Rüzgârınla Kal

By JayAckles

26.4K 973 383

Güneş batıyordu. Deniz çekiyordu içerisine büyük ışıltıyı, alizarin rengini alıyordu gök. O rengin içerisinde... More

Bölüm 1: Güneş Vedada
Bölüm 2: Yağar Yağmurla Zaman
Bölüm 3: Birikmiş Yapraklar
Bölüm 4: Yedinci Bank
Bölüm 5: Esinti
Bölüm 7: Sokak
Bölüm 8: Masal
Bölüm 9: Vakit
Bölüm 10: Varmak
Bölüm 11: Yolcu Nehirler
Bölüm 12: Uzak Yakın Rüya
Bölüm 13: Günebakan
Bölüm 14: Karşı Kaldırımdaki Gerçek

Bölüm 6: Anahtar

1.1K 53 15
By JayAckles

Saat geç, vakit gece oldu. Balkondayım, güzel esiyor. Gün içinde başım ağrıyordu, hâlâ ağrıyor aslına bakarsan, yine de ıslak saçlarımla çıktım balkona. Çoban Yıldızı'nı izliyorum. Tüm yıldızlar belirsizce yanıp sönüyor ama o, "Ben buradayım. İşte buradayım, sana eşlik ediyorum." dercesine, varlığını bana kanıtlamak istercesine kıpırtısız. Diğerleri her an gidecekmiş gibiyken Çoban Yıldızı çevresindeki ışıltının titrekliğine inat tüm gücüyle saçıyor aydınlığını. Biri, Çoban Yıldızı'nın aslında Venüs olduğunu söylemişti, hatırlarsın Günlük. İşte bize bir şeyler öğreten, bir şeyler katan insanlar hayatımızdan kayıp gidiyor, biz de elimizde kalanlarla yolumuza devam ediyoruz. Herkes yoluna devam ediyor, başka başka kapılar, evler çıkıyor sonra karşımıza. Hayat bu değil mi? Durmadan yürüyoruz. Sana bununla ilgili yeni bir sır vermek istiyorum.

Soldaki sayfanın sonuna gelmişti kadın, masalının en güzel yerinde. Kaleminin ucunu defterden ayırıp diğer sayfaya geçecekken gökyüzüne yeniden bakmak istedi. Bir de ne görsün, Çoban Yıldızı kaybolmuştu. Kime kızmalıydı şimdi, yıldıza mı bulutlara mı?

O bir çift kahverengi gözle denkleşince içi cümbüş yerine döndü. Rüyasını yorumlatacağı adamın evinin kapısından ufak adımlarla uzaklaştığının farkında değildi, büsbütün kadına döndürmüştü yüzünü, bedenini.

Kadın kısacık bir süreliğine başka yere baktıysa da az önce gördüğü suratın tanıdık oluşu zihninde yankılanmıştı bile. Genç adama gözlerini ikinci kez değdirdiğinde dudakları gerildi, adamın tam yanından geçerken de başıyla selam verdi.

Haykırdı içindeki cümbüş kalabalığı: Cahit, öyle geçip gidemez, Cahit!

Öyle geçip gidemez, Cahit. "Bakar mısınız?" diye seslendi arkasından. Kadın ilk seferde üzerine alınmayınca tekrarladı. "Hanımefendi, bakar mısınız?" Yapmıştı bunu, sahiden yapmıştı. Ne diyecekti peki? İyi halt yedin Cahit...

Usulca döndü sesin kaynağına. Şaşırmıştı. Genç adam yanına kadar gelip aradaki mesafeyi kapatınca iyice şaşkına döndü.

Şimdi bütün bütüne karşı karşıya, yüz yüzelerdi. Cahit zamandan, mekândan kopmuştu, kafasında defalarca yönettiği bu sahnenin gerçeğini yaşadığını idrak etmeye çalışıyordu. Dünyanın en harika meşgalesi olmalıydı bu kadın. Sırası değildi ya, yine de tam orada, neden kadına böylesine bağlandığını sorgulamadan edemedi. İçi susmuyordu ki, bir cevap arıyordu durmadan. Evet, güzel kadındı ama yüzünü görmeden çok daha önce açmıştı sevgi sergisini. Saçlarına mı vurulmuştu yoksa? Daha neler! Belki yürüyüşüne, belki yüzünü hemen göremeyişinin yarattığı keşfetme arzusuna... Süreci en başından canlandırdı kafasında. Sonra bir kâşifin keşif mutluluğuna erdi: Evvela kokusunu duymuştu kadının, rüzgâr sonbahar serinliğiyle getirmişti o huzurlu kokuyu Cahit'e. Hayatta bir insana dair en son unutulan, hatta belki hiç unutulmayan ayrıntı, kokuydu. Annesi sütü boş bardağa akıtırken etrafa yayılan taze süt kokusu, babası odun yaktığında burnuna gelen mis gibi ateş kokusu, kadının ılık rüzgârla gelen çiçeksi parfüm kokusu... Her biri de dinginlik duygusuyla eşleşiyor, sandığına yerleştireceği güzel hazineler oluyordu; bir ömür saklayacağı hazineler.

"Beyefendi, susacak mısınız?"

İşittiği yumuşak sesle silkelendi düşünceleri. "Saatinizi almaya gelmediniz."

Böyle bir cümle beklemediği kesindi kadının. Aslında Cahit de bu anlamsız cümleyi kurmayı planlamıyordu.

"Evet, gelemedim." Tanımadığı bu adama sebep sunup sunmaması gerektiğinden emin olamadı fakat baktığı gözler öyle net ve güvenilirdi ki devamını getirdi konuşmasının. "Bazı tatsızlıklar yaşadım, saat de çıkmış aklımdan. Kusura bakmayın, size de acele ettirmiş oldum."

Cahit'in sitemli kızgınlığı ufalanıp merhamete dönüştü. Eli bir anlığına cebine gitti, saati verme fikri yoklamıştı; cebine sokmadan üzerini düzeltir gibi yapıp yeniden yanına düşürdü elini. "Lafı mı olur, işler yoğun değildi zaten."

Sokak suspus olmuş, ikisinin de kalbini dinliyordu. Cahit Ekrem'inki şöyle söylüyordu: "Neden seni yıllardır tanıyor gibiyim?" Pazartesiyle pazarın arasında sallanan bir hafta, yürekte yıllara eş olabilirdi. Zira insanın zamanı ve dünyanın zamanı birbirinden oldukça farklıydı. Kadının kalbiyse söyleyeceğini sözcüklere yansıtmasa da oldukça süratliydi, sokağın kulağından kaçmazdı.

Birbirine hazır iki insan başlangıç noktasında öylece duruyordu. Eksik olan, cesaret ve fazla olan, korkuydu.

"Ben bu akşamüstü gelip alayım öyleyse." dedi mahcubiyetle ve gitti.

Cahit kadının arkasından gitmedi. Bunu yapsaydı kendini sınırı aşan olarak yaftalardı. Fakat kadının çıktığı kapının ziline bakmadan edemedi. Müstakil bir evdi, hâliyle tek bir zil ve zilde yazan tek bir isim vardı: Nermin. İsmi izledi. Durdu durdu, biraz daha izledi. Sonra ağır adımlarla yürüdü kendi yolunda. Dükkâna döndüğünde yüzü gülüyordu.

"Cahit." dedi Ömer sesli harfleri uzatarak. "Oğlum, adam neler söyledi de yüzünde güller açıyor böyle?"

"Hangi adam?"

"Hey gidi meczubum hey! Rüyacı adam be oğlum. Ona gitmediysen nereye gittin?"

"Ha, ya tam girecektim eve, bir tanıdıkla karşılaştım. Ayaküstü muhabbet ettik falan, bırakıp da gidemedim."

"Kimmiş bu tanıdık?"

Aklına hemen bir isim getirmeye çalıştı. "Sen tanımazsın, annemin akrabalarından Kadir Abi."

Kıvrıldı dudağının kenarı. "Kadriye olmasın adı?"

"Abi yapma şöyle ya!" Ömer'in yüzüne bakmadan kaşlarını çatıp kendi dükkânına girdi, baksaydı gerçeği gizlediği ayan beyan görülürdü. Dışarıdan gelen keyifli kahkaha sesi dükkâna dolarken Cahit ortalığı toparlamaya girişti. Elleri araç gereçlerle, saatlerle meşgul olurken kafası da olanların değerlendirmesini yapıyor, çalkalanıp duruyordu bağımsızca. Sonradan farkına vardı, evini de öğrenmişti kadının. Gerçi ne işine yarayacaktı öğrenmesi?

O dakikalarda kadın da tuhaf duyguların selinde sürükleniyordu. Teyzesi grip olmuştu; teyzesine göre büyütülecek bir şey yoktu ama öyle çok seviyordu ki onu, haberi aldığı gibi yanına gitmişti. Oradan ayrıldığı için de buruktu içi. Öte yandan, evden çıktığında karşılaştığı adam mıhlanmıştı aklına, iki olmuştu rast gelişleri. Neden geleceğe açılan bir pencerenin yansımasını görmüştü adamın gözlerinde, bakarken geçmişinden uzun zamanın ardından ilk kez sıyrıldığını hissetmişti. Herkesin hayatında tek bir gerçek kişi olurdu ve o kişiyi bulmak ya da o kişi geldiğinde bunu fark etmek kendi sorumluluğundaydı insanın; hep bu gerçekliği düşlerdi ve zamanında yaşadığı kırgınlıkların bedelinin düşlerine ulaşmasıyla ödeneceğine inanırdı. "Saçmalama." diye mırıldandı. "Adam neyin nesi, bilmiyorsun bile." dese de bir şeylerin kapıda beklediğini hissediyordu ve inanıyordu ki bekleyen şey, mutlu edecekti. Veya etmeyecekti...

Dili damağı kurumuştu. Köşedeki markete girip su aldı. Marketten çıkar çıkmaz bir banka oturup buz gibi suyu içiverdi. Ardından çarşıda birkaç işini halledip evine gitti. Kapıdan girer girmez beyaz kedisi belirdi hemen karşıdaki odanın önünde. "Güzellik." diye seslendi anahtarı yeniden kapıya takarken. Hiç miyav sesi çıkmadı, hep böyle sessiz kalırdı zaten. Neredeyse akşam olmuştu. Biraz dinlenip üzerini değiştirir, ardından da saati almaya giderdi; öncesindeyse dolu, boş olan tüm düşüncelerinden arınmalıydı ki davranışları düşüncelerinden etkilenmesin.

Cahit içinse geçen seferki bekleyiş başlamıştı. Korkuyordu. Nermin'in, umduğu gibi çıkmama ihtimalinden, çıksa bile onu gerçekten sevip sevmediği belirsizliğinden, onun kendisini sevmemesinden, her şeyin bir yanıltmaca olabileceğinden, en çok da bu akşam gelmeyeceği düşüncesinden... Düşüncesi bile bu kadar korkutucuyken evine yine bu kol saatiyle dönmesi ne derece sarsıcı olurdu, kim bilir.

Ömer bugün erken gitmişti. Karşı taraftaki dükkânların çoğu da kapalı görünmüştü Cahit'in gözüne. Koca sokakta bir başına, koca sokakla baş başa kalmış hissediyordu; bu iyiydi. Havanın bozmasıyla artan rüzgâr içini ferahlatıyordu. Avucunun içine gömülü saat, dilinin üzerinde iki karanfille kaldırım boyunca volta atmaya başladı.

Adımlarını sayıyordu. Sayı her arttığında gökyüzü de birer adım aşağı iniyordu sanki. İsterdi tamamen inmesini, elini omzuna koymasını ve şunu sormasını: Aklını hâlâ kaçırmadın mı? "Görüyorsun." dedi başını göğe kaldırıp kollarını iki yana açtığında. "Sen nasıl hâlâ yukarıdaysan ben de burada yürüyorum, şikâyet etmiyorum."

Etraf iyice kararmış ve Cahit karanfillerin birini çoktan çiğneyip yutmuşken sessizliğe usulca işleyen ayak sesi duyuldu, belki de yalnızca o duymuştu; kafasını kaldıracakken bir gülme isteği geldi içinden. Heyecanlandı. Gizleyemediği tebessümüyle nihayet baktı sokağın karanlık ucundan gelen kadına. Sokak lambası cılız gücüyle düştüğü yüzü gölgelendiriyor, kadının saçları yürüdükçe havalanıyordu. Bir filmin en kusursuz sahnesini izliyor gibiydi Cahit. Gerçek sevgi insanın içinde filizlenip varlığını belli ederse karşı konulmaz bir inanç da yapraklara yerleşirdi, o saatten sonra her şey mümkün kılınırdı zihinde.

Dükkânın önüne geldiğinde Cahit iskemleden kalkıp elini uzattı ve o koku, yine sarmıştı her bir yanını.

Gülümseyerek karşılık verdi kadın. "Sadece beni beklemiyordunuz değil mi?" dedi el sıkışırlarken. El sıkışmaları manasızdı. Aralarında yüzen, bu resmiyetin ötesinde bir duyguydu çünkü.

Cahit biraz afalladı, kadının demek istediğini çözememişti. "Bekliyordum tabii ki."

"Ciddi misiniz? Kötü hissettim, keşke kapatsaydınız siz dükkânı, en olmadı yarın gelirdim."

"A, yok, geç kapatıyorum normalde. Bekliyordum, derken, genel anlamda..." Bakışları aralarındaki asma köprüde sallandı. "Siz," deyip duraksadı. "Başka bir tatsızlık mı yaşadınız, o yüzden mi geciktiniz?"

Kadının gülümsemesi büyüdü. "Hayır, uyuyakalmışım."

Kimse herhangi bir saatçiye ya da yoldan geçen yabancı bir kadına, yaptıklarının, yaşadığı durumların hesabını verme ihtiyacı duymazdı oysa.

"Buyurun, içeri geçin, teslim edeyim saati Nermin Hanım." Saatin avucunun içinde olduğunu belli etmedi elbette.

"Nermin mi?" Hayreti kocamandı.

İsmini ne diye söyledi ki! "Nermin değil miydi isminiz?" Ah, nasıl pişmanlık duydu.

Büyük gülümsemesi iştahlı bir kahkahaya evriliverdi. "Hayır, kendisi teyzem olur da onu nereden çıkardınız bilmiyorum." Saçı önüne düşmemiş olmasına rağmen kulağının hizasındaki saç tutamını kepçesinin arkasına biraz daha sıkıştırdı. "Ben Zühre."

Hafif yağmur damlaları –Cahit'in kurtarıcıları- sertleşen rüzgârla suratlarına çarpmaya başlayınca başka sözcük kullanmalarına fırsat kalmadan hemen içeri girdiler.

Sokak toparlanıp şehrin merkezine koştu. Bağırdı ortalıkta. "Uyanın, uyansanıza!" Kimse gözlerini kapatarak uyumuyordu hâlbuki. Tanık olunan her hoş manzara başkalarıyla paylaşılmak istenirdi. Bundan, fotoğrafı en çok çekilen, deniz, gün doğumu ya da gün batımı olurdu. Deniz her daim dalgalanıp dururdu ve gün hep aynı şekilde doğar ya da batardı ama o anların içinde yaşanan duygular bir daha asla o biçimle meydana gelmezdi. Yalnızca fotoğraflar anlara hapis kalmış duyguların ucundan tattırabilirdi. Hiçbir evin ışığı yanmayınca boynu bükükçe geri döndü garip. Dükkânın açık kapısının kıyısına kuruldu ve izlemeye koyuldu.

İşte bu gecenin sonunda evine döndüğünde kadın, ılık bir duşun ardından hemen balkona geçti. Bir sır verecekti beyaz sayfalara. Çoban Yıldızı o yazana dek kaybolunca kalemi tutan parmakları gevşedi. Yıldıza da kızmadı bulutlara da çünkü anladı, ikisi de Zühre'ye iki yanı çiçekli gerçek yolun haritasını ve içinde düşlerini bulabileceği evin anahtarını uzatıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

110K 5.2K 82
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...
808K 45.5K 37
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
123K 869 46
Bengi ile Cem Can ile Nalan İki evli çift. Bengi ile Can iş arkadaşıdır, zamanla aralarında yakınlaşma başlar ama ikisi de evlidir. Hem aşklarını y...
3M 159K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...