ÇOCUK

By SseKaii

19.7K 473 76

Sekai More

ÇOCUK
2

1

2.2K 155 30
By SseKaii

Sehun henüz 5 yaşında küçük bir çocuktu. Annesi akşam yemeği için çok önemli misafirlerin geleceğini, bu gece uslu durması gerektiğini tembihlemişti ona.  Diğerlerine göre daha hareketli, sevecen olan çocuk bazen de çok sivri dilli olabiliyordu. Annesinin Sehun'a söylediğine  göre gelen kişiler yeni ortaklarıydı. Babası için önemli bir gece olmalıydı. Sehun babasını severdi.  Bu yüzden uslu bir çocuk olmaya karar verdi.

Hava henüz kararmıştı ki zil çaldı. Yatağında uzanmış yeni oyuncağıyla oynayan Sehun, oyuncağı bir kenara bırakıp aşağı kata indi çünkü annesi ona gelen ailenin ondan 2 yaş büyük bir oğulları olduğunu da söylemişti. Beraber yeni oyuncağıyla oynayabilirlerdi.

Kapının biraz çaprazına geçip içeri giren kişileri izledi. Kendinden oldukça uzun, esmer tenli ve  kahverengi saçlı çocuğu görünce küçük parmaklarıyla onu işaret edip konuştu, ‘’Uh bu hyung olmalı. Değil mi anne?'' Annesi gülümseyerek Sehun’u başıyla onayladı ve misafirleriyle ilgilenmeye geri döndü.

Sehun koşarak çocuğun yanına yaklaştı ve kollarını beline doladı.  ‘’Hyung-nim!! Hoş geldin. Ben Sehun, senin adın ne?’’

Karşısında ki çocuk Sehun’u hızla yere itti ve yere düşmesini sağladı. ‘’Kim Jongin, ayrıca tanımadığım insanların bana sırnaşmasından nefret ederim. Benden uzak dur ufaklık.’’ Çoktan birbiriyle sohbete dalmış olan diğerleri arkada kalan karmaşayı görmedi. Sehun’un gözleri doldu ve ağlayarak odasına kaçtı. Jongin ise  anne ve basının yanında ki yerine gidip oturdu.

Yemek saati geldiğin de az önce heyecanla etrafında dolanan oğlunun ortalıkta görünmediğini fark etti annesi.  Odasında olabileceğini tahmin ederek küçüğün odasına çıktı. Tahminin de yanılmamıştı. Küçük yatağında oturmuş parmaklarıyla oynuyordu. İyice yanına yaklaşıp yemek yiyeceklerini söylediğinde çocuğun ağlamış olduğunu fark etti. Onu kendine çekip nazikçe sordu, ‘’Sehun-a bana anlatmak istediğin bir şey var mı?’’ ç
Çocuk hayır anlamında başını iki yana salladı.

‘’Neden ağladın o zaman, hayatım?’’ 

‘’Ağlamadım ki.’’ Gülümseyerek cevap verdi Sehun sonra da devam etti. ‘’Anne, o misafirler ne zaman gidecek? Hemen gitseler olmaz mı? Onları hiç sevmedim!’’ Kadın oğlunun davranışlarından bir şeyler olduğunu anlamıştı ama üstüne gitmek istemedi.

‘’Daha yeni geldiler, onlara evimizden gitmelerini söylemek sence de ayıp olmaz mı? Hem onları daha tanımıyorsun bile. Belki de tanıyınca seveceksin.’’

Çıkıştı Sehun, ‘’Sevmeyeceğim! Kaba insanlardan nefret ederim.’’ Annesi oğlunun bu sevimli haline güldü. Kollarını yavaşça bedeninden çekip küçük ellerine yöneltti ve çocuğunun elini tutup yataktan indirdi, ‘’Hadi şimdi yemek yiyelim. Sevip sevmeyeceğine sonra karar verirsin Hunnie.’’ Sehun annesine itaat edip onunla aşağıya yemek odasına indi.

Yemek yerken Sehun hiç konuşmadı. Az önce ki kaba çocuktan tarafa da hiç bakmadı çünkü onu kırmıştı. Sadece yemeğine odaklanmıştı. Ta ki annesi onu uyarana kadar,

‘’Hunnie biliyor musun seneye sende Jongin’le aynı okula gideceksin. Bu senin için büyük bir şans değil mi oğlum? Yalnız kalmayacaksın.’’

Hımladı küçük çocuk. ‘’Ya anne büyük bir şans.’’ Karşısında ki kaba çocuğa bakıp gülümsedi, ‘’Büyük kötü bir şans.’’ Kelimeleri bastırarak söyledi.

Annesi küçük azarladı çünkü daha önce kaba davranmayacağı konusunda anlaşmışlardı. Sehun kendini savunmak istemedi omzunu silkti ve yemeğine dönüp hızlıca yemeğini yedi. Biran önce odasına dönmek istiyordu.

Yemek faslı bittikten sonra iki aile bir şeyler konuşacaklarını söyleyerek Sehun ve Jongin’i Sehun’un odasına yolladılar. Böylelikle artık sık sık karşılaşacak iki küçük çocuk da kaynaşmış olacaktı.

2 YIL SONRA ( Sehun 7 Jongin 9 Yaşında)

Sehun ağlayarak Jongin’in yanına geldi. Jongin küçük çocuğu kendine çekip göz yaşlarını sildi, ‘’Hey ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?’’

‘’Sınıftakiler yine benimle dalga geçti hyung.’’ Jongin sinirlenmişti. O küçük veletler bunu hep yapıyordu. Normalde fazlasıyla yılışık olan velet sınıf arkadaşlarıyla bir türlü kaynaşamamıştı.

‘’Sende buna izin verdin öyle mi? Ben olsam beni yerin dibine sokardın ufaklık.’’ Sehun’u yüreklendirmeye çalışmıştı. Kendisi de o veletlerin icabına bakabilirdi ama Sehun’un onlara dersini vermesi daha iyi olurdu ve açıkçası Sehun bunu yapabilecek nitelikte bir çocuktu sadece birinin onu yönlendirmesine ihtiyaci vardı. Yeri geldiğinde oldukça sivri bir dili olabiliyordu.

3 YIL SONRA ( Sehun 10, Jongin  12 Yaşında)

Sehun, Jongin’i okul kapısında bekliyordu. Birlikte bir kafeye gidip eve gitmeden önce zaman geçireceklerdi. Sehun, Jongin’i beklerken içeceği favori içeceği Bubble Tea’yi düşünüyordu. Şimdiden iştahı kabarmıştı.

Bir süre sonra Jongin göründü. Sehun koşarak büyüğün yanına  geldi ve koluna yapıştı, ‘’Hadi gidelim hyung.’’ Gözlerini devirip, kolunu küçük olanın kıskacından kurtardı Jongin.  Yıllar geçmesine rağmen Sehun’un bu yılışık hallerine katlanamıyordu, sevmediğini çok iyi bildiği halde küçük olan bunu yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmiyordu. Eğer ailesi her gün bıkmadan Sehun'la iyi geçinmesini tembihlemeseydi onunla çoktan arkadaşlığını keserdi ancak mümkün değildi işte.

Jongin olumlu anlamda başını sallayıp her zaman ki gittikleri kafeye doğru yürümeye başladı. Kafeye vardıklarında  Jongin sıcak çikolata Sehun ise bubble tea sipariş verdi.

Sessizce siparişlerini beklerken, sessizliği bozan Sehun oldu. ‘’Hey hyung. Bu bizim okulda ki çocuk değil mi? Şurada ki? Sarışın olan.’’ Jongin Sehun’un gösterdiği yöne baktı. Yüzü tanıdık gelmişti.

‘’Sanırım, yüzü tanıdık geliyor.’’

‘’Evet evet bizim okuldan hyung… Hatta adı da…

Imm…

Hah buldum! Luhan!’’

Jongin çocuğun bu haline güldü. ‘’Neden bu kadar heyecanlandın Hunnie?’’

Sehun çocuğa bakıp gülümseyerek cevap verdi, ‘’Sence de o çok tatlı değil mi hyung?’’

Jongin gözlerini devirip Sehun’un başına bir kere vurdu.  ‘’Yah bu tür şerler için daha yaşın çok küçük velet.  

Hem neresi tatlı bu veletin?

Hiçte tatlı değil.’’

Sehun’un cevaplamasına izin vermeden cevap verdi Jongin kendi sorusuna.

‘’Ha… Ama yüzü…’’ Jongin cümlesini tamamlamasına izin vermedi.

‘’Değil dedim.’’

‘’Uh...  Peki hyung.’’

O sırada siparişleri geldi ve konu kapandı.

Ama yine de Sehun’un beyninde bu anı çok daha farklı canlandı ve yıllar boyu sürecek olan bir yanlış anlaşılmanın fitilini ateşlemiş oldu.

6 YIL SONRA ( Sehun 16, Jongin 18 Yaşında)

6 yıl önce ki yanlış anlaşılma önce Sehun'un düşüncelerine sızdı. Düşündükçe bazı şeyleri yanlış yorumlamaya farklı çıkarımlar yapmaya başladı. Düşünceler yavaşca kalbine sızdı önceleri basit bir hoşlantıydı, ergendi ve bu çok normaldi yaşıtları gibi o da sevginin ne olduğunu yeni keşfediyordu ancak bununla kalmadı zamanla basit bir hoşlantıdan aşka dönüştü. Gün geçtikçe büyüyen ve gözünün artık Kim Jongin'den bir başkasını görmediği bir aşka...


‘’Hyung, okulun kampına gidecek misin?’’ ders çalışırken sordu Sehun. Jongin cevap vermedi. Sehun yineledi

‘’Sana sordum hyung.’’

Jongin elinde ki kalemi bırakıp Sehun’a döndü. ‘’Biraz sessiz olur musun Hun? Yarın önemli bir sınavım var ve hayır gitmeyeceğim. Hiç eğlenceli olmuyor.’’

Sehun dudaklarını büzdü, ‘’Özür dilerim hyung. Sen dersini çalış.’’ Kitaplarını toplayıp Jongin’in yanından ayrıldı. Jongin’se gözlerini devirmekle yetindi. Sehun büyüdükçe fazlasıyla alıngan olmaya başlamıştı. Her an yanındaydı ve Jongin'e hiçbir özel alan bırakmıyordu. Bunun yanında en ufak şeye alınıp, mızmızlanıyordu. Neyse ki bu yıl lisede ki son yılıydı. Üniversiteye başlayınca daha fazla onu görmek zorunda kalmayacaktı.

Bir hafta geçmişti ve Sehun onu pek rahatsız etmemişti. Bu şaşırtıcı bir şeydi çünkü Sehun çoğunlukla yanından ayrılmazdı. Sürekli peşinde dolaşıp bir şeyler söylerdi. Bazen saçma sapan sebepleri bile bahane ederek yanına gelirdi. Aslında Jongin küçüğün neden böyle davrandığının farkındaydı ve buna son vereceği günü dört gözle bekliyordu. Yıllar önce ailesini dinlemeyip, ona hiçbir zaman iyi davranmamalıydı böylelikle Oh Yılışık Sehun'la uğraşmak zorunda kalmazdı.

Evet, Jongin Sehun’un ondan hoşlandığını biliyordu fakat bilmiyormuş gibi davranıyordu çünkü duygularına karşılık veremezdi. Jongin Sehun’u onun onu sevdiği gibi sevmiyordu, hatta onu sevip sevmediğine bile emin değildi. Sadece ailesinin zoruyla yanında tuttuğu, koruması ve ilgilenmesi gereken küçük kardeşi gibiydi.  Jongin ona böyle davranırken Sehun nasıl olmuşta Jongin’den hoşlanmıştı bunu anlayamıyordu.  Ona umut verecek hiçbir şey yapmamıştı.

Jongin, Sehun’un çevresinde olmadığı bir hafta boyunca oldukça rahattı çünkü sürekli peşinde dolaşan, ona bir şeyler söyleyen, başını şişirip duran çocuk yoktu. Tam bu rahatlığa alışmaya başlamıştı ki Sehun yine belirdi.

‘’Hyung!’’

Arkadan gelen sesle gözlerini devirdi ve arkasına, sesin sahibine döndü. Güzel günler bitti, başlıyoruz diye geçirdi içinden.

‘’Hunnie.’’ Sehun iç organlarının eridiğini hissetti.  Koşarak Jongin’in yanına geldi ve sarıldı. ‘’Seni çok özledim!’’ boynuna dolanan kolları çekti Jongin. ''Daha sadece bir gün oldu, ne çabuk özledin velet?"

Sehun gözlerini devirdi. ‘’Hah bir gün mü? Tam bir hafta oldu hyung. Bir hafta. Yokluğumu hiç hissetmemişsin.’’ Dudak büzerek Jongin’e baktı. Jongin onun bu haline güldü. ‘’Şaka, sadece şaka yaptım.’’ Sehun gülümseyip karşılık verdi ve yürümeye devam ettiler.

Onlar yürürken karşılarını bir çocuk çıktı. Sehun’un önünde durup Sehun’a bir zarf uzattı. Başı aşağıda Sehun’un elindeki zarfı almasını bekliyordu.

Sehun ne olduğunu anlayamamıştı. Eğilip oğlanın yüzüne baktı. Bu Luhan’dı. ‘’Hey, Luhan, bu da ne?’’

Luhan ismini duyunca konuşmaya karar verdi. ‘’Kabul et lütfen.’’ Sehun Luhan'ın elindeki zarfı aldı. Zarfı almasıyla çocuğun koşarak kaybolması bir oldu. Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Jongin’e dönüp sordu,

‘’Bu ne hyung?’’ o sırada zarfı da açıyordu. Hatta Jongin’in konuşmasını beklerken birkaç cümleyi okumuştu bile.

‘’Lütfen sevgimi kabul et.’’

Jongin çocuğun elinde ki kağıdı alıp okudu ve tekrar zarfa koydu.  ‘’Aşk mektubu gibi görünüyor. Kabul edecek misin?’’

‘’Bilmiyorum… Düşünmedim.’’ O anlık cevapladı Sehun.

‘’Düşünecek misin?’’ Umutla sordu Jongin. Belki de küçük olan ona olan duygularından vazgeçmeye karar vermiştir diye düşündü. Böylelikle ondan kurtulabilirdi.

‘’Bilmiyorum, o çok tatlı birisi ama emin değilim. Sanırım reddedeceğim." Gülümseyerek Jongin'e döndü, umutla onu onaylamasını bekliyordu. İkisinin birbirine karşı besledikleri umutları o kadar farklıydı ki bu yüzden ileride canının çok fazla yanacağını asla tahmin edemezdi Sehun.

Hayal kırıklığıyla cevapladı Jongin. "Sen bilirsin."

‘’Kabul etmedim hyung.’’ Jongin’in yanına geldiğinde söyledi Sehun.

‘’Hı? Neyi?’’ İlgilenmediği her halinden belli oluyordu Jongin’in. O sırada oyununa odaklanmıştı.

‘’Luhan’ın teklifini. Kabul etmedim.’’

‘’Hmm. Tamam.’’

Jongin elinde ki kolu alıp tekrarladı Sehun. ‘’Luhan’ın teklifini kabul etmedim dedim hyung.’’
dedi.

‘’Bende tamam dedim Sehun-ah. Şimdi onu bana ver. ‘’ Sehun’un elinde ki kolu almak için uzandı.

"Neden her zaman bu kadar ilgisizsin ki." Hayal kırıklığıyla kolu Jongin'e uzattı ve koşarak evden uzaklaştı. Bisikletine atlayıp kendi evine doğru sürmeye başladı. Artık dayanamıyordu. Kalbinde taşıdığı bu sevgi ona yeterine büyük gelmeye başlamıştı. Eğer itiraf etmezse kalbi patlayacaktı. Karar verdi. Sınavların bittiği gün yani okulun bitmesine ve Jongin'in mezuniyetine iki hafta kala ona itiraf edecekti.

Büyük gün gelmişti. Sehun bugün son derse girmeden önce Jongin’e itiraf edecekti. 6 yıldır içinde biriktirdiği her şeyi ona söyleyecekti. Son derse kadar onun yanına hiç gitmedi. Dayanamayacağından korkuyordu. Saatler bir türlü geçmek bilmiyordu. Sonunda son ders teneffüs zili çaldı. Sehun hızla yerinden kalktı ve koşarak Jongin’in sınıfının önüne gitti. Jongin’i çağırıp onu çatı katına kadar sürükledi.

‘’Hyung sana bir şey söyleyeceğim.’’ Geldiklerinde söyledi Sehun.

‘’Ne söyleyeceksin? Neden buraya geldik ki aşağı da söyleseydin ya?’’

‘’Aşağısı olmaz.’’ Çıkıştı Sehun.

‘’Burada söylemeliyim.’’

‘’Pekala söyle, seni bekliyorum.’’

‘’Hyung…’’

‘’Efendim?’’

‘’Sözümü kesme ve beni dinle hyung!’’

Bu sefer karşılık vermedi Jongin.

‘’Hyung… 6 yıl önce kafeye gittiğimiz günü hatırlıyor musun? Hani Luhan’ı gördüğümüz.’’ Başını hayır anlamında salladı Jongin.

‘’O gün bir şeyler oldu. Ben bile tam olarak ne olduğunu bilmiyorum ama önce zihnimde bir şeyler değişti. O günden sonra sana olan bakışımı sorguladım, bir sürü düşünce beynimde belirdi ve bir daha oradan çıkmadı." Elini yavaşça kalbine getirdi  ve devam etti. "Zamanla bu düşünceler kalbimde yer edinmeye başladı. Önceleri basit bir hoşlanma sandım çünkü sınıf arkadaşlarım her gün bir başkasından hoşlanıyordu, benimde çevremde en yakın olduğum kişi sendin bu yüzden duygularımı yanlış yorumladığımı düşündüm zamanla geçer sandım ama öyle olmadı. Gün geçtikçe büyüdü ve kalbime sığmamaya başladı. Üzgünüm Hyung. Gerçekten üzgünüm ama seni daha fazla abimmiş gibi göremiyorum. Ben..." duraksadı ve derin bir nefes aldı. "Seni seviyorum."

Jongin böyle bir itirafı beklemiyordu, bunca zaman boyunca Sehun'un ona itiraf edeceğini hiç düşünmemişti. Bu yüzdendir ki yaşanılan olay onu fazlasıyla  şaşırtmıştı. Böyle bir konuşmaya asla kendini hazırlamamıştı. Ne söyleyeceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

‘’Sehun-ah.’’

Sehun duymazdan gelerek devam etti.

‘’Lütfen sende bundan sonra beni kardeşin olarak görme. Sadece bir kere benim için deneyemez misin?’’ Bitirdi Sehun.

‘’Yapamam.’’ Düz bir şekilde cevapladı Jongin. Derin bir nefes aldı Sehun. Bunu asla düşünmemişti. Bu kadar basit tek bir kelimeyle reddilmeyi.

‘’Ama neden?’’

Ne diyeceğini bilmiyordu Jongin. Tek bildiği bu durumdan biran önce kurtulması gerektiğiydi bu yüzden aklına ilk gelen şeyi söyledi.

‘’Yapamam çünkü çoktan bir başkasını seviyorum. Üzgünüm Sehun-ah ancak hiçbir zaman sana o gözle bakmadım. Bundan sonra da bakamam. Sevgini kabul edemem ’’

Duyduğu kelimeler yüzünden kalbi paramparça oldu Sehun’un. Hiç bir şey söyleyemedi. Tüm kelimeler boğazına dizilmiş gibiydi defalarca yutkundu ama hala oradaydılar. Yıllarca sevdiği kişi bir başkasını seviyordu. Ne bekliyordu ki zaten Jongin hiçbir zaman Sehun'u sevmemişti. Sadece Sehun bunu kabullenmek istememişti.

Ne zamandan beri birini seviyor? Diye düşündü.  Sürekli çevresinde olmasına rağmen neden öncesinde hiç fark etmemişti. O kişi Jongin’i hak ediyor muydu? En önemlisi Kim Jongin'in kalbine sahip olan şanslı kişi kimdi? Sorular yankılanıp durdu zihninde. Gözlerinin dolduğunu hissetti. Daha fazla orada duramayacağını anladığında koşarak oradan uzaklaştı.

Y/N: İlk bölümü elimden geldiğince düzenledim. Hatalarım olabilir, gözümden kaçan şeyler için affola. Ilk bölümün baya sıkıcı olduğunun farkındayım. Büyük ihtimalle ikinci bölümde aynı olacak. Sonrasında asıl olaylar başlayacak. İlk iki bölümü giriş bölümleri olarak düşünün, geçmişlerinden kısa kesintilerle günümüze geleceğiz.

Tekrardan okuduğunuz için teşekkür ederim. Keyifli okumalar. Sizi seviyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

157K 6.6K 35
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
98K 11.4K 50
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
84.8K 7.2K 16
"Bir pişmanlık mı bin pişmanlık mı..?" ||Angst||
The 42 By alex

Fanfiction

53.7K 7.7K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024