Sokakların Nabzı

By Damlanlas

2.5K 298 1.3K

Karanlığa karışmıştı ruhum, bedenim hala aydınlıkta iken. Hiçbir aydınlık kalbimi temizlemiyor ya da hiçbir... More

Sokakların Nabzı
'Geri Dönüş'-Bölüm1-
'Eski Bir Yüz'-Bölüm2-
'Başlıyoruz'-Bölüm3-
'Kırmızı Damga'-Bölüm4-
'Çentik Sokağı'-Bölüm6-
'Kasımpatım'-Bölüm7-
'Sokak Lambası'-Bölüm8-
'Güven Bana'-Bölüm9-
'Non Serviam'-Bölüm10-
'Nefret'-Bölüm11-
'Parti-Part1'-Bölüm12-
'Parti-Part2'-Bölüm13-
'Sigara'-Bölüm14-
'Yaren Yekta Çamyalı'-Bölüm15-
'Mezar Taşı'-Bölüm16-
'Kırmızı'-Bölüm17-
'Öfke'-Bölüm18-
'Günlük'-Bölüm19-
'İlk Tanışma'-Bölüm20-
'Tecrübe'-Bölüm21-
'Gösterişli İhanet'Bölüm22

'Hikayeler ve Çimen'-Bölüm5-

114 21 45
By Damlanlas




Merhaballaarr efeniimm dırırırııımm

Ayy çok heyecanlıyım ben yine!! Dün gelmesi gereken bir bölümdü ama bekleyen zaten yok diye çok da kasmadım açıkçası.

Bölüm o kadar heyecanlı ve olaylı ki bölüme isim bulmakta zorlandım resmen. Upuzun bir bölüm oldu, tam 3971 kelime!!(bir sürü konfeti ve alkış yolluyorum kendime) umarım severek okursunuz. Hikayelerin bir kısmını öğreniyorsunuz ve tabi ki Çimen'le ilgili bir sürpriz var :)) veee Kronos ilk defa kaçırıldığı hakkında detay veriyor (şuraya şaşkın surat emojisi koyalım)

Keyifle okumanız dileğimle. Bana destek vermeyi unutmayın lütfen, vote ve yorumlarınıza ihtiyacım var. Eh, o zaman buyurunuz efendim, bölüm beş sizlerle.(buraya bir sürü siyah kalp, neden siyah gayet açık bence :)

**"Peki ya intikam. Kimden, ne için?" diye sordum.

          

"Benden annemi aldılar Damla. Bende onlardan alabildiğim kadar çok şey almak istiyorum. Ne kadar zarar gördüğüm hiçbir önemi yok yeter ki onlarda acı çeksinler." Gözlerini gözlerime dikti ve ben o an gözlerindeki nefretle irkildim. Olay buydu işte, bize ne kadar zarar geldiği zerre kadar umurumuzda değildi. Bu yüzdendi ya bu kadar çok yara bere.

"Elimden geleni yapacağım. Sırayla, hepiniz için. Yeter ki sizde benim için elinizden geleni yapın." Bu sefer kafasını sallayıp beni onaylayan taraf o oldu. Bir süre sonra omuzlarında battaniye gibi şallarla kadınlar ve onları yalandan sevgilerle boğan adamlar çıktı dışarıya bizde içeriye girdik ve gecenin sonuna kadar konuşmadık. O arada Aras'a mesaj attım ve bana yarın erkenden mekana gelmemi çok önemli şeyler bulduğunu söyledi. Geceyi, düşünmemeye çalışarak ve herkesten gıcık alarak bitirdim. **

-5-

Sabah uyandığımda gün ağarmamıştı sanki. Saat 07:00'ı gösteriyordu ama kapkara bulutlar bütün şehri sarmıştı. Kötü bir cadı bu iğrenç şehri büyülemişti sanki. Acıya ve mutsuzluğa mahkum etmişti. Dışarıdaki kemikleri buz tutturan soğuğa rağmen ben sıcacık odamda kalbimin soğukluğuyla titrerken, kalbi sıcacık insanlar donuyordu belki de. Rüzgar, paramparça etmek istercesine yağmurla işbirliği yaparak camları dövüyordu.

Mekanın yaklaşık üç sokak ötesinde taksiden inip kafam yerde, hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Hızlıca Aras'a geldiğimi yazdım ve mekanı açtım. Ben daha sobayı yakamadan o gelmişti ve işi devraldı. Bir yandan da anlatmaya koyuldu.

"Kronos, dün gittiğimiz yerdeki adamlardan biri bir cesetten bahsetti bana, bende birkaç araştırma yaptım. Ondan hiçbir şey çıkmadı ama adamın ailesiyle konuştum. Bilirsin acı insana hiç yapmayacağı şeyleri yaptırır. Bana açık olarak bir şey söylemediler ama ben çok net bir şekilde hayatlarıyla tehdit edildikleriyle anladım. Bir bardan söz ettiler. Çocuk düzenli olarak oraya gidiyormuş. İlk başlarda her şey normalmiş ama yaklaşık bir yıl sonra elini sürekli sakladığını hatta yazın bile eldiven taktığını söylediler. İzi cinayete kadar görememişler. Barın adresi belli istersen yarın gidip bakarız."

Duyduklarım karşısında istemeden de olsa heyecanlanmıştım. O eldeki iz her şeyi açığa kavuşturacak olan şeydi.

"Neden bugün gitmiyoruz Bulut?" diye sordum.

"Hafta sonu kapalılar. Oradan geliyorum." dedi.

"Bir gece kulübü ya da bar, neden hafta sonları kapalı olur ki? Sence de çok mantıksız değil mi?" diye sordum. En çok iş yapabilecekleri zamanlar hafta sonlarıydı.

"Kesinlikle. Bu yüzden hafta sonları başka bir şeyler yaptıklarını düşünüyorum. Bir kumarhane ya da onun gibi bir şeyler." dedi tam da aklımdan geçeni söyleyerek.

"Bence de. O zaman yarın gideriz, etrafa bakınırız. Alt katlarından sakladıkları bir şeyler olduğundan eminim." dedim ve ardından ekledim,

"Bugün yapacağımız başka bir şey yoksa dağılmalarını söyleyeceğim." dedim. Başıyla beni onayladı. Tabi dağılmalarını söylemem için ilk önce gelmeleri gerekiyordu.

Ya da antrenman yapabilirdik. Hava en sevdiğim gibiydi. Soğuk, karanlık ve kasvetli. Tabi bir de sicim gibi yağan bir yağmur vardı. Karamsarlık etrafta kol geziyordu.

"Antrenman mı yapsak? Araştıracak çok bir şeyimiz yok gibi." dedim. Aras kafasını telefonundan kaldırdı ve bana baktı. Kaşları kalkık suratında çok iyi bildiğim bir gülümsemeyle. Zaman birçok şeyi alıp götürüyor olabilirdi ama bunlardan birisi sevdiğiniz insanların hareketlerinin anlamı olmuyordu. Tanıdığınız şeylerin değişmediğini bilmek, onca acıya rağmen bir şeylerin hala bildiğiniz gibi olması güzeldi. Çok.

Telefonunu sandalyeye bıraktı ve kabanını çıkardı. Dışarısı çok soğuktu ve yağmur hala şehri temizlemeye adamıştı kendini. Ama bende ona uyup montumdan sıyrıldım ve birlikte kalp donduran soğuğa adım attık. Donmuş kalplerimizle.

Karşı karşıya geçtik. Başımı yana eğip,gözlerimi devirdim ve suratına tüm alaycılığımla baktım. Bana doğru bir adım attı ve gözleriyle tüm bedenimi baştan ayağa taradı. Ardından tüm özgüvenini topladığı sırıtışını yüzüne yerleştirdi. Bende ona doğru bir adım attım ve çenesine doğru bir yumruk salladım.

Geri çekilerek yumruğumun boşa çıkmasını sağladı. Havada ki bileğimden kavrayıp çevirdi, arkamı döndürdü ve kolunu boğazıma doladı. Karnını dirseğimle ezip ondan kurtuldum ve öbür elimi buruna indirdim. Karşılık olarak diziyle karnıma vurdu. Eğilmiş halimle böbreklerine vurdum ve geriledim.

Biraz daha devam ettik. Bıraktığımızda onun hafifçe burnu, benimse dudağım kanıyordu.

Elimle dudağımı silip doğruldum.

"İyiydin." Kısılmış gözlerime ona bakıp kafamı salladım.

"Sen de fena sayılmazdın. Ama itiraf ediyorum ilk yumruğumdan kaçman beni biraz afallattı. Az kalsın dengemi kaybediyordum." dedim.

"Fazla yakından ve tüm güç bileğindeyken vurdun. Çok normal. Ondan kaçabilecek çok az kişi vardır." deyip göz kırptı egonun vücut bulmuş hali.

Biz birbirimizi pataklarken grubun öteki üyeleri de gelmiş bizi izliyordu.

"Bugün boşsunuz. Gidebilir, ya da kalıp antrenman yapabilirsiniz. Ben buradayım bugün." dedim ve kendimi içeriye attım. Odun sobası içeriyi sıcacık yapmıştı. Bu son derece iyiydi çünkü çok terlemiştim.

Arkamdan tüm grup girdi. Tam kadro olarak hepsi buradaydı.

"Ne yani hiç kimse alıştırma yapmak istemiyor mu?" diye sordum.

"Bu soğukta mı Kronos?" dedi boynunda kırmızı bir yıldız olan kız. Hafif topluydu. Boyu benden birkaç santim kısa ve saçları uzundu.

"Kızıl mıydı?" diye sordum. Lakaplarını hatırlamakta zorluk çekiyordum. Hayatım boyunca her zaman berbat bir isim hafızam olmuştu zaten.

"Evet, Kızıl" deyip onayladı beni.

"Evet, hava soğuk ama biz insanlarla her zaman güneş tepedeyken dövüşmeyeceğiz. Alışkın olmamız gerek. Korsan- göz bandı ilişkisi gibi düşün." dedim. Ardından da göz kırptım. Bugün baya iyi günümdeydim.

"Ama zaten yaptık." dedi Güneş. Çok düşünülmemiş bir lakap olduğu kesindi. Kız zaten sapsarıydı!

"Sen yokken, hep sokakta çalıştık Kronos. Bir ara sutyenime kadar sırılsıklam olmuştum. Kardan." dedi ve arkasına yaslandı.

"Niye bu kadar uzattınız ki, çalıştığımızı bilmiyor. Yapalım işte şunu." dedi siyah saçlı siyah gözlü ve oldukça garip bir kız.

"Haklı, kim geliyor benimle?" diye sordu, kapı kenarında durmuş, saçları üç numara beyaz tenli ve adının Kartal olduğunu anımsadığım çocuk.

"Ya da," diye lafa karıştım.

"Bir çay koyup bana hikayenizi anlatabilirsiniz. Sonuçta size yardım etmem için bilmem gerek." dedim.

"Ve çalışmayı da daha sonra yaparız. Ben sizi izleyebilecekken. Mesela dudağım kanamıyorken." Bulut başıyla beni onayladı.

"Ben çayı koyarım. Nasıl olsa benimkini dün gece öğrendin Kronos." dedi Vega. Hafifçe gülümseyip başımla onu onayladım. Kartal ve o siyah saçlı siyah gözlü kız birer sandalyeye oturdular.

Oldukça garip birkaç dakika geçti. Hiçbiri konuşmadı, ya da bana bakmadı. Bense gözlerimi hepsinde teker, teker gezdirdim.

"Pekala," Daha önceden kişisel bilgilerini yazdırdığım defteri aldım elime,

"Sırayla gidelim." İlk sayfayı açtım ve en üst sırada ki isme baktım.

"Markab." dedim. Gözler, o garip kıza çevrildi. Lakabını unutmam gayet doğaldı. Çok akılda kalıcı bir şey değildi sonuçta.

"Ne bilmek istiyorsun? Mesela gerçek ismimi söylemeli miyim? Ya da yaşımı falan." dedi. Oldukça alaycı görünüyordu. En sevdiğim tavır.

"Hikayeni bilmek istiyorum. Neden bela ve bu bok çukuru?" Ufak bir kahkaha attı.

"Yetimhane diyelim. Hayatı çalınmış 5 yaşında ki bir kız çocuğu ve intikamla dolu bir kalp Kronos. Tam da senin anlayabileceğin bir şey değil mi?" dedi.

"Kesinlikle. Cinayet mi?" dedim.

"Evet. Bir Aralık gecesiydi. 15'i. Kar yağıyordu ben yatağa girdiğimde. Annemlerden iyi geceler öpücüğümü almış, yarın okul ödevim olan noel babayı boyamış ve yeni yıla kaç gün kaldığını gösteren çizelgemde bir günün daha bittiğini sanıp üzerine çarpı koymuştum. Beş yaşındaydım. Günün bitmediğini ve saat henüz 12 olmadan silah sesiyle korkup yatağımın altında saklanacağımı bilmiyordum tabi.  Gece eve hırsızlar girdi. Annemle babamı öldürdüler ama evdeki bir iğneye bile dokunmadılar. Benim hayatım hariç, onu çaldılar. Tüm mal varlığına amcamlar kondu. Teyzem, halam, dayım hiç kimse bana sahip çıkmadı ve bende yetimhanede büyüdüm." dedi. Kafasını kaldırıp suratıma baktı. Gözlerini benimkilere dikti.

"Ve şimdi de bana ait olan her şeyi geri almak istiyorum, hakkım olan her şeyi Kronos. Mesela yıllardır halamların oturduğu evimi. Bir de intikam tabi." diye ekledi.

"Bir şeyi merak ediyorum Markab, ayrıntılar. Noel baba ödevinden yola çıkarak her şeyi dün gece yaşamış gibi hatırladığını düşünüyorum. Nasıl?" alt dudağını dişlerinin arasında sıkıştırdı, gözleriyle tavanı taradı sonra tekrar bana baktı.

"Son derece zeki bir çocuk olduğumu söylesem yanlış anlaşılmaz sanırım. Henüz beş yaşındayken yan komşumuzun kızından rica etmiş ve o geceyi tüm ayrıntılarıyla ona yazdırmıştım. Onu yastığım altında sakladım ve her gece okudum ve bunu hala yapıyorum. Ne için büyüdüğümü asla unutmadım ve bu sayede yolumdan da sapmadım Kronos. Nefretim her gün daha da arttırmaktan büyük zevk alıyorum bu arada." dedi ve bana göz attı.

"Polisin adamları bulamadı, dosyanın üstü kapandı. Evdeki hiçbir şey çalınmadı. Baban amcanla ortak mıydı Markab?" diye sordum cevabı az çok tahmin ederek.

"Aynen öyle Kronos. Tüm mal varlığını aldı ve beni evlat edinebilecek tüm aile bireylerimize bir şeyler verdi. Mesela az önce dediğim gibi, halamlara evimi verdi. Teyzemlerde annemlerin cenazesinden bir hafta sonra yazlık aldılar falan filan." Acıyla gülümsedi.

"Ne yapmak istiyorsun? Amcana yani." diye sordum. Biz insan öldürmezdik sonuçta. Suçlu bulur polise teslim ederdik, biraz dövdükten sonra tabii.

"Yaptıklarını ortaya çıkarmak istiyorum. Onu adalete teslim etmek, tüm parasını alıp çocuk esirgeme kurumuna bağışlamak. Polisin dosyasına ihtiyacım var ve annemleri öldürmek için tuttuğu adamları bulup konuşturmaya." dedi.

Başımla onu onayladım.

"Yapamayacağımız bir şey değil. Hatta bu akşam dosyalar elime ulaşmış olabilir." Defterden bir kağıt yırtıp kalemle ona verdim.

"Adı ve soyadı yaz. Yani annenle babanın. Halledeceğim. Sonrada inceler ve katil hırsızların peşine düşebiliriz." Elimdekileri alıp yazdı ve tekrar bana uzattı. Onu ve Vega'nın uzattığı çay bardağını alıp arkama yaslandım.Kağıdın resmini çekip, karakolda görevli arkadaşıma attım.

'Bu isimde ki şahısların dosyasına ihtiyacım var. Bir cinayet dosyası. En kısa zamanda bakmam gerekiyor.' O sırada Vega çayları dağıtmış, herkes kendi arasında mırıldanmaya başlamıştı. Hepsinin birbirinin neden burada olduğunu bildiğini sanmıyordum. Zaten çoğu kapalı bir kutudan ibaretti. Ayrıca Bulut eleme yapana kadar oldukça kalabalıklardı.

Listeye tekrar göz attım, ikinci sırada Vega yazıyordu. Onu atlayarak bir sonrakine geçtim. Atlas. Güneş'in ağabeyi. Atlas'ın kaybedecek çok değerli bir şeyi vardı, kardeşi gibi. Gerçi Güneş'in elemeleri nasıl geçtiğine hala aklım ermiyordu. O kadar kırılgan duruyordu ki Bulut'u tanımasam sırf güzelliğinden dolayı onu kabul etti diyebilirdim.

"Atlas ve sanırım aynı hikayeyi paylaşan Güneş. Sıra sizde sarışınlar." dedim ve gülümsedim.

"Bu arada Güneş, eklemem lazım, ismin oldukça yaratıcı." Mekandakiler gülümsedi. Güneş de öyle. Sonra Atlas boğazını temizledi ve gözleriyle tüm mekanı taradı. Rahatsız edici birkaç dakika geçti. Oldukça rahatsız edici ve gergin. Bir şeyleri söylemek istemediklerini anlamıştım ama ben daha onlara isterlerse anlatmayabileceklerini söylemeden Güneş lafa girdi.

"Benim yüzümden buradayız." dedi. Yüzüme bakmıyor ellerine doğru konuşuyordu.

"Tecavüz girişimi." dedi Atlas, beklemediğim bir anda beklemediğim bir ses tonuyla. Sesi o kadar kalın çıkmıştı ki bir an o mu konuşuyor diye tereddüt ettim.

"Atlas yetişti ama bıraktığı acı hala ağır." Güneş'e baktım, kafasını kaldırmış bana bakıyordu. Korkmuyordu, çekinmiyordu ya da utanmıyordu. Sadece nefret vardı sanki.

"Peki, polis bulamadı, sonra?" diye sordum.

"Buldular."dedi Atlas. İrkildim.

"Ama serbest bıraktılar. İsmini biliyoruz ama bulamıyoruz, bulsak bile ne yapacağız ki. Bir çetenin üyesiymiş." diye tamamladı Güneş, ağabeyinin cümlesini. Çantada keklik. Tek başına oldukları için buradaydılar. Ama biz yeteri kadar fazlaydık.

"Çok kolay. En kısa zamanda yerlerini tespit edip, işinizi halledeceğiz." dedim ve bir bardak daha çay alabilmek için sobanın başına gittim. Yanıma Bulut geldi.

"Atlas'tan isimleri alır onu ben hallederim. Sen Markab'ın dosyasıyla ilgilen. Hangisini daha çabuk bulursak onu hallederiz."

"Tamamdır. Mesaj attım yarın gider alırım dosyayı hazırlamış olur." dedim ve yerlerimize döndük.

"Kronos, olaylardan sanki bir banka işlemiymiş gibi bahsediyorsun. 'İşinizi halledeceğiz.' Nasıl bu kadar eminsin?" Ufak bir kahkaha attım.

"Çünkü alıştım artık. Neden buradasınız? Kendiniz tek başınıza yapamadığınız için. Yardıma ihtiyacınız vardı. Birinin sizi yönlendirmesine, yanınızda olmasına. Belki de bir aileye. İlk defa böyle bir şey yapıyorsunuz ama ben bu anlattıklarınızın çok daha ötesinde ki şeylere bizzat şahit oldum ve emin ol yaptıklarımın yanında sizinkiler oldukça basit kalıyor." Çimen, oturuşunu dikleştirdi,

"Benimkinin hiç de öyle olduğunu sanmıyorum."

"Seni dinliyoruz." dedim ve gözlerimi yemyeşil gözlerine diktim. Hayatımda ilk defa bu kadar koyu yeşil gözler görüyordum. Okuduğum saçma sapan köşe yazılarından birinde, bazı insanların göz renklerinin ruh haline göre değiştiği yazıyordu. Bu durumda ya çok sinirliydi ya da çok huzurlu.

Ama Çimen'in hikayesini dinleyemedim. Dinleyemedik. Bulut can havliyle ayağa sıçradı, elindeki telefonun ekranı parlıyordu.

"Gitmemiz lazım, hemen." Bende ayaklanmıştım ama o çoktan ceketini almıştı bile. Onun yaptığını yaparken sordum,

"Ne oldu, Bulut?"

"Gidiyoruz Kronos. Hadi hemen." dedi hızlıca. Olayı daha yeni kavramış olan diğerlerine döndü,

"Siz kalın, yani serbestsiniz işte." dedi ve arkasına bakmadan hızlıca çıktı, bende onun peşinden dışarıya attım kendimi. Soğuk, tenime işlediği anda hafifçe titredim. Saat 10 olmuştu neredeyse ve soğuk hala, hiç kırılmamıştı.

Uzun adımlarla bulutun yanına yetişip, arabasına geçtik.

"Ne oldu?" diye sordum tekrar. Bana ancak arabayı çalıştırıp, sokaktan geri geri giderken cevap verdi.

"Barı gözlemeleri için adam yerleştirmiştim, içeriye girenler olmuş. Gidip bakmamız lazım." Arabayı az önce çıktığımız gibi köhne sokaklardan birine sürdü. Çok daha pis bir sokaktı. Burayı da biliyordum, az adam yakalamamıştık burada. Ama Kedi'yi ararken buradaki her mekana bakmış, herkesi sorgulamıştım. Bana bir faydası olacağını düşünmüyordum artık. Bunu Bulut'a söylediğimde önemsemeden bir duvarın arkasına gitti ve orada kendisini bekleyen adamlardan biriyle konuşmaya başladı. Sabah 8'de geldiğini ve içeriye biz gelene kadar 7 kişi girdiğini söyledi. Ayrıca ön kapıyı gözetleyen adamla konuştuğunu, onun hiç kimseyi görmediğinden de bahsetti.En sonunda o can alıcı ayrıntıyı ekledi.

"Hepsinin elinde eldiven vardı ama içeri girerken kapıda oyalandılar, her seferinde de bir ellerinde ki eldiveni sıyırdılar. Sanki bir şeyler gösteriyor gibiydiler." Bulutla bir an göz göze geldik. Oydu, kesinlikle aradığımız kişilerdi.

"Ama hepsi daha çok genç çocuklardı. Hatta birinin 16 yaşından büyük olmadığına yemin edebilirim."

Bu siktiğimin üç kuruşluk adamları küçücük çocuklarla uyuşturucu satarak ne yapmaya çalışıyordu? Tamam, kabul, bu işe ilk başladığımda bende 18'imden büyük değildim ama ben mecburdum. Yaptığım, yaptığımız her şeyin bir nedeni vardı. Bu çocuklar okulda uyuşturucu pazarlıyorlardı.

"Bekliyoruz o zaman." Aras başını sallayıp adamlara gidebileceklerini söyledi. Barın karşı arasına arabayı park edip, içinde beklemeye başladık.
Bir an olsun durmayan yağmur, arabanın camını dövüyordu. Silecekler çalışmıyor, sıcak nefesimiz camları buğulandırıyordu.

"Nasıl kurtuldun, Kronos?" Yaklaşık 10 dakikalık sessizliği bozan Aras oldu.

"Polis geldi." Beni polis kurtarmıştı o pisliklerin elinden. Başımda nöbet tutan iki kişiyi içeriye almışlardı ama bana bu yüzümde ki armağanı onlar vermemişti ve polis onları bulamamıştı. Ta ki ben devreye girene kadar.

Elimde ki kan, onlarındı. O, 3 kişinin kanıydı. Pişman olmamıştım, hala da pişman değildim. Bana patronlarını söyleseler, Kedi'nin yerini söyleseler böyle olmayacaktı. Kendi ölümlerini, susarak hazırlamışlardı.

Evet, bir katildim ve serbestim. Çünkü eğer öldürmesem, ben ölecektim. Bulacaklardı beni ve öldüreceklerdi. Hatta hayatımın son 1 yılında yaptığım ve şu anda da yapıyor olduğum gibi, bir hayaleti bile arıyor olabilirdim. Kedi'yi öldürmüş olabilirlerdi.

"İz?" diye sordu bu sefer.

"Çok canın yandı mı?" diye tamamladı lafını.

"En son acıdan bayılmıştım, ama gözümü kapatırken bulanık gördüğüm yüzlerden sadece biri hayatta ve Kedi de onun elinde."

"Sence hayatta mı?" diye sordu bu sefer. Sesi titriyordu. İzi bayıltmadan yaptıklarını yeni öğrenmişti. Canım felaket yanmıştı ama şu anki kadar yanmamıştı tabii. Kalbim acıyordu.

"Evet."

Aradan geçen birkaç dakikadan sonra ben sordum.

"Sana, size ne yaptılar Bulut? Diğerleri nerede ne yapıyorlar?"

"Ne yapacaklar, dövdüler. Gerçi polis gelmese öldürecekleri de, neyse ki polis geldi." Hafifçe gülümsedi ve devam etti,

"Eğer taksiyle gitmemiş olsaydık o mekana, polis yerimizi asla bulamazdı. Hayatta ufak şanslarda var."

Bende ona bakıp gülümsedim. Haklıydı. Tabii onları orda bırakıp, Kedi'yle beni başka yere götürmüşlerdi ama yakaladıkları adamlar sayesinde ben hayattaydım.

"Arlat çok sarsıldı olaydan sonra, Bastet ile birlikte başka bir şehre taşındılar. Şimdi üniversite okuyorlarmış. Hades hala burada ama tiyatro kursuna gidiyor, gelmeden önce haber verdim, hazır değilim dedi. Sanırım hiçbir zaman da olmayacak. Deniz, Shu, Ateş, Alkor ve Osiris yurt dışına çıktılar. Sonrasında hiç haber alamadım." Başımı sallayıp onu onayladım ve beklemeye devam ettim. Canımdan çok sevdiğim 9 insandan şimdi sadece bir tanesi yanımdaydı. Onları deli gibi özlemiştim ama Kedi benim için çok farklıydı o yüzden onu bulmam lazımdı. Hazır olmayabilirlerdi, sorun değildi. Zaten buna tekrar başlarken eski bir yüz bile beklemiyordum. Aras, şansımdı.

Bulut isimleri sayarken çoğunun gerçek adını bile hatırlamadığımı fark ettim. Canım biraz daha fazla yanmaya başladı. Göz pınarlarım ıslandı. O iğrenç yerden kurtulduktan sonra her gün ağlamış, ama hiçbirine ulaşmaya çalışmamıştım. Onlarda bana ulaşmamışlardı. Bir yıl içinde hepsinin isimlerini paslı bir çivi gibi beynimin en derinlerine itmeyi ve sadece amacıma odaklanmayı öğrenmiştim. Lakin yetmiyordu. Onları kalbimin çok derin bir noktasıyla seviyordum ve her anımsama o noktaya binlerce iğne saplıyordu. Özlüyordum, öyle bir özlemdi ki bu, sınırı kalbimle kalmıyor, midemde dahi büzülmelere, kramplara sebep oluyordu. Onlara ihtiyacım vardı ama Kedi'yi bulmadan hiçbir yere gidemezdim. Önceliğim belliydi.

Bu yüzden derin bir nefes alıp, tekrar karşımda ki bara odaklandım. Akreple yelkovan birbirini kovalarken, kapıda bir hareketlenme oldu.

"Biri geliyor."  İstemsizce sert çıkan sesimle Aras irkildi. Koltukta tamamen aşağıya yatıp, adamı gözlemeye başladık.

Bu gelen adam diğerlerinden farklıydı. Büyüktü, en az 40 gösteriyordu. Oldukça büyük göbeği, siyah gömleğini zorluyordu ve üzerinde ki takım elbise ceketinin önünü asla ilikleyemezdi. Zaten böyle bir şeye ihtiyaç duyacağını da sanmıyordum. Birilerine saygı gösterecek bir kukla olmadığı, o adımını dışarıya atar atmaz ayağına gelen siyah arabasından ve adamlarından anlaşılıyordu. Önemli biriydi ama benim öldürdüklerimden daha önemli değil.

İşimizi hiçbir şekilde görmeyecek biriydi ama Bulut yine de plakanın fotoğrafını çekip birilerine attı ve kime ait olduğunu öğrenmelerini istedi. Bir isimden zarar gelmezdi ya.

Orada daha fazla beklemenin zaman kaybından başka bir şey olmadığını biliyorduk artık. Çok da önemli insanların girip çıktığı bir yer değildi. Bir yer altı mekanıydı ama gündüz işliyordu, ne ummuştuk ki?

Bulut'la birlikte tekrar mekana döndüğümüzde birkaç kişinin yüzü bıraktığımız gibi değildi.

Çimen elinde bir bezle dudağına bastırıyor, Vega bir yandan darmadağınık olmuş saçlarını düzeltirken, ellerini bandajlıyordu. Herkül'ün gözü morarmıştı ve Güneş'in o güzel yüzü kıpkırmızıydı, o da tıpkı Vega gibi saçlarını düzeltmekle meşguldü.

Olayı anlayıp onlara baktığımda hiç de tatmin olmamıştım. Ne yani, kızlar birbirlerinin saçını yolmuş erkeklerde bir iki yumruk mu sallamışlardı sadece? Bu kadar mıydı?

"Dalga geçiyorsunuz değil mi?" diye sordum kızgınlıkla. Bekledikleri tepkinin bu olmadığı apaçıktı. Takdir edilmek istiyorlardı ama bu tarafımdan onlara kolay kolay bahşedilen bir şey olmayacaktı.

"Neden bu kadar sinirlendin?" diye sordu Herkül. Kolay sinirlenen bir yapıya sahip olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yoktu. Zaten kaşları her daim çatıktı ve onu gülerken gördüğümü anımsamıyordum.

"Yapabildiğin tek şeyin, Çimen'in dudağını patlatmak olduğunu görmek canımı sıktı." Dedim ona üstten bakarak.

"Ama onu ben yaptım." Sesin sahibesine döndüm. Vega.

"Kız- erkek mi dövüştünüz?" diye sorduğumda tabii ki açıkça bir cevap beklemiyordum. Zaten onlarda kafalarını sallamakla yetindiler.

"En azından bu şerefinizi yerle bir olmaktan kurtardı." Deyip bir sandalye çektim. Tabii ki hemcinsleriyle de kavga edeceklerdi ama karşı cinsle antrenman yapmak her zaman daha çok işe yarardı.

"Duman, Markab, Kızıl, Kartal ve Atlas nerde?" Sonunda lakaplarını öğrendiğim için kendimi ayakta alkışlıyorum.

"Çıktılar onlar, işleri var." Dedi Güneş. Başımla onu onaylayıp yanıma bir sandalye çekmiş olan Bulut'a döndüm.

"Bu adamların başını nasıl bulacağız? Oradakiler çok küçük kişiler, birer piyon. Büyük olanın kim olduğunu bile bilmiyorlardır."

Başıyla beni onayladı.

"O plakanın sahibini öğrenelim, onu konuştururuz. Onda bir At tipi var." Dediğinde başımı sallamakla yetindim.

"Kronos?"

İrkildim. Ama adımın söylenmesinden değil, gafil avlandığım Çimen'in yeşil gözlerinden. Kopkoyulardı.

"En son benim hikayemde kalmıştık sanırım."

Unutmamıştım. Onunkinin faklı olduğunu söylemişti ve ben dinlemeyi çok istiyordum. Herkes kendi hikayesinin en zor ve en kötü olduğunu düşünürdü, bu yüzden çok itibar etmezdim ama Çimen hiç de olayları abartacak bir tip gibi durmuyordu.

"Seni dinliyoruz."

"Ama önce uyarmam gerek. Bu seni birazcık sarsacak."

"Size ilk gün  bir konuşma yapmıştım Çimen, o günü asla unutmamanı öneririm sana. Konuşulanları da, insanları da. Ufak bir hatırlatma geçeceğim." Deyip hafifçe ona doğru uzandım.

Başımı hafif sağa eğip alayla gülümsedim.

"Ben bir katilim, isteyerek katil olmuş biriyim hem de. Zevk alarak adam öldürmüş bir kızım ben Çimen, unuttun mu yoksa?"
Geri çekildim ve ses tonumu yükseltip devam ettim. Yani diyordum ki, ben kolay kolay irkilmem.

"Unutma, unutmayın."

Beklediğim etkiyi çok yaratamamış olmanın verdiği hüzünle arkama yaslandım. Beni şaşırtmışları. Yerlerinde hafif kıpırdanmışlardı ama korkuyor ya da çekiniyor gibi görünmüyorlardı. Arkalarına bakmadan kaçıp gitmek isteyeceklerini sanmıştım oysa ki.

Çimen'in yarım ağız gülümseyip ellerini birbirine sürtmesini değil.

"Ben de çok masum sayılmam, Kronos." Alt dudağını yaladı ve onda hiç görmediğim bir şekilde bana baktı. 'Ben kötüyüm' diye haykırıyordu sanki.

"Dinliyorum." Diye hatırlattım ona.

"Seni sarsacak, çünkü ben de Kedi'nin intikamını istiyorum."

Konuşamadım çünkü söyleyecek bir şey yoktu. Yanımda oturan Bulut, boğazını temizledi ve bir olay perdesini aralamaya kendini odaklamış dedektif edasıyla Çimen'e doğru eğildi.

"Ne yani, bir intikamın yok ve bizimkine ortak olma kararı mı aldın? Bu mu etkileyici olan?"

Çimen, Bulut'a hayatında hiç bu kadar aptal bir şey görmemiş gibi bakıyordu. Bakışlarını ondan bana kaydırdığında ise eğleniyormuş gibiydi. Üzerimizde yaratmış olduğu etki benim aksime onu memnun etmişe benziyordu.

"Bulutla ilk burada karşılaştım ama Kronos,senin beni tanımanı beklerdim. Hele ki bu kadar süre vakit geçirdikten sonra."

Burada Bulut dışında hiç kimseyi daha önce tanımadığımı sanıyordum ama anlaşılan Çimen'le daha önce karşılaşmıştık.

Hafızamın bir köşesinde ona rastlamak maksadıyla onu farklı bir gözle incelemeye başladım. Tanıdık detaylar arıyordum ama yoktu işte, anımsayamıyordum.

Çok yakışıklı bir çocuktu, kumral saçları ve teni ona İtalyan havası veriyordu. Giydiği haki rengi kazağı, geniş omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Zayıftı, ellerini siyah kot pantolonunun dizlerinde birleştirmişti.

Bakışlarımın ellerine indiğini fark etmiş olmalı ki sol elinin orta parmağını yanlamasına bana doğru kaldırdı. İlk önce bana hareket çektiğini sansam da oradaki küçücük bir dövmeyi fark ettim.

Küçük, siyah bir kediydi. Kedicik daha doğru bir kelimeydi aslında.

Gözlerimiz tekrar buluştuğunda şüpheye yer vermeyecek kadar onun kim olduğunu biliyordum. Onu daha önce iki kere görmüştüm, nasıl hatırlamazdım?

Aldığım derin nefesi, dudaklarımdan onun adı dökülerek verdim,

"Berat."

"Çimen'i tercih ettiğini sanıyordum." Yayılarak arkasına yaslandı. Aramızda ufak bir sessizlik uzadı gitti. İçerideki diğer dört kişi şaşkınlıkla bizi izliyorlar ve birimizin konuşmasını bekliyorlardı.  Duruma en çok bozulmuş gibi görünün işi Buluttu ve sessizliği de o bozdu.

"Seçmeleri yaparken eğitimli olduğun çok aşikardı, sen de bir farklılık olduğu belliydi." Dedi ve sanki sesli düşündüğünü yeni fark eder gibi kendi kendine irkildi.

"Ne olduğunu anlatın artık." Diye bitirdi söylemek istediklerini.

Çimen lafa girecekti ki onu durdurdum.

"Siz ayrıydınız." Önce benim her şeyi öğrenmem gerekiyordu.

"Biz birçok defa ayrılıp barıştık Kronos ama birbirimizi hep sevdik."

Diğerleri açıklamamı bekliyordu ama son bir, iki sorum vardı,

"Neden geldiğin ilk anda söylemedin?"

"Neyi değiştirirdi?" Haklıydı, hiçbir şeyi değiştirmezdi. Şimdi de değiştirmiyordu ama ben onu bulmaya çalışmıştım, onu aramıştım. Kedi bana ulaşamazsa, ulaşacağı tek kişinin o olacağını biliyordum ama bana geri dönmemişti ve benden hep kaçmıştı.

"Sana ulaşmaya çalıştım, aradım, araştırdım ama benden hep kaçtın. Neden?" Ona ne kadar kötü bakıyorduysam artık, diğerleri konuşmaya bile cesaret edemiyorlardı. Ama gerçeği öğrenmek için sabırsızlandıkları belliydi.

"Çünkü merak et istedim, ben sana ulaşmaya çalıştığımda nasıl benden kaçtıysan, bulamamanın çaresizliğini sen de tat istedim Kronos." Anlaşılan o kötü bakışların tek sahibi ben değildim.

"Bir, ben hiç kimseden kaçmam, Berat. Senin beceriksizliğindi beni bulamamak. İki, ben son bir senedir o bulamama çaresizliğini iliklerime kadar yaşıyorum zaten, seninki bunun yanında bir hiçti."

Nefret saçan yüzü yumuşamış gibiydi. Onunla kavga edebilirdim ama amacımız ortaktı. O da bunun farkındaydı ve benimle çatışmanın herkesin zararına olacağını biliyordu.

"Anlatayım." Deyip diğer dört kişiye doğru konuştu.

"Ben Kedi'nin yani asıl amacımız olan kişinin sevgilisiyim. Buraya geldim çünkü bende o adamlardan intikam almak ve tabi ki Kedi'yi kurtarmak istiyorum." Durakladı, derin bir nefes alıp devam etti,

"Tahmin edersiniz ki benimde son bir senem onu arayarak geçti ama onu Kronos bile bulamadı. O yüzden, sonuç şaşırtıcı değil." Anlattığı hikaye beklentilerini karşılamamış olmalı ki, beklentiyle bize bakıyorlardı. O kötü bakışların nedenini açıklamamıştı bu sözler.

Bu yüzden lafı ben devraldım.

"Çimen, her zaman kıskanç biriydi. Kedi'yi benden bile kıskandı. Ayrılması gerektiğini söyledi ama Kedi tabii ki beni bırakmadı. Tahmin edersiniz ki Çimen'le birbirimizi hiç sevmeyiz ve o, Kedi'nin kaybolmasıyla ilgili beni suçluyor."

"Kedi kaybolmadı Kronos, kaçırıldı."

"Evet, yanında ben vardım Berat." Bütün tiksintim dudaklarımdan aktı gitti. Sen yoktun, ben vardım.

"Ayrıca senden neden kıskanayım? Sadece senin yüzünden bu bok çukurundaydı ve her şey senin yüzünden oldu."

Ben bir şey demeye kalmadan Bulut lafa atladı,

"Siktirtme belanı, grupta bile değildin! Hiçbir şey Kronos yüzünden olmadı, herkes tehlikenin farkındaydı ve herkes de kabul etti. Sen Kedi'den en yakınına ihanet etmesini istedin ve o asla bunu yapmazdı. Onu tanıyamamak senin suçundu."  Bulut ses tonunu yükseltmişti.

"Sen hiçbir şey bilmiyorsun." Çimense Bulut'un aksine çok sakin konuşuyordu.

"Eh, üstün körü birkaç şey elbette biliyorum ve siz konuştukça parçalar yerine oturuyor." Biz 11 kişi hep birlikteydik ama onlara hiç Beratdan bahsetmemiştik. Duymuşlardı tabii ki ama genel meseleyi bilmeyince parçaları birleştirememişlerdi.

"Eğer Kronos o adamları başınıza bela etmeseydi bunlar olur muydu?" Berat da bağırıyordu.

"Kronos'un kimseyi başımıza bela ettiği falan yoktu. Bizim işimiz buydu ama sen bunu bilecek kadar bizden biri olamazdın Çimen." Şimdi üstünlük Bulutta olduğundan sanırım o, bağırmıyordu.

"Sizden biri olmayı istedim evet ama bunu Kedi ikinci kez reddettiği an benim için mesele kapanmıştı."

Onu sadece iki kere görmüştüm ve birinde Kedi yanımızda yoktu. Beni çağırmış ve Kedi'yi ikna etmemi istemişti. Aramıza girmeyi, bizden biri olmayı çok istiyordu. Belki de hep bu yüzden onun Kedi'yi sevmediğini düşünmüştüm ilk başta. Bizden biri olmak için onu kullandığını sanmıştım. Tabii sonradan bu yüzden olmadığını biliyordum çünkü dediği gibi, bir süre sonra tamamen vazgeçmişti ve ben, o buluşmadan sonra onu hiç görmemiştim.

"Onu bu kadar mı çok sevdin?" İnanmak istemiyordum. Onun Kedi'yi gerçekten çok sevdiği fikrine inanmaya tüm bedenim itiraz ediyordu.

"Ben onu her şeyden çok sevdim Kronos, hala da seviyorum. Yoksa emin ol, senin önderliğini yaptığım bir yere asla adım atmazdım."

"Öyle olsun ama dediğin gibi, buranın önderliğini ben yapıyorum. Sakın sözümden çıkmaya kalkma, bozuşuruz." Bir pislikmişim gibi bana baktı ve ayağa kalkıp ceketini aldığı gibi mekanı terk etti. Ben bunu pekala bir 'kabullenme' olarak algılayabilirdim ki öyle de yaptım. Ona güvenmem gerekiyordu çünkü artık bizden biriydi.

Onu seveceğimi yada diğerleri gibi ona karşı koruma içgüdüsüyle dolacağımı hiç sanmıyordum ama amacımız aynıydı ve ben bana yardımı dokunacak her şeye lanet olsun ki muhtaçtım. Bu, yüzünü görmekten her saniye nefret edeceğim biri olsa bile.

**

Bölüm sizce nasıldı? Bu satıra yorumlarınızı alabiliriiimm
Berat'ı sevdiniz mi? Sizce nasıl biri? 🤭🤭😂
🥂🥂
Beni sosyal medya hesaplarımdan takibe alabilirsiniz;

Instagram: damlanlas
Twitter: damlaanlas
🥂🥂
Okuduğunuz için teşekkürler, yeni bölüm bildirimi için hikayeyi kitaplığınıza eklemeyi unutmayın! :))
-D.A.

Continue Reading

You'll Also Like

15M 608K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
57.3K 2K 16
"Ada abla biraz gezelim mi Babam sen ben üçümüz " dedi birden " Babacım belki Ada ablanın işler vardır rahatsiz etmeyelim biz onu " dedi Bora bey Aya...
TERAPİST[HANZEH] [GxG] By .

Mystery / Thriller

3.7K 575 8
Ünlü bir terapi merkezinde çalışan Zehra Güneş bir iş gününde girdiği 718 numaralı odada hayatı değişecekti...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

163K 9.8K 54
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...