fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XXXVII| the lion's claw

1.4K 127 147
By carmenfkahlo

KILLIAN

Regina' nın sadece uyuyorken masum görünebilmesi Hook' un canını sıkardı her zaman, şimdi olduğu gibi. Karşısındaki bu güzel yüz için üzülüyordu. Keşke her şey daha farklı olsaydı, diye düşündü. Farklı kişilikler ile farklı bir hayatta, her şeyden uzak.

Çıplak bedeni ile birlikte Regina' nın yatağından çıktı ve üzerine siyah saten sabahlığını geçirerek serin bir rüzgarın girdiği kapıdan balkona çıktı. Ay en tepedeydi ve siyah denize yansıyordu. Oradan rahatlıkla görülen şehir, gecenin yıldızlarına benzer meşaleler ile aydınlanıyordu. Korsanların kaba kahkahaları, kadınların inleme seslerini ve küfürleri duyabiliyordu.

Derin bir iç çekti. Neden böylesine mutsuz olduğunu bilmiyordu. Her şeye sahip sayılırdı fakat içindeki boşluğu tam olarak dolduracak şeyin ne olduğunu bilmiyor, bilmediği şeyin yoksunluğunu çekiyordu.


Thomas' ın nerede olduğunu düşünecekti fakat bunun gerekli olmadığını anladı. Kardeşinin bir fahişenin yanında olduğunu gayet iyi biliyordu. Thomas şanslı. Hiçbir şeyi düşünmüyor ve düşüncesizce yaşamını sürdürebiliyor. Ben ise düşünmekten beynim patlayacakmış gibi hissediyorum.

Thomas' ın nasıl bu kadar umursamaz olduğunu anlamıyordu. Burada olmak istemediğini her fırsatta belirtiyor ve korsan olduklarını hatırlatarak denizlere açılmaları gerektiğini anlatıyordu. "Biz korsanız kardeşim, kraliçenin köpeği değil. Bırak burada istediğini yönetsin. Biz de denizlerimize geri dönelim. Öldürmek istiyorum Hook. Herkesi öldürmek istiyorum." diyordu sitemle.

Nefret dolu mavi gözlerini aşağı indirerek sol bilek köküne baktı. Orada bir elin olması gerektiğini unutmuş gibiydi. Zaman o kadar hızlı geçiyordu ki, Hook sol elsiz doğmuş gibi alışmıştı bu duruma.

"Uyuyamıyorsun." dedi ardından gelen ses. "Neden?" Regina üzerindeki sabahlığı ile Hook' un yanına geldi ve delici siyah gözlerini korsanın yüzüne sapladı.

"Bir rüya beni uyandırdı."

"Kötü bir rüya mıydı?"

"Bilmiyorum." dedi omzunu silkerek. "Denizdeydim." Regina' nın siyah gözlerine baktı. "Bir hazine bulduğumu hatırlıyorum."

"Bu iyi bir şey sayılmaz mı?"

"Hazinenin hissettirdiği şey iyi değildi Regina. Hissettiğim tek şey korku ve endişeydi."

"Sadece bir rüya Killian." Regina ellerinden birisini yanağına yasladı ve parmaklarıyla sakallarını okşadı. "Rüyalar da saçmadır."

"Tekrar denizlere açılmaya karar aldım. Belki yarın gece yola çıkabilirim."

Regina donup kaldı ve elini hızlıca geri çekti. Gözlerindeki öfkeyi rahatlıkla görebiliyordu.

"Neden?" diye sordu kadın.

"Çünkü ben korsanım."

"Beni burada bırakmanı istemiyorum."

Sadece etrafında seni seven birisine ihtiyacın var.

"Kararım kesin."

Regina bakışlarını kaçırarak alt dudağını dişledi ve bir müddet düşündükten sonra yine Hook' a döndü.

"Kraliçen olarak emredersem-"

"Regina... Yapma. Beni burada tutamayacağını ikimiz de biliyoruz. Bak, aklım çok karışık anlıyor musun? Denizlere açılmak bana iyi gelecek. Tayfamın da buna ihtiyacı var."

"Birkaç gün daha bekleyemez misin? En azından Winchester kardeşler dönene kadar? Ejderhalara neler olduğunu çok merak ediyorum."

"Winchesterlar günlerdir yok."

"Dönüş yolunda olduklarına eminim. Lütfen Killian." Regina yıllar önce kestiği elinden geriye kalan bilek köküne dokunduğunda elinin soğukluğu Hook' u ürpertti. Ve tek zaafının ona bu şekilde yalvarması içindeki sertliği yumuşatıyordu.

"Pekala, Winchesterlar dönene kadar."

Winchesterlar beş gün sonra Umi kıyılarına yanaşmışlar ve yapılan ilk şey Regina' nın konsey odasında toplanmak olmuştu. Hizmetçiler bira ve rom ikramı yaptıktan sonra odadan çıktıklarında Winchester kardeşlerin yüzünde başardıklarına dair birer ifade vardı.

"Ejderhalar düştü Majesteleri."

Regina' nın kahkahası... Bunu duymayalı çok uzun zaman olduğunu fark etmişti. Regina' nın aşırı mutluluğunu izlerken önündeki romdan birkaç büyük yudum aldı.

"Ah Dean, lütfen detaylandır. Her bir detayı duymak istiyorum!"

"Nasıl isterseniz Majesteleri." dedi Dean Winchester kendine has tebessümüyle. Birasından içip ağzını sulandırdı. "Ejderha halkı çektikleri zulümden zaten sıkılmışlardı. Duyduğuma göre kral vergileri arttırmış ve bu da pek iyi etki yaratmamış. Üstelik ejderha kralının kibirli ve halkı umursamayan birisi olduğunu da duydum. Bu yüzden halkı ateşlemek hiç de zor olmadı."


Sam Winchester devam etti. "O gece halk zarar verebilecek her şeyi ve ateşleri alarak isyan çıkarmaya başladıklarında daha da tuhaf bir şey oldu Majesteleri. Olaydan yararlanmak isteyen bir lord -ona aslan lordu diyorlar- Şehir Muhafızları Lord Kumandanı ile anlaştığı için şehirdeki tüm muhafızlar da isyana yardım etmiş oldu. Bunun yanında oldukça tesadüf bir şekilde tüm ejderhaların da serbest bırakıldığını gördük."

"Yüce tanrım!" dedi Regina heyecanla.

"Balistalar elbette çoktan hazırdı." dedi Dean. "Alev Söndüren üflendiğinde tıpkı Gustavo Fring' in söylediği gibi oldu. Ejderhaların alevi gitti Majesteleri."

"Buna rağmen onları alt etmek çok kolay olmadı. Balistalara yeni ok takma süresi oldukça uzundu fakat insanlar ejderhalardan o kadar nefret ediyordu ki, ellerindeki her şey ile onlara saldırdılar. Yüzlerce kişi öldü tabii ve çevredeki evler epey harap oldu. Ama gerçek şu ki, Ejderha Kalesi' ndeki bütün ejderhaları öldürmeyi başardık."

"İnsanların neşesini görmeliydiniz! Herkes böyle bir zamanı bekliyormuş aslında. Ejderhaların kafaları kesildi ve bedenlerinden sökülen küçük ya da büyük boynuzları insanlar aralarında paylaştı.

"Ya kral? Onu getirebildiniz mi?"

"Ne yazık ki, Majesteleri. Kralın öldüğünü duyduk. Anlatılanlara göre ejderhası öldürülünce korkmuş ve uçurumdan aşağı atlamış."

"Ceset görülmeden buna inanmamalıydınız." dedi Regina. "Bir-iki kişi öldüren aptal adamlar abartılı hikayeler anlatmaya bayılır."

"Ölü ya da canlı ne fark eder?" dedi Thomas. "Adamın ejderhası öldü ve taht gasp edildi. Sikseler bile tekrar orada oturamaz."

"Onların nefes almasını bile istemiyorum." diyen Regina birasını bitirdi.

Hook, Regina' ya baktı ve "İşte şimdi intikamını aldın." dedi ukalaca. "Mutlu musun?"

"Tahmin edemeyeceğinden fazla mutluyum." Regina' nın sesinde nefret ve hırs vardı.

"Güzel, öyleyse artık denizlere açılabiliriz."

Hook ayağa kalktı ve selam verme gereği bile duymadan odadan çıktı. Thomas hemen arkasından geliyordu. Kolunu gururla ağabeyinin omzuna atıp "İşte Kaptan Hook geri döndü!" diye bağırmış ve bir kahkaha atmıştı. "Kim olduğunu hatırlamana sevindim kardeşim."

"Çok konuşma Thomas. Git ve tayfaya söyle. Tüm hazırlıklar yapılsın. Yarın sabah buradan ayrılıyoruz."

"Emredersin kaptan!" diyen Thomas neşeyle koştu ve gözden kayboldu.

Kardeşinin bu çocuksu hareketlerine minik bir tebessüm gönderirken "Kaptan Hook?" dedi arkasındaki Dean Winchester. Hook, yüzünü toparlayarak arkasındaki iki dev kardeşe döndü.

"Nereye gittiğinizi öğrenebilir miyiz?" dedi Sam.

"Rüzgar beni nereye götürürse. Sadece buradan uzaklaşmak istiyorum."

"Bizi de alın."

"Emin misiniz?" dedi şaşkınca.

"İyi avcıyızdır."

"Yani iyi öldürürüz, kolay uyum sağlarız."

"Sürekli seyahat halindeyiz zaten fakat farklı bir yere gitmeyi çok fazla istiyoruz."

"Pekala, benim için sorun olmaz. Fakat gemimde herkesin bir görevi vardır. Şikayet etmeden yapacak mısınız?"

"Ne emredersen kaptan."

"Güzel, yarın sabah iskelede olun."

HARRY

Ejderha Kalesi' nin aslan kralının oğlu ya da Ejderha Kalesi' nin veliaht prensi. İşte Harry Styles artık buydu. Gururlu bir şekilde bir zamanlar Zayn' in prensken kaldığı odadaki batı balkonundan şehri izliyordu. Başardım, diye düşündü kibirle. Onu ardımda bırakmayı başardım. Artık güçlü olan benim Zayn.

Balkondan yeni odasına girdi ve yaverinin yardımı ile üzerine en güzel kıyafetlerinden birisi olan, Styles yeşili renginde, kadife kaftanını giydi. Kahverengi pelerinini altın bir aslan başı mızrağıyla tutturdu. Çizmelerini ayağına geçirip kılıcını da kahverengi deri kemerine taktıktan sonra tamamen hazırdı ve ardındaki iki muhafız ile birlikte doğruca odasından çıktı.

Bir gün önceki karmaşanın izleri hala belli oluyordu tabii ama hizmetçiler kaleyi normal haline döndürmek adına durmaksızın çalışıyorlardı. Bazılarının, üzerindeki küçümser bakışlarını hissedebiliyordu fakat bunu umursamadı. Yakında herkes onun ne olduğunu kabullenecekti. Değil mi?

Muhafızlara dışarıda durmalarını emrederek Louis Tomlinson' un odasına girdiğinde onu hala o gecede giydiği zırhla ve yüzündeki kan ve pislik izleri içinde buldu. Gözlerini belirli bir noktaya odaklamış bir halde pes edercesine oturuyordu. Geldiğini gördüğünde mavi gözlerinde oluşan nefret Harry' nin küçük bir endişe yaşamasına neden oldu.

"Senin için sıcak suyla dolu bir küvet hazırlatmamı ister misin?"

Louis, yanındaki kirli kılıcından destek alarak yavaşça ayağa kalktı ve Harry' nin tam karşısına geçti.

"Lou, bana öyle bakma. Sen benim kardeşimsin. Bunu biliyorsun değil mi?"

Harry, Louis' in attığı yumrukla geriye doğru savruldu. Yere düşecekken Louis onu yakalarından kavradı ve duvara bastırdı.

"Seni sikeyim. Kardeşliğini de sikeyim! Bunu nasıl yaptın Harry? Ona nasıl ihanet ettin? O da bizim kardeşimizdi, onunla birlikte, yan yana savaşmıştık!" Louis bir yumruk daha attı ve Harry dudaklarındaki kanın tadını aldığında Louis' i göğsünden ittirerek kendinden uzaklaştırdı. Anlamıyordu. Louis bunu nasıl anlayabilirdi ki?

"Zayn' den iyi bir kral olacağını mı sandın?" dedi sitemle. "Her gün, acaba bugün yakacağı biri olacak mı diye düşünerek uyandım. Gidip şehre in. İnsanların mutluluğunu göreceksin. Onu istemediler. Anlıyor musun? İstemediler."

"Harry," dedi Louis dehşet içinde. "Siz haince tahtı gasp ettiniz. İhanet ettiniz! Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?"

"Babam bunun doğru olduğunu söyledi."

"Siktir git." dedi Louis. "Yoksa seni öldüreceğim."

Elinin tersiyle dudaklarındaki kanı sildi ve bakışlarını kaçırarak odadan çıktı. Louis neden Harry' i suçluyordu ki? Her şey çok hızlı gelişmişti ve Harry hiçbir zaman ejderhaları tahttan indirme gibi bir düşünceye kapılmamıştı.

Desmond Styles bu isyandan ve insanların Alev Söndüren dedikleri şu savaş borusunun etkisi sonucundan yararlanmış ve gücün aslanlarda olması gerektiğini söyleyerek harekete geçmişti. Babası isyanı başarıyla durdurup aç insanlara erzak vermiş ve vergileri düşürerek şimdiden onların gönüllerini kazanmış durumdaydı. Halk aslanları destekliyordu. Önemli olan bu değil miydi?

Kahvaltısını yaptı ve dün babasının emrettiği gibi güneş en tepeye çıktığında doğruca Styles muhafızlarıyla korunan taht odasına gitti. Babası oradaydı. Obsidiyen tahtın üzerinde, yeni yapılmış, yakutlarla süslü altından tacının altındaydı.

Bir reverans yaptıktan sonra babasının oturduğu tahtın basamaklarının aşağısında, hemen sağda durarak yerini aldı ve Kral Desmond küçük bir el hareketi yaparak iki muhafızın harekete geçmesine neden oldu. Devasa büyüklükteki kapılar açıldı ve içeriye ejderha kralının eli Mark Tomlinson girdi. İki muhafızın arasında, yüzünde nefret dolu bir ifade ile yeni kralına doğru geliyordu.

"Eski dostum," dedi Desmond Styles. "Bana öfkeli olduğunu biliyorum fakat bu durumu aşmak hiç de zor olmayacak. Diz çöküp yemin et ve hiçbir şey olmamış gibi devam edelim."

Harry, Mark Tomlinson' un diz çöküp yemin edeceğini düşündü. Fakat adam yere tükürdü ve acımasızca "Benim kralım Malik' tir." dedi. "Cehenneme kadar yolun var." 

Desmond Styles bıkkın bir iç çekti ve bir müddet sessizliğini sürdürdü. "Sözlerin ölümünü hazırlıyor Mark. Mantıklı düşünmeni istiyorum."

"Sikeyim seni."

Sağındaki muhafız Mark Tomlinson' a yumruğunu geçirdi.

"Mark Tomlinson' u hücreye atın. Eğer bir hafta içinde fikrini değiştirmezse vatan hainliğinden idam edilecektir."

"Beni şimdi öldürsen iyi olur. Dizlerim senin için asla bükülmeyecek."

"Götürün onu." Kollarına giren muhafızlar Mark Tomlinson' u dışarı çıkardı. Sonraki gelenler kalenin Baş Üstadı Walter White, yardımcısı Jesse Pinkman, silah ustası Sör Tarlo Payne, Baş Rahip Ilham, Şehir Muhafızları Lord Kumandanı Raegan, Ordu Lord Kumandanı Naveen, Kraliyet Defterdarı Lord Stephan oldu.

"Diz çökün." dedi kral. "Sizi affedeyim ve aynı yoldan devam edelim."

Walter White ve yardımcısı Jesse, Lord Kumandan Raegan, Lord Stephan, Rahip Ilham dizlerinin üstüne çöktüklerinde ayakta kalanlar Tarlo Payne ve Lord Kumandan Naveen oldu. Diz çök seni aptal adam, diye düşündü Harry, Tarlo için. O yaşlı huysuz adamı seviyordu ve çocukluğundan bugüne dek ona kılıç konusunda pek çok ders vermişti. Şimdi ölüme gidiyordu. Diz çok aptal.

"Diz çökün Sör Tarlo." diye yeniledi kral.

"Gaspçının önünde diz çökmeyeceğim." dedi Tarlo Payne hiddetle ve Harry' e baktı. "Bugüne dek sana verdiğim en önemli ders sadakatti gaspçının piçi. Ama görüyorum ki hiçbir dersi anlamamışsın."

"Karşında güneyin prensi var. Sözlerine dikkat et." dedi Lord Kumandan Raegan.

"Bakın, şimdi de gaspçının köpeği konuştu." diyen Sör Tarlo kahkaha attıktan sonra Raegan' ın yüzüne tükürdü.

"Öldürün onu." dedi kral. Harry bunu yapmamalarını haykırmak istedi fakat kendini tutmayı başardı ve kralın emrine karşı çıkmadı. Muhafızlardan birisi ilerleyip Sör Tarlo' nun arkasına geçti ve yaşlı adamın buruşuk boğazına derin bir çizgi açtı. Harry gözlerini kaçırdı. Duygularını belli etmemeli ve sakin olmalıydı.

Gözler Lord Kumandan Naveen' e döndü. Her zamanki gibi çelik kadar sert ve yüzünde hiçbir ifade yoktu.

"Yetenekli bir kumandansınız Lord Naveen. Sizi kaybetmek krallık adına büyük bir zarar olur. Diz çöküp yemin etmenizi diliyorum."

"Ben bir yemin ettim." dedi Lord Naveen soğuk bir sesle. "Gaspçıya başka bir yemin etmeyeceğim."

"Lord Naveen... Diz çökün yoksa sizi öldürmek zorunda kalacağım."

Lord Naveen belindeki hançeri çekti ve hiçbir tereddütü olmadan boğazına Tarlo Payne kadar derin bir yarık açtı. Kan bir şelale gibi boğazından akarken yere düştü ve çok kısa süre içinde yaşamı sona erdi.

"Yazık oldu." dedi kral donuk bir sesle. "Malik kızları getirildi mi?"

"Evet Majesteleri."

"Onları içeri alın. Ve siz," dedi hala diz çökenlere bakarak. "Bana ihanet etmediğiniz sürece hiçbir sorun olmayacak. Şimdi gidebilirsiniz."

Diz çökenler çıktıktan sonra içeriye Waliyha ve Doniya Malik girdi. Kadınların yüzleri ağlamaktan kızarmış ve şişmişti. Fakat buna rağmen nefret ve öldürme isteği ile doluydular.

"Horan Hanesi' nin koruyucusu Lord Greg' e kuzgun gönderdik Majesteleri. En kısa zamanda buraya geleceklerini düşünüyoruz. Lord Andrew Hemmings' in de yola çıktığına eminim."

"Güzel." Kral, artık prenses olmayan kadınlara baktı. "Normal şartlarda sizi öldürmem en doğrusudur. Fakat sizler kadın ve en önemlisi birer annesiniz. Şimdi diz çökün, kanınızı ve geçmişi unutmaya yemin edin."

Kadınlar sustu. Fakat bir süre sonra Doniya Malik "Diz çökmeyeceğiz." dedi kararlı bir sesle.

Waliyha Malik ekledi. "Bizler ejderhanın kanıyız Lord Desmond. Kim olduğumuzu ya da sizin kim olduğunuzu asla unutmayız."

"Leydilerim, eğer diz çökmezseniz çok sevdiğiniz tatlı çocuklarınızı öldürmek zorunda kalacağım."

Anne Styles, Harry' e bir keresinde "Güçlü bir kadının tek zaafı çocuklarına duyduğu sevgidir." demişti. İşte şimdi bu sözün ne kadar doğru olduğunu görebiliyordu. O güçlü bakışların yerini şimdi gözyaşı ve korku almıştı. İkisi de hiç düşünmeden aynı anda diz çöktüklerinde Kral Desmond küçük bir kahkaha savurdu.

"Umuyorum da kocalarınızın dizleri de böyle kolayca bükülür leydilerim. Küçük çocuklara zarar vermeyi hiç sevmem, bilirsiniz... Şimdi doğruca yola çıkmanızı istiyorum. Kralın Şehri' ne geri dönmeniz bugünden itibaren yasaktır."

İki kız kardeş ayağa kalkıp koşar adımlarla taht odasından çıkacağı sırada içeriye Jawaad Malik girdi. Yüzünde alaylı bir gülücük vardı ve kendinden emin tavırlarla buraya doğru geliyordu.

"Majesteleri." dedi reverans yaparak.

Harry kaşlarını çatarak ejderhanın hareketlerini izledi. Hiçbir zaman Jawaad Malik' e güvenmemişti ve ondan hiç hoşlanmıyordu. Sonuçta adam babasına ihanet etmişti. Kendi öz babasına ve kanına.

"Diz çök Jawaad."

Jawaad Malik itiraz etmeden diz çöktü. "Redland ve sadakatim ömrüm boyunca sizindir. Hayatım ve onurum üzerine, Işığın Tanrısı adı altında yemin ediyorum." Jawaad yeniden ayağa kalktı. "Eğer izniniz olursa en kısa zamanda Redland' e geri dönmek ve orayı sizin adınıza yönetmek isterim."

"Ya baban?"

"Babamı da benimle götürmek düşüncesindeyim. Emin olun Redland' in ateş hücrelerinden kaçmak için hiçbir yol yoktur."

"Jacey Malik' in burada kalması gerektiğini düşünüyorum." dedi Harry babasına dönerek. Bu daha güvenli bir hamle olurdu.

"Oğlum haklı. Jacey Malik buradaki kara hücrelerde kalacak. Sen ise dilediğin zaman gidebilirsin."

"Emredersiniz Majesteleri." Jawaad tekrar bir reverans yaptı ve arkasına dönerek kapıya doğru yürüdü.

Gün içinde birçok kişi gelip yemin etmiş ya da itaatsizlikten ölmüştü. Bu iş günlerce sürecekti şüphesiz. Üstat Walter güneyin tüm hanelerine kuzgun göndermişti ve kuzgunlarda, lordları diz çökmeye çağıran mektuplar bulunuyordu. 

AALIYAH

Acı.

Gerçek acının ne olduğunu artık biliyordu. Bu, düşüp bacağındaki küçük bir noktanın morarması ya da birkaç damla kan akması gibi bir acı değildi. Ruhsal ve fiziksel. Çok derindi. 

Aaliyah' ın günlerdir canı çok acıyordu. Bacaklarının arasında yılanın bıraktığı acı katlanılamazdı. Durmaksızın yanıyor ve sızlıyordu. Fakat ruhu da bunun kadar kötüydü. Gözlerini her kapatışında o anı yeniden yaşıyordu. Yeniden, yeniden ve yeniden. Lord Jeremy Bieber kendisine ne yapmıştı? Ya o muhafızlar? Annesinin üzerine çıkıp ona ne yapmışlardı? Düşünüyor ama anlamıyordu.

Günlerdir durmadan uyanıp tekrar uyuyordu fakat bu sefer kendinde doğrulma gücü bulabildi. Her hareket edişinde acı büyüdü ama bir şekilde yattığı yataktan ayağa kalkmayı başardı. Hayatında gördüğü en küçük, en kirli ve en dağınık bir odadaydı. Bir yatak ve bir dolap vardı içeride sadece. Zaten yatak neredeyse odanın tamamını kapadığından alan oldukça sınırlıydı. Altında eski ve yıpranmış bir keten pantolon vardı. Üzerinde ise ince bir gömlek, gömleğinin altında Lord Jeremy' nin hançerini sapladığı yeri kaplayan sargılar vardı. Karnı da acıyordu fakat bacaklarının arasındaki acı bundan çok daha kötüydü.

Sonra kafasında bir hafiflik hissetti ve ellerini başına kaldırdı. Saçları yoktu? Saçlarım, diye düşündü telaşla. Saçlarım nerede? Saçlarımı mı kestiler?! Uzun ve ipeksi saçlarının yerine artık kısa ve eline diken gibi batan saçları vardı. Bunu kim yapmıştı ona? Kim onu evinden götürmüştü ve kim ona yardım etmişti? Aaliyah çok korkuyordu. Burası neresiydi ki? Kimin eviydi?

Ahşap kapıyı açtı ve karnındaki sızlayan yarayı tutarak, küçük adımlarla dışarı çıktı. Hemen karşısına çıkan bir masada oturan iki kişiyi gördü. Bir kız ve diğeri daha genç bir erkek. İkisi de aynı anda Aaliyah' a baktı. O an sadece şöminenin ateşinde çatırdayan ateşin sesi hüküm sürdü.

On yedi ya da on sekiz yaşlarındaki bu kız Aaliyah' ın gördüğü en çirkin kız olabilirdi. Kalın ve şekilsiz kaşlara, karga gibi burna, mavi gözlere ve ince dudaklara, çalı gibi görünen açık kahverengi saçlara sahipti. Zayıf ve dal gibi görünen vücuduyla kambur oturuyordu. Kızda güzel olan tek şey güneyin denizleri kadar mavi olan gözleriydi şüphesiz.

Diğer çocuk ise on üç yaşlarında gibi görünüyordu. Karşısında oturan kız gibi mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Beyaz teni kar gibiydi. Diğerinin aksine çok güzel bir erkekti fakat bakışları soğuk ve donuktu.

"Bakın kim uyanmış?" dedi kız mavi gözlerinde ışıldayan bir hırsla. Oturduğu sandalyeden kabaca ayağa kalktı. Uzun boylu ve otururken göründüğünden daha sıskaydı.

Aaliyah yorgun bedenini arkasındaki duvara yasladığında kız tam karşısına geçmişti. Başını eğerek, tepeden ona bakıyordu.

"Sen... Senin..." dedi Aaliyah yorgun ve titrek bir sesle. Boğazı çok fazla kuru, sesi çatallaşmıştı.

"Benim adım Izel. Bu da kardeşim Ozzy."

Adının Izel olduğunu söyleyen kız, kardeşine uzun bir süre baktı ve sırıtarak tekrar Aaliyah' a döndü. "Kimsin sen?"

"Prenses Aaliy-"

Izel yüzüne öyle hızlı bir tokat attı ki Aaliyah yere düştü ve acıyla inledi.

"Sana kim olduğunu sordum!"

"Aaliyah Mendes' im. Kuzey Krallığı-"

Izel eğilip tekrar tokat attı.

"Sen prenses değilsin!" dedi bağırarak. "Duydun mu? Senin adın Akira. Biz senin kardeşleriniz ve annemizle babamız yangında öldü. Size ben bakıyorum. Şimdi söyle. Kimsin sen?"

Aaliyah sustu. Korkuyordu çünkü Izel öfkeliyken daha da çirkinleşiyordu. Ve neden bahsediyordu o? Adı Aaliyah Mendes' ti. Kuzeyin Aaliyah' ı. Bir prensesti o.

"KİMSİN? SEN?!"

"Akira." dedi Aaliyah.

"Güzel." Anında sakinleşti. "Akira güzel bir erkek ismi değil mi? Ozzy isminin bu olması gerektiğini söyledi." Izel, Aaliyah' ı kollarından tutarak dikkatlice ayağa kaldırdı.

"Akira, Aaliyah Mendes' in öldüğünü bilmelisin. İşgal gecesi ona tecavüz edilip annesiyle birlikte öldürüldü. Anladın mı?"

Aaliyah' ın gözleri doldu. Annesi ölmüştü. Babası ölmüştü. Ice ölmüştü. Muhtemelen Shawn ve Bebek Daphne de ölmüştü. Artık kimsesi yoktu. Ve Izel şimdi Aaliyah' ın da öldüğünü söylüyordu.

"Tecavüz ne demek?" diye sordu sağ gözünden bir damla akarken.

Izel' ın dudaklarındaki tebessüm soldu ve mavi gözleri buza dönüştü. Sert ellerinden birisini Alliyah' ın yanağına değdirdi.

"Sana dokundular Akira." dedi sadece. "Ama bunu ardında bırakabilirsin. Sonuçta Aaliyah Mendes ve onun acıları öldü, değil mi? Sen yeni bir kişisin. Akira' sın. Akira yeni doğdu ve onun hiçbir acısı yok."

"Artık burada mı yaşayacağım?"

"Hayır fakat birkaç gün daha burada kalıp iyileşmeni beklememiz gerekiyor. Sonra güneye doğru gideceğiz."

"Ağabeyim Shawn' a ne olduğunu biliyor musun?"

Izel bir tokat daha attı.

"Senin tek bir ağabeyin var! O da Ozzy. Akira, geçmişle ilgili soru sormayacak, Aaliyah Mendes' i ve onun hayatını unutacaksın. Bunu daha kaç kere söyleyeceğim sana?!"

Ama ben Aaliyah Mendes' im. Yaşadığım her şeyi nasıl unutabilirim?

"Unutmayacağım." dedi fısıldayarak. Izel bunu duydu ve Aaliyah' ı kollarından sıkarak duvara bastırdı.

"Pekala. Aaliyah, sana neler yaşadığını anlatayım öyleyse, buna sen karar ver. Babanı sofrasında kendi adamları öldürdü. Kafasını kesip kurduyla birlikte kale kazıklarına geçirdiler. Annenle sana tecavüz ettiler Aaliyah. Seni kirlettiler. Duydun mu? Masumiyetini çaldılar ve seni orada ölüme terk ettiler. Ice' nin ve annenin kafalarını da kestiler, babanın yanında sergiliyorlar. Ağabeyini de öldürdüklerini duydum. Kısacası şimdi ailenin tahtında başkaları oturuyor. İşte gerçekleri duydun. Şimdi mutlu musun Aaliyah Mendes? Hala Akira olmak istemiyor musun?"

Aaliyah ağlıyordu. Tecavüzün ne olduğunu hala anlamıyordu fakat vücuduna yapılan bu şiddeti kemiklerine kadar hissedebiliyordu. Ve ailesine yapılanlar... Bunları duymak işkence gibiydi, acı dolu.

O an Aaliyah Mendes olmak istemediğine karar verdi. Yalnız kalmıştı. Yalnız kurttu. Yaşamını bir Mendes olarak devam ettiremezdi. Bunu çok iyi biliyordu.

Gözyaşlarını silip Izel' in ateş gibi parıldayan mavilerine baktı ve "Tamam." dedi zayıf bir sesle. "Aaliyah Mendes öldü. Artık Akira' yım."

Continue Reading

You'll Also Like

137K 12.4K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
761K 63.2K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
73.2K 6K 23
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
195K 18.6K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin