Thita - Yakut Hançer

By mssabelle

199K 12.4K 2.3K

Eliana'nın bilmediği en önemli şey, Archena Krallığı'nın kayıp varisi olmasıdır. Bir abisi, Bir prens arkadaş... More

Ben ve Onlar
BÖLÜM 1 ∞♦ Kehanetin Kaderi ♦∞
BÖLÜM 2 ∞♦ Swinyer ♦∞
BÖLÜM 3 ∞♦ İnsan ♦∞
BÖLÜM 4 ∞♦ Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 5 ∞♦ Yeni Hayatın İlk Renkleri ♦∞
BÖLÜM 6 ∞♦ Ekmek ♦∞
BÖLÜM 7 ∞♦ Teslimiyet ♦∞
BÖLÜM 8 ∞♦ Şişko ♦∞
BÖLÜM 9 ∞♦ Aramızda ♦∞
BÖLÜM 10 ∞♦ Obra Kadabro ♦∞
BÖLÜM 11 ∞♦ Kral Charles ♦∞
BÖLÜM 12 ∞♦ Ben Senim Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 13 ∞♦ Abi ve Küçük Kardeş ♦∞
BÖLÜM 14 ∞♦ Prens Taylor ♦∞
BÖLÜM 15 ∞♦ Gölge ♦∞
BÖLÜM 16 ∞♦ Birleşme ♦∞
BÖLÜM 17 ∞♦ Çıkış ♦∞
BÖLÜM 18 ∞♦ Tuhaf Bir Duygu ♦∞
BÖLÜM 19 ∞♦ Plan ♦∞
BÖLÜM 20 ∞♦ Teklif ♦∞
BÖLÜM 21 ∞♦ Destek ♦∞
BÖLÜM 23 ∞♦ Kan ♦∞
BÖLÜM 24 ∞♦ Kükreyiş ♦∞
BÖLÜM 25 ∞♦ Kan ve Ölüm ♦∞
BÖLÜM 26 ∞♦ 10 Yıl Sonra ♦∞
BÖLÜM 27 ∞♦ Yalan ♦∞
BÖLÜM 28 ∞♦ Acı Gerçek ♦∞
BÖLÜM 29 ∞♦ Bağ ♦∞
BÖLÜM 30 ∞♦ Diş İzleri ♦∞
BÖLÜM 31 ∞♦ Dönüşüm ♦∞
BÖLÜM 32 ∞♦ İsyan ♦∞
BÖLÜM 33 ∞♦ Anahtar ♦∞
BÖLÜM 34 ∞♦ Aile ♦∞
BÖLÜM 35 ∞♦ Saldırı ♦∞
BÖLÜM 36 ∞♦ Duvar ♦∞
BÖLÜM 37 ∞♦ Barış ♦∞
BÖLÜM 38 ∞♦ Oda Cezası ♦∞
BÖLÜM 39 ∞♦ Yaratık ♦∞
BÖLÜM 40 ∞♦ Ölüm ♦∞
BÖLÜM 41 ∞♦ Çağırış ♦∞
BÖLÜM 42 ∞♦ Gelecek Yazgısı ♦∞
BÖLÜM 43 ∞♦ Hepimiz ♦∞
BÖLÜM 44 ∞♦ Sınır ♦∞
BÖLÜM 45 ∞♦ Sarhoş ♦∞
BÖLÜM 46 ∞♦ Saray Yolu ♦∞
BÖLÜM 47 ∞♦ Anne ♦∞
BÖLÜM 48 ∞♦ Kader ♦∞
BÖLÜM 49 ∞♦ Kral ve Kraliçe ♦∞
FİNAL 1: BÖLÜM 50 ∞♦ Fedakarlık ♦∞
FİNAL 2: BÖLÜM 51 ∞♦ Safir ♦∞
AÇIKLAMA
THİTA 2 - Safir Hançer

BÖLÜM 22 ∞♦ Zayıf Nokta ♦∞

3.4K 252 22
By mssabelle

|Bölüm 22: "Zayıf Nokta"

🔥

Tenime değen bir acı, gözyaşımı akıtırsa bana sakın yaklaşma!

🔥


Dryden, sarı saçlarını ve mavi gözlerini hançeri sayesinde değiştirdiğini söylemişti. Demek hançerin değiştirme özelliği varmış. Güçü buydu.

Dryden kısaca Eirenin Krallığı'nın yolunda onu bulan babam sayesinde bizim yanımıza gelmişti. Babam onu sırtına bindirmemiş, pençesinden tutup getirmişti. Ona kısaca olayları ve kendi planını anlattığını söylemişti.

Yani babam çok yakınlardaydı. Bu iyi bir şey değil mi?

Küçük hançerleri elbisenin altında yerleştirdim. Dryden da kapıda beni beklemişti. Hızlıca oradan ayrılıp kapının oraya gelmiştik. Kapıya gelene kadar aklımdaki planı ona anlatmıştım.

Kapı açıktı ve kalabalığı görebiliyordum. Bu kadar çok büyücünün burada olacağını hiç düşünmezdim.

Başbüyücüler sandalyede oturmuş, birbirlerine dönerek konuşuyorlardı. Yüzlerini göremesem de konuştukları anlaşılıyordu.

"Eliana, bu planı uygulamamalıyız."

"Oraya girmem lazım. Tek çare de bu. İsteklerini kabul etmiyorum."

"Sana 'kabul et' demedim. Ben dâhil diğerleri seni kurtarmak için saldırıya geçecek. Ejderha da var. Yüzde yüz kazanırız."

"Büyücüler güçlüdür. Babam olaya dâhil olsa dahi sizi büyüleri altına alacaklar. Bunu istemiyorum."

Sıkıntılı bir nefes verip siyah saçlarının arasına elini attı. "Sadece bir gün," dedi işaret parmağını bana sallarken. "Bir gün sonra seni kurtarmaya geleceğiz."

Başımı memnuniyetle salladım. Gözlerimi büyücülere döndürürken Dryden kolumu sıkmış beni oraya doğru sürüklemeye başlamıştı. O an bizi fark ettiklerinde büyücüler bize dönmüştü. Diğerleri onları takip edip bize bakmıştı. Merdivenlerden aşağıya inip geçmemizi sağlayacak yol oluşturduklarında iki yana ayrılmışlardı.

Liderleri ayağa kalkıp birkaç adım ileri gidince arkasındakiler sadece ayağa kalkmıştı. Katherine'yi ciddi bir ifade takınırken görmüştüm. Büyücülerin yanında duruyor, mevkisini göstermeye çalışıyordu.

"Dostlarım! Bugün aramıza biri daha katılması için parti düzenledik. Büyüleriyle bize katkı da bulunması için hepimiz alkışlayalım!"

Dudaklarımı aralayıp nefesimi verdim. Alkışlamaya başladıklarında liderin önüne geldim. Dryden görevi üzerine başını eğip yanımdan ayrıldı. Ama çaprazımda beni korumak için bekliyordu.

"Beni bu kadar yüceltmemelisiniz."

"Auranı yüceltiyoruz, büyücü." diye cevap verdi.

Marcus'un gözleriyle karşılaşmıştım. Kolonların arkasında duruyor, ellerinde başka bir yay ve okla etrafı süzüyor arada benimle göz göze geliyordu. Plan yapmaya başlamıştı. Diğerlerini görmek için arada büyücüye bakıyordum, şüphelenmemeliydiler.

"Kararın nedir?" diye sorduğunda arkasındaki büyücüler bize doğru gelmişti. Başımı dik tuttup Marcus'a seslendim.

Sakın yapma! Bırak beni odaya tıksınlar.

Anlaşılan planımı sevmemişti. Zaten en son planımı anlattığımda cevap da vermemişti.

Gözlerini bana çevirip iki yana salladı. Onun diğer yanındaki kolonda Tyrone'u görmüştüm. Mavi gözleri direk bana bakıyordu.

"Cevabımı söylemeden önce size bir şey söylemek isterim." dedim sakin bir tonla. Katherine kaşlarını çatıp bana baktı.

"Büyücü dostlarımızı ilgilendiriyorsa neden olmasın." dedi.

Ona arkamı dönüp büyücülerle göz göze gelmeye çalıştım. Hepsinin gözleri bana dönük, arkalarındaki yeşil pelerinleriyle beni süzüyorlardı.

"Yeşil pelerinin anlamı nedir?" dedim sorarak.

İçlerinden biri, "Büyücülerin simgesi," demişti.

"Büyücülerin simgesini taşımak sizce bir onur değil mi?"

Başlarını salladıklarında, "Neden bu onuru bozmaya o kadar çok isteklisiniz? O pelerini taşımakla kendinizi onurlu sayamazsınız. Onur, büyülerinizdir, büyülerinizi nasıl kullandığınızdır. Onun altına sığınarak kendinizi büyük sanamazsınız. Kendi yolunuzu kendiniz belirlersiniz. Peleriniz değil! Yeşil değil! Başka büyücüler değil!" dedim bağırıp öne atılarak. "Siz ve büyüleriniz belirler! Ben iyi bir büyücüyüm. Ve bu iyiliğim; onurum, büyülerim ve ailem içindir. Siz kötü yola girerek onurunuzu tehlikeye atmış olabilirsiniz ama ben asla öyle bir şey yapmayacağım. Kötülerin yanında olmayacağım! Savaşacağım!" diye bağırdım.

Boğazımı temizleyip omuzumun arkasından lidere baktım. "Konuşmam bitmiştir."

"Tarafını belirlemişsin." dediğinde baş büyücüler onun yanında yer aldı. Katherine başını iki yana sallayarak konuşmamı beğenmemişti.

"İyilerin yanında olacağım. Gölgeler yaratarak itibarınızı böyle sağlayamazsınız. Bu yoldan gitmeyeceğim. Sizinle olmayacağım."

"Cezanı da çekeceksin, büyücü." dedi ve diğerlerine baktı. "Bizim tarafımızda olmayı isteyen onlarca büyücülerimiz var. Senin bunu istememe nedenini bilmediğimizi sanma."

"Onu bırakıp sizin tarafınıza mı geçseydim?" dedim ve alayla nefes bıraktım. "Çok görürsünüz!"

Ejderhayla bağımı biliyorlardı. Büyülerimi bu yüzden tuhaf bulmuş ve kesinlikle araştırma yapmışlardı. Bu konuşmayı sadece ben ve onlar anlıyordu. Katherine bile kaşları çatık büyücülerine bakıyordu.

"Başbüyücülerim," diyerek saygıyla eğildi. "Cezanız nedir?"

Büyücüler birbirine bakıp karar verme aşamasındalardı. Gözlerim Tyrone'a kaydığında Marcus'a sinirli baktığını görmüştüm.

Sadece bir gün...

Marcus nefesini verip başını eğdi. Tyrone'un ona ağır küfürler söylediğini işitiyor gibiydim. Güldüm. Beni bu kadar çok sevmeleri gururumu okşamıştı.

"Benden ya da ondan korkmuyor musunuz?" diye sordum.

"Şu ana kadar saldırmayan kadim varlığa neden korku besleyelim?"

"Kendiniz söylediniz. O bir kadim varlık! Büyücüler!" diye onlara seslendim. "Kadim varlığa karşı gelemesiniz! Ona karşı gelmeniz kuralları çiğnemenizdir. Siz de şuan bunu yapıyorsunuz."

"Kadim varlık mı?"

"Burada mı?"

"Kuralları çiğneyemeyiz!"

Ve bir sürü konuşmalar başlamıştı. Katherine kızgınlıkla arkamdaki askerlere beni gösterdi. "Tutun onu!"

Kollarımdan tutuklarında debelenip karşı koydum. Marcus'un gözleri özlemle Katherine'ye bakıyordu. Yutkundum.

Dryden'ın bana doğru gelmek için adım attığını görmüştüm ama omzumun üstünden ona baktım.

"Bırakın beni!"

"Kısıtlanmış odasına atın!" diyerek askerlere bağıran lidere içten içe sırıtmıştım.

"Orası beni ve onu tutamaz lider bozuntusu!" diyerek kahkaha attım. "Aptalsın galiba," dedim ve askerleri kendimden itmeye çalıştım. "Onun varlığını hissedemeyecek kadar aptalsınız!"

"Yakınlarda," diyerek fısıldadım.

"Kim?" dedi arkadan bir büyücü. Gözler bana dönmüştü ama benim ilgi odağım baş büyücülerdeydi.

"Söylemek ister misin lider? Onlara onun burayı yerle bir edecek güçlere sahip olduğunu...?" dediğimde tek kaşımı kaldırarak sordum. "Ya da dur ben söylerim."

"Sakın!" dedi tıslarcasına.

"O yakınınızda!" diye bağırdım. "Burayı yok edecek! Bana zarar verirseniz ölüme mahkum olacaksınız! Ej-"

Sırtımda, sol tarafımda ve kalbimin tam üstünde keskin bir acı hissetmiştim. Ejderhanın burada olduğunu söyleyecekken acı bir his tüm damarlarımı etkilemişti.

Liderin elinde kara bir büyü görmüştüm. Tam o acının üzerindeydi.

O acı, kötü büyü sayesinde bana etki ediyordu. Bana etki eden Keegan'a da yansırdı. Çığlık atmamak için kendimi zor tutarken gözümden bir damla yaş aktı. Herkes susmuş bizi izliyordu. Katherine bile ilk önce şaşkınlıkla bakarken şimdi gözlerini başka yere çevirmişti.

"Gördün mü? Çeneni kapatmak bu kadar basit!" diyerek bana yaklaştı. Yaklaşırken parmak uçları sırtıma değiyor, büyü sol taraftan diğer kısımlara ilerliyordu.

Boğazıma takılan bir yumru vardı. Konuşamıyor, nefesimi bırakamıyordum. Titrek bir nefes aldım. Askerlerin beni tutması daha çok sıklaşıyordu.

Babamın burada olduğunu biliyorlardı. Ve bunu kimseyi söyleyecek cesaretleri yoktu. Gücünden korkmuyorlar mıydı?

"B-beni böyle zayıflatamazsın."

"İşe yarıyor," dedi alaylı bir sesle.

Diğer büyücüler öne çıkıp etrafımı çevrelemişti. Kimse beni göremiyordu ama büyücüler yanımıza gelmeden Marcus'un endişeli gözlerini, Tyrone'un öfkesi sayesinde açığa çıkan damarları görmüştüm.

"Onunla bağlı."

"Çok güçlü."

"Ama bizi yenemez."

"Biz birlikte güçlüyüz."

"Kanları bağlı, peki ya ruhları?"

"Kadim varlığımıza kendimizi kanıtlamalıyız."

"Kızı gizlemeliyiz."

Sırayla konuşuyorlardı ve son söz önümde bana hançer saplayana kalmış gibiydi. Dudaklarımı aralayıp nefes bırakmak istedim ama bir hareket dahi etsem devrilecek gibi hissediyordum. Gözlerim kapanırken sadece arkadaşlarıma bir şey olmamasını diliyordum.

"Arkadaşlarına çok iyi bakacağız, beyaz ejderhanın kanına ve ruhuna sahip olan..."

Her şeyi biliyorlar, sizi biliyorlar, saklanın!

Gözlerim kapandığı zaman bacaklarım güçsüzleşmiş, en son ayaklarımda ve sırtımda kollar hissetmiştim.

🔥

Uğultuların arasında, parlak ayı görüyordum. Üzerime ışığını yansıtıyorken yürüdüğümü fark ettim. Beyaz uzun bir elbise giyinmiştim. Kuyruk kısmı upuzun bir şekilde arkamda ilerliyordu. Ucunu göremiyordum. Ama tek gördüğüm dolunay olunca gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım.

Gözlerimi kırpıp açtığımda bu sefer bir uçurumun ucundaydım. Başımın üzerinde ay vardı. Aynı elbiseyle ona doğru dönmüştüm.

Beni kendine çekiyordu. Büyük bir güç, tüm bedenimi kaplarken karşı uçurumda onu gördüm. Aradığım aslanı...

Masmavi gözleriyle beni inceliyordu. Beyaz kürkü rüzgarın şiddetini karşı gelmişken sadece bir kere başını eğip kaldırdı.

"Dışarı çıkmama izin ver." dedi dudaklarını oynatmadan.

"Nasıl?" dedim.

Aya bakıp başını kaldırdı ve kükredi. Kükremesi, gücümü dalgalandırmış onun gibi aya bakmıştım. Bir an tüm her yeri yok edecek bir his barındırıyorken gözlerini tekrar bana dikti.

Sorumu cevaplamasını bekledim. "Nasıl?" dedim bağırarak. Aramızdaki boşluk çoğalıyordu. Göğsüm korkuyla inip kalkıyordu. "Nereye?"

Elimi uzatıp onu kendimi çekmek istedim. Ama daha da uzaklaşıyordu. Dizlerimi uçurumun kuru toprağına bastırdım.

"Benden ne istiyorsun?"

Güçsüz fısıltımla gözlerimi kapattım. "Sana ne yaptım?"

Gözlerimi açtığım zaman kendimi gördüm. Karşı uçurumda sıkıntılı bir yüz hatlarımla yere bakıyordum. Kendimi görmek garip hissetirse de aya gözlerimi çevirip göğsümden çıkmak isteyen o isteği bastırmadım.

Dudaklarımı aralayıp güçlü bir kükreme bıraktım. Kendimi biliyordum. Kimin bedeninde olduğumu biliyordum.

Ben, o aslandım...

"Şimdi," dedim tek nefeste. Kendime bakıp onun bana bakmasını istiyordum. Beni duyduğu an mavi gözlerle karşılaştım. Kendime bakıyordum ama sanki onu kendime çekmek istiyordum. "Uyan!"

Hızlıca gözlerimi açıp soğuk olan yerden yanağımı çektim. Ellerimi yere bastırıp derinden bir nefes aldım. "Öldüm galiba," dedim.

Şu an tek gördüğüm karanlıktı. Işık ya da bir pencere de yoktu. Neredeydim?

"Yaşıyorsun."

Kaşlarımı çatıp geriye doğru gittim. Üzerimde hâlâ o elbise vardı ama yırtık olduğunu anlamıştım. Beni yere atarken çok hırpalamışlardı demek.

"Kimsin sen?"

"Buraya gelmemeliydin."

"Tüm krallığı tehlikeye sokacak bir durum, kadim varlığın geleceği söz konusuysa eğer," dedim onu görmesem de göz devirdim. "Gelmek zorundaydım."

"Kendini hiç düşünmüyorsun."

"Tabiki de düşünüyorum." derken sırtım sert bir duvara yapışmıştı. "Burası zindan mı?"

"İnsanlar için zindan," dedi ve nefesini alıp verdi. "Ama bizim gibiler içinse Kısıtlanmış derler."

"Harbiden mi?" dedim gülerek. "Beni buraya atmaları için çok cesaret harcadım."

"Buraya düşmek için elinden geleni yaptın mı?" dedi biraz şaşkın bir sesle.

"Hıhım," Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Marcus bile beynimde varlığı yoktu. "Neden burası karanlık? Hiçbir ses yok. Hiçbir his bile farkedemiyorum."

"Kısıtlanmış," dedi üzerini basarak. "Bu yüzden buraya öyle denir."

"İlk girdiğimde böyle bir yer yoktu. Nasıl olur?"

"Burası ikiye ayrılır. Karanlık taraf ve çember ki biz de hangi kısımda olduğunu bilirsin."

Karanlık kısmındaydık.

"Çember," dedim mırıldanarak. "Büyücülerin toplandığı çember mi?"

Onaylayan mırıltı çıkarsa da erkek olduğu belliydi. Ayak bileğimde ve diğer ellerimde yan tarafa doğru uzanan zincir vardı. Ağırdı. Hareket ettirsem baya güç uygulanması gerekti ki o güç bir gram bende yoktu. Büyü beni etkisizleştirmişti.

"Kaç saat baygınım?"

"Sekiz."

Gözlerim şokla açıldı. "Gücümü yavaş kazanmışım."

"Ne arıyorsun burada?"

"Gölgeler?" dedim sorarcasına. "Krallıkları tehlikeye atacak. Arkadaşlarıma ve bana saldırdılar. Büyücüler karanlığa çekiliyor. Büyük işlere giriştiler. Uyarılmaları gerekti."

"Ve sende onların isteklerini reddederek buraya gelmeden içlerindeki gerçekliğe ulaşmaya çalıştın."

"Öyle yaptım," dedim mırıldanarak. "Ama beni nereden tanıdılar? Kadim varlığı nasıl bildiler? Onunla bağımı-" Sustum.

"Yakut hançer,"

"Yakut hançer mi dedin sen?" dedim bağırarak. 

"Yakut hançeri bir bilge almıştı. O bilge hançerin içindeki kötü yanını engelleyemedi."

"Ve hançerin onu yönetmesine izin verdi." diye tamamladım.

"Evet." dedi ve derin bir nefes aldı. "Bilge, çok şey öğrenmek için hançeri kullandı. Ama çok şey bilmek, hastalığı yanında getirir. O, bilgi öğrendiğinde hastalık bir adım daha vücuduna yayılıyordu. Ona kullanmamasını söyledim. Ama o artık yakut hançerdi. Hançerin emirlerine ittat ediyordu."

"Peki ne yaptın?"

"Ben değil, kendisi yaptı. Birgün hastalık tüm vücuduna yayıldığında hareketsiz kaldı ve kendisini kaybetti."

"Hastalık, hançerin etkisi mi yoksa gerçekten bir hastalık mı yapmıştı? Veba gibi..." dedim sorarcasına.

"Evet, hastalığı vebaydı. Hançer kendisini kötü yönde kullandığını hissetiği anda kullanan kişiye bir hastalık bırakır. Kendini koruması için bu tür çare yapmıştık."

"Yapmıştık, derken?" dedim tek gözümü kısarak.

"O hançerleri ben yaptım. Yardım da aldım."

"Dur bir dakika..." diyerek nefesimi içime çektim. "Sen, Calep Myless, Tyrone ve Dryden'ın babası mısın?"

"Seninle rüyanda konuştuğum büyücüyüm, onlarında babası."

Şu an tuhaf duygular hissettiğim kişinin babasıyla, her şeyin başlangıcını sağlayan, Keegan'ın tek dostu, rüyamda konuşan ve büyücüler tarafından kısıtlanmışa atılan bir büyücü....

Yavaş!

Nefesimi tuttup sesinin geldiği yöne döndüm. "O bilge kimdi?"

Düşündüğüm kişi olmasın! Olmasın, olmasın, olmasın...

"Archena Krallığı'nın bilgesi, Luisa Morgan."

"Oğlu Marcus, benim abim!" diye tepki çıkmıştı ağzımdan.

"Marcus burada mı?"

"Evet, onsuz asla buraları bilemezdik. Yardımı çok iyi oldu."

"Katherine'yi gördü." dedi üzgün bir sesle. "Onu kurtarırsa buradan kaçmanız daha kolay olur."

"Hey," dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. "Sen de kurtulacaksın! Kendini düşünmeye çalış."

"Yaşlı halimle size yük olacağım," dedikten sonra anlamadığım bir şey söylemişti.

"Biz de bir yaşlıya yer var." dedim gülümserken. "Oğullarınızı özlemediniz mi?"

"Kötü şeyler yaptım," diye mırıldandı. "Hep işime odaklandım. İyi bir baba ve koca olamadım."

"Orası doğru," dedim memnuniyetsizlikle. "Ama herkes bir hata yapar. En azından olanların farkına vardın. Şimdi kendini affettirmen gerek. Bunları sebepsizce yapmadınız, eminim." Pişmanlığı sesinden okunuyordu, sesi pişman ve kederli çıkmıştı.

"O kadar kolay değil," diyerek sessizce karanlığa nefesini bıraktı.

"Kolay diyen olmadı." dedim ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. "Kaçış yolu olmalı, büyücü."

"Kısıtlanmış da sıkıştık. Ya buradan çıkarılırız ya da karanlığın içinde zaman geçirip ölümü bekleriz."

"Buradan kurtulmadan önce yapmam gereken bir iş var." dedim.

"Umalım ki, Keegan kısa zamanda burayı yerle bir eder."

Kaşlarımı çattım. "Yerle bir etmesi gerekmiyor. Burada yaşayan insanlar var. Aileleri olan, çocuklarını özleyen, güvenli hissedecek yeri bulan insanlar var. Onları katledemeyiz."

"Çok iyimsersin, Eliana. Bu seni kötü yönde etkileyecek."

"İyiliğin peşinden gideceğim." dedim sert sesimle.

"Ama herkese güvenemezsin, sevemezsin, öldüremezsin ve kurtaramazsın."

"O zaman denemeyi asla bırakmam."

"Keegan seninle iletişime geçti mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Hayır."

"Ama onu hissetmiş olmalısın. Sen ona aitsin, onunda sana ait olduğu gibi."

Onu hissetmeyi denememiştim bile. O kadim varlıktı. Kimse onu engelleyemezdi. Ben hariç...

Ama kısıtlanmış odasına tıkılmıştım. Deneyerek onu içimde hissedebilir miydim?

"Dene."

Birkaç nefes alıp verdikten sonra avuç içimi elbisemle doldurarak sıktım. Umalım ki bu işe yarasın.

Baba...

Baba...

Kızını duyuyor musun? Yaşıyor...

Titreşen kirpiklerimin arası dolmuştu. Onu hissetmemek, sanki nefesini nefesim yapmamak bir doluya tutulmak gibi hissetirmişti.

"Beni bul."

Bekledim. Özlem, içimde yer edinip katlanarak büyümesini bekledim. Onu duyarsam içim ateşlerden sönük, yıldızlardan parlak olacaktı.

Bekledim, sesimi işitsin diye. Karanlığın içinde onu arayan kızı olarak sabrettim. Bulurdu beni, her zaman bulurdu.

Bekledim. Kalp atışlarım onun olsun diye korktum. Sesini duysam, nefesini karnımda hissetsem. Ne çok özledim!

Kötüyüm, baba. Bana acı veriyorlar. Kanım, ruhum, büyülerim, gözlerim sönmüştü. Sen vardın eskiden. Şimdi de olacak mısın?

Duyacak mısın beni baba?

"Her şey bitecek mi? Tekrar ormanda huzurla yaşayacak mıyız? Kanatların altında uyanacak, karnımı nefesinle gıdıklamana izin verecek miyim?"

Avuç içimi gözlerime bastırıp içime attım gözyaşlarımı. Kaç dakika, kaç gün geçmişti belki de onu duymamak! Nasıl kör olmuştum?!

Seni buldum prensesim...

🔥

Eliana ve Keegan sevgisi içimi ısıttı! Baba kız ne kadar güzelsiniz öyle!

Dryden'cım git abini bul!

Büyücüler gözlerinin önündeki gerçekliği görebilecek mi? Baş büyücülerin kötülerini bozacaklar ?

Marcus ve Tyrone ne yapacaklar?

Katherine değişiyor mu sizce?

Kendinize iyi bakın.

💜

Continue Reading

You'll Also Like

32.1K 432 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
4.3K 471 17
《-Çocukluğundan beri beraber olan iki arkadaşın, bir kaza sonucu en sevdikleri fantastik romanın içinde hayatta kalma mücadeleleri...》 *** ~Kurgu ve...
2.1K 115 40
Çağla, okuluna giderken bir dahaki seneye orada okuyamayacağından ve arkadaşından ayrılacağı için üzgündür. Okula gittiğinde tek arkadaşı Ayça'nın ge...
3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...