Mürekkep Kokunu İçime Çektim...

By ofluoglumert

20.5K 2.9K 2.5K

Hayatının en zor döneminden geçen Irmak, bir gün bir kitap alıp okumaya başlar ve her şey değişir. /// Genç b... More

tanıtım
1
2
3
4
5
6
7
8
...
9
10
11 / kalp narin bir yaratıktır
12
13
14
15 / şüphe açmış çiçek
Yeni bölüm ne zaman?
TUHAF DERGİ'NİN YENİ SAYISINDA HİKAYEM VAR!
16 / lirik sevgilim
Bundan sonra Atlas'a ne olacak?
18
19 / sarmaşıklar doladı kalbimi (büyük final... mi?)
YAZMAK ÜZERİNE...
MÜREKKEP KOKUNU İÇİME ÇEKTİM (BÖLÜM ÖZETLERİ)

17

374 63 107
By ofluoglumert


Bu bölümü normalde haftaya yayımlayacaktım ama sizden o kadar çok "yeni bölüm nerede" mesaj geldi ki, ben de işte daha fazla bekletmek istemedim! Aslı'nın Irmak'a yapacağı sürpriz itiraflar bu bölüme damgasını vuracak, şimdiden söyleyeyim. Keyifli okumalar!

Bölüm şarkısı: Bea Miller - Like That 

IRMAK HEM BARDAKTAN boşanırcasına yağan yağmur yüzünden hem de kendini çok ama çok bitkin hissettiğinden, Aslı'nın evine gidip onunla yüzleşmekten vazgeçti; böylece boş bir otobüsün arka koltuğunda başını kirli cama yaslayıp gözlerinde inci gibi parlayan yaşlarla yurduna geri döndü. Odasına çıkınca hiç vakit kaybetmeden ıslak kıyafetlerinden kurtuldu ve dosdoğru kendisine ihanet etmeyeceğinden emin olduğu yatağına girdi, ona asla sırt çevirmeyeceğini bildiği yorganını üstüne çekti ve yalan söylemeyeceğine güvendiği yastığına sarıldı. Olanları düşünecek, ağlayacak, düşünecek, ağlayacaktı. Sonra gözyaşları elbette dinecek ve sabaha mutlaka daha dinç bir şekilde uyanacaktı.

Ne var ki öyle olmadı. Uyandığında bir an için, bütün her şey kötü bir rüya olabilirmiş gibi geldi. Ama ıslak çoraplarına baktı, hala kurumamış olan çoraplarına ve sonra her şey beynine hücum etti. Önceki gece sevdiği erkeğin deli olduğunu öğrenmişti.

Yataktan kalkıp yerdeki ıslak çamaşırlarını kirli sepetine atmak üzere toplamaya başladı. O esnada göz ucuyla, odada bir şeyin aniden hareket ettiğini gördü. Sonra anladı ki bu aynadaki kendi yansımasıydı. O mutsuzluk içinde genç, güzel –insanlar öyle derlerdi– bir kızdan çok bir yaratığa benziyordu. Bornozuna sarılıp kendini duşun bir türlü ısınmayan suyunun altına attı, hareket kabiliyeti birdenbire yok olmuş gibi, adeta bir ceset gibi, suyun altında dakikalarca kıpırdamadan durdu. Soğuk su iyi gelmişti. Su tenini döverken ona bunca zaman bu kadar aptal ve kör olabildiği için ceza veriyor gibiydi.

Duştan sonra saçlarını taradı, üstünü giyip odadan çıktı. Saat daha çok erkendi ama olanları Selin'e bir an önce anlatmak istiyordu. Kat merdivenlerini inerek onun oda kapısının önüne gitti, kulağını kapıya dayadı, uyanık olup olmadığını anlamaya çalıştı. İçeriden en ufak bir çıt sesi bile gelmiyordu. Tabii o ve oda arkadaşı olan kız –neydi adı– daha uyuyor olmalıydı, Irmak o yurtta kendisinden daha erkenci olan birini henüz görmemişti. Selin'le konuşmayı sonraya erteleyip kahvaltı salonuna gitti. Saatlerdir ağzına tek lokma bile koymamıştı ve bomboş midesi guruldayıp duruyordu. Ama Selin'i sürpriz bir şekilde orada buldu. Saksının arkasındaki masada oturmuş tek başına kahvaltı yapıyordu.

"Aa, Irmak!" demek için ağzını açtı ama omletindeki biber yüzünden hapşırdı.

"Günaydın," dedi Irmak ona doğru yürürken. Arkadaşı onu bir anlığına da olsa gülümsetmeyi başarmıştı. O sırada kendisi de hapşırdı.

"Dünkü yağmurda ıslanmış gibi bir halin var." Pek nadir kullandığı bıçağıyla bir hanımefendi gibi tabağındaki omleti ortadan ikiye bölüyordu.

Irmak karşısındaki sandalyeyi çekip oturdu ve tek solukta, "Ne olduğuna asla inanmayacaksın: Atlas deliymiş," dedi.

"Hocamla konuşup o ilaçların bazı psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanıldığını öğrendim, ben de bunu sana diyecektim ama... deli derken... nasıl yani?"

"Bildiğin deli diyorum. O ilaçları boşuna kullanmıyormuş. Adı da Ahmet'miş. Bunca zaman bana yalan söylemiş. Aslı da başından beri bu işin içindeymiş."

"Yavaş gel." Selin, başta Irmak'ın şaka yaptığını düşünmüş, ama şimdi ciddi ciddi endişelenmeye başlamıştı. "Atlas baya baya deli miymiş?"

"Evet dedim ya, deliymiş işte," dedi Irmak kayıtsızca. Dün hayatını alt üst eden bu gerçeğe, şimdi alışmış gibiydi. Ama buna mecburdu. Başka ne yapabilirdi ki? Geldiği gibi pışpışlayamazdı hayatından bu gerçeği. "Kafasına eseni yapıyormuş. Geçen yıl ortadan kaybolup Suriye'ye gitmiş. Suriye'ye!" Eh, artık kendi başına uzay bile gidip gelse bunu anormal bulmayacaktı.

Selin ne söyleyeceğini bilemiyordu. "Ama o kitap..."

"Evet, Atlas Kitabı'nı yazan o. Kelimeler konusunda muazzam bir yeteneği var. Deli ama belki aynı zamanda çok da zeki. Zaten hep öyle olmaz mı? Aslında deli deyip durmak saçma. Biraz sorunlu, hepsi bu."

Hepsi bu mu? Tabii ki hepsi bu değildi. Irmak'ın öfkeden içi içini yiyordu. Kendini sevdiği çocuğun ihanetine uğramış gibi hissediyordu. Hani sanki Atlas'ı yatakta bir başka kızla basmış gibiydi. Hatta belki öyle olsa ona daha az kızacaktı. Ama şimdi inanılmaz sinirliydi; çünkü Atlas ondan kendisiyle ilgili en önemli gerçeği saklamıştı.

Selin detayları sorunca, Irmak ona konserde başlayan ve hastanede sonuçlanan akşamı özet geçti ve Selin'in ağzı gittikçe daha, daha ve daha çok açık kaldı.

"Şaka olduğunu söylemeyi isterdim," dedi Irmak monoton bir sesle, kahvaltı almak için ayağa kalkarken. "Ama değil. Sanırım geriye kalan tek şey, bir deliye aşık olduğum."


Selin, Irmak'a Aslı'yla bir an önce konuşması gerektiğini, hatta bunu yaparken eğer isterse onun yanında olabileceğini söyledi. Ama Irmak bunun için doğru zamanı beklediği, şu anda hala çok sinirli olduğu cevabını verdi.

Ne var ki, beklenmedik bir anda Aslı yurda geldi.

Irmak kahvaltı salonundan henüz çıkmıştı; çamaşırhaneye indirmek üzere kirli sepetinde birikenleri poşetlere koymuş, katın ortak tuvaletinde dişlerini fırçalamakla meşguldü. Kat koridoruna çıkan merdivenlerden kendi odasına yaklaşan ayak seslerini duyduğunda, gelenin Selin olduğunu sandı ve ağzında macun, eğlenceli bir şekilde seslendi: "Selin, iki dakikaya geliyorum!" Ancak sözleri yanıtsız kaldı. Zeminde yankılanan tuhaf ve kararsız topuk sesleri dışında, altıncı kat koridorunda hiç çıt yoktu.

Dişlerini fırçalama işlemini merak içinde tamamladıktan sonra tuvaletten çıktı, koridora gitti ve kendisini bekleyen manzarayla karşılaştı: Aslı orada, odasının yarı açık kapısının önünde durmuş, yine de içeri girmemiş, onun gelmesini bekliyordu. Bir yandan çekingen ve mahcup gibiydi, öte yandan son derece tanıdık ve dostane görünüyordu. Irmak adımını zor attı, ellerinden sular damlıyordu ama bu durumda Aslı'nın yanından geçerek odaya girip havlusuna kurulanamazdı. Ellerini yere silkeledi. "Gelmeden önce mesaj atsaydın," dedi, rahatsız olmuş bir ses tonuyla.

"Atamazdım... Beni engelledin, unuttun mu?"

Unutmamış, sadece bir an için aklından çıkmıştı. "O zaman niye geldin?"

"Irmak. İnat etme de konuşalım."

Irmak tek kelime etmeden yanından geçip odasına girdi, ellerini havluya kurulayıp diş fırçasını yerine koydu. Şimdi Aslı yarı açık kapının dışında kalmıştı.

"Tamam, geç," diye seslendi içeriden. Aslı ürkek bir kuş gibi girdi odaya. "Ama çok uzatmazsan sevinirim," diye ona yan gözle bir bakış attı Irmak. Kirli sepetinin önünde durmuştu. "Daha çamaşırları indireceğim."

Ah, ne kadar dayaklıktı! Aslı'yla kirli çamaşırları arasında bir seçim yapıyormuş gibi görünüyordu resmen. Oysa tabii ki Aslı'yı seçerdi, onu seçmek istiyordu, ama şimdi ona çok kızgındı! Onca olup bitenden sonra onu hayatına bu kadar kolay geri alamazdı. Sessiz kalıp, onun savunmasını dinledikten sonra konuşmayı planlıyordu; yine de dayanamadı:

"Demek seni parayla tuttular, ha?"

"Hayır, yanılıyorsun. Bunu para için yapmadım... Efe benim arkadaşım. Bunu Ahmet için yaptım ve... ve senin yüzünden."

"Benim yüzümden mi?"

Aslı'nın gözleri, birazdan yapacağı açıklamanın heyecanıyla parlıyordu. "Öncelikle şunu bilmeni istiyorum: Atlas'la sevgili değilim. Hiçbir zaman olmadım. Zaten o da Atlas değil."

Eh, evet, Irmak bunu çoktan öğrenmişti. Hatta son iki gündür ona herkesin söylediği tek şey buydu!

"O gün parktaki konuşmamızı hatırlıyor musun?"

O gün? Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı, Irmak'ın yol kenarına kurulmuş seyyar bir sahaf tezgahından Atlas Kitabı'nı aldığı günü kastediyordu Aslı. Tabii ki hatırlıyordu. Her şeyin başladığı gündü o gün.

"Ne var biliyor musun?" demişti Irmak. "Uzay'la ayrılman umurumda bile değil. Ben bize ne olacağını merak ediyorum. İkimize... Senin bu gelgitli hallerinden çok sıkıldım Aslı! Etrafındaki herkese, her şeye karşı bu umursamazlığın artık sinirime dokunuyor."

"Beni bu havada buraya bu suçlamalar için mi çağırdın?" diye karşılık vermişti Aslı.

"Neden kendini savunmuyorsun? Benim arkadaşım olan Aslı böyle bir kız değildi. Ben... Ben kendimi hiç olmadığım kadar yalnız ve çaresiz hissediyorum."

"Böyle hissettiğin için üzgünüm."

"Tek diyeceğin bu mu?"

"Evet."

"Sende bir haller var Aslı."

"Hayır yok."

"Bana bak, eğer Uzay'ı bırakıp gittiğin çocuk tanıdığım biriyse seni öldürürüm!"

"Ya hayır! Delirdin mi?"

"O zaman ne? Aramıza giren ne? Seninle benim arama..."

"Irmak, sen de biliyorsun ki bazı şeyler zamanla değişir. Seninle ben başta böyle değildik ki. Sonra... Sonra çok şey oldu. Uzay'la çıkmaya başladım ve şimdi Uzay'la biz ayrıldık. Bu bizim, yani seninle benim için de ister istemez bir şeyleri değiştiriyor. Kardeşinle benim aramda bir taraf olmana gerek yok, sen tabii ki onun yanında olacaksın. Bugün buraya geldim, çünkü bunları sana mesaj atarak söylemek istemedim. Seni asla üzmek istemiyorum. Ama seninle... seninle artık eskisi kadar sık görüşmek istemiyorum, tamam mı? Yani buna illa bir sebep aramana gerek yok. Sadece soğudum.

Irmak şaşkınlıkla kalakalmıştı.

"Eğer sorgulaman bittiyse," diyerek saatine bakmıştı Aslı.

"Şimdi nereye gideceksin?" Irmak'ın onun çantasındaki kitaba takılmıştı. Herhalde yeni bir roman almıştı. Belki de ayrılıkları anlatan bir aşk romanıydı, okuyup okuyup duracaktı şimdi.

"Okula. Provalar var ve daha şimdiden çok geç kaldım. Bir an için duraksadıktan sonra, "Tabii senin beni sahneye hiç yakıştırmadığını biliyorum," diye eklemişti Aslı.

"Of, yapma Aslı..."

"O gün dediğin lafı unutmadım Irmak. 'Bu gidişle senden oyuncu olmaz!' Tam olarak buydu, değil mi?"

"Şimdi ne diye o konuyu açıyorsun ki? Bir anlık kızgınlıkla ağzımdan çıkmış olamaz mı?"

"Olmamalıydı. Hele de benim oyuncu olmayı ne kadar çok istediğimi biliyorken."

"Tamam, haklısın," diye kabullendi Irmak. "Ama demin söylediklerinde bile benden bir şeyler sakladığını o kadar açık ediyorsun ki. Uzay'la ayrılma sebebini gizlemeye çalışman..." Kendi kendine, sinirle güldü. "Rol yapmayı hiç beceremiyorsun. Oyunculuk konusunda kendini geliştirmeye ihtiyacın var. İşte o gün kastettiğim buydu. Kusura bakma, dost acı söyler."

Şimdi hırsla parlayıp sönüyordu Aslı'nın gözleri. "Eğer birileri yeteneğime inanmasaydı, o oyunda rol alamazdım, değil mi? Sonuçta onca adayın içinden başrolü ben kaptım!"

"Alt tarafı bir okul tiyatrosu," diye burun kıvırmıştı Irmak. "Hatta kulüp etkinliği! Küçümsüyorum sanma, ama ben sana kendine daha büyük hedefler koymanı söylüyorum. Bak, sahnede gerçekten iyisin, yani bir yeteneğin var. Ama kendini biraz daha geliştirmen gerek. Senin iyiliğin için konuşuyorum, bana neden öyle bakıyorsun? Günün birinde başarılı bir oyuncu olacağına en çok ben inanıyorum. Söyle bana, bugün televizyonda gördüğümüz oyuncular senden daha mı iyi? Senin biraz motivasyon eksikliğin var. Empati kuramıyorsun, bir karaktere zor bürünüyorsun."

"Öyle mi? Göreceğiz bakalım."

"Ne demek şimdi bu?" demişti afallayan Irmak.

Söyleyecek başka bir şeyi olmayan Aslı, elini hafifçe havaya kaldırarak veda edip yürümeye başlamıştı. Birkaç adım atmıştı ki Irmak arkasından seslenmişti:

"Aslı!"

Aslı durup yarım hareketle dönmüştü.

"Biliyor musun, söylenecek o kadar çok şey varken biz susmayı seçiyoruz. İşte her ne oluyorsa bu yüzden oluyor."

"Evet, hatırlıyorum," dedi Irmak, konunun nereye geleceğini merak ederek.

Şimdi Aslı'nın kaşı kurnaz bir ifadeyle havaya kalkmıştı. Irmak onun bu tavrını iyi tanıyordu: Az sonra bir şey yumurtlayacaktı. Ağzını açtı. İşte geliyordu.

"Hatırlıyorsun, güzel. Bana 'senden oyuncu olmaz' demiştin. Efe'nin babası Necati Abi'nin teklifi tam da bu dönemde geldi. Ahmet'e yardımcı olabilmek için teklifi zaten kabul edecektim, ama sonra neden bu rolü yalnızca ona karşı oynayayım diye düşündüm. Söylediğin o söz, canımı çok acıtmıştı ve ne kadar yanıldığını sana kanıtlamak için en küçük fırsatı bile kolluyordum. İşte bundan daha iyi fırsat bulamazdım. Bir şekilde seni de bu işin içine çekmeliydim."

Irmak aptallaşmış bir halde, arkadaşının sözlerini anlamadan dinliyordu.

"Böylece parkta buluştuğumuz o gün, okuyup Ahmet'in dünyasını anlamam için bana verdikleri Atlas Kitabı'nı o sahafa bırakıp senin almanı bekledim. Bu bir riskti, belki de öylece yanından geçip gidecektin ama ben o kitabın mutlaka ilgini çekeceğini biliyordum. Sonuç olarak haklı çıktım: Sen kitabı aldın ve dahası, Ahmet'in peşinden gittin."

Irmak'ın kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Bir şeyleri kavrar gibi olmuştu ama hala tam olarak adını koyamıyordu. Ya da –aslında– çoktan çözmüştü ama bunu yapmış, gerçekten yapabilmiş olmayı Aslı'ya yakıştıramıyordu. Ve Aslı final konuşmasını yaptı:

"Yani bir taşla iki kuş vurdum: Hem Ahmet'in hayatına kız arkadaşı olarak girdim, hem de seni onun kız arkadaşı olduğuma inandırarak bana söylediğin o sözlerde ne kadar yanıldığını sana gösterdim. Bana iyi bir oyuncu olamayacağımı söylemiştin. Ben de sana bunu eninde sonunda kanıtlayacağımı söylemiştim. İşte kanıtladım."

"Ciddi olamazsın," dedi Irmak şok içinde.

"Evet... Hem de gayet ciddiyim... Biraz burnun sürtsün istedim."

Irmak'ın bulutsuz gökyüzünde aniden çakan bir şimşek gibi gelen tokadı, Aslı'nın suratında patladı. Aslı şaşkınlıkla yanağını tutarken, iki kız arkadaş yüzlerinde farklı sebeplerden doğan şaşkınlıklarla birbirlerinin suratına baktılar.

"Bana bunu yapmaya hakkın yoktu!" diye bağırdı Irmak.

"Sana istersem ne kadar iyi bir oyuncu olabileceğimi göstermeye mi? Evet, vardı! Çünkü bunun aksini iddia ederek aslında tüm bunları sen istedin, her şeye sen sebep oldun!"

"İnanamıyorum ya..." dedi Irmak. Şimdi Aslı'nın karşısından ayrılmış ve odanın içinde daireler çizmeye başlamıştı. "Sırf aslında birlikte bile olmadığın biriyle çıktığına inanmam için, o gün o kitabı oraya bıraktın! Kitabı alacağımı biliyordun... Çünkü beni çok iyi tanıyorsun!"

"Kitabı almasaydın planım baştan çuvallayacaktı," diye kabullendi Aslı.

"Beni kandırdınız... Sen beni kandırdın." Bunları Aslı'ya söylemekten ziyade kendi kendine konuşur gibiydi. "Şu işe bak, sözde en iyi arkadaşım, meğer arkamdan ne dolaplar çevirmiş!"

"Irmak... Ben sadece bana söylediğin o sözlerin acısını çıkarmak istedim, hepsi bu."

"Hepsi bu mu? Sen sadece bir deliyi hayatıma sokup ona aşık olmamı bekledin!"

"Sana yemin ederim niyetim bu değildi. Ben aranızda gerçekten bir şeyler olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim ki! En fazla senin o kitabı alıp Ahmet'i merak edeceğini, benim de senin karşına onun sevgilisi olarak çıkıp seni şaşırtacağımı ve ikimizin, yani onunla benim aramdaki bağlantıyı asla çözemeyeceğin için seni meraktan deli gibi kıvrandıracağımı sanmıştım. Ama bir noktadan sonra işler rayından çıktı, her şey çok hızla gelişti. Üzgünüm ama işin aslı şu ki Ahmet'le sevgili olman gerçekten benim suçum değil." Durdu, aklına onu hayrete düşüren bir şey gelmiş gibiydi. "Efe bana bazı şeyler söyledi... Biliyorsun, Ahmet'i gözetlemek için evin bazı yerlerine kamera koymuşlardı... Demek istediğim onunla... onunla gerçekten yakınlaştın mı? Efe eve defalarca girip çıktığını ve sonunda o işi yaptığınızı" bunu söylerken iki elinin işaret parmaklarını birbirine sürtmüştü "söyledi ama ben inanmak istemedim." Cümlesinin sonunda gizli bir soru işareti vardı.

Irmak cevap vermek yerine gözlerini yere indirdi. Bu da, Aslı'nın şüphesini doğruladı.

"Onunla gerçekten seviştin!" Elini yanlış bir şey söylemiş gibi ağzına götürdü. "Yani bu inanılmaz bir şey olmalı; Ahmet gerçekten yürek hoplatan bir çocuk. Birtakım sorunları var diye bundan pişmanlık duyma sakın. Hatta açıkçası ben de onunla öpüşmenin nasıl bir şey olacağını merak edip duruyorum." İçinden, Neyse ki çok uzağa gitmedim, abisiyle yaptım, diye tamamladı.

Irmak bir an için yeniden çok yakın iki kız arkadaş oldukları o günlere, birbirleriyle her şeyi; ailelerini, sorunlarını, sağlık problemlerini, erkekleri, cinselliği konuştukları günlere döndüklerini sandı.

"Biliyorum bu konuşmayı seninle daha önce yapmam, seni uyarmam gerekirdi Irmak. Ama sanırım bir yerden sonra cesaretimi kaybettim. Bana vereceğin tepkiden korktum. Dün o konserde Ahmet'in deli olduğunu öğrenmeseydin belki de gerçeği sana hiçbir zaman itiraf edemeyecektim."

Aslı'nın itiraflarıyla darmadağın olmuştu Irmak. Şimdi ona ne söylemeliydi? Kızsa kızamıyordu... İçinde bir yerlerde onun haklı olduğunu biliyordu. Ayrıca Atlas'la, yani Ahmet'le olan ilişkisine –her şeye, Ahmet'in durumuna rağmen– destek çıktığını görmek ona tüm bunların karşılığında aptalca mutluluk veren bir teselli gibi gelmişti. İşin o kısmını şimdilik hiç düşünemiyordu: Atlas'la ilişkisinin geleceğini. Şimdi Aslı'yla olan dosyayı kapatması gerekiyordu.

"Her neyse, pişmanlıklardan ve keşkelerden söz etmeyelim artık," diyerek onun sözlerini sanki tepesinde vızıldayıp duran bir sineği savuşturur gibi savuşturdu. Hala kızgındı ama, "Şimdi Atlas'ı düşünmeliyiz," dedi.

"Ahmet'i."

"Ne? Ah, evet, Ahmet'i."

"Senin için yapabileceğim her şeyi yapmaya hazırım, Irmak. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Bir an sessiz kaldı Irmak. Sonra, "Tabii ki bana yardım edeceksin!" dedi. "Ama önce Ahmet'le yalnız konuşmam gerekiyor."

"Konuş. Ama ona sakın benim oyuncu olduğumdan, babasının planından bahsetme. Ben bunu sana gününü göstermek için yapmadım, Ahmet'e gerçekten yardımcı olabilmek için yaptım."

"Eğer aptal değilse çoktan anlamıştır," dedi Irmak içinde biriken öfkeyle.

"Hayır, aptal değil ama sorunları var... Onun tedavi olması gerek Irmak. Necati Abi beni bu yüzden tuttu, eğer Ahmet bana aşık olursa, tıpkı bir zamanlar Pelin'e olduğu gibi, sözümü dinler ve tedaviye gider diye umuyordu. Bunu hepimiz umuyorduk, ama olmadı. Şimdi onu gerçekten seven biri var. Sen. Böylece artık bana gerek kalmadı. Belki seni dinler ve işler yoluna girer, tedavi olmayı kabul eder."

"Bunu o çok saygı duyduğun Necati ve Efe en başından neden hiç akıllarına getirememiş acaba?" dedi Irmak, alaycı ve sinirli bir ses tonuyla. "Ahmet'in bana olan ilgisini biliyorlardı ama bunun önüne geçmeye çalıştılar."

"Evet çünkü bu, Ahmet'in kafasını karıştırmaktan başka hiçbir halta yaramıyordu. Onun hayatına bir kız arkadaş adayı olarak ben girmiştim ve aynı anda bir başka kızın daha ortaya çıkmasını istemediler, haklı olarak."

Irmak sessiz kaldı, elinde olmadan onlara hak veriyordu. Necati'nin onu Atlas'tan ısrarla uzak tutmaya çalışması şimdi çok daha mantıklı geliyordu, çünkü her şeyin bir sebebi vardı.

"Irmak bir de şey oldu..." diye, onun sessizliğinden yararlanarak devam etti Aslı. "Ben... aşık oldum."

"Ne? Kime?" Şakayla ekledi. "Efe'ye değil herhalde?"

"Şey, evet, ona," dedi sessizce.

Irmak'ın gülümsemesi kayboldu. "Yok artık!"

"Öyle işte."

"Ama o çocuk her gün başka bir kızla yatmıyor mu?"

"Başta öyleydi. Ama sonra değişti. Yani biz birbirimizi bulunca."

"Eh inşallah öyledir," dedi Irmak, ama hala pek emin görünmüyordu. Sonra, "Yani olan Uzay'a oldu desene," diye söylendi.

Aslı bir an sessiz kaldı, sonra mırıldanarak konuştu. "Aslında kimseye bir şey olduğu falan yok... Uzay'a bile."

"Ne demek istiyorsun? Uzay'ı terk edip gittiğin çocuk Efe değil mi?" dedi Irmak bir anda kafası karışarak.

"Hayır, Uzay'la biz başka biri yüzünden ayrılmadık. Senin kardeşin... o da bu işin içindeydi. Başından beri."

"Ne?! Atlas konusunda mı?"

"Hayır, hayır, Atlas mevzusundan haberi bile yok, ayrılığımızla ilgili diyorum. Şöyle ki, Uzay'la cidden severek, karşılıklı anlaşarak ayrıldık. Aramızda hiçbir problem olmadan. Ama bunu sana demedik, senden sakladık. Çünkü baştaki planım buydu; ben onu bırakacak, aynı zamanda senden de uzaklaşacak, Uzay'sa peşimden koşmaya devam edecek ve tüm bunlar seni sinir edecekti. Yani Ahmet olayı gelişmeden önce benim sana oyunculuğumu ispat edeceğim yol buydu. Ki kabul et, o gün parkta bana epey dil döktüğünde ben seni bu tuzağa çoktan düşürmüştüm bile... Ama sonra Ahmet'in kitabını da devreye sokma fikri aklıma gelince, bu sözde ayrılık oyunu bir anda önemini kaybetti. Yine de Uzay'la sana hiçbir şey söylemedik işte."

Irmak şaşkınlık içinde kalakalmıştı. Her şeyi hızla zihninden geçirdikten sonra, "Şu havuza girip intihar etme olayı falan?" diye sordu.

"O da oyunun bir parçasıydı. Ama benim değil, Uzay'ın fikriydi." Gülerek ekledi. "Kendini biraz fazla kaptırmıştı."

Zaten öyle salakça bir şeyi yapsa yapsa Uzay yapar, diye düşündü Irmak. Ama hala inanamıyordu. Demek Uzay da bu işin içindeydi... Yani Atlas'la olan mevzuyu bilmiyordu ama Aslı'nın küçük intikam oyununda ona yardım etmişti.

"Kapıyı çalıp da seni Atlas'la yarı çıplak gördüğüm o gün olanlar neydi peki?" diye sordu anlamaya çalışarak. "O da mı sahte bir mizansendi?"

"O gün mü?" Aslı güldü. "Ah, hayır, o gün her şey çok gerçekti..."

Irmak ona öfkeli bir bakış attı. Atlas'ı... kıskanmış mıydı?

"Hayır, hayır, yani demek istediğim o gün beni suçüstü yakaladığın doğruydu... Ama Ahmet'le değil, abisiyle. Efe'yle."

"Ne?"

"Evet. O gün sen kapıyı çaldığında Efe de evdeydi, Ahmet'in yatak odasında. İlk kez birlikte olacaktık ama sana yakalandık."

"Siz deli misiniz?! Bu işi neden Atlas'ın evinde yapıyorsunuz?"

"Artık Ahmet'in umurunda değildi ki. Onun gözünde ben önce ona yanaşmaya çalışan, ama o bana pas atmadığı için abisiyle takılmaya başlayan bir kız olmuştum. O da bizim evde olmamıza ses etmiyordu. Çünkü Efe hala babasıyla birlikte yaşıyor ve rahatça buluşmak için ancak Ahmet'in evine gidebilirdik. Neticede orası Efe'nin de evi." Duraksadı. "O gün Ahmet'le beni öyle bir pozisyonda yakalamansa, ne diyebilirim ki, tamamen talihsizlik... Ben telefonumu salonda unutmuştum, onu almaya gidiyordum; tam o sırada sen kapıyı çaldın ve Ahmet de açtı. Onun evde neden öyle yarı çıplak gezdiğini bana sorma. Yani o böyle... Pek aldırış etmiyor. Hatta bir kez biz varken önümüzden tamamen çıplak geçip gitti..."

Irmak kaşlarını çattı. Şu işe bak. On beş dakika öncesine dek hala kızgın olduğu Aslı'yla şimdi Atlas'ın beden uzuvlarını masaya yatırıyordu. Biraz düşündükten sonra, "Uzay'la ayrılığının Efe'yle bir ilgisi yok yani?" diye, emin olmak için son kez sordu.

"Kesinlikle yok. Efe çok sonradan oldu. Ahmet'e yardım etme amacı ikimizi sık sık bir araya getirmeye başlamıştı ve derken kendimizi sevgili olarak bulduk. Hiç belli etmiyor ama Efe gerçekten iyi biri Irmak... Bakma, çok zor bir çocukluk geçirmiş. Ahmet'in durumu yüzünden hep onun gölgesinde kalmış. Necati Abi Ahmet için endişelenirken Efe'yle pek ilgilenememiş. O da kendini her gece partilerde, kızlarla ve uyuşturucu bataklığında bulmuş, ne yapsın? Ama bana söz verdi, değişecek. Neyse şimdi konumuz bu değil."

Irmak tüm bu öğrendiklerini hazmetmeye çalışırcasına derin bir iç geçirdi ve "Pekala," dedi. "Eğer benden bir on yıllık küçük, tatlı intikamını aldıysan, artık şu konuları kapatabilir miyiz?"

Aslı bir kedi gibi ona yaklaştı.

"Beni affettin mi?"

17. bölüm sonu, devam edecek...

***********************************

Sizce Irmak Aslı'yı affedecek mi?

Siz olsanız affeder miydiniz?

Aslı'nın tüm bunları planlamasına ne diyorsunuz? 

Efe'yle olan ilişkisine ne diyorsunuz? 

Selin, Irmak'la Aslı barışırsa yalnız kalır mı? 

Peki Atlas'la Irmak'ın geleceği ne olacak?

Irmak, Atlas'tan vazgeçebilecek mi?

Yoksa Cem'e geri mi dönecek? 

Beni sosyal medyadan takip etmeyi unutmayın!

instagram: ofluoglumert

twitter: ofluoglumert

facebook: ofluoglumert


Continue Reading

You'll Also Like

405K 21.8K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
3.8K 212 8
Ne gözünü alabildiğin ne de cesaret edebildiğin kişiyim ve bilmemi isterim. O kız zoru başardı ve senden vazgeçti kahve gözlerine yabancı olduğum yer...
Visal By Seda_nur

General Fiction

2.7K 135 14
Eksik ve pişmanlık hissini en derinden yaşayan Feza, suçluluk duygusunu iliklerine kadar yaşayan Simra. İkisinin de ortak birçok özelliği varken ikis...
448K 26.7K 31
ablasına yazacakken yanlışlıkla dünyaca ünlü boksöre yazan Ahu 💋💋