ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28

8.9K 435 112
By tubux2

EFSA

"Zamanla her şey yoluna girer."

Eflallerin yanımızdan ayrılmasıyla Atakan'la baş başa kaldık. Beni avuturcasına sırtıma dokundu. Tebessüm ederek kayboldukları yere bakmayı sürdürdüm. Zaman her şeyin ilacıydı ama her ilaç, her yaraya iyi gelmezdi ve maalesef ki bunu da zaman gösterecekti.

Neyse dercesine bir nefes aldıktan sonra "İstersen sende gidebilirsin," diyerek Atakan'a döndüm. "Malum finaller, Ali Amca falan." Onu düşünüyor olmam yarım yamalak bir gülüşü dudaklarına yerleştirdi. "Sakıncası yoksa Ertan Amca gelene kadar kalayım. Belki bir şey lazım olur." Lazım olan her şeyi halledebilirdim ama o kadar kibar rica etmişti ki hayır diyemedim.

Beraber Nagehan'ın yattığı odasına doğru yürüdük. Kapı sonuna kadar açıktı. Savaştan çıkmış gibi duran kadının gözleri ise kapalı. Uyuyor olduğunu düşünerek mümkün olduğunca sessiz bir şekilde içeri girdik. Yavaşça kirpiklerini aralayan kadın, "Efsa," diye fısıldadı hırıltılı sesiyle. Boğazındaki borulardan kaynaklı hala net konuşamıyordu. Çantamı ve montumu koltuğa bırakıp yanına gittim. "Ba-baban," deyip yutkunmaya çabaladı.

"Bir işi varmış, birazdan gelir."

Yaşattıklarından dolayı ona karşı ne kadar mesafeli durmak istesem de, gözlerimin önündeki hali ona acımamam neden oluyordu. Nefes nefese yutkunurken gözlerini Atakan'a kaydırdı. Ardından tekrar bana baktı ve bir damla yaş, yanağından nazlı nazlı süzüldü.

"Ö-öz-özür dil-dilerim."

Bir damla yaş daha kayıp gitti. Konuşmasına gerek kalmayacak kadar duyguları okunuyordu gözlerinden. Elini tutup ona bağışlayabileceğim en büyük gülümsememle "Dinlen," dedim. "Bunları konuşacağımız uzun bir hayat var." Gözlerini kapatıp yutkunmaya çalıştı. Bu hareketiyle kirpikleri daha da ıslandı. Gözlerini açtığında bakışları bir yere sabitlendi. İster istemez arkamı dönüp, televizyonun altındaki dolaba baktım. Üzerinde birkaç kağıt duruyordu. Onu istediğini düşünerek hareketlendim. Fakat Nagehan elimi daha sıkı tuttu. Kâğıtlara ulaşamadan başımı ona doğru çevirdim. Yaralı bir ceylanı andıran bakışlarıyla "İm-imzaladım," dedi. Neyi diye soracağım anda, aklıma babamın günler önce söyledikleri ve hazırlıkları geldi.

"Her şey i-için çok teşe-teşekkür ede-erim."

Gözlerini yavaşça kapattı. Sanki bu kadar konuşmak bile onu yormuştu. Belki de yoran yaşadıkları, yaşattıkları, yaşayamadıkları hatta hiç yaşayamayacaklarıydı. Nefes alışverişi belli bir ritme dönüştü. Anında uykuya dalmıştı. Yavaşça elimi parmakları arasından kurtardım. İmzaladım dediği kağıtların başına geçtim. Doğruydu. Bunlar boşanma dilekçeleriydi. Protokoller, alacak verecekler...

Bir an babama derin bir kızgınlık duydum. Ne yaşarsa yaşasın, ne kadar geç kalırsa kalsın, bunları vermek için doğru zaman mıydı gerçekten? Düşene bir tekme de onun atması, ona hiç yakışmamıştı.

"Boşanıyorlar mı?"

Atakan'ın fısıltılı sorusuna başımı evet anlamında sallayarak karşılık verdim. "Üzüldüm," dedi. "Bende..."

İçeri giren iki hemşireyle kağıtları yerine bıraktım. "Hastanın ilaçlarını vereceğiz. Sizi biraz dışarı alabilir miyiz?" İkisi Nagehan'ın sağına ve soluna geçti. Biz de Atakan'la koridora çıktık. Yaşadıklarımızı gözden geçirirken Nagehan'ın bile bunu hak etmediğini düşünmeden edemiyordum.

"Sen iyi misin?"

Atakan yavaşça koluma dokundu. Sanki dikkatimi başka yöne kaydırmaya çalışıyordu. Kolumu elinden nazikçe kurtarmak için, kollarımı göğsümde bağladım. Bilmiyorum diyerek omuz silktim. "Haberin yok muydu?" diye sorduğunda itiraz edercesine başımı salladım. "Sadece sırası değildi diye düşünüyorum."

"Belki Ertan Amca için sırasıdır. Belki sırası gelenler için daha fazla vakit kaybetmek istemiyordur."

O an dünkü konuşma aklıma geldi. Eflal'in söyledikleri... Annem yaşıyor muydu? O kadın annem miydi? Eğer annemse, neden bizi tanımıyordu? Onca zaman geçmesine rağmen, ben nasıl bir farklılık hissettiysem, onun da...

"Efsa."

Babamın sesi ve düşüncelerimin derinliği irkilmeme neden oldu. Babam bize doğru gelirken "Bir sorun mu var?" diye sordu. Benim sessizliğimi fark eden Atakan, benim yerime "İlaçları yapılıyor Ertan Amca," diyerek cevap verdi. Babam anladığını belli edercesine başını salladı.

"Eflaller gitti mi?"

"Biraz önce gittiler."

Babam tekrar başını salladı ama tutuktu. Zihnen burada değildi ve bu sadece Nagehan'la alakalı durmuyordu. "Sen nereye gittin?" diye sorduğumda bakışları beni buldu. Gittiği yeri söylemede tereddüt eden dudakları yavaşça açılıp kapandı. "İşim vardı." Bir şey gizlemeye çalışıyordu ve o istemediği sürece bu şey ortaya çıkmayacaktı. Fakat ben tahmin edebiliyordum. Hatta emindim. Dün öğrendiği olayın peşine düşmüştü. Tüm gece araştırma yaptığını bilecek kadar iyi tanıyordum onu. Peki karşılaşmış mıydı?

"Hadi siz de gidin. Atakan Efsa'yı eve bırakır mısın?"

Atakan bana baktı. Bense babamdan gözlerimi ayırmıyordum. Kırgın suretine sarılmak için kollarımı açtım. O benden önce davranıp beni sıcak kucağının arasına aldı. Sıkıca sarıldım. Karşılığını fazlasıyla aldım. Saçlarımı öperken nefesinin titrediğini duydum. Sanki biraz daha temas edersek, onu ağlarken görecektim. Bu ortamda onu zor durumda bırakmamak için yavaşça kolları arasından çıktım.

"Sen bizim kahramanımızsın."

Bundan hoşlanmış gibi göründü ve ağzı hafifçe oynadı. Tam bir gülücük değildi ama buna yakındı. Benim gibi bir gülüşün duyguları maskeleyeceğine inanan bir kişi için bu canlandırıcı bir değişiklikti. Alnımdan öperken yanaklarıma koydu ellerinin üzerine ellerimi yerleştirdim.

"Sadece biraz zaman. Her şey yoluna girecek."

**

EFLAL

Zamanın ileriye akan bir çizgi değil de giderek daha hızlı kaynayan bir kazan olduğunu düşünüyordum. Tüm hayatımız bu kazanın içinde kaynıyordu. Korkutucu olansa, hızla buharlaşması ve elimizde hiçbir şey kalmayacağı tedirginliğiydi.

Son günlerde, gün ve gece birbiriyle anlaşamayan iki kardeş misali, sürekli didişiyorlardı. Geceyle şafak arasındaki bu belirsiz zaman sanki saatlerle değil dakikalarla sınırlıydı. Yattığım ve kalktığım bir oluyordu. Adam akıllı dinlenemediğim yetmiyormuş gibi, yaşanan olaylardan finallere çalışmaya da fırsat bulamamıştım. Hayal bu konuda gerçekten başarılıydı. Temelde onu ilgilendiren konular olmasına rağmen, çalışmayı es geçmiyordu. Ne kadar odaklanabildiği sınavda belli olacaktı ama yine de çabalıyordu.

Gece aile meclisinde aldığımız ortak kararla, sabah bu işe toplu olarak start verecektik. Bu süreç boyunca da kafamızı meşgul eden tüm konuları final sonrası zamana öteleyecektik. İşe gitmek zorunda olanların haricinde herkes evde, sınavlara hazırlanacaktı. Anlamadığımız konuları birbirimize anlatacaktık. Burslarımızı kaybetmemek için nokta atışı yapmalıydık. Bunun içinde tüm dersleri sular seller gibi öğrenmekten başka çaremiz yoktu.

Dün sabaha göre, bugün güneş bile uyanmak istememişti. Bir türlü yüzünü göstermediği gibi, bembeyaz gibi duran pamuklara terk etmişti toprağı. Sabaha karşı yağan kar, etrafı kör edici bir beyazlığa büründürmüştü. Belli ki hava, güneşe rağmen kar toplamıştı gün boyunca. Kar yağışını kaçırdığım için üzülürken, yağdığı anı yakalayabilmek için perdeleri sonuna kadar açtım. Hayal bir prenses edasıyla gözlerini nazlı nazlı açtı ama hala kısık bakıyordu. Sanki dışarıdaki beyazlığı buyur etmişim gibi, odanın içi göz alıcı şekilde aydınlanmıştı.

"Günaydın."

Hayal miskin bir şekilde gerinip yatağından doğruldu. Bir yandan esnerken diğer yandan ellerini hareket ettirmeyi de ihmal etmedi. "Günaydın. Saat kaç?" Komodinimin üzerindeki telefona dokundum. "10 olmak üzere." Hayal'in gözleri fal taşı gibi açılırken ciddi olup olmadığını sordu. "O kadar uyumuş muyum?"

"Tüm gece ders çalışıp, sabah ezanıyla yatağa girdiğini hesaba katmazsak, senin için çok bile."

Gözlerini yapmacık bir şekilde kıstı. "Maşallah sana da 12 saat yetmemiş gibi." Hayal'in aksine ders çalışma planının ardından, enerjik uyanabilmek için erken yatmıştım. Fakat kendimi daha da çok yorgun hissediyordum. Yatağımı üstün körü toplarken "Kahvaltı yapalım. Hiçbir şeyim kalmaz," dedim. Ayaklarımı sürüyerek odadan çıktım. Doğu'nun bizden önce kalkıp, kahvaltıyı hazırlık olmasını umarak mutfağa yöneldim ve o an dilek hakkımı bunun için harcadığımı anladım.

Doğu ve Eren dört bir koldan kahvaltıyı hazırlıyorlardı. Doğu'ya alışıktım ama Eren'in kahvaltı konusunda bu kadar istekli olmasını anlayamıyordum. Dün gece konuşurken de garip olduğunu anımsadım. Sanki bir şeyler saklıyordu. Özellikle de benden...

"Günaydın şefler."

Masadaki kaşar peynirinden bir dilim aldım. Ağzıma attığım sırada domatesleri kesmekle uğraşan Eren, omzunun üzerinden bana baktı. "Hey! Herkes gelmeden başlamayacağız." Hızlıca peyniri çiğnerken "Tamam kızma. Çok acıktım sadece," dedim. Doğu elindeki reçelleri masaya taşıyordu. "O zaman kalkıp, kahvaltıyı sen hazırlasaydın." Yüzümü ve sesimi tatlı bir hale büründürürken "Ama ben sizin kadar masterchef değilim ki canımın içleri," dedim. Eren'in yüzünü göremiyordum. Fakat Doğu'nun bıyık altından gülüşü, kaleyi fethettiğimi gösteriyordu. Arkamdaki hareketliliğin sessizliğine bakılırsa Hayal'de mutfağa teşrif etmişti.

"Günaydın Hayal."

Tekrar kaşar peynirine uzandım. Doğu elime ufak bir tokat attı ve Eren'i işaret etti. Fakat o bizi göremeyecek kadar Hayal'e kapılmış gibi görünüyordu. Önce kızın yüzünü ciddi bir ifadeyle taradı. "Günaydın," dedikten sonra da "İyi misin?" diye sordu. Aslında sormasına gerek yoktu. Gözleri fazlasıyla sorgular şekilde dolaşıyordu üzerinde. Hayal iyi olduğunu onaylarcasına başını salladı ve yardım edilecek bir şey olup olmadığını sordu. Doğu ufak bir kahkaha atarken "İşte bir kızdan beklenen hareket," dedi. İmalı bakışları benim üzerimdeyken "Çatal kaşık koyabilirsin. 6 tane," diye ekledi. Hayal itiraz etmeden çekmeceye yöneldi. Bense duyduğum ayrıntıdan sonra sessiz kalmayı düşünmüyordum. Gözlerimi masada dolaştırdım. Her zamanki yerinden ileri kaydırıldığını, altı tabak olduğunu ve sunumun bizim klasik kahvaltılarımızdan çok farklı ve çok zengin durduğunu o an fark ettim.

"Misafirimiz kim?"

Hayal elindeki çatalları yerleştirirken, duraksadı. Sorumu duymamıştı ama belli ki fazla çatal ve tabak şu an dank etmişti. Önce bana sonra diğerlerine döndü ve benimle aynı soruyu yöneltti. Doğu bilmiyorum der gibi omuz silkti. "Eren'in bir arkadaşıymış." İlk anda aklıma gelen isim ürpermeme neden oldu. O kızın bu masada yeri yoktu. O ve arkadaşları son zamanlarda fazlasıyla hayatımıza burnunu sokuyordu. Ne yani? Evimizin içine kadar girip, kaleyi içten mi çökertecekti?

"Efsa mı?"

Celallenmeden önce düşündüğüm şeyi teyit etmek istedim. Eren göz teması kurmadan elindeki domates tabağıyla üzerime doğru yürüdü. Bense göz hapsine almışçasına her hareketini izliyordum. Tabağı masadaki uygun bir yere bıraktı ve anında tezgâha geri döndü. Beni görmezden gelebilirdi ama bu ufak mutfakta beni duymamış olması imkânsızdı. "Eren!" Uyarıcı bir tonda seslendim. Sıkıntılı bir iç çekerek bana döndü.

"Evet Eflal, o. Ne var bunda?"

Bunu öyle sıradan bir şeymiş gibi sormuştu ki sanki çocukluktan beri tanıdığımız, evimizden çıkmayan biri kahvaltıya geliyordu. "Sence bir şey yok mu? Mesela bir sorun, büyük bir sorun." Eren omuz silkerek "Olsa çağırmazdım değil mi?" deyip salatalıkları doğramak için tekrar önüne döndü. Şaka yapıyor olmalıydı. Bir büyümün altında falan mıydı bu çocuk?

"Sen kimsin ve okulun başından beri zenginlerle iki üç kelam ettik diye bizi ailemizden aforoz eden arkadaşımıza ne yaptın?"

Sorum karşısında elindeki bıçağı sesli bir şekilde tabağa bıraktı. Derin, sakin kalmaya çalıştığını belli eden bir nefes aldı. "Eflal!" Bana dönmemişti ama ses tonu fazlasıyla yüz ifadesini ele veriyordu. "Ağzından çıkanlara dikkat et." Sinirliydi. Ne yani O kız için birde bana kafa mı tutacaktı yani? "Ne zamandan beri gerçekleri duymak seni rahatsız ediyor?" Daha sorumu bitirmeden hırsla bana döndü. Gözleri kıvılcım çakıyordu. İmkanı olsa beni şu anda, burada yakardı. "Ne gerçeğinden bahsediyorsun sen?" Üzerime doğru birkaç adım attı. Doğu aramıza girdi ama bu Eren'i durdurmadı. "Ben aynı benim. İlk zamanda birilerini tanımadan yakın olmamadan yanaydım. Şimdi de."

"Ha o kızı tanıyorsun yani?"

"İnan bana senden daha çok," dediğinde kaşlarımı olabildiğince çattım. Küçük atışmalar güç gösterisine dönüşmek üzereydi. "O ne demek?"

"Değişen birini arıyorsan aynanın karşısına geçmelisin."

Hayal de aramıza girerek, bizi sakinleştirmeye çalıştı. Başaramadıklarını anladıklarındaysa, aramızda siper olup birbirimize karşı daha fazla yıkıcı olmamamız için uğraş vermeye başladılar. "Ne oluyor burada sabah sabah?" Uyku mahmurluğuyla Mert de kendini mutfağa atmıştı. "Ne bağrışıyorsunuz?" İkimizde birbirimizi şuracıkta boğacak gibi duruyorduk. O kız için benimle tartışmayı göze aldığına inanamıyordum.

"Ben mi değiştim yani?"

Eren'in gözlerinden karanlık bir bulut geçtikten sonra "Bir de soruyor musun?" dedi ve kendimi suçlu hissettiğim her kahrolası haltı sayıp dökmeye başladı. "Bu okula geldiğimizden beri, yapma dediğimiz her şeyi yapmadın mı? Gitme dediğimiz her yere gittin. Konuşma dediğimiz herkesle konuştun. Savundun. Hatta bizi bile çoğu kez karşına almayı göze aldın. Şimdi ne değişti Eflal? O sıçtığımın Atakan'ından, Arel'inden ne farkı var o kızın?"

Hayal'in bir anda yüz ifadesi buruldu. Sevgilisinin bu konuya karışmasından hoşlanmamıştı. Özellikle de en yakın arkadaşı tarafından ama Eren'in bunu fark etmeyecek kadar gözü dönmüş duruyordu.

"O kızın okulun ilk zamanlar bize nasıl davrandığını sen unutmuş olabilirsin-"

"Unutmadım!" diyerek sözünü kesti. "Senin yaptıklarını unutmadığım gibi. İlla bir suçlu arıyorsan bence çok uzağa gitmene gerek yok."

"Ben mi suçluyum yani?!"

Göğsünden yükselen kükremeyle "Eflal sabrımı çok zorluyorsun!" diye bağırdı. Elimi savurarak, parmak uçlarımda yükselerek, bağıra bağıra Eren'in üzerine doğru yürüdüm. Doğu belimden çekelemek için arkama geçmişti. Hayal ise çatışmanın ortasında, aramızda sıkışıp kalmıştı.

"Sen kimin için benimle kavga ettiğinin farkında mısın?!"

"Farkındayım ve sende farkına vardığında çok pişman olacaksın!"

Eren'in gözleri arkamdaki bir noktaya kaydı. Bir anda o saldırgan hali, suskunluğun gölgesine saklandı. Ne yapacağının boşluğu odayı kapladı. Ne olduğuna bakmak için arkamı döndüm. Mert'in önünde, elinde bir poşet ve birkaç defterle bekleyen kız, iliklerime kadar sarsılmama neden oldu. Yüzünden okunması imkansız ifade gözlerinde karmaşaya dönüşmüştü. Sadece bana bakıyor, mutfaktaki başka kimseyi umursamıyor gibiydi. Söyleyecek çok sözü vardı ama benim daha çoktu. Ne zaman gelmişti? Mert neden onu içeri almıştı? Bu kız ne zamandan beri benden daha önemliydi? Hali hazırda patlayan volkanım, bir sonuca varamamış gibiydi ve bu beni daha da sinirlendiriyordu.

"Size afiyet olsun."

Ciddiyetimi bozmadan, tek bir kelime etmelerine izin vermedim. Efsa'yı itekleyerek mutfaktan çıktım. Üzerimi değiştirerek vakit kaybetmek istemiyordum. Bir an önce bu evden, o kızdan uzaklaşmak için pijamalarımın üzerine montumu geçirdim. "Eflal!" Eren'in sesinin bana yetişmemesi için botlarımı bağlamadan kendimi sokağa attım. Tenimin altında sönmeyen bir ateş vardı. Havanın soğukluğunu hissettirmeyecek kadar yoğundu. İlerideki parka doğru yürüdüm. "Eflal dedim!" Eren'in peşimden geldiğini duyunca adımlarımı hızlandırdım. Yerler karlı olmasa, düşmeyeceğime emin olsa koşacaktım.

"Sana diyorum. Sabahın köründe, sokağın ortasında ne bağırtıyorsun kızım beni."

Kolumda hissettiğim tutuşla olduğum yerde dönmem bir oldu. Eren gözlerini bizi duyan biri olup olmadığını kontrol eder gibi çevrede dolaştırdı. "Bırak!" Beni bırakmayacağını bilmeme rağmen olduğum yerde debelendim. "Nereye gittiğini sanıyorsun sen?"

"O kız evde olduğu sürece, ben o eve girmeyeceğim."

"Eflal saçmalamayı kes artık."

"Saçmalıyorum ha... Eve Arel geldiğinde hissettiğin şeyi düşün. Atakan'la bizi gördüğünde hissettiklerim saçmalık mıydı yani?"

"Aynı şey değil."

Kolumu silkeleyerek elinden kurtardım. "Ne farkı var Eren?! Ne?!" Sondaki bağırışımla ifadesi birden değişti. Az önce beni sakinleştiriyormuş gibi görünen tavrı benim sorum üzerine birden yok oldu. Çenesi kasıldı. Gözleri kısıldı ve kanımı donduracak bir öfkeyle bana bakarken burnundan soluyordu. Sanki kırmızı sallanmış bir boğaydı ve karşısındaki matador zerre kadar umurunda değildi.

"Çünkü hiç birinin aramızdaki biriyle kan bağı yok!"

Olduğum yere mıhlandım. Bir an söylediği son sözcükleri beynimin uydurduğunu düşündüm. Eren ufak bir küfür mırıldandı. Sanki söylememesi gereken bir şeyi söylemiş gibi, pişmanlık akmaya başladı hareketlerinden. "Kan bağı mı?" diye sordum ürkekçe. Nagehan'ın gerçek kızı değildi. Hayal'le kan bağı olamazdı. Eren'in mi kardeşiydi? Aralarındaki çekim kardeşten fazlaydı. Doğu mu? Mert mi? "Kim?" Vereceği cevaptan deli gibi korksam da bunu sormak zorundaydım. Öfkeyle kalkıp, zararla oturan bir adamın duruşu vardı en yakın arkadaşımın üzerinde. Elleriyle saçlarını karıştırırken küfür mırıldanmaya devam ediyordu.

"Kiminle kan bağı var?"

"Seninle."

Duyduğum ses, gözlerimi Eren'den kaydırdı. Efsa ne zamandır oradaydı, öfkeden nasıl bu denli kör olmuştum bilmiyordum. "Anlamadım?" Karların arasından bize doğru gelmeye çalışan kız "Bunu daha sakin bir yerde konuşalım mı?" diye sordu. "Ve daha sıcak." Ben hala duyduğum şeyin doğruluğunu sorgularken, sakinlikte sıcaklıkta umurumda değildi.

"Az önce ne dedin sen?"

Merhametsiz bir tonda sordum ama o şefkatle "Sen benim kardeşimsin," dedi. Ağzından ne kadar kolay çıkarmıştı bu cümleyi. Alaycı bir kahkahayı yüzüne patlattım. "Aramıza girebilmek için bu kadar komik numaralara başvuracağını düşünmezdim." Hala gülüyordum. Eren müdahale etmek için ağzını açacağı anda Efsa onu durdurdu. "İnan bana bu haber benim içinde çok yeni ve hazmetmem çok zamanımı aldı."

"Ne diyorsun sen ya?!"

Kükreyerek kızın üzerine yürüdüm. Bu sefer az önce kanlı bıçaklı hale geldiğim çocuk aramıza girdi ve beni tutmaya çalıştı. Başarıyordu da... Olduğum yerde patinaj çekerken "Bu nasıl bir şaka? Ağzından çıkanın ne anlama geldiğinin farkında mısın sen?" diye bağırdım. Üzerine yürümeye çalışmama rağmen Efsa yerinden bir milim bile kıpırdamadı. Ya Eren'in onu koruyacağının farkındaydı ya da benim vazgeçeceğimin... Ama yanılıyordu.

"Eflal!"

Mert koşarak bize doğru geldi. "Sakin ol lütfen," dediğinde "Ne sakini ya," diye bağırarak ona da çemkirdim. "Ne dediğini duydun mu sen?"

"Açıklamasına izin ver."

Debelenmeyi bıraktım. Doğru mu duymuştum? Bu olaydan Mert'inde mi haberi vardı yani. Gözlerimi evin girişinde bekleyen ikilide dolaştırdım. Onlarda mı biliyordu? "Ben değil," diyerek bana doğru deli cesaretiyle adım atan Efsa "Başka biri sana ne olduğunu açıklayacak," dedi. Telkin edici tonda konuşması daha da sinirimi bozuyordu.

"Babanla tanışmak ister misin?"

Continue Reading

You'll Also Like

925K 64.6K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
7.1M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
5.6K 966 20
Gizem... Bilinmezlik... Acı... Sıkıntı... Keder... Ve hepsinin içinde yeşermeye çalışan iki kalp. Bu iki kalpte birbirini yaşatmak için çabalıyor. Am...
213K 16.5K 69
Batı için hayatındaki en değerli varlık, ikizi Doğu'ydu. Doğu, ikizine en az ismi kadar zıt bir karaktere sahipti ama onun deyimiyle diğer yarısıydı...