DAMGALI KRAL

Galing kay cansuueroglu

205K 12.7K 3.7K

Mutlu Kadınlar Mezarlığı acı hayatları, garip hikayeleri, Akbaba'yı ve ondan sonra olanları takdirle sunar. O... Higit pa

1. Mutlu Kadınlar Mezarlığı
2. Pınar
3. Okan
BÖLÜM 02
BÖLÜM 02-2
BÖLÜM 03
BÖLÜM 03-2
BÖLÜM 04-2
BÖLÜM 05
BÖLÜM 05-2
BÖLÜM 05-3
BÖLÜM 06
BÖLÜM 06-2
BÖLÜM 07
BÖLÜM 07-2
BÖLÜM 07-3
BÖLÜM 08
BÖLÜM 09
BÖLÜM 09-2
BÖLÜM 10
BÖLÜM 10-2
BÖLÜM 11
BÖLÜM 11-2
BÖLÜM 12
BÖLÜM 12-2
BÖLÜM 13
BÖLÜM 13-2
BÖLÜM 14

BÖLÜM 04

6K 485 130
Galing kay cansuueroglu


İYİ OKUMALAR

Pınar ise ne söyleyeceğini bilmiyordu. O Okan denilen adama söz vermişti. Aklına geldikçe tüyleri diken diken oluyor, sağ kolundaki baskı hala etkisini koruyordu sanki...

Geçmiş sayılabilecek bir zamanda yaşadığı diyaloğu aklından, elinde olsa hayatından silmek isteyen Pınar, kafasını hızlıca salladığında tüm kadınların kendisine baktığını görmüştü.

Eğer onlara o adamı ve yapmasını istediği şeyi söylese hepsi karşı çıkacak ve böylelikle hayatları tehlikeye gireceğini biliyordu. Buna izin veremezdi. O nedenle suratını umursamaz bir ifadeye bürüdüğünde sesi de aynı şekil de yani umursamazdı.

"Recep abi tutturmuş, seni dışarıya çıkaracağım diye. Annemin haberi olmadan olmaz derken zaman çoktan geçmiş. Ondan biraz geciktim anne." Söylediği bahane içeren yalan dolu sözler, Küpeli'ye kaşlarını çattırmıştı. Eğer ortada kıvırma varsa en başta Küpeli'nin kaşları birinci dereceden adaydı.

"Demek Recep? Onda o tas varmıymış mı?" Benzetme yapılan kelime birçok savunmayı da bertaraf etmişti. Amaç ise yazım yanlışıyla yalnızca ortamı yumuşatmaktı.

Gerçi bu delikte, ortamın başka bir forma bürünmesi beklenemezdi ama denemek şarttı(!)

"Evet Gaye abla ya! Ne çok soru sordunuz öyle. Kabul etmedim ve yanından kaçarak buraya geldim." Cümleleri bittiğinde konuyu değiştirmek için annesine dönmüştü.

"Anne karnım çok aç en çok da senin sevgine..." gülmeyi deneyerek kadınlara baktığında, annesi kızının mutlu ve sağ haline şu anlık kanarak kahkaha atmış ve kollarına almıştı.

"Ah seni küçük yaramaz! Gel bakalım, köfte zamanı!" Diyerek mutfağa adımladıklarında, ona korku dolu gözlerle bakan Tuana'nın varlığını görememişti bile.

.
.
.

Yemeğini yedikten sonra dişlerini fırçalayıp, pijamalarını giydiğinde aynadan kendisine bakmıştı.
Erkek gibi kesilmiş saçları, zayıf iskeletten bozma bedeniyle kız demek için beş kişinin şahidi gerekliydi. Gözleri dolu dolu olduğunda titreyen dudaklarına bakmadan edememişti. En çok sevdiği yer orasıydı...

Aklına diğer kadınlar geldi. İçlerinde en erkeksi olan Gaye ablasının bile manken gibi bir fiziği vardı.

Kıskanmak istemiyordu ama haset? İşte onda hem fikirdi.

Bir sızımlık yaş, göz kenarlarından aşağıya düşerken aklına Okan denilen adam geldi. Yaşları birden geldiği gibi gittiğinde kara kara düşünmeye başlamıştı.

Kemiklerden sıyrılmış, farklı bir bedene yandaşlık eden birisinin umursamazlığındaydı adam. Babasının yeri ve kuralları olmasına rağmen hepsini hiçe sayarak farkındalığını konuşturuyordu.

Kafası dazlak, ruhu cambaz adamın kendisine sunduğu teklifi bir kere daha düşündüğünde olumsuz anlamda kafasını sallamıştı.

Resmen can dostlarını sırtından vurmasını istiyordu; annesini, Mutlu Kadınları... Yapamazdı böyle bir şeyi!

Tek kişilik, küçücük yatağına geçtiğinde hala düşünmeye devam ediyordu. Bu durumu en yakın zamanda annesine anlatması gerektiğini biliyordu yoksa başı bilmeden daha fazla belaya girebilirdi. Bunları düşünmek istemediği için gözlerini kapatarak uyumayı denediği sıra da çalınmadan açılan kapıyla korkuyla yerinden sıçramıştı. Gelenin kim olduğuna baktığında ise gördüğü Tuana, başka bir görüntüyü de anılarında canlandırmıştı.

O adam ve Tuana çıplaktı ve üst üsteydiler. O yaşa kadar erkeklerle bir bağının ya da alakasının olmamasına rağmen onların ne yaptıklarını biliyordu. Bu çoklu kadınlarla yaşamanın sonucu da olabilirdi elbet ki öyle olmasının ihtimali yüksekti. Hala bunları düşünürken kapısının çalınmadan açılmasıyla gelene bakmıştı. Gördüğü kişiyle ya çomağı hazırlayacaktı ya da iyiliğiyle niyetlenecekti. Ah bunu da sonra düşünmesi şarttı!

"Pınarcığım..." Tuana'nın ince ve doğallığını sekteye uğratmayacak şehvetle bezenmiş sesini duyduğunda nefesini tutmuştu. Ne söyleyeceğini tahmin edebiliyordu.

"Efendim Tuana abla?" Tuana gözlerini acıdan olduğunu tahmin ettiği bir ifadeyle gözlerini yumduğunda, Pınar hala ona bakıyordu.

"Ben... Bir an kendime hakim olamadım canım. O adam bana tecavüz etmeye kalkıştı!" Pınar saf ve toy olduğunu kabul etse bile bu ihtimali düşünmesi söz konusu dahi değildi. O adam bu mezarlığın sahibi sayılırdı ve bir kadının ırzına geçmek için tüm bunlardan vazgeçemezdi.

"Abla yapma bunu. Bu senin hayatın ve hayatının bir parçası için kimseye yalan söyleme. Bana bile!" Oradaki en küçük canlı kendisi olabilirdi ama dikkatli olduğunu biliyordu.

"Biz... Biz... Ben çok utanıyorum." Kusarcasına söylediği cümlelerle ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya başladığında, hıçkırıkları odada yankılanıyordu. Pınar ise teskin edici bir cümle kurmaktan acizdi. Çünkü ne yaşadığı anı unutabilecekti ne de hatıralarından silme şansı olacaktı. Tek temennisi ileride bir gün güzel hatırlamasıydı.
Pınar hala ağlayan kadına baktığında, çekinir bir tavırla elini omzuna doğru uzatmış ve okşarcasına koymuştu.

"Buna ihtiyacın vardı abla ama lütfen şimdi ağlama. Bu aramızda bir sır olacak eğer bunun için endişeliysen." Tuana daha fazla hıçkırarak ağlamasına devam ederken kafasını olumsuz anlamda sallıyordu.

"Ah benim masum meleğim, burada sır diye bir şey olamaz ki! Şimdiye kadar akbaba bunu öğrenmiştir." Pınar yay gibi olan kaşlarını anlamadığı olay karşısında çatarken, gözlerini kadına dikkatlice bakmak üzere çevirmişti.

"Ne demek istiyorsun? Yoksa odalar-" Tuana gözlerini her an açılacakmış gibi hissettiği kapıya çevirdiğinde, Pınar cümlesini yarıda keserek derince yutkunmuştu.

"Var... Abla varsa beni de öğrenmiştir!" Dudaklarını sıkıca kapattığında kadına korku dolu gözlerle bakmaya başlamıştı.

"Hayır senin korkmana gerek yok. Odaları adamları yani kargalar izliyor. Ve seni hepsi biliyor. Senin için bir sorun yok." Pınar bunu duyduğunda gözlerini heyecanlıca açarak, yatağında dizlerinin üzerinde zıplamıştı.

"Tuana abla senin için de bir sorun yok o zaman. Adamların hepsi seni sever." Tuana kafasını olumsuz anlamda sallarken, kızı ilk defa görür gibi bakıyordu.

'Bir insan bu kadar saf olabilir miydi?'

"Anlasana Pınar, ben buradaki en büyük kuralı çiğnedim. Tek kurtuluş yoluysa ölümdür!" Kadın sanki cümlelerin etkisini bekler gibi duraksadığında gözlerini Pınar'a çevirmişti. Kara kara düşünüyordu çocuk.

"Ölüm mü?..." yutkunduğunda başka çözüm yolları arıyordu kız. Böyle bir şey başına geldi diye yaşamına son verilemezdi. Bunun için düşün- bulmuştu! Belki bu yaptığı yanlışın en doğrusuydu ama yapacaktı. Söz konusu bir yaşamsa yapacaktı. Başka çaresi yoktu.

"Abla ben halledeceğim. Sen yalnızca böyle kendini yıpratarak bizi ele verme." Kadının onayladığını gördüğünde içinden sanki kendisine inanmak istiyormuş gibi bir kez daha tekrarlamıştı.

'Ben bu işi çözeceğim; kimsenin ölmesine izin vermeyeceğim.'

     

                            ***

Her doğan güneş, yaşamların ilk günü gibi bir etki bırakıyordu zavallı insanların üzerinde. Her doğuş yeni bir başlangıç, her başlangıç yeni bir fırsat gibi doğuyordu. Herkes için bu böyleyken bunu fırsata çeviren Pınar, yatağında derince esnerken kısa saçları dağınık yattığından dolayı havaya dikilerek yer çekimine meydan okuyordu. Ama ne onun farkındaydı; ne de yatağının hemen sağ tarafındaki koltukta oturan adamın varlığından haberdardı. Kendisine gelebilmek için daha çok kollarını açarak esnemeye devam ettiğinde, ağzını kapatırken yüksek sesle çıkardığı ses, oda da ufak bir gülüşe benzer bir sese neden olmuştu. Gözleri hala kapalıyken, deliriyorum diye düşünüyordu. Belki de dün ki deli adamla karşılaşmamak için beyni tüm fonksiyonlarından istifa etmiş oabilirdi!

"Biraz daha ağzını açsaydın, yırtılma olasılığı oldukça yüksek olacaktı oğlancık." Alay dolu cümleleri duyduğunda inanması zor bir olay gibi duraksadığında gerçekten zor bir durumda olduğunu biliyordu.

"Sizin ne işiniz var burada?" Buraya nasıl girdiniz diye sormak istiyorken, genele yayması tam ondan beklenecek bir davranıştı.

Okan ise sanki her gün geldiği oda, her gün girdiği yatak gibi kızın tek kişilik yatağına uzanıp, bacaklarını yaygınca üst üste attığında hala kıza bakıyordu.

"Asıl sorunu sormak için iki dakikan var. Yoksa ben kaldığım yerden sorularıma devam eder seni zor duruma sokarım." Duyduğu cümlelerle gözlerini adama çevirmişti. Gerçi onun heybetli ve sıcak erkek bedenini yanında hissederken konuşması zordu ama deneyecekti.

"Buraya nasıl girdiniz?" Duyduğu soruyla dudaklarında pis bir gülüş belirmişti.

"Şimdi oldu oğlan! Gizli bir delik buldum, deliğin içinde. Beni buraya çıkardı istemeden. Hazır gelmişken sana bir uğrayıp, yanıtını alayım dedim." Bundan sonra babasının isteği üzerine onun yanına gidecekti. Yine sinirlenecek, kötü olacaktı ama beklenen ziyaret sonunda gerçekleşecekti.

"Cümlelerinizden çıkardığım anlam, teklifinizin hala geçerli olduğu sanırım." Bu kızın yanında çok eğleniyordu. Elini kendi karnına götürerek kaşımaya başladığında, içten içe dövme zamanının geldiğini hissediyordu.

'Yine yaşamın değerini unutuyordu; ümitsizlik ise çok yakındaydı!'

"Sanırım, belki, olabilir, keşke... Kelime artığı olan bu sözler beni iter." Cümlesi bittiğinde kıza bakmıştı.

"Ve cümlemin ana fikrini değil, senin şekilli beyninden çıkan fikri istiyorum. Söyle! Kabul ettiğini, ufak fındık farem olduğunu söyle! Söyle ki canını bağışlayabileyim, söyle ki sana sen olarak sahip çıkabileyim." Adamın biten cümleleriyle korkudan dolayı gözleri dolmuştu. Bu halini hiç görmemişti. Göz bebeklerinin siyahı sanki tüm gözüne yayılmış, dudakları daha da şişkinleşmiş, kaşları daha da çatılmış gibiydi. Bu adamın korkunun beden bulmuş haliydi.

"Si-siz be-be-ni çok ko-kor-tu-yorsunuz!" Kızın kekeleyerek söylediği şeyleri duyduğunda bir şeyin daha farkına varmıştı adam. Her korku ya da heyecan duyduğunda kızın dili takılıyordu.

"Sana korkmalısın demeyeceğim ama sen yine de kork fare!" Uyarı cümlesi kızın kesik sesiyle etkisini kaybetmişti.

"Teklifinizi kabul etmek zorundayım ama siz-sizden bir şey karşılığında!" Adam hayal kırıklığı içinde kafasını eğmişti. Açıkçası üzülmüş bile olabilirdi. Çıkarsız, hesapsız, dümensiz bir karşı cins tanıdığı için mutluydu; bir yandan da onunla gurur duyuyordu.

Faresi krizi fırsata çeviriyordu. Ona öğreteceği çakallıkları düşündüğünde ellerini ovuşturmamak için kendisini zor tutmuştu.
Güzel olacaktı her şey...

"Teklifini yapman için en güzel zaman... Söyle!" Dört gözle, iki kulak ve tüm benliğiyle kızı duymak için kulak kesilmişti adam. Onun dudaklarını yaladığını ve ısırdığını gördüğünde hala bekliyordu. Evet şekilli ağzı açılmıştı...

"Teklifinizin karşılığında Tuana'nın canını bağışlamanızı istiyorum." Mezarlıkta tüm yaşamsal fonksiyonlar kesilirken geriye dazlak bir adam ve oğlancık kalmıştı; birde değerlendirilecek cümleler!..

                     BÖLÜM SONU

Uzun bir süre sonra gelen bölüm ve bir adet yazar... Nasıldı arkadaşlar?

Ay instagramdan fotoğrafımı paylaştım, bir okuyucum o tipten Yaşar nasıl çıktı diye sormuş. Okan'ı görse o zaman ahahha...

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum.

Sizleri seven yazarınız...

Cansu EROĞLU

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

57.6K 2.5K 33
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...
94K 4.6K 13
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
4.9M 231K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
463K 33.4K 24
KURTALAN MAHALLESİ SERİSİ - 1 İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlangıcı olabilirdi kişinin. Tek bir durum, t...