Anadolu Efes

Von beyazibeklerken

50.4K 1.4K 113

Türkiye'nin en ünlü basketbolcusu Kerem Sayer, bir zamanlar kalbini paramparça ettiği kadını geri kazanabilec... Mehr

1. Bölüm - Anadolu Efes ∞
2. Bölüm - Cinli Vasfiye ∞
3. Bölüm - Sherlock & LeBron James ∞
-Kesit
4. Bölüm - Eyvah, babam! ∞
5. Bölüm - İngiliz Kraliyet Ailesi ∞
7. Bölüm - Okyanus ∞
Duyuru
Üzgünüm.
Fısıltı

8. Bölüm - Ağaç Ev ∞

1.7K 124 13
Von beyazibeklerken

Bölümün çok geciktiğinin farkındayım; elbette sebepleri var ama şimdi bunları anlatıp gözlerini yormak istemiyorum. Buyrunuz efendim yeni bölüm.

Terden sırılsıklam olmuş bir vaziyette gözlerimi açtığımda ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim.  Ilık bir duşa kesinlikle ihtiyacım vardı. Temmuz ayının ortalarına gelmemize rağmen hala yorganımı kışlıklar arasına üşendiğimden dolayı koymamıştım. Bu yüzden her sabah aynı sıkıntıyı çekiyordum. 

Yatağımdan doğrulacağım sırada aklıma hamile olduğum, ve bu yüzden bu kadar terlediğim fikri gelince gülümsedim. Ellerimle yatağımdan destek alarak ayaklarımı buz gibi zeminle buluşturdum. 

‘’Neden sabah sabah etrafına gülücükler saçıyorsun?'’ dedi Melis yastığından kafasını kaldırırken. 

Kız kardeşim Sherlock Holmes’un İstanbul versiyonu gibiydi. Kime çektiyse artık! 

Güzel genleri fazla tehlikeli. 

‘’Hiç canım, hiç.. Ne olacak? Evrene pozitif enerji gönderiyorum da.’’ Dedim ve kendimi banyoya attım. 

Yüzümdeki ifadeyi gördüğünde bir şeyler sakladığımı kesinlikle anlayacaktı. 

Göbeğim iftardan sonra ayrı bir cumhuriyete sahip olan Şamil Abinin göbeğine benzemeden önce şu nikahı kıysak benim için çok güzel olacaktı. 

Gelinliğimin içinde göbeğimin Kim Kardashian’ın kıçı gibi gözükmesini de istemem açıkçası. 

*

‘’Ben çıkıyorum, canlar. Akşam görüşürüz.’’ Dedim ve hızlı bir şekilde çayımdan bir yudum alarak sandalyemden kalktım. 

‘’Dur bakalım olduğun yerde. İş kaçmıyor.’’ Dedi annem otoriter bir sesle. 

Ağzımdaki çayı yavaşça boğazımdan aşağıya kaydırırken Melis’le göz göze geldik. Bana kaş göz hareketleriyle yerime oturmamı işaret etti. 

Tekrar yerime oturduğum da ellerimi göğsümde birleştirdim. 

‘’Ne yapmayı düşünüyorsunuz Zeynep?’’ 

‘’Ne demek ne yapmayı düşünüyoruz?’’ 

‘’Kerem ve sen, gelecek ile ilgili ne planlıyorsunuz?’’ dedi annem çayından bir yudum aldıktan sonra.

‘’Kerem’e kalsa yarın nikah kıyarız.’’ Dedim ağzımda geveleyerek.

Annemin gözleri sinirle parladı.

‘’Ne demek yarın? Hiçbir hazırlığımız yok bizim!’’ 

‘’Annecim sakin olur musun? Lafın gelişi öyle dedim. Bir aydan evvel evlenmeyiz sanırım.’’

Annem beni dikkatle izledikten sonra yutkundu ve konuşmaya başladı.

‘’Kızım, babanı zor sakinleştirdim. Madem bu çocuk seni aldatmamış, madem bundan bu kadar eminsin; gelsinler istesinler bu hafta sonu. Artık baban verir mi onu bilemiyorum.’’

‘’Tamam, Kerem’e söylerim.’’ Dedim sakince.

‘’Zeynep, iyi misin kızım?’’

Allah’ım kesin hamile olduğumu anladı, kesin! Anne yüreği zaten hissetmiştir. 

Ekmek tahtasına koyacak beni, fırından yeni çıkmış çıtır ekmek gibi çıtır çıtır doğrayacak.

Anne ben nasıl dayanacağım bu acıya? 

‘’Na-nasıl yani?’’ dedim kekeleyerek.

‘’Çok sakin bir şekilde ‘tamam’ dedin de o yüzden diyorum. Normal kızlar böyle bir haber alınca evin içinde at gibi koşturur.’’ 

Ben normal bi kız değilim ki anne. 

‘’Evlenme teklifi ettiğinde çıldırmadım, şimdi neden çıldırayım annecim? Hadi provaya geç kalıyorum ben.’’ Dedim ve yerimden kalkıp annemle aramızdaki mesafeyi kapatıp yanaklarına bir öpücük kondurdum.

‘’Kendine dikkat et.’’ Dedi Melis arkamdan.

Annem anlamadıysa bile Melis kesin anlamıştır. Ondan her türlü cinlik beklenir çünkü cinin ta kendisi o. Benim kardeşim bir kere. 

Evden çıktığımda yavaş adımlarla caddeye indim ve yolda gelen bir taksiyi çevirerek salonun ismini söyledim. 

Hava mutlu olmamı istercesine güzeldi. Ben ise şaşkındım, tüm bu olanlar çok ani olmuştu ve ben daha hiçbirini kavrayamamıştım. 

Hamile olduğumu hissetmiyordum bile. Annelik duygusu henüz içimde belirmemişti.

Acaba doktorlar hata yapmış olabilirler miydi? Yok canım, yıl olmuş 2014 bu konu da hata yapmazlardı herhalde. İsveçli bilim adamları kadınların DNA’sını çözdü sayılırdı, hamile olduğumuzu mu anlayamayacaklar? Ultra saçmalıyordum ben artık.

Taksicinin yaptığı ani fren ile birlikte oturduğum koltukta yerimden sıçradım. Ani hareket etmem yüzünden olacak ki, midem kelimenin tam anlamıyla ağzıma gelmişti.  Sabah yediğim ne varsa şu an boğazımda çıkmak üzere bekliyorlardı.

Bir elimle ağzımı kapatırken, diğer elimle de çantamda boş bir poşet arıyordum. Ama yoktu, hiçbir zaman aradığım bir şey yanımda olmazdı ki zaten! 

Derin bir nefes aldıktan sonra pes ettim ve; ‘’Kenara çeker misiniz?’’ dedim.

Sesim zar zor çıkmıştı.

‘’Efendim?’’ dedi taksici anlamayarak.

‘’Kötü hissediyorum, kenara çekin lütfen.’’ Ses tonum bir nebze daha iyi çıkmıştı. 

‘’Tabii abla.’’ Dedikten sonra hızlı bir şekilde arabayı durdu.

Araba durunca arabanın kilidini açtım ve kendimi dışarı attım.

Midemden gelen yanmalara şaşkınlıkla iç geçirdim. Bu gerçekten hayatımda hiç rastlamadığım bir şeydi. 

‘’Abla, seni hastaneye götürmemi ister misin? Rengin de soldu.’’ Dedi taksici endişeyle.

‘’Hayır, hayır.’’ Dedim böğürmelerim arasında. 

Elimin tersiyle ağzımı sildim ve; ‘’Çantamdan peçete ve telefonumu verir misiniz lütfen?’’ dedim utançla kızararak.

Adam resmen benim kusmuklarımı görüyordu.  Ben olsam bırakır kaçardım.

‘’Buyurun.’’ Dedi ve elindeki peçeyi uzattı. 

Ağzımı sildikten sonra bir ıslak mendil daha alıp ellerimi sildim. 

Derin nefes aldıktan sonra saçlarımı ellerimle düzelttim ve ‘of’layarak ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. 

Bu halde provaya gitsem de Begüm’den daha işlevsiz olurdum. Bu durumda beni kimsenin görmesini istemezdim. 

Kerem’in beni bu halde görmesindense beni tuvalette basmasını tercih ederdim. O yüzden onu da es geçiyordum. Melis’i de ararsam mutlaka bir şeyler olduğunu anlardı. Kimi arasam acaba? Doktorlardı ki Jülide Hanımı müsait midir acaba? 

‘’Zeynep?’’

‘’Ne?’’ 

İsmimin söylenmesi üzerine refleks olarak arkamı döndüm ve bana seslenen yüzlle karşı karşıya geldim.

Hayret içinde bakakalmıştım.  Demek istediğim... Resmen ağzım iki metre açılmıştı!

''İyi misin canım?'' 

Ağzıma gelen kusmuk tadıyla birlikte yüzümü ekşittim ve arabasının kapısını sertçe kapatan Aksel Varol ile göz göze geldim. 

Bana sevgiyle gülümsedi. 

''Eve giderken yolda seni gördüğümü sandım ve durdum, yanılmamışım. Sanırım iyi değilsin, gel bir doktora gidelim istersen?''

Kardeşimin manyak eski sevgilisiyle jenokoloğuma mı giderim ben? 

''Hayır, doktora gerek yok. Provaya yetişmem gerekiyordu. Kahretsin! Begüm yine söylenmeye başlayacak.'' dedim ve kolumdaki saate dikkatlice baktım. 

Baya baya geç kalmıştım ve bu defa beni kesin takımdan attıracaktı.

''Provaya zaten geç kalmışsın ve hastasın. Yüzün 'HASTAYIM AMAN YAKLAŞMAYIN' diye bağırıyor. Madem hastaneye gitmek istemiyorsun, seni eve götüreyim.'' dedi ve nazik bir şekilde gülümsedi.

Bu halde eve de gidemezdim. Hastane de yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Hamilelik bulantılarını her anne adayı gibi bende yaşamak zorundaydım. 

''Eve gitmek istemiyorum. Annemin nasıl evhamlı olduğunu biliyorsun.'' dedim ve gülümsedim. 

Bu yalanıma inanması gerek. İnanmalı. Aksel Varol, lütfen yalanıma inanır mısın?

''Haklısın, Demet Teyze fazla evhamlı. O zaman nişanlını arayalım?''

''Bütün yakınlarımı sayacak mısın, Varol?'' dedim ve taksinin kapısını açarak çantamı aldım.

''Onun yanına da gitmek istemiyorsun, anlaşıldı. İlk günden kavga mı ettiniz? Siz Güzel kızları fazla nazlısınız. Sayer muhtemelen haklıdır.'' dedi ve taksiciye 50 TL uzattı. 

''Alakası yok..'' diyerek homurdandım. 

''Peki o zaman son olarak sana bize gelmeyi ve kendini Bade Annemin sıcacık ve merhametli kollarına atmanı teklif ediyorum.'' 

İç geçirdim. Aldığım en iyi teklif buydu.

Bade Anne öyle bir kadındı ki, Aksel gibi bir manyağı tek başına bu zamana kadar büyütebilmişti ve bundan hiçbir zaman şikayetçi olmamıştı. Bu yüzden onun yanında olmak şu an bana iyi hissettirebilirdi. Mide bulantım geçtiği zaman da eve dönebilirdim. 

Bade Anne'yi de özlemiştim zaten. En son Melis'i Aksel'lerden almaya gittiğimde görmüştüm. 

''Teklifin kabul edildi.'' dedim ve taksiciye teşekkür ettikten sonra kendimi Aksel'in beyaz Audi R8'ine attım.

Aksel sürücü koltuğuna oturduğu anda tekrar bir ekşime hissettiğim midemi yok saymaya çalışsam da, başarılı olamadım.

Elimi ağzıma götürdüğümde Aksel yüzünü bana döndü.

''Bir an önce seni götürsem iyi olacak.''

''Evet, sanırım öyle olacak.'' dedim mırıldanarak.

''Bade Anne çok iyi bir doktor ve aşçıdır. Aslında tüm anneler böyledir. Benim annem hariç tabii ki..'' dedi ve direksiyonu sıkı sıkı tuttarken birden sustu.

''Evet, Bade Anne mükemmel bir insan. Melis ile onun hakkında epey konuşma yapmıştık.''

''Melis'i gelini olarak görüyordu.'' dediğinde sustum. 

Ayrılıklarıyla ilgili her an ağzımdan bir şey kaçırabilirdim.

Aksel'in söylediği son cümleden gözlerimi ve tüm dikkatimi yola vermeye başladım. 

Sabah güneşi tüm güzelliğiyle İstanbul'u aydınlatıyordu. Bulutlar yok denecek kadar azdı. Bu son zamanlarda nadiren görebileceğimiz şeylerden birisiydi. 

Midemin bana uyguladığı işkence karşısında çaresizdim. İnsanın  elini ayağını hissizleştiren bir etkisi vardı. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Sadece bunun geçmesini beklemeliydim. 

Bütün dikkatimi yola verdiğimde Aksel'in evine giden dönemeçi geçtiğimizi anlamıştım. 

''Yanlış yoldayız.'' 

''Değiliz, evimi değiştirdim.''

''Ah.'' diyerek mırıldandım.

''Yeni bir hayata başlamak istiyorum. Anlıyorsundur.'' dedi ve ellerini saçlarından geçirdi.

''Sanırım anlayabilirim.'' dedim ve ortamda ki gerginliği azaltmak istercesine Aksel'e bakıp gülümsedim.

Tek bir hücresi bile oynamadı. 

*

Audi'nin kapısı açıp ayaklarımı toprak zemin ile buluşturduğumda Aksel'in yeni evini bulmak için gözlerimi ağaçların arasına sabitledim.

''O nasıl bir bakış, Zeynep?'' dedi ve kahkaha atmaya başladı Aksel.

''Ev filan göremiyorum ben.'' 

''Merak etme, insanlar gözlerinin önündeki çoğu kötü şeyi görmek istemezler zaten.'' dedi ve yürümeye başladı.

''Senin kötü bir evde oturacağına olan inancım eşittir Messi'nin gol atamaması, Ronaldo'nun çalım atmaması filan herhalde.'' dedim ve kıkırdadım.

Arkasına dönüp bana göz kırptı.

''Benim için değil, senin için kötü bir ev.'' dediğinde gülümsedim. 

Manyaklığı üstündeydi anlaşılan.

Bir kaç metre yürüdükten sonra ormanın içinde olan iki katlı ahşap evi gördüm. Bu mide bulantısıyla daha fazla yürüyemezdim. 

''Aksel, neden ev bu kadar uzak?''

''Seni daha iyi yiyebilmek için.'' dedi ve kahkaha attı.

''İğrençsin.'' dedim ve adımlarımı sıklaştırıp onunla beraber yürümeye başladım. 

Ormanın içinde ayı filan çıkar şimdi korkudan çocuğumu düşürürüm. 

''Müteahhit burada yapmış Zeynep ben nereden bileyim ya?'' dedi ve gülmeye devam etti. 

Aksel'in kahlahaları arasında telefonum yüksek sesle çalmaya başladı.

Aceleyle çantamı karıştırıp kimin aradığına bakmadım ve telefonu açtım.

''Efendim?''

''Zeynep? Neredesin güzelim ya? Sherlock Holmesculuk oynamaya başlayacaktım.'' dedi Kerem endişeli ses tonuyla.

Şey Keremcim, benim mide bulantım tuttu da taksi de, bende yolun ortasında durup kusmaya başladım. Şansıma bak ki yoldan Aksel geçerken beni gördü ve yardım etmeyi teklif etti. Bende yardımını kabul ettim çünkü seni aramak istemedim. Berbat bir halde beni görmeni istemektense Aksel'in uzattığı eli tutmayı kabul ettim. Çünkü en az onun kadar bende manyağım.

''Nerede olacağım canım, alışverişteyim.'' 

''Kaç kere aradım, telefonun kapalıydı.'' 

Allah'ın dağında çekmez tabii telefon, şimdi açıkla bakalım Zeynep Hanım!

''Zemin katlardaydım hep, ondan sanırım çekmemiş telefon. İyiyim ben, merak etme sen beni.'' dedim.

''Nasıl merak etmem Zeynep? Çift canlısın sen, sana yani size bir şey olsa ne yaparım ben.'' sesi buruktu.

''Boşuna telaş yapıyorsun. Senin bu paronayak kişiliğinle 9 ay nasıl geçireceğiz biz?'' dedim ve kıkırdadım. 

Aksel arkasını döndü ve kısık sesle; ''Zeynep, hadi ama.'' dedi.

Kafamı olumlu bir şekilde salladıktan sonra telefonun ucunda bana gülen sevgilimin sesini dinledim. 

Şüphesiz en huzur veren şeylerden biriydi. 

''Seni seviyorum, Sayer.''

''Seni seviyorum.'' dedi ve kırkırdayarak telefonu kapattım. 

Bir kaç adım daha ilerledikten sonra önümde ki Osmanlı Döneminden kalmış olabileceğini düşündüğüm ağacı geçtim ve karşımdaki evi gördüm. 

Eski püskü ama bir o kadar da güzel, küçük bir ön bahçesi olan ve bir verandaya sahip iki katlı bir ev vardı. Dikkat çekmeyecek türdendi. Aksel'in diğer evinin tam zıttıydı.

Aksel evin kapısı açtığında beni eliyle içeri davet etti. 

''Bade Anne evde yok mu? Neden o açmadı kapıyı?''

''Ah Zeynep ah.'' dedi ve gülmeye başladı. 

Kapıyı ayağıyla kapattıktan sonra iki kere kitledi. 

Siktir. Kesin bir şeyler çeviriyordu.

''Bade Anne nerede Aksel?'' dediğimde midemden bir tepkime geldi. 

Ellerim karnımın üstüne sabitlendiğinde, gözlerim de Aksel'in gözlerine sabitlenmişti.

''Bade Anne şu an burada değil.'' dedi ve ani bir hareketle kolumdan çantamı aldı.

''Ne yapıyorsun ya?'' 

''Sakin olmalısın.'' gülerken söylediği bu söz beni daha fazla sinirlenmişti. 

Gözlerimi sımsıkı kapadım ve karnımdaki bulantı & saplantı arasındaki hissin gitmesi için derin bir nefes aldım. 

İçimdeki bir ürperdi vardı. 

Aksel, elindeki çantamı odanın içine fırlattı ve bana yaklaşarak karnımın üstündeki kolumu tutarak peşinden sürüklemeye başladı. 

''Aksel, Aksel dur bir saniye. Ne yapıyorsun? Hastayım ben, lütfen biraz sakin olup neler olduğunu anlatır mısın?'' 

'Her şeyi anlayacaksın zaten Zeynep. Şimdi sus ve sakın kaçmaya çalışma. Resmi olarak kaçırıldın.'' 

Kaçırıldım? 

''Yanlış Güzel'i kaçırdın.'' dedim alayla gülerken.

''Melis'i kaçırmam için bir sebep yok. Aptal.'' dedi ve birden durarak elimi bıraktı.

İçimdeki ürperdi kaburgalarımı eziyordu sanki.

Ayağıyle yerde duran kare şeklinde ki eski halıyı bir kenara itti. Yavaş bir şekilde yere eğilirken ne yaptığını bilen bir hali vardı. Yüz hatları eskisi gibi alaycı değildi, son derece gergindi ve derin düşünceler içinde olduğu her haliyle belli olurdu. 

Halıyı ittirdiği yerdeki tahtalarla biraz oynadıktan sonra tahta geriye doğru açıldı ve aşağıya giden merdivenler belirmeye başladı.

Yüzümü buruşturup, mide bulantımdan dolayı inledim ve Aksel bunun farkında bile olmadı.

Merdivenler yavaşça görünür hale gelmeye başlarken Aksel bana doğru ilerledi ve tekrar kolumu tuttu. 

''Bıraksana beni ya! Sen ne şerefsiz bir herifsin!'' diyerek bağırdım sinirle. 

''Zeynep, canım yapma böyle. Ağzına yakışıyor mu kötü sözler?''

''Bazıları bazen küfrü hak eder orospu çocuğu!'' dedim ve ellerinden kurtulmaya çalıştım.

Ancak kurtulma girişimlerim başarısız olmuştu, elleri kolumu bir ahtopotun balığı tutması gibi sıkıca tutmuştu.

''Çok alındım, lütfen bana böyle deme.'' dedi ve kahkaha attı.

Şizofren, resmen şizofren. Ve ben bu şizofrenden bir saat önce gelen yardımı kabul ettiğim için buradaydım. 

''Aksel, beni bırakman gerek!'' dedim ve var gücümle bağırdım. ''İMDAAAT!''

''Boşuna bağırma, eski baldız. Seni burada kimse duyamaz. Neden seni bırakmam gerek?'' dediğinde ellerinden kurtulmuş ve merdivenlerden inmiştim. 

Merdivenlerin sonunda ayrı bir ev kadar büyük bir odaya gelmiştik. Görünürde bir kapı, ufak bir tezgah ve bir televizyon ile yatak vardı.

''Neden seni bırakmam gerek dedim?'' dedi homurtu arasında. 

Ben merdivenlerin sonunda, odanın başında duruyordum; Aksel ise merdivenin son basamağında duruyordu.

''Çünkü.. Çünkü adam kaçırmanın cezası büyük.'' 

''Yapma ama burası Türkiye bebeğim, burada hiçbir şeyin cezası çok büyük olmaz. Daha iyi bir bahane bulmalısın.'' dedi ve arkasını döndü.

''Aksel, beni burada tutsak etmen için hiçbir sebep yok.'' dedim kıvranırken.

''Zeynep, bence kıvranmayı bırak ve kus. Bebeğin için iyi olan şey sanırım şu an kusman.'' dedi ve yüzünü benden çevirerek merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. 

''Hamile olduğumu nereden biliyorsun?'' dedim arkasından.

Geriye döndü ve; ''Ben her şeyi bilirim.'' dedi.

Çok bilmiş!

''Aksel, Aksel diyorum, Akseeel!''

''Ne var Zeynep?'' dedi sinirle.

''Bana bunu neden yapıyorsun?'' dedim en masum ses tonumu kullanarak.

''Ben nasıl annesiz büyüdüysem, Sayer'in çocuğu da annesiz büyüyecek. Bebeği doğurana kadar burada olacaksın; yani canım, bu odaya ve eve alışsan iyi edersin.'' dedi ve merdivenlerin sonundaki kapağı üzerime kapattı.

''Akseeeeel!''

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. 

Twitter hesabım; https://twitter.com/futboltanricasi

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

25.4M 904K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
24.8K 2.1K 21
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?" "Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsiz...
86.2K 4.5K 24
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
MODEL-1 Von reredrumm

Mystery / Thriller

486K 23.9K 67
Gizem/Gerilim #1 Bazen bir bütünü görebilmek için parçaları birleştirmek gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni derinden kessede, bütüne...