Vertigo(Doctor Strange)

By lermaniac06

37.2K 3.2K 1.8K

(Hikaye Türkçe'dir.) "Doctor Stretch?" "It's Strange." - "Hey Stretch!" "It's Strange, okay? Strange!" - ... More

Doctor Strange
Protectors
Adele
You are not a friend
Thank you Stretch
i will miss you
dance
he's coming
purple? that's all i wanted to learn
even my ass is more beautiful than you
one last time -1-
one last time 2 (Final)
Uzun zaman sonra yeniden merhaba
*i love u in every universe* (Special Episode)

save the girl

2.4K 254 88
By lermaniac06


Stephen Strange Hong Kong Tapınağı'nın salonunda kafasını elleri arasına almış, düşünceli bir şekilde yerde oturuyordu. Gözlerinin önünde kaçırılan kadının kendisine seslenişi defalarca kulağında çınlarken sonsuz bir vicdan azabı çekiyordu. Geç kalmıştı, onu kurtaramamıştı. Tanışalı daha iki-üç gün olmasına rağmen hayatını renklendirilen kadının ellerinden alınmasını durduramamıştı. Sıkıntı dolu bir nefes verip yüzünü elleri arasına sakladı. Bu sırada içeriye Wong giriş yapmıştı. Bu adam da daha yeni tanıştığı kadın için çok uğraşmış, edinebildiği kadar bilgi edinmişti. Tek dostunun halini gördüğünde içi sızlamıştı. Kötü hissettiğini biliyordu, bu bariz belliydi. Bahçede bulduğu koparılmış gülü yerden almış, yanında getirmişti. Gülün kime ait olduğunu biliyordu. Stephen kendisine uzatılan güle bakıp somurtmaya devam etti.

"Bununla ne yapmalıyım Wong?"

Wong gözlerini devirdi. Gülün sıradan bir gül olduğunu mu sanıyordu? Böyle bir durumda Wong'un kendisine gül verdiğini düşünüyor olamazdı, değil mi?

"Kızı kurtar Strange."

Doktor Strange mavi gözlerini onun yüzünde gezdirdi. Ciddi ifadesinden bir gram eksilmemişti.

"Bu o gül... Liz'in saçındaki... nereden buldun onu?"

Gülü dünyanın en hassas, kırılgan ve değerli şeyiymiş gibi Wong'un elinden aldı.

"Bahçede. Mordo'yu takip edemeyiz ama Liz'i takip edebiliriz. Değer verdiği bir şeyle."

"İyi de hiçbir şeyi yok ki burada!"

"O yüzden gülü getirdim ya."

Strange ne demek istediğini anladığında umut dolu bir gülümseme yüzünü kapladı.

"Burada değer verdiği tek şey bu güldü. Onu sevmişti! Duygusal bağ... Tanrım! Zekisin Wong."

Wong zaten bunu duymaya alışkınmış gibi omuz silkti.

"O zaman Liz'i bulalım, hadi."

****

"Makyaj temizleme suyu önermemi ister misin? Çünkü buna ihtiyacın varmış gibi görünüyor."

Alay dolu konuşmalar yaparak ve şakaya vurarak durumun gerginliğini, korkuyu üzerinden atmaya çalışıyordu. Bu bilinen bir taktikti. Korkunuzu saklamak için işi şakaya vurmak. Kendisini kaçıran adam korkutucu yüzünü tekrar kendisine çevirdiğinde Liz ona bakmaya tahammül edemediğini fark etti.

"Seni kaçırdım, belli ki korkunç da bir adamım. Neden çeneni kapatıp uslu uslu oturmuyorsun?"

"Ne? Sadece öneride bulunuyordum. Berbat görünüyorsun... ah şu kalitesiz rimeller."

"Bayan Winston... sinirlerimi bozmaya başladınız ve böyle devam ederseniz hiç iyi olmayacak."

Doğru söylediğini biliyordu. Eğer biraz daha ileri giderse o karanlık tarafın yarattığı canavar ortaya çıkacaktı. Liz bunu biliyordu, korkuyordu ama asla durmayacaktı.

"Beni kaçırmakla aptallık ettin. Eline hiçbir şey geçmeyecek."

Mordo sinsi bir şekilde sırıtarak elini kolunu bağladığı, tutsağı olan kadına yaklaştı.

"Bayan Winston, elime çok şey geçecek."

"Bak dostum, Stephen için hiçbir şey ifade etmiyorum. Yani beni kurtarmaya falan gelmeyecek. Sen de beni kullanarak canını falan yakamayacaksın. Ben o 'Sevgilisinin canını yakmak veya intikam almak için kaçırılan kız' değilim. Ben sadece iş için tanıştığı bir kadınım, gelip seninle uğraşmayacak. Yani... vakit kaybediyorsun."

Dışından böyle derken içinden 'Umarım Stephen için bir şey ifade ediyorumdur' diye geçiriyordu çünkü kendisini bir tek onun kurtarabileceğini biliyordu. Mordo elini yüzüne yerleştirdiğinde tiksintiyle bakıp geri çekildi.

"Stephen Strange zerre umurumda değil. Sen, Elizabeth... Sen bana ondan daha iyisini getireceksin."

Liz bahsettiği şeyi anladığında kaşlarını çatmıştı. Wong demesine bile razıydı ama bu cümleyi tahmin ettiği gibi bitirmesini istemiyordu. Zira bu çok tehlikeli bir durum söz konusu olduğunu gösterirdi.

"Ruh Taşı'nı." Adam sözlerini bitirdiğinde öfkeyle ona baktı.

"Bu mümkün değil."

"Bana onun yerini söyleyeceksin."

"Bilmiyorum bile! Onu bulamazsın, kimse bulamaz. Tanrı Aşkına! Aklını mı kaçırdın sen? "

Bağırdığında düşmanı neşeli bir kahkaha attı. "Bu kadar sinirlenmenden yerini bildiğini anlıyorum. Biraz dinlenebilirsiniz Bayan Winston, daha sonra bilginizi benimle de paylaşmanız için gereken şeyleri yapacağım. Bu sakinliğin tadını çıkarın."

İşkence. Ona işkence yapacak ve taşın yerini öğrenecekti. Ama bu imkansızdı çünkü taşın yerini bilmiyordu. Mordo hızlı adımlarla ilerleyip çıktığında ve kulağına kapanan kapının sesi ulaştığında çırpınmaya başlamıştı bile. Ellerindeki iplerden kurtulmalı ve derhal buradan çıkmalıydı. Aksi takdirde çok acı çekeceği ortadaydı.

****

Stephen ezbere bildiği büyüyü yaptı ve gülün üzerindeki duygusal bağdan Liz'in yerini tespit etti. Elinde tam bir adres yoktu ama bulunduğu yeri hissedebiliyordu. Oluşturacağı bir portalla neresi olduğunu bilmese de kendisini oraya yollayabilirdi ve tam olarak bunu yapacaktı.

"Mordo kendisini iyi saklamış, bulunduğu yeri kesin olarak bulamıyorum. Ama hissedebiliyorum, eğer... eğer başarabilirsem astral bedenimi oraya ulaştırabilirim. Sonra da adresi öğrenirim ve oraya gideriz."

Wong gözlerini kısarak ona baktı. Bu plan işe yarar gibi duruyordu ama kesinlikle zor bir plandı. Sadece his ile yolculuk yapmak bir büyücü için tehlikeliydi. Dikkatli olmazsa kaybolabilirdi. Bunu göze alacak mıydı cidden?

"Strange emin misin? Yani başka bir-"

"Eminim, Wong. Gidip Liz'i alacağım."

Geleceğinde büyük bir yere sahip olan bu kadını kurtarmak için gözünü kırpmadan kendini tehlikeye atardı. Atacaktı da.

"Güzel bir uykuya yatman gerekecek."

Wong'a bakıp kafasını salladı ve salondaki minderlere uzandı.

"Uykuya daldığımda beni senin yönlendirmen gerekecek Wong."

"Biliyorum, Strange. Sen uyumana bak, ben gerçek seni uyandırırım."

Stephen kafasını salladıktan sonra gözlerini kapattı ve kendini rahatlatmaya çalıştı. Bu sırada da Wong elini onun alnına koymuş ezberlediği sözleri mırıldanmaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra Stephen Strange uykuya daldı ve astral bedeni Liz'i bulmak için yola çıktı.

****

Liz tüm gücüyle ipleri çözmeye uğraşırken aynı zamanda kurtuluş planı yapmaya çalışıyordu. Bu deli adam kafayı Ruh Taşı'yla bozduysa acilen buradan çıkması gerekiyordu. Nihayet ipleri çözmeyi başarmıştı ki Mordo ona verdiği süreyi erken bitirme kararı alıp geri dönmüş ve onu kaçmaya çalışırken bulmuştu. Tabi bunun sonunda daha sıkı bir şekilde bağlanmış, işkenceye hazır ve savunmasız hale getirilmişti.

"Sizi dinliyorum Bayan Winston."

Elizabeth sert ve öfke dolu bakışlarını ona çevirdi. "Bir şey bilmiyorum."

Mordo ise bıkkın bir nefes verip boynunu kütletti. "Sana tekrar soracağım, güzellikle söyle. Yoksa seni konuşturana kadar buradan çıkmam."

"Bir şey. Bilmiyorum. Dedim." Tane tane konuştuğunda adamın bakışları daha korkutucu bir hal aldı. Anlaşılan konuşturma çalışmalarına başlayacaktı. Liz içinden dua ederken başını dik tutmaya devam etti.

"Nazikçe sormuştum. Olacaklar tamamen sizi hatanız Bayan Winston."

İki elini şakaklarına yerleştirip derin bir nefes aldı ve sonra Liz kuvvetli bir acı hissetti. Dişlemekten kızarttığı dudaklarının arasından bir çığlık firar ederken adam onun zihninde dolaşmaya başlamıştı bile. Genç kadının kafasının içinde pervasız bir şekilde dolaşıyordu. Tüm anılarını, hislerini, fikirlerini görebiliyordu. Liz o sırada beyninin içinde elinde bir bıçakla gezinen biri olduğunu hissediyordu. Sanki birisi kafasında dolanıyordu ve önüne gelen her şeyi bıçakla kesip biçiyordu.

"Du-dur! Durdur şunu!" Bağırdığında adam daha da derinlere inmeye başlamıştı. O taş ile ilgili bir şey bulmadan durmaya niyeti yoktu. Ki olmayan bir şeyi bulamayacağı için bu çok uzun zaman alacaktı.

"Zihnin... Strange ile dolu. Neden diğer anılarını göremiyorum? Taş nerede?!"

Mordo'nun söyledikleri doğruydu. Son iki-üç gündür zihni sadece Stephen ile doluydu. Onunla geçirdiği vakitler, ettikleri sohbetler, gülümsemesi, gözleri... Liz duygularının ifşa olmasından dolayı büyük bir utanç duysa da onlara minnettardı çünkü diğer anılara ulaşmasını engelliyorlardı. Adamın durmaya niyeti yoktu. Tekrar aynı şeyi yaptığında bu kez daha büyük bir acı hissetti. Daha kuvvetli bir çığlık atarken gücüne odaklanmaya çalıştı. Belki gücünün kullanırsa bu acıya bir son verebilirdi.

"Evet, evet Taş hakkında bir şeyler var! Kendini bırak Liz, taşın yerini öğrenmeme izin ver ve bu acı bitsin."

"Bilmiyorum, durdur şunu!"

Kafasının içindeki basınç tüm damarlarına yansımıştı. Liz patlayacak gibi hissediyordu. Bu kadar kuvvetli bir şeyin etkisi altında güçlerine odaklanmak da zorluk çekiyordu. Ama başaracaktı, başarmak zorundaydı. Burnundan akan sıcak kanı dudaklarında hissettiğinde korkusu büyüdü. Bu adam bu gidişle beynini patlatacaktı.

"Lütfen... lütfen yardım et. Gücümü kullanayım..." Kendisini sürekli kurtaran taşa bir kez daha yalvarırken taş onu duymuşçasına güçlerini ortaya çıkarmasına izin verdi. Elizabeth canını yakan adamın ruhunu çektiğini düşlediğinde adam içinde bir acı hissetti ve ellerini çekti. Nefes alışverişi yavaşlarken Liz hala gücünü kullanıyor, onu tüketiyordu. Mordo bunu fark ettiğinde son kalan gücüyle kadına tokat attı. Yanağındaki büyük kuvvetle yana savruldu ve bağlı olduğu sandalye ile birlikte yere düştü. İşkence onu tüketmişti. Gücü onu tüketmişti. Kalkacak hali yoktu.

"Se-sen... o taşın yerini söyleyeceksin! Bu burada bitmedi!"

Mordo zar zor yürüyerek dışarı çıktığında Liz'in dudaklarında titrek bir tebessüm oluşmuştu. Taş ona yardım edecekti, kurtulacaktı. Dilini kuruyan dudaklarının üzerinde gezdirdiğinde canı yanmıştı.

"Ah... orospu çocuğu dudağımı patlatmış." Fısıltıyla konuşurken gözleri kapanmak üzereydi. Bayılacağını biliyordu. Zihninin kendini kilitleyeceğini biliyordu. Kendinden geçmek üzereyken bir hayal gördü. Stepehn Strange silik bedeniyle yanı başında duruyordu.

"Ah, Liz..." sesi acı doluydu.

"S-Stretch?" usulca fısıldadığında tebessüm etmişti. Ruhunu hissedebiliyordu, hayal değildi. Gerçekti. Stephen Strange gelmişti. Onu kurtarmak için gelmişti.

"Buradayım... Yani kısmen, bu benim astral bedenim."

Elini kadının yanağına uzattı ama dokunmayı başaramadı.

"O adam... beynimi eritiyor."

"Seni kurtaracağım. Söz veriyorum, seni kurtaracağım. Önce buranın neresi olduğunu öğrenmem gerek. Sonra... sonra hemen gelip seni alacağım."

Bunu yapacağını biliyordu. Henüz tanışalı çok olmamıştı ama onun dediğini yapan bir adam olduğunu biliyordu. Stephen onu bırakmak istemese de bulunduğu yerin neresi olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Etrafta gezinirken gözüne bir tabela çarptı. Eski bir boya fabrikasıydı.

"Stretch... gitmelisin. Ge-geliyor."

"Pes etme Liz, dayan. Geliyorum."

"Seni bekliyor olacağım, büyücü."

Silik beden kayboldu ve Liz bilincini kaybetti.

*****

Stephen Strange nefes nefese uyandığında kendisine endişeyle bakan Wong'u gördü.

"Onu buldum. Onu buldum ve çok kötü bir halde. Mordo... Mordo ona işkence ediyor. Hemen gitmeliyiz, hemen gitmeliyiz."

"Sakin ol Strange, neler oldu?"

"Bana güveniyor! Onu kurtarmamız lazım Wong, hadi gidelim."

"Önce neler olduğunu anlat."

Stephen kısaca olan biteni anlattı ve yattığı yerden ayaklandı. Wong da yanında yer aldığında kafasındaki adresi düşünerek bir portal oluşturdu.

"Seni kurtaracağım Beth."

Ve sonra kendisini yorucu bir savaşın içine atmak üzere ileri doğru bir adım attı.

Can dostuyla birlikte Elizabeth Winston'u Karanlık Büyücü'den kurtarmak için gidiyordu.

Arkadaş olduğu kadını kurtarmaya gidiyordu.

Gelecekte deli gibi aşık olacağı kadını kurtarmaya gidiyordu.

Liz'ini kurtarmaya gidiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

8.7K 356 20
hikaye surukleyicidir sikmam uzun izuuun konusmalarda yapmam karayip kprsanlari sevenlere hitap etmektedir. iyi okumalar
395K 36.2K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
133K 12K 34
İki en yakın arkadaş birbirine aşıktı. Ama bunun aşk olduğunu bile anlamayacak kadar birbirlerine değer veriyorlardı. Ardor: Romantik duygularla iliş...
192K 13.5K 99
🍀 Çapulcu olmak bunu gerektirir. 🍀 Çünkü Çapulculuk herkesin altından kalkabileceği bir görev de değil. 🍀 Çapulculuk sadece dört kişinin, o özel d...