Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.6K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉31. Sarışın kaplan🐯

13.4K 667 86
By BookGanstas

Onun kolayca yaptığı gibi sonuçlarını düşünmeden aklıma geleni yapmalıydım.

Yapacaktım.

Kimsenin, hiçbir şeyin engel olmasına izin vermeden, sadece onu alıp gidecektim.

Çok geç olmadan bu saçmalığa bir son verecektim. Gizlilikle izlediğim yerden öne doğru çıkmaya yeltendim. Kısmen çıkmıştım hatta ama tam da orada Yavuz'la göz göze gelince donup kaldım. İlerlemek için gerilmiş olan kaslarım kitlendi sanki. Gözlerini kısmış sanki aklımdan geçen her bir düşünceyi görüyor, biliyormuş gibi bakıyordu.

'Hadi yapsana!' diyordu adeta, ama bu ifade bana gaz vermek yerine bütün irademi söndürdü. Havası boşalan balon gibi o umut ışığı beni terk etti.

Artık yaptığım hatanın bedeli vardı sadece. 'bir daha görüşmeyelim'. Bu üç kelimenin acı tadı dudaklarımda. Bakışlarımı ondan zorlukla ayırıp alelade bir yere çevirdim ve çıktığım yere geri döndüm.

Sonra yavaş yavaş ortada yer alan sahneye kaydı. Artık ne bakmak ne de görmek istediğim o sahne. Parmağına yüzüğü takılırken elimi yumruk yaptığımı hissettim.

Hani aşk diye bir şey yoktu tamirci kız?

Aşk diye bir şey yoksa benim canım neden bu kadar yanıyor? Sen bana ne yaptın ki böyle çaresiz hissediyorum? Buna hakkın var mı tamirci kız. Beni adeta böyle paramparça edip, yoluna devam etmeye hakkın var mı?

O kadar kolay mı? Aşk diye bir şey yoktur deyip inkâr edince geçiyor mu?

Neden benim içimdeki bu boşluk geçmiyor o zaman?

Neden o parmağına takılan yüzüğe baktığımda canım acıyor?

*****

Aylin

🎵'Sarışın bir kaplan karışır, içimin cam ormanına, sanki bir yerlerden tanıdık, dokunsam kanayacak tadı...'🎵

"Ayh ama yeter artık ya!" Uzanıp telefonun sesini kapattım. "Neden üç saattir aynı şarkıyı dinliyoruz?" İçim dışım sarışın kaplanlarla doldu. Hayır, sen âşıksın diye o sarışın kaplanlar benim içime de mi karışmak zorunda? "Tamam anladım aşk acısı çekiyorsun ama bu da yüzüncü dinleyişimiz, insaf biraz."

Elindeki puzzle parçasından bakışlarını bana kaldırdı. "Ne aşk acısı ya?" dedi ifadesiz bir ses tonuyla. Hi sen sesini öyle ifadesiz tutmaya devam et, hiç anlamıyorum ya ben çünkü. "Abi sen kimi kandırıyorsun acaba? Ya da kandırmaya çalışıyorsun... Oradan salak gibi mi gözüküyorum? Ben her şeyin farkındayım. Hatta daha sen farkında değilken farkındaydım. Dosyalar yapmalar, küçük oyunlar oynamalar, tapu devirleri,..."

Gözlerini devirdi. "Bu kadar büyütme istersen." Bu sözlerine neredeyse gülecektim. "Kız sözleneli tam üç hafta oldu ve sen hala sarışın dinliyorsun, ben mi büyütüyorum?" Elimdeki parçayı masaya atıp yeni bir tane aldım. 1000 parçalık puzzle almıştım ve saatlerdir onun başında oturuyorduk. "Bu da mavi ya," diye söylendim kendi kendime. Zaten parçaların dörtte biri maviydi, hangisi nereye nereden bileyim ben. Bunu yapmaktan zevk alan insanların ruh sağlığı merak konusuydu.

"Neden dinlediğim şarkıyı onunla bağdaştırıyorsun ki?" diye sorduğunda ister istemez sırıttım. "Hm dur bir düşüneyim, sarışın olduğu için olabilir mi? Hatta ona kaplan da diyebileceğimize göre..." Bir parçayı daha yerine oturturken. "Kuruyorsun Aylin," dedi. Ya bu nereden buluyor yerlerini, ben niye hiç bulamıyorum? "Kurmakla kalmayıp bir de inanıyorsun."

"Onunla konuşmayı denedin mi?" diye sordum gözümü yaptığımız kenarlarda gezdirirken. Nereye takabilirim bunu? "Oraya değil o!" dedi ben elimdeki parçayı zorla bir yere sıkıştırmaya çalışırken. İç geçirerek bu defa da geri çıkarmaya uğraştım. Ben onu oraya oldurmuştum aslında.

"Gelecekteki hastalarına acıyorum Aylin. Sen nasıl doktor olacaksın acaba. Kalp ameliyatı yapacağım diye dalağa falan girersin sen bu kafayla." Gözlerimi ona diktim. "Konuyu değiştirme," diye direttim. Aslında biraz önce söyledikleri çok güzel tartışma konusu olurdu ama şu an ilgi odağım başkaydı. Yine de yazdım bir kenara. Oflayarak bana baktı. "Denedim. O bambaşka bir kafada yaşıyor, aşk diye bir şey yokmuş."

Kaşlarımı çattım. Bu baya iddialıymış doğrusu. "Bu kadar mı, hislerinden bahsetmedin mi?" diye sordum. "Ne yapsaydım canım kardeşim? Sonraki gün sözlenecek kıza, sakın sözlenme ben seni seviyorum mu deseydim?" Sesindeki alaycılığı görmezden geldim. "Aynen öyle demeliydin," diye onayladım. Aşkta gurur yoktur değil mi?

Sıkıntıyla iç geçirdi. "Aptal," dedi sessizce. Bana mı dedi Alya'ya mi emin olamadım. Herhalde bana dedi. Ya da belki ikimize birden. Doğruları duymak zoruna gitti tabi paşamızın.

"Bence burada bir tane aptal var, o da sensin..." Benimkilerin daha etkileyici versiyonu olan gözlerini bir kez daha kaldırdı bana. Meydan okurcasına karşılık verirken bakışlarına, "İzin vermeyecektin," dedim omuz silkerek. "Göz göre göre bunu yapmasına izin vermeyecektin. Ya aptalsın, ya da korkak bilmiyorum."

Her ne kadar bunları söylerken içim cız etse de laflarımı esirgemedim. Acı çekmesi istediğim son seydi, hele de onu daha önce hiç böyle görmemişken ama neden müdahale etmediğini de anlayamıyordum. Benim tanıdığım Zeyd Arkan, benim abim bir korkak değildi. Şimdi bu hissettiklerinden neden bu kadar korktuğuna bir anlam veremiyordum.

"Beni korkutan ona olan hislerim değil ki. Beni korkutan vereceği tepki, çünkü böyle durumlarda cok kolay göz ardı ettiklerimiz var ya hani, o bunları göz ardı ettirmiyor, ettirmez... Birini sevdiğinde onun de seni seveceğini düşünürsün ya hani, aksi bir ihtimal olmaz kusursuz hayalinde... Yok öyle bir dünya. Seni görmeyen birine kendini zorla sevdiremezsin. O kız orada kendi iradesiyle, isteyerek bir söz verdi, bir seçim yaptı. Benim bu kararına müdahale etmeye hakkım yok ki. Zorla beni görmesini sağlayamam."

"İyi de sen bir seçenek sunmadın ki ona..." dedim düşünceli düşünceli. Hiç bilmediği şeyleri insan seçim yaparken göz önünde bulundurmaz ki. "Belki de sundum ne biliyorsun," derken sesinde bunların son sözleri olduğunu vurgulayan bir tını vardı. "Nasıl sundun, biraz önce hislerinden bahsetmediğini söylemiştin?" diye sorduğumda sanki hiç konuşmamışım gibi davranarak bir parça daha yerleştirdi yerine.

İsrar etmeye hazırlanırken bile o kesin tınıdan sonra daha fazla konuşmayacağını biliyordum. "Zeyd," derken ben bir mavi parça daha yerine oturdu ve hala beni duymuyormuş gibi davranmaya devam ediyordu. Bıkkınca nefes verip göz devirerek pes ettim.

"Ah ben sana şeyi anlatmadım değil mi," dedim birden aklıma gelenlerle. Tek kaşını kaldırdı. "Neyi?"

"Hani şu beni sulayan ruh hastası manyak psikopat vardı ya," diye başladım. Kendi sözlerimle yüzümü buruşturdum. Sulayan nedir ya, bir çiçek olmadığımız kalmıştı çünkü. "Eee?" dedi ilgiyle. "İşte o Alya'yla çalışıyormuş. Onu görmeye gittiğimde orada karşılaştık." Gözlerinde şaşkınlık belirdi. "Hadi ya? Tesadüfün böylesi. Hangisi?" "Selim mi ne. Scofield'e çok fazla benziyor, cidden sinir bozucu," dedim küçümseyerek, can sıkıntısıyla.

"Şu büyük aşkın Scofield'e mi benziyor...?" Sesindeki imayı sezdiğimde dirseğimi karnına geçirip. "Çok çirkin," dedim yüzümü buruşturarak. "Niye ya, şöyle bir laf var sonuçta; büyük aşklar kavgayla başlar," dedi ve güldü. "Iyhh Allah korusun," dedim ben de dehşetle. Daha fazla güldü. "Ya pislik yapma," diye sızlandım.

"Ciddiyim ben bir kere," dedi ciddi bir tavır takınarak. "Olma, hiç yakışmadı," dedim ve dilimi çıkardım. Sonunda bir parçanın yerini bulunca bir sevinç çığlığı patlattım. "Biraz insan ol, bu da kulak ama," diye söylendi bir parçayı daha benimle dalga geçer gibi yerine yerleştirirken.

"Diyorum ki akşam arkadaşlarınla dışarı çıksan, kafan dağılır biraz, şu depresyon modundan çıkarsın. Hem ben de gelirim." Aklım düşünceli düşünceli uzaklara daldı, nereye gitsek, ne yapsak diye düşünmeye koyuldum. "Depresyon modu derken? Ben her zaman böyleydim, niye şimdi ruh hastası damgası yiyorum?" diye sordu ilgisizce.

"Çünkü aşk acısı çekiyorsun ve tam üç haftadır sarışın dinliyorsun," dedim bilmiş tavırlarla.

Doktor tanıyı koydu abisi...

"Bana bak geri zekâlı kardeşim, bence bugünlük seni çekme kotam doldu, hadi artık evine," dedi sonra kaşlarını hafifçe çatıp. "Adam boşuna dememiş doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış diye," diyerek söylendim. "Bence senin derdin doğruyu söylemek falan değil, sen yine gezip tozma peşindesin," dediğinde sıkıntıyla ofladım, ne var yani şöyle iki âlemlere aksak. Hayırsız abi...

"Gitmiyor muyuz yani bir yere?" diye sordum kalan birazcık umutla. Bir tane daha parçayı yerine taktı ve alaycı bir ifadeyle bana baktı. "Gidersen git, göbeğimiz bağlı mı bizim?" Sıkıntıyla inleyerek arkama yaslandım. Oysa ne güzel planlarım vardı. İki parça daha yerine yerleştirdi. Zeki mi bu çocuk ya, nasıl buluyor hemen? Hayır, sonuçta aynı genler bende de var...

Hile falan mı yapıyor acaba?

Ah hayır, yoksa ben evlatlık mıyım?

Cami avlusundan mı buldular beni?

"İyi tamam somurtma ayarlarız bir şeyler," dedi sonra yumuşayarak. "Yaaa," dedim en şirin halimle. "Bak sırnaşma..." diye uyarmasına aldırmadım. "Abilerin en kralı," diyerek elimi saçlarına daldırdım. Eğilerek elimden kaçmaya çalıştı sonra koluyla engelledi. "Ya kızım bir git." Kolumu ittirdi ve hiç de iyi olmadığını düşündüğüm bir şeyler mırıldandı.

"Bunu yapınca çerçeveletip şu duvara asalım," diyerek puzzle gösterip karşı duvarı işaret ettiğimde, kaşlarını çattı yine. "Allah allah, niye benim duvarıma asıyoruz, git kendi evine as," dediğinde sırıttım. "Çünkü sana aldım," dedim en şirin halimle. Yan yan bakıp. "Baş belası," diye mırıldandı.

*****

Alya

Avucumun içiyle kapıya sertçe vurup, "Open the door, FBI!" diye bağırdım. Aynı anda kendi kendime aptal aptal sırıtıyordum. Biraz bekledikten sonra tekrar vurup daha ısrarcı bir şekilde tekrar seslendim. "FBI! Open the door!"

Tipik bir irrite olmuş Yavuz şekliyle kapı açıldı. "Bir kere, ya bir kere normal çalsan kapıyı?" "Ya öyle değildi, 'lanet olası federaller' demen gerekiyor. Bir kere senaryoya uysan ölürsün değil mi? Çekil önümden," diyerek onu kenara itip içeri daldım. Kapıda ağaç ediyor beni. Şurada misafir gelmişim. "Bak jelibon aldım sana." Tek kaşını kaldırdı. "Ben jelibon sevmiyorum güzelim, sen seviyorsun," şaşırmışçasına elimi ağzıma kapattım. "Aah, öylemi? Neyse ben yiyeyim o zaman, ziyan olmasın yazık." Öyle de düşünceli bir insanım işte...

Lanet olsun, çok mükemmelim.

"Kursun yok mu senin bugün?" İçeri doğru girince gözlerimi etrafta gezdirdim. Her şey yerli yerinde. Her zamankinden farklı bir şey görünmüyor.

Sansasyon sıfır.

"Var. Karnım ağrıyor, canım istemedi." Başını yana eğdi hafifçe. "Hadi ya, kaytarmazdın sen kolay kolay." Kaytarmak demeyelim de ona yine de. Omuz silktim. "Olur öyle arada..."

"Hasta mısın?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Tadım yok öyle... "Anladım." Neyi anladın acaba? Dolabın yanından geçerken çekmeceyi açtım şöyle bir. Bakarsın sansasyonu saklamıştır. Olur mu olur. Çekmecenin birini kapatıp bir diğerini açarken, "Ne arıyorsun?" diye sordu Yavuz. Sansasyon arıyorum, ne olacak.

"Hiç öyle bakıyordum," dediğimde gözüm iki deri bilekliğe takıldı. İkisini birden elime alıp çekmeceyi kapattım. "Sen bunları niye takmıyorsun?" diye sorarken elimdeki bileklikleri havada salladım. "işe giderken çok uygun olmuyor," diye karşılık verdi. "Hii," dedim çok anlamlı bir şey söylemiş gibi. "Klasımı bozuyor diyorsun?" Bilekliklerden birini koluma takarken ben onaylayıcı bir şeyler mırıldandı o da.

"Yalnız sorarlar adama, olmayan bir şeyi nasıl bozuyor diye..." dedim ciddi bakışlarımı ona dikerek. "Bak ya," derken yanındaki yastığı fırlattı kafama doğru. Elimle yastığın kafama çarpmasını engelleyip ardından diğer bilekliği de koluma taktım. "Zaten bana daha çok yakıştı," dedim havalı havalı.

*

"Şu senin karın ağrından mı bahsetsen biraz?" Kafamı kaldırmadan Yavuz'a bir bakış atıyordum ama gözüm yuvasında ters dönecek gibi olunca vazgeçtim. "Neymiş benim karın ağrım?" diye sordum umursamaz bir ses tonunda. Hayır bir de gerçekten karnım ağrırken hiç hoş bir gönderme olmadı dostum.

"Onu soruyorum işte ben de." "Ayağım üşüyor," dedim cevap olarak. Ayağımı arkasında doğru koyunca sırtını doğrulttu. "Çek kızım şu ayaklarını, buz gibi zaten" "Ya yaslan, üşüyorum," diye yakındım. "Terlik patik bir şey al, beni de üşütüyorsun." "Yaslan ya," dedim tekrar. Kafasını sallayarak yaslandı. Ayaklarım koltukla sırtının arasında kaldı. Birazdan sıcacık olacak. Nihahahha.

"Konuş!" Göz devirdim. "Sorun Çınar mı?" Ofladım. Düşündüm ve sonra kafamı iki yana salladım. "Sorun Çınar değil..." diye başladım ama sözümü kesti. "Evet, sorun Çınar değil, çünkü sorun sensin." Omuz silktim. "Bilmem. Aslında bir sorun yok," dedim sonra. Harbi sorun yoktu ki. Ama o sorun ne diye sorunca sorun varmış gibi hissetmiştim. Bu bir sorun olduğu anlamına gelir miydi?

Şu an kafam karıştı, acaba sorun var mı yok mu?

"Kafan karışık." Başımı aşağı yukarı salladım. Doğru. Beni düşündüren şeyler vardı. "Neden?" Kardeşimdir diye demiyorum, çapraz sorguda iyidir kendisi. Önce biraz tereddüt ettim. Sonra bir zamandır aklımı kurcalayan meseleyi dillendirmeye çalıştım. "Bak onunla vakit geçirmekten hoşlanıyorum tamam mı. Hiç bir konuda bir sorunum yok. Ama..." Sustum.

Hissettiklerimi tam olarak nasıl dillendireceğimi bilemedim. Tekrar denedim. "Onunla ömür geçer. Bundan eminim. Asıl mesele..." yine sustum derin bir nefes aldım. Yattığım yerden doğruldum. Koltukta ona doğru bağdaş kurdum, o da biraz bana doğru döndü. "Aşk..?" Ruhsuzca güldüm. "Başlatma yine aşkından..." diye söylendim.

Mesele aşk falan değildi. Bana beklenti dolu bakıyordu. Deminden beri asıl meseleye gelememiştim. Gözlerimi ona diktim. Bitter çikolata. Tanıdık. Huzur. Güven. "Ben onu,... Onu Selim'den ya da Emre'den farklı göremiyorum ve bu beni rahatsız ediyor..." diye itiraf edebildim sonunda. "Yani daha fazlası, daha ileri gitmek..." bir kez daha ofladım. Yine kafamı salladım. "Belki de Zey..." derken birden sustum.

"Ne?" dedi hemen. "Belki de ne?" Omuz silktim. "Boş ver. Önemli bir şey değil." "Belki de Zeyd ne?" dedi bu defa ısrarla. Yanaklarımı şişirdim. "Belki de Zeyd'in bahsettiği heyecan ve tutku gerçekten lazımdır diyecektim sadece," dediğimde garip bir şekilde verdiğim cevaptan memnun olmamış gibi baktı.

"Ama tutku nedir ya? Tutku deyince benim aklıma eti tutku bisküvisi geliyor. Yanına da kahve. Oh mis." Son cümleleri hiç kurmamışım gibi davranarak "Ne yapacaksın peki?" diye sordu. "Hiç bir şey," dediğimde bana bıkkın, hatta hayatından bezmiş bir ebeveyn gibi baktı. "Saçmalamaktan vaz geç artık. Git konuş Çınarla."

"Tabi. Ne dicem adama? Ya biz sözlendik ama ben aslında seni arkadaş olarak görüyorum mu? Ya yüzük taktik yüzük." Elimi gözünün hizasında parmağımdaki yüzüğü gözüne sokmak istercesine salladım. Ardından aslında yüzüğü takmadığımı hatırladım ve ufak bir suçluluk duygusu hissettim. Çalışırken çıkarmıştım ama takmayı unutmuştum.

Sonra hızımı alamayıp sinirimi saçlarını karıştırarak çıkardım. "Şu eline koluna..." diyerek elimi tuttu. "Aptal Gargamel. Bana psikoloğa gelmişim muamelesi yapma. Cidden sinir oluyorum." "Seni aldığın aptalca kararların sonuçlarından korumaya çalışıyorum sadece." "Belki de zamanla..." diye başlamıştım ama attığı sert, kızgın 'sakın lafını bitirme' bakışıyla sustum.

"Please don't be stupid," dedi 'başka dilde söyleyince belki dank eder' umutsuzluğuyla. "Ne yani Selimi, Emre'yi yıllardır tanıyorsun duyguların değişti mi?" Sözleriyle yüzümü buruşturdum. Düşüncesi bile kötüydü. Onlara o gözle bakmak. "Bak yol yakınken git konuş. Oluru yoksa zorlama. Emin ol anlayacaktır."

"Of Yavuz, of Yavuz..." diye söylendim. "Anlamıyorsun... Çınar'da bir şey var. Adlandıramadığım tuhaf bir şey. Başka bir şey ama ben ne olduğunu henüz anlamış değilim. Sanki bir yerlerde takılı kalmış gibi..." Omuz silktim. Ben anlamadığıma göre anlatamazdım da zaten. "Niye hep beni konuşuyoruz bir de onu söylesene bana." "Beni biliyorsun, benim cephemde değişen bir şey yok. Bu saatten sonra da olmaz zaten." "Ya neden öyle söylüyorsun?" diye karşı çıktım ama bu konuyu defalarca konuşmuştuk zaten ve bu konuşmalardan hiç hoşlanmadığını da biliyorum.

"Tamam sus. Yat şuraya." diyerek parmağıyla alnımdan itti. Biraz önce yattığım yere bıraktım kendimi tekrar. "Şirinem," dedi biraz sonra. Ses tonu hiç hoşuma gitmedi doğrusu. "Hm?" "Tamam hadi aşkı es geçtin ama en azından bu evleneceğim adam diyemediğin biriyle daha ileri gitmemelisin. Ya of bazen seni böyle iyice bir sarsmak istiyorum cidden."

"Ooo, gizli fantezilerin çıkıyor yavaş yavaş ortaya. Konuş konuş devam et." "Tersim pistir bilirsin." Güldüm. "Ah bilmez miyim? O sakin efendi maskenin altında yatanları." Elini ağzıma kapattı. "Şşt sus sus, yerin kulağı var." İki elimle elini çekmeye çalışırken, "Lan!" diye bağırdım bir ara çekmeyi başardığımda sonra tekrar kapattı. "Bak bak. Abiye saygısızlık ha?" dediğinde kahkaha attım ama ağzımı kapattığı için gözüme içimde tuttuğum kahkahanın yaşları doldu.

"Ne yapıyorsun?" dedi yaşları görünce şaşkın şaşkın. Elini çekti ama gülmekten bir şey söyleyemedim. "Abi..?" dedim bir ara ama sonra tekrar bir kahkaha dalgasıyla yıkıldım. Yattığım yerden doğruldum. Yanaklarımdaki yaşları sildim. "Oyş bitter çikolatam büyümüştü abimi olmuş?" diye dalga geçtim yapmacık bir şirinlikle. İki elimle yanaklarını sıktım.

"Bak harekete bak." İki elimi tutup yüzünden uzaklaştırdı. "Şu elin kolun bir dursun." "Seviyoz işte allah allah," diye söylendim ben de kendi kendime. "Kalk yemek falan yap," dedim omzuna bir yumruk atarak. "Ben de tam aynını sana diyecektim," diye karşılık verdi kıpırdamadan. "Sen daha güzel yapıyorsun," dediğimde tekrar "ben de aynını sana diyecektim," dedi.

"Ben misafirim. Hadi şimdi de aynını bana de." "Sus," dedi saçımı birbirine karıştırarak. "Şirin olamayan şirine." "Ben şirin olmak zorunda değilim. Gargamel'in yarattığı şirineyim ben, şirin babanın büyüyle değiştirdiği değil." "Hii bilmez miyim, şu şirin baba gelse de büyülese seni artık, başıma kaldın başıma."

"Çok kötüsün. İsteyince gayet de şirin olabiliyorum bir kere ben," dedim havali moduma bürünerek. "Nasıl ya?" dedim birden ciddileşerek. Saçlarımı düzenledim elimle. "Sen şimdi benim o attığım köpek efektli snaplerde şirin olmadığımı mı söylüyorsun?" Yüzünü buruşturdu. "Ah, konusu açılmışken, biri snapchatten o köpek efektini kaldırmasını istese keşke, toplumun huzurunu bozuyor o efekt."

"Ne alaka?" "İyi tamam, benim huzurumu bozuyor, nereye baksam köpek görür oldum." Güldüm. "Ya bana hacklemeyi öğretsene," dedim masanın üzerindeki bilgisayarını göstererek. Çok masumane planlarım var. "Ya valla kötü bir şey yapmayacağım. Hadi lütfen lütfen," dedim ısrarla. Kaçtır bir türlü ikna edememiştim.

"Ben sana hacklemeyi öğretsem sen gider iç islerini falan hacklersin. Ondan sonra al başına belayı." "Ya sen eskiden bu kadar uslu değildin. Ne oldu da böyle oldun bilmiyorum ki?" derken nostaljiyle kafamı salladım. Ah o eski günler. "Senin kafan hep haylazlığa çalışmaya başladığından beri ben de seni kontrol atlında tutmam gerektiğini anladıysam demek ki." "Hı, tabi tabi, hayırsız kardeş oldum demiyorsun da. Ne var iki numara göstersen yani? Ben kendimi geliştirim sonra zaten."

"Evet, ben de ondan korkuyorum ya işte." Cevap bile vermeye tenezzül etmeden kötü kötü baktım sadece. "Şi-ri-ne?" diye seslendiğinde omuz silkip kafamı çevirdim. "Küstüm..." "Küstün? Sen bana küsemezsin ki. En son yıllar önce saçını çektiğim için küsmüştün sonra çikolata vermiştim sana." Hatırlattığı anıyla gülümsedim. Çikolata candır.

"İyi, yine çikolata ver o zaman. Küstüm çünkü." "Ha mesele şimdi anlaşıldı." "Bitter olsun," deyince kafamı öne doğru itti. "Önce yemek ye." "E yapsan da yesek," diye laf çaktım hemen. "Ömrümü yedin ömrümü..." diye söylendi hemen. Maksat isten kaytarmak. "Sanki mantı aç dedim ha..." diye söylendim ben de. "Açken sen sen değilsin. Kalk hadi anca beraber kanca beraber..." Kolumdan tutup beni çekiştirdiğinde homurdanarak kalktım. "Bir işi de bensiz becer..." demeden edemedim.

*

Çatalımla tabağımdakileri bir ortaya bir kenara ettim. "Ya sen niye hep benim kafamı karıştırıyorsun?" dedim birden bire. Yüzüne yansıyan telefon ışığında gözlerini belertti. "Ne yaptım ya ben yine?" Ofladım. "Çığlık atabilir miyim?" "Git ötede at." Masanın altından bacağına tekme attım. "Pislik." "Neye kıvranıyorsun yine anlamadım ki."

"Ben ne diyeceğim Çınara?" Birkaç saniye ölçercesine yüzüme bakınca mantıklı bir şeyler söylemesini bekledim. "Neyse o." "Hi kolaydı öyle. Biraz empati kurup tekrar cevaplar mısın sorumu?" "Ne kadar yorucu. Yapabileceğimi sanmıyorum."

"Ya bir şey diyeceğim. Seni gören efendi, sessiz, sakın sanıyor ya, en çok ona yanıyorum. Sinsi seni." "Gömdün yine iki saniyede." "Ne yapmalı, bir hayrın dokunmadıktan sonra, gömdüm gitti." Elimdeki çatalla telefonuna vurdum hafifçe. "Paraşütle atlayalım mı?"

"Hayır." "Atış yapmaya gidelim?" "Hayır." "Öleyim ben o zaman." "Normal insanlar gibi yaşasan?" "Sen şimdi bana anormal mi dedin?" "Aynen, ondan işte..."

"O zaman dünya turu yapalım mı?" "Hangi parayla?" "Bak dinle şimdi, çok güzel bir fikrim var." Ben daha fikrimi sunmadan gözlerini devirdi. Münasebetsiz küstah. "Zeyd'i kaçıralım sonra fidye isteriz. Temiz iş."

"Olmaz Şirine, Zeyd olmaz, biz Aylin'i kaçıralım, fidyeyi Zeyd'den isteriz. Hatta fidyeyle birlikte iki de pasaport isteriz, sonra kâğıt işleriyle falan uğraşmayalım." "Güzel, sevdim bunu. Koçum benim be. Kusursuz plan." "Şu üstün zekân hep muzipliğe çalışıyor değil mi senin?"

"Al işte, efsane geri döndü. Şu içindeki dededen kurtulsan bir, çok güzel işler yapacağız seninle. Ya kedi alalım mı sana?" "Adını da Azman mı koyacağız." "Aaaa, bak bu benim aklıma gelmemişti hiç. Bugün döktürüyorsun sen. Azman." Güldüm. "Gargamel ve Azman olursunuz."

Çatalımı ağzıma götürdüm. "Dur sana bir şey göstereceğim," diyerek kalktı ve laptopunu alıp masaya döndü. Ben tabağımdakileri azaltırken parmakları inanılmaz bir hızla tuşların üzerinde tıkırdıyordu. Kıskanmadım değil. Kısa bir süre sonra ekranı bana çevirdi. "Bak."

Ekrana doğru eğilip ne olduğunu çözmeye çalıştım. "Ne ki bu?" diye sordum. "Ali'nin e-okul sayfasını hackledim," dedi çok normal bir şeymiş gibi. Ağzım açıldı. Bir ona baktım bir ekrana. Sonra düşündüm. Önce bir ekranı inceleyim, sonra ona kızabilirim nasıl böyle bir şey yaparsın diye. Şimdi kızarsam kapatır falan göremem. İyice ekrana eğilip tek tek inceledim rakamları.

Ali'nin maşallahı var, baya döktürmüş çocuk. Aferin Aliş'im benim. "Vay be, Aliş'ime bak sen," dedim gururla. Laptopu geri kendine çevirdi. "Evet, baya parlak bir geleceği olabilir." Gözlerimi kısarak ona baktım. "Şu yaptığına bakar mısın, ben yapsam bin bir tane laf edersin. Çocuğun özeline girmişsin resmen."

"Sanki bilmediğimiz bir şey, çocuğa karneni getir bakacağım diyen sen söylüyorsun bunu." Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. "Derslerini aksatmasın diye diyorum ben onu bir kere." 'Hi tabi tabi' diyen bakışlarını es geçtim. "Ya ne biçim hackersin sen, anca e-okul hackliyorsun. Polis teşkilatını falan hacklesene, aksiyon olur. Mesela Selim'in sabıkası var mı bakalım."

Kaşlarını çattı. "Selim'in sabıkası var mı ne demek ya?" "Ne bileyim, ağır abi takılıyor ya, ondan şey ettim, belki birini deşmişliği vardır..." Boş boş baktı bana. "Beynim dopamin tasarrufuna geçti, düşünemiyorum," diye açıklama getirdim. "Artık çikolatamı vermelisin. Bir de harbi polis teşkilatını hacklesene ya, bir bakalım. Ya da MITi," dedim gözlerimi heyecanla büyüterek.

"Şuursuzsun sen cidden. E-okul dediğine basit bir 'dictionary attack'la giriyorum, koskoca polis teşkilatına kolay mı öylece girmek? MIT diyor birde, sonra yerimizi tespit edip, içeri atsınlar bizi." "Ama girebilirsin yani?" diye ısrar ettim. "Bilmiyorum, denemeye de niyetim yok." Ofladım. Fazla pasifsin dostum. MITi hacklemekten bahsediyorum adam heyecanlanmıyor bile.

Acaba sorun bende mi?

"Şu 'dictionary attack' dediğin şey insanların şifrelerini çözüyor değil mi? Ya onu bana da göstersene..." Kafasını kararlılıkla salladı. "Sen onu öğrensen oradan MITe yürürsün, ben seni biliyorum."

Harbi biliyor ha. Zehir gibi maşallah. E kimin abisi...

*****

Zeyd

Kapı çaldığında daha kıyafetlerimi giymemişti. "Niye erken geldi ki bunlar?" diye söylenerek pantolonumu üzerime geçirdim. Tişörtümü elime alıp kapıya yöneldim. Tişörtü yarı giyinmiş yarı giyiniyor bir vaziyette kapıdakini görünce donup kaldım.

🎵Nasılım biliyor musun? Kafam karışık. Kaçırmışım hayatı. Meçhule yolculuğum.🎵

Onun ise önce gözleri irileşti sonra hemen başını çevirdi. Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı. Hemen tişörtü giyindim ama aptal şaşkın bakışlarımı ondan hiç alamamıştım. Orada duruyordu işte. Tam karşımda. Gerçek.

🎵Nasılım biliyor musun? Bildiğin gibi. Bir ümit başlıyor her günüm. Bitmiyor geceler.🎵

Bütün o ihtişamı ile. Unutmuştum. Ben onu unutmuştum.

🎵Bugünlere söve söve. Belki seni seve seve. Bazen de öpsen geçer dediğim bir yara gibiyim.🎵

Aslında ben sadece ne kadar güzel olduğunu unutmuşum. Aslında ben sadece bana ne yapabildiğini unutmuşum.

🎵Nasılım biliyor musun? Sokaklarıma ateş düşmüş. Söndürmeye yeter mi ki gözyaşlarım?🎵

🎵Nasılım biliyor musun? Şakaklarıma aşklar düşmüş. İçimde bir 'çocuk' çığlık çığlığa. Duymuyor musun?🎵

🎵Titriyor elleri, tutmuyor musun?🎵

Aslında ben onu ne kadar çok sevdiğimi unutmuşum. Unutmadığım bir şey varsa o da ne kadar imkânsız olduğu...

🎵Nasılım biliyor musun? Kafam karışık. Kaçırmışım aklımı. Unutmaya yolculuğum.🎵

Kaşlarım çatık bir şekilde ona bakarken göz ucuyla bir bakış attı ve giyindiğimi görünce kafasını bana çevirdi. "İlginç karşılama metotların var," deyip şakaya vursa da yanaklarında hafif bir kızarma meydana gelmişti. Bu o kadar sevimli görünüyordu ki.

Görünmemeliydi.

Bana böyle şeyler yapamamalıydı. Bu hiç adil değil.

"Kusura bakma, çat kapı olunca ancak bu kadar oluyor."

Sesimdeki soğukluk onu biraz şaşırtmıştı, beni de öyle. Ama o kadar zaman sonra onu böyle karşımda görmek garip hislere yol açmıştı. İçimde köreldiğini sandığım ne varsa anında harekete geçti sanki. Sessizlik uzayınca lafa girdi.

"Yardımına ihtiyacım var," demesi beni şaşırtmadı ama canımı yaktı.

Yardıma ihtiyacı olduğu için gelmişti...

Tek kaşımı kaldırdım. "Yine bara mı gidiyoruz? Yoksa bu defa disco mu düşünüyorsun?" Hafifçe kafasını salladı. "Merak etme, bu sefer son çare olarak değil de ilk seçenek olarak geldim."

Aman ne hoş.

Ne kadar onur duydum bilemezsin.

"Ne istiyorsun?" dedim mesafeli bir tavırla. Gözleri benimle arkasındaki bir şey arasında gidip geliyordu. Sanki söylemek istediği şeyden bir türlü emin olamıyordu. Sonunda kararlı bakışlarını bana çevirdi.

"Sözlümü kaçırmama yardım eder misin?"

*****

Naber sevgili okur😊

Bu defa da özletmedik fazla, ilham bol bu aralar🙈

Neler oluyor böyle ya? Bizim bu başına buyruk karakterler daha çok saçmalayacak gibi görünüyor👀

Seven sevdiğini söyleyebilse böyle olmayacak da🤷...

Sizce gelecek bölüm ikiliyi neler bekliyor?

Sevgiler🍀🖤,
Çemkirella

Continue Reading

You'll Also Like

3.7K 474 54
"Bir cesedi sırtlamış ufacık bir ruhsun sen."dedi adam geçmişinde yaşamaktan geleceğe bir türlü tutunamayan kıza. Ve kız ekledi ."Çünkü acı hissedilm...
1.3M 54.2K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
3.5M 128K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
580K 25.2K 43
"Nereden bilebilirdim ki hayatımın aşkıyla bir takside tanışacağımı?" °°° Tüm hakları Batı'nın sis çökmüş gökyüzünde saklıdır. °°° #11 Aralık 2015 Cu...