Zamanımızın kısıtlı olması nedeniyle, telaşlı bir şekilde kadının söylediklerini yapıyoruz. Her ranza birbirinin aynı olduğu için ve daha merhabalaşma dışında kimseyi tanımadığımdan, yatacak yer seçimi sırasında zorluk çıkarmıyorum. Bazıları köşelerdeki ranzaları paylaşamazken, gördüğüm kadarıyla aynı benim gibi bu konuyu umursamayan sarışın bir erkekle ortadaki ranzalardan birine yerleşiyorum. "Merhaba, benim adım Tenn. Dünkü ilk tanışmamızda ismini söylemiştin ama şu anda tam olarak hatırlayamıyorum." Tam olarak mı? Bu işin tamı yarımı olmaz. Hatırlayamıyorsam hatırlayamıyorumdur işte. Gerçekten saçmaladım... Çocuk bunu da umursamadığı anlaşılan bir yüz ifadesiyle cevap veriyor "Karna." Bu kadar mı? Başka bir şey söylemeyecek misin? Gerçekten çok verimli bir tanışma oldu...
Otuzuncu katta asansörden iniyoruz ve üssün ortası hareketli platformalar dışında yuvarlak bir boşluk olarak aşağıya doğru devam ettiği için, bütün katın eliptik bir çalışma alanı olarak tasarlandığını görüyoruz. Fizik-kondisyon makinelerini, yakın dövüş çalışma minderlerini ve robotlarını, yarı kapalı ve ses yalıtımlı olduğu anlaşılan atış talimi bölgesini bulunduğum yarı çapta görebiliyorum.
Biz içeriye girdiğimiz sırada çalışma yapan orta yaşlı ve genç birkaç kişi, Lanila'nın başını sallamasıyla birlikte dışarı çıkıyor. Kızıl saçlı eğitmenimizle birlikte yarım saat kadar bazı ısınma hareketleri yaptıktan sonra, rastlantısal engebeler simüle eden koşu makinelerine geçiyoruz. Yaklaşık bir yarım saati de burada harcamamızın ardından Lanila bize üç dakikalık dinlenme molası veriyor. Sadece bu kadar mı? Ben de akademideki eğitimler sırasında bizi zorladıklarını düşünüyordum.
Molamız bittiğinde ve tahmin edilebileceği gibi daha kimse tam olarak soluklanamamışken, kendimizi yakın dövüş robotlarının hamlelerini savuşturmaya çalışırken buluyoruz. Sanırım bu robotlar akademidekilerden daha üst bir teknolojiye sahipler ya da ben çok yoruldum diye düşünürken, yaklaşık bir saatin de tekme ve yumruklarla geçtiğini fark ediyorum. Yeter... Gerçekten çok yoruldum... Bu kadarı acımasızlık... Tam bu düşünceler beni ele geçirecekken, Lanila hepimizin alandaki tek kapalı odaya geçmesini söylüyor.
Büyük odadaki banklardan ilk önüme geleni seçip hemen oturuyorum. Diğerleri de beni takip etmekte gecikmiyor. Genç kadın hepimizi karşısına aldıktan sonra, yüzünde kararlı bir ifade takınarak söze giriyor. "Seçmeler ve seçilenlerin göreve gidişi için çok kısıtlı bir zamana sahibiz. Bu nedenle sizi, karşınıza çıkabilecek zorluklara olabildiğince iyi hazırlamayabilmek için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Eminim kafanızda burası ile ilgili bir sürü soru işareti vardır. Merak etmeyin, o soruların her birine olmasa bile, birçoğuna cevap bulacaksınız. Ancak her şeyin bir zamanı var. Şu anda beni, seçmeler sırasında da kurulu, her şartta hayatta kalacağınıza ikna etmeniz gerekiyor. Size tavsiyem, bundan sonrasında her ne yaparsanız onu en iyi şekilde yapın. Her ne öğrenirseniz en hızlı şekilde öğrenin. Çünkü hiçbiri için ikinci bir şansınız olmayacak."
Akşama kadar süren ve neredeyse bütün enerjimizi tüketen eğitimlerin ardından günün son yemeğini en hızlı şekilde yiyip, kendimi güç kristali tamamen tükenmiş bir hizmet robotu gibi yatağa atmak istiyorum. Yirmi dördüncü kattaki yemekhaneye geldiğimizde herkesin yorgunluğu yüzlerinden okunuyor ve bu nedenle genel bir sessizlik hakim. Yirmi iki kişiden altısı kız ve aralarından bir tanesi gerçekten çok güzel. Neler diyorum ben? Daha ilk günümde Minla'yı unuttum mu? Belki de unutmam gerek...
Uzun masaya oturmadan önce, mutfağın önünde sıraya girip bizim için hazırlanmış yemekleri alıyoruz. Yanıma oturmasını çok istediğim siyah uzun saçlı güzel kız, tabii ki böyle bir şey yapmıyor. Off, ne zaman şansım açılacak benim?
Ben kızlar konusundaki kötü kaderime içimden lanetler yağdırmakla meşgulken, başımda dikilmiş ve biraz Peneks'i andıran çelimsiz görünümlü çocuğu fark ediyorum. Zar zor duyabildiğim silik bir ses tonuyla yanıma oturma konusunda izin istiyor. Dur bir dakika... Bir düşüneyim... Başka birine mi söz vermiştim acaba? Ne saçmalıyor bu? "Tabii ki oturabilirsin."
Verdiğim cevap karşısında yüzü gülen siyah saçlı, kısa boylu çocuk, masaya hızlıca yerleştikten sonra kendini tanıtmakta gecikmiyor "Merhaba, adım Entreyane ama kısaca bana Ent diyebilirsin." Adını yeni öğrendiğim arkadaşımın, isminden bahsederken yüzünde beliren enteresan gülümseme, son günlerde üzerimde oluşan baskıyı az da olsa atmama neden oluyor. Sanırım onunla iyi anlaşacağız.
Midemizi doldurup açlığımızı giderdikten sonra, yemekhaneden ayrılmak için izin istemeye hazırlanırken, kapıda Lanila'nın belirdiğini görüyoruz. "Genel brifing için kırk ikinci kata geçiyoruz. Hadi, daha ne bekliyorsunuz?" Birilerinin bundan sonra ne yapacağımızla ilgili bir şey söylemesini bekliyorduk. Başka ne bekleyeceğiz?
Eğitmenimiz ve yanında duran, daha önce tanışmadığımız, inanılmaz bir fiziğe sahip uzun boylu bir erkek, herhalde kattaki en küçük toplantı odasında, karşılarına aldıkları adaylara bilgi vermeye hazırlanıyorlar. Konuşmaya başladıklarında, Sekunar 12'nin büyük kısmının çöl olduğundan tutun da, üzerinde yaşayan canlıların teknolojik düzeylerine kadar birçok detayı, ara ara birbirlerinden söz alarak anlatıyorlar.
Yaklaşık bir saatlik bilgilendirmenin ardından sıra, dil sorununu çözmemizi sağlayacak nöral arayüzün kullanılmasına geliyor. Görev sırasında yanımızda bulunacak standart teçhizattan biri olan ve bileklerimizden neredeyse dirseğimize kadar uzanan operasyon bilgisayarından aktifleştirebileceğimiz arayüz sayesinde, daha önce orada görev yapmış ajanlar tarafından öğrenilen dili konuşabileceğiz. Yok olmaya yüz tutmuş geleneksel dilleri galaksimizde neredeyse hiç konuşan kalmadığı için, böyle bir şeye hiç ihtiyacımız yok. Tek bir dil ve tek bir bayrağın insanlara birçok konuda ne kadar büyük avantajlar sağladığını hiç oturup da düşünmemiştim. Ancak içinde bulunduğum durumun üzerimde yarattığı farkındalık sayesinde, daha önce benim için alışkanlık olan birçok şeye sanırım eskisinden farklı bir gözle bakacağım...
Brifing sona erdikten sonra, kendimi Karna'yla paylaştığımız ranzanın alt katında yatarken buluyorum. Yorgunluktan gözlerim kapanırken, az önce öğrendiklerimizi aklıma kazımak için yoğun bir çaba harcıyorum. Bize göre çok ilkel insanlardan ve bazı zeki yaşam formlarından oluşan Sekunar 12'nin birbirleriyle sürekli savaş içinde olan küçük devletleri, şu anda orada bulunan ajanımızın başının belada olabileceği gerçeği, gezegenin karanlık çöktükten sonraki çok tehlikeli olan yapısı, bizim galaksimizde nadir bulunan bazı mineraller açısından bir cennet olması... Gözlerimi daha fazla açık tutamıyorum...
Diğer adaylarla beraber geçirdiğimiz rekabet dolu altı gün boyunca hayatta kalma, yakın dövüş teknikleri, takım olarak hareket etme, operasyon prensipleri ve daha önce bilmediğim birçok şey öğreniyoruz. Bunun yanında, Lanila'nın neredeyse pestilimizi çıkarırcasına yaptırdığı kondisyon çalışmaları da eklenince, gün sonunda adım atmaya halimiz kalmıyor.
Şu ana kadar bütün adaylarla iletişimim olsa da, kendimi en yakın hissettiğim ve gerçekten arkadaşım diyebileceğim tek kişinin Ent olduğunu söyleyebilirim. Zaten çok az olan boş zamanlarımı genelde onunla geçiriyorum. Üs içerisinde ulaşım için kullandığım ve yattığım yataktan sonra neredeyse en çok zaman geçirdiğim yer olan asansörde rastladığım askerlerden bazıları bize meraklı gözlerle bakarken, bazılarıysa şüphe dolu yaklaşıyor. Anladığım kadarıyla, neden burada olduğumuz hakkında en ufak bir fikirleri yok ya da onlara bu konuda söylenenlerin gerçek olmadığını anlayamayacak kadar aptal değiller. Zaten böylesine gizli bir üste aptal insanların bulunduğunu düşünmek gerçekten aptallık olurdu. Neler diyorum ben? Bir defa daha aptal kelimesini aklımdan geçirirsem kendimi aptal gibi hissedeceğim. Offf, sus artık...
Yeni güne gözlerimi açtığım ilk dakikadan itibaren kalp atışlarımın hızlandığını hissedebiliyorum. Altı günlük hazırlanma sürecinin tamamlanmış olması ve seçmelerin bugün başlaması nedeniyle çok heyecanlıyım. Bizi nasıl bir rekabetin beklediğini bilmeden hazırlanırken, diğerlerinin yüzünde oluşan ifadelerden anladığım kadarıyla, onlar da benim gibi yaşadıkları duyguları kontrol altına almaya çalışıyorlar. Lanila bizi daha önce gitmediğimiz bir kata götürürken, hissettiğim heyecan nedeniyle bedenimde oluşan titremeye engel olmaya çalışıyorum.
İlk defa üssün bu kadar derininde, seksen ikinci katta duruyoruz. Hemen her katta standart olan dar koridor, bu sefer bize devasa bir salonun önüne kadar rehberlik ediyor. Ürkek tavırlarla içeri girdiğimiz sırada, uzaktaki şeffaf bölmenin ardında bulunan askerlerden birinin Savaş Komutan Kall olduğunu fark ediyorum. Zar zor seçebildiğim, kendisinden daha yaşlı bir askere bir şeyler anlatıyor. Yaşlı olanın oturmasından ve diğerlerinin ayakta durmasından, bu kişinin önemli bir adam olduğunu anlayabiliyorum.
Koskoca salon şeffaf bölme dışında boş olduğu için, Komutan Kall'ın bize hoparlörler aracılığı ile ulaşan sesi içeride yankı yapıyor. Ayrıca bütün duvarların siyaha boyanmış olması, sadece şeffaf bölümden gelen ışığı emerek ortamın karanlık kalmasını sağlıyor. "Hazır mısınız Savaş Lideri?" Yanımızda Lanila dışında başka bir asker olmadığı için bunun kızıl saçlı kadına sorulmuş bir soru olduğu anlaşılıyor. Eğitmenimiz "Evet," cevabını verirken, şimdiye kadar bize rütbesini söylememiş olan kadının nasıl bu kadar genç yaşta Savaş Lideri olabildiğini düşünüyorum.