Sen Geldin Bahar Geldi - Mevs...

By esayrumu

3.8M 95K 6.7K

Cemal ve Esme kaçarak evlenmek zorunda kaldıklarında kendi mutluluklarının kızlarının hayatına etki edeceğini... More

Sen Geldin Bahar Geldi
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
Duyuru
Duyuru (Yine ben)
18. Bölüm
Gecikmiş Bayram Sürprizi : )
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
Küçük bir duyuru (Facebook) ;)
35. Bölüm
İleri bölümlerden küçük bir kesit : )
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
İleri bölümlerden minik bir alıntı ve küçük bir açıklama ;)
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm - Final
Özel Bölüm ;)
Mevsim Serisi Hakkında ;)
Otizm - Farkında Mısınız?
Serimizin ilk kitabı olan Güz Delisi'nden alıntılar ;)
Yine bir duyuru ve yine ben ;)
Severek Ayrılalım Raflarda ve Kocaeli İmza Günü Tarihleri <3
Sen Geldin Bahar Geldi hakkında ^_^
Birkaç Duyuru ve Tüyap İmza Günleri ^_^
Sen Geldin Bahar Geldi kitap oluyor ^_^
Kitabımızın kapakları ^_^
Küçük duyurular ^_^
Tüyap İmza Günü 19 Kasım Cumartesi

1. Bölüm

109K 1.8K 137
By esayrumu

1. Bölüm

“Bunu bize yapma Şimal!”

"Beni anlamalısın Tuğrahan."

Genç kızın açıklamaları hiç mantıklı gelmiyor, bu da içinden çıkılmaz bir karmaşaya neden oluyordu. Elini saçının arasından bezgince gezdirip konuşmaya başlamıştı. "Bu konuda benden anlayış bekleme. Çünkü hiçbir şey anlamıyorum."

"İkimiz içinde zor olduğunu biliyorum."

"İkimiz içinde?" derken karşısındaki kıza manalı manalı bakmıştı.

"Sana her şeyi anlattım."

"Bana anlattıkların ilişkimize mani değil. Sana evlenelim diyorum."

"Nasıl evleneceğiz söyler misin?"

"Birbirimizi seviyoruz ve evlenecek yaştayız."

"Daha on sekiz yaşındayız." derken şaşkınlıkla bakıyordu.

"On sekiz yaşındaysak ne olmuş?"

Vereceği hiçbir yanıt olmadığından karşısındaki gencin gözlerine özür diler bir şekilde bakmıştı.

"Kaçıyorsun. Bunun başka açıklaması yok."

"Tuğrahan lütfen..."

"Sanırım gitme zamanın geldi. Ben seni daha fazla tutmayayım." derken sevdiğinin gidecek olmasının ağırlığı kalbine oturmuştu.

"Böyle mi ayrılacağız?"

"Nasıl bir ayrılık bekliyordun ki..." derken ifadesiz olmasına çalıştığı bir yüzle bakıyordu.

"Ben... Şey..."

"Bu durumu ikimiz içinde zorlaştırmayalım. Sana yeni yaşamında bol şans." deyip genç kıza arkasını dönmüştü. Bakışlarındaki hüznün görünmesini istemiyordu.

"Seni unutmayacağım." diyerek yavaşça yaklaşmış ve heykel gibi dimdik duran gencin boynuna küçük ama etkili bir öpücük bırakmıştı. "Elveda aşkım." Sonrasında tek laf daha etmeden kapıdan çıkmış ve kendini bekleyen arabaya yönelmişti.

Camdan gidişini izlerken, eli biraz önce genç kızın dokunduğu yerdeydi. Gözünden akan birkaç damlayı kurulayıp, aşağı arabaya yönelen kıza dalıp gitmişti. Yıllardır sevdiği kızla böyle ayrılmayı hiç beklememişti. "Elveda aşkım. Mutlu ol." derken bu mutluluğun kendine uğramayacağını düşünüyordu.

***

8 yıl sonra

"Nasılsın Cemal Usta?"

"Nasıl olayım evlat. İç güveysinden hallice."

"Alem adamsın." derken gülümsemişti.

"Eee senden ne haber?"

"İç güveysinden hallicenin biri de benim."

"Desene o yüzden birbirimizi iyi anlıyoruz." derken neşeli bir kahkaha atmıştı. "Yine her zamankinden mi?"

"Senin köftelerinin yerini bir şey tutmuyor ki..."

"Sana öyle geliyor olmasın."

"Hadi bana öyle geliyor. Diğerlerine nasıl geliyor?" diyerek müşterileri işaret etmişti.

"Hemen de lafın hazır." derken gülümsemişti.

"Başarı her zaman takdir edilmeli."

"O zaman övgülerini sahibine iletirim. Biliyorsun kızımın bunda emeği çok büyük."

"Ayaz yine mi odasına kapandı?" derken ara ara gördüğü mahcup kızı düşünmüş aynı anda da yıllar önce yaptıkları konuşmayı hatırlamıştı.

"Ayaz... Bir kız için ilginç isim." derken kızını anlatan adama soran gözlerle bakmıştı.

"Haklısın kız ismi değil gibi."

"Kim istedi bu ismi?"

"Aslında biz Esme'yle hiç konuşmamıştık isim konusunu. Zaten doğumda da kaybettim onu. Böyle olunca öylesine şiddetli soğuklar hissettim ki... Hala da hissederim zati..." deyip sıkıntıyla iç çekmişti.

"O soğuklardan çıktı kızımın adı. Ayazda kalmış kalbim verdi ismini. Esmem çok naifti. İstedim ki, kızım sağlam olsun, yıkılmasın. Sanırım bundandır ona böylesi bir ismi seçmem."

"Ayaz..." derken gülümsemişti çünkü tanıdığı kız hiç de öyle sert bir mizaca sahip değildi.

Genç adamın yüzüne bakarken konuşmuştu. "Ne düşündüğünü biliyorum."

"Efendim?"

"Kızım diyorum ismini pek yansıtmaz gibi görünür. Ama dıştan ne kadar naif dursa da, çok dayanıklıdır."

Onun evladından gururla bahsetmesini izlerken ikili arasındaki bağın kuvvetine bir kez daha tanık olmuştu.

"Bilirsin sevmez ortalıklarda olmayı. Zaten bu yıl üniversite sınavına girecek. Bu yüzden de çok çalışıyor."

"Sınava da bir şey kalmadı. Umarım başarılı olur."

"Sağ olasın evlat." deyip istenen siparişi hazırlamak için ocak başına yönlenmişti. 

Giden adamın ardından bakarken, aklından bir sürü şey geçmişti. Her şeyinin kızı olduğunu ve onu da annesiz yetiştirdiğini önceki konuşmalarından öğrenmişti. Ailesini sorunlarıyla rahatsız etmek istemediğinde sığınağıydı burası. Cemal Usta ne çok dinlemişti özlemini... Sevdasını... Sırdaşı, en yakın dostu olmuştu.

"Al bakalım." diyerek elindeki tepsidekileri masaya yerleştirmeye başlamıştı.

Gelen yemekle birlikte düşüncelerine ara vermiş ve tekrar keyifli bir sohbetle iç içe kalmıştı.

***

"Anne, babama izin konusunu açtın mı?"

"Kızım ben haber güvercini miyim? Gidip kendin sorsana."

"Tabi sorayım da hemen hayır desin. Ne olur anne... Ne olur..."

"Kızım baban canavar değil herhalde..."

"Hayatım kimmiş o canavar?" derken elindekileri bırakmak için yan tarafa dönmüştü.

Babasının bakmadığı anı fırsat bilerek annesine yalvaran bir bakış atmayı ihmal etmemişti genç kız. "Hiç hayatım... Benimki de laf işte... Ne yaptın bakalım?" derken kendine gelen adamın dudağına küçük bir öpücük bırakmıştı.

"Bittim desem yeridir. Artık genç değiliz ne de olsa..."

"Ooo Kutay Aslan yaşlandığını kabul mü ediyor?" derken kocasının gözlerine imalı bir bakış atmıştı.

Sevdiği kadınının kulağının hizasında durup, kimsenin duymayacağı bir sesle fısıldamıştı. "Yalnız kaldığımızda görürsün..." diyerek içeri yönlenmiş ve ardında kırmızı suratlı bir kadın bırakmıştı.

Onun her imasıyla hala renkten renge girdiğine inanamıyordu. Evliliklerinin üzerinden yıllar geçmiş olsa da, sanki ilk anki gibi tazeydi aşkları. Bunun hep böyle olacağını da biliyordu. Onlar umutsuzluk ve hüznü sonuna kadar yaşamış, sonrasında ortaya büyük bir sevda çıkmıştı. Bunun değerini bilip, ona göre davranıyorlardı senelerdir.

***

"Bir şeye canın mı sıkıldı?"

"Tuğrahan..."

"Anladım." derken derin bir iç çekmişti genç kadın.

"Loya, oğlumun gözlerindeki hüzün içimi acıtıyor. Elimden bir şey gelmemesiyse en kötüsü."

"Bende aynını düşünüyorum. Yıllar geçtiği halde hala Simal'i unutamıyor. Halbuki o kızın da Tuğrahan'ı sevdiğine emindim. Nasıl böyle ayrıldılar aklım almıyor. Oğlumuz o kıza çok değer verdi Kutay. Bunlarda onun iz düşümleri."

“Ama hayatını yaşaması gerekiyor.” derken sıkıntılıydı.

“Bunu söyleyen sen misin? Sen hayatını yaşamak için ne kadar bekledin? Ne acılar çektin? Bunları unutmadın herhalde.”

“Unutmak mı? Hala o günlerin pişmanlığını yaşıyorum hayatım. Bu yüzden de oğlumun önünü görmesini ve kalbini kapamamasını istiyorum.”

“Yakışıklı kocam iyi güzel söylüyorsun da bir şeyi unutuyorsun. İnsanlar yaptıklarının hatalı olduğunu ancak kendileri deneyerek öğrenmek ister. Hiç başkasının 'ben yaptım sende o yanılgıya düşme' dediği için hatadan dönen birini gördün mü?”

Kocasının yüz ifadesinden alacağı yanıtı almıştı. “Bak sende benimle aynı fikirdesin. Bu yüzden de oğlumuz ancak hatalarını kendi yaparak olgunlaşacak. Tabi bizde o anlarda yanında olacağız ve desteğimizi ve tecrübelerimizi ona sunacağız. O da bu söylemler içinde kafasına yatanı alacak, yatmayanı ne yazık ki eleyecek. Çünkü bizim doğrularımız her zaman haklı olacak diye bir kural yok.”

“Neden bu kadar mantıklısın ki…”

“Birilerinin mantıklı olması gerektiği için olmasın.” derken bilmiş şekilde gülümsemişti.

“Sen mantıklı olmayı bıraksan da şu yatağa gelsen artık.”

“Mantıklı mı diye düşünmem lazım.” derken gülmemek için dudağını ısırıyordu.

“Mantık mı?” derken şaşkınlıkla bakıyordu.

“Tabi ki mantık… Şimdi ben oraya gelirsem bende mantık falan kalmıyor. Sende bana-”

“Loya derhal buraya geliyorsun!”

“Neden geliyormuşum? Mantıklı bir açıklaman var mı?”

“Üçe kadar sayıyorum ya buraya gelirsin ya da…”

Onunla uğraşmak öylesine hoşuna gidiyordu ki… Konuşamadıkları ve boşa giden günlerine üzülüyordu. Nasıl böylesine kör olabilmiş ve gözünün önündeki güzellikleri görememişti.

“Bir…”

“Ama ben-”

“Loya! İki…”

Sonuncuya gerek kalmadan olmak istediği sıcaklığa sokulmuştu.

“Beni uğraştırmak hoşuna gidiyor, değil mi?”

“Hem de nasıl?” derken kendini sevdiğinin öpüşüne bırakmıştı.

“Loya Aslan… Sen başımın tatlı belasısın.” diyerek kollarındaki kadını daha da sarmalamıştı. Hayat onla güzelleşmiş, her şey onunla yenilenmişti.

“Sende benim Kutay Aslan…” derken mantığı unutalı çok olmuştu.

***

“Geliyor musun?”

“Şimdi hiç çekemem oraları.”

“Söz vermiştin. Mızıkçılık yapmasana Tuğrahan.”

“Mızıkçılık mı? Enes görende ilkokul çocuğu sanır bizleri.” derken arkadaşının benzetmesine gülüyordu.

“Mızıkçısın işte… Hadi gel bizimkilerle seni bekliyoruz. Her zamanki yerdeyiz.”

“Kaçarım yok, değil mi?”

“Sence…”

“Tamam geliyorum.” deyip telefonu kapatmış ve masadaki anahtarı alarak kapıya yönelmişti.

***

“İkna oldu mu?”

“Benden kaçar mı hiç?” derken gülümsemişti. “Seni görünce çok sevinecek.” derken karşısındaki adama bakmıştı.

“Uzun zaman olmuş. Hepinizi nasılda özlemişim.”

“Hadi hadi duygusala bağlama. Özlesen o kadar yıl hiç değilse bir telefon ederdin.”

“Sanki sen aradın da…”

“Hemen de cevabı yapıştır. Bilmiş ne olacak. Bu eskiden de böyleydi zaten.” derken bir kaş hareketi yapmıştı.

Kafasıyla işaret edip “Bu hala aynı mı?” diyerek arkadaşını işaret etmişti.

“Bıraktığın gibi.”

“O kadar kötü diyorsun yani…”

“Daha da kötü.” diyerek yan taraftaki kızgın arkadaşına yandan bir bakış atmıştı.

“Ya Tuğrahan?” Soran bakışları direkt Enes’e dönmüştü.

“Tuğrahan hala Şimal’i unutamadı. Hayatına girenlerde çok sıradan şeyler. Ciddi olarak zaten kimseyi kendine yaklaştırmıyor. Bilirsin ne kadar inatçı olduğunu.”

“Bilmem mi? Lisede üç ay benimle konuşmamıştı.”

“Ben olsam hiç konuşmazdım. O yine insaflı davrandı.”

“Sen beni hiç özlememişsin Enes. Ne o öyle her konuşmama kulp takmalar.”

“Ne yani gerçekleri söylemeyecek miyim? Oğlum ben doğrucu Davut'um. Öyle lafı eğip bükmem.”

“İyi ya bir şey demedim say.”

“Bak nasılda yola geldin. Aferin…” derken bilmiş bir gülümsemeyle bakmıştı.

“Damarıma basma Enes!”

“Oğlum seninle kavga etmeyi de özlemişim.” derken yanındaki adama bakmıştı.

***

Mekânın girişindeki görevliye selam verip, kendini bekleyenlerin yanına yaklaşmaya başlamıştı. Gördüğü gerçek miydi? Ama bu…

“Ediz! Sen…”

“Evet dostum benim.” deyip kendine şaşkınlıkla bakan adama doğru yürümeye başlamıştı. İki arkadaş özlemle sarıldıktan sonra arkadaşlarının yanına oturmuştu.

“Eee anlat bakalım, neler neler yaptın?”

“Bildiğin şekilde. Hayat bize aynı anlayacağın. Sen anlat neler yaptın Amerika’da?  Dönmezsin sanıyordum. Hangi rüzgâr attı seni?”

“Rüzgâr değil, Deniz…”

“Ne Deniz’i?” derken arkadaşının yüzündeki değişimi izliyordu Tuğrahan.

“Gözlerinde boğulduğum kadın… Nişanlım.”

“Nişanlın mı?” derken şaşkındı Tuğrahan.

“Ne zaman nişanlandın?” deyip gözlerini kısarak bakmıştı Enes.

“Nasıl bize haber vermezsin?” Sorular sıralanmıştı.

“Durun! Sırayla gelin.”

“Öt bakalım…”

Yarım saatin sonunda Ediz ayrı geçen zamanının küçük bir özetini geçmişti.

“Demek düğün yakın.”

“Bana kalsa yarın yaparım ama Deniz illaki her şeyin kusursuz olması için uğraşıyor. Ona bir türlü anlatamadım benim için önemli olanın onunla küçük bir şeyler olacağını.”

“Ne yani kıza sade kuru bir nikâh mı yapacaktın? Ne kadar cimri olmuşsun böyle.” diyerek yan yan bakmıştı Enes.

“Ne dediğimi anlayıp, hala üstüme gelen ender bir varlıksın Enes.”

“Huyum kurusun öyleyimdir.”

“Yengenin şöyle güzel, alımlı ve bekâr arkadaşları yok mu?”

“Kim için?”

“Hepimiz boştayız. Bakarsın evlilik kuşu bizimde başımıza konar.”

“Ben bir evleneyim sizi sonra düşünürüm. Şimdi bir dengesizlik yapıp, benim mürüvvetime de engel falan olursunuz.” derken keyifle gülümsemişti.

“Hep dedim… Bu adam bencil diye. Bakın yanılmamışım.” derken kafasıyla arkadaşını işaret ediyordu.

“Ben o nikâh için Deniz’i öyle zor ikna ettim ki… Bunu hiçbir şeyle riske atamam.”

“İyi iyi… Biz de senin telli duvaklı damat olmanı bekleriz.”

“Eneees!”

“Efendim damat bey?”

“Sizin atışmalarınızı ne kadar özlemişim. İyi ki geldin Ediz.”

"Birkaç ay daha buradayım."

“Desene çok işimiz var seninle.” diyerek yan gözle bakmıştı Enes.

“Eh ne yaparsın… Katlanacaksın…” derken gülerek bakmıştı.

“Doğru katlanacağız… Artık ne kadar dayanabilirsek…” derken o da arkadaşına gülerek karşılık vermişti.

***

"Anne, babama söyledin mi?"

"Neyi söyleyecekmiş bana?"

Babasının sesiyle biranda şaşkınlıkla sesten tarafa dönmüştü.

"Evet küçükhanım neymiş annenin bana söyleyeceği?"

"Şey... Baba..."

"Evet kızım seni dinliyorum."

"Arkadaşlar hafta sonu için bir gezi ayarladılar."

"Ne gezisiymiş?" derken yüzündeki ifade anlaşılmıyordu.

"Şey..."

"Asel..."

"Mısra'nın ailesinin şehir dışında küçük bir pansiyonu varmış. Hafta sonu orada kalınacak."

"Kimler gelecek?"

"Sınıftan birkaç kişi."

"Bunların isimleri yok mu?"

"Var tabi... Mısra, Aysin, Esra..."

"Yani kız kıza olacaksınız?"

"Şey bir de Kaan ve Olgun gelecek." diyerek kadroyu bitirmişti.

"Asel-" Sözü karısının seslenmesiyle yarım kalmıştı.

"Kutay biraz konuşabilir miyiz?"

"Loya sonra, şimdi kızımla konuşuyorum."

"Tamam işte onunla alakalı."

Bezginlikle iç çekip karısına dönmüştü. Kız babası olmak ne zor şeydi. Hele de annesinin kopyası dünya güzeli bir kız babası olmak... "Efendim Loya?"

"Hayatım ben hepsini tanıyorum. Hepsi iyi çocuklar. Merak etme oğlanların da kızımızla alakası yok."

"Sen nereden biliyorsun?"

"Dedim ya onlarla tanıştım diye. Gerçekten çok beyefendi çocuklardı."

"Loya ama..."

"Hayatım kızımızı cam bir fanusun içinde yaşatamazsın. Yoksa sana da bana da düşman olur. Bunu istemezsin, değil mi?"

"Güvenilir bir yer diyorsun?"

"Merak etme Mısra'nın annesi çok iyi bir müşterim. Kızımız orada güvende olacaktır."

"Sen öyle diyorsan." derken yenilgiyi kabullenmiş ve kendinden yanıt bekleyen kızının yanına yürümeye başlamıştı.

Ayağını yere vurarak heyecanla bekliyordu anne babasının konuşmasını.

"Tamam gidebilirsin."

"Baba gerçekten çok iyi çocuklar."

"Gidebilirsin dedim."

"Söz veriyorum telefonum hep açık olacak ve hep sizi arayacağım. Ne olursun..."

"Asel beni duyuyor musun? Bak böyle aklın havada olmaya devam edersen kararımı gözden geçirmem gerekir."

"Nasıl yani?" derken şaşkınlıkla bakıyordu.

"Şaşkın kızım, baban gidebileceğini söyledi." diyerek gülümsemişti Loya.

Ödülleri kızlarının sıkı kucaklaması ve "Sizi çok seviyorum." çığlıklarıydı.

"Hemen kızları aramalıyım. Valizde hazırlayacağım. Benim çok işim var." diyerek uçar gibi çıkmıştı merdivenleri.

"Gençlik..." diyerek kızının arkasından bakıyordu.

"Ne çabuk bu kadar büyüdüler Loya? İnanamıyorum. Halbuki daha dün gibi onları kollarımıza aldığımız o günler."

"Hayat... Biz istesek de, istemesek de geçiyor. Ama ben her geçen günümüz için dua ediyorum. Çok mutluyum Kutay." diyerek sevdiğine bakmıştı.

***

İçinde anlam veremediği bir sıkıntı vardı. Hiç düşünmeden gelmişti Cemal Usta'nın yerine. Halbuki birkaç gün önce görüşmüştü. Şimdi yine "Neye darlandın evlat?" diyerek gülecekti. Neyse ki sakin bir zamandı. Bu saatlerde kimsecikler olmazdı. Bu da keyfince dertlenmesini sağlardı.

"Hey Cemal Usta na-" Karşısındaki sahne sözünü bitirmesine izin vermemişti.

***

Yeni hikayemize başlamış bulunuyoruz.   Bölümleri bir aksilik olmazsa pazartesi, çarşamba ve cuma günleri yüklemeye çalışacağım.   Umarım beklediğinize değen ve sizleri çok üzmeyen bir hikaye olur.   Herkese keyifli okumalar dilerim.  : )

Continue Reading

You'll Also Like

293K 15.4K 51
Ceren içindeki hüznü almasını beklercesine o güzel yüzünü rüzgara vermiş, mavi gözlerini sıkıca kapamıştı. Son zamanlarda huzur bulduğu tek yer buras...
592K 2.6K 3
Basit bir hikayeden ibaret burada okuyacakların, aşk var mesela, vicdan var... Kötü çocuklar, saf kızlar yok. Adam gibi adamlar. Kadın gibi kadınl...
3K 251 5
𝑌𝑎𝑛𝑑𝑒𝑟𝑒 𝑐ℎ𝑢𝑢𝑦𝑎 𝑣𝑒 𝑜𝑘𝑢𝑦𝑢𝑐𝑢 𝑎𝑟𝑎𝑠ı𝑛𝑑𝑎 𝑔𝑒ç𝑒𝑘 𝑘𝑖𝑡𝑎𝑝𝑡ı𝑟 𝑖𝑠𝑡𝑒ğ𝑒 𝑔ö𝑟𝑒 𝑠𝑚𝑢𝑡 𝑜𝑙𝑢𝑐𝑎𝑘
45.3K 10.6K 78
Tamamlanma Tarihi; 31/07/2020 İlk Yayım Tarihi; 01/11/ 2019 Cemreler vardı...yeryüzünü bir mevsimden bir başka mevsime sürükleyen... Kimse görmedi...