fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XXVI| down the cliff

2K 182 29
By carmenfkahlo

RHOSLYN

Güneşin doğmasına henüz çok erken bir vakitte kalkan Rhoslyn, neredeyse herkesin uyuduğunu biliyor ama kendisi artık uyuyamıyordu. Yani Zayn ile birlikte uyumadığı zamanlarda... Düşünceler beynini kemirirken hiçbiri biraz olsun onun uyuyup huzur bulmasını istemiyordu.

Yatağından çıkıp sandığını açtığında dün Darra' dan istediği kıyafetlerini sandıktan çıkardı. İçine neredeyse siyaha dönük kahverengi bir gömlek, üzerine kaynatılmış deriden yapılma bir yelek ve altına da yine aynı deriden pantolon giydi. Artık renkli elbiseler ya da mücevherler takmak, bir leydi gibi görünmek istemiyordu. Ve Rhoslyn fark etmişti ki, şu an üzerinde olan bu kıyafetler, onu elbiselerden daha çok mutlu etmişti.

Çizmelerini giydikten sonra belini deri kemeri ile sabitledi ve kemerine de hançerini taktı. Hala bir kılıç istiyor ama kimsenin bunu umursadığı falan da yoktu.

Sarı saçlarını özensizce ördükten sonra odasından çıktı. Kapısının önünde dikilen Sör Louis -Zayn bu konuda artık daha ısrarcıydı- Rhoslyn' i bu saatte gördüğü için şaşırmıştı.

"Rhoslyn, bir sorun mu var?"

"Biraz bahçede yürüyeceğim."

"Ama henüz güneş bile doğmadı."

"Benim için sorun değil." Rhoslyn ileriye doğru birkaç adım atmıştı ki Sör Louis de arkasından gelmeye başlayıncaya durup hoşnutsuz gözlerle ona baktı.

"Üzgünüm. Zayn her zaman yanında olmamı istiyor."

"Neden kimse benim ne istediğim ile ilgilenmiyor?"

"Rhos-"

"Eğer arkamdan gelirsen Zayn' e senin hakkında iyi şeyler söylemem." Rhoslyn böyle bir tehdit yöntemi kullandığı için kendisinden iğrense de buna mecburdu. İstediği tek şey biraz yalnız kalmaktı ve kimse ona bu şansı tanımıyordu.

"Zayn' in buna inanmayacağına eminim."

"Zayn' in söyleyeceklerime inanmayacağını mı söylüyorsun? Birkaç gözyaşı ile yapamayacağım hiçbir şey yok."

Louis' in ifadesiz yüzünde işte şimdi bir tereddüt oluşmuştu. Sıkıntıyla gözlerini kaçırıp eliyle kılıcının kabzasını kavradı.

"Eğer sana bir şey olursa beni öldürür."

"Hiçbir şey olmayacak. Sadece biraz yürüyüp geri döneceğim, söz veriyorum."

Louis tekrar Rhoslyn' e baktı. "En azından kale içinde sana eşlik etmeme izin ver."

"Pekala." dedi Rhoslyn. En azından bunu ona verebilirdi.

Birlikte kalenin duvarları arasından yürüdüler ve bahçeye açılan kapıya vardıklarında da Louis söz verdiği gibi kapının girişinde durdu. Rhoslyn küçük bir tebessüm ile Louis' e selam verdikten sonra arkasını dönerek yürümeye devam etti.

Ejderha Kalesi' nin bahçesi karanlıkken bile güzel görünebiliyordu. Ay ışığının oluşturduğu loş ışık çiçeklerin renkli taç yapraklarında parlıyordu. Rhoslyn' in en çok özleyeceği şeylerden biri de bu rengarenk bahçe olacaktı. Neyse ki kuzeyde de hüzünlü kış gülleri vardı. Rhoslyn kış güllerini severdi.

Çok uzun bir süre yürüdü. Hatta bahçeden çıkıp kumsalda bile uzun bir yol çizmişti kendisine. Kumsalda çizmelerini bir kenara atmış, kumun içine batıp çıkan ayakları, ılık deniz suyu ve serin rüzgar, günlerdir yaşadığı stresi bir nebze de olsa azaltmıştı.

Tek başına, kumsaldan da çıktıktan sonra gün doğumunu iyi bir yerden izleyebilmek için yamaçları tırmandı. Uzun bir süreçten sonra durmakta karar kıldığı yer bir uçurum kenarı olmuştu. Odasındaki pencereden denizi izlerken bazen ejderhaların buradan havalandıklarını görürdü. Bazen ise Anghrist burada konar, Zayn ejderhasının sırtına atlar ve tekrar havalanır, özgürlüğün doruklarına çıkardı.

Özgür olmak... Böyle bir şey olmalıydı işte.

Çıplak ayakları ile uçurumun kenarına kadar gelip aşağıya baktı. Haşin dalgalar sertçe uçurumun en aşağısını dövüyordu. Rhoslyn o dalgaları izlerken buradan atladığını hayal etti. Ölürdü. Bu kaçınılmaz bir sondu ama ölmeden önce havada asılı kaldığı o birkaç saniye gerçek özgürlük olmaz mıydı? Özgürlük ölüme değer miydi?

Değerdi, diye düşündü içinden.

Dikkatini dağıtan şey millerce ilerideki Anghrist' in kükremesi oldu. Rhoslyn afallayarak birkaç adım geriledi ve şafak vaktinin o güzel renkleri arasındaki Anghrist' in kendisine doğru gelişini izledi. Arkasında kardeşleri de vardı. Onlarla birlikte özgürce süzülüyordu.

Anghrist, Rhoslyn' in üzerinden geçip uçurumun kenarına kondu. Diğer ejderhalar gökyüzünde kanat çırpmaya devam ediyorlardı. Anghrist bir kez daha Rhoslyn' e kükrediğinde Rhoslyn teslim olurcasına dizlerinin üzerine çöktü ve dudaklarını sıkıca birbirine bastırarak sessiz gözyaşlarını serbest bıraktı. Ejderha, Rhoslyn' i çevreleyecek şekilde kendini tamamen yere bıraktığında kocaman başı, hemen Rhoslyn' in yanındaydı. İçleri alevler gibi parlayan bu gözlere ve kılıçtan farksız dişlere baktı. Ondan korkmuyordu. Hatta Anghrist' in kendi duygularını bile hissettiğine emindi.

"Zayn' e burada olduğumu hissettireceksin. Değil mi?" Anghrist' in siyah gözbebekleri, ışıltılı alevlerinin arasında şimdi daha büyük görünüyordu. "Bunu yapma." Rhoslyn' in dudaklarından sonunda bir hıçkırık kaçtı.

Arkadan gelen küçük bir çıtırtı üzerine bir yavru köpek kadar uysal olan Anghrist inanılmaz bir hızda pozisyon değiştirip arkadaki gelen kişiye bir çığlık attı. Öyle uzun ve güçlü bir çığlıktı ki bu, kaledeki insanları uyandırdığına emindi. Ayağa kalkıp kendisi de arkaya döndü. Louis Tomlinson korku içinde dizlerinin üzerine çökmüş ve bu çığlığın bitmesini bekliyordu. Rhoslyn elini ejderhanın sıcak pullu derisinin üzerine koyduğunda Anghrist sonunda sustu.

"Ne oldu Louis?"

"Ben... Ben." Louis öyle çok korkmuştu ki muhtemelen öleceğini düşünmüştü. Neden bu kadar çok korkmuştu?

Anghrist hırladıktan sonra devasa büyüklükteki kanatlarını açtı ve sonra gökyüzüne doğru yükseldi. Rhoslyn onun gidişini seyrederken Sör Louis de bembeyaz olmuş yüzü ile tekrar ayağa kalktı.

"Uzun bir süre oldu. Dönmediğin için gelip bir bakmak istemiştim."

"Sorun yok." dedi Rhoslyn. "Odama gitsem iyi olacak." Çamurlu ve ince kesikler oluşmuş ayaklarına baktığında acilen temizlenmeye ihtiyacı olduğunu gördü.

"Seni götüreyim."

Louis ile birlikte kaleye doğru yürümeye başladıklarında Rhoslyn merakla "Neden bu kadar korktuğunu anlamış değilim." dedi. "Çok uzun zamandır burada yaşamıyor musun?"

"Evet, yaşıyorum. Fakat az önce olanlar... Bana ilk defa böyle bir şey yaptı. Bir an, gerçekten küle dönüşeceğimi sandım."

"Fazla değişken bir canlı."

"Zayn gibi." dedi Louis.

"Bana bir keresinde onunla tek bir ruh olduklarını söylemişti. Sadece bedenleri ayrıymış. Bu çok tuhaf değil mi?"

"Öyle. Çok tuhaf. Fakat aynı zamanda olağanüstü. Küçüklüğümden beri tıpkı Zayn gibi bir ejderhaya binmek ve gökyüzünde özgürce uçmak isterdim. O zamanlar buna takıntılıydım ve daha fazla hayallerime katlanamayan babam da bana, benim bir Malik olmadığımı söylemişti. Küçüktüm. Hayal kırıklığımı az çok tahmin edebilirsin."

Rhoslyn yukarıdaki ejderhalara bakarak "Onları herkes ister." demişti. "Gördüğüm en güzel varlıklar."

Louis Tomlinson dikkat çekici bir şekilde bir süre sessiz kaldıktan sonra "Rhoslyn." diye mırıldandı.

"Sana bunu söyleyip söylememek konusunda kararsızım ama iç güdülerim bilmen gerektiğini söylüyor."

"Nedir o?" Rhoslyn' in midesine bir sancı girmişti. Artık bu sancı her zaman oluyordu.

"Dün gece yanıma nişanlın ve ağabeyin geldi. Bana birkaç soru sordular."

"Ne gibi... Sorular?" Düşündüğü türden soruların olmaması için dua ediyor, daha doğrusu Louis' in verdiği cevaplar için tanrıya yalvarıyordu.

"Zayn ile arandaki ilişkinin doğruluğunu sorguladılar. Biliyorsun, söylentiler dolanıyor."

"Ne cevap verdin?"

"Bilgim olmadığını, prensin özel hayatını insanlara sergilemeyi sevmediğinden bahsettim. Bu soruları Liam' a da sorduklarına ve Liam' ın da benimkilere benzer cevaplar verdiğine güvenebilirsin."

"Ne diyeceğimi bilmiyorum ama tüm kalbimle teşekkür ederim."

"Ben ve Liam her şeyin ne durumda olduğunun farkındayız. Biz prense hizmet ederiz ve prens de sana hizmet etmemizi istiyor. Bu sebeple bize hiçbir kuşku duymadan güvenebilirsin."

"Sana güveniyorum. Ve elbette Liam' a da. Bundan şüphen olmasın."

Louis Tomlinson gülümsedi.

"Bu meseleyi Zayn' e anlatma. Onlara yeterince öfkeli zaten. Sorun çıkmasını istemiyorum."

"Haklısın." dedi sadece. Rhoslyn konuyu değiştirmek istedi."Dünkü turnuvada elendiğin için epey üzüldüm. Harry Irwin' i yenmeni inan bana çok isterdim."


"Ben de çok üzüldüm. Yenilmemin tek sebebi Irwin çocuğunu fazla hafife almam oldu. Tamamen benim aptallığım."

Dün, mızrak turnuvasındaki ön elemeler yapılmıştı. Bugün de devamı gerçekleşecek ve sonra ise şarkı turnuvasına geçilecekti. Dün gerçekleşen ok turnuvası yine aynı gün tamamlanmıştı ve kuzeyin DiCaprio hanesinin lordu olan Leonardo' nun genç kuzenlerinden birisi ok turnuvasının şampiyonu olmuştu. Sör Lenox, papatyalardan oluşturulmuş tacı, nişanlısı Leydi Carla' ya vererek onu diyarın aşk ve güzellik kraliçesi ilan etmişti. Leydi Carla' nın kahkahaları gibi Zayn' i de unutamıyordu Rhoslyn. Sör Justin' i ilk ve tek darbede yere serip çığlıklar içinde yerde sürünmesine sebep olmuştu. Hatta duyduğuna göre Sör Justin' in kolu birçok yerden kırılmış ve bacağı da epey incinmişti.

Zayn' in bu kadar iyi at sürüp mızrak kullanabildiğini hiç düşünmemişti ama belki dünkü sert tavırlarının sebebi sadece öfke de olabilirdi. Sör Justin' i atından devirdikten sonra nefretle elindeki mızrağını yere fırlatmış ve atını mahmuzlayarak geri dönmüştü. Tüm turnuva boyunca da asık bir suratla kralın yanındaki yerinde oturmuş, turnuvadan sonra verilen ziyafetin ardından ise Rhoslyn onu bir daha hiç görmemişti. Zayn için içten içe endişeleniyordu.

"Peki ya kılıç turnuvasına katılacak mısın?"

"Elbette. Fakat Zayn varken kazanabileceğimi hiç sanmıyorum."

"Yine de umudunu kaybetme." dedi Rhoslyn alayla. Louis sessizce güldü.

Odasına varana dek Louis ile hoş sohbetlerine devam ettiler. Rhoslyn, Zayn' in neden Louis gibi bir şövalyeye güvendiğini şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Louis tanıdığı en iyi ve samimi adamlardan birisiydi. Onunla konuşmak insanı rahatlatıyordu ve ona sonuna dek güvenebileceğini bilmek tüm bu duygulardan iyiydi. Rhoslyn' in düşüncelerinde bu kadar emin olmasının sebebi, az önceki konuşmalarının arasında Louis oldukça ciddi bir şekilde "Zayn için hiç düşünmeden ölürüm." demesi olmuştu. "Ve bir gün onun uğruna ölmek istiyorum. Bu benim tek gerçek isteğim." Rhoslyn bunu ilginç bulmuştu. Bu zamanlarda böylesine sadık insanlar bulmak kuzeyde limon ağaçlarının yetişmesi kadar imkanlıydı.

Sör Louis, Rhoslyn' i odasına bıraktıktan sonra Darra' yı çağırtmış ve birlikte hazırladıkları küvetin içine girerek kendini sıcak suya bırakmıştı.

"Çok erken uyanmışsınız leydim. Bilseydim hemen gelirdim."

"Seni uykundan edecek değildim."

"Benim uykum önemli olmamalı leydim. Ben size hizmet etmek için buradayım."

"Sen bir köle değilsin Darra." dedi Rhoslyn bıkkın bir sesle. "İhtiyaçlarını karşılaman için senin de özel vakitlerin olmalı. Böyle düşünme."

Darra yanakları kızararak gülümsediğinde "Teşekkür ederim. Keşke herkes sizin gibi düşünse leydim." diyerek Rhoslyn' in ayaklarındaki katılaşmış çamur parçalarını temizlemeye koyuldu. Ayakları tamamen temizlendikten sonra Darra arkasına geçti ve sarı saçlarına döktüğü birkaç bitkisel sıvı ile saç köklerine masaj yaptı.

"Saçlarınızın rengi çok güzel."

"Teşekkür ederim ama bana sorarsan seninkiler benden çok daha güzel." Darra' nın abonoz ağacı kadar siyah saçlarını her zaman beğenirdi. "Kuzeyde nereye baksam sarı saç gördüğüm için saçlarım bana biraz sıradan geliyor."

"Bunu ben de farkettim. Fakat Mendesler. Mendeslerin saçları diğerlerine göre neden bu kadar koyu?"

"Mendesler de çok uzun zaman önce sarı saçlara sahiplermiş. Ve o dönemde iki krallık savaşları devam ediyormuş. Bir şekilde barış sağlandığında barışı mühürlemek için o zamanki Maliklerin prensesi, kuzey prensi ile evlendirilmiş ve onların çocuklarının hepsi siyah saçlı olarak doğmuş. Sadece onlar değil, iki krallık arasında birçok evlilik gerçekleşmiş. Hood ailesinin de siyah saçları buradan geliyor zaten...

"O yıllardan sonra koyu renkli saçlar Mendeslerde daha baskın olmuş. Fakat buna rağmen, çok ama çok nadir zamanlarda sarışın bebeklerin de doğduğu görülmüş."

"Bu kadar çok evlilik olduysa tekrar nasıl savaş çıkabildi?" diye sordu Darra şaşkınca.

"Savaş çıkması için küçük bahaneler bile yeterlidir."

"Haklısınız. O dönemdeki savaşın daha çok can yaktığı belli."

"Aynen öyle... Kuzey prensiyle evlenen güney prensesinin, savaş çıktıktan sonra kocasını öldürdüğünü biliyor muydun? Aileler birbirini katletti."

"İnsanların neden bu kadar çok kan dökmeye meraklı olduklarını anlamıyorum leydim."

"Ben de anlamıyorum. Hiçbir zaman anlamayacağım."

Rhoslyn banyosunu yaptıktan sonra iyice kurulandı ve istediği kıyafetleri Darra' nın yardımıyla giydi. Bu sefer siyah deri bir takım giymişti. Belindeki siyah deri kemere hançerini sabitlemiş, saçlarının üst kısmındaki tutamları bir tokayla toplamış ve hiç şekil vermeden omuzlarının arkasına atmıştı. Annesinin onu bu şekilde gördüğünde vereceği tepkiyi merak ediyordu.

Odasından çıktığında kapıda tanımadığı bir muhafız ile karşılaşmıştı. Onun arkasından gelmesini umursamadan bulunduğu kulenin merdivenlerini indi. Küçük odalardan birinde Darra ile oturup yemek yedikten sonra yine onunla birlikte Ejderha Kalesi' nin bahçesine çıkmıştı. Birkaç saat öncesine göre şimdi her yer cıvıl cıvıl parlıyor ve insanlar oradan oraya gidip duruyordu. Rhoslyn nereye gittiğini bilmeden yürürken insanların kendisine olan bakışlarını hissetti. Özellikle genç kızlar kendisinden nefret eder gibi görünürken hiçbir şeye bakmamaya çalıştı ve kimsenin olmadığı bir köşeye geçti. En azından yanında Darra vardı.


Mızrak turnuvasının gerçekleşecek devamı için Rhoslyn ailesi ile birlikte sekilikteki yerini almıştı. Leydi annesinin öfkesi hala geçmiş değildi. Rhoslyn' i ilk gördüğünde birkaç saniye suskun kalmış ve sonra "Git ve bir leydi gibi giyin!" diye bağırmıştı nefretini kusarcasına. Elbette annesinin dediğini yapmadı ve bu da çok uzun bir süre annesinin boş konuşmalarını dinlemek zorunda kalmasına sebep oldu. Bir leydi gibi görünmesi gerekiyormuş annesine göre. Üzerindeki bu paçavralarla aptal bir erkek çocuğu gibi görünüyormuş. Gerçi Rhoslyn zaten aptalmış.

Rhoslyn iç geçirdi ve başını yanında oturan Michael' ın omzuna yasladı. Michael sessizce "Anneme söyleme ama ben kıyafetlerini fazlasıyla beğendim." diyerek Rhoslyn' in morelini düzeltmeye çalışsa da Rhoslyn cevap vermedi. O sırada, babasının yanında oturan Zayn' i izlemekle meşguldü. Yüzü yine asıktı. Mutlu görünmüyordu ve her şeyden nefret eder bir hali vardı.

Kral Yaser' in emri ile turnuva yeniden başladığında ortaya dünkü çığırtkan çıktı.

"Mızrak turnuvasının ikinci günündeki ilk yarışmacılar Brannan Hanedanı' ndan Sör Tristan ve Irwin Hanedanı' ndan Sör Ashton!"

Ashton' ın kazanacağını elbette biliyordu. Ashton güçlüydü. Çok fazla güçlüydü. Dün karşı karşıya geldiği şövalyenin boynuna doğru uzattığı mızrak, ucu köreltilmiş olmasına rağmen, şövalyenin boynunda bir çizik açmış ve oluk oluk kan akmasına sebep olmuştu. Neyse ki zavallı adamın önemli bir sorunu olmadığı üstatlar tarafından açıklanmıştı.

Ashton siyah zırhların içindeydi. Ve şarap rengindeki pelerini ardında sancak gibi dalgalanıyordu. Zırhı gibi siyah bir aygıra bindi ve yaverinin uzattığı mızrağı aldı. Parkurun diğer tarafındaki Sör Tristan da onun kadar hazır görünüyordu. Kral Yaser başlama emri verdiğinde iki şövalye de aygırlarını mahmuzladı. Ashton Irwin aygırının üzerinde bir tüy tanesi kadar hafif görünüyor ve çok hızlı bir şekilde ilerliyordu. Kesiştikleri ilk noktada Ashton mızrağının ucuyla Sör Tristan' ı omzundan ittirdi. Dengesini zor bulan şövalye hiçbir şey olmamış gibi devam etti ve ikisi de parkurun iki ucuna sürüp aygırlarını arkaya döndürdüler. Rhoslyn, Ashton' un bu sefer affetmeyeceğini biliyordu.

Dizginleri çarpıp aygırlar mahmuzlandı. İki kaslı aygır da öyle hızlıydı ki, çarpışma çok kısa süre içinde gerçekleşti. Sör Tristan aygırından düştü ve kuzeyli genç leydilerin ciyaklamaları arttı. Hepsi aynı anda bağırıyordu. "ASHTON! Ashton! Ashton!"

Ashton Irwin aygırını kolayca dizginleyip ayaklarının üzerine bastığında miğferini çıkardı. Dağılmış kıvırcık saçları, yeşil gözleri ve üzerinde parıldayan güneş onu oldukça yakışıklı gösteriyordu. Böyle güzel bir adamın içinde bir canavarın yaşaması Rhoslyn' i üzdü. Ona hayran olan bu genç kızlar aslında onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Ashton kralları ve insanları selamladı. Ardından yeşil gözlerini Rhoslyn' e çevirdi ve öptüğü parmak uçlarını nişanlısına doğru uzattığında Rhoslyn bu harekete gözlerini kaçırmakla yetindi.

"Şimdi ise Hemmings Hanedanı' ndan Sör Luke ve Bieber Hanedanı' ndan Sör James!"

Kazanan Sör Luke oldu. Bir sonrakinde Sör Niall, sonra Sör Harry Irwin... Ve çığırtkan tekrar ortaya çıktı.

"Malik Hanedanı' ndan Prens Zayn ve Clifford Hanedanı' ndan Sör Michael!"

Rhoslyn kardeşi Michael için üzüldü. Çünkü Zayn birazdan onu toprağın içine gömecekti. Michael iyi at sürerdi ama Zayn ondan çok daha güçlüydü ve tek bir darbesi Michael' in dengesini kaybetmesine yeterdi.

Zayn ve Michael parkurun iki ucundaki yerlerini aldılar. Kral Yaser başlamalarını emretti ve her bir yandan isimler bağırılmaya başladı. Rhoslyn daha çok Zayn adını duyuyordu. Özellikle aptal genç kızlardan.

Zayn ve Michael dizginlerini sallayıp aygırlarını tırısa geçirdiler. Kesişmelerine birkaç saniye kala Rhoslyn heyecanla nefesini tuttu. Ve tıpkı düşündüğü gibi gerçekleşti her şey. Zayn mızrağının ucuyla Michael' ın yanından geçerken sırtından ittirmeyi başardı ve hiç beklemediği anda gelen bu darbeyle Michael yere kapaklandı. Rhoslyn neşeyle ayağa fırlayıp prensi alkışlayan kızlara katıldığında yaptığı bu hareket çevredeki insanların hoşuna gitmese de Rhoslyn coşkuyla kutlamaya devam etti. Zayn, iki yanından ejderha kanatları uzanan miğferini çıkarmış ve baktığı ilk kişi gülümseyerek onu izleyen Rhoslyn olmuştu.

Kalan şövalyeler de kendi aralarında karşılaştı. Kazananlar ise yarın son kez karşılaşacak ve mızrak turnuvasının şampiyonu da belli olacaktı.

Etrafta dolanan onlarca hizmetçi, iki sekiliğin ortasındaki parkuru hızlıca topladı. Sırada şarkı turnuvası vardı. Katılan kişi sayısı on olduğundan şampiyonu da bugün belirlenecekti.

Kralların karşısına çıkan ilk kişi rengarenk kıyafetler giymiş bir gezginden başkası değildi. Önce kraliyet ailelerini ve sonra da kalabalığı selamladı.

"Adın ne?" dedi Kral Manuel.

"Benim adım Vesper, Majesteleri."

"Nereden geliyorsun Vesper?" dedi bu sefer Kral Yaser.

"Çok uzaklardan Majesteleri. Bu turnuvaya katılabilmek için epey zorlu bir yolculuk geçirdim."

"Umarım kazanırsın Vesper. Hadi bize şarkını çal."

"İzninizle." Vesper yere oturdu ve bağdaş kurup bacaklarının üzerine küçük ahşap arpını yerleştirdi. Hafifçe öksürdükten sonra dudaklarını araladı ve merakla bekleyen sessiz insanlara duru sesini verdi.

"Yeşil ağaçları görüyorum, kızıl gülleri de.
Sen ve ben için açtıklarını.
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye.
Mavi gökleri görüyorum ve beyaz bulutları.
Işıkla kutsanmış gün, karanlık kutsal gece.
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye.
Gökkuşağının renkleri ne güzeller gökyüzünde.
Ve bir de geçip giden insanların yüzlerinde.
Nasılsın diyerek el sıkışan dostları görüyorum.
Gerçekten seni seviyorum diyorlar.
Ağlayan bebekleri duyuyorum, büyümelerini izliyorum.
Hiç bilmeyeceğim kadar çok şey öğrenecekler.
Ve düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye.
Evet, düşünüyorum kendi kendime ne harika bir dünya diye."*

Şarkıcı sözlerin bitirdiğinde Rhoslyn şarkının bu kadar olumlu düşüncelere sahip olmasından hoşlanmamıştı. Dünya, bu gezginin söyledikleri kadar iyi bir yer değildi. Sadece kendisinin böyle düşünüp düşünmediğini merak ederken şarkıcı reverans yaparak geri çekilmişti.

Diğer sekiz şarkıcının söylediği şarkıları hiç beğenmemişti. Ya şarkılar çok sıkıcıydı ya da sözler uyumsuz ve saçmaydı. Hayatında hiçbir şarkı turnuvasında bu kadar sıkıldığını hatırlamıyordu. Sıkılan sadece kendisi de değildi. Babasının yanındaki sandalyede oturan Zayn kısa bir süreliğine uyuya bile kalmıştı. Babasının dürtüklemesi üzerine tekrar uyandığı o an, Rhoslyn' in gördüğü en güzel manzaralardan birisiydi.

Son şarkıcı ortaya çıktığında Rhoslyn' in kapanmak üzere olan gözleri merakla aralandı. Siyah ve omuzları hizasında saçlara sahip genç bir kız elindeki küçük arpı ile ortaya çıkmıştı. Son şarkıcının bir kız olması herkesin ilgisini çekmiş ve merakla beklentiye sokmuştu.

"Adın ne?" dedi Kral Yaser.

"Bana Yu Jie derler."

"Güneyli misin? Saçların ve ten rengin buraya ait gibi görünüyor."

"Ben her yere aitim Majesteleri." Genç kızın toy yüzünde bir tebessüm açtığında ondaki bu gizem, fısıltılara sebep oldu. Herkes bu kız hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyordu.

"Yani gezgin misin?"

"Sizin için öyleyim."

"Pekala... Dilediğin zaman başlayabilirsin."

Genç Yu Jie oturdu ve arpını bacaklarının üzerine yerleştirdi. Şarkısını söylemeye başladığı ilk kelimede duygularla dolu ince ses tonu Rhoslyn' in ruhuna dokunmayı başarmıştı.

"Bir çocuk vardı.
Çok garip, büyülü bir çocuk.
Çok uzaklarda, çok uzaklarda dolaştığını söylerler.
Karada ve denizde.

Biraz utangaç ve hüzünlü gözleri,
Ama çok bilgeydi.
V

e sonra bir gün,
Şanslı olduğum bir gün yolumdan geçti.
Birçok şey hakkında konuştuk.
Soytarılar ve krallar.
Sonra bana dedi ki,
"Öğrenebileceğin en büyük şey sevmek ve karşılığında sevilmek.""**

Yu Jie şarkısını bitirdiğinde kalabalıktan gürültülü alkışlar yükseldi. Rhoslyn de onların arasındaydı. Krallar, kraliçeler, Prens Shawn... Şarkı turnuvasının şampiyonu da Yu Jie olmuştu zaten. İçinde elli altın olan ödül kesesini alarak yok olmuş ve bir daha da hiç görülmemişti.

Turnuvanın ardından akşam ziyafetine geçildi. Rhoslyn yemeğini yer yemez büyük salondan ayrılmış ve adımlarını üstat kulesine doğru yöneltmişti. Baş Üstat Walter ile uzun zamandır konuşmak istediği bir mesele vardı ve yemek yerken bu konuyu konuşmak için düşüncelerini ve cesaretini toparlamıştı.

Üstadın odasına girdiğinde onu Jesse Pinkman ile konuşurken bulmuştu. Daha doğrusu azarlarken.

"Bu bilim Jesse!" diye bağırmıştı hiddetle Walter White. Öyle komik bir manzaraydı ki Rhoslyn güldüğünde iki çift şaşkın göz de aniden ona döndü. Üstat Walter kendini toparlayarak başını eğdi. "Leydim." Jesse Pinkman da başını eğdi. Ayakta duracak hali yokken bunu nasıl yapabildiğini içinden sorguladı Rhoslyn. Bu adam her zaman tuhaf görünüyordu.

"Sizinle konuşmam gereken bir mesele vardı Üstat Walter."

"Jesse-"

"Tamam Üstat Walter, tamam. Gidiyorum. Bu da siktiğim bilimlerinden birisi." Jesse ağır adımlarla odadan çıktı ve ardından kapıyı kapattı.

"Onun adına çok özür dilerim. Hiçbir zaman ne yaptığını bilmiyor."

"Önemli değil." dedi Rhoslyn ve üstada biraz daha yaklaştı.

"Birazdan konuşacaklarımız aramızda kalabilir mi?"

"Elbette leydim. Bana güvenebilirsiniz."

"Bakın, özellikle Zayn' in hiçbir şeyi duymasını istemiyorum. Bu çok özel bir mesele."

Üstat Walter' ın derin gözlerinde bir şüphe ve merak belirdi. İkisi de şimdi hiç olmadığı kadar ciddiyken "İçinizi rahatlatacaksa kendi tanrımın üzerine yemin ediyorum leydim. Konuşulanlar burada kalacak." dedi üstat.

"Biliyorsunuz, yakında buradan gideceğiz. Giderken bana uzun bir süreliğine yetecek kadar... Ay çayı verebilir misiniz?"

Üstat Walter dudaklarını ve gözlerini şaşkınca araladı. Rhoslyn istememesi gereken bir şeyi istediğini biliyordu fakat buna mecburdu.

"Ama benden istediğiniz şey... Ay çayının ne olduğunu gerçekten biliyor musunuz leydim?"

"Elbette biliyorum."

"Çok üzgünüm ama bunu yapamam. Bu çok büyük bir suç."

"Üstat Walter, lütfen, yalvarıyorum. O canavarın çocuğunu doğuramam."

Hamile bir kadın ay çayı içtiğinde çocuğunu düşürürdü. Ya da ay çayı bir çeşit korunmayı da sağlardı. Bu bitki türü çok zor bulunduğundan Rhoslyn yardım istemek zorunda kalmıştı ve ona yardım edebilecek tek kişi de karşısındaki adamdı.

"Bu doğru değil Leydi Rhoslyn."

"Lütfen. Beni biraz anlamaya çalışın. Onun çocuğunu taşıyamam. Kendimi öldürürüm daha iyi!"

"Böyle söylemeyin, lütfen." Üstat Walter tereddüte düşmüştü. Aklında olasılıkları değerlendirdiği belliydi. Rhoslyn' in kızarık ve dolmuş gözlerini de gördüğünde omuzları pes edercesine çöktü.

"Pekala. Gitmenizden önce halledeceğim. Yalnız bunu tekrar düşünmesinizi istiyorum sizden."

"Tanrıya şükür, çok teşekkür ederim. Size büyük bir borcum var artık."

"Ben üstadım. Kendinizi borçlu hissetmeyin."

Rhoslyn minnet dolu bir gülümseme bahşetti adama.

"Unutmadan," dedi üstat. "Erken uyumasanız iyi olur. Prens bu gece sizi bekliyor olacak."

"Ben de bekleyeceğim." diyen Rhoslyn. Üstada bir selam verdikten sonra odadan çıktı.

Rhoslyn, zamanı gelip Zayn' in odasına girdiğinde onun ruhsuz gözleri ile karşılaşmıştı. Üstat Walter gizli kapıyı kapatıp gözden kaybolduktan sonra Zayn' in yanına gitmiş ve duvar gibi sert vücuduna özlemle sarılmıştı. Zayn bir süre hareketsiz kaldığında Rhoslyn bir sorun olduğunu düşündü ve kalbi endişe ile dolup taştı. Ashton ona bir şey mi söylemişti?

Sormak için geri çekilecekti ki, Zayn elini sırtına bastırıp tekrar onu kendine çekti. Şimdi o da sarılıyordu. Yüzünü sarı saçların arasına gömmüştü.

"Zayn, bir sorun mu var?"

"Hayır." dedi Zayn soğuk bir sesle ve yüzünü geri çekti. Tekrar soru soracaktı ama prensin dudakları buna engel oldu. Hareketleri sertti. Rhoslyn' in ipek geceliğini üstünden çekip atarken de sertti. Daha çok öfkeli gibi. Rhoslyn bunları dert etmedi. Her harekete karşılık verdi ve uzun bir süre zevkli anlar geçirdiler.

Zayn kendini son kez ileri ittirip geri çekildiğinde bedenini yana attı ve nefeslerini düzenlemeye çalıştı. Ona dönük olacak şekilde pozisyon alıp elini Zayn' in göğsünün üzerine koyduğunda Zayn tavana bakmaya devam ediyordu. Sanki Rhoslyn burada yokmuş gibiydi.

Aradan bir süre daha geçti. İkisinin de solukları normale dönmüş, sessizce ilk konuşacak kişiyi bekliyorlardı. Rhoslyn herhangi bir kelime söylemekten korkuyordu çünkü Zayn' in hala neden böyle davrandığını anlamamıştı. Bu sebeple suskunluğunu devam ettirdi.

"Oradan atlayacak mıydın?" dedi en sonunda Zayn. Sesi kırgın geliyordu. Ve Rhoslyn ne demek istediğini anında anlamıştı.

"Ben sadece aşağısı nasıl görünüyor diye merak-"

"Çocukça saçmalıklar yapmayı kes."

Zayn' in neden bu kadar kırıcı davrandığını anlayamadı. Kalbi kırıldı ve hızlıca gözleri doldu. Bunu ondan saklamak içinse sırtını ona döndü. Birkaç kalp atışı kadar kısa bir süre sonrasında Zayn eliyle karnından kavradı ve Rhoslyn' in bedenini kolayca kendisine çekerek göğsüne bastırdı.

"Bir daha sakın bunu bana yapma."

Rhoslyn karnının üzerindeki sıcak eli tuttu. Buradayken bir daha bunu yapmayacaktı.

___

*Louis Armstrong - What a Wonderful World
**Aurora - Nature Boy

Continue Reading

You'll Also Like

90.5K 17.6K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
160K 16.4K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
136K 12.3K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
238K 9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi