Thita - Yakut Hançer

By mssabelle

199K 12.4K 2.3K

Eliana'nın bilmediği en önemli şey, Archena Krallığı'nın kayıp varisi olmasıdır. Bir abisi, Bir prens arkadaş... More

Ben ve Onlar
BÖLÜM 1 ∞♦ Kehanetin Kaderi ♦∞
BÖLÜM 2 ∞♦ Swinyer ♦∞
BÖLÜM 3 ∞♦ İnsan ♦∞
BÖLÜM 4 ∞♦ Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 5 ∞♦ Yeni Hayatın İlk Renkleri ♦∞
BÖLÜM 6 ∞♦ Ekmek ♦∞
BÖLÜM 7 ∞♦ Teslimiyet ♦∞
BÖLÜM 8 ∞♦ Şişko ♦∞
BÖLÜM 9 ∞♦ Aramızda ♦∞
BÖLÜM 10 ∞♦ Obra Kadabro ♦∞
BÖLÜM 11 ∞♦ Kral Charles ♦∞
BÖLÜM 12 ∞♦ Ben Senim Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 13 ∞♦ Abi ve Küçük Kardeş ♦∞
BÖLÜM 14 ∞♦ Prens Taylor ♦∞
BÖLÜM 15 ∞♦ Gölge ♦∞
BÖLÜM 16 ∞♦ Birleşme ♦∞
BÖLÜM 17 ∞♦ Çıkış ♦∞
BÖLÜM 18 ∞♦ Tuhaf Bir Duygu ♦∞
BÖLÜM 19 ∞♦ Plan ♦∞
BÖLÜM 21 ∞♦ Destek ♦∞
BÖLÜM 22 ∞♦ Zayıf Nokta ♦∞
BÖLÜM 23 ∞♦ Kan ♦∞
BÖLÜM 24 ∞♦ Kükreyiş ♦∞
BÖLÜM 25 ∞♦ Kan ve Ölüm ♦∞
BÖLÜM 26 ∞♦ 10 Yıl Sonra ♦∞
BÖLÜM 27 ∞♦ Yalan ♦∞
BÖLÜM 28 ∞♦ Acı Gerçek ♦∞
BÖLÜM 29 ∞♦ Bağ ♦∞
BÖLÜM 30 ∞♦ Diş İzleri ♦∞
BÖLÜM 31 ∞♦ Dönüşüm ♦∞
BÖLÜM 32 ∞♦ İsyan ♦∞
BÖLÜM 33 ∞♦ Anahtar ♦∞
BÖLÜM 34 ∞♦ Aile ♦∞
BÖLÜM 35 ∞♦ Saldırı ♦∞
BÖLÜM 36 ∞♦ Duvar ♦∞
BÖLÜM 37 ∞♦ Barış ♦∞
BÖLÜM 38 ∞♦ Oda Cezası ♦∞
BÖLÜM 39 ∞♦ Yaratık ♦∞
BÖLÜM 40 ∞♦ Ölüm ♦∞
BÖLÜM 41 ∞♦ Çağırış ♦∞
BÖLÜM 42 ∞♦ Gelecek Yazgısı ♦∞
BÖLÜM 43 ∞♦ Hepimiz ♦∞
BÖLÜM 44 ∞♦ Sınır ♦∞
BÖLÜM 45 ∞♦ Sarhoş ♦∞
BÖLÜM 46 ∞♦ Saray Yolu ♦∞
BÖLÜM 47 ∞♦ Anne ♦∞
BÖLÜM 48 ∞♦ Kader ♦∞
BÖLÜM 49 ∞♦ Kral ve Kraliçe ♦∞
FİNAL 1: BÖLÜM 50 ∞♦ Fedakarlık ♦∞
FİNAL 2: BÖLÜM 51 ∞♦ Safir ♦∞
AÇIKLAMA
THİTA 2 - Safir Hançer

BÖLÜM 20 ∞♦ Teklif ♦∞

4K 234 46
By mssabelle

Medya: Kızıl Kale Büyücüleri

|Bölüm 20: "Teklif"

🔥

Tekrar dudaklarımı hissetmek istiyorsan, bu savaştan sağ kurtulursun.

🔥

Marcus ve Alaric bizi bırakıp arka tarafa çıkan yoldan gitmişlerdi. Biz de ben arkada olmak üzere ankanın yolundan gidiyorduk. Kaleye yakındık ve her an hazırlıklı olmalıydık.

Gölgelerin ölümü benim sayemde gerçekleşiyordu. Alaric ve Marcus'un gölgelerle karşılaşmaması için binlerce öldürmem gerekti.

Onlar yaşasın diye kötülük ölecekti.

Taylor ve Tyrone sessizce yürüyordu. Elimle sürekli okumu çeviriyordum. Çalılıkların arasından gölge fırlayacak diye gözlerimi oradan çekmiyordum. Her yaklaştığımızda ağaçlar yok oluyor, yerine kısa çalılar yer alıyordu.

İleride uzun topraktan bir yol gözükmüştü. Sonunda demirden oluşan koca bir kapıda görmüştük. Hızlı yürüyüp Tyrone'un yanına gittim.

"Geldik."

"Çok sessiz," dediğinde gözleriyle etrafına bakıyordu.

"Gölgeleri gördünüz mü?" dedi Taylor yukarı bakarak.

Gölgeler havada süzülüyordu. Ama boş boş geziyor görüntüsü veriyorlardı. Hiçbiri bizi hissetmemiş miydi?

Üçümüz yolun kenarından gitmeye başladık. Arada gölgelere bakarken kaleyi de inceliyordum. Marcus'un evindeki tabloya benziyordu. Havası kıpkırmızıydı. Kırmızı tuğladan yapılmış kale, korkunç bir görüntü sergilemişti. Açık siyah pencereleri vardı. Kalenin etrafında olan duvarlar, sınır olmuştu.

"Kapıdan geçmemiz lazım," dedi Tyrone.

"Kapıya doğru gidersek bizi görürler. Askerler bir yandan gölgeler bir yandan..."

"Ben gölgelerle ilgilenirsem askerler size kalır." dedim.

"Kapıyı nasıl açacağız?" dedi Taylor.

Onlar kapıyı açmak için düşüncelere kapılırken, kafamı sağa doğru hafifçe çevirdim. Sesler geliyordu ve kulaklarım oraya yönlenmişti. Gözlerimi kısıp o tarafa baktım.

Atlı bir araba uzaktan buraya geliyordu. Atın başında bir asker vardı ve arabası kapalıydı. Üstü örtülmüştü ama insan sesi geliyordu.

"Benim bir planım var," diyerek Tyrone'u dürttüm. "Bir araba yaklaşıyor."

Tyrone arkasını dönüp ilk önce benimle göz göze geldi, sonra gösterdiğim yere baktı. Dudağını kıvırıp başıyla onayladı.

"Hizmetçi olacak insanları getiriyorlar." dedi Taylor. O da arkasını dönmüş oraya bakıyordu.

"Kaç kişi olduklarını biliyor musun?"

Başımı salladım. "Üç asker, iki insan."

"İnsanları kaçması için bırakırız. Askerlerin yerine geçip kapıdan girebiliriz." dedi Taylor. Herkes başını sallarken ben de atın hisleriyle oynamaya çalıştım. Babamdan öğrenmiştim, böylelikle canlıları bir şekilde sakin tutabiliyorduk.

At birden durup ön ayaklarını yukarı kaldırıp kişnedi. Gülümsedim. "Sıra bizde..."

Taylor göz kırpıp oraya doğru gittiğinde Tyrone dönüp bana baktı. Yanımda yer alıyordu ve sıcaklığı omzuma düşüyordu. Gözlerimiz birbirine bakıyordu. Gözlerinin titrediğini bile görmemiştim.

"Kendine dikkat et." dedim ona bakmadan.

Yanağımın üzerinde yumuşak bir doku hissetiğimde kalbimin atışları kulaklarımda yankılanıyordu. Gözlerim istemsizce kapanırken aniden geri çekildi. Dudaklarımı aralama isteği doğmuştu. Derin bir nefes alıp kirpiklerimin altından ona baktım.

Bir eliyle yanağımı okşadı. Geri çekilmiş olsa da çok yakındı. Burnu burnuma değdiğinde yanaklarım kızarmıştı.

"Ne-ne yapıyorsun?" Gözlerimi hafif irilterek ona bakmayı sürdürdüm. Hafifçe gülümsedi. Şu an tam planın başındaydık. Bunu yapması için başka zaman yok muydu?

"Tekrar dudaklarımı hissetmek istiyorsan, bu savaştan sağ kurtulursun." dedi ve arkasını dönüp Taylor'un yardımına koştu.

Gözlerimi hızlıca kırpıştırıp ona baktığımda beynimde bir ses yankılanmıştı. Siktir! Ben sana göstereceğim sağ kurtulmayı!

Marcus'un kızgın sesini duyduğum an kıkırdadım. Başımı iki yana sallayıp gülümsedim. Beni her zaman kendime getiren bir abim olduğu için mutluydum. Ama Tyrone neden beni öpmüştü? Onun dolgun dudakları tenime değmişti. Kendimi bir insan gibi hissetmeye başlamıştım.

Onların yanına gittiğimde küçük hançerimi atın dizginlerini tutan askerin sol omzuna attım. Çığlık atıp ellerini oraya götürünce Taylor ve Tyrone arkadaki askerlerle ilgilendi. Onları etkisiz hale getirdikten sonra giysilerini çıkartıp üstlerini değiştirmek için arkada durdular. Oraya bu kılıkla giremezdik. Askerlerin kıyafetleri uyumluydu.

Atın yanına gidip sırtını okşadım. Sakin olmasını diliyordum. Kendini silkeleyip burnunu boynuma götürüp sürttü. Kıkırdayıp çenesinin altını okşadım.

Askerler yerde uzanıyordu. O iki insanın ayak seslerini de duyuyordum. Uzaklaşıyorlardı. Tyrone ve Taylor arkadan çıkmışlardı. Onlara döndüm.

"Burası tamam." dedi Tyrone. "Ben aracı kullanacağım. Sen ve Eliana arkada duracaksınız. İçeri girdiğimiz an hemen saldırmak yok."

Taylor onaylayan mırıltı çıkardı. Atın burnunun üzerine öpücük kondurduğumda kişnemişti. Geri çekilip arkaya doğru gittim. Benlik bir iş yoktu.

Tyrone da yerini alırken arkaya geçip oturdum. Ter kokusu hakimdi. Yüzümü buruşturup yayımı düzelttim. Taylor da arkamdan hızlıca binip arabaya iki kere vurdu. Karşıma geçince gözlerimi dışarıya çevirdim.

Araba hareket ettiğinde Taylor'un bana baktığını hissettim. Rahatsızlanmıştım. Ayaklarımı kendime çekip elbisemin eteğini ellerimle bacağıma sardım.

"Marcus ile kan bağı olarak abi-kardeş ilişkiniz yok değil mi?"

Başımı iki yana salladım. "Onu abim gibi görüyorum." Kaşlarımı aklında takılan soruyla çatmıştım. Gözlerimi ona çevirdim. "Eğer krallığına kimse giremiyor ve çıkamıyorsa Marcus ve Alaric seni nasıl tanıdılar?"

Başını geri yasladı. "Krallıklarla devam eden sözleşmelerimiz var. Elçiyle birlikte bende gidiyordum. Eirenin Krallığı'nın varisini görmeleri gerekiyordu. Dışarıya nadiren çıktığımızdan sözleşmeleri de bir gün iptal etmemiz gerekiyordu, yoksa krallığımıza girmek isteyeceklerdi ya da beni takip edeceklerdi."

"Kendinizi neden sakladınız ki?" diye sordum.

"Saklanmadık, kraliyet ailesini ve halkı güvene aldık."

"Bencilsiniz." dedim kısaca. Bir şey demedi ve başını Tyrone'a doğru çevirdi.

Sesler duymaya başladık. Askerler aracı bildikleri halde emin olmak için sorguya çekeceklerdi. O yüzden kapıyı açmıyorlardı. Kaşlarımı çatıp Tyrone'un arkasına geçtim. Aracımız durmuştu.

"Kimsiniz siz?" Askerlerden biri yüksek sesle kapının arkasında olan delikten bize bakarak bağırmıştı.

"Onlara Mythan Krallığı'ndan geldiğimizi söyle."

Tyrone dediğimi aynı şekilde iletirken asker tekrar sorusunu sordu. "Kimsiniz? Kaç hizmetçi getirdiniz?"

"İlla söyletirecek mi bu?!" dedim hiddetle. Nefesimi verip gerekli olan cümleyi söyledim.

"İki hizmetçi getirdik. Komutan Alaric tarafından buraya yollandık." dediğimde Tyrone tekrar aynısı söylemişti. Bunları uydurarak söylemiyordum. Az önce mağlup ettiğimiz askerlerden birinden bilgileri almıştım.

Asker, diğer askerlere sorarak onay almıştı. Bu hizmetçiler kaç gün önce ayarlanmıştı ki Alaric'in yaptığı bu hareketi bilmiyordum.

"Geçin!" dedikten sonra kapılardan ses gelmişti. Kalkanı buradan hissedebiliyordum. Enerjisi çok yoğundu.

"Seni gördükten sonra şaşıracaklardır." diyen prense döndü. "Erkeğe dönme gibi bir büyü yapamaz mısın?" dediğinde gözlerimi büyüttüm.

"Ne diyorsun be! Öyle bir büyü olsa dahi kullanmazdım. Askerlere direk saldırırım." dedim hafif kızgınlıkla.

"Planımız böyle de-"

Kafamı direk arkaya çevirdim ve etrafımızı saran asker dolusu ortama baktım. Tuzak mıydı bu? Askerler neden etrafımızı çevrelemişti?

"Bittik." dedi Taylor mırıldanarak.

Ayağa kalkıp araçtan zıplayarak inecekken askerler silahlarını bana tutmuş, bana bakıyordu. Saldırı pozisyonu almışlardı.

Yapmacık bir şekilde gülümseyip araçtan atladım. Ardımdan Taylor atlarken Tyrone yanımıza geliyordu.

"Bizim için parti mi hazırladınız?" dedi Tyrone alayla.

Askerler kılıçlarını bize uzatıp bağırdılar. Kaşlarımı çattığımda askerlerin ortasından biri geçip direk karşımızda yer almıştı.

"Kimsiniz siz?!" diye bağırdığında gözlerimi ona diktim. Açık yeşil saçları beline kadar geliyordu. Ela gözleri kızgınlıkla üzerimizde gezerken yeşil pelerin takılıydı. Pelerinin kapüşonunda sarı şekiller çiziliydi. Uzun siyah kaşları, kırmızı düz dolgun dudakları vardı. Bembeyaz tenini solduracak dövmesi boynunda gözüküyordu. Ama tam göremiyordum.

"Yakalayın ve zindanlara tıkın!" dedikten sonra arkasını döndü. Tyrone ve Taylor ellerini kılıçlarına götürdüğünde askerler üzerimize doğru geliyordu.

"Uzak durun!" dedim bağırarak. "Acımam." diyerek fısıldadığımda gölgelerin dikkati bize yönelmişti.

Gölgeler bize doğru uçarken Tyrone ve Taylor saldıran askerlere karşı geliyordu. Ben de geri gidip gölgeleri onlardan uzak tutmak istedim ama Tyrone ve Taylor'a doğru gidiyorlardı.

"Pişt, gölgecikler! Buradayım!" diyerek ellerimi havaya kaldırdım ve yerimi belli ettirdim. Gölgelerin kafası bana dönünce yapmacık bir şekilde sırıttım. "Beni yakalamak ister misiniz?" Gözlerimi kırpıştırıp şirin bir ifade takındım. "Yoksa beni yakalayamaz mısınız?"

Gölgelerin göğsü inip kalkığında ellerini öne uzatarak bana doğru gelmeye başladılar. "Luxeh!"

Avuç içlerim ısındığında ışığın parlaklığını hissediyordum. Ellerimi onlara doğru uzatıp ışığımı yaydığımda gölgeler çığlık attı. Onların çığlığına benim çığlığım da eklenmişti. Yüzümü buruşturup gözlerimi kapattım. Yorgun bir şekilde ellerimi yanıma getirdim. Hafifçe gözlerim aralandı.

Işığım sonlandığımda Tyrone ve Taylor yüzlerini yere, eğmiş gözlerini kapatmıştı. Askerler, geri çekilip gözlerini ovalarken gölgeler etrafta gözükmüyordu. Yok etmiştim.

Tyrone bana bakıp iyi olup olmadığımı kontrol ederken az önce bize bağıran kız askerlerin arasından çıkıp bana doğru hızla gelmeye başladı.

"Sen de kimsin?" dedi sakince. Dudaklarımı birbirine bastırıp ona doğru ilerledim.

"Işığımdan etkilenmedin." dediğimde alayla sırıtıp bir elini öne uzattı. Sağa ve sola salladığında önünde şeffaf bir bariyer ortaya çıkmıştı.

"Sen büyücü müsün?"

"Senin gibi," diyerek yan gözle Tyrone'a baktı. "Kimsiniz siz?"

Boğazımı temizleyip dikkatimi kendime çektim.

"Gölgelerimizi öldürdün." dedi bana bakıp sırıtarak. "Enerjin çok yüksek, nereden geliyorsun?"

"Mythan dediğimizi hatırlıyorum."

Başını hafifçe salladı, kalenin içinde insan var mı diye kontrol ettiğimde üst katlarda kimse yoktu.

Eliana, içeri girdik. Büyücüler zemin katta değil, onları bulamıyoruz.

Marcus'un dediğiyle kaşlarımı çattım. Gizli bir bölge mi vardı ki oraya gitmişlerdi?

"İlgili kişiyle görüşmek istiyorum." dedi Tyrone sert bir sesle.

Önümdeki kız ona dönüp "Görüş bakalım," dedi ve beklentiyle baktı.

Taylor ve Tyrone kılıçlarını yerlerine koydular. "Kiminle görüşüyorum?"

"Başbüyücünün yardımcısı, Katherine."

Katherine burada Marcus!

Gözlerimi büyütüp dudaklarımı araladım. Marcus'un aradığı kız kardeşi buradaydı. Tam karşımızdaydı! Şimdi farkediyordum, gözleri Marcus'a benziyordu.

"Sen..." dedim şaşkınca. Tyrone ileri atılıp dudaklarını araladı.

"Bana ait olanı almaya geldim." dediğinde Taylor ona kızgınlıkla bakıyordu. Tyrone'un ne yaptığını anlamamıştık. Gerçeği söyleyecek miydi?

"Sana ait olan nedir?"

"Safir hançer."

Katherine dudaklarını birleştirip sağ tarafını kıvırdı. "Senin olsa bile ki o artık bize ait! Hançeri sana vereceğimizi mi düşündün?" dedi ve gülmeye başladı. Hançerin burada olduğunu öğrenmiştik ama yakutla beraber olabilirdi ya da ayrı yerlerde tutuluyordu. Yine de bu duyduğumuz çok iyi haberdi. Hançerler burada, bizimleydi.

"Onu hissediyorum," dedi omuz silkerken. "Nerede olduğunu biliyorum. Bana fısıldıyor..." dedi ve aşağıya baktı. Sağ elinin avuç içini kaşıyordu. Hançeri hissettiğini bize niye söylememişti ki? İnanmamış mıydı?

"Hançer bizim! Onu alamazsın!" diyerek etrafımızda kendilerine gelen askerlere bakış attı.

"Katherine!" diye bağırdım. "Hançeri ve o bulduğun yumurtayı bize vermelisin! Size ait değiller."

"Yumurtayı nereden biliyorsun?" dedi arkasına dönüp hiddetle bağırırken. "Yumurtayı ben ve başbüyücü biliyordu."

"Senden daha güçlüyüm Katherine."

"Öyle mi?" dedi alayla. Bir ayağımı uzatıp eğildim ve kendi etrafımda döndüm. Bana gelen askerleri yere düşürürken ellerim yere basılıydı.

"Askerlerin tam bir oyuncak." dedim ve kıkırdadım.

Katherine kızgın bir yüzle bana bakıp elini havaya kaldırdı. Tyrone ve Taylor'a baktığımda askerleri geri itiyorlardı ama güçleri yetmezdi. Onlara yardım etmeliydim.

"Yanlış yapıyorsun." dedi Tyrone.

"Seni ilgilendirmez," diye cevap verirken beni inceliyordu.

"Hançer benimle bağlı. Sizin isteklerinize karşı gelecek!"

"Askerlerin," dedim tek gözümü kısıp arkasına bakarken. "Onlara büyü işliyordu değil mi? Büyü fısıldamaya başlamışım, bir bakmışsın puf..." diyerek gözlerimi sahte bir şaşkınlıkla açtım. "Kül olmuşlar."

"Beni tehdit mi ediyorsun sen?!" dedi bana yaklaşarak.

"Evet." diyerek omuz silktim. "Askerlerini çek, güzelce konuşalım."

Yumruklu elini havaya kaldırdı ve kaşlarını çattı. Askerler durmamıştı. Tyrone ve Taylor hareketsizce olduğu yerde duruyor, yüzleri kızarmaya başlıyordu.

"Ne yapıyorsun sen? Öldürecek misin?" dedim hiddetle.

"Seni tehdit ediyorum." dediğinde sırıtıyordu. "Eğer teslim olursan onları bırakırım. Sende bir şeyler seziyorum; yoğun ve güçlü... Onlarla işim olmaz." dediğinde Tyrone'a baktım. Başını iki yana sallıyordu.

Tyrone'un aşağıya gitmesi lazımdı. Yumurtayı da Katherine ile birlikte gidersem bulma şansım olurdu. Tyrone ve Taylor safir hançeri, Marcus ve Alaric ise yakutu bulması gerekiyordu. Katherine'yi de kaçırırdık. Şu an iyi bir plana benziyordu.

Kendine dikkat et. Biz hançerleri buluruz.

Marcus beni desteklediğinde ellerimi havaya kaldırdım. "Tamam."

Katherine zafer kazanmış gibi sırıtarak arkamdaki askerlere işaret etti. Yumruklarını indirip bana doğru yürüdü. "Onu içeriye götürün. Diğerlerini zindana atın." dedi ve yanımdan geçti.

"Ne?" Askerler ellerimi iple bağlıyor, bir yandan kollarımdan tutuyorlardı. "Onları serbest bırakacaktın!"

"İyi asker olurlar. Hem profesyonel savaşçıları bırakmazdım." diyerek kalenin tahta kapısından içeri girdi.

"Eliana!"

Tyrone'a döndüğümde askerler de onları bağlıyordu. Ben kalenin içine doğru giderken onlar benim ters tarafımdan aşağıya inen merdivenlere doğru gidiyordu.

"Hançeri bul!" diye bağırdım. "Beni merak etme!"

"Bırakın lan beni!" diye çırpındığında gözlerini bana değdirdi. Başımı iki yana salladım. Taylor, Tyrone'a bakıp merdivenleri gösterdi. Merdivenlerden inene kadar ona baktım. Dudaklarını kıpırdatıp adımı sayıkladığında gülümsedim.

Kalenin içine girene kadar gözlerimi ondan ayırmadım. Katherine, iki yana açılan merdivenlerin ortasında duruyordu. Her yer yeşil renkteydi. Sadece halılar kırmızıydı. Tavanın tam ortasında kocaman bir avize vardı. Duvarlarda büyücülükle ilgili resimler, büyülü cümleler ve eski ataların resimleri vardı. Yan taraflarımda uzun bir koridor hakimdi. Katherine'nin arkasında normal bir boyutta bir kapı duruyordu.

"Beni takip edin!" diyerek askerlere bağırdıktan sonra gözlerini bana çevirdi. Arkasını dönüp sol merdivenin altına doğru ilerledi.

Askerlerle birlikte oraya doğru giderken başımı diğer merdivene döndürdüm. Marcus ve Alaric merdivenin yukarısından bana bakıyorlardı. Üzerlerinde yanımdaki askerlerin kıyafetleri vardı. Başımı salladığımda Marcus göz kırpmıştı. Alaric göz devirip onu dürttü ve merdivenlerden inmeye başladılar.

Dışarı çıkıp aşağıya doğru inen merdivenlerden gidin.

Marcus bir an gözlerini bana çevirdi. Başını sallayıp etrafa baktıktan sonra açık olan kapıdan çıktı. Katherine'ye geri döndüğümde kapıdan geçtiğimizi anladım. Meşaleler koridoru aydınlatıyordu, gözüm de Katherine'nin pelerine gitmişti.

Büyücülerin pelerini yeşil renkliydi. Krallıktaki bilgelerin rengi ise beyazdı. Her birinin renkleri farklıydı. Buna göre ayırt edebilirdik.

"Bana ne yapacaksın?" dedim.

Omzunun üzerinden bana baktı. "Gidince görürsün."

Bir süre sonra duvarlar yeşil renk almıştı. Koridorun ucunda boyumuzun altında bir kapı vardı. Kapı sarmaşıklarla donanmıştı.

Katherine elindeki anahtarı kapının ortasındaki anahtar deliğine yerleştirmiş ve yarım bir şekilde döndürmüştü. İçeri girdiğimizde mum kokusu algılamıştım. Üst tavan yarım bir daire içindeydi. Tam ortasında yuvarlak bir mum vardı. Yere doğru bakıyordu. Ortadan başlayıp tabana doğru inen latince yani büyücülerin kullandığı harfler vardı.

Salonun tam ortasında büyük çember masa gördüm. Ortası delikti ve etrafında sembollü şekiller yer alıyordu. Çemberin etrafında dokuz tane sandalye vardı. Her biri çemberdeki sembollerden birine sahipti. Ama bir tanesi masada yoktu.

Mum sayesinde çember aydınlanırken salonun kenarları karanlıktı. Hiçbir pencere yoktu. Katherine yanıma gelip askerlere çıkmasını istedi.

Kapı kapandığı an etrafımda dönerek beni incelemeye koyuldu. Yayım, oklarım, kılıçlarım, saçımda gözükmeyen küçük hançerlerimi alıp salonun etrafına gelişine atmıştı.

Sonra ellerini kaldırıp bu salonu gösterdi. "Burası büyülerin kısıtlandığı salondur. Buraya Kısıtlanmış deriz. Yani büyük ölçüdeki büyülerin geçersizdir."

"O zaman sende zayıfsındır." dedim sırıtarak.

"Ama hâlâ kalkanım kırılmış değil." diyerek arkama doğru yürüdü. O karanlıkta sandalyeyi arkama koymuş ve omzumdan tutup oturtmuştu.

"Şimdi büyücü adını öğrenelim." diyerek kulağıma yaklaştı.

"Eliana."

"Pekala," dedi ve önüme gelip parmaklarına doladığı saçlarıyla bana bakmaya başladı. Kaşlarını çattı. "Niye böyle giyindin sen? Sanki köylü kızı gibi... Yoksa öyle misin?"

"Göründüğüm gibi değilim sadece,"

"Onu fark ettim." diye mırıldandı.

"Arkadaşlarıma ne yapacaksın?" diye sorduğumda karanlık yerlerden adım sesleri duymaya başladım.

"Zindanlardalar. Eğer bize katılırlarsa iyi olur. Yoksa ömür boyu orada geçirirler. Aç, susuz, havasız ve bağlanmış..." diye sırıttı.

Hırlamamak için kendimi tuttum. "Seni..."

"Katherine, bu kadar yeter." diyen sert bir ses duydum. Katherine geri çekilip bana bakmaya devam etti.

"Bizi çağırmanın sebebi bu muydu?" Başka bir sesdi. Sanırım birden fazlaydılar.

"Büyücüm," dediğinde çembere doğru döndü ve saygıyla eğildi. "Bu kız bizim gibi bir büyücü. Enerjisi çok ilginç. Size göstermek istedim."

"Ben de hissediyorum." Bir kadın sesi duyduktan sonra karanlıktan çıkıp çembere yaklaşan bir süliet gördüm. Yeşil bir pelerin giymiş yüzünü saklamıştı.

Diğer kişilerde karanlıktan çıkıp kendilerini gösterdi. "Işık." diye biri fısıldadı. "Ormandaki ışığı sen mi yaptın?"

"Bildiğiniz bir soruyu neden soruyorsunuz?" dedim onlara göz gezdirerek.

"Çok kaba!"

"Ama büyülü!" Teker teker konuşuyorlardı. Garip bir kişilikleri vardı.

"Işığını yansıttığına göre güçlü bir özelliğin var." dedi sakin bir sesle işaretli sandalyeden birine oturan kişi.

Diğerleri de onu takip ettiğinde, "İpini çöz," demişlerdi. Katherine arkama gelip ipi çözdüğünde ayağa kalktım. "Neden buradasın?"

"Arkadaşıma emanet olan eşyayı almaya geldim. Birçok sebeple de buradayım." dediğimde Katherine hemen konuştu.

"Safir hançeri istiyor."

"İmkansız!"

"Olamaz!"

"O bize ait!" diyerek karşı geldiler. Kaşlarımı çattım.

"Gölge yaratmak için onu mu kullanıyorsunuz? Kötülük için ona mı ihtiyacınız var?"

"Büyücülerin sevilmediğini, saygı görmediğini ve itibarları olmadığını biliyorsun," diyerek ayağa kalktı. Diğerleri de ayağa kalkıp ona uydular. Liderleri o olmalıydı.

"Artık bu işe el koymalıydık. Gölgeler sayesinde kendimizi onlardan koruyabilirdik. Krallıklara gölgeler satıp itibarımızı geri alabiliriz. Ama sen büyücüsün." dedikten sonra başka biri söze devam etti.

"Bizim yanımızda olmalısın. Senin büyülerinle büyücüler rahat bir şekilde özgürlüklerine kavuşabilir ve bilgelerle eşit olabilirler."

"Beni tanımadan aranıza almak doğru mu?" dediğimde tek kaşımı kaldırmıştım.

"İstesek seni buraya hapis edip güçlerini kullanmamanı sağlayabilirdik. Ama enerjin bizi büyülüyor."

Sekiz kişi ayrı ayrı konuşuyordu. Bu senkronizeye bayılmıştım. En sondaki kişi kafasını kaldırdı. "Bize katılmayı düşünmelisin. Katherine sana burayı gezdirecek. Akşam bize cevabını söylersin." diyerek teker teker aynı hızda geri çekilip karanlığa gömüldüler. Yüzlerini bile görememiştim.

"Ne demek bu?" dedim Katherine'ye dönerek. Sırıtıp sorumu cevapladı.

"Kızıl Kale'nin büyücüleri seni aralarına girmeyi teklif ettiler. Benim gibi yetkili olacak, büyücülerin itibarını koruyacaksın."

Bana gülümseyip kapıyı gösterdi. "Sana etrafı gösterelim." diyerek kapıya doğru ilerledi. Ben de arkasından giderken bir ses duymuştum. Karanlıkların ardından geliyordu. Kaşlarımı çattım.

"Bir ses duydum," dediğimde yapmacık bir şekilde güldü.

"Burada bir ses duyamazsın."

Etrafıma son kez bakıp Katherine'nin açtığı kapıdan çıktım. Katherine arkamdan çıktıktan sonra kapı otomatik olarak kapanmıştı.

"İlk önce sana güzel bir elbise vermeliyiz." diyerek elbisemi gösterdi.

🔥


Kızıl kaleye girdik.

Katherine başbüyücünün yardımcısı!

Tyrone ve Taylor'a ne olmuştur?

Eliana, büyücülerle tanıştı. Tekliflerini kabul edecek mi?

Bir sonraki bölüm Tyrone'dan geliyor.

Kendinize iyi bakın.
💜

Continue Reading

You'll Also Like

277 55 17
Kadere inanır mısınız? Yapmam dedikleriniz, asla diyerek reddettikleriniz... Ben inanmazdım. Artık inanıyorum. İstanbul asilzadesi dedem, dehşetle bü...
4.2K 470 17
《-Çocukluğundan beri beraber olan iki arkadaşın, bir kaza sonucu en sevdikleri fantastik romanın içinde hayatta kalma mücadeleleri...》 *** ~Kurgu ve...
316K 4.2K 23
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
3.8M 309K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...