fire and blood • malik

بواسطة carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... المزيد

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XLIII| poverty

1.6K 130 74
بواسطة carmenfkahlo

AALIYAH

Günler hızlı geçtiği gibi yaraları da hızlı iyileşiyordu. Izel bu durum için "Çünkü sen gençsin." demişti dün sabah. "Gençlerin yaraları normalinden daha hızlı iyileşir."

Burada kaç gündür kaldığını bilmiyordu, zaman algısını adeta yitirmişti. Belki de bir yıl olmuştu evden uzak olalı. Belki de sadece iki gün. Ama Izel her zaman onunla ilgilenmiş, bazı geceler kendi elleri ile Aaliyah' a yemek yedirmişti. Aaliyah ondan korkuyor ama aynı zamanda içten içe ona hayranlık besliyordu. Izel, Rhoslyn Clifford gibi güçlüydü. Kuzey gibi sert bir yerde kardeşi Ozzy ile hayatta kalmayı başarmış, üstelik Aaliyah' ı da hayatta tutmuştu. Ona birkaç gece önce, aklı yerindeyken "Beni kaleden çıkaran kimdi?" diye sormuştu.

Izel hançerini bileylemeye devam ederken çirkin yüzünden sadece nefret okunabiliyordu. "Geçmişi ardında bırak." demişti net bir sesle. Aaliyah daha fazla soru sormadı. Daha fazla soru onu öfkelendirirdi.

Şimdi gecenin bir yarısıydı. Küçücük odasındaki rahatsız yatağında yatıyor ve dudaklarından bir mırıltı halinde çıkan o şarkıyı söylüyordu.

"Her zaman yaz, denizin altında.
Biliyorum, biliyorum.
Kuşların pulları var ve balıklar kanat çırpıyor.
Biliyorum, biliyorum.
Yağmur kuru ve kar yağıyor.
Biliyorum biliyorum.
Taşlar çatlıyor, su yanıyor.
Gölgeler dans etmeye geliyor aşkım.
Gölgeler oynamaya geliyor.
Gölgeler dans etmeye geliyor aşkım.
Gölgeler kalmaya geliyor."

Neredeyse ağlayacaktı ama gözyaşlarını içine akıttı. Izel böyle yapmasını söylemişti ona. Ağlamanın zayıflık olduğunu, eğer çok kötü olursa gözyaşlarını içine akıtmasını... Ama Aaliyah çok özlemişti. Güzel kokulu Daphne' yi, tatlı annesini, güçlü ama yumuşak kalpli babasını ve biricik Shawn' ı. Shawn. Neredeydi Shawn? Biricik ağabeyi. Onu her zaman koruyan, isteklerini destekleyen ve her zaman güvenen Shawn. Ölmüştü. Öldüğünü görmemişti ama onu öldürdüklerini biliyor, geride kimseyi bırakmamışlar, sadece kendisi kalmıştı. Yalnız kurt yaşayamaz, diye düşündü. Ice bile ölmüştü. Üstelik onu gözlerinin önünde öldürmüşlerdi.

Jeremy Bieber.

Bieber lordu Aaliyah' a her ne yaptıysa Aaliyah parçalanmıştı. Kim olduğunu bilmiyordu artık. Aaliyah ve Akira arasında sıkışmış, bu iki kişiliğin arasında da sadece acı vardı. Tüm bunların sebebi Jeremy Bieber mıydı? Demir tahtta şimdi oturan o muydu? Izel bu konuda da hiçbir şey anlatmıyordu ve Aaliyah her şeyi bilmek istediğini ona kanıtlayamayacaktı muhtemelen.

Sabaha kadar çok sık uyanıp tekrar uyudu. Gün ışıkları belirdiğinde odasına giren Izel uyuyan Aaliyah' ı omzundan dürttü.

"Kalk." demişti Izel. Acımasızdı. Aaliyah uyandı ve bileğini tutup onu oturur pozisyona getiren Izel' in elindeki hançeri gördü. Ölecek miydi? Umarım beni öldürür.

Aaliyah' ın iki ya da üç parmak kadar uzamış olan saçlarını kavradı ve hançerle zaten kısa olan saçlarını kesmeye koyuldu. Karşı çıkacak gücü kalmadığı için "Neden?" diye sorabilmişti sadece.

"Çünkü bazı şeyler kim olduğunu gösterir."

"Olmayan saçlarım beni gizleyecek mi?"

Izel sustu. Suskun kalması evet demekti.

İşi bittiğinde Aaliyah' ın başı neredeyse kel gibiydi. Eskiden sahip olduğu uzun ve dalgalı saçlarını düşünürken şimdi çok çirkin olduğunu fark ediyordu. Çirkindi ve bir kızdan en uzak görünüme sahipti. Izel bunun güvenli olduğunu anlatmıştı ona. Aaliyah şikayet etmemeli ve Izel ne yapıyorsa kabul etmeliymiş. Aaliyah şikayet etmedi ve Izel ne yapıyorsa kabul etti.

Daha sonra odaya girerken elinden yatağa fırlattığı kıyafetleri göstermişti. "Giy bunları. Sonra yemek için içeri gel. Bugün yola çıkıyoruz."

"Nereye gideceğiz?"

"Güneye doğru."

Güney onlar için ne kadar güvenliydi? Aklındaki soru buydu fakat çekinip sormaya cesaret edemedi. Izel de çoktan odadan çıkmıştı zaten.

Dediği gibi bıraktığı kıyafetleri giydi. Yünlü bir pantolon, yünlü bir gömlek ve üzerine keten bir yelek. Hepsi eski ve kokuyordu. Omuzlarına taktığı pelerinin kokusu ise hepsinden kötüydü. Yine de şikayet etmemeliydi. Elindekilerle yetinmeyi öğrenmesi gerekiyordu ve şimdi elinde olan bunlardı.

Giyindikten sonra küçük odadan çıkıp karşısına çıkan masanın sandalyesine oturdu. Ozzy ve Izel çoktan yemeklerine başlamıştı. Bugünkü yemekleri soğan yahnisiydi. Şikayet etmemeliydi fakat Izel hayatında gördüğü en kötü aşçıydı. Yemeklerini yemesinin tek sebebi aç uyumamaktı doğrusu.

Nefes almadan -kokusunu duymamak yemeği daha yenilebilir kılıyordu- yahnisinden biraz yedi. Bu sırada gözleri karşısında oturan çocuğa kaymıştı. Ozzy. Onunla şimdiye dek hiç konuşmamışlardı. Çocuğun ses tonunu bile bilmiyordu Aaliyah. Tuhaf.

"Kuzey eskisi gibi değil." dedi Izel. "Yolumuza çıkacaklar. Ve yolumuza çıktıklarında bize ne yapacaklarını tanrı bilir. Dikkatli olmak zorundayız. Birisi bizden birini öldürmek istiyorsa birlikte o kişiyi öldürecek ya da birlikte öleceğiz. Anladınız mı?"

"Ya iyi bir niyetle karşımıza çıkarlarsa?"

Shawn iyilikten bahsederdi her zaman. Tüm insanlar kötü olamaz, Aaliyah buna inanmıyordu. Fakat Izel, bu sözler üzerine öfke dolu mavi gözlerini Aaliyah' a çevirmişti. 

"Buradaki kimse iyi niyetli değil Akira. Ya yılanı tekrar bacaklarının arasında bulur ya da ölürsün. Yaşamak istiyorsan kimseye güvenme ve benim dediklerimi yap."

"Hiçbir yer güvenli değil." diyen Ozzy ilk kez sessizliğini bozmuştu. "Güneyde ne yapacağız?"

"Güney, kuzeyden daha güvenli. Akira küçük köylerden birinde oraya kolayca uyum sağlayabilir. Tabi biz de aynı şekilde."

"Ejderha kralı beni tanıyor. Belki ona ulaşırsak-"

"Ejderhalar düştü." dedi Izel. "Obsidiyen tahtta Styles aslanı oturuyor."

Tanrı neden bütün umutlarını tek tek yok ediyordu?

Yaser Malik' in ne kadar iyi bir kral olduğunu hatırlıyordu. Belki yapılan bu barış uğruna kendisine yardım edebileceğini düşünmüştü ama onlar da öldürülmüştü muhtelemen.

"Onlar güçlüydü." diye mırıldanırken sesindeki hayal kırıklığı fark edilebilirdi.

"Onların gücü sadece ejderhalardan geliyordu. Ejderhalar öldürülünce sıradan insanlara dönüştüler ve güçlü olan da tahtı aldı."

"Yaser Malik' in zeki bir adam olduğunu sanmıştım."

"Yaser Malik' ten bahseden kim? Adam deniz savaşından sonra öldürüldü. Ejderhalar düşerken tahtta oturan oğluydu."

Zayn Malik?

Aaliyah inanamıyordu. Kudretli Zayn Malik. Öldürülmüş müydü? Onun yenilmez olduğunu söylemişlerdi güneyde. Oysa yeniliyormuş, Aaliyah' ın duyduğu gibi.

Kalan yahnilerini sessizce yediler ve sonra ise lazım olabilecek her şeyi toparladıktan sonra evi terk ettiler. Dışarısı soğuk, hafif bir kar yağışı vardı. Korktuğunu hissetti. Fakat korkmamalıydı. Ben bir kurdum, diye defalarca hatırlattı kendine. Kurtlar korkmaz. Bir kurt olduğunu hiçbir zaman unutma.

SHAWN

Ellerinin arasındaki eski ama oldukça kaliteli küçük arpa bakıyordu. Diega' ya arp çalabildiğini söylemek bir hataydı belki de. Karşısında olan bu iyi aileyi mutlu etmek için elbette her şeyi yapardı fakat arp çalmak... Sadece ona geçmişi hatırlatacak hiçbir şeyi hayatında istemiyordu. Ama Diega' nın güzel yeşil gözleri ona böylesine istekle bakarken nasıl çalmayacağını söylerdi?

"Bize ne çalacaksın?" dedi Diega' nın küçük erkek kardeşi olan Jack.

Shawn onun için gülümsedi ve "Şimdi göreceksin." dedikten sonra çok uzun bir zamanın sonunda parmaklarını tellere değdirdi ve şarkı sözleri hatırladığı gibi dudaklarından dökülmeye başladı.

"Affetmem.
Unutmam.
Çok yumuşak değilim.
Kulakların ardında pek ıslak değilim.
Zalim acımasız dünya.
Bir seçim yaptık, çizgiden geçtik.
Ama şimdi buldum, burada zamanı geriye almak ve sarmak yok.
Zalim acımasız dünya.
Sırlar, yalanlar gözlerinin karşısına oyulmuş.
Soğuk, soğuk bir kalbin var.
Zalim acımasız dünya.
Buz gibi bir kalbin bükülmesiyle yok edilen hilelerinizi çevirin.
Zalim acımasız dünya.
Tekrar yaşamam.
Pişman olmam.
Zalim acımasız dünya.
Boşlukta yalnız kaldım.
Kimse sözlerimi duymadı.
K

imse yüzümü tanımadı.
Zalim acımasız dünya.
Sırlar, yalanlar gözlerinin karşısına oyulmuş.
Soğuk, soğuk bir kalbin var.
Zalim acımasız dünya.
Buz gibi bir kalbin bükülmesiyle yok edilen hilelerinizi çevirin.
Zalim acımasız dünya."*

Parmak uçlarını tellerden ayırdığında "Harikaydı!" dedi Diega ve arkasına geçtiği Shawn' ın omuzlarını sıkıca tuttu.

Peeta, Jeremain ve Jack de beğenilerini dile getirmiş, Shawn' ın bu güzel yeteneğini uzun bir süre övmüşlerdi. Tüm bu süre boyunca sessiz kalan Shawn ise utanmıştı. Hayatında hiçbir zaman övgüleri sevmemiş, hatta övgülerden nefret etmişti.

Diega ve Jack' in ısrarları üzerine üç şarkı daha çalıp söylemesi daha fazla övgüyü ardında getirmişti fakat Diega' nın şarkıyı dinlerken yüzünde oluşan o mutlu ifade, sonsuza kadar şarkı söylemesine neden olabilirdi. Shawn, Diega' yı mutlu etmek ve her zaman onun kahkahalarını görmek istiyordu. Tatlı annesine hislerini anlatabilseydi bunun aşk olduğunu söylerdi muhtemelen. "Aşk," derdi Kraliçe Karen iç çekerek. "Aşkın ne olduğunu yakında sen de öğreneceksin oğlum."

"Babama aşık mısın?"

"İlk gün olduğum kadar hem de."

"Nasıl bir his?"

"Ona baktığımda mutlu oluyorum ama aynı zamanda içimde bir yerlerde acı çeken bir parçam da oluyor. Varlığım onu mutlu etmek için oradaymış gibi geliyor çoğu zaman. Ve bunun gibi kelimelere dökemediğim duyguları da hissediyorum. Anlıyor musun?"

O zamanlar anlamamıştı. Ama şimdi anlıyordu. Diega onu hayatta tutmuştu. Diega babasıyla birlikte evine kadar onu taşımış ve Diega bir buçuk ay boyunca yatağa mahkum olan Shawn' la hiç bıkmaksızın ilgilenmişti. Shawn ona bir hayat borçluydu ve düşünmeksizin kalbini onun ellerinin arasına verebilirdi.

Diega yine kahkaha atıyordu. Kısılan yeşil gözlerini izlerken küçük evin ahşap kapısı üç kez sertçe vuruldu. Kahkahaları anında kesilen Diega' nın gözlerinde oluşan dehşeti yakalayan Shawn bir problem olduğunu anlamıştı.

"Ben halledeceğim." diyen Jeremain oturduğu tabureden kalkarak kapıya doğru ilerledi.

"Kim geldi?" diye sordu Shawn sessizce.

Jack annesine sarılmış bir halde cevapladı.

"Sör Logan."

Jeremain kapıyı açtığında adamın zırhının göğsünde Hood Hanesi' nin sancağındaki çapraz halde duran iki oku gördü. Şövalye kırklı yaşlarında görünüyordu. Saçlarına beyaz düşmüş, uzun sakalları boynuna kadar geliyordu. Çok çirkin ve çok kirliydi.

"Umarım para hazırdır Jeremain. Sorun çıkmasını istemiyorum."

"Bana bir hafta daha verin lütfen sör. Para hazır olmak üzere."

"Bir hafta yok. Parayı ver."

"Ama dediğim gibi Sör Logan. Hazır değil."

Şövalye, Jeremain' in yakasını kavrayıp adamı sarstığında Shawn ve Diega da oturduğu yerden ayağa kalkmıştı.

"Beni iyi dinle Jeremain." dedi Logan. "Parayı vermeyen üçüncü adamsın ve benim artık boş bahanelere tahammülüm kalmadı."

"Duymadın mı?" diye çıkıştı Diega. Babasının yanına cesur adımlarla yürüdü. Kıvırcık kızıl bukleleri öfkesi gibi kabarmıştı. "Para hazır değil. Bir hafta bizim için yeterli olur."

Sör Logan pis gözleri ile boylu boyunca Diega' yı süzdü ve dudaklarının kenarında bakışları kadar kötü bir tebessüm oluştu. "Paran yoksa kızını ver. Buradan bakılınca en az beş altın eder gibi görünüyor."

Shawn öfkeyle dudaklarını birbirine bastırdı ve kıskançlığın bedenini ele geçirmesine izin verdi. Bu adam kim olduğunu sanıyordu? Ne hakla Diega' ya bunları söyler ve babasına bu şekilde davranırdı?

"Lütfen kızımı karıştırmayın." dedi Jeremain. Diega' nın babası da bu sözlere kızmıştı ama belli etmemek için büyük bir uğraş içerisindeydi.

"Karıştırırsam ne yapacaksın?"

Sessizlik oluştu. Sorunun cevabı da belliydi. Hiçbir şey. Jeremain, Logan' a hiçbir şey yapamazdı.

"Deneyelim mi?" diyen Logan, babasının yanında duran Diega' nın kızıl buklelerini kavrayarak kendisine çektiğinde öne doğru atılan Shawn "Yapma." dedi titrek bir sesle. Diega' nın bileğinden tutarak kızı kendine doğru çekti ve onu arkasına aldı. Korkuyordu. Çok fazla korkuyordu.

Sör Logan' ın gözleri Shawn' ın yüzüne odaklandı ve gözlerini kısarak suratını gereğinden uzun bir süre izledi. Yoksa beni tanıyor mu? Adamın kendisini tanımamasını dilerken yüzüne doğru atılan bir yumruk ile kendisini yerde buldu. Diega ve Peeta çığlık atarak Shawn' ın yanına diz çökerken Shawn acıyla inlemiş ve sızlayan yanağına eliyle baskı yapmıştı.

"Bir hafta sonra geldiğimde eğer para hazır olmazsa tanrı şahidim olsun ki gözlerinin önünde kızını ve karını sikeceğim."

Logan ve arkasındaki iki şövalye uzaklaşırken Jeremain kapıyı kapattı ve yorgun bir soluk bıraktı dudaklarının arasından.

"Orospu çocuğu." diye fısıldayan Diega yüzündeki acı dolu bir ifade ile Shawn' ın acıyan yanağına dokundu. "Sean, çok üzgünüm. Keşke hiçbir şey söylemeseydin."

"Sadece bir yumruk." dedi Shawn, Jack ve Peeta' nın ellerinden tutup ayağa kalkarken. Sesi hala titriyor ve ilk kez birisine karşı çıkmanın verdiği korkuyu üzerinden atamıyordu. Derin bir nefes aldı ve herkesin yüzüne tek tek baktı. İyi görünüyorlardı ve önemli olan da buydu.

"İyi misin evlat?"

Jeremain' e gayet iyi olduğunu söyledi. Sorun yoktu ve bu yüzden hemen çalışmaya başladılar. Hayvanları besleyip, süt sağdılar, yumurtaları ve olgunlaşmış kabakları topladılar, çürümüş olanları söktüler. Bu işleri yaparken Sör Logan' ın kim olduğunu sormayı ihmal etmemişti elbette.

"İki dolunayda bir gelir." diye başlamıştı Jeremain. "Bu arazide yaşamamızın bedeli epey fazla Sean. Üstelik bu sene alınan verim iyi de değil. Ama yılanlar bunu anlamıyor." Jeremain derin bir iç çekti. "Sör Logan, kurtlara olan korkusu yüzünden şimdikinden daha nazik olmaya çalışan bir adamdı. Ama son zamanlarda tüm nezaketini kaybetmiş gibi davranmaya başladı ve tahta yılanların çıkması ile bu durum daha da kötüleşti, gördüğün gibi."

"Lord David Hood' un böyle bir rezilliğe izin vereceğini sanmazdım."

"David Hood? İşgal gecesinde onu ölü bulmuşlar. Prensin kurdunun yaptığını duymuştum ama emin değilim. Şimdi hanenin başında Calum Hood var."

O geceyi gözlerinin önünden geçirirken David Hood' u hatırlamıştı. Snow' un adamın üzerine atlayarak elini kopardığını hatırlıyordu ama öldüğüne göre Snow daha fazlasını yapmış olmalıydı.

Ve Calum Hood... Shawn onu hiçbir zaman sevmemişti.

Hava kararıp dışarıdaki işleri bittiğinde öküzlere ve sığırlara su vermek için kuyudan su çekti. Ardından ahıra gidip hayvanlara su verdi, onları sevdi. Ahır sıcaktı ve çok uzun zamandır soğuk terler döküyordu. Üzerindeki yünlü yeleği ve gömleği çıkardıktan sonra çıplak bedenine baktı. Belirginleşmeye başlamış karın kaslarını görmek onu epey şaşırttığında kol kaslarını da kontrol etti. Gözle görülür bir şekilde bedeni kaslanmıştı ve bunun sebebi de şüphesiz gün boyu hareket halinde olmasıydı. Jeremain yaşlı olduğu için ağır ve zor işleri kendisi yapıyordu. Ağırlık taşıma, odun kesme, bazen çok uzun bir süre kuyudan su çekme, sürekli eğilip kalka...

Adım sesleri duyduğunda karnındaki bakışlarını içeri giren Diega' ya kaldırdı. Genç kızın suratındaki ciddi ifadeyi gördüğünde bir sorun olduğunu hemen anladı ve gözlerini kaçırarak yanına gelmesini bekledi. Diega kararlı adımlarla Shawn' ın karşısına geçti, bir müddet sadece yüzünü izledi. Tüm bu süre boyunca ne demesi gerektiğini bilememişti. Diega' nın karşında öyle aptal hissediyordu ki, hiç konuşmamayı tercih ettiği zamanlar oluyordu.

"Kimsin sen?" diye sordu Diega.

"Ne?"

"Bir şeyler saklıyorsun. Hissediyorum. Söylemeye fırsatım olmadı fakat söylediğin o ilk şarkı tamamen bir tesadüf müydü?"

"Evet." Terlemeye devam ediyor ve hiçbir şeyi batırmamayı umuyordu. Diega çok fazla zeki. Bakışlarıma bile dikkat etmeliyim.

"Hala yalan söylüyorsun. O şarkı, saçlarını boyaman, intihar etmen ve geçmişinden neredeyse hiç bahsetmemen... Bunlar normal değil."

Sessizliğini sürdürdü. Diega' ya küçük bir anlığına da olsa her şeyi anlatmak istedi. Tüm yaşamını, ailesini, olanları. Ama sonra bunu yapamayacağını anladı. Kendisi gibi onu da tehlikeye atmak istemiyordu.

Pes eden Diega' nın omuzları çöktü ve bir süre gözlerini ahırın içinde gezdirdi. Tekrar Shawn' a baktığında gözleri elmacık kemiğinin üzerindeki kızarıklığa kaymıştı.

"Logan çok kötü vurmuş." Yumuşak parmakları kızarık teninin üzerine konduğunda kalp atışları hızlanan Shawn gözlerini kapadı ve Diega' nın eline yaslandı. Kahkahaları gibi onun minik dokunuşlarını da seviyordu.

Diega boştaki elini Shawn' ın nemli ensesine yerleştirdi ve ona doğru yükselerek dudaklarını meşru kralın dudaklarına bastırdı. Neye uğradığını şaşıran Shawn yaşadığı hisler yüzünden bir müddet öpücüğü karşılıksız bırakmıştı fakat sonra içinden sakin olması gerektiğini tekrarlayarak ellerini Diega' nın ince beline sarmış ve dudaklarını onun için aralamıştı. Diega' nın dudakları tatlıydı. Öpücükleri sevimli ve Shawn' a iyi hissettiriyordu. Çok daha uzun bir süre sonra genç kızın bedenini ahırın ahşap duvarına yaslayıp kendi bedenini de Diega' ya bastırmıştı. Pantolonunun içindeki aletinde hareketlenmeler başlamıştı ki öldürülüyormuş gibi bağıran bir öküz Shawn ve Diega' nın ayrılarak ona bakmasına ve sonra kahkahalara boğulmasına sebep oldu. Shawn belki de uzun zamandır böylesine kahkaha atmamıştı ve şu an öyle mutlu hissediyordu ki, Diega' nın hayatının umudu olduğunu onu öperken anlamıştı. Uzun zamandır sorgular bir haldeydi fakat şimdi tanrının varlığını hissediyordu ruhunda. Ve o an tanrıya, sonsuza kadar Diega' yla birlikte olmak için dua etti.

ZAYN

Handa üçüncü günleriydi ve şimdiye dek hiçbir problem yaşamamışlardı. Burada kalanlar iyi insanlardı ve en önemlisi Malik destekçileriydi. Bu da Zayn' in biraz daha rahat hissetmesine neden oluyordu.

Yağmur üç gündür hiç durmamıştı ama bu sabah uyandıklarında yağmurun kesildiğini fakat gökyüzündeki bulutların hala kara olduklarını görmüştü. Yağmurun dinmesinden fırsat bularak Dei ile handan çıktılar ve Kerry' nin bahsettiği en yakın kasabaya doğru at sürdüler. Almaları gereken önemli parçalar vardı, ayaklarını daha iyi ısıtacak çizmeler ya da yünlü bir pelerin gibi.

Kasabaya vardıklarında öncelikle iyi çizmeler, yünlü pelerinler ve deri gömlekler ile pantolonlar aldılar. Zayn ve Deiondre için birer tane. Ardından bir demirci buldular. Dei' yi eğitmeye başlamanın ilk yolu ona bir kılıç almaktı ve şanslarına demircinin yaptığı kılıçlar kaliteli ve dengesi iyi olan kılıçlardı. Ama demirci için aynı kelimeleri kullanmak doğru değildi.

İyi kılıçları inceleyen Zayn ve Dei' yin yanına gelen demirci "Hırsızlarla uğraşacak vaktim yok. Hemen buradan gidin." diye söylendiğinde "Paramız var." demişti Zayn öfkeli bir sesle. "Ücreti neyse ödeyeceğiz."

"Sizin mi paranız var? Kimden çaldınız?"

"Biz hırsız değiliz." dedi Dei zayıf bir sesle.

Öfkesi büyüyen Zayn aralarında en iyi görünen kılıcı çekip aldı ve dengesini kontrol etti. Fazla iyi.

"Şuna bir bak. Senin için uygunsa alacağız."

Kılıcı Dei' yin ellerine tutuşturduğunda "Kılıcın fiyatı üç gümüş. İki bakırın olduğunu bile sanmıyorum." diyen demirciden sonra Dei kılıcı kınına geri soktu ve çekingen bir tavırla kılıcın iyi olduğunu söyledi. Bunun üzerine cebindeki keseyi çıkaran Zayn, içinden bir altın alıp demircinin gözlerinin içine bakarak yere fırlattı ve Dei' yin omzunu tutarak demircinin dükkanından uzaklaştı.

"Bir altın bize çok lazım olacaktı. Keşke kılıcı almasaydınız Javadd. Gerek yoktu."

"Paramız var Dei. Fazla takılma."

"Ama paramız yakında bitecek."

Bu gerçeği düşünmek istemiyor gibiydi. Fakat yakında gerçekten paraları bitecekti ve işte o zaman ne yapacağını hiç bilmiyordu.

Yolda yürürken iyi bir aygıra sahip olan yaşlı bir adamla karşılaştılar ve bir gümüş karşılığında aygır artık Dei' yin aygırı oldu. Bu gerekli bir şeydi. Ancak koca bir matara içindeki tatlı şarap gerekli değildi ve bunu bilmesine rağmen Zayn şarap da aldı. Daha fazla bir şey almamayı düşündüğünde hana geri dönmeye karar vermişti. Fakat kasabadan çıkmadan önce geçmekte oldukları dar sokakta bir evin dibine oturmuş dilenciyi görmek onu durdurmuştu. Dilenci, bir kadındı ve kollarında kundağa sarılı bir bebek vardı. Zayn neden durduğunu bilmiyordu. Önceki hayatında dilencilerden hiç hoşlanmaz, hatta onlardan nefret ederdi. Onlar zavallı ve sadece acındırma numarası yapan aptallardı. Ama şimdi bu çaresiz kadına baktığında içinde bir yerlerde bir şey sızlıyordu. Kadın öyle acınası görünüyordu ki... Üşümekten titriyorken tek uğraşı çocuğunu sıcak tutmaktı. Yüzleri kir içindeydi ve önündeki tasta sadece iki bakır vardı.

Aygırından inen Zayn orta yaşlı kadının yanına gidip tek dizinin üzerine çöktü. İrkilen kadın korumacı bir tavırla bebeğine sarılıp geri kaçarken "Seni incitmeyeceğim." demişti Zayn. Düşünmeden yeni aldığı yünlü pelerinini omuzlarından çekip kadının zayıf omuzlarına bıraktı.

"Seni şimdilik ısıtır."

Kollarında uyuyan bebeğin masum yüzüne baktı. "Eviniz var mı?"

"Hiçbir şeyimiz yok. Sokakta yaşarız."

"Ama günlerdir yağmur yağıyor. Nasıl?"

Kadının gözleri dolup bakışlarını kaçırdığında kalbinin üzerinde ağır bir yük hissetti. Halkı fakir ve sefalet içinde yaşıyordu. Bu kadın sadece onlardan birisiydi ve Zayn ise zamanında bunların hiçbirini umursamamıştı. Nasıl bir kral kendi insanlarını düşünmezdi?

Cebindeki kesesini alıp içinden iki altın ve bir gümüş çıkardı. "Al bunu." dedi kadının eline altınla gümüşü sıkıştırırken. "Yine yağmur yağacak ve bu para en azından birkaç gün boyunca bir handa kalmanıza yeterli olur."

"Neden bunu yapıyorsun?" dedi kadın şüpheyle.

Çünkü yapmam gerekiyordu.

"Yakında her şey daha iyi olacak." Kadının kollarındaki bebeğin başını okşadı. "Daha iyi bir hayatın olacak ve çocuğun sağlıklı büyüyecek. Söz veriyorum."

"Siz... Kimsiniz?"

Cevap vermedi ve hızlıca aygırına bindikten sonra Dei ile birlikte atlarını tırısa geçirdiler, gün batımına doğru hana vardılar. Tüm hanı saran yemek kokusu iki yolcunun da karınlarını guruldatmış ve nasıl da aç olduklarını anlamışlardı. Odalarına çıkıp üzerlerini değiştirdikten sonra tekrar salona indiler ve sıralı yemek masalarından birisine oturdular. Kerry ve onun kızı -Nastya- masaları hazırlıyordu.

Önündeki maşrapadan birkaç yudum bira içerken "Nastya sürekli size bakıyor Majesteleri." diye fısıldamıştı Dei.

"Belki sana bakıyordur." Birasındaki gözlerini kaldırıp karşı masadaki yaşlı adamın önüne bir tabak bırakan Nastya, Zayn' in kendisine baktığını gördüğü anda gülümsedi ve utangaç bir şekilde önüne döndü.

Nastya kesinlikle Zayn' e bakıyordu.

"Selam yıldızlar kadar güzel dostlarım!"

Masalarına şarkıcı Arno oturdu ve Zayn' in birasını kapıp başına dikerek tamamını içti. Elinde her zaman yanında taşıdığı arpı vardı elbette. Maşrapayı masaya bırakıp sesli bir nefes verdikten sonra tellerden neşeli bir melodi çıkardı. 

"Kasabaya gittiğinizi duydum."

Deiondre üstü kapalı olan bu soruyu cevapladı. "Çizmelere ihtiyacımız vardı."

"Herkesin bir şeye ihtiyacı var çocuk. Senin çizmelere, benimse kalbimi yakacak bir aşka."

"Belki de aşk çok yakındır." diyen Nastya, Zayn ve diğerlerinin servisini hazırladı. Dei güldü, şarkıcı ise romantik melodiler çaldı.

"Nastya, Nastya, Nastya... Aşk nedir ki, gözlerim gözlerine dokunduğunda?"

Nastya şarkıcıyı umursuyor gibi görünmüyordu. İlgilendiği tek şey Zayn' di fakat Zayn de Nastya' yı umursamıyor ve bıkkınca masasına bırakılan yiyecekleri izliyordu. Nastya gittiğinde ardında yulaf lapası, soğan yahnisi, kızarmış elma ve baharatlı tavuk budu kalmıştı. Üç erkek açlıkla yemeye başladı.

"Güzel dostum, ne zaman bu hüzün dolu hanı terk edeceksiniz?"

"Yaşlı adam iki gün sonra yağmurun kesileceğini söylüyor. Muhtemelen iki gün sonra."

"Hangi yöne gideceksiniz?"

Zayn, şarkıcıdan bir zarar gelmeyeceğini bildiğinden bu konuda yalan söylemedi. "Doğuya doğru gidiyoruz."

"Ulu tanrım, mükemmel! Birlikte inanılmaz maceralara atılabiliriz."

"Birlikte?"

"Dünyayı dolaşıyorum Javadd. Şimdiyse doğuya gitme vakti. Eh, siz de doğuya gittiğinize göre..."

Zayn' in aklında onlarca düşünce birbirine karışmıştı. Şarkıcının arkadaşlığından bu üç kısa günde hoşlanmıştı fakat o, yolculuktan bahsediyordu. Eğer her şeyi öğrenirse...

"Birlikte şarkılar söyleriz dostlarım. Birlikte aşkı arar ve geceleri zevk kadınları ile tohumlarımızı paylaşırız."

Az önce Nastya' nın doldurduğu biradan birkaç yudum daha aldı ve tavuk budunu ısırdı, dudaklarının kenarlarına yağ bulaştı. "Bilemiyorum Arno. Kasabalara yakın gitmiyoruz. Orman yolu bizim için daha eğlenceli oluyor."

"Orman? Haydutlar ve gizemlerle dolu. Bir şarkıcı için bundan daha iyisi olamaz. Ve güzel dostum, endişelenme, ben size yük olmam. Bana sadece gezgin bir arkadaş lazım."

Zayn yanındaki çocuğun suratına baktığında şarkıcının gelmesini istediğini fazlasıyla gördü. Dei de Arno' yu sevmiş ve onun şarkılarını dinlerken mutlu olduğundan bahsetmişti.

"Tamam." dedi Zayn sonunda. "Birlikte yola çıkacağız."

En fazla ne olabilirdi?

Yemeklerini yediler, boş tabaklar toplandı ve geriye sadece içkiler kaldı. Arno üç şarkı ile renklendirdi geceyi. Sonra tekrar biralar içilmiş ve o sırada yaşlı adam da masalarına oturmuştu.

"Bacaklarım," dedi efkarla yaşlı adam. "Ağrıyor ve yürümek her geçen gün biraz daha zorlaşıyor."

"Sana gerekli olan şey acısız bir ölüm yaşlı adam." Arno, hüzünlü melodiler çaldı.

"Emin ol, her gece yatmadan önce tanrıya ölmek için dua ediyorum. Arno... Tanrı beni duymuyor."

"Tanrı bizi duyuyor." dedi Zayn. "Sadece umursamıyor."

"Haklısın. Evet, haklısın." Şarkıcı buklelerini düzeltti.

Çok uzun bir süre konuştular, neredeyse her konu hakkında. Zayn şarkıcının melodilerinden ve şiirsel konuşmalarından, yaşlı adamınsa bilge ve efkarlı konuşmalarından çok hoşlanmıştı. Küçük bir anlığına da olsa her şeyi unutarak normal arkadaşlarıyla eğleniyormuş gibi hissetmiş ve mutlu olmuştu. Kalbinin bu duyguları unuttuğunu sanmıştı fakat hala oradaydılar.

Dei, uykusu geldiği için yanlarından erken ayrıldı. Zayn' in de uykusu geldiğinde Arno ve yaşlı adamla vedalaşarak odasına doğru yürüdü. Kapıyı açtığında düzenli nefeslerle uyuyan Dei ile karşılaşmıştı. İçeri girdi, kapıyı kapatacağı sırada karşısına çıkan Nastya, davetsiz bir şekilde içeri girip kendisi kapıyı kapattı. Üzerinde içini belli edecek kadar ince bir elbise, yüzünde yaramaz bir tebessüm vardı.

"Ne yapıyorsun?" dedi Zayn.

"Neden sana her baktığımda üzgünsün?"

"Ne?"

"Seni mutlu etmek istiyorum."

İlk kez onu inceledi. Siyah gözleri beyaz teninin üzerinde obsidiyen gibi parlıyordu. Siyah saçları ince beline kadar uzuyor, dolgun pembe dudakları Zayn için aralanıyordu. Yumuşak ellerini Zayn' in sakallarının üzerine koydu ve parmak uçlarında uzanarak dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Sağ yanağındaki el göğsü boyunca yavaşça aşağı inip aletini kavradı ve bunun üzerine Zayn anında sertleşti. Nastya' nın üzerine çıkıp onu sertçe becermek istedi. Sabaha kadar becermek. Bunu gerçekten çok istedi fakat kızı belinden tutarak kendinden uzaklaştırdı. Bir tacı olmasa da güneyin meşru kralıydı ve bir kral basit kadınlarla birlikte olarak onurunu yerler altına almamalıydı. Üstelik kalbi Rhoslyn' e aitti ve onurlu bir adam asla kadınına ihanet etmemeliydi.

Nastya onu tekrar öpmek için uzandı fakat kızı tekrar kendinden uzaklaştırmıştı.

"Dışarı çık."

"Ne? Ama-"

"Dışarı çık dedim." Kızın bileğini kavradıktan sonra kapıyı açtı ve Nastya' yı fazla sarsmamaya çalışarak dışarı sürükledi. Kapıyı kızın suratına kapattıktan sonra hala sert olan aletine dokundu. Kötü bir durumdaydı. Ve hiçbir şey yapmazsa aleti inmeyecek gibi görünüyordu.

*Cruel Cruel World • Danny Farrant & Paul Rawson

Arno

Deiondre

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

52.5K 2.3K 14
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
161K 16.4K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
betty بواسطة ︎ ︎

قصص الهواة

2.4M 210K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
294K 27.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...