Sen Geldin Bahar Geldi - Mevs...

By esayrumu

3.8M 95K 6.7K

Cemal ve Esme kaçarak evlenmek zorunda kaldıklarında kendi mutluluklarının kızlarının hayatına etki edeceğini... More

Sen Geldin Bahar Geldi
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
Duyuru
Duyuru (Yine ben)
18. Bölüm
Gecikmiş Bayram Sürprizi : )
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
Küçük bir duyuru (Facebook) ;)
35. Bölüm
İleri bölümlerden küçük bir kesit : )
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
İleri bölümlerden minik bir alıntı ve küçük bir açıklama ;)
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm - Final
Özel Bölüm ;)
Mevsim Serisi Hakkında ;)
Otizm - Farkında Mısınız?
Serimizin ilk kitabı olan Güz Delisi'nden alıntılar ;)
Yine bir duyuru ve yine ben ;)
Severek Ayrılalım Raflarda ve Kocaeli İmza Günü Tarihleri <3
Sen Geldin Bahar Geldi hakkında ^_^
Birkaç Duyuru ve Tüyap İmza Günleri ^_^
Sen Geldin Bahar Geldi kitap oluyor ^_^
Kitabımızın kapakları ^_^
Küçük duyurular ^_^
Tüyap İmza Günü 19 Kasım Cumartesi

5. Bölüm

60.8K 1.2K 40
By esayrumu

5. Bölüm

"Sence ne yapmıştır?"

"Birazdan burada olacakmış. Öğreniriz artık ne yapmış, ne demiş?"

"İçimde tuhaf bir his var Kutay. Ama anlamlandıramıyorum."

Belinden tutup kendine çektiği kadının gözlerine bakıp "Hisli karım benim. Merak etme her şey güzel olacak." diyerek alnına sıcacık bir öpücük bırakmıştı.

"Umarım aşkım." diyerek kendini saran kollara daha çok sokulmuştu. Rahatlamaya ihtiyacı vardı. Bunun için en iyi yerdeydi şu anda.

*** 

Arabaya bindiği anda boynundaki kravatı çıkarmış ve yan tarafa atmıştı. Sanki nefessiz kalmış gibi hissederken, aklında sadece genç kızın ağlamaktan kızarmış gözleri vardı. Çok büyük bir adım atmak üzere olduğunun farkındaydı. Bunun için dik durması ve olaylar karşısında kendini bırakmaması gerekiyordu. Yıllarca tek kişiyle evlilik hayali kurmuş ve bu da gerçekleşmemişti. O zaman bunun, şu an yardıma ihtiyacı olan küçük bir kız için yapılmasından daha mantıklı bir şey yoktu. Yapması gereken çok iş vardı. Önceliğiyse kendini bekleyen ailesine haberi vermekti. Tepkilerinin iyi olmayacağını bilse de, bunu yapmak zorundaydı. Ailesinin kendisini anlamasını umarak yola koyulmuş ve geçtiği tüm caddelerde aklında yaşadıklarının muhasebesini yapmıştı.

Eve geldiğinde derin bir nefes alıp vermiş ve kendine açılan kapıdan içeri girmişti.

"Hoş geldin oğlum."

"Hoş bulduk annem." diyerek gülümseyen kadının yanağına içten bir öpücük bırakmış ve birlikte salona geçmişlerdi.

Meraklı bakışlarıyla konuşmuştu. "Ne yaptın bakalım?"

"Hepinizin burada olmasına sevindim aslında." derken odadakilerin hepsiyle göz göze gelmişti.

"Neler oluyor Tuğrahan?” derken Kutay'ın bakışları kısılmıştı.

"Size anlatmam gereken şeyler var."

"Umarım iyi şeylerdir." diyen babaannesi anlamaya çalışır gibi yüzünü inceliyordu.

"İyi olup olmadığı, bakma yönüne göre değişiyor."

"Daha açık olur musun?" derken tedirgindi Kutay.

"Ben evlenmeye karar verdim."

"Tuğrahan!" Loya şaşkınlıkla bakıyordu.

Annesinin ne hissettiğini anladığı için hemen yanına gitmiş ve ellerini avucunun içine almıştı. "Biliyorum bunun mantıksız olduğunu söyleyeceksin ama beni dinleyince hak vereceksin."

"Oğlum hem kendine hem de o kıza bunu yapma."

"Anne, bende böyle olsun istemedim ama elimden bir şey gelmedi. Her şey öyle hızlı gelişti ki..." derken sıkıntıyla iç çekmişti.

"Seni bu kadar sıkan şeyi yapmak zorunda değilsin oğlum."

"Yapmalıyım annem. O kızı yarı yolda bırakamam."

"Oğlum siz birlikte bir yola çıkmadınız ki..."

Annesinin endişeli yüzüne bakarak konuşmaya başlamış ve sabah olanları anlatmıştı.

"Buna kayıtsız kalamazdım. O adamın şakası yoktu." derken sıkıntıyla iç çekmişti.

Oğlunun çaresiz çıkan sesi içine oturmuştu. "Ya senin hayatın?"

Annesinin gözlerine güven veren şekilde bakmaya çalışmıştı. "Benim evlilik hakkındaki düşüncemi biliyorsunuz. Kimsenin beni buna ikna edebileceğini zaten düşünmüyorum. Bu yüzden Ayaz'la yapacağım anlaşmalı evlilik hiç değilse onun hayatını kurtaracak."

"Böyle düşünme oğlum. Sende mutlu olacaksın. Buna tüm kalbimle inanıyorum."

"Annem ben şimdide mutluyum. Sizlerle olduğum her anın tadını çıkardığımı biliyorsun."

"Senin, sevdiğin bir kadınla evlenmeni ve aynı senin gibi evlatların olmasını istiyorum kuzum benim."

"Anne, ben o treni kaçırdım." deyip anlamasını bekler şekilde bakmıştı gözlerinin derinlerine.

"Tuğrahan lütfen..."

"Annem... Hislerini tahmin ediyorum ama senden, beni anlamanı bekliyorum."

"Bunda kararlısın..." derken oğlunun gözlerine bakmıştı.

"Kararlıyım ve yanımda olmanızı istiyorum." deyip odadakilerin gözlerine tek tek bakmıştı.

"Senin için her şeyin iyi olmasını istiyorum." deyip iç çekmişti yaşlı kadın.

"Sağ olasın Selma Sultanım." diyerek gülümsemişti. Gözleri dakikalardır dikkatle kendilerini dinleyen babasına kaymıştı. "Ya sen baba?"

"Senin mantıklı bir adam olduğunu biliyorum. Eğer bir şeyi yapmak için bu kadar ısrar ediyorsan, senin düşüncelerine saygı duyarım. Her zaman yanındayım oğlum." deyip kendine yaklaşan oğluna sarılmıştı. "Keşke her şey başka şartlar altında olsaydı... Keşke gerçekten evlendiğin için mutlu olabilseydin..." diyerek sıkıntıyla iç çekmişti.

"Ben iyiyim baba. Benim için yeterince endişelendiniz zaten."

"Sen, benim oğlumsun. Sen iste dünyayı bile karşıma alırım." diyerek güven veren bir şekilde gözlerinin içine bakmıştı.

"Sağ ol babam." derken yılların onları getirdiği durumun güzelliğini bir kez daha görmüş oluyordu.

"Annem?"

Kendine soran gözlerle bakan canına ne diyebilirdi ki... "Nikah ne zaman olacak?"

Birazda olsa rahatlayarak konuşmaya başlamıştı. "Birkaç gün içinde her şeyi ayarlamaya çalışacağım. Hastanede kıydırırız. Böylece Cemal Usta'da olur."

"Anlaşmalıda olsa evleniyorsun. Bu günün güzel olmasını istiyorum. Hiç değilse ayarlamasını bana bırakır mısın?"

"Sen böyle bakarsında sana hayır diyebilir miyim?"

"Demede zaten." derken gözünden asi birkaç damla akmayı başarmıştı Onları da hemen elinin tersiyle silmişti.

Onun gözünden akanlar, içini acıtmış hemen kollarına almıştı. "Keşke mutlu bir günün haberini vermiş olsaydım. Keşke içim evleneceğim diye mutlulukla dolsaydı... Üzgünüm annem. Sizlere böylesi bir emrivakii yaşattığım için çok üzgünüm."

"Üzülme bir tanem. Sen gönlü çok güzel bir genç adamsın. Ben o gönlün çok çok mutlu olacağına inanıyorum. Ama biraz sabır gerekiyor. Bu da sende fazlasıyla mevcut." derken ilerleyen günlerin hiç değilse güzel olmasını diliyordu.

"Kader..."

"Oğlum beni Ayaz'la tanıştırırsan çok iyi olur. Şimdi o da kim bilir ne haldedir?"

“İşte bir Loya Aslan klasiği.” diyerek karısına gülümsemişti Kutay.

“Bu da neydi şimdi?” deyip kocasına anlamaya çalışır gibi bakıyordu.

“Hayatım oğlumuza diyorsun ya yüce gönüllü diye, sanırım oğlumuz sana çekmiş.”

“Bana mı?” derken şaşkındın.

“Tabi sana. Hemen kızın halini düşündün. Böyle bir haberi hemen sindirip, kim o kızı düşünürdü? İşte Loya Aslan klasiği bu.” derken aşkla gülümsemişti.

"Babam çok haklı anne. Tamam yarın hastaneye birlikte gideriz."

Duyduklarından sonra yanakları al al olmuş ve sevdiklerine içindeki tüm güzel hislerle gülümsemişti.

***

"Benimle bir daha konuşmayacak mısın?" derken kızının üstündeydi gözleri. Tuğrahan çıktığından beri dudaklarından tek söz dökülmemişti. Kolay değildi duydukları, bunları hazmetmesi ve kabul etmesi için zamana ihtiyacı vardı. Bu yüzden sessizliğine saygı duyması gerektiğini bilerek tekrardan susmuştu.

***

Saatlerdir oradan oraya savrulan bir yaprak gibiydi. Duyguları bir türlü normale dönmemişti. Babasının hastalığının boyutunu öğrendiği anda kendi kalbide babasınınki gibi yorgun düşmüştü. Ona bir şey olacak olma düşüncesiyle baş etmek zorunda kalırken bir de babası onunla evleneceksin demişti. Bu nasıl olabilirdi ki... Onunla nasıl evlenirdi? Rüya mıydı yoksa kabus mu? Aslında kalbi duyduğu anda nasıl kanatlanmıştı. Onu ilk gördüğü andan beri kalbi zaten rayından çıkmış bir tren gibiydi. Onunla bir geleceğinin olmadığını bilerek, kalbindekileri bastırmaya çalışmıştı. Şimdi de karşısına geçmiş kalbini kanatlandıran adamın karısı olacaksın diyorlardı. Anlaşmalı bir evlilikti kalbine diretilen ama onun duyguları anlaşmayı kabul etmiyordu ki... O çoktan kendine göre yapmıştı anlaşmasını, başkasını da istemiyor, her bir hücresiyle karşı duruyordu. Onu ilk gördüğü güne giden aklına kalbinin kanat sesleri eşlik ediyordu.

O gün on üç yaşına girecekti. O kadar heyecanlıydı ki... Babasının ne hediye aldığını inanılmaz merak ediyordu. Acaba istediği tabletimi almıştı? Bunu öğrenmenin tek yolu vardı. Hızla indiği merdivenlerden sonra içerinin boş olduğunu görmüştü. Babası nerede olabilirdi? Çevreye göz gezdirdiğinde görmüştü dışarıda olduğunu. Koşar adımlarla çıkmış ve heyecanla seslenmişti. "Baba..." Aynı anda da gözleri hayatında gördüğü en yakışıklı adamın gözleriyle buluşmuştu. "Şey... Ben..."

"Gel kızım..." diyerek gülümsemiş ve yanındaki adama dönmüştü. "Buralarda bir lastikçi bulmak çok zordur. Servisi aramalısınız. Yedek lastiğin olmaması kötü olmuş."

"Bu hatayı nasıl yaptığıma inanamıyorum. Geçen çivi yüzünden lastiğin havası indiğinde değiştirmek zorunda kalmıştım. Sonrasında tamir ettirmeyi unutmuşum." deyip sıkıntıyla iç çekmişti.

Küçücük kalbi o an daha hızlı atmaya başlamıştı. Hayranlıkla bakarken bir ara gözleri buluşmuştu. O an duracağına emindi kalbinin. Neyse ki böyle bir şey olmamış ve hayatta kalmayı başarabilmişti.

"İsterseniz servisi içeride bekleyebilirsiniz. Hem size bir şeyler ikram edebiliriz."

"Size zahmet vermeyeyim."

"Ne zahmeti... Buyurun..." diyerek genç adama yol açmıştı.

İçeri girdiklerinde de peşlerindeydi ama sanki görünmezmiş gibi kimse onunla ilgili değildi. Onun kendini görmeyeceği bir yeri kendine siper edinmiş hayranlıkla izlemeye odaklanmıştı. Babasıyla sohbet gittikçe koyulaşmış, ara ara insanın aklını başından alan o gülümsemesini gösterir olmuştu. Bu yaşta bu hisler normal miydi? Kesinlikle değildi...

Sonunda gelen servisle birlikte onun misafirliği de bitmişti. Arabasıyla giden adamın ardından bakarken ilk aşk kıpırtılarının hisleriyle doluydu.

Sonrasında babasının küçük restoranının müdavimi olmuş, sık gelmeye başlamıştı. İkili bazen saatler süren sohbetler eder, bu sohbetlerin konusu da genellikle hep aynı olurdu. Şimal... Onun ağzından bu ismin dökülüşü bile farklıydı. O anlarda içinde hissettirdiklerini anlamlandıramıyordu bile. O yaşta ne bilirdi küçücük çocuk kıskançlık ateşini... Ama yıllar geçip, bu ismi her duyduğunda içinde yanan duygunun adını da koymuştu. Tıpkı o gence olan hislerinin adını koyduğu gibi...

Derin bir nefes alıp vermeden sonra günümüze dönmüştü. Babasının konuşma çabalarını saatlerdir geri çeviriyordu. İçten içe konuşmayarak bazı şeyleri erteliyordu. Sanki ertelenen şeyler gerçekleşmeyecekmiş gibi...

"Benimle bir daha konuşmayacak mısın?"

Konuşmak... Ne diyecekti ki... Sen ölüyorsun ve ben bir şey yapamıyorum... Sen ölüyorsun ve ben bunu izlemek zorundayım... Sen ölüyorsun ve ben yok oluyorum. Ah babam ben senin verdiğin her nefesle biraz daha bitiyorum. Nasıl derim sana bunları? Nasıl seni böylesi sözlerle umutsuzluğa terk ederim? İçinden geçenler dile dökülmüyordu. O an tek istediği odasının huzurlu duvarlarının arasında olmak, yorganın altında içindeki tüm hüznü akıtana kadar ağlamaktı.

Sessiz geçen her dakikanın babasını üzdüğünü bildiği için güçlü olmaya çalışarak yüzünü babasından yana dönmüştü. "Doktorlar çok mu ümitsiz?"

"Çok şükür..." diyerek rahat bir nefes almıştı. "Keşke soruna verebileceğim yanıt, gönlünden geçen olsaydı meleğim. Ama ne yazık ki, çok vaktim yok."

"Baba ben sensiz ne yapacağım?" dediği an koşarak yanına gelmiş ve boynuna sarılmıştı. Gözlerinden saatlerdir akmayı bekleyen damlalar sonunda özgürlüklerine kavuşmanın rahatlığıyla birbiri ardı dökülüyordu.

"Başlarda çok üzüleceksin. Aynı benim anneni kaybettiğimdeki gibi. Sonra bu üzüntü yerini özleme bırakacak. Geçirdiğimiz güzel günler senin bu anlarda en büyük yardımcın olacak. İyi ki her anımı seninle geçirdim bir tanem. En sonunda da beni ve anneni hatırladığında kalbinde küçük ama etkili bir sızı hissedeceksin. Ara ara özlem burnunu sızlatacak kadar yoğun olacak ama bu sana sıkıntı vermeyecek. Kalbin sana yolunu gösterecek güzel kızım. Buna inan ve ona güven..."

"Ama ben senin yanımda olmanı istiyorum."

"Her istediğimize kavuşamayız ki..."

"Baba seni çok seviyorum." derken boynuna daha sıkı sarılmıştı.

"Bende güzel kızım. Bende..."

***

"Nasıl yani şimdi sen evlenecek misin?" derken abisinin yüzüne şaşkınlıkla bakıyordu.

"Asel bunu kaç kez daha sormayı düşünüyorsun?"

"Ama inanamıyorum. Her sorduğumda cevap değişecekmiş sanıyorum." 

"Abi, bende aynı Asel gibiyim. Şimdi sen evleniyorsun ve bunu da birkaç gün içinde yapacaksın?"

"Aynen öyle koçum."

"Ama kız benden bile küçükmüş?"

"Sadece birkaç ay küçük. Hem evliliğin nedenini biliyorsunuz. Ona iyi arkadaş olmanızı istiyorum. O çok yalnız biri. Anlaştık mı?"

"Durumuna çok üzüldüm. Onun yerine kendimi koyduğumda nefes bile alamadığımı hissediyorum. Bu ne kadar kötü bir şey." derken sıkıntıyla iç çekmişti genç kız. 

"Ona bunları hissettirmeseniz iyi olur. Zaten babasının durumu ve ani gelişen evlilik onu sarstı. Bunları konuşmak istemeyecektir."

"Merak etme onunla iyi geçineceğiz. Bana da arkadaş olur."

"Seninle iyi anlaşacağından hiç şüphem yok uğurböceğim."

"Ama abi senin evliliğini hiç böyle düşünmemiştim. Günlerce hazırlık yapacaktık, sen heyecanla yerinde duramayacaktın. Sonra yengemi sana göstermeyecektim. Sen kızacaktın ama ben vazgeçmeyecektim. Ne bileyim böyle çok tuhaf..." deyip elinin tersiyle gözündeki bir iki damlayı hemencecik silmişti.

"Gel bakayım sulu gözüm." diyerek kız kardeşini kollarına almış "Bunun yapılması gerekiyor. Onu ortada bırakamam." diyerek saçlarına küçük bir öpücük bırakmıştı. "Merak etme ben iyiyim. Tamam mı uğurböceği?"

"Tamam..." diyerek iç çekmişti.

"Ne yani erkeğim diye hep size uzaktan mı bakacağım?" derken ters bir bakış atmıştı.

"Gel buraya kıskanç." diyerek gülümsemiş ve iki kardeşini de kollarıyla sarmalamıştı. Onlar hayatının iki önemli parçasıydı. Yaşamı onlarla renklenmiş ve her gününü daha da güzel kılmışlardı. Kardeşleri onun için çok önemliydi. Artık onlar gibi önemli olacak biri daha giriyordu hayatına. Cemal Usta'ya söz verdiği gibi onu hep koruyacaktı. Hayatını kurması için ayrıldıklarında bile hep yanında olacaktı.

***

"Anne o çok çekingen. Lütfen ona hislerini çok belli etme."

"Endişelenme. Bir şey yapacak değilim. Sadece onunla tanışmak istedim. Hem bir nikâh olacaksa, onun için bir şeyler almalıyız."

"Buna gerek yok anne."

"Buna ben karar veririm. Bu seni ilgilendirmez beyefendi."

"Anneee!"

"Tamam bu evlilik olacak. Ama bazı şeylerde usulüne göre yapılmalı. O kızın hiç değilse özel bir şeyler giymeye hakkı var. Zaten annesi olmadan büyümüş ve bunun eksikliğini çekmiş. Şimdi hayatı için önemli bir adımı atarken yanında hiç değilse birileri bulunmalı. Sence bu birisi kim olmalı?"

"Sen çok değişik bir kadınsın. Bunu her gün daha da iyi anlıyorum. O kadar kocaman bir kalbin var ki..."

"Kalbimin büyüklüğü sizden kaynaklanıyor. Çünkü sizin bana verdiğiniz sevgi o kadar çok ki, bunu muhafaza etmek için büyük bir şeye ihtiyaç oluyor. Bu benle değil, sizle alakalı kuzum benim."

"Anne, bana onların yanında da kuzu demeyeceksin, değil mi?"

"Ne dememi istersiniz Tuğrahan Bey?" derken bilmiş bir gülümseme oturmuştu yüz hatlarına.

"Seninle uğraşanda kabahat. Nasıl istersen öyle de..." diyerek gülümsemişti.

Sonunda hastaneye gelmişler ve odanın önündeydiler.

"Çalmayacak mısın?"

"Sanırım dünden sonra tekrar karşılaşma fikri çok cazip gelmiyor." diyerek sıkıntıyla iç çekmişti.

"Bu çok doğal. Yaşadıklarınız normal şeyler değil. Kendini topla ve güçlü ol."

Annesinin telkiniyle kendine gelmiş ve kapıyı tıklatıp, içeri geçmişlerdi.

"Rahatsız etmiyoruz ya?"

"Gel evlat..."

"Şey... Annem..."

"Hoş geldiniz hanımefendi." derken kendini biraz daha dik oturmaya zorlamıştı.

"Rahatsız olmayın." diyerek tebessüm etmişti. "Geçmiş olsun Cemal Bey..."

"Sağ olun hanımefendi. Oturun lütfen..."

"Teşekkürler..."diyerek yan taraftaki koltuğa oturmuştu. Gözleri odayı taramış ama beklediği kişiyle buluşamamıştı.

"Ayaz'da doktorun yanına kadar gitmişti. Şimdi gelir." diyerek yan taraftaki kadına bakmıştı. "Size bunları yaşattığım için üzgünüm." derken gözlerinden anlaşılmasını ister gibi içtendi bakışları.

"Her şey kısmet Cemal Bey. Şu an önemli olan Ayaz'ın geleceği. Onun için elbirliği yapmamız gerekiyor."

"Çok iyisiniz ve ben bu iyilik altında her an daha da eziliyorum."

"Lütfen böyle düşünmeyin. Tamam olay biraz sıkıntılı ama oğlum bir karar vermişse, bize onun yanında olmak düşer."

"Sizleri tanıdıkça gözümün arkada kalmayacağına her geçen an daha da inanıyorum."

"Merak etmeyin onun için elimizden geleni yapacağız." dediği an kapı açılmış ve içeri girmişti beklenen kişi.

"Baba dok-" Sözleri içeridekileri gördüğü an yarım kalmış ve şaşkınlıkla gözleri açılmıştı.

"Anne... Ayaz… Ayaz... Annem." diyerek ikiliyi tanıştırmıştı genç adam.

Asel kızı gördüğü an sevmişti. Ne kadarda narin bir şeydi. Tuğrahan'ın onu korumak istemesine şaşırmamıştı. İnsanın içine işleyen değişik bir havası vardı. "Merhabalar kızım. Ben Loya Aslan." diyerek ayağa kalkmış ve genç kıza yaklaşmıştı.

"Şey... Merhaba efendim."

"Tuğrahan senden bahsetti ama ben kendimde görmek istedim. Umarım beni anlayışla karşılarsın."

"Ne demek... Sizi gördüğüme memnun oldum." derken tedirginliği belliydi.

"Senin için zahmet olmazsa kafeteryada bir şeyler içebilir miyiz?"

"Olur..." deyip güzel ve alımlı kadının geçmesi için kapıyı açmıştı.

"Teşekkürler kızım." diyerek gülümsemiş ve genç kızın yanına gelmişti. "Erkekler bazı özel konuları görüşürken, biz de seninle tanışalım istedim."

“Bende memnun olurum.” derken aslında içinde büyük fırtınalar kopuyordu.

Dakikalar sonra karşılıklı kahveleri eşliğinde oturmuşlardı.

“Tuğrahan daha on sekizine girmediğini söyledi.”

“Evet. Üç ay sonra gireceğim.”

“Bilmiyorum Tuğrahan bahsetti mi? İki kardeşi daha var. Onlarda senden birkaç ay büyükler.”

Tuğrahan’ın kendini gördüğü konum bundan başkası değildi. Olamazdı da… Zaten ne bekliyordu ki… Sadece hayatını normal yaşaması için yapılan anlaşmalı bir evlilik içine girecekti. Başka hayaller sadece durumu umutsuzlaştırırdı. Şu an yeterince karmaşaya sahipti. Yenilerine hiç gerek yoktu.

“Aslında seni görmek istememim bir nedeni daha vardı.” derken genç kıza tebessüm ederek bakmıştı.

Oturduklarından beri onun Tuğrahan’la evlenmesi konusunda kötü bir şeyler diyeceğinden korkmuştu. Şimdi bu düşüncesine çok yakın olduğunu biliyordu.

“Bana öyle bakma. Kesinlikle seni kırmak niyetinde değilim.” deyip genç kızın masanın üzerindeki elini tutmuştu. “Söylemek istediğim seninle alışverişe çıkmak isteğiydi.”

“Alışveriş?”

“Evet alışveriş… Birkaç gün içinde nikâh işlemleri hallolur. Bunun formalite olduğunu bilsem de, o günün hiç değilse soğuk bir hastane odasında olmasını istemedim. Babanın seni güzel bir kıyafet ve güzel bir ortamda görmesinin iyi olacağını düşündüm. Bu onun moralini de yükseltir. Bu yüzden seninle bir iki şey alırız diye düşündüm. Umarım senin için sorun olmaz.”

Bu kadın gerçek miydi? Yok kesinlikle hayal görüyordu. Çünkü hiç kimse bu kadar ince bir düşünceye sahip olamazdı. “Ben… Ben ne diyeceğimi bilemedim.”

“Aslında ‘evet’ diyebilirsin.” deyip tüm güzelliğini gözler önüne seren bir gülümseyişle bakmıştı.

İnsan kendini onun yanında ne kadar basit hissediyordu. Etrafa yaydığı pozitif bir enerji vardı. Bunu hissetmek için yanında birazcık kalmak bile yetiyordu. “Şey… Böyle bir şeye gerek yoktu.”

“Bunlar gerek olduğundan değil güzelim. Yıllar sonra hatırladığınız zaman zaten zor olan bu günün hiç değilse renkli olmasını istedim. Merak etme seni çok zorlamayacağım.”

“Şey… Öyleyse babama söyleyeyim.”

“Bende gelip veda edeyim.” diyerek kalkmış ve genç kızı takip etmeye başlamıştı.

***

“Ben her şeyle ilgilenirim. Siz hiçbir şeyi dert etmeyin.”

“Ne diyeyim ki evlat… Senden ne istediğimin farkındayım. Umarım bir gün beni affedersin.”

“Affedilecek bir şey yok Cemal Usta. Sen kızın için endişeyle yapabileceğin şeylerin peşine düştün. Beni zorlamadın. Kabul eden benim. Bu yüzden kafana takma.”

“Nasıl takmam evlat… Sen ki yıllarca bana içindeki derdi anlattın. Ben sanki bunları bilmiyormuş gibi seni öylesine bir işin içine soktum ki…”

“İnsanların karşılaşmaları bazen tesadüf gibi görünse de, olaylar geliştikçe böyle olmadığı ortaya çıkar. Bizim durumda bunun güzel bir örneği. Düşünsene yıllar önce lastiğim patlamasa seni tanımayacaktım. O gün birbirimizin hayatına girmemiz tesadüf değilmiş Cemal Usta…” derken karşısındaki adamın gözlerine uzun uzun bakmıştı.

“Sen hep başka oldun. Bunu yine kanıtlıyorsun.” deyip gencin bakışlarına benzer şekilde vermişti karşılığını. Aynı anda da kapı açılmış ve iki bayan içeri girmişti.

“Umarım rahatsız etmemişizdir.”

“Konuşmamızda bitmişti anne.”

“O zaman bizi sen bırakırsın.” diyerek oğluna yaklaşmıştı.   

Genç kız Tuğrahan’a bakmamaya çalışarak babasının yatağına yaklaşmıştı. “Şey… Baba Loya Hanım benim, onunla alışverişe gitmemi istiyor. Senden izin isteyecektim.”

“Ben iyiyim yavrum. Sen gidebilirsin.” diyerek kızının elini tutmuş ve güven veren bir şekilde bakmıştı.

“Cemal Bey tekrar geçmiş olsun. Her şeyin yolunda gitmesi için dualarım.” diyerek karşısındaki minnetle bakan adama gülümsemiş ve dışarı çıkmıştı. Çok az vakti kalmış ve çocuğu için çırpınan adamı görmek bile tüm direncini kırmıştı. Güçlü olmaya çalışıyor ama başarılı olamamaktan korkuyordu. Genç kızın ve oğlunun onun ayakta olmasına ve yanlarında dik durmasına ihtiyacı vardı. Olayların üzüntüsünü yalnız kaldığında yaşardı. Şimdi gençlerin yanında olmalı ve atacakları adımları desteklemeliydi.

Çantasını alıp çıkmıştı genç kız. Tedirginliği her halinden belliydi. Kim ona bu konuda hak vermezdi ki… “Gel kızım.” diyerek arka koltukta yana çekilmişti.

“Teşekkürler.” diyerek ürkek bir kuş gibi koltuğun ucuna tünemişti.

“Rahat ol canım.”

“Ben…”

“Ayazcım artık seninle daha sık görüşeceğiz. Bu yüzden kendini yanımda rahatsız hissetme. Lütfen bana güven.” derken genç kızın kendine bakmasını sağlamış ve o gördüğü güzel yeşilliklere tüm şirinliğiyle gülümsemişti.

“Sizi nereye bırakayım anne?”

“Ceylan’ın oraya bırak.”

“Tamam.” derken dikiz aynasından arkadaki kıza bakmıştı. Bugün karşılaştıklarından beri bir kez bile yüzüne bakmamıştı. Çok çekindiği belliydi. Onun için çok üzülüyordu. Keşke böyle bir durumda kalmak zorunda olmasaydı… Nasılda hüzünlüydü. Aynı anda sanki kendine bakıldığını hissetmiş gibi yere odaklı bakışları yavaşça kendi gözlerini bulmuştu. Birkaç saniyelik değişik bir bakışın ardından hızla çekmişti gözlerini genç kız. Yarım saatin sonunda istenen yere gelmişlerdi.

“Bekleyeyim mi?”

“Gerek yok. Sonrasını ben hallederim.”

“Görüşürüz annem…” deyip yanağına küçük bir öpücük bırakmıştı. Aynı anda da yanındaki kızın çekingen bakışlarla kendilerine baktığını hissetmişti. “Görüşürüz Ayaz…” dediği an biranda irkilmiş ve bakışlarını kaçırmıştı.

“Hayırlı… Hayırlı işler…”

“Teşekkürler…” diyerek arabaya binmiş ve uzaklaşmıştı.

“Evet hayatım seni şimdi çok yakın bir arkadaşımla tanıştıracağım. Bu kadar kısa bir sürede senin için çok güzel bir şey hazırlayacağına eminim.” diyerek genç kızın kendiyle yürümesini sağlamıştı.

Tıklatılan kapının açılmasıyla içeri geçmişlerdi.

“Hoş geldiniz Loya Hanım.”

“Teşekkürler Melek. Ceylan yok mu?”

“İçeride. Hemen geldiğinizi haber vereyim.”

“Zahmet etme canım. Biz yanına geçeriz.”

“Tamam Loya Hanım.”

İlerdeki kapıyı tıklatıp içeri girmişlerdi. Çok hoş bir bayan elindeki kumaş parçasını düşünceli bir şekilde inceliyordu. “Ne oldu? Sorun mu var?”

“Şey… Sen miydin Loya? Aklımı çıkardın.”

“Dalmış gitmişsin. Kapıyı çaldığımızı bile duymadın.”

“Sipariş ettiğim kumaşlar sorunlu geldi. Geride gönderemiyorum. Bunları ne yapabilirim diye düşünüyordum.”

“Senin elinden onların dönüşeceği şeyin güzel olacağına bahse bile girerim.”

“Abartıyorsun.” derken sesli bir kahkaha atmıştı.

“Ah Ceylan ne abartması… Yetenek karşımda.”

“Sağ olasın canım. Hangi rüzgar attı seni buraya?”

“Seni tanıştırmak istediğim biri var. Ayaz… Ceylan… Ceylan… Ayaz…”

“Memnun oldum.”

“Bu memnuniyet bana ait güzelim.” diyerek gülümsemişti. Rahatsız etmeden karşısındaki kızı süzmüş ve merakla yanındaki kadına dönmüştü. “Evet seni dinliyorum.”

“Senden yarından sonraki gün için güzel bir elbise hazırlamanı istiyorum.”

“Yarından sonraki gün mü? Şaka yapıyorsun, değil mi?”

“Şaka değil hayatım. Gerçek…”

“Ama bu çok zor.”

“Senin için zor diye bir şey yoktur Ceylan. Bunu bildiğimden direkt sana geldim. Bu benim için çok önemli.”

“Sana ne zaman hayır diyebildim ki… Nasıl bir şey istiyorsun?”

“Aslında sade ama güzel bir şey olsun.”

“Nerede giyilecek.”

“Nikâhta…”

“Nikâh? Kimin?” derken yan taraftaki katalogdan uygun olan birkaç modeli göstermek için sayfaları çeviriyordu.

“Tuğrahan’ın…”

Sayfalar üzerindeki eli durmuş ve şok olmuş bir halde bakmaya başlamıştı. “Tuğrahan evleniyor mu? Neden benim bundan haberim yok? Neden davetli değilim? Ve onu evliliğe ikna eden bu esrarengiz kız kim? Loya hemen yanıtları istiyorum.” diyerek bir çırpıda soruları sıralamıştı.

“Önce sakin ol canım. Olay düşündüğün gibi değil. Biraz değişik.”

“Nasıl değişik?” derken anlamaz bir şekilde bakıyordu.

Loya yanında oturan kızın ellerini sevgiyle tutmuş ve gözlerine güven veren bir şekilde bakmıştı. “Ona güvenebiliriz Ayazcım. Kendisi çok samimi aile dostumuzdur. Ona olanları anlatmamda sorun yok. Beni anlıyorsun,  değil mi?”

Kendisine öylesine yakın ve sıcak davranıyordu ki… Ondan kötü bir şey beklemeyeceğini anlamanın verdiği rahatlık ve biraz sonra ortaya dökülecek gerçeklerin ağırlığıyla gözlerini kırpmıştı.

“Teşekkürler hayatım.” diyerek ellerini sevgiyle sıkmıştı.

“Biri bana ne olduğunu anlatacak mı artık?” derken merakı daha da artmıştı.

“Affedersin canım…” deyip söze başlamış ve olanların bir bölümünü paylaşmıştı en yakın arkadaşlarından biri olan kadınla.

“Film gibi…” derken şaşkındı. “Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum.” diyerek yan tarafta oturan kıza yöneltmişti bakışlarını. “Merak etme güzelim senin için çok hoş bir şey yapacağım.” dedikten sonra öncesinde karıştırdığı dergiden güzel bir modeli göstermişti. “Ne dersiniz?”

“Ben olur derim. Ya sen Ayaz?”

Karşısındaki kadınların enerjileri gerçekten inanılmazdı. Kanı kaynamış ve anında güvenmişti. “Bence de çok güzel.”

“O zaman hemen ölçü alalım.” diyerek elindekiyle genç kıza yaklaşmış ve ölçerek defterine notlar düşmeye başlamıştı. “Ölçüler bitti. İstediğiniz saatte elinizde olacak.”

“Sağ olasın Ceylancım. Ne kadar teşekkür etsem az.”

“Lafı bile olmaz canım.” dedikten sonra genç kıza dönmüştü. “Umarım her şey gönlünce olur.” deyip sarılmıştı.

“Teşekkürler. Her şey için…”

“Evet artık gitsek iyi olacak. Sana güveniyorum canım.”

“Sen hiçbir şeyi merak etme.”

“İçinde sen olduktan sonra etmem. Bilirim ne kadar özenli olduğunu.”

“Şımarırım bak.”

“Sen şımarmazsın ki…” diyerek gülümsemiş ve kapıya yönlenmişti. Sonunda vedalaşıp çıkmışlar ve kendilerini bekleyen taksiye binmişlerdi. Birkaç mağazayı daha gezdikten sonra nikâh için gerekli tüm giyim aksesuarları hallolmuştu.

“Bir yerde yemek yiyelim mi?”

“Size yeterince zahmet verdim.”

“Zahmet değil. Hepsini çok severek yapıyorum. Sende artık benim bir evladımsın. Bunu unutma Ayaz.”

“Teşekkür ederim Loya Hanım.”

“O zaman şu hitap şeklini değiştirsek iyi olacak. Bana sadece ‘Loya’ diyebilirsin.”

“İsminizle hitap edemem.”

“O zaman teyze diyebilirsin.”

“Tamam. Loya… Teyze…”

“Aferin. Hadi bakalım seni güzel bir yere götüreyim.”

Gittikleri yerde keyifli bir sohbet eşliğinde yemeklerini yemişler ve sonrasında da hastaneye gelmişlerdi.

“Her şey için teşekkürler Loya Hanım... Teyze.”

Genç kıza gülümseyerek bakmıştı. “Ne demek güzelim. O gün sabah erkenden Tuğrahan seni eve getirir. Hazırlık yapmamız lazım.”

“Ama zahmet oluyor.”

“Bir zahmet sözü daha duyarsam kötü olur Ayaz. Lütfen ama…”

Yanıtı gülümseyerek bakmak olmuştu.

“Hadi bana müsaade.” deyip kendini bekleyen taksiye binmiş ve gözden kaybolmuştu. Arkasındaysa kendine hayran genç bir kız bırakmıştı.

***

Continue Reading

You'll Also Like

14.2K 235 11
" nereye gidiyorsun, daha işin bitmedi sırada ben varım" bolca +18 bulunmaktadır. rahatsızlık duyuyorsan okuma. bdsm yoktur © bana ait.
45.3K 10.6K 78
Tamamlanma Tarihi; 31/07/2020 İlk Yayım Tarihi; 01/11/ 2019 Cemreler vardı...yeryüzünü bir mevsimden bir başka mevsime sürükleyen... Kimse görmedi...
553K 4.8K 4
Kalbini Bir Ömür Aşka Müebbet Eden Bir Adam.... Aşkıyla Kendine Müebbet Ettiği Adam için Af Yasasını Bekleyen Bir Kadın... Aşkın esareti ile yanan i...
10.7K 1.3K 6
Bir gün güneş gibi parlayan bir kız geçmişi karmaşık ve karanlık bir adama aşık olur... Ve adam ondan kaçtıkça kader onları bir araya getirmek için e...