 5 dakikalık yolculuğun ardından bir marketin önünde durdum ve motordan inip markete girdim. Çeşitli abur cuburları sepete doldurduktan sonra kasaya gittim. Bugün ki planım kanepenin karşısında film izlemekti sanırım.

Aldıklarımı poşete doldurarak ücreti ödedim dışarı çıktığımdaysa motorumu yere düşmüş halde buldum. Sinirle motoruma çarpan araca bakıyordum. Araç bir yerden gözüme tanıdık gelse de çıkaramamıştım, sonuçta her yerde aynı arabadan vardı... İçinden  185 boylarında, yapılı, kirli sakallı,yeşil gözleri olan ve koyu kahverengi saçlara sahip biri soğuk bakışlarıyla doğrudan bana sonra ise kaküllerime baktı. Niye hekres bakıyor ki? Çok mu tuhaf olmuştu sanki!

"Ne yaptığını sanıyorsun?" Dedim hafif sinirli çıkan sesimle.

"Buraya park yapmak yasak asıl sen ne yaptığını sanıyorsun ?"

"Bir kere buraya 1 dakikalık bir şey için parkettim ama sen gelip çarpmışsın."

"Her neyse hasar var mı karşılayabilirim?" inanamayarak suratına baktım, şu an çok sinirliydim hem benim en değerlime çarpıyor hem de bir özür bile dilemiyordu.

"İnsan olan özür diler ama görüyorum ki insan değilsin." Ağır adımlarla yanıma yaklaşıp motoru kaldırdı.

"Al bak işte bir şey olamamış. Ne kadar sorun ettin!" Dediğinde gözlerimi sabır dilemek istercesine kapadım. Aslında haklıydı fazla sorun ettim ama insanın kendi aldığı bir şeyi fazla değerli geliyordu. Kazandığım parayla aldığım ilk şeydi bu ve benim için çok fazla önem taşıyordu.

"Sende koskoca motoru nasıl görmüyorsan bilerek yaptın herhalde."

"Aynen işim gücüm yoktu zaten bende etraftaki motorlara çarpıyorum sonra da senin gibilerle uğraşıyorum."

"Benim gibiler?" Dedim kaşımı kaldırarak.

"Hasbinallah." Dedi ve bana bir bakış attıktan sonra arkasını döndü. Arabasına ilerlerken ona bakmayarak kaskımı kafama geçirdim. Buradan çekip gitmesi daha iyi olurdu benim için. Daha fazla strese ve boş konuşmaya gerek yoktu.

Eve geldiğimde aldıklarımı yerleştirdikten sonra elime yoğurtlu fırından cipsi ve kolayı alıp oturma odasındaki sehpaya koydum. Aldığım cipslerin hepsi lays yoğurtlu fırındandı. Lanet olsun o cipsleri bir kere yiyince diğerlerini yiyememeye başlamıştım. Mutfağa geri dönüp elime cips koymak için kap ve kola için bardak aldım.

Avengers'ın son çıkan filmi End Game'i internetten bulduktan sonra açıp izlemeye başladım.

Film bittiğinde siyah ekrana boş boş baktım. Gerçekten de beklediğim gibi değildi fakat güzeldi.

Ayağa kalkarak ellerimi yıkamak için lavaboya girdim. Aynadaki yansımama bakarken kalbimin duracağını zannettim. Hızla arkaya döndüğümde kimsenin olmadığını gördüm halbuki az önce aynada o şerefsizi görmüştüm. Elimi kalbime koyarak sakinleşmeyi bekledim.

Tamam sakin ol sadece beyninin sana oynadığı bir oyun fazla film izlediğin için gözlerin ağrıdı ve onu gösterdi. Sakin ol delirmedin.

Kendi kendimi teselli etmeyi sonlandırdığımda dişlerimi fırçalayarak ilk önce oturma odasındaki kap ve bardağı mutfağa götürdüm sonra ise yukarı odama çıktım. Mor gece lambamı açarken yüzümü camdan ışığı gelen aya çevirdim. Sanırım en sevdiğim şeylerden bir gece ve ay ışığıydı. Benim için huzuru simgeliyordu. Böyle bir hayatta hala bir huzur bulabilmem gülünçtü, yine de en çok böyle zamanlarda lazımdı bir şeylerin seni iyi hissettirmesi.

Telefonumu alarak sol tarafa doğru yattım. Herhangi bir listeyi açtım ve çalma süresini yarım saat yaptıktan sonra gözlerimi kapayarak telefonu bıraktım. Kulaklıkla sadece yoldayken ya da uyanıkken müzik dinlerdim. Müziği sesi kısık açıp yatağın yanına koymak daha hoş geliyordu.

***

Kendi bağırışımla uyanırken hızlıca yatakta doğruldum. Gözlerimden yaş akarken artık bunun sonlanmasını diledim. Işığı açtıktan sonra başımı ellerimin arasına aldım.

"Yeter artık yeter, çık git görmek istemiyorum. Unutmak istiyorum olmuyor. Allah'ım yardım et lütfen. Ben aklımı kaybetmeye başlıyorum, delireceğim sanırım." Diyerek bağırdım boş evde. Canım yanıyordu, bana artık uyumak da haramdı. Uyunmuyordu ki zaten, kabuslardan bıkmıştım. Ayağa kalkarak lavaboya girdim. Aynadaki yansımama bakmaya da korkuyordum artık. Aynaya bakmadan yüzümü yıkadım ve suratımı sildikten sonra dolabın önüne geçip kendime siyah polar hırka aldım. Motorla bir tur atacaktım. Bazı geceler de yaptığım gibi.

Polarımın kapüşonunu kafama geçirdikten sonra evden çıktım. Merdivenleri çıkarken büyük kapıya ulaşmıştım. Şifreyi yazarak dışarı çıktım ve tekrar devreye soktum.

"Sen katilsin." Bir ses duyunca etrafıma baktım. Ne? Allah'ım deliriyorum. Değilim dedim içimden hayır ben katil değilim. Öylesin bunu değiştiremeyiz.

"Kes sesini ben katil değilim." Ağlayarak söylediğim kelimeler kesik kesik çıkmıştı. Motorumu garajdan aldım ve kaskımı takarak bindim. Çalıştırırken biraz özgür olmayı diledim. Kendimi rahat ve huzurlu hissetmek istedim. Yokuştan aşağı inerek merkeze indim. Etraf bomboştu, eh işime de gelmişti. Tek başıma sokakta motorla hız yapıyordum ve bu iyi hissettiriyordu.

10 dakika boyunca gezdikten sonra sahilde durdum. Kimse yoktu, bu yüzden güvendeydim sanırım. Kumlara oturduğumda dayanamayıp başımın altına ceketimi koydum ve yattım. Bir kaç dakika sonra gözlerim kapanmıştı üzerimde bir ağırlık hissedince korkarak gözlerimi açtım. Bir kediydi. Gülümseyerek oturur pozisyona geldim ve onu kucağıma aldım.

"Tatlı şey korkuttun beni." Dedim tüylerini okşarken. Kedi "mırrr" sesi çıkartırken hoşlandığını anlamıştım. Bembeyazdı, gözleri yeşildi ve erkekti.

"Sen bana benziyorsun." Dedim gülerek kedi bana sürtünürken beni sevdiğini farkettim.

"Yoksa senin de mi ailen seni bırakıp uzaklara gitti? Birbirimize aile olalım mı? İlk önce sana isim bulmamız lazım." Dedim. Beni anladığını umuyordum, sanki beni anlıyor gibiydi. Muhtemelen anlamıyordur. Adı ne olsa acaba? Hiç de düşünmedim bir hayvanım olsa aşını ne koyarım diye.

"Sen Gece mi olsan ne?" Dedim gülümserken sonra devam ettim. "Sonuçta seni gece vakti buldum."

Kedimin de ismini bulduğumuza göre eve gitme zamanı gelmişti. Gece'yi hırkamın içine koyarak fermuarı çektim. "Eve gidene kadar burada kalmak zorundasın." Dedim ve kaskı kafama geçirerek motoru çalıştırdım.

10 dakika sonunda eve geldiğimizde motorumu garaja koydum. Kapıya asılmış bir poşet dikkatimi çekti. Siyah renkteydi, hızla arkama dönüp etrafa baktım. Poşetin içine bakarken kutu içersinde bir CD olduğunu farkettim. Şifreyi yazıp hızlıca içeri girdim ve kapıyı kapayarak şifreyi tekrar devreye soktum. Korkmuştum. Bu saatte kim bırakabilirdi ki bunu?

Odama çıktığımda ilk önce kediyi yıkamam gerektiğini farkettim. Kediyi elimde tutup gözlerine baktım. "Şimdi seni yıkayacağız sakın beni tırmalama tamam mı?" Diyerek uyardım sanki beni anlayabilirmiş gibi. Ilık suyu küvete doldururken kediyi köpükleyerek yıkamaya başladım. Aksine hiç tırmalamamıştı beni, hatta sevdiğini bile söyleyebilirdim.

Kediyi yıkama işlemim tamamlandı bende biraz ıslanmıştım ama o kadar da sorun değildi. Havluya kediyi sardıktan sonra kaloriferin yanına getirdim.

"Şimdi senin üşümemem gerekiyor Gece'm" dedim havluyla kediyi silerken. Bir yandan da aklımda CD vardı. Kediyi iyice kuruttuktan sonra kendi yatağıma bıraktım. Mayışan kedi bir kaç dakika sonra uyuya kalmıştı. Bende bilgisayarı kapıp CDyi takıp videoyu açtım.

Eski tarihteki bir kayıt açıldığında dikkatle etrafı incelemeye başladım. Harabe gibi bir yerdi burası içerisinin kirli olduğunu buradan anlayabiliyordum. Bir kaç dakika sonra kameraya kafasında maske olan biri yaklaştı, ve kamerayı biraz daha aşağı eğdi. Geri çekildikten sonra sandalyeye birini oturtarak bağladı. Kafasında torba vardı. Torbayı çıkardıktan sonra o şerefsizi gördüm. Kanım donmuştu. Gözlerimi kırpmadan korkuyla izlemeye başladım. Maskeli adam elinde bir kova suyla gelmişti ve o pisliğe suyu dökmüştü. Ardından kükremişti.

"Sikik herif ne yaptın lan kıza."

"B-Ben bir şey yapmadım o benim kafamı yardı." Dedi o iğrendiğim ses.

"Bana yalan söyleme! Yalan söyleme!" Diyerek kükredi maskeli adam yumrukları sıkılıydı ve sesi acımasız bir o kadar da sinirli çıkıyordu. Adama işkence yapmaya başlayınca dayanamayacağımı anladım ve başımı çevirdim. Sonra ise ekrana o adam geçti fısıltılı çıkan sesi ruhsuzdu.
"Onu sen değil ben öldürdüm."

Bölüm sonu nasıldı?? Sizce heyecanlı mı, yoksa sıradan mı?? ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 113 18
İstanbul da anaokulu öğretmeni olan Mina, yeni bir hayat, yeni başlangıçlar için Hakkari ye atanmıştır. Ve Hakkari de görev yapan yüzbaşı Asaf KARAH...
6.4M 206K 103
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
418K 22.4K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
752K 12.7K 7
Yıllarca aile baskısı gören , aile sevgisinden mahrum kalan Peri. Babasına gelen telefon ile doğumda karıştırıldığını öğrenir. Peki bundan sonra ne o...