AĞA [TAMAMLANDI]

By dilanaladag

8.3M 382K 71.7K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... More

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on│papatya│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on beş │tarumar│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi yedi│lâyemut│
yirmi sekiz │bitti│
yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli beş | birleşme|
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

kırk dokuz | bedel |

64.4K 3.9K 740
By dilanaladag

Merhaba!

Vize haftasında olan yazarınızdan selamlar 🥰

Bölüme efsane fikirlerimden ilki ile giriş yapmaktayım. Bilirsiniz drama kraliçesi olarak, dram olmayan Kitaplar yazmamaktayım. Karakterlerimin tamamı mutluluğa ulaşmadan önce bir takım sınamalardan geçmekte. Sıra şimdi diğer karakterlerim de 🐻

Umarım kitabın gidişatını beğeniyorsunuzdur, ben fazlasıyla memnunum çünkü 🤣🥰 Ayrıca uzun bir ara olduğu için normalin 2 katı kadar uzunlukta bir bölüm yazdım sizlere 💕 Ayrıca birkaç karakterin temsili hallerini değiştirdim. (Mustafa, Neçırvan, Farah)

Bu satıra gidişatla ilgili fikirlerinizi alabilirim meselaaa 💕💜

Multimedia ve şarkıyı bırakıp kaçıyorum. Keyifli okumalar bebekler 💕💋



▬▬▬

| B Ö L Ü M 49 |

Elleri bir beşik gibi sallanırken gözlerine dolan yaşlar tüm görüş açısını bulandırmıştı. Bu an için uzun süredir nefes alıyordu kadın. Tam da istediği anda ise böylesine tutuklu kalmış olmak onu dehşete düşürmüştü.

Neden?

Nedendi şimdi donup kalması?

Haftalardır evladının canını almış olan kadını öldürmenin bin bir türlü yolunu düşünen o değil miydi? Bu uğurda canını feda etmeye hazır olan o değil miydi?

"Lanet olsun!" diye çığlık atarken hızla arkasını döndü.

Karşısındaki kapıya bakarken derin derin nefes alıyor ve sakinleşmeye çalışıyordu. Aklı ile çelişen vicdanının sesini susturabilmek için türlü yollara başvurmaya çalışıyorduysa da fayda etmiyordu. Deran, Hanım Bejindar'ı öldüremezdi.

"Ne olur götür beni buradan!" diye hıçkırıklarının arasından konuştuğunda onun söylediği idrak eden Afran'ın dörtnala koşmaya başlamış yüreğine su serpildi.

Bir an, yemin olsun ki bir an gerçekten o kadını öldüreceğine inanmıştı. Bu durum karşısında şok olmuş dahi olsa ona mani olmaması kendisine de şaşkınlık verici bir olaydı. Gözleri önünde karısının, evladının katili olan annesini öldürecek oluşunu izleyeceğini zannettiği anlar cehennemi yaşamak gibiydi.

Vicdanı ile cenge girmiş olan mantığı galip gelememişti. Öylece izlemekle yetinmişti. Kendisi bile bilmiyordu, annesinin ölmesini istediğini. Buna izin vermiş oluşundan çıkarabileceği tek sonuç bu olabilirdi.

Deran'ı elinden tuttuğu gibi kapının dışına çıkarttı. Ardından yaptığı ilk iş elinden silahı alıp emniyetini kapattıktan sonra beline takmak oldu.

"Nereden buldun bunu?"

"Kasandan çaldım!"

Kadının bir çırpıda söylediği söz ile donakaldı. Gözünü bürümüş olan kanı görebiliyordu. Fakat bu kadar ileri gidebileceğini kim düşünmüştü ki?

"Nereye gitmek istersin?" diye sordu. Bugün yaşananları tamamen geride bırakmaktı niyeti. Daha fazla acı, daha fazla hüzün istemiyordu hayatlarında.

Büyük zorlukları atlatarak, bir şekilde aşarak bu günlere gelmişlerdi. Artık önlerine bakmalı ve hayatlarına kaldıkları yerden devam etmeliydiler. Etmeliydiler ki yeni sorunlara gebe her günü eskiden olduğu gibi, olabildiğinin en iyi şeklinde atlatabilsinler.

***

Kara ayazlar, karanlık günler birbirini kovalayan ve birbirlerine sarmaşık gibi sıkı sıkıya bağlı iki gerçekti. Kimsenin inkâr edemeyeceği kadar gerçek ve herkesin en az bir kere başına gelebilecek şeylerdi. Sınav dediğimiz şeyi de zaten bunlardan saymıyor muyduk?

O sınavlar bazen öyle üst üste öyle peşi sıra gelirdi ki aklınızı kaçırmanıza sebep verirdi. Belki bir anneyi evladıyla, bir adamı da sevdiğiyle sınardı.

O sınavlardan biri bir anneyi evladı ile sınamıştı.

Ve şimdi sınav sırası bir adamdaydı.

...

29 Aralık 2017 – (Kitabın Güncel Tarihi)

Yeni bir yılın umut tohumlarını gökten yağdırmaya başladığı o gece. 29 Aralığı 30'una bağlayan gece. Bir kıyamet gibi çöktü Bejindar Konağının avlusuna. O avluya düştü bir bomba. Pimi çekilmiş ve öyle bir bomba ki uzaklaştırılması mümkün olmayan.

Bejindar Konağı o bombayı uzaklaştırmak yerine sahiplenir, o bombaya kol kanat gererdi. Lâkin ipin ucuna kimi atacakları ise hiç belli olmazdı...

O gece konağı ayağa kaldıran silah sesleri ve çığlıklar yankı buldu siyah bir çarşaf gibi salınan semanın yüreğinin tam ortasında. Yataklarından bir bir fırlayan konağın erkekleri kendilerini kat balkonlarında bulduğunda karşılarındaki manzara karşısında şokla kalakaldılar.

Mustafa, "Gidin doktor çağırın!" diye bağırırken avludaki adamlarına Özcan kanlar içinde kalan gömleği ile yere yığıldı.

Bunu gören Farah ve Berfe aynı anda çığlık attıklarında kimsenin gözü Özcan'ın hemen yanı başın da korkuyla titremekte olan kızı görmedi. Gözlerine sirayet eden her duyguda korku can bulmuştu. Ellerine bulaşan kanı gördükçe hıçkırıkları kuvvetleniyor, gözlerinden akan yaş miktarı çoğalıyordu.

Balkonda olan adamlar koşarak avluya vardıklarında Özcan'ı tuttukları gibi odasına taşımaya başladılar. Onlar olayın can havliyle hızlıca avlunun ortasında duran kızdan uzaklaşırken arkalarından korku ve endişenin en salt hali ile onları izlemekte olan kızdan bihaberdiler.

Deran ise erkeklere nazaran o kızı fark etmiş ve olayı kavramasıyla başından aşağı dökülen kaynar suya aldırmadan avluya inmişti. Kızın yanına vardığı anda onu kollarıyla sarıp göğsüne bastırırken ağlamaktan sarsılan bedenine bir çare düşünmeye başlamıştı.

"Hele biriniz bir battaniye getirin!" diye bağırdı çalışan kadınlara. "Farah gel bana yardım et"

Ağabeyini öyle gördükten sonra şoka giren Farah'ı dürterek kendine getirtti Berfe.

Yade Berze etraftaki herkese emirler yağdırırken rahatsızlanan oğlunu odasına götürüp ilaçlarını içirtmişti.

"Ah yaktın başımızı Özcan! Ah Özcan, ah! Yaktın bacılarının başını!" diye söylenmekten geri durmuyordu.

"Adın nedir senin kızım?" diye sordu şefkatle Deran.

Kendinden ya birkaç yaş küçük ya da yaşıt olduklarını düşündüğü kıza bu şekilde seslenmesi endişelerini sonlandırmak amaçlı idi.

"Lorin."

"Her şey geçecek Lorin, sen sakin ol olur mu?"

Nasıl teselli edilir bilmiyordu ki Deran. Geçti, demek kolay olandı. Her şeyin yeni başladığını bilecek kadar iyi biliyordu bu topraklardaki katı kuralları.

Kızı yanlarına alıp Farah'ın odasına çıkardılar.

"Duşa girmek ister misin?" diye soran yaşlı gözleriyle Farah'dı.

"Ha... Hayır, teşekkürler."

"Olur mu öyle şey? Temizlenmen lazım. Üstün başın kan olmuş, gel ben yardım edeceğim sana."

Deran, bir havlu ve birkaç eşya daha alarak banyoya yöneldi. Arkasından kızlar da Lorin'i getirmişlerdi. Suyun sıcaklığını ayarladıktan sonra yavaşça kıza döndü.

Gözyaşları an olsun durmayan kız onun gözlerinin içine baktığı an o gözlerde onlarca, yüzlerce yara görmek yüreğine oturttu koca bir taşı. Ardından usulca uzandı kıza. İlk üzerindeki kanlı elbiseyi çıkarttı. Ardından altındaki kısa taytı. İç çamaşırlarına dokunmadı. Utanmasını da istemezdi zaten.

Kızların yardımı ile onu küvete soktuktan sonra sıcak su ile biraz sakinleşmesini bekledi. Eline tası aldıktan sonra yanındaki kovadan içini su doldurdu. Tası kızın baş hizasından omuzlarına doğru eğdiğinde bedenine değen su ile hıçkırmaya başlayan kız yüreğini dağladı.

Kız ağlamaya devam ederken yere oturup ağlamasını sürdüren Farah'a takıldı gözleri. Tüm ifadesizliği ile olanları izlemekte olan Berfe ise yüreğine bir korku oturmasına sebep oldu. Henüz bu sene reşit olmuştu Berfe.

Onun da olanların farkında olduğunu o an anladı Deran. Farah nişanlıydı. Hatta evlenmesine bir ay kadar bir süre kalmıştı.

İşte tam da bu yüzden Özcan ile Lorin'in hatasının bedeli olarak ya canlarını ya da Berfe'yi alacaklardı.

"Ona bir şey olursa kendimi asla affedemem," diye hıçkıra hıçkıra konuşan Lorin Per perişandı. "Bir şey olmayacak değil mi?"

"Seni tanıyorum," diye söze başlayan Berfe, Lorin'in hıçkırıklarının durmasına sebep oldu.

"Sen Koçman Aşiretinden Dilaver Koçman'ın kızı Lorin Koçman'sın."

"Koçman Aşiretinin ağası Peyman Koçman'ın kardeşinin mi?"

Farah'ın sorusu ile gözlerini acı acı yumdu Lorin.

Yıllarca babası tarafından bir konağın sınırları dışına çıkamamıştı bu yüzden de tanınmayacağını düşünmüş olmalıydı.

Onca yıldan sonra o konaktan gizlice çıkmanın yolunu keşfettikten sonra gidip gezdiği, gizli gizli dolandığı sokakların birinde tanıştığı Özcan Bejindar'a sevdalanmıştı. Sonra da bunu yengesi olacak gudubet kadın Rengin öğrenmiş ve annesine yetiştirmişti. Annesinin bu olayı öğrenmesiyle bir hafta sonra kapılarında beliren ve ona talip olan adam ile nevri şaşmıştı.

Annesine yalvarmıştı. Ayaklarına da kapanmıştı ama nafile bir sonuçtan ibaretti tüm yaptıklarının sonu. Annesi ve babası onu evlendirmeyi akıllarına koymuşlardı bir kere. Yirmi yaşında sevmediği bir adamla evlenmektense ölmeyi yeğlediği o an kapısında bulmuştu Özcan'ı.

Haberi aldığı gibi gizlice kaçtığı ahır kapısının önünde beklediğine dair haberi mutfakta çalışan çok sevdiği ve sırdaşı olan Şilan'dan alır almaz sonuçlarını düşünmeden elini kaydırmıştı Özcan'ın avucunun içine. Sonrası ise malumdu zaten. Peşlerine düşen ağabeyleri ve aşiret üyeleri Özcan'ı kolundan vurmuşlardı ve kendilerini zar zor bu konağın kapısına atmışlardı.

Duşun ardından yatak odasına geçtiklerinde dört kadında sessizdi. Başlarına gelecekleri beklemekten başka çareleri yoktu çünkü. Bu topraklarda ne bir söz hakları ne de başka bir hakları vardı. Onlardan beklenen zaten adamların bozdukları sükûneti yeniden sağlamalarıydı.

Kısacası, kendilerini feda etmeleri...

Berfe, duvarın köşesine çökmüş kendine doğru çektiği bacaklarına kollarını sarmış öylece etrafı izliyordu. Karşısındaki kadına bakmaktan alıkoyamıyordu kendisini. Gözleri her ona değdiğinde, o sevdiği adamla evlenebilsin diye kendini feda edecek olacağı canlanıyordu usunun her köşesinde. Sevmediği bir adama daha on sekiz yaşındayken eş olacağı gerçeği yankılanıyordu beyninin içindeki tüm çeperlerinde. İnsan bu topraklarda yaşarken bile bu gerçeklerle elbet bir gün yüz yüze geleceğine alıştıramıyordu kendisini.

"Kaçacaktık," dedi Lorin iç çeke çeke. "Kimseye bir zarar gelsin istememiştik."

Farah, titreyen elleriyle tuttuğu eteğini biraz daha sıktı. Deran ise sakince dinlemeye devam ediyordu.

"Eğer bu topraklardan gidersek kimse bizim için kendini feda etmez diye düşünmüştük. Fakat..." sesi iç yakan bir hıçkırıkla bölündü. "Ağabeyim Hazar..." dudakları titredi. Acısı bedeninin her zerresine sirayet etmişti. "Gözünü bile kırpmadan vurdu Özcan'ı."

Hıçkırıkları ve gözyaşları sel oldu son sözlerinden sonra.

Geriye kalan üç kadında birbirlerine baktıktan sonra eğdiler başlarını önlerine. Bu saatten sonra ne olacağına töre karar verecekti.

***

"Doktor ne dedi?"

Afran, kardeşine baktı.

"Çok ciddi bir yere isabet etmemiş kurşun. Kurşunu çıkartıp yarasını temizledi. Ne olur ne olmaz diye de hastaneye götürmemizi tembih etti."

"Kızı tanıyor muyuz?"

Bakışları Mustafa'yı buldu. Gözlerinde gerçeğin acı veryansını hayat bulmuştu.

"Koçman Aşiretinden Dilaver Koçman'ın kızıymış."

"Adamlar mı söyledi?"

"Biri geldi yarım saat önce. O haber verdi. Fellik fellik ikisini arıyorlarmış. Aşiretler ağasının da evinde saklanamayacaklarını düşündüklerinden bu konağa gelmemişler."

"Ağabey..."

"Hiçbir kardeşimi töreye kurban etmeyeceğim! Benden daha fazlası bu saçma kurallara feda olmayacak!"

"İki sonuç var ağabey, bunu sen de ben kadar iyi biliyorsun!"

Afran, bakışlarını kaçırıp kara semaya dikti gözlerini. Maalesef ki biliyordu.

Ya ellerine teslim edeceklerdi ya da Berfe'yi kurban edeceklerdi.

"Üçüncü bir seçenek bulacağım!"

"Afran!" diye çıkıştı bu sefer de Mustafa. "Bulamazsın! Neden kabul etmiyorsun? İkisini bu topraklardan kaçırtmaktan başka çaren yok!"

"İlla bulurlar Mustafa, sen neden göremiyorsun? Şimdi değilse beş sene sonra ne fark eder? Onlar kana susamışlar! Ve bu susuzluklarını dindirmeden durmayacaklar!"

Sözleri bir deprem edasıyla derinden sarsarken iki adamı gerçeğin acı yüzü yüreklerinde acımtırak bir tat bıraktı.

"Ağam!" diye yanlarına gelen adam fazla telaşlı görünüyordu.

"Söyle Rüstem."

"Siverek'ten toplanmışlar, konağa geliyorlarmış ağam. Hazar Koçman sizin onları sakladığınızı söylemiş tüm aşirete. Onları öldürmeye geliyorlar!"

O an bir bıçak saplandı Afran'ın yüreğine. Bıçak yüreğinde acımasızca dönerken nefes alamadığını hissetti bir an. Tutunacak bir yer ararken anında yanında beliren Deran'ı görmek içindeki sıkıntının bir anda suyunu çekmesine sebep oldu. Düşünmeden kadına doğru ilerledi ve tereddüt etmeden kollarına aldı kadını. Sımsıkı sarıldığı esnada kadının kemiklerine büyük bir baskı yaptığının farkında bile değildi.

"Kemiklerimi kırmak gibi bir niyetin varsa ne olursun dur!" diye fısıldayan kadını işittiğinde yüzünde istemsiz bir tebessüm ile kollarını gevşetti.

"Hazar Koçman, Siverek'ten çıkmış şimdi. Buraya geliyormuş. Ne yapacağımı bilmiyorum Piran Kızı. Öyle bir çıkmaza sıkışıp kaldım ki içimde büyüyen yangını söndür söndürebilirsen." Derken korku ses tonuna işlemişti.

"Önce aşireti toplaman gerekiyor," diyen Deran'ın yüreğine peyda olmuştu korku denen illet. "Özcan'ı vuran da Hazar'mış."

Afran, duyduklarını sımsıkı bastırdı dişlerini birbirine. O adamın ellerine asla kız kardeşini vermeyecekti!

"Kız nasıl?"

"Zar zor uyudu. Uykusundan ağlayarak sıçrayıp duruyor. Ben de ses seda çıkmayınca merak ettim. Özcan iyi mi?"

Karşısındaki kadının gözlerine, ahularına baktı onlardan güç almak istercesine. Bu kadından başka tutunabileceği hiçbir şey yoktu artık. Ve tüm gücüyle ona tutunmaya ant içmişti Afran.

"Ne yapacağımı bilmiyorum, lanet olsun! Ne yapacağım ben Piran Kızı?"

"Hangi kardeşimi feda edeceğim bilmiyorum mu demek istiyorsun?"

Havada asılı kalan sözler salt acıya ve katran karası bir kedere bulanmıştı. Yüreklere korku salan gerçekler şu an tam da önlerindeyken çözümlerin köşelere saklanmış olması haksızlıktı. Bu işin altından nasıl kalkacağını bilemiyordu Afran. En çokta altında kalmaktan korkuyordu.

"Haber salın! Aşiret ağalarının hepsi bir saat içinde bu konağın avlusunda olsun! Hazar Koçman'a da gidip deyin ki, bu konağın kapısından içeri destursuz girer ise an tereddüt etmeden canını kendi ellerimle alırım!"

Afran'ın dudaklarından dökülen sözler bir neşterin belki insan vücuduna değil ama kadere bir kesik atmasıydı. Bu saatten sonra kimse kimseyi geri döndüremezdi.

***

Bir saat sonra avluda toplanan aşiret ile tüm Riha'yı bir sessizlik alıvermişti. Orada bulunan tüm adamlardan çıt çıkmıyordu. Koçman Aşiretinin üyeleri bile fazlasıyla sessizdi.

"Neden bu saatte burada toplandığımız malumunuz," derken gözleri Hazar Koçman'ın buldu. O adamı elleriyle boğmamak için kendine zor mani oluyordu. "Hazar Koçman'ın da dediği gibi, Lorin ve Özcan şu an bu konakta!"

Afran'ın sözleriyle bir haykırmayla yerinden kalkan Hazar Koçman derhal belindeki silaha davranmış ve tek seferde çekip belinden çıkarmıştı.

Bakışları Afran'ı bulduğunda ise de ona doğrultulmuş namluyu görerek şoke olmuştu.

"Sen aşiretler ağası Afran Bejindar değil misin? Törelere karşı mı geleceksin? Getirin bana o iki namussuzu! Yoksa elimden bir kaza çıkacak!"

"Sen önce haddini bil Hazar Koçman! Karşında çocuk yok senin, önce büyüğünün sözünü bitirmesi gerektiğini öğrenemedi mi bu çocuk Dilaver Ağa?"

Afran'ın arkada sessizce oturan adama dönen bakışları ile onu aşağılayan adama döndü Hazar. Sinirden kuduruyordu resmen. Karşısındaki adam kim oluyordu da onu çocuk yerine koyuyordu?

"Sen onun kusuruna bakma Afran Ağa. Tek istediğimiz verin kızı gidelim. Kendi kardeşinin cezasını sen kesersin."

Afran dişlerini sertçe sıktığında gıcırtısını Mustafa işitmişti.

"Baban nerededir Afran Ağa?" diye soran Peyman Ağaya kayan zümrüt karası hareleri ölüm saçıyordu.

Bu daha yeni aşiretin başına geçen adamın çok işitmişti adını. Etrafındaki adamlara kök söktürtüyormuş. Tabi onca sene babasının ölmesini bekledikten sonra gelen aşiret ağalığıyla insanlara eziyet ederek kendini kanıtlamaya çalışan bir zavallıdan başka ne olabilirdi ki?

"Rahatsızlandı Peyman Ağa, yeğenin sağ olsun!"

"Senin kardeşin benim kardeşimi kaçırmasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı!"

"Sanki zorla mı kaçırdı Hazar Ağa! Bejindar Konağı sınırları içerisindesin, haddini aşacak ve uzuv kaybetmene sebebiyet verecek cümlelerden kaçın! Sen bugünü zorla kardeşini evlendirmeden önce düşünecektin! Sonra da çıkmış karşıma abicilik oynuyorsun!"

Mustafa'nın sözleri ortama atom bombası gibi düştüğünde Hander Ağa Mustafa'ya dönüp kaş göz yaparak susturmaya çalıştı fakat bunun için çok geç kalmıştı bile.

"Seni öldürürüm lan! Kimsin sen de konuşuyorsun?"

"Ben Bejindar Aşiretinin evladı, Piran Aşiretinin müstakbel damadı oluyorum Hazar Koçman! Altında olduğunuz, emirlerine sorgusuz sualsiz uymanız gereken ağanın da kardeşiyim!" derken bir adım öne çıktı. "Ayrıca," dedi üstüne basa basa. "Bugün vurduğun o adamın da ağabeyi oluyorum! Şu an nefes alıyorsan bil ki Afran Ağanın merhameti sayesinde! Sus ve yerine otur daha fazla asabımız bozulmasın."

Mustafa'nın keskin sözleri iyiden iyiye ortamın gerilmesine neden oldu.

"Ne yapmayı düşünürsün Afran Ağa?" diye soran adam Botan Aşiretinin yeni ağası Serhat Botan'dı.

"Seçenekler çok açık değil mi?"

Nerva Aşiretinin yeni ağası olan Kenan Nerva'ya döndüğünde bakışları her şeyi ifade etmeye yetmişti.

Zaten o aşiretle büyük husumetleri vardı. Bir de kalkmış bilmiş bilmiş konuşuyordu. Bunları gönderirken direk toptan mı gönderseymiş ne? Geride kalanlarından onlardan pek farkı yok gibi görünüyordu!

"Son kararı ben veririm Kenan Ağa, sen unuttun herhal?"

"Estağfurullah Ağam. Ben yalnızca törelerin hükümlerinden bahsettim."

"Töre de benim, hükümde. Sizler beni seçerken bunları çok iyi biliyordunuz. Aşiretlerinize bağlı büyük aileler de keza aynı şekilde. Her birinizin oyu ben aday olmamışken bile banaydı. Bu ne demek bilir misiniz? Bu, her birinizin bana koşulsuz şartsız güvendiğinin göstergesi. Bu ne olursa olsun doğru kararı alacağımdan emin olduğunuzun göstergesi." Durdu. Cümleleri kafasında toparlamaya ihtiyaç duyuyordu. "Ben de bilirim ya kan ya da berdelin bu işi çözdüğünü. Kimsenin aklına da fikrine de ihtiyacım yok. Çok şükür her ikisine de sahibim. Bu yüzden benim kararım..."

Anlık duraksaması herkesin nefesini tutmasına sebep oldu.

"İki gencin daha hayatını karartacağımıza layığıyla gelelim, Lorin kızımızı isteyelim. Bu tatsız olay da hiç yaşanmamış gibi hayatlarımıza devam edelim!"

Tüm adamların suratına yerleşen şaşkınlık ifadesi ve dudaklardan dökülen şaşkınlık nidaları arşa yükseldi. Herkes hayretler içerisinde Afran'a bakmaktaydı. Söylediklerini gerçekten söylemiş olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.

"Sen ne dediğinin farkındasın?" diye soran Peyman Ağa ayağa fırlamıştı. "Senin kardeşin bizim şerefimizi iki paralık etti. Daha sabah namazı okunmadan tüm Riha olanları duyacak, sen bilmez misin ki bu topraklarda işler böyle yürümez? Bu nasıl bir densizliktir, bari sen bir şey söyle Hander Ağa!"

Hander Ağa diyecek söz bulamadı o an.

"Sözümü tanımıyor musun Peyman Ağa?" diye katı bir tonla soran Afran ortamın giderek kızıştığının farkındaydı.

"Öyle şey olmaz Afran Ağa. Eski köye yeni adet getirilmez öyle kolay kolay. Yüzlerce yıllık töreler öyle tek bir gün de tek bir insanın sözüyle değişmez! Eski usul oylamayla ancak karar verilecek gibi görünüyor."

Afran'ın en çok korktuğu şey buydu. Şayet oylama istenirse boyun eğmek zorunda olacağını çok iyi biliyordu. Lanet olsun ki burada onun dediğini onaylayacak tek bir insan vardı o da kayınpederi!

Koçmanlar bile bu sefer karşılarında yer alıyorken bu oylamadan sağ kurtulmaları mümkün değildi.

"Nerva, Botan ve Koçman aşiretine bağlı aşiretlerle beraber on dört, Piran ve Bejindar aşiretine bağlı aşiretlerle beraber on dört aile var Peyman Ağa. Siz buradan bakılınca üç aşiret daha kuvvetli göründüğünüzü mü zannediyorsunuz?"

"Hayır. Lâkin Hander Piran henüz bir şey demedi."

Hander Ağa iki arada bir derede kaldığını hissederek Afran'a döndü. Gözleri her şeyi anlatıyordu lâkin görmek istemedi gerçeği Afran.

"Ben koşulsuz şartsız Afran Ağa'ya destek olurum."

Tüm gözler ona döndüğü esnada Afran henüz sözünü tamamlamadığını anlamıştı.

"Lakin aşiretime bağlı aileler aynı fikirde olmazlar Afran Ağa."

Gözlerini ağır ağır yumduğu vakit yükseldi yeniden Peyman Ağanın sesi.

"Ya verirsin namusumuzu temizleriz..." derken sesindeki acımasızlık bıçak gibi saplanmıştı boğazına Afran'ın, nefes aldırmaz olmuştu. "Ya da Koçman Aşireti ile Bejindar Aşireti akraba olur."

Mustafa'ya dönen bakışlarında korku titreşiyordu. Mustafa'da artık geri dönüşün olmadığına adı kadar emindi. Bir umut tutunmuştu Afran'ın sırtına lâkin aşiretlerin ağası olsa bile çoğunluğun fikirleri karşısında onun bile söz hakkı kalmıyordu.

Ağzını açıp bir şey söyleyecekken merdivenlerden gelen ayak sesiyle başlar o tarafa döndü.

Merdivenden inen Farah'ı gören herkes şaşkınlık içerisindeydi. Farah ise saklayamadığı gözyaşları eşliğinde adımlamaya devam etmişti.

Hander Piran'ın önünde durduğunda başını yerden kaldıramadı. Ardından adamın elini alıp öptükten sonra avucuna koyduğu yüzükleri yaşlı adamın avuçlarının arasına bırakıp başını yerden kaldırdı.

"Özür dilerim Hander Amca, Berfe'yi feda etmelerine izin veremem!"

Continue Reading

You'll Also Like

5.6M 148K 74
Sert acımasız herkesin korktuğu bir adam saf güzel nazik bir kız yolları kesişir aşk olup üstüne birde evlenip çoçuk yaparlarsa ve bunu ailelerinden...
5.1M 194K 45
Mezuniyet ile birlikte yeni bir hayata atılmayı beklerken, eline geçen o mektupla tepetaklak olmuştu Beyza. Öğrendikleri, yüzüne bir tokat misali çar...
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
5.9M 267K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...