fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XXV| first day of the tournament

2.2K 163 52
By carmenfkahlo

LAURIE

Güzel Bjorn, kırmızı yapraklarla süslü akçaağaçların arasında, karların üzerinde kendisine doğru gelirken Laurie ondaki farklılığı anında gördü. Yoksul olduğu her yönden belli olan Bjorn, şimdi üzerine öyle iyi kıyafetler giymişti ki, bir lordun oğlu gibi görünüyordu. Oysa Bjorn sadece bir piçti.

Onu biraz daha inceledi. Siyah yünlü bir pantolonun üzerine çivili, lacivert, deri bir kaftan giymişti. Beline deri bir kemer takmıştı. Kemerinde bir balta ve hançer asılıydı. Onu soğuktan koruyan yünlü pelerini gibi okunu ve sadağını da omzuna asmıştı. Laurie, Bjorn' u sadece birkaç gündür görmüyordu. Kısa bir sürede ona ne olmuştu böyle?

Yanına vardığında "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordu Bjorn neşeyle. Bu bile farklıydı. Bakışları birkaç gün öncesine göre fazla sertti, gözlerinde fark edilebilir bir karanlık vardı.

"Üzerindekileri nereden çaldın?"

"Çalmadım."

"Ama sen demiştin ki-"

"Ne söylediğimi hatırlıyorum." Bjorn biraz daha yaklaştı. "Babam geri döndü. Artık genel olarak babamla birlikteyim ve babam pek fakir sayılmaz."

"Babanı tanımadığını sanıyordum. Ayrıca daha önce hiç babandan bahsetmemiştin?"

"Babamı tanıyorum. Ondan bahsetmedim çünkü o sıradan birisi değil."

"Onu tanıyor muyum?"

"Ragnar Lothbrok' u duydun mu hiç?"

Laurie duyduklarına inanamaz bir şekilde şaşkınca dudaklarını araladı. "Ragnar Lothbrok mu?" dedi hayretle. Bjorn tatlı tebessümü ile başını onaylar anlamda salladı.

Ragnar Lothbrok' un ününü elbette Laurie de duymuştu. Böylesine ünlü olmasına rağmen Ragnar bir kral ya da lord değildi. O sadece kendilerine Viking diyen insanlarının arasında cesur bir Viking lideriydi ve başka diyarlara yaptığı akınlarla da bilinirdi. Yazık ki, yaptığı her şey kral tarafından karşı çıkılmış, yasal olmayan hareketlerdi. Asıl tuhaf olanı, Ragnar Lothbrok' un asla yakalanamamasıydı. Kimse onun nerede olduğunu ya da nasıl göründüğünü bilmezdi. Ve şimdi Bjorn karşısına geçip onun oğlu olduğunu söylüyordu.

"Onun oğluysan, neden annenle yaşıyordun?"

Bjorn omzunu silkip ukalaca sırıttı. "Çünkü onun yanında olabilmem için bir şeyler kanıtlamam gerekiyordu ve kanıtladım da."

"Neymiş o?"

"Bunlar önemli değil Laurie. Mutluyum ve buradayım."

Bjorn, buz gibi bir hava olmasına rağmen, sıcak elleriyle Laurie' nin soğuk ellerini kavradığında Laurie' nın aklı karışmıştı. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu ama ellerini ısıtan bu sıcak ellerin kalp atışlarını epey değiştirdiğini biliyordu.

"Babama seni anlattım."

Laurie şimdi daha da şaşırdı.

"Seninle tanışmak istiyor."

"Neden?"

"Çünkü bizim gibisin."

Anlamadığını belli eder bir bakış takındığında Bjorn yüzünü biraz daha esmer kıza yaklaştırdı.

"Babam her zaman ezilen insanların yanında oldu. Belki o süslü kalelerinizde bunlar anlatılmıyor ama gerçek her zaman buydu. Fakir halk, piçler ya da haksızlığa uğramış insanlar... Babam onların dostudur. Yani senin dostun."

Laurie geçmişten bugüne yaşadığı her şeyi tekrar düşündüğünde bir öfkeye kapıldı. Piç olduğu için ona gösterilen davranışlar haksızlıktan da öteydi. Dünyaya gelmesinin sebebi babasının yaptığı bir hatayken bunun cezasını çeken sadece kendisiydi.

"Babanla ne zaman tanışabilirim?"

"Şimdiye ne dersin?" Laurie hızla arkasına döndü ve ağaca omzunu yaslamış, kendisini alaycı gözlerle izleyen Ragnar Lothbrok' a baktı. O gözler... Uzakta olmasına rağmen safir gibi parıldayan mavi gözler Laurie' yi izliyordu. Çevrenin çok sessiz olmasına rağmen onun geldiğini nasıl duymamıştı? Sadece o da değil, bir başka ağacın arkasından babası gibi mavi gözlere sahip olmasına rağmen bakışları ateşten bir farkı olmayan başka bir genç çocuk daha çıktı. Yüzünde tehlikeli bir tebessüm vardı. Kahverengi saçları arkaya doğru tutam tutam, sırayla örülmüştü. Ragnar Lothbrok' un da öyle... Sarı saçlarının yan kısımları kazık, üstte kalan uzun saçları ise örgüler eşliğinde neredeyse beline dek uzanıyordu. Siyah, deri bir takım giymişti. Üzerinde en dikkat çekici olanı ise omuzlarının üzerine attığı, kar kadar beyaz tüylere sahip ayı postuydu.

Ragnar Lothbrok göz alıcı bir adamdı. Yakışıklı, iri, güçlü ve tehlikeli, bir kadının isteyeceği her şeye sahip...

"Benimle neden tanışmak istedin?" Laurie, Bjorn' un yanında olmasına rağmen kendini güvende hissetmiyordu. Bu üç adamın kendisine zarar verecekmiş hissinden uzaklaştıramıyordu kalbini. Korkuyor ama bir şekilde cesur görünmeyi de başarabiliyordu.

"Oğlum bana senden bahsetti. Piç olmaktan nefret ediyormuşsun. Oysa ben piçleri severim."

"Sen piç olmaktan ne anlarsın ki?" dedi Laurie yüksek bir sesle. Piçlik konusu onun için hassastı ve karşısında Kral Manuel bile olsa ses tonuna dikkat etmezdi.

"Sen bir lordun piçisin. Bense bir zamanlar sadece yoksul bir çiftçiydim. İnan bana, o büyük adamlar için halkın tamamı piçtir. Yani ikimizin arasında hiçbir fark yok."

"Çiftçi birisi gibi görünmüyorsun." Ragnar omzunu yasladığı ağaçtan ayrılıp Laurie' ye doğru birkaç adım yaklaştı. Diğer genç çocuk ise az önce Ragnar' ın yaslandığı ağacın yanına gidip ilgiyle Laurie' yi izledi. Derin mavi irislerini bir an olsun Laurie' den çekmiyordu.

"Eh, insanların geçmişi şaşırtıcıdır ama evet, gerçekten çiftçiydim. Ve bana yapılanlar hiç hoşuma gitmiyordu."

Ragnar Lothbrok alaycı adımları ile Laurie' ye doğru birkaç adım daha attı ve arkasına geçti, dudaklarını Laurie' nin kulağına yaklaştırdı.

"Burası sert ve verimsiz topraklara sahip. Buna rağmen ben ve benim gibi çiftçiler elimizden gelenin en iyisi yapardık ama verim alma ihtimalimiz çok da yüksek olmuyordu. Topraktan hiçbir şey alamadığımızda askerlerin bize yaptıkları tahmin edebiliyor musun Laurie? Vergi veremeyen insanların korkularını, çocuklarını besleyemeyen annelerin gözyaşlarını... O sıcak kalelerin içinde krallar ve lordlar her geçen gün biraz daha şişmanlarken insanlar burada sefaletten ölüyor."

Ragnar ürkütücü bir tebessüm ile tekrar Laurie' nin karşısına geçti.

"Bunları bana neden anlatıyorsun?"

Ragnar onu duymamış gibiydi. Hırsla "İtiraf et bana. Böyle adaletsiz bir dünyada yaşamak istemiyorsun." dediğinde Laurie başını salladı.

"Elbette istemiyorum ama hala bir şey anlamadım."

"Pekala... Yarın aynı saatte burada ol. Her şeyi göreceksin."

Laurie sustu. Aklı hala karışıktı.

Babasının yanına geçen Bjorn tekrar gülümsedi ve yürümeye başladılar. Arkalarında kalan diğer çocuk için Ragnar döndü ve "Hadi Ivar. Arkada kalma." dedikten sonra Ivar denen çocuk da yürümeye başladı. Bakışlarındaki bir şey Laurie' yi rahatsız ediyordu fakat bunun ne olduğunu hiç anlamayacaktı muhtemelen.

Ivar yanından geçerken "Ne yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun." dedi.

"Neden bahsediyorsun?" diye sordu Laurie ancak Ivar cevap vermeden yürümeye devam etmişti.

ZAYN

Ejderha Kalesi' nde yarın başlayacak turnuvalar için hazırlıklar devam ediyordu. Kale öylesine yoğun ve hareketliydi ki, Zayn Anghrist' in sırtına binmek, bir daha hiç geri dönmemek üzere bu toprakları terk etmek istiyordu. Yorulmuştu. Her şey onu çok yormuştu.

Odasının kapısına hafifçe vurulduğunda "Gel." dedi Zayn gür bir sesle.

Yaveri Dei her zamanki telaşlı adımlarıyla prensinin karşısına geçti. Elinde sıkı sıkı tuttuğu mühürlü mektubu Zayn' e uzatarak "Bu sizin için prensim." diyerek başını eğdi.

Kağıdı hızlıca aldı. "Bana şarap getir. Soğuk olsun. Gelmeden önce de Leydi Rhoslyn' in nerede olduğunu öğren."

"Emredersiniz prensim."

Dei koşturur adımlarla çıktıktan sonra Zayn mührü kırdı ve kağıdı açtı. Bu yazıyı anında tanımıştı.

Bilmeniz gereken çok önemli bir mesele var. En kısa zamanda gelmenizi bekleyeceğim.

K.B.

Pezevenk Kevin Ball.

Zayn' in belki de en önemli muhbiri... Ve Kevin önemli bir mesele var diyorsa bu gerçekten önemli bir mesele olmalıydı. Kağıdı avcunda buruşturup yere attı. Daha sonra yatağının üzerindeki kılıç kemerini alıp belinde sabitledi. Blackfire' yi düzeltti ve pencerenin önündeki ateş çiçeklerinin karşısına geçti. Dizlerinin üzerine çöküp saksıların yanındaki bakır ibriği alarak nazikçe çiçekleri suladı. Burnunu yaklaştırıp güzel kokularını ciğerlerine dek çekerken bu çiçekleri neden bu kadar çok sevdiğini düşündü ama cevabı asla bulamayacaktı. Çiçeklerin çürümüş yapraklarını temizleyerek zaman harcarken Dei geri döndü. Kadehe şarap dolduracaktı ki "Ben hallederim." dedi Zayn. "Rhoslyn nerede?"

"Odasından hiç çıkmıyormuş prensim."

Zayn, Deiondre' nin üzerindeki gözlerini kaçırıp sıkıntılı bir iç geçirdi. "Yerdeki kağıdı alıp ateşe at. İhtiyacım olursa seni bulurum. Git şimdi."

"Emredersiniz." Dei, elindekileri kadife koltuğun önündeki sehpaya bıraktı ve yerdeki buruşuk kağıdı alarak tekrar çıktı.

Kadehinin tamamını şarapla doldurdu ve bir o kadar hızla kadehin sonunu gördü. Kadehini tekrar doldururken aynı zamanda birçok şey düşünüyordu.

Vakit gece yarısını bulduğunda Zayn ve Louis kişiliklerini gizleyecek şekilde giyinip hazırlandılar ve Ejderha Kalesi' nin gizli kapılarının yardımı ile kale surlarının dışına çıktılar. Geçmesi oldukça kısa süren ormanı aştıktan sonra sıkışık, pis kokulu ve hastalıklı şehrin içinde at sürmeye devam ettiler.

Zayn yüzünü gizleyen başlığı biraz daha aşağı çekerken "Bu şehirden nefret ediyorum." demişti Louis. "Burada bok kokusundan başka hiçbir şey yok. Kuzey de böyle midir sence?"

"Daha iyi olduğuna eminim."

Sör Louis matarasını çıkarıp Tomlinsonların kendi yapımı olan olağanüstü şarabını yudumladı. "Büyükbabam kar tanelerinin sesi tuttuğunu söylemişti; tabi bu nasıl oluyor hiçbir fikrim yok. Düşünsene... Hiç ses yok. Bok gibi bir koku yok. Her taraf bulutlar gibi beyaz."

"Sikini morartacak kadar da soğuk." dedi Zayn kendi şarabını içerken.

Louis küçük bir kahkaha attı. "Sen ateşin çocuğusun. Eminim seninki buzların arasındayken bile ateş saçardı."

Zayn de güldü. "Bu konuda şüphen olmasın dostum."

Bir süre sessizlik oldu. Louis sessizliği sevmezdi. "Sence Kevin seni neden çağırmış olabilir?"

"Bilmiyorum. Fakat önemli bir olay olmadıkça kaleye mektup göndermez. Umuyorum da kötü bir haber yoktur."

"Şehir kaynıyor Zayn. Kendini en kötüsüne hazırla."

Louis haklıydı. Halk neredeyse isyan etme durumuna kadar gelmişti ve çıkan söylentileri düşünmek bile istemiyordu.

Sıkışık sokakların, dilencilerin ve yoksul halkın aralarından bir süre daha geçtikten sonra Zayn ve Louis şehrin en iyi genelevine vardı. Zayn atından inip kendisi için orada bekleyen uşağa atın dizginlerini verdiğinde Sör Louis de atının dizginlerini başka bir uşağa teslim etti ve birlikte uzun merdivenleri aşıp görkemli kapının içinden geçtiler. Kevin Ball' ın genelevi en güzel renkler ile doluydu. Çeşitli süsler ile donatılmış, tuvaletler bile çiçek kokuları ile kaplanmıştı.

Üzerinde hiçbir şey olmayan esmer kadın Zayn' in karşısına geçti. "Odama gelmek ister misiniz tatlı lordum?" Ellerini kim olduğunu bilmediği Zayn' e doğru uzattığında Zayn hızlıca geri çekildi. Fahişeye karşı sert konuşacaktı ki ortaya çıkan Kevin Ball "Mira, hayatım, odanda seni bekleyen bir misafir var zaten. Gidip onunla ilgilensen iyi olur." dedi ve bu şekilde fahişenin gözden kaybolmasını sağladı.

Kevin Ball her zamanki gibiydi. Omzuna kadar gelen siyah saçlarını geriye doğru yatırmıştı. Göbek deliğine dek açık olan beyaz gömleğinden bir kadınınki kadar dolgun göğüsleri görünüyordu. Altından bir madalyon göğsünün ortasında parlıyor, her parmağını süsleyen mücevherli yüzükleri göz kamaştırıyordu.

"Louis, ben gelene kadar istediğini yapabilirsin."

Zayn, Lord Kevin' la her zaman konuştukları odaya gideceklerini sanmıştı ancak girmeleri gereken odayı geçtiklerinde "Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu Zayn.

"Konuşmadan önce görmen gereken bir şey var." Genelevin hoş kokulu, süslü koridorlarında yürüdüler ve sonunda bir odaya girdiler. Yatağında oturmuş, bacaklarını kendine çekmiş bir halde oturan genç kız ağlıyordu. Fahişeye yaklaştıkça yüzünü daha net gördü ve kaşlarını çattı. Kızın yüzü yeni kabuk tutmuş yaralar içindeydi. Çıplak kollarında parmak izlerine benzer çürükler vardı ve gerçekten çok kötü görünüyordu.

"Ona ne oldu?" dedi buz gibi bir sesle.

"Hayatım, dün gece neler olduğunu tekrar anlatır mısın?"

"O... O şövalye. Lordun oğlu geldi. Yeşil gözlü. Zümrüt gibi. Beni seçti." Birkaç hıçkırık ve gözyaşı. "Canımı yakmaya başlayınca... Durmasını. İstedim. Durmadı. Hiç durmadı. Bana tecavüz. Etti. Yüzümü bu hale getirdi." Daha çok gözyaşı. "Lordum. Artık bu işi yapamam. Çok uzaklara gitmek istiyorum. Lütfen. Lütfen."

"Sana bunu yapanın adını söyle birtanem. Hadi... Buradan gitmene izin vereceğim. Özgür olacaksın. Sadece onun adını söyle."

"Harry. Harry Styles."

Zayn dehşetle birkaç adım gerileyip "Yalan söyleme!" diye bağırdı.

"Yemin ederim lordum! Yemin ederim. Yemin ederim! Tanrının adına yemin ediyorum ki yalan söylemiyorum!"

Hayır. Böyle bir vahşiliği Harry yapamazdı. Harry, Zayn' in çocukluktan beri arkadaşıydı. Hatta onun kardeşi ile evlenecekti. Safaa... Bunların aynısını kardeşinin narin bedenine de mi yapacaktı yoksa?

"Sakin ol hayatım. Sakin ol, hepsi geçti. Yarın sabah senin için Brownland' e giden bir gemi ayarlayacağım. Tamam mı? Şimdi rahatça uyu."

Kevin ile hala şaşkın olan Zayn odadan çıktılar ve konuştukları normal odaya gittiler. Kevin Ball kapıyı kapatır kapatmaz "Kızlarım asla bana yalan söylemez Zayn. Üstelik dün gece Sör Harry' nin geldiğini bizzat kendi gözlerimle gördüm."

"Bu... Nasıl olur? Harry böyle birisi değil."

"İnsanlar yatakta başka kişiliklere bürünür. Bu hepimiz için geçerli... Bunu gösterme sebebim Harry hakkındaki düşüncelerinde sabit olmaman. Belki de prenses eğer... Yaşasaydı -çok üzgünüm- bunlar kadar kötü şeyler yaşayacaktı."

"Kardeşimin yüzünde tek bir çizik görseydim Styles Kalesi' nin külleri rüzgara karışırdı."

"Bunu yapardın, biliyorum." Zayn vitraylı pencerenin sekine kalçasını yasladı. "Harry senin muhbirin olduğumu biliyor mu ?"

"Sadece babam, Liam ve Louis biliyor."

"Beni bilseydi sanırım buraya gelmezdi."

Zayn onaylar anlamda başını salladı. "Başka haberler ver."

Kevin Ball da masanın üzerine oturdu ve ellerini önünde birleştirdi.

"Kuzeyliler geldiğinden beri burası epey işliyor. Kızlarım kuzeyli lordların hoşnut olmadığını söyledi. Fakat aynı zamanda iki krallığın arasındaki sıcaklıktan da memnunlar. Neredeyse hepsi güney yemeklerinden bahsediyor. Ayrıca esmer kadınları da beğendiklerinden bahsetmem lazım... Onun dışında güney halkı babandan nefret ediyor. Her şeyin sorumlusunun onun olduğuna inanıyorlar."

"Haklılar." dedi Zayn. "Babam o götü donmuş piçleri topraklarımıza almakla çok büyük bir hata yaptı."

"Kralın emirlerine bir şey söylemek bana düşmez."

Zayn bıkkın bir iç geçirdi. "Şehir kaynıyor Kev. Her zaman iletişimde olmamız gerekiyor. Bu sebeple sana Küçük Konsey' den bir koltuk veriyorum. Kabul ediyor musun?"

Neye uğradığına şaşıran pezevenk, heyecanla ayağa kalktı ve prensin önünde diz çöktü. "Beni öyle gururlandırdınız ki prensim... Bunu seve seve kabul ederim ancak diğer lordlar konseylerinde bir pezevengin olmasından memnun olmayacaklar."

"İsterlerse olmasınlar. Benim emirlerime karşı çıkacak cesaretleri olursa o zaman düşünürüz. Ayağa kalk Kevin. Aptal gibi görünüyorsun."

Kevin gülerek ayağa kalktı ve "Çok teşekkür ederim." diyerek bir kez daha mutluluğunu dile getirdi.

Zayn ve Kevin bir süre daha şehrin durumunu konuştuktan sonra vedalaştılar ve Zayn ana salona geri döndü. Louis, üzerindeki kızıl saçlı çıplak bir fahişe ile sevişiyordu. Fahişe, Louis' in bacakları üzerinde hızla aşağı yukarı inerken Zayn sadece "Gidiyoruz." demişti. Louis hızla fahişeyi üzerinden itip üzerini toparladı. Cebinden çıkardığı bir gümüşü fahişenin eline verdi ve ardından Zayn' in peşine takıldı. Atlarına bindiler ve aynı yoldan Ejderha Kalesi' ne geri döndüler. Louis yoldayken Kevin' in ne söylediğini sormuştu ve Zayn, Harry dışındaki her şeyi Louis' e anlatıp fikir danışmıştı.

Kaleye döner dönmez Üstat Walter ile konuşmuş ve ondan, gizli geçitlerin yardımıyla Rhoslyn' i odasına getirmesini istemişti. Odasına girdiğinde üzerindeki şehir kokulu kirli kıyafetleri çıkararak çıplak kaldı. Siyah kadifeden yapılma kaftanını üzerine geçirdi ve kuşağını bağlayarak belinde sabitledi. Rhoslyn bir keresinde bu kaftanının ona çok yakıştığını söylemişti. Siyah Zayn' e çok yakışıyormuş...

Kısa süre sonra duvar gibi görünen gizli kapının ardından hafifçe vuruldu. Belli tuğlayı kendine doğru çekti ve gizli kapı aralandı. Üstat Walter selam verdikten sonra her zamanki gibi sessizce geri dönmüş, içeri giren Rhoslyn ise hasta gibi görünen suratını Zayn' e kaldırmıştı. Zayn onu kolları arasına alarak camdan yapılma bir bebek gibi narince bedenine yasladı. "Neden odandan hiç çıkmıyorsun?" diye sordu mırıldanarak. "Kapalı odalarda durmayı sevmezsin."

"Görmek istemediğim herkes dışarıda." Rhoslyn ince kollarını Zayn' in beline sardı ve yüzünü Zayn' in iki göğsünün arasına gömdüğünde bir elini kaldırarak sarı saçları okşadı.

"Biraz uzanabilir miyim?" dedi Rhoslyn. "Başım dönüyor." Onun belini bırakmadan yatağa kadar götürdü ve Rhoslyn' i ince örtünün altına yatırdı. Üzerindeki kaftanı çıkarıp çıplak bir halde o da yatağın içine girdi ve Rhoslyn' in solgun bedenine sıkıca sarıldı. Genç leydi sanki hiçbir şey görmek istemiyormuş ve her şeyden kaçıyormuş gibi yüzünü tekrar Zayn' in göğsüne bastırdı ve kolları arasında bir yavru kedi gibi kıvrılıp küçücük oldu.

Ona neden üzgün olduğunu ya da sorunun ne olduğunu sormadı. İkisi de her şeyin cevabını biliyordu ve bu yüzden konuşmaya da gerek yoktu. Zayn teselli etmeyi bilmezdi. Zaten böyle bir durumun tesellisi de yoktu ama Rhoslyn' i sıkıca sarmalayıp ona yanında olduğunu göstererek acısını paylaştığını fark etmesini istiyordu. Çünkü Zayn' in elinden sadece bu gelebilirdi.

Sonraki gün krallık, adına "Barış Turnuvası" denilen turnuva için uyanmıştı. Tüm hazırlıklar yapılmış ve geriye sadece ufak tefek, hizmetçilerin halledeceği eksiklikler kalmıştı.

Bugün sadece okçuluk ve mızrak turnuvası yapılacaktı. Zayn de mızrak turnuvasında yarışacağı için erken vakitlerde Dei' yi odasına çağırmıştı. Zırhını üzerine geçirmesine yardım etti. Zırhı siyah ve kırmızı renklerinden oluşuyordu. Siyah pullardan yapılma göğüs metalin üzerine kırmızı pullarla oluşturulmuş ejderha motifi onu eşsiz bir zırha dönüştürüyordu. Ve miğferi... Siyah miğferin iki yanından uzayan kırmızı ejderha kanatları demir ustası tarafından detaylarına çok dikkat edilerek yapılmıştı. Kusursuz görünüyordu. Bir kralın olması gerektiği gibi ve bunu sadece kendisi değil, herkes düşünüyordu.

Elindeki miğferini Dei' nin eline verdi ve ardından odasından çıktılar. Turnuvanın yapılacağı bahçeye doğru yürürken kalabalık koridorları ve merdivenleri aşmıştı. Karşısına çıkan her tanıdık bir yüz Zayn' i biraz daha öfkelendiriyordu. Kalabalığı sevmezdi. Şimdiyse insanlar üstüne üstüne geliyordu.

Bahçe daha kalabalık, insanlar hareket halindeyken yapılacak ilk turnuva mızrak turnuvası olduğu için Zayn de parkura doğru ilerledi. Parkurun iki yanına soyluların oturup izleyebilmesi için sekilik kurulmuştu. Parkurun önünde ise kraliyet ailelerinin rahatlıkla izleyebilmesi için kameriye hazırlanmıştı. Orada ise sadece Zayn eksikti.

İnsanların arasından geçip, verilen selamları aldırmadan babasının yanında, kendisi için konulmuş sandalyeye oturdu.

"Daha erken gelmeliydin." dedi Kral Yaser oğluna yaklaşarak. Başındaki altından yapılma taç, çardağın aralarından sızan güneş ışığı ile parlıyordu. Kuzey kralının tacı ne kadar da sönük kalıyordu babasınınkinin yanında. Öyle basit, süssüz ve sertti ki, Zayn bu tacın tam da kuzey kralları için olduğunu düşündü.

"İşte buradayım." dedi babasına ve ardından gözlerini sekiliklere çevirdi. Rhoslyn' in bu insanların arasında olduğuna emindi ama öyle kalabalık ve güneş yüzünden parlaktı ki, gözleri yanmaya başlayınca onu bulmaktan vazgeçti.

Hizmetçiler krallara şarap ikram ederken Zayn de bir kadeh aldı. Kuzey prensinin şaraplara tek bir saniye bile bakıp ilgilenmemesi dikkatini çekmişti. Bu çocuğun nasıl kuzeyli olabildiğini anlamıyordu. Kız kardeşi bile ondan daha erkekti. Kızın şaraplara nasıl da arzuyla baktığını görmüştü.

Kral Yaser elindeki kadehi kaldırıp insanların susmasını sağladığında Zayn kısa bir sessizlik için şükretti.

"Lordlarım ve güzel leydilerim, barış adına düzenlediğim bu büyük turnuvaya katılıp barış için adım atma cesareti gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Herkes hazırsa başlamamız için hiçbir engel yok." Sekiliklerdeki soylular ellerini birbirine vurup yine büyük bir gürültü çıkarırken çelimsiz bir çığırtkan ortaya çıktı.

"Mızrak turnuvasının ilk yarışmacıları Horan Hanedanı' ndan Sör Niall ve Pitt Hanedanı' ndan Sör Brandon!"

Parkurun bir ucundaki Niall, giydiği zırh ile güneşten farksız gibi görünüyordu. Parlak gümüş zırhının göğsünün tam ortasında, ailesinin sancağındaki köklü meşe ağacı motifi vardı. Koni şeklindeki miğferinin ucunda beyaz bir kuş tüyü süzülüyordu. Pelerini ise gri beyaz damalıydı.

Lord Brad Pitt' in kardeşi Brandon Pitt de gümüş bir zırh giymişti ama Niall gibi ışıldamıyordu. Sancaklarındaki kış gülünü temsil etmek üzere beyaz atının kıllarına mavi güller bağlanmıştı. Dikeni andıran miğferini başına geçirdiğinde korumasını yüzüne indirdi.

Şövalyelerin yaverleri şövalyelerine turnuva için hazırlanmış, uçları köreltilmiş mızraklarını verdikten sonra Kral Yaser neşeyle "Başlayın!" diye bağırdı. Sekilikteki insanlar heyecanla alkışlarken parkurun iki ucundaki şövalyeler atlarını mahmuzlayıp ileriye doğru sürdüler.

Niall' ın kazanmasını umuyordu.

İlk turda hiçbir şey olmadı. Şövalyeler atlarını iyi kontrol ederek parkurda dönüş yaptılar ve bir kez daha öne doğru mahmuzladılar. İkinci, hatta üçüncü turda da mızraklar birbirine değmedi. Ancak dördüncü seferde Niall mızrağının ucunu, Brandon Pitt' in omzuna değdirmeyi başardı ve Brandon aldığı darbe ile atından aşağı düştü. Niall' ı destekleyen insanlar ayağa fırlayıp tezahüratlarını arttırırken Niall ustaca atından aşağı indi ve miğferini çıkararak güneyli genç leydilerin oturduğu yeri selamlayıp leydilere öpücük gönderdi. Genç kızlar heyecanla gülüşüp ciyakladığında Zayn sessizce gülmüştü.

Çığırtkan kısa süre sonra tekrar ortaya çıktı. "Şimdi ise Styles Hanedanı' ndan Sör Harry ve Hood Hanedanı' ndan Sör Calum!"

Zayn' in tüm neşesi kayboldu. Harry' nin yaptıkları aklına geliyor ve onu gerçekten tanıyıp tanımadığı hakkında kendini sorguluyordu. Fırsat bulduğu ilk anda onunla konuşacaktı. Sessiz kalıp hayatına devam etmeyecekti elbette.

Calum Hood daha çok ateş gibiydi. Demirden yapılma zırhı kırmızı ile renklendirilmişti ve kırmızı pelerini de rüzgarda savrulan ateş gibi dalgalanıyordu ardında. Harry ise yeşil siyah renklerindeki zırhının omuzluklarında aslan başı motifi vardı ve altın sarısı pelerini aşağı sarkıyordu.

Kral Yaser' in emri ile harekete geçtiler. Harry ilk turda Calum' dan bir darbe almış ama atında durmayı becerebilmişti. İkinci turda ise Calum affetmemişti. Harry yere düştüğünde genç leydiler acı bir iç geçirmiş ve kuzeyli soylular ise neşeyle Calum' un adını bağırmışlardı. Calum miğferini çıkarıp önce kralları, sonra ise kuzey insanlarını selamladı.

Çığırtkan ortaya çıktı. "Tomlinson Hanedanı' ndan Sör Louis ve Irwin Hanedanı' ndan Sör Harry!"

Ashton Irwin' in kardeşi Harry, Louis' in yanında öyle çelimsiz kalıyordu ki, bu turnuvanın galibinin Louis olduğuna emindi. İki şövalye de yerlerini alırken yanına gelen Dei "Prensim, sıra sizde. Yerinizi almanız gerekiyor." dediğinde Zayn başını onaylar anlamda sallayarak ayağa kalktı. Kral Yaser gururla oğluna bakıyordu.

"İyi şanslar oğlum." Babasına bir reverans yaptıktan sonra yarışacak şövalyelerin beklediği kalabalığa doğru yürüdü. Bu sırada Louis ve Harry Irwin' in de mücadeleye başlamıştı.

Zayn bir platforma çıktı. Bu platformun ortasındaki merdivenler sayesinde birazdan parkura inecekti ve rakibinin kim olduğunu epey merak ediyordu.

O sırada sekilikte, ailesinin yanında oturup Louis ve Harry' i izleyen Rhoslyn' i gördü. Güneşin altında sarı saçları ve ay gibi beyaz teni parlıyordu. Öyle güzeldi ki, sakinleştiğini ve huzurla dolduğunu hissetti. Zaman bir anlığına durmuştu. Gürültü de öyle. Sadece o vardı... O ve sessizlik. Ancak bu güzel duygular çok kısa sürdü.

"Ne kadar güzel değil mi?" dedi Ashton Irwin yanına gelip. O da Rhoslyn' e bakarken sakin kalabilmek adına cevap vermemeyi seçti. Bu sırada Louis ve Harry Irwin üçüncü turlarına geçmişlerdi. Louis şimdiye kadar neden kazanamamıştı?

"Evimize döner dönmez evleneceğiz."

Öfke büyürken Louis ise atından düşmüş, Harry Irwin kazanmıştı.

"Ve ben her gece onu sikeceğim. Çığlıklarını buradan bile duyacaksın, sana yemin ediyorum."

"Şimdi ise Bieber Hanedanı' ndan Sör Justin ve Malik Hanedanı' ndan Prens Zayn!"

"Ben de sana yemin ediyorum." dedi Zayn. "İyi eğlen. Çünkü çok yakında kanını taşıyan herkesi öldüreceğim."

Yanındaki Dei' nin elinden miğferini aldı ve merdivenlerden öfkeyle indi. Dei platformun diğer tarafından atını getirirken bakışlarını endişeli gözlerle kendisini izleyen Rhoslyn' e çevirdi. Anında bakışlarını kaçırdı ve miğferini takarak Dei' nin getirdiği atına kolayca bindi. Köreltilmiş mızrağını da aldığında tamamen hazırdı.

Kralın emri ile yarışma başladığında Zayn atını mahmuzladı ve gidebileceği en büyük hızda hedefine doğru ilerledi. Öfke doluydu. Bu öfke onu kemiriyordu. Ve öfke, onun tek seferde Sör Justin' i yere devirmesine ve şövalyenin çığlıklar atarak kolunu tutmasına -kırılmış olmalıydı- neden oldu.

Atını çevirip elindeki mızrağı yere fırlattı ve geldiği yoldan geri döndü.


Continue Reading

You'll Also Like

239K 9.1K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
74.3K 8.6K 32
safkan alfa jungkook, kırık bir kalple ㅡ jimin ile karşılaşır.
259K 17.2K 12
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
161K 16.5K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.