Sen Geldin Bahar Geldi - Mevs...

By esayrumu

3.8M 95K 6.7K

Cemal ve Esme kaçarak evlenmek zorunda kaldıklarında kendi mutluluklarının kızlarının hayatına etki edeceğini... More

Sen Geldin Bahar Geldi
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
Duyuru
Duyuru (Yine ben)
18. Bölüm
Gecikmiş Bayram Sürprizi : )
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
Küçük bir duyuru (Facebook) ;)
35. Bölüm
İleri bölümlerden küçük bir kesit : )
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
İleri bölümlerden minik bir alıntı ve küçük bir açıklama ;)
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm - Final
Özel Bölüm ;)
Mevsim Serisi Hakkında ;)
Otizm - Farkında Mısınız?
Serimizin ilk kitabı olan Güz Delisi'nden alıntılar ;)
Yine bir duyuru ve yine ben ;)
Severek Ayrılalım Raflarda ve Kocaeli İmza Günü Tarihleri <3
Sen Geldin Bahar Geldi hakkında ^_^
Birkaç Duyuru ve Tüyap İmza Günleri ^_^
Sen Geldin Bahar Geldi kitap oluyor ^_^
Kitabımızın kapakları ^_^
Küçük duyurular ^_^
Tüyap İmza Günü 19 Kasım Cumartesi

10. Bölüm

56.4K 1.2K 67
By esayrumu

10. Bölüm

Sabahı nasıl ettiğini bilmiyordu. Bugün hayatı için önemli bir adımdı. Üniversitedeki ilk günüydü ve içindeki heyecan an be an artıyordu. Tuğrahan'ın onu sarsmasının üzerinden iki ay geçmişti. Şu an daha mantıklı düşünüp, hareket edebiliyordu. Tamam içindeki acı hala aynıydı ama bunun çabucak geçmeyeceğini kabullendikten sonra onunla yaşamayı öğrenmişti. Özlem her gün artıyor olsa da, babasına verdiği sözü yerine getirecek olmanın gururu da yanında kendini gösteriyordu. Hazırlanmış ve derin derin nefes alıp, sakinleştikten sonra aşağı inmek için odadan çıkmıştı.

"Günaydın."

Yan tarafa kafasını çevirdiğinde tüm yakışıklığıyla karşısındaydı genç adam.

"Günaydın."

"Büyük gün..."

"Evet. Çok heyecanlıyım."

"Normal. Ben bile heyecanlanmıştım." derken merdivenleri inmeye başlamışlardı.

"İnanmam." diyerek yana dönmüştü.

"Gerçekten heyecanlanmıştım. Bende insanım Ayaz. O zaman da yeni bir ortama giriyordum. Ama hemen kaynaştım."

"Sence bana nasıl davranırlar?"

"Önemli olan senin nasıl davranacağın. Sen çevrene iyi olursan, onlarda sana olurlar. Tabi güçlü olduğunu ve ne olursa olsun yılmayacağını da alttan alta gösterirsen iyi olur."

"Yani güler yüzlü ol ama bunun arkasındaki ciddiyeti de yansıt diyorsun."

"Çok zekisin." derken gülümsemişti.     

"Hazır olmana sevindim canım. Hala Asel ve Arhan aşağı inemediler." diyerek iç çekmişti. "Hadi siz kahvaltıya gidin. Bende onlara bir bakayım." diyerek yukarı yönlenmişti Loya.

Genç kadının arkasından hayranlıkla bakıyordu Ayaz. Onun enerjisi ve insanlar üzerindeki pozitifliği gibisini görmemişti. Ne çok yardımcı olmuştu kendini toplaması için. Masaya doğru ilerlerken aklında bir sürü düşünceyle iç içeydi.

***

"Asel daha giyinmedin mi?"

"Hemen giyiniyorum anne. Ne yapayım ancak karar verebildim."

"Kararı ancak mı verdin? Kızım bence kıyafetlerini akşamdan hazırlarsan, sabahları daha rahat olursun."

"Haklısın. Bir daha öyle yapacağım yoksa sabah sabah çok vakit kaybettiriyor."

"Tamam hemen hazırlan ve kahvaltıya in. Ben de Arhan'a bakayım."diyerek kapıyı kapatıp çıkmıştı.

Oğlunun kapısını tıklatmış ve ses gelmemişti. İçeri girdiğinde de hala uyuduğunu görüp şaşırmıştı.

"Arhan Aslan hemen kalkıyorsun." diyerek atılmıştı.

Yataktan ses gelmeyince bu seferde yanına giderek kollarından sarsmış, ancak o zaman uyandırabilmişti genç adamı. "Oğlum hala uyuduğuna inanamıyorum. Bugün önemli bir gün. Nasıl uyuyup kalırsın?"

"Anne geç yatmıştım."

"Mazerete bak. Hemen kalkıp hazırlanıyor ve on dakika içinde masadaki yerini alıyorsun."

"On dakika mı?"

"On bir değil on dakika Arhan..."

"Ama anne-"

"Bak vakit ilerliyor." diyerek duvardaki saati işaret etmiş ve genç adamı da arkasında bırakıp odadan çıkmıştı.

"İnanamıyorum hala uyuyordu..." diye söylenerek yürümeye başlamıştı.

"Neye inanamıyorsun hayatım?"

"Şu oğlunun hala uyuduğuna. İnsan böyle bir gün nasıl uyuyup kalır? Ah bu çocuk nasıl okulu bitirecek Kutay?"

"Merak etme oğlum akıllıdır."

"Çok akıllı olduğunu zaten biliyorum. Birde biraz daha sorumluluk sahibi olsa daha iyi olacak."

"Merak etme olacak. Henüz daha çok genç. Bu da hareketlerine yansıyor."

"Haklısın sanırım çok evhamlı bir anne oldum."

"Hayır hayatım sen çok ilgili ve sevgili bir annesin." derken aşkla bakmıştı karısına.

"Kutay bana öyle bakarsan aşağı inemeyiz. Ve bugün çok önemli bir gün. Çocuklarımız üniversiteye başlıyor. Bu yüzden kahvaltımızı birlikte yapmalıyız."

"Kendime engel olabilsem ama yapamıyorum." deyip karısının belinden tutmuş ve merdivenlere yöneltmişti. "Ama insek gerçekten iyi olacak." diyerek yürümeye başladıkları anda arkadan gelen sesi duymuşlardı.

"Anne on dakika doldu mu?"

"Sanırım birkaç dakikayı mazur görebilirim. Hadi bakayım." diyerek oğluna gülümsemiş ve öpmesi için yanağını uzatmıştı.

Genç adam küçük bir öpücük kondurduktan sonra "Nasıl hızlı hazırlandığıma inanamazsın." derken gözlerini kısmıştı.

"Sen söz konusu olduğunda inanırım." diyerek sevgiyle bakmıştı. "Hadi bakalım kahvaltıya."

Herkes masadaki yerini aldıktan sonra yemekler yenmeye başlamış ve herkes içindeki heyecandan bahsederek, bunu yenmenin çareleri hakkında birbiriyle fikir alışverişinde bulunmuştu.

***

Fakültenin kapısından girerken ayakları onu taşıyamayacak kadar titriyordu. Eski okul günlerinden kalma samimi bir arkadaşı yoktu. Herkesle sadece okulda arkadaşlık yapmış, bunun dışında görüşmemişti. Bazı zamanlar bunun boşluğunu çok hissetmişti. Belki içindekileri açabileceği kadar güveneceği bir arkadaşı olmuş olsa, hayat daha kolay olabilirdi. Ama o hep zor yolları seçip, her şeyini de içinde yaşamıştı. Acaba üniversitede gerçek bir arkadaş, dost bulabilecek miydi?

"Burada böyle durmaya devam edersen yolu tıkayacaksın?"

"Efendim?"

"Yoldan kenara çekilsen de geçsek diyorum." diyen genç yan yan bakıp, sınıfa girmişti.

Ancak uyarıdan sonra kapının önünü kapattığını anlamış ve mahcup bir şekilde geçip, boş gördüğü ilk yere oturmuştu. Daha ilk gün nasıl böylesine bir aptallık yapabilmişti...

Sırasıyla tüm hocalar derse girmiş ve tanışmayla geçen bir günün ardından çıkış saati gelmişti. Kapıdan çıkıp, ilerlerken bugün kimseyle ciddi anlamda konuşmadığını düşünüyordu. İlk günün stresinden çevresiyle yeterince ilgilenememiş ve içe kapanık bir duruş sergilemişti. Böyle giderse okul bittiğinde tek arkadaşı olmayacaktı.

"Merhaba..."

Ama o kadarda içe kapanık biri değildi. Sadece biraz zamana ihtiyacı vardı.

"Hey merhaba dedim."

Dalgınlıkla yana döndüğünde fark etmişti sabahki gencin ona seslendiğini. "Bir şey mi dediniz?"

"Sadece merhaba demiştim."

"Affedersiniz dalmışım."

"Belli oluyor. Sabahta çok dalgındınız. İlk gün için çok normal."

Yanıtı sadece tebessüm etmek olmuştu.

"Fırat Güçbir." deyip elini uzatmıştı genç adam.

Kendine uzatılan eli nazikçe tutarak konuşmuştu. "Memnun oldum. Ben de Ayaz... Aslan."

***

"Günün nasıl geçti?"

"Çok heyecanlıydım Asel. Ayaklarım titredi."

"Bende heyecanlandım ama bir iki arkadaş daha aynı okula başladı. Onları görünce sakinledim."

"Şanslıymışsın. Ben tek bir kişiyle bile tanışamadım."

"Gerçekten mi?"

"Sadece çıkışta biriyle tanıştım. İsmi Fırat. İyi biri."

"Yakışıklı mı?" diyerek merakla sormuştu.

Soruya hazırlıksız yakalanmış ve şaşkınlıkla bakakalmıştı. Tamam abisiyle gerçekten evli değildi ama evlilik kurumu saygıyı gerektiriyordu. "Hiç öyle bakmadım. Normal bir arkadaştı. Hem ben abinle evliyim ve onun adına leke getirecek hiçbir şeyin içinde olmam."

"Ama siz gerçekten evli değilsiniz."

"Öyle bile olsa evliyiz. Onun yüzüğünü takıyorum ve ismini taşıyorum. Ayrılana kadar bunun gerektirdiği şekilde davranacağıma emin olabilirsin."

"Ayaz gerçekten özel bir kızsın." derken gözleri araştırır gibi genç kızın üzerinde geziyordu. Ama düşündüğü şeye dair ufak bir iz bile bulamamış ve konusuna dönmüştü. "Aslında seninle başka bir şey konuşmak istiyordum."

"Seni dinliyorum."

"Ayaz seninle yarın okuldan sonra alışverişe gidelim diyorum."

"Yeni bir şeyler mi alacaksın?" derken gülümsemişti.

"Evet ama senin için gitmek istiyorum."

"Benim için mi? Ama benim ihtiyacım yok ki..."

"İhtiyacın olduğundan değil, sadece hep kot ve gömlek giyiyorsun. Bence sana güzel etekler, bluzlar ve bir sürü şey daha almalıyız."

"Ben böyle rahatım Asel."

"Bence erkek gibi giyinmeyi bırakmalısın."

"Kötü mü görünüyorum." derken karşısındaki kıza merakla bakıyordu.

"Hayır ben öyle bir şey demek istemedim. Sadece keşke öyle giyinsen demek istedim."

"Ben halimden memnunum. Hiç gerek yok." diyerek gülümsemiş ve karşısındaki kızın teklifini kibarca geri çevirmişti.

"Seni kırmadım, değil mi?"

"Tabi ki de kırmadın. Merak etme camdan değilim. Çok dayanıklıyımdır." deyip göz kırpmıştı.

Sonunda odasındaydı. Asel'le konuştuğundan beri aklını kıyafet konusu meşgul ediyordu. Bu düşüncelerle aynanın karşısına geçmiş ve kendini incelemeye koyulmuştu. Zaten saçları daha kısaydı. Uzamaları için epey zamana ihtiyacı vardı. Üstelik üzerinde de pantolon ve gömlekle çok da kız gibi bir görüntüsü yoktu. Aslında Asel haklıydı. Kıyafet konusunda bir şeyler yapmalıydı. Ama buna cesareti var mıydı bilmiyordu. Çünkü bu gerçekten büyük bir adımdı. Bunu atmak isteyip, istemediğini de sorguluyor ve hepsinde de aynı kapıya çıkıyordu. İstiyordu. Kendisi bile aynadakini küçük bir erkek çocuk gibi görürken, kalbini kanatlandıran kişi de bundan başkasını görmüyordu. Sonunda aklındakileri bir yola koyup, kendini uykuya bırakabilmişti.

***

"Oğlum ne zamandır görüşemiyoruz. Gel de hasret giderelim. Hem birkaç gün sonraya Ediz'in düğünü var. Arkadaşlar olarak son kez toplanmış oluruz."

"Ediz gelecek mi?"

"Ne yani o gelmezse sende mi yoksun?"

"Öyle demedim. Gelecek mi diye soruyorum."

"Gelecek tabi. Hele bir gelmesin..."

"Zaten senin bu çenen yüzünden geliyordur."

"Hiç alınganlık yapamayacağım. Geliyor musun?"

"Geliyorum." diyerek kapatmıştı telefonu.

Aslında arkadaşlarının her görüştüklerinde ani evliliği ve davet edilmemeleri hakkındaki takılmalarından kaçmak istediğinden çoğu buluşmayı es geçiyordu. Biliyordu hepsinin niyeti iyiydi ama onlara gerçekleri de anlatamazdı. Bu yüzden de yıldırım nikâhına yıldırım aşkı neden oldu sanıyorlardı. Onların bu fikrini de değiştirmeyi düşünmüyordu. Hepsi güvenilir kişiler olsa da, her özelini ortaya döken biri hiç olmamıştı. Bu yüzden gerçeği sadece Enes ve Ediz biliyordu. Hazırlanıp çıkarken son zamanlarda ne kadar az dışarıda vakit geçirdiğini düşünüyordu. Ama halinden de şikâyetçi olduğu söylenemezdi. Dingin ortamları seviyordu. Evi de bunun için en ideal yerdi.

***

"Asel..."

"Efendim Ayaz?"

Dün hayır deyip, bugün bunu istediğine inanamıyordu. "Şey... Ben..."

"Bir şey mi oldu?" deyip merakla bakmaya başlamıştı.

"Yok... Sadece şey diyecektim. Hani dün söylediğin var ya... İşte onu yapalım."

"Dün söylediğim mi?" derken anlamaz gözlerle bakıyordu. Sonunda anladığında gözleri heyecanla açılmıştı. "Gerçekten mi?"

"Gerçekten." diyerek onun heyecanına ortak olmuştu.

"Çok güzel şeyler alacağız. Aldıklarımıza inanamayacaksın."

"Neye inanamayacaksınız bakayım?"

"Abi!" deyip biranda yerinden sıçramıştı.

"Ne o korktun mu uğurböceği?"

"Bir anda çıkarsan tabi korkarım."

"Bir anda çıkmadım. Sen kendi sözlerine o kadar dalmıştın ki, geldiğimi bile duyamadın."

"Sen görmüş müydün Ayaz?"

"Görmüştüm." derken tebessümle bakmıştı karşısındaki kıza.

"Seni şu yerinde duramayan hale getiren neyse söyleyecek misin?"

"Ayaz'la alışverişe çıkacağız."

"Ne yani bu kadar heyecan bunun için miydi?"

"Ay erkekler hiç alışverişten anlamıyor." derken gözlerini devirmişti.

"Aman anlamamaya devam etmem daha iyi. Size iyi eğlenceler." deyip kızlara gülümsemiş ve yürümeye başlamıştı. Daha uzaklaşmadan da Ayaz'ın sesini duymuştu.

"Ama Asel ben her şeyi kendim ödeyeceğim."

Bu konuyu aralarında hallettiklerini sanıyordu. Demek hala aynı noktadaydılar. O zaman bunu bir kez daha tekrarlamakta zarar yoktu. Geri dönüp konuşmuştu. "Ayaz bu konudaki düşüncelerimi biliyorsun."

"Ama benim param var. Ödeyebilirim."

"Senin paran olduğunu biliyorum. Ama benimde evlenirken Cemal Usta'ya koştuğum şartlardan birinin senin, benimle evli olduğun süre boyunca her türlü imkânımdan yararlanmakta serbest olacağındı."

"Zaten sizlere yeterince zahmet veriyorum."

"Ayaz bunu nasıl düşünürsün?" Bu sefer konuşan Asel'di.

"Ama-"

"Hiçbir itiraz kabul etmiyorum ve sözlerimi bu sefer anladığını umuyorum. Lütfen Ayaz bu konuda beni kırma." derken beklentiyle bakıyordu.

Kabul etmekten başka şansı yoktu. Tuğrahan evlilikleri boyunca böyle olacağı konusunda daha öncesinde de uzunca bir konuşma yapmıştı. Onu daha fazla bu konuyla meşgul etmemek en iyisiydi. Zaten zamanı gelince her şeyi ödeyebilecek kadar parası vardı. "Tamam."

"Teşekkürler Ayaz."

"Asıl ben teşekkür ederim."

***

Okuldan sonra buluşmuşlar, öncesinde güzel bir yemek yiyip, sonrada güzel buldukları tüm mağazalara tek tek girmeye başlamışlardı.

"Ayaz o eteği kesinlikle almalıyız."

"Ama bir sürü aldık zaten."

"Olsun o da çok güzel. Hem her gün alışverişe çıkmıyoruz."

"Asel sen tam bir alışveriş canavarısın."

"Gerçekten öyleyim." deyip gülümsemiş ve elindeki etekle birlikte deneme kabinine yönlenmişti.

Üç saatin sonunda birbirinden güzel kıyafetlerin olduğu torbalarla kendilerini bir kafeye zorlukla atmışlardı.

"Bence abarttık."

"Hiçte bile. Biz iki kişiyiz."

"Gerçekten yorulmuşum."

"Bak bunda haklısın bende çok yorgunum." diyerek önündeki portakal suyundan büyük bir yudum almıştı.

“Sanrım ayaklarım şişmiş.”

“Benimkilerde. En iyisi abimi arayalım bizi o götürsün.” deyip, telefondaki numarayı tuşlamıştı.

“…”

“Abi çıkmanıza daha var mı?”

“Bir saat sonra çıkarım. Bir şey mi oldu?”

“Bir şey olduğu yok. Aslında ikimizin ayakları da iflas etti. Bu yüzden bizi götürsen çok iyi olur diyecektim.”

“O kadar çok mu gezdiniz?”

“Gezdik tabi. İnsan hemen bulabiliyor mu istediği şeyleri?”

“Bir saat sonra kapıdan alırım sizi.”

“Tamam abicim. Teşekkürler.”

Kapanan telefondan sonra Ayaz’a dönmüştü. “Kesinlikle ehliyet kursuna yazılmamız gerekiyor. Bunu anneme söylemeliyim. Yoksa bu kadar yol çekilmez.”

***

Aynanın karşısındaki görüntüsüne bakarken geçen ayları düşünüyordu. Koskoca dokuz ayı geride bırakmışlar, okulun ilk yılını iyi bir dereceyle bitirmişti. Birçok arkadaşı olmuş, hayatı düşünemeyeceği kadar değişmişti. Değişen sadece hayatı mıydı? Değildi… Görünüşü de bu süre içinde inanılmaz oranda farklılaşmıştı. Saçları uzamış, yüzü kendinin bile tanıyamayacağı kadar değişmişti. Vücudu da bu değişikliğe uyum sağlamış ve küçük bir kız çocuğundan genç bir kıza dönüşmüştü. En samimi arkadaşı Hilal’in deyimiyle ‘taş gibi’ olmuştu. Ama kendisini öyle hissetmiyordu. Görünüşü değişmiş olsa da, hala aynı Ayaz’dı.

Değişen şeylerden birisi de kaldığı yerdi. Artık Tuğrahan'la kalıyordu. Hafta içi okul ve ev arası çok uzak olunca bu yolun en iyisi olduğuna karar vermişlerdi. O gün hala hafızasında tazeydi.

“Kızım böyle derslere de konsantre olamayacaksın. Mesafe çok uzun. Asel ve Arhan’la çoğu zaman denk gelemiyorsunuz. Sende o kadar yolu yalnız geliyorsun. Hiç içim rahat etmiyor.”

“Önemli değil. Ben rahatsız olmuyorum.”derken arabayla trafiğe çıkma korkusu yüzünden kendine sinir oluyordu. Ehliyet alıp, sadece cüzdanda taşıyanlardan olmuştu.

“Bence bunun için başka bir çare düşünmeliyiz. Aklım sende kalıyor.”

“Hafta içi benim evde kalsa nasıl olur?”

 “Ciddi misin?”

 “Evet.”

“Sence nasıl olur Ayaz?”

“Bilmem ki, rahatsız falan etmeyeyim?”

“Merak etme etmezsin. Nasıl olsa boş oda var. Senin için orayı ayarlarız. Zaten senin okula da çok yakın.”

“Sorun olmazsa tamam.”

“O zaman yarın seninle geçeriz, eksiklere bakarsın. Anne sende gelirsin.”

“Bende pasta evinden geçerim. İstersen senide alırım Ayaz?”

“Gerek yok. Ben yürüyerek giderim. Zaten çok yakın.” derken onunla aynı evde olacak olmanın heyecanını hissetmeye başlamıştı. Biliyordu Tuğrahan onu kardeşi dışında görmüyordu ama yine de ona yakın olmak güzeldi. Zaten önünde sadece dört yılı vardı. Sonrasında belki onu bir daha hiç görmeyecekti.

Odasında ders çalışırken…Yatağa uyumak için uzandığında…Her anında ertesi gün onun evine gideceğinin kalp çarpıntısı vardı.. Sonunda sabah olmuş ve evden çıkış zamanı gelmişti. O gün dersler nasılda zor geçmişti. Zaten yürüme mesafesinde olan eve giderken kalbi kanatlanmıştı. Tam kapının önüne geldiğinde de Tuğrahan’ın arabasını park ettiğini görmüş ve ona dönmüştü.

“Beklettim mi?”

“Yok bende yeni gelmiştim.”

“O zaman çıkalım. Annem on dakikaya gelirim dedi.”

Birlikte yürümüş ve içeri girmişlerdi.

Gözleri ürkekçe etrafta geziniyordu. Her bir ayrıntı Tuğrahan hakkında yeni bir şeyler öğrenmesine neden oluyordu. Çok sade döşenmiş güzel bir evdi. Mobilyalarda kahve tonlarının hakimiyeti vardı. Ayrıca düşündüğünden de büyük bir evdi.

“Bir şey içer misin?”

“Gerek yok. Teşekkürler.”

“Doğru ya sen okuldan direkt geliyorsun. Aç olmalısın.” dediği an kapı çalmıştı.

“Annem gelmiş olmalı.” diyerek açmıştı kapıyı.

“Merhabalar çocuklar. Çok geç kalmadım umarım.” deyip elindekileri kenara bırakmıştı.

“Bizde yeni geldik sayılır.”

“Bekletmediğime sevindim. Ama her şeyden önce bir şeyler atıştırsak iyi olur. Açsınız, değil mi?” dedikten sonra biraz önce bıraktığı poşetleri almış ve mutfak tarafına yönlenmişti. “Hadi sizde bu tarafa gelin.”

Loya’nın getirdikleriyle güzelce karınlarını doyurup, Ayaz’ın kalacağı odaya geçmişlerdi.

“Çok güzel.”

“Aslında renk falan iyi. Sadece senin rahat edeceğin bir oda takımı seçersek her şey hallolur.”

“Bunlarda yeterli.”

“Ayaz bence burada böylece rahat edemezsin. Seçeceğimiz şeylerle daha iyi olur. Sen bana bırak.”

O böyle güzel bakarda ona hayır denir miydi? “Tamam.”

İki gün sonrada her şey tamamlanıp, Tuğrahan’ın evinde kendisi için çok şık bir oda hazırlanmıştı.

Günümüze tekrar döndüğünde dokuz ayda bu eve çok alıştığını düşünüyordu. Gerçekten evi olmuştu. Evin bakımıyla ve yemek işiyle Loya’nın gönderdiği kişiler ilgileniyordu. Bu da onun hiçbir şey için endişelenmesini gerektirmiyordu. Ona düşen derslerine çalışmaktan başka bir şey değildi.

***

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 79.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
26.3K 1.5K 40
"Aşk,asla pişman olmamaktır." 70'li yıllara damgasını vuran "Love Story" filminin aşk için söylenebilecek en gerçek repliğiydi. Neler yaşanırsa yaşan...
2.4M 38.3K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
293K 15.4K 51
Ceren içindeki hüznü almasını beklercesine o güzel yüzünü rüzgara vermiş, mavi gözlerini sıkıca kapamıştı. Son zamanlarda huzur bulduğu tek yer buras...