Trabzon Çirkini

By bilgeliyazar

477K 37.6K 12.2K

Zihni birçok benliğe bölünmüş bir kız... Onu o bölünen kişiliklerinden kurtarmaya çalışan bir çocuk... /\ Sö... More

Tanıtımsı
1.Bölüm\Aynı hava
2.Bölüm\Anılar
3.Bölü\Saç
4.Bölüm\Koşuş
5.Bölüm\Değişim
6.Bölüm\Küçük Kız
7.Bölüm\Çocukluğum Acıyor
8.Bölüm\Kabuk
9.Bölüm\Ruhsal Mazoşist
10.Bölüm\Abi
11.Bölüm\Benlik
12.Bölüm\Tecavüz
13.Bölüm\Tarık Hoca
14.Bölüm\Elma Ağacı
Trabzon Çirkini Hakkında
15.Bölüm\Normal
16.Bölüm\Çirkin
Merak
17.Bölüm\ Topraktan sızan kan
18.Bölüm\Anıları tazeleyelim.
19.Bölüm\Kabus
20.Bölüm\Kör
21.Bölüm\Pamuk Şeker
22.Bölüm\Dövme
23.Bölüm\Korku
24.Bölüm\Mevla
25.Bölüm\Parçam
26.Bölüm\Odun
27.Bölüm\Hastalıklı ruh
29.Bölüm\Kıvranan Ruh
30.Bölüm\Seviş
31.Bölüm\Sadece İzliyorsunuz
AÇIKLAMA!
32.Bölüm\Uyuşuk
33.Bölüm\Kırmızı Kamyonet
34.Bölüm/DELİ
35.Bölüm/ FİNAL - VEDA KAPANAN KİTABIN KAPAĞI
DOKUZ YIL
DOKUZ YIL+ BİR
DOKUZ YIL+İKİ

28.Bölüm\Bal

10.2K 787 190
By bilgeliyazar

28.Bölüm/Bal

Bölüm Şarkısı/Cihan Mürtezaoğlu- Sen Banasın

Karnımdaki sancı çoğu zaman büyür büyür ve virüs gibi tüm vücuduma yayılırdı. Engel olamazdım. Zihnime bulaşırdı acı. Hiç engelleyemezdim. Sanki ana rahmine düşmüş bir çocuğun kalbinin atmaya başladığı zaman gibiydi bu his. Ben annemin karnında atan kalbimin sesini hatırlıyorum. İmkânsız gibi gelir bu. Ama hayır, değil hatırlıyorum. Ufacık oluşmaya başlamış bedenimde atan kalbim tüm etrafımı sarardı. Sancı gibi. Gördüğüm sanrılar gibi.

Çoğu zaman deli olmak hoşuma gidiyor. Deliyken hiçbir şeye hesap vermek zorunda değilsin mesela. Bir adam bile öldürsen hapse atılmıyorsun. Bundan güzeli mi var?

Babamı öldürmek isterdim. Çünkü o kendinden başkasını düşünmeyen bencilin teki. Ama hala ona olan sevgimi içimden atamıyorum. Kız çocukları ne olursa olsun babalarını sevmeye mahkûm mudur? Sanki babalarını sevmeye mecbur doğuyorlar ve vazgeçemiyorlar bundan.

İçimde her ne kadar karmakarışık konular düşünüp zihnimi bulandırsam da dışarı bunu yansıtmadım.

''Bana aşkı anlatsana.'' dedim Oğuz'un sorusunu yanıtsız bırakarak.

Saçlarımı geri atıp gözlerimin içine baktı. Sonra göğsüne yaslandım.

''Aşk, Arapçada sarmaşık kelimesinin kökünden türeyen bir kelimedir. Dilimize de buradan geçmiştir. Böyle sarmaşık gibi insanı saran çoğu zaman boğan bir şeydir. Aşk güzel bir şey değildir Dide. Kimi zaman güzel hissettirir. Ama kötü hissettirdiği zamanlar iyi hissettirdiği zamanlardan daha çoktur. Aşk kavuşamamaktır. Aşk bir arkadaşa da duyulabilir, bir sevgiliye de, bir eşyaya da. Aşk sahip olamama duygusudur. Can yakar. Nefes almanı zorlaştırır çoğu zaman. Çünkü sarmaşıklar boğazına kadar sımsıkı sarılmıştır. Boğazını da aşmış, diline dolanmıştır. Kelimelerini susturmuştur. Aşk gözlerini sarmıştır sarmaşıklarıyla. Kör etmiştir seni. Zihnini örtmüştür. Düşünmeni engeller. Aşk tüm kötülüklerine rağmen güzel de hissettirir. Kimi zaman acısı bile haz verir insana. Güzel hissedersin üzgünken bile. Dersin ki aşkın acısı bile güzel hissettiriyor. Aşk çelişkidir. Mahveder de seni. Ama o kalbinin çarpıntısı her şeye bedeldir. Bir an bile hissettirdiği o güzellik, her şeye değer dedirtir. Aşk karmaşıktır. Sarmaşıktır."

Saçlarımı okşamıştı. Bende böyle düşünüyordum. ''Benden başkasına aşık oldun mu?'' diye sordum.

''Evet.'' dedi. Bir an kalbim sarsılacak gibi oldu. Ama zihnim sarsıldı. ''Seni bırakmamın sebebi de aşık olmamdı ya zaten...''

Derin bir iç çekti. "Topa aşık oldum ben Dide. Ama o zamanlar mantıklı düşünemiyordum ki. Geleceğime futbolu koymuştum ve seni saçma sapan bir şekilde göremedim. O an o top her şeyden değerli geldi bana. Dedim ya sarıyor etrafını kör ediyor gözlerini...''

Başıma bir öpücük kondurdu. "Kopardım artık o sarmaşıkları. Artık sadece sen, ailem. İstersen futbolu bırakırım bile."

Öyle bir söylemişti ki. Bırak dediğim an bırakacak gibiydi. Ama bunu ona yapamazdım. "O senin mesleğin. Bunu senden isteyemem."

Ama bencilce istemek istiyordum. Sanki o her futbol oynamaya gittiğinde daha kötü hissedecekmişim gibi geliyordu. "Beden eğitimi öğretmeni olabilirim. İstersen bırakırım Dide."

Başımı iki yana salladım. Bunu daha sonra ayrıntısı ile konuşurduk zaten. "Soruna vereceğim cevabı merak etmiyor musun?" diye sordum. "Ben o cevabı biliyorum." dedi gülerek. Güldüğüne göre bilmiyordu.

"Ben evlenmeyeceğim Oğuz."

Kaşları çatıldı. "Ne demek bu şimdi?"

Başımı kaldırıp ona baktım. "Yani masala bir son verelim demek bu. Ben kimseyle evlenmeyeceğim. Buna da 16 yaşımda karar verdim zaten. Boşu boşuna birbirimizi kandırmamıza gerek yok."

Mutlu mutlu şeyler konuşup ardından bu tepkime şaşırmıştı. Ama asıl onunla evleneceğimi düşünmüş olması saçmaydı. Onun elinden babalık şansını alacağımı düşünmesi... Üstelik bunca şey yaşadıktan sonra...

Evlenmeyecektim işte. Ya da hayatında hiç çocuk sahibi olmak istemeyen biri ile çok zaman sonra belki...

"Dide saçmalıyorsun şu an. Ben ciddiydim ve sen bir anda-"

Sesi titremişti. Şu an hayal kırıklığına uğruyordu. Bana kızıyordu. Ama hayır şu an olmasa bile çok zaman sonra kendi canından bir çocuğu olsun isteyecekti. Her erkek isterdi. Her kadın isterdi. Bende çok isterdim...

"Şu an bana kızma olur mu? Şu an mantıklı düşünemezsin. Bana olan sevgin şimdi ağır basıyor ama yıllar sonra bir çocuk isteyeceksin ve o zaman ben paramparça olacağım."

"Evet, elbette bir çocuk isteyeceğim ve biz de yardıma, umuda ihtiyacı olan bir bebeği sahipleneceğiz."

Başımı iki yana salladım. "Kendinden bir parça taşısın isteyeceksin."

Gözlerim dolmaya başlamıştı. Daha fazla ağlamak istemiyordum.

"Hayır, biz bizden parçası olmayan o masum bebeğe parça olacağız."

O kadar diretiyordu ki... Ama hiçbir çabası kararımı değiştirmezdi anlamıyordu.

"Bu konuyu kapatalım mı?"

"Hayır kapatmıyorum. Karara bağlanmadan kapatmayacağım."

Ayağa kalktım. "Tarık Hoca beni bekliyordu Oğuz. Onu bu gün eğer sana anlattıktan sonra iyi olursam Uzungöl'ü gezdirmeye götüreceğime söz vermiştim. İyiyim, bu durumda sözümü tutmam gerekiyor."

Sinirle kalktı ve üzerini silkeledi. "Sana yardım ediyor amenna, sana iyi geldiği ve olaya teknik açıdan profesyonel yaklaştığı için de minnettarım ama bir haftadır sürekli onunlasın Dide. Sen Eskişehir'de de mi hep onunla bu kadar yakındın?"

Kaşlarım çatıldı. "Ne demeye çalışıyorsun sen ya!"

Sinirini ve reddedilişini başka yerden çıkarmaya çalışıyor ve saçmalıyordu. "Ne dediğim apaçık ortada. O adamın bakışlarından hoşlanmıyorum. Sana yardımcı oluyor olabilir ama sanki sana değişik bakıyor! Adamın hiç işi gücü yok senin için buraya geldi her şeyini bırakıp."

Sinirlerim tepeme gelmişti. Neyin nesiydi bu kıskançlık şimdi?

"Adam kaç yaşında haberin var mı senin?" diye sordum. "Ayrıca benim öğretmenim ve sadece yardımcı olmaya çalışıyordu. Şu düşüncelerini bilseydi kim bilir ne düşünürdü hakkında ya. Git bi kendine gel Allah aşkına. Anlattıklarım normal şeyler gibi davranıp neden birden böyle davranmaya başladın ki sen? Az önce köpek gibi acı çekiyordun Oğuz? Ne oldu?"

"Dide sen kendinde değilsin şu an. Saçma sapan konuşma benimle."

Gülmeye başladım. Kimse beni anlamayacaktı şu hayatta. "Çünkü deliyim ben değil mi? Her onaylamadığınız düşünceme denk geldiğinizde Dide kendinde değilsin diyeceksiniz siz. En azından o adam profesyonel yaklaşıyor ve anlıyor beni. Sizin gibi iki zırlayıp sonra hesap sormaya başlamıyor. Saçma sapan kıskançlık triplerine girme bana."

Sözümü bitirdiğim gibi beni kendine çekti ve burunlarımız birbirine hızla çarparken yüzüm buruştu. Öpmedi. Ama şaşırttı.

"Kavga etme benimle." diye fısıldadı. "Şu an nedense kavga etmeye yer arıyormuşsun gibi geldi bana." diye devam ettirdi sözlerini. Gözlerim kapalıydı. Ama o beni izliyordu. Biliyordum.

"Kavga etmeyelim ne olursun. Dayanamıyorum seninle kötü olmaya."

Cevap vermiyordum. "Sende saçma saçma konuşup bozma asabımı." Dedim en sonunda.

"Gitme o adamla."

Ya neden öyle düşünüyordu ki. Tarık hoca beni kardeşi gibi görürdü. Öyle bir şeyin imkânı yoktu. "Sen de gel o zaman." dedim. Sıkıntıyla iç çekti. "Zaten onunla gitmene sadece ben de gelirsem izin verirdim." Hala çok yakındı. Ve eskisi kadar heyecanlandırmıyordu bu durum. Sanki her an böyle olmamız gerekiyor gibi hissediyordum.

"Senden izin istememiştim ki." dedim gülümseyerek. Sinirlendi bu dediğime. "Sen isteme ben izin vermediğim sürece gidemezdin."

Biliyorum gidemezdim. Ama o izin vermediği için değil ona kıyamadığım için.

"Öpesim var şu an seni." Gözlerimi aralayıp yutkunuşunu izledim. "Neden duruyorsun?" diye sordum. "Neden sen öpmüyorsun?" diye karşılık verdi. "İsteseydim öperdim." Dedim ve ciddiydim. İstemediğimden değildi. Sadece isteseydim ondan önce davranır ve öperdim.

"İstemiyorsun yani?"

Kaşını kaldırdı ama alınlarımız bitişik olduğu için görmedim, hissettim.

"Pekala öyleyse." Geri çekildi. Bu durum beni hayal kırıklığına uğratmadı. Aksine güldürdü. "Gidelim şu moruğa Uzungöl'ü gezdirelim."

Moruk dedi ya. Moruk dedi bildiğin. Ben onun moruk diyen ağzını bir öperdim var ya... Gülerek peşinden koştum ve sırtına atladım. Bir an dengesini kaybedecek gibi oldu. "Pişt baksana bana." dedim. Yandan bir bakış attı. Öne doğru eğilip dudağından öptüm.

Sonra omzuna yaslandım.

"Az önce kedi köpek gibi kavga ediyorduk." diye mırıldandım. "Kedi köpek gibi değil Dide. Mart ayına girmiş dişi ve erkek kedi gibi kavga ediyorduk. Kedi köpekler öpüşmezler ama martta kediler öpüşürler."

"Teşekkürler romantikliğin içine sıçtığın için şu an bravo."

"Şii küfretme. Yoksa döner küfrettiğin yerden öperim seni." Bu dediğine kıkırdadım. "Sıçmak bir küfür değil ki eylem." dedim gözlerimi devirerek.

"Ona bakarsan diğer küfürler de eylem, söyletme şimdi bana. Ve bence sırtımdan in, fındıklıktan çıktığımız gibi birilerinin görme olasılığı çok yüksek."

Sırtından atlayıp yanında yürümeye başladım. Sonra elini tuttum.

"Fesuphanallah." Ellerimize baktı.

"Önce sırtıma atlıyorsun, sonra öpüyorsun, sonra elimi tutuyorsun. Bir gören olacak, sonra Oğuz ben evlenmeyeceğim." En sonunda sesini kısıp benim sesime benzetmeye çalışmıştı. Bu bana kahkaha attırdı. Eliyle ağzımı kapattı. "Ben sana gülünce çok çirkin olduğunu söylememiş miydim ya?"

Bu dediğine daha fazla güldüm ama eli ağzımda kapalı olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. Elini ağzımdan çekince, "Çirkin kelimesinin ne kadar güzel olduğunu da demiştin."

Bu dediğime bu sefer o güldü. "Ne fenasın."

Ne güzel gülüyordu. "Sende öylesin."

Yolun oraya geldiğimizde, duvardan atladı. Sonra bana kollarını açtı. Ona doğru atlarken, "Aslında tam evlenmelik erkeksin ha. Böyle yakışıklı, güçlü, zengin, üç nokta bundan sonrası. Kesin güzel de yemek yapıyorsundur sen."

Beni tuttu. "Yolda olmasaydık görürdün sen."

Kollarında sımsıkı ona tutundum. Sarıldım bir güzel. Sonra kokusunu içime çektim. "Kalamıyor muyuz böyle?" diye sordum. "Dide, garip garip davranıyorsun. Az önceki halinden eser yok."

Omuz silktim ve ayrıldım ondan. "Hadi gidelim de senin şu moruğu gezdirelim." Moruk derken kıkırdamıştım. "Sana iki dakikada ne içirdim ben?" diye sordu gülerek gözlerime bakıp.

"Bilmem sen ne içtiysen bende dudaklarından içtim."

Durdurup kendine çevirdi beni. "Dide iyi misin sen ya? Vallahi bir şey oldu sana."

"Ben vazgeçtim moruğu gezdirmekten, biz beraber vakit geçirsek ya?"

Onu ardımda bırakarak yürümeye, daha doğrusu koşmaya başladım. "Dide!"

Arkamdan koşmaya başladığında gülüyordum. Hani bazı umutsuz anlarınızda gelen coşku vardır ya. Yerinizde duramazsınız. İçinizde beliren ani heyecan mutluluk... Orman yoluna girdim. Bunu bilerek yaptım. Ormanda kimse görmezdi bizi. Sarılsam öpsem, sırtına çıksam hiç kimse karışamazdı bize...

"Dide nereye gidiyoruz!" diye bağırdı. Nefes nefese kalmıştım.

"Ormanda kimse göremez bizi ki!" diye bağırdım. Sonra koşmaya devam ettim. "Dide korkuyorum bak. Yine benlik falan mı değiştirdin? Neden olmadığın kişi gibi davranıyorsun?"

Nefes nefese bir ağaca tutunup onu bekledim. "Olmadığım kişi gibi mi? Benim olduğum kişi nasıl ki? Ne ki olduğum kişi benim?"

O da nefes nefese yanımda durdu ve ellerini dizlerine yaslayıp bana bakmaya başladı. "Az önce ağlıyordun sonra sinirliydin kavga ettik, sonra aşk böceği oldun birden bire ve şimdi ise hiç olmadığın kadar neşelisin bu normal mi Dide?"

Bana göre biraz eğilmiş olan Oğuz'un saçlarını karıştırdım. Gözlerinin içine baktım. "Ben çok şımarıktım hatırlıyor musun?" Güldüm. "Eskisi gibi olmak istiyorum çok zor mu ki?" Hafif doğruldu ve beni arkamdaki ağaca yaslayıp izlemeye başladı. "İstediğin sürece hiçbir şey zor değildir fıstık."

Saçlarımı kulağımın arkasına itti ve yanağımdan öptü beni. "Niye bu kadar acıyı tek başına çektin ki?" diye fısıldadı kulağıma. "Çünkü acımı paylaşacak kimse bulamadım."

Yutkunuşunu izledim. Bir süre o da sadece beni izledi. Üzgün olmak istemiyordum, durgun olmak istemiyordum, garip davranmak istemiyordum. Ağlamak istemiyorum. "Sanırım ağlayacağım." diye fısıldadım. İki başparmağını göz kapaklarımın üstüne örtüp gözlerimi kapattı. Sımsıkı yumduğum göz kapaklarımın ardından direnen gözyaşları sıyrılmayı başardığında hıçkırdım. Başımı ani bir hareketle omzuna bastırdı ve o an koptum hayattan. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Başımı o kadar kuvvetli bastırıyordu ki omzuna... Kendini sıkmaya çalışıyordu. Kendini tutmaya çalışıyordu.

Biraz olsun sakinleştiğimde gözlerime baktı. Onun da gözleri kıpkırmızıydı. Saçlarımı okşadı. Gözyaşlarımı sildi. Sol gözünden bir damla yaş aktı. Sonra bir anda arkamda duran ağaca yumruğunu geçirdi. "Şu hayat bir kız çocuğundan neden her şeyini alacak kadar zalim?" diye bağırdı. "Her şeyini değil." diye fısıldadım. Yüzünü avuçlarım arasına aldım.

Öylece bekledik. Bu gün haddinden fazla ihtiyacım olmuştu ona, onun alnına, onun yüzüne, onun omuzlarına...

Sakinleşemiyorduk bir türlü. Durulmuyordu fırtınamız. Bir anımız bir anımıza uymuyordu.

"Dide nasıl dayandın ki? Ben dayanamıyorum. Sen bunu nasıl yaşadın?" Ağladıktan sonra gelen derin iç çekmelerini yaşadım. Sessiz sessiz kendini sıka sıka ağladıktan sonra gelen derin boğaz acılarını yaşadım. Yutkunamayışlarımı yaşadım. Her gece yorganın altına sığınıp sesimi duyurmamaya çalışırken aynı zamanda sesimi duysunlar, beni duysunlar istedim. Onlardan saklanırken beni görsünler istedim. Canımdan can giderken insanlara can oldum. Giden canlarımı onlara verdim. Hıçkırıklarımdan darağacı kurdum ve umutlarımı o darağacına astım. Acım yine de dinmedi.

"Eğer, acıma katmak yerine acımdan alacaksan kabul ediyorum." diye fısıldadım.

Anlamadı ve öylece gözlerime baktı. "Eğer bir gün çocuk istersen-"

"İstemeyeceğim bal. Söz. İstesem bile dediğim gibi başkalarına umut olacağız biz. Sen benim canımdansın. Tekrar bizim birbirimizin canından bir can olmasına gerek yok. O sahipleneceğimiz çocuğa biz birbirimizden can üfleriz. Seni çok seviyorum Dide. Ve söz veriyorum. Acından kendi canıma aktaracağım. Ama asla acına acı katmayacağım. Güven bana."

Alnımı öpüp göğsüne bastırdı beni. Sımsıkı sardı kollarıyla. Ve ben her şeye rağmen güvendim ona.

'Sen ona güvendin. Ama o bize güvenmemeli. Ne zaman ne yapacağımız belli olmaz bizim.'


------

Dün baya hasta yatakta yatıyordum karnıma bir sancı saplandı ve Dide düştü zihnime. zaten Oğuz ve Dide uzun zamandır etrafımda dönüp dolaşıyordu. Özlemişim de... İyi olduğum ilk an kucağıma bilgisayarı çektim ve yazmaya başladım. Şimdi normale döndüm şükür ki. Ama yoğun bir dönemden geçiyorum. Bölümler arasındaki uzunluk bu sebepten dolayı.

Bu arada Haftaya Kastamonu'dayım. Kimler var Kastamonu'dan?

17 Nisan 2018 Doğum Gününüz Kutlu Olsun Bu Gün Doğan Okuyucularım.

Continue Reading

You'll Also Like

12.8K 2K 77
Tanrı kurdun rahmine yerleştiğinde gökyüzü yeryüzüyle bir oldu. Yeryüzünde doğan bir fitne yeraltıyla bir olduğunda yok oluş günü geldiğini ilan ett...
6.3M 274K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
256K 12.8K 29
"Umarım evleneceğimiz gün yanlışlıkla sakalını değil de, kaşlarını keserler, Yavuz. " "Umarım evleneceğimiz gün gelinliğin kirlenir de, kot pantalon...
1.5M 33.2K 43
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...