Vertigo(Doctor Strange)

By lermaniac06

37.2K 3.2K 1.8K

(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - ... More

Doctor Strange
Protectors
Adele
You are not a friend
save the girl
Thank you Stretch
i will miss you
he's coming
purple? that's all i wanted to learn
even my ass is more beautiful than you
one last time -1-
one last time 2 (Final)
Uzun zaman sonra yeniden merhaba
*i love u in every universe* (Special Episode)

dance

2.6K 266 446
By lermaniac06


Bu bölümü çok sevdim çok sevdiiiim. Ve yazarken baya da yoruldum. O yüzdeeen beğenip yorum yapın. Ama bol bol yorum yapın! Ayrıca beni takip edin, mesaj da atın, tanışalıım. Sizi seviyorum.

Not: Remember not to forget adlı Tom Riddle hikayeme bakarsanız sevinirim ^^ 

****

Portaldan çıktıklarında kendilerini Tony Stark'ın salonunda bulmuşlardı. Ve anlaşılan pek de uygun bir zamanda gelmemişlerdi. Tony Stark ve Steve Rogers'ı birbirine sarılmış halde bulmak gerçekten çok ilginçti. Stephen bıyık altından gülerken Liz suçlu bir şekilde ikisine bakıyordu.

"Kusura bakmayın."

Tony Stark omuz silkip kafasını koltuğa yasladı. "Sorun değil, biz de Yüzbaşı ile klasik düşersek birlikte düşeriz, kalkarsak birlikte kalkarız muhabbetini yapıyorduk. Sonra da sarıldık. Benden duymuş olmayın ama..." Son cümleyi fısıldayarak söylemişti. "Bu ihtiyar biraz fazla duygusal."

"Eminim öyledir, Stark." Stephen sırıttığında Liz de gülümsemeden edememişti. Steve ise kıpkırmızı bir halde sessizliğini koruyordu.

"Stark?"

"Efendim Yüzbaşı?"

"Bana sarılmayı kessen artık?"

Tony hala ona sarıldığını fark ettiğinde panikle geriye çekildi. "Ah, dalmışım. Ee kumrular, neler yaptınız bakalım? Üç gündür yoktunuz."

Strange gözlerini devirirken Liz ölümcül bakışlarını karşısındaki esmer herife çevirdi. Steve kalkıp ışığı açtığında, loş ortam kaybolmuş yerine parlak bir salon gelmişti. Artık herkes birbirini net bir şekilde görebiliyordu. Tony onu gördüğünde telaşla yerinden kalktı. "Aman Tanrım! Sana ne oldu böyle? Tanrı Aşkına Strange! Onu dövdün mü?"

"Sen Ateist değil miydin?" diye sorsa da kimse onu takmamıştı.

"Saçmalama, Stark."

"Ne oldu öyleyse İngiltere Kraliçe'me?"

Genç kadın milyonuncu kez gözlerini devirirken Tony'nin çenesindeki eline bir şaplak atıp ondan kurtuldu. "Bir şey olmadı, Stretch'in ufak bir düşmanıyla karşılaştım. Ayrıca bana İngiltere Kraliçesi demeyi kes, İngiliz aksanım bile yok!" Tony Stark eğlenir bir yüz ifadesiyle isyan eden kadına bakıp güldü. Bu sırada Stephen Strange mavi gözlerini kısarak bu ikiliyi izliyordu. Hissettiği şey de neydi? Kıskançlık mı? Buna hakkı var mıydı? Henüz bir haftadır tanıdığı bu mükemmel kadının sırf gelecekte kendisine ait olduğunu, ona aşık olduğunu gördü diye şu an kıskanmaya hakkı var mıydı? Belki de yoktu ama onun bunu umursadığı pek söylenemezdi.

"Zorlu bir üç gündü. Neyse ki istediğimiz bilgileri edindik, en azından Liz edindi."

"Vay, demek Liz? Elizabeth adını kullanıyorsun sanıyordum Doktor Winston?"

Ses tonu ima doluydu ve salondaki herkes bunu anlamıştı. Steve yoldan gelen bu iki arkadaşını kurtarmak için kanepeden kalktı ve elini Tony'nin omzuna yerleştirip onu geriye çekti.

"Yolculuktan geldiler, rahat bırak da gidip dinlensinler Stark."

"Seni seviyorum, Steve. Sen de olmasan bu herifi çekip dururduk." Liz samimi bir şekilde ona gülümsediğinde Steve de karşılık vermişti. Stephen ise kaşlarını çatmamak için kendini zor tutuyordu.

"Uhm, Liz? Biraz uyusan iyi olur biliyorsun beynin birazcık kızardı da..."

"Ne? Beynini mi kızarttılar?!" Bağıran Tony'nin omzuna Steve'in yumruğu-çok hafif bir tane- geçtiğinde sesi kesilmişti.

"Yarın sabah konuşalım tamam mı? Kendimi çok yorgun hissediyorum ve bir duş alıp uyumak istiyorum."

"İyi geceler, Elizabeth."

"Sana da Steve ve sana da Tony."

Stephen da iyi geceler dedikten sonra Liz ile birlikte merdivenlere yöneldi.

"Nasıl kıskandı gördün değil mi?"

"İnsanları rahat bırak Tony."

"Fark etmediğini söyleme! Beni sonsuz bir portalın içine atmaya düşündüğüne eminim."

Salonda kalan bu ikilinin konuşmasını sadece Strange duymuştu. Yüzünde geniş bir sırıtış oluşurken odalarına gelmişlerdi bile. Elizabeth ona dönüp tebessüm etti.

"Stretch, sana nasıl teşekkür etsem bilmiyorum. Sayende hakkımda daha çok şey öğrendim. Artık ne yapmam veya yapmamam gerektiğini biliyorum. Sadece biraz fazla çalışmam lazım."

"Seni tehlikeye atmak istemezdim."

"Sen beni tehlikeden kurtardın. Beni gelip o kalitesiz rimel kullanan heriften kurtardığın için ve..."

Derin bir nefes alıp ona baktı. "Ölümden döndürdüğün için teşekkür ederim." Stephen kendini suçlayacak gibi olduğunda elini havaya kaldırıp onu susturdu. "Kendini sakın suçlama. Sen benim kahramanımsın, Stretch. İyi geceler." Yanağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurduktan sonra ışıltılı gülümsemelerinden birinin sundu ve odasına girdi. Stephen Strange ise koridorda hareket etmeden duruyordu. Eli yanağına giderken kendini yeniden ergenlik dönemine girmiş gibi hissetti. Sanki lisede hoşlandığı kız onu öpmüştü de böyle kalakalmıştı.

"Şu zaman hızlı akıp gitse olmuyor değil mi?" diye mırıldandıktan sonra zihninde beliren Wong onu işaret parmağını sallayarak uyarıyordu. Zamanla oynamak yoktu. Zaten Strange de bunu yapmazdı. Yapamazdı çünkü izin verilmezdi.

"İyi geceler, Liz." Fısıltıyla konuştuktan sonra odasına girdi ve kendisini yatağına bıraktı. Her ne kadar güzel olsa da yorucu günler geçirmişti ve hala bir insan olduğu için dinlenmesi gerekiyordu.

***

"Hadi be! Bu güzel hatun da kim? Stark! Evinde böyle bir hatun olduğunu neden söylemedin?!"

Mutfağa su içmek için giden Liz içeri birden giren ve bağırmaya başlayan kırmızı kostümlü adam ile çığlık atmıştı. Liz'in çığlığını duyan Strange kostümünü bile giymeden odadan çıkıp mutfağa koşmuştu. Geri kalan kahramanlar kendilerini uyandırdıkları için bağıran ikiliye küfrediyordu ve ev sahibi verdiği karardan pişmanlık duyarak kendisine seslenen adamın yanına gidiyordu. Liz korkudan eline tava almıştı ve dehşet içinde karşısındaki adama bakıyordu.

"Tanrım! Liz ne oldu?" Nefes nefese içeri giren Stephen'a göz ucuyla baktı.

"Sabahın köründe neden bağırıp güzel ce zengin kulaklarımı sikiyorsunuz?!" Tony Stark sitemle içeri girdiğinde Steve de arkasından gelmişti. "Diline dikkat et, Stark."

"Bana bunu nasıl söylemezsin?" Kırmızı kostümlü adam alınmışçasına konuştuğunda Tony homurdandı. "Demen gereken şey 'Hey, Wade süper kahraman grubumuza katılır mısın? Evime harika bir hatun yaşıyor, 'Mor suratlı bir uzaylının dünyayı yok etmesini önlemek zorundayız, insanlığı kurtarmamıza yardım eder misin?' değildi. İlk teklifi yapsaydın bir saniye düşünmezdim."

"Tony bu herif de kim ve neler diyor?!"

"Sakin ol, Liz. Lütfen. Ve Wade! Beni pişman etme!"

Adının Wade olduğunu öğrendiği adam omuz silktiğinde elindeki tavayı bıraktı. Stephen da endişeli bir şekilde ona bakarken omzunu sıvazlamıştı. "İyi misin sen?" Cevap olarak kafasını salladı. Mutfakta Liz, Stephen, Tony, Steve ve Wade vardı. Herkesin birbirine boş boş baktığını gören Tony oflayarak bir adım öne çıktı.

"Pekala millet, bu Wade. Bilinen adıyla Deadpool. Üst düzey şizofrenin teki ama ölümsüz olduğu için işimize yarar diye düşünüp programımıza katılır mı diye sordum ve görünüşe bakılırsa o da teklifimi kabul etmiş. Ve bunlar da Kaptan Amerika yani Steve, Doktor Strange yani Stephen ve bu da... Liz."

Elizabeth bir kahraman adına sahip değildi o yüzden sadece adıyla tanıtılıyordu.

"Ben ona süper seksi hatun diyeceğim."

"Ve ben de senin lanet kıçını tekmeleyeceğim!"

"Bir de asi mi? Stark, teklifini kabul etmek yaptığım en iyi şeydi. Odam nerede? Gerçi boş yere oda açtırma şimdi biz Liz ile kalırız, değil mi?"

Sinirle ona atak yaptığında Stephen kendisini tuttu. "Stark, çıkar şunu buradan."

"Pekii peki... her şeyi bu adam yapsın. Param var ama çektiğim çileye bak! Çık mutfaktan, Wade."

"Ama."

"Bay Wilson, size odanızı gösterelim." Steve konuştuğunda sesini kesti ve ona asker selamı verdi. "Hemen siktirip gidiyorum, Bay Rogers."

"Diline dikkat et!"

"Dilimi sikeyim, ay özür dilerim."

Üçü mutfaktan çıktığında genç kadın tuttuğu nefesini bıraktı ve tezgaha bıraktığı bardağı alıp suyunu içti. "Sabah sabah yaşadığıma bir bak!"

"Tony gelip durumu açıklamasaydı kendini Sibirya'da bulacaktı. Gerçi açıkladıktan sonra da yapsam olurmuş, kurtulurduk."

Genç kadın kıkırdarken ona bakmıştı. Gri eşofman ve siyah bir tişört giyiyordu. Ve kabul etmeliydi ki böyle bile etkileyici görünüyordu.

"Bay Stretch kostümünü giymemiş mi? Seni böyle görmek çok ilginç."

"Tarikat üyesi halimi mi daha çok beğeniyorsun?"

"Hayır, o da süper ama fazla sahnemsi. Bu daha normal ve hoş."

"Sen de pijamalarınla hoş görünüyorsun." Derken onu süzmüştü. Gördüğü ile gözleri irileşti. "Tanrı Aşkına! Cidden odandan böyle mi çıktın sen? Adamın delirmemesine şaşmamalı!" Liz dün gece dolabında bulduğu ilk pijamayı giymişti ve acayip para kokan, bordo, saten bir şortlu takım seçtiğini fark etmemişti. Stephen gözlerini yüzüne getirdiğinde utandığını hissetti. Açıklık onun için pek sorun değildi ama genelde böyle şeyler giydiğinde onu kimse görmezdi çünkü zaten tek yaşıyordu ve dışarıda da bunu giymiyordu. Ve az önce kendisini dördünün de gördüğü aklına geldiğinde kızarmaya devam etti.

"Ben... su içip geri dönecektim? Nereden bileyim kaçığın tekinin mutfakta olacağını?!"

"İşine karışmak gibi olmasın ama evde yaşayanların çoğu erkek. Beni yanlış anlama, sadece sen de böyle pek rahat edermiş gibi değilsin de..."

"Yani, pek alışkın değilim. Bir dahaki sefere dikkatli olurum. Seni de uyandırdım değil mi?"

Stephen sandalyeye otururken elini salladı. "Sorun değil, zaten erken uyanırım. Mesleğin getirdiği alışkanlıklardan biri."

Mesleğini hatırlamak biraz canını sıkmış olsa da bunu ona belli etmedi. Herkesin hayran olduğu ellerini kaybetmek hayatının en büyük acısıydı. Neyse ki insanları kurtarmanın başka bir yolunu bulmuştu ve acısı biraz daha hafiflemişti.

"Kahve ister misin?"

Kulağına ulaşan tatlı ses ile gülümsedi. "Tabi, şekersiz lütfen."

Liz kafasını salladı ve kahveyi makineye koydu. Kısa bir süre sonra kahveler olmuştu. Elindeki kupalarla masaya oturduğunda Stephen2ın gözleri bir iki saniye için bacaklarına takılmıştı.

"Stretch!"

"Be-ben... özür dilerim." Gözlerini hemen çektiğinde kıkırdaman edememişti genç kadın. İkili kahvelerini içtikten sonra odalarına geri döndü ve yapılacak toplantı için hazırlandılar.

****

"Çoğumuzun güçleri olsa da her zaman güçlerimiz yeterli gelmeyebilir. O yüzden dövüşmeyi de öğrenmeliyiz. Biz çoktan eğitimlere başladık ve şimdi aramıza Stephen ve Elizabeth de katıldı. Herkesin işine yarayacak kadar dövüş öğrendikten sonra güçlerimize odaklanacağız ve saldırıya karşı planlarımızı yapacağız."

"Benim bir planım var." Elini kaldıran Wade'e herkes bıkkınlıkla baktı. "Ne var Wade?"

"Katanalarımı patlıcan suratın götüne sokayım ve bu dava burada bitsin. Sonra da Liz ile kaçabiliriz."

"Diline dikkat et!"

Liz ise sinirle ona baktığında Wade acı çeker gibi olmuştu. Elini boğazına götürüp yere çöktüğünde Stephen kadını hafifçe sarstı. "Liz, Liz!" Kendisine gelen kadın kendisine bakan suratları gördüğünde utandı. "Be-ben... bunu yapabildiğimi bilmiyordum."

"Var ya..." yerdeki Wade konuşmaya başladı. "Bu acayip seksiydi!" Herkes gözlerini devirdi ve Tony'i dinlemeye başladı. "İkili gruplara ayrılmıştık zaten yine aynı gruplar çalışmaya devam edecek. Yüzbaşı sen Liz'e bir şeyler öğret, Strange ile de Wade çalışsın."

"Sen ne yapacaksın Stark?" Liz gözlerini kısarak ona baktığında elindeki bardağı havaya kaldırıp sırıttı. "Hiçbir şey. Ben bunları yapmanızı sağlayacak parayı karşılayan, zengin ve yakışıklı adamım. Oturup sizi izleyeceğim."

Herkes eşleriyle çalışmaya başladığında Liz gergince Steve'e gülümsedi. "Beni hırpalamazsan sevinirim."

Stephen ise yanında duran Wade'e ters bir şekilde baktıktan sonra yeniden kıskançlığın damarlarında gezinmeye başladığını hissetti.

"Steve, beni bununla bırakmaz lütfen. Liz ile ben çalışsam olur mu? Dövüşmeyi biliyorum."

Steve kafasını salladığında Wade çığlık attı. "Yo, yo olmaz... Amerika'ya vurursam Tanrı beni cezalandırır!"

O kendi şakasına gülerken Liz Stephen'ın yanına gelmişti bile. "Beni dövmeye bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum Stretch?"

"Tamam, Steve. Bu kaçığı ben hallederim sen Peter'a bir şeyler öğretsene. Hemcinslerime hakaret ettiğim sanılmasın ama küçük bir kız çocuğu gibi vuruyor!"

"Bayan Romanoff!" isyan eden Peter'a gülmeden edemedi. Bu Örümcek Çocuktu. Ya da Adam her neyse.

"Karadul beni mi çalıştıracak?! Bu evi git gide sevmeye başlıyorum."

"Kes sesini, kaçık."

Herkes çalışmaya başladığında Stephen da Liz ile çalışmaya başladı. Mavi gözlü adam bildiklerini ona öğretirken gayet mutlu görünüyordu. Genç Kadın da u adamdan bir şeyler öğrenmekten memnunmuş gibi duruyordu.

İKİ HAFTA SONRA

Çalışmalar tüm hızıyla devam ederken herkes bir aile haline dönmüştü. Herkes birbiriyle iyice kaynaşmıştı ve bunu kutlamak için Tony Stark meşhur partilerinden birini veriyordu. Liz odasına oturup kitap okumak isterdi ama çoğunluğun ısrarı ile partiye katılma kararı almıştı. Ne giyeceğini bile bilmezken Natasha yardımına koşmuştu. Ona koyu kırmızı bir elbise almıştı. Elbisenin omuzları düşüktü ve kuyruğu da uzundu. Giymekte çok tereddüt etmiş olsa da sanki ona özel dikilmiş gibi giydiği an bedenine oturmuştu.

"Bu biraz abartı değil mi?"

"Saçmalama Liz, harika görünüyorsun."

"Hiç rahat hissetmiyorum. Hayatımda üçüncü elbise giyişim falan olabilir."

Natasha ona 'Ciddi misin?' bakışı attığında omuz silkip onun işaret ettiği sandalyeye oturdu. "O ikisini de lise ve üniversite balomda giymiştim."

"Senin gibi güzel fizikli bir kadın nasıl elbise giymez?"

"Doktorum ben, elbiseyle pek rahat edemiyordum."

"Neyse, bu elbiseyle harika görünüyorsun ve şimdi saçınla makyajını da yaptığımda tam bir afet olacaksın."

"Nat, çok abartma olur mu? Zaten biraz oturup geri dönerim."

"Hı hı."

****

Açık kahverengi saçları dağınık bir topuzla tutturulmuştu ve yüzünde sade bir makyaj vardı. Sadece ela gözleri ortaya çıksın diye biraz gölgeli bir göz makyajına sahipti ve dudaklarında koyu kırmızı bir ruj vardı. Büyüleyici görünüyordu.

"Harika oldun, hadi şimdi in."

"Sen?"

"Tatlım, ben beş dakikada otuz adam öldürebiliyorum. Emin ol üç dakikada çok güzel bir şekilde hazırlanabilirim."

"Teşekkürler." Dedikten sonra odadan çıktı ve gergin bir nefes verdi. Merdivenlerden inerken düşmemek için dualar ediyordu. Aşağıya indiğinde herkesin çoktan parti havasına büründüğünü görmüştü.

"Vay be! İngiltere Kraliçeme de bir bakın! Harika görünüyorsun, Strange'in dibi düşecek."

Liz gözlerini büyülttüğünde Tony sırıttı. "Tony!" Steve uyaran bir ses tonuyla konuştuğunda Tony gülmüştü. "Kıskanma, Yüzbaşı. Sen de harika görünüyorsun." Steve oflarken Liz kıkırdadı. "Çok iyi görünüyorsunuz."

"Param sağ olsun."

"Stark."

"Tamam, teşekkürler Liz. Sen de harika görünüyorsun. Strange izin verirse bu gece seninle bir kez dans ederim."

Steve onu çekiştirdiğinde gözlerini devirirsin. "Hatun'un her gün yeni bir yüzünü görüyorum ve hepsi de harika! Beni kendine aşık ettin Bethy." Wade'e bakıp sinir bozucu bir şekilde gülümsedi. Her ne kadar ona uyuz oluyor olsa da artık birbirlerine alışmışlardı ve arkadaş sayılırlardı. "Sen de iyi görünüyorsun, Wade."

Wade neşeli bir kahkaha attı. "Buruşuk bezelye suratımla mı? Fazla kibarsın ama yalancıları sevmem."

"Yalan söylemiyordum, iyi görünüyorsun. Ve evet, buruşuk bezelye halinle."

"O zaman..." elini tutup onu kendine çektiğinde biraz şaşırmıştı. "Bana bir dans borçlusun." Güldükten sonra kafasını salladı ve ellerini omuzlarına yerleştirdi. Bu kaçık herifi sevmeye başlamıştı.

"Strange beni Sibirya'ya gönderecek." Diye mırıldandığında Liz kaşlarını çattı. "Neden herkes Strange'e taktı bu akşam?!"

"Aov, buraya geliyor ve biraz korkutucu. Üzgünüm, Bethy. Gitmem gerek. Ölümsüz olabilirim ama kendimi Kara Delik'in birinde bulmak istemiyorum. Hem gideyim de biraz Natasha'ya asılayım."

Wade ortadan kaybolduğunda salonun ortasında kalakalmıştı. "Göt herif." Diye küfrettiğinde ensesinde hissettiği nefesle irkildi. "Küfrün bile kulağa hoş geliyor."

"Stretch! Beni korkuttun."

Adam gamzelerini belirtecek bir şekilde gülümsediğinde Liz onu süzme fırsatı elde etmişti. Giydiği siyah smokinin içinde kusursuz görünüyordu. "Bu gece çok büyüleyici görünüyorsun."

"Sen de öyle, yani zaten büyücüsün ama..."

İkisi de gülmüştü. "Ve... herkes dövüş partneriyle dans etsin bakalım! Şaka yapıyorum, kafanıza göre takılın ama herkesi dans ediyor olarak görmek istiyorum!"

Tony'nin sesinden sonra slow bir müzik çalmaya başladı. Tanıdık melodiyi duyduğunda tebessüm etmişti. Kendisine uzatılan eli gördüğünde biraz şaşırmıştı.

"Dans?"

Gülümseyerek elini tuttu ve kendisini çekmesine izin verdi. Strange ellerini onun beline yerleştirirken o da kollarını boynuna dolamıştı.

"La vie en rose..."

"Bu şarkıyı senin sesinden dinlemeyi daha çok sevmiştim." Stephen kulağına fısıldadığında titremeden edemedi. "Bu bir iltifattı sanırım? Teşekkürler, Stretch."

İkisi dans ederken etraftakileri unuttular ve sohbet etmeye başladılar. "Bu gece birkaç kişiyi kendine aşık etmiş olabilirsin."

"Ben olabilirim, sen ise kesinlikle etmişsindir! Smokin fena halde yakışmış."

"Aslında başkaları umurumda değil. Tek bir kişinin beğenisi yeterli."

"Öyle mi? Kimmiş o?"

Stephen Strange karşısındaki güzel kadına bakarken gülümsemişti. Onu etrafında hafifçe döndürdükten sonra kendisine çekti. "Çok zeki ve güzel bir kadın. Ayrıca bana çok benziyor. Ruh ikizim diyebiliriz. Herkesi kendine hayran bırakan bir gülümsemesi var ve ben bunu çok kıskanıyorum."

Liz kaşlarını çatarak ona baktı. "Kimi anlatıyorsun sen?" Sesindeki sitemi sezen Strange kahkaha attı.

"Gül bahçesinde dans edip 'La vi en rose' söyleyen kadını anlatıyorum. Hala anlamadıysan söyleyeyim, sana çok benziyor ve adı da seninkiyle aynı. Dur biraz..." düşünür gibi yaptıktan sonra tekrar konuştu. "Bahsettiğim kişi sensin!"

"Stretch? Se-sen... benden mi?"

"Evet, Liz. Ben, senden. Hem de çok:"

Genç kadın onun bir şey demesine izin vermeden ellerini yanağına yerleştirdi ve aradaki mesafeyi yok etti. İkisi de kendilerini dünyadan soyutlamışlardı. İnsanları umursamıyorlardı, sadece ikisi vardı.

Sadece ikisi.

"Ve bingo! İlk görüşte aşık oldular demiştim, Yüzbaşı. İhtiyacım yok ama on dolarımı hemen bana ver! Yeni çiftimize alkış alalım lütfen. İngiltere Kraliçem ve Doktor Hokus Pokus!"

Tabi Tony'i bunu bozmuştu. Geri çekildiğinde insanların kendilerini alkışlaması sonucu utandığını hissetmişti. Bunu gören Stephen elini tuttu ve onu balkona çıkardı. Her şeyin başladığı yere, birbirlerini tanıdıkları yere.

Ve diğer herkes partide eğlenirken ikisi balkonda yıldızları izlediler.

İlk gün ki gibi.

Tek fark,

Bu kez birbirlerine sarılıyorlardı.

Continue Reading

You'll Also Like

192K 13.5K 99
🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel d...
40.8K 3.3K 32
" Şuna baksana. O mükemmel." "Evet, Lily bu gece çok iyi görünüyor." "Ne? Hayır, Lyra'yı kastediyorum." kitap hakları tamamen @anjo1006 adlı kullan...
195K 20.5K 49
"Birinin hayatının yerine geçmek zordur. Hele ki o kişi ikizinizse. Diana Turner ve Sierra Turner, bir Turner değişimi yaparlar." 👑🌈
396K 36.3K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...