fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XXII| you're a wolf

2K 171 33
By carmenfkahlo

RHOSLYN

Aylar önce kuzeydeki evinden kaçtığında şu an yaşadıklarının olacağına imkan vermez, hatta aklının ucuna bile gelmezdi. Güney prensinin karşısına çıkarılacağı, burada olduğu haberinin kuzeye gideceği, kuzeyden gelen bir elçinin kafasının bizzat Zayn tarafından alınıp kuzeye geri yollanacağı, bir ejderhanın sırtına binip uçacağı, olması gereken en son kişiye aşık olup onunla sevişmesi ve her şeyin sonunda ise Kuzey Krallığı' nın karşısında olacağı... Geliyorlardı.

İki gün önce Zayn yanına gelip "Kuzey geliyor Rhoslyn. Çok yakında burada olacaklar." dediğinden bu yana öyle gergin ve huzursuzdu ki, odasından hiç çıkmıyor, kimseyi görmek istemiyordu. Şu an hissettiği tek şey ise büyük bir korkuydu. Kuzey kralının aksine babasının vereceği tepkiden ve Ashton Irwin' in kendisine yapacaklarından korkuyordu. Ya da Zayn' in ona yapacaklarından...

Hemen yanında olan Zayn' e baktı. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. Suskundu. Yüzünde hiçbir duygunun ifadesi yoktu. Eliyle durmadan kılıcının kabzasını sıkıp bırakıyor, gözlerini gelen koca bir kafile ve ordudan ayırmıyordu. Kraliyet kafilesinin ardındaki yüzer kişilik gruplardan oluşmuş kuzey ordusu sonsuzluğa uzanır gibi, sonu görünmüyordu. Tıpkı onlar gibi Kral Yaser de her ihtimale karşı ordusunu hazırlamıştı. Ejderha Kalesi' nin içi ve dışı askerler ile doluydu.

Kraliyet kafilesi şehir surlarına yaklaştığında şehrin kapılarının açıldığını gördü. Balkon korkuluklarına tutunup ayakta kalmaya çalıştı.

Gelmişlerdi.

Ve çok kısa süre içinde Ejderha Kalesi' ne varacaklardı. Bunun düşüncesi onda kusma isteği yaratıyordu. Zaten gerginliğinden dolayı sabah acı verici bir şekilde bütün midesini boşaltmıştı. Daha kötü olacağını hissettiği için hemen Baş Üstat Walter White' ye giderek kendisine yardım etmesini istemişti.

Açılan şehir kapılarının içinden ilk önce kraliyet kafilesi girdi. Bu kafilenin içinde de kraliyet ailesi, lordlar ve leydiler vardı. Sadece bu kafile bile yüzlerce kişiden oluşuyordu... Onların ardından güney askerleri girdi ve kuzey ordusundan sadece yüzer kişilik iki grup şehre alındı. Bu iki yüz kuzeyli asker kuzeylilerin güvenliği içindi. Kalan ordu ise şehir surlarının dışında kalmak zorundaydı. Buna rağmen, Kral Yaser dışarıda kalan askerlerin de rahat edebilmesi için büyük hazırlıklar yapmıştı.

"Gitme vakti geldi." dedi Zayn buz gibi bir sesle. Ellerini balkon korkuluklarından çekti ve Rhoslyn' e döndü. Yüzünü görür görmez sıcak ellerinden birisini Rhoslyn' in yanağına yerleştirmişti.

"Korkma."

"Korkuyorum. Bu sefer sen de beni koruyamazsın. Hiç kimse koruyamaz."

Rhoslyn dolan gözlerini saklamak istercesine geri çekildi ve sırtını prense dönerek balkondan içeri girdi. Zayn' in dediği gibi, gitme vakti gelmişti.

Arkasından gelen Zayn ile birlikte onlarca merdiveni inip koridorlarda yürüdüler ve sonunda Ejderha Kalesi' nin büyük, görkemli giriş kapısından kale dışına çıktılar. Kral Yaser ve maiyeti en önde misafirlerini bekliyordu. Onun dışında ise neredeyse kaledeki tüm asil soylular buradaydı. Tomlinson, Styles, Payne, Horan, Hemmings, Brannan gibi büyük hanedan lordları ve leydilerinin yanında Gomez, Lovato, Cyrus gibi daha küçük güney hanedanları da vardı.

Zayn, ait olduğu yere, babası ve krallığın önemli adamlarının yanına gidecekken "Benimle gel." demişti Rhoslyn' e. Dediğini yaptı. Onlarca leydi ve lordun önüne geçip, en öne, ailesini ve kralını karşılayacağı yere geldi. Elleri ile ayakları titriyor, başı dönüyordu. Yanında Zayn olduğu için daha iyi hissediyordu ama eğer o olmasaydı hemen burada bayılabilirdi.

Çevreye bakındı. Kimse bu durumdan mutlu değildi. Kral Yaser bile huzursuzca yaptığını sorguluyor gibi görünüyordu. Halkı adına çok büyük bir risk aldı ve böyle hissetmesi elbette normal, diye düşündü Rhoslyn. Kral Yaser için üzülüyordu.

Dakikalar sonra Kral Yolu' nda ulu kurtlar göründüğünde Rhoslyn' in başı döndü ve gözleri tekrar doldu. Hayır, ağlamamalıydı. Burada olan her şey benim yüzümden oldu. Bir de bebek gibi ağlayacak mıyım? Tanrım bana yardım et. Yardım et ve beni yanına al. Sadece ölüm bana yardımcı olabilir. Senden gelen bir ölüm.

Hayatlarında ilk defa ulu kurt gören insanların soluklarını çekişini duydu fakat o böyle bir tepki vermemişti. Kuzeyde herkes Abrecan, Snow ve Ice adındaki bu koca kurtları bilirdi.

"Yaşlı kurt bir attan bile büyük!"

"Sence bizi öldürürler mi?"

"Ulu kurtlar öldürmek için yaratıldı. Elbette öldürürler!"

"Ama onların, sahiplerine sadık ve itaatkar olduklarını duymuştum."

"Saçmalık. Bu canavarlar katil olarak doğdu."

Arkasındaki bu konuşma sinir bozucuydu. Evet, ulu kurtlar vahşi ve katil varlıklardı fakat bu yanlarını sadece bağlı oldukları insan, hayati bir tehlikedeyken ya da onların isteği ile açığa çıkarırlardı.

Ve kafilenin en başında atını süren kuzey kralı Manuel Mendes göründü. Yanında Kral Eli Lord Bieber, oğlu Prens Shawn, prensin yanında Prenses Aaliyah vardı. Prensin hemen arkasındaki o yüzü de tanıdı. Korkunç gülümsemeye sahip ve kendisine bakan o yüzü... Ashton Irwin, Rhoslyn' e gülümsüyordu. Ona yapacaklarının habercisi olan bu şeytani tebessüm Rhoslyn' in bütün kanını dondurdu. Galiba tekrar kusacaktı.

Gözlerini yere indirdi. Daha fazla gelen kişilere bakamayacaktı çünkü kalbi bunu kaldıramıyor, hatta şimdi, buradan kaçmak ve kimsenin olmadığı bir yerde sessizce ölümü kucaklamak istiyordu. Yapamazdı ama. Burada durmak ve yüzleşmek zorundaydı. 

Yaklaştılar ve biraz daha yaklaştılar. Rhoslyn başını tekrar kaldırdığında herkes karşısındaydı.

Kral Manuel atından indiğinde arkasındaki herkes onunla birlikte indi. Kral, güney topraklarında olmasına rağmen hala kışın ortasındaymış gibi görünüyordu. Siyah kıyafetlerin içindeydi. Pelerininin omuzlarını kaplayan ve bir yandan başı, diğer yandan arka bacakları sarkan bir kurt postu vardı. Başına ise sadece demirden yapılma, buz dikitleri gibi sivri dikenlere sahip, oldukça sade ve sıradan tacını geçirmişti.

Küçük bir kız çocuğuyken Kral Manuel' in verdiği bir turnuvaya giden Rhoslyn kralın bu tacını gördüğünde yüzünü buruşturmuştu. Manuel Mendes bir kraldı ama başına taktığı şey bir çöplükten ibaretti. Bunu yanındaki küçük arkadaşı Lisa' ya söylediğinde yakınında olduğunu bilmediği Lord Kumandan Tom Hanks, kaşlarını çatarak "Bizler kuzeyde yaşıyoruz Leydi Rhoslyn. Burası soğuk ve sert bir yer. Kralımız da soğuk ve sert bir taç taşıyacak kadar kuzeylidir. Süslü taşlar ve mücevherler, güneş gibi parlayan altın bir taç derdiniz olmamalı. Henüz küçüksünüz, evet, ama bunları zamanla anlayacaksınız." dediğinde çok utanmıştı. Şimdi ise aslında bu sıradan tacın, kralı gerçek bir kuzeyli kral gibi gösterdiğini görebiliyordu. Büyümüştü. Ve anlamıştı.

Kral Yaser, kuzey kralı için bir adım öne çıktı. İki kral da birbirinin yüzlerine bakarken yüzlerce insan olmasına rağmen çevreye sükunet hakimdi. Herkes nefesini tutmuş ve yüzyıllar boyunca hiç gerçekleşmemiş olan bu mucizevi olayı izliyordu.

Kral Yaser başıyla selam verdi. "Kral Manuel, sizi evimde ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Ejderha Kalesi' ne hoşgeldiniz."

Kral Yaser' in sesi sıcak ve samimiydi. Bunun üzerine Kral Manuel de gülümsedi ve aynı şekilde başıyla selam verdi. "Ben de yüzyıllar sonra krallıklarımızın böyle bir barış davranışında bulunması adına çok mutluyum Kral Yaser."

Kral Manuel sıcak bakışlarını Zayn' e çevirip onun için de bir selam verdikten sonra Rhoslyn' e döndü. Rhoslyn ise kralı için dizlerinin üzerine çöktü ve başını eğdi. "Sizi tekrar gördüğüm için memnunum Majesteleri." dedi titreyen bir sesle.

"Ayağa kalabilirsin leydim." Kralının dediğini yaptı. "Babanı ve sevgili nişanlını öfkelendirsen de cesaretine hayran kaldım. Tıpkı Aaliyah gibi." Kendisine tıpkı babası gibi tebessümle bakan küçük prenses için hafifçe eğildi. Prenses gerçekten de ona hayranlıkla bakıyordu.


"Majesteleri, eğer izin verirseniz içimdeki özlemi söndürmek isterim." Kralın vereceği cevabı beklemeyen Ashton, Rhoslyn' e doğru yürüdüğünde Rhoslyn korkuyla bir adım geriledi ama artık çok geçti.

Ashton Irwin "Benim güzel nişanlım!" diyerek büyük kollarını belini sarıp bedenini kendine çektiğinde öyle çok sıkıyordu ki, canı acıyordu. Ama bu kötü olan değildi. Kötü olan, Zayn' in de yanlarında olmasıydı.

"Seni çok özledim."

"Bırak beni." dedi Rhoslyn sert bir fısıltıyla. Bu rezilliği kimsenin duymasını istemiyordu. Neyse ki o sırada krallar bir sohbete girişti. Onlarla birlikte bazı lordlar da konuşmaya başlamış, odak noktasından uzaklaşmışlardı. Zayn' in odağı hariç.

"Bırakmak mı?" dedi Ashton aynı fısıltı ile. Sıcak nefesi kulağındaydı. "Çok yakında evleneceğiz. Böylece her gece seni sikebileceğim. Açıkçası şu an bile benim için bir engel yok ama sana saygı duyuyorum. Anlarsın ya?"

Anghrist' in korkunç kükremesi tüm şehirde yankılandı ve kuzeyli insanların çığlıklar atmalarına neden oldu. Hatta kendisini sıkıca tutan Ashton Irwin bile irkilerek onu bırakıp geri çekilmiş, gözlerini gökyüzüne kaldırmıştı.

Ejderha kalabalığa yakın boş bir alana ayak bastığında toprak şiddetli bir şekilde titremiş ve üç ulu kurt da gökyüzüne doğru uzun bir uluma göndermişti. Kral Yaser hiddetle oğluna dönüp sertçe bakan ela gözleri ile bir şeyler anlatmaya çalıştığında Zayn, öfkeli bakışlarını ejderhasına çevirdi. Anghrist kükremeyi anında kesmişti.

"Ejderhalarınız burada olduğumuz için mutlu değil galiba." dedi Kral Manuel. Diğer ejderhalar gökyüzünde uçarak daireler çiziyordu.

"Onlar için endişelenmeyin." dedi Kral Yaser. "Kimseye zarar vermeyeceklerine gönül rahatlıyla inanabilirsiniz."

Kralın kurdu Abrecan, tehlikeli hırıltılar çıkararak sahibinin yanı başına geldi. Tehditkar altın sarısı gözlerini ejderha kralına diktiğinde Kral Manuel elini Abrecan' ın yumuşak postunda gezdirdi.

"Sizin de kurtlarınız bizden hoşlanmıyor galiba?"

"Sizden değil, sadece burası çok sıcak... Kurtlarımız soğuğu sever."

Ashton Irwin ellerinden birisini Rhoslyn' in beline sıkıca sardı ve güçlü tutuşuyla bir kez daha onu kendine çekti. "Yokluğumda arkadaş olduğun prensi benimle tanıştırmayacak mısın?"

Ashton kendi ve Rhoslyn' in bedenini Zayn' e çevirdiğinde Zayn gerçek bir ejderha gibiydi. Her an ateşini püskürecek ve birçok şeyi berbat edecek gibi görünüyordu. Bir tartışma, hatta çok daha kötüsü her an bir katliam gerçekleşebilirdi ve bunların düşüncesi Rhoslyn' i öyle çok korkutuyordu ki, gözlerindeki yalvarışı Zayn' in görmesini diledi.

"Bazı şeyler duydum." dedi Ashton gülümseyerek. "Kirli ve asil soylulara yakışmayacak söylemler... Bunlar doğru mu?"

"Cevap neyi değiştirir?" dedi Zayn buz gibi bir sesle.

"Aslında hiçbir şeyi değiştirmez. Onu bana hazırladığın için teşekkür etmeliyim belki de. Bizim için daha zevkli olacak. Değil mi tatlı sevgilim?" Ashton, Rhoslyn' in yanağına bir öpücük kondurduğunda genç kızın gözleri dolmuştu. Aslında burada, yaptığı her şeyin bir cezası olacağını ve bu cezaların çok acı geçeceğini belirtmişti nişanlısı. Bunu anlamak zor değildi.

"Dikkat edin Sör Irwin. Ejderha Kalesi kuzeylilerden nefret eden insanlarla doludur ve genç yaşınızda toprağa girmenizi kimse istemez." diyen Zayn çok kısa bir süreliğine Rhoslyn' e baktıktan sonra kalabalığın içine karıştı.

"Onu sevdim!" dedi gülerek Ashton. "Onu çok sevdim."

Ashton belindeki elini geri çekti çünkü Lord Clifford, Rhoslyn' in babası, karşısına geçmişti. Yanında annesi ve Michael da vardı. Yanakları kızardı. Kendisini iyi hissetmiyordu.

"En uygun zamanda odana geleceğim." diyen babası başka hiçbir şey söylemeden yanından geçip gittiğinde gözyaşlarına hakim olamamıştı. Damlalar yavaş yavaş akarken mavi gözlerini tıpkı onun gibi ağlayan annesine çevirdi ve birbirlerine sarıldılar. Annesinin geçmişte yaptıklarından nefret etse de onu çok özlediğini inkar edemezdi.

Annesinin saçlarını okşaması içinin ferahlıkla dolmasına neden olduğunda bir an için, sanki her şey yolundaymış gibi düşündü. Çok kısa bir an için.

Annesi geri çekildiğinde her zaman soğuk olan ellerini kızının yanaklarına yerleştirdi.

"Çok zayıflamışsın Rhoslyn. Hasta mısın? İyisin değil mi? Sana az yemek mi veriyorlar?"

"İyiyim." dedi Rhoslyn. "Bana çok iyi baktılar. Endişelenme."

"Çok uzun zamandır endişeleniyorum. Bunu bana nasıl yaptın tanrı aşkına? Neden evimizi terk ettin?"

"Leydim, bunları konuşmak için uygun bir yerde değiliz." dedi araya giren Michael.

Michael gözle görülür bir şekilde olgunlaşmıştı. Yüzündeki çocuksu ifade neredeyse hiç kalmamıştı ve Rhoslyn kardeşi ile gurur duyuyor, onu iyi görmüştü.

"Pekala. Başka bir zamanda konuşuruz."

Michael karşısına geçince "Seni özledim Rose." demişti sessizce.

Rhoslyn kendisini kardeşinin kollarına bıraktı. Michael' a sıkıca sarılırken "Ben de seni çok özledim kardeşim." demişti kulağına doğru. "Hepinizi özledim." 


SHAWN

Güney toprakları Shawn' ın düşündüğünden daha da sıcaktı. Hayatı boyunca giydiği kürklü kıyafetleri ile pelerinini üzerinden yırtarcasına çıkarırken belki de ilk kez terliyordu. İlk kez güneşi bu kadar parlak, ilk kez gökyüzünün bu kadar mavi olabildiğini görmüştü. Deniz pırıl pırıldı. Oldukça verimli olan topraklar yeşilin her tonunu barındırıyor, türlü çiçekleri, ağaçları ve meyveleri gözler önüne seriyordu. Buraya hayran olmamak mümkün değildi. Ejderhalar dışında... O yaratıkları gördüğünde hiç olmadığı kadar korkmuştu. Kalbi göğsünü delecek gibi atmış, soğuk terler dökmüş ve tüm vücudunu delicesine bir titreme almıştı. Bir an için ejderhaların o kılıç gibi keskin dişlerinin arasından üzerlerine gelecek ateşi beklemiş ancak hiçbiri onlara zarar vermemişti. Zamanla bu duruma alışacağını düşünüyordu. Alışmak zorundaydı, buradaki insanlara da korkak görünmek istemezdi.

Snow, odanın içinde birkaç kez turladıktan sonra pencerenin karşısına çökmüş ve başını ön bacaklarının üzerine yaslamıştı. Herkes gibi ulu kurdu da yorgun, sıcaktan bunalmıştı.

Az önce gerçekleşen karşılaşmadan sonra güney kralı etrafa emirler yağdırmış ve herkes hizmetçilerin yardımları ile odalarına yerleştirilmişti. İnsanlar yol yorgunu olduğu için akşama dek dinlenecek ve sonra da akşam yemeğinde verilecek ziyafet için yemek salonunda toplanılacaktı.

Odasına girer girmez ilk önce üzerindekileri çıkarmış ve kendisi için hazırlanan soğuk bir banyo yapmıştı. Soğuk olan bir şeylere duyduğu özlem her geçen zamanda büyüyordu. Ne tuhaf. Bazen üşümekten şikayet ederdi oysa.

Banyonun ardından yaveri Mirza onun rahat giysiler giymesine yardım etti ve sonra Shawn' ın emriyle odadan çıktı. Kısa bir uyku çekmeye ihtiyacı vardı.

İstediği gibi kısa bir uykudan sonra uyanmış ve Mirza' yı çağırarak üzerindeki uyku kıyafetleri yerine normal kıyafetleri giymişti. İnce kahverengi takımı beyaz tenine ve kumral saçlarına uygun görünüyordu. Belinde sabitlediği siyah kılıç kemerini asla takmak istemezdi ama geçen günlerde babası ona, buradayken asla kılıcını yanından ayırmamasını söylemişti. Yazık ki Shawn da bunu onaylıyordu.

Odasından çıkar çıkmaz kapısının önünde bekleyen Michael Clifford ve Calum Hood ile karşılaştı. Babası bu iki şövalyeye asla prenslerinin yanından ayrılmamasını emretmişti. Peşinde dolanan muhafızlardan nefret ediyordu ama buna bir süreliğine katlanabilmeliydi.

İki muhafızın arasından geçip büyük adımlarla yürürken arkasından onu takip eden can sıkıcı adımları duyabiliyordu.

"Bir isteğiniz varsa size getirebilirdik prensim." dedi Sör Calum.

"İsteğim yanımda olmamanız."

"Kralın emirlerini biliyorsunuz."

"Biliyorum." Shawn nereye gittiğini de biliyordu.

Kaldıkları kulede duran güney muhafızlarından birine kendisini krallık kütüphanesine götürmesini istedi. Güney muhafızının yardımıyla koridorları aşıp uzun merdivenleri tırmandılar ve Shawn istediği kütüphaneye adımını attı. Gözleri hayranlıkla büyümüştü. Burası, kuzeyin kütüphanesinden çok daha büyük ve görkemliydi. Kitaplarla dolu yüzlerce raf vardı, milyonlarca bilgi ile birlikte. Hayran olmamak elde değildi.

"Beni burada bekleyebilirsiniz." dedi kapının önündeki Calum ve Michael' a. İkisinin de yüzlerinde bir tereddüt oluşunca "Kütüphanede kimsenin bana zarar vereceğini sanmıyorum." diyerek onları ikna etmeyi başarmıştı.

Çok uzun bir süre sıralı rafların önünde dolaştı, gözlerine çarpan ciltleri çıkarıp inceledi. Fazla ilgisini çeken kitapları kollarında biriktirdi. Bunları almak için herhangi birisinden izin almamıştı ama bu halledilemez bir mesele değildi. Güney krallarını konu eden bir kitabı çekip aldığında "Kitaplara ilginiz olduğunu bilmiyordum." dedi yanındaki ses. Soluna döndüğünde üstat cübbesi giymiş, saçları kel olan yaşlı bir adam ile karşılaştı. Yakasına taktığı gümüş çember, onun baş üstat olduğunun kanıtıydı.

"Sizi rahatsız etmedim değil mi Prens Shawn?"

"Hayır... Ben sadece kitaplara bakıyordum. Sizin için sakıncası var mı?"

"Elbette hayır. İstediğinizi alıp okuyabilirsiniz ve bu beni memnun eder. Kitap okuyan insanların sayısı bu kadar azken, sizi engellemem doğru olmaz."

"Teşekkür ederim." dedi Shawn gülümseyerek.

"Dilerseniz benimle odama gelin. Orada çok daha önemli bilgilere sahip birkaç kitap daha var. Çok değerlilerdir."

"Çok isterim!" dedi Shawn çocuksu bir neşeyle. Bir an için prens olduğunu unutmuştu. Kendisinden utandı.

Aslında içten içe Ejderha Prensi gibi olmayı diliyordu. Onu görmüştü. Onun duruşunu, bakışlarını, kendinden emin tavrını ve gücünü... O, olmak istediği kişiydi. Ama Shawn bundan çok uzaktı. İnsanlar ona baktığında ondan korkmak yerine alay ederdi. Çünkü Shawn' ın kimseye zarar veremeyecek kadar -bir tavşana bile- yumuşak olduğunun farkındaydılar. Onu çoğu kişi ciddiye almazdı. Kapıdaki Calum ve Michael bile sadece kral emrettiği için peşindeydi. Yüzlerindeki ifade onların nasıl bıkkın ve memnuniyetsiz olduğunu gösteriyordu.

"Beni takip edin." dedi baş üstat.

Kütüphaneden çıktıklarında peşlerindeki Michael ve Calum ile birlikte yine uzun bir yol yürüdüler. Bu sırada yanındaki üstat "Size kendimi tanıtayım Prens Shawn. Ben bu kalenin baş üstadı Walter White' yim." demişti.

"Tanıştığımız için memnunum."

"Ben de memnunum." dedi yaşlı adam. "Bir ihtiyacınız ya da isteğiniz olduğunda sadece gelmemi istemeniz yeterli."

Bu üstada karşı çok kısa sürede sıcak duygular beslemişti. Çünkü kuzeydeki üstatlar genellikle kuzey kadar soğuk ve acımasız olurdu.

Kuzey, insanı sert birisine dönüştürüyor. Ben hariç. Ben hiçbir zaman sert olamadım.

Üstat Kulesi' ndeki merdivenleri de çıktıktan sonra büyük bir odaya girdiler. Vitraylı pencereler, içeriye türlü renklere boyamıştı. Sadece bu da değil; yeşil bitkiler, kurumuş otlar, rengarenk şişeler ve renkli ciltli kitaplar ile burası Shawn için cennetten farksız bir yerdi. Burası şifaydı ve burası bilgiydi.

Yeşil bitkilerin önünde ahşap bir sandalyeye oturmuş tuhaf görünüşlü adam zar zor ayağa kalktı.

"Prens Shawn..." dedi adam ve hafifçe eğilerek reverans yapmaya çalıştı. Neredeyse yere düşüyordu.

"Jesse sana o otlardan içmemen gerektiğini söylemiştim!" dedi Üstat Walter sessiz bir bağırtı ile. Bu sakin adamın içinden böyle bir çirkefliğin çıkacağını Shawn tahmin edemezdi. İkisi fazlasıyla gülünçtü.

"Sakin olun Üstat Walter. Tamam. Tamam..." dedi genç adam ve sandalyesine geri oturdu.

"Yardımcımın rezil hareketleri için özür dilerim. Kendisi fazlasıyla rezil bir adamdır."

"Sorun değil." dedi Shawn sadece.

Ardından Baş Üstat Walter White ona bazı kitapları gösterdi, önemli bilgiler anlattı ve yaptığı bazı deneyleri sergiledi. Shawn daha önce onun kadar zeki bir adamla tanışıp tanışmadığını düşünmüştü. Yaptığı her şey öyle muntazam ve harikaydı ki, belki de eve geri döndüğünde özlediği tek şey Walter White olacaktı.

Üstat Walter ona Jesse' nin etkisinde olduğu bitkiyi gösterdi. Otu kurutup sonra özel bir kağıt parçasına sardığını ve içtiğinde ise yaptığı etkileri anlattı.

"Bu zararlı mı?" diye sormuştu Shawn.

"Her şeyin fazlası zararlıdır Prens Shawn. Her şey dozunda olmalı."

Ona bir başka bitki hakkında bilgi verirken üstat odasının kapısı parçalanmak istercesine -çıkan aşırı gürültüye karşılık yerde uyuyan Jesse kıpırdamamıştı bile- açıldı. Ejderha Prensi tüm korkutuculuğu ile içeri girdi. İrisleri öfkeden ışıldıyor, sol elinden akan kan damlaları parmak uçlarından yere doğru akıyordu. Zayn ve Shawn göz göze geldiklerinde Shawn çekinerek bakışlarını kaçırdı. Ondan korkuyordu.

"Eline ne oldu böyle? Otur hemen." Zayn, Walter' ın gösterdiği ahşap sandalyeye oturduğunda Üstat Walter çeşitli malzemelerin ve şişelerin olduğu dolabın karşısına geçmişti.

"Gördüğün gibi. Kısa sürede iyileşmesini sağla."

"Eğer kırık varsa bu mümkün değil. Nasıl olduğunu anlatır mısın Zayn?" Shawn şaşırdı. Prense adıyla hitap etmişti ama prens buna tepki bile vermemişti. Ela gözleri şaşkın Shawn' a döndüğünde aralarındaki bu sessizlik gittikçe rahatsız edici olmaya başlamıştı.

"Elim yanlışlıkla aynaya çarptı. Kırık olduğunu sanmıyorum. Sadece kesikler var."

"Bakmakta fayda var." Üstat elindeki ahşap kutu ile birlikte Zayn' in karşısına geçti ve kutuyu yanındaki masaya bıraktı. Parmaklarıyla prensin parmaklarını yavaşça oynatıp kırık olup olmadığını kontrol etti. Prensin dediği gibi kırık yoktu.

Üstat kan lekelerini temizlerken keskin bakışlarını tekrar Shawn' a çevirmişti. Daha fazla sessiz kalmanın yanlış olduğunu düşünen Shawn "Umarım kısa zamanda yaralarınız iyileşir." dedi. Sesindeki özgüvensizlik çok daha utanç vericiydi.

"Pek sanmıyorum." dedi Üstat Walter. "Eğer sinirlerine hakim olmayıp kendini yaralamaya devam ederse bu iş uzun süreye yayılır."

"Duymadın mı? Elim aynaya çarptı sadece."

"Öyle olduğuna eminim."

Zayn Malik gözlerini devirdi. Söylenilen ya da yapılan her şey onu çıldırtıyor gibi görünüyordu. Düşününce bunun nedenini anlamak da zor değildi. Rhoslyn Clifford' a duyduğu aşk, gözlerindeki öfke parıltılarının içinde bir ayna gibi yansıyordu. İkisinin de birbirini sevdiği açıktı fakat aşklarının imkansızlığını, umudun her zaman varolduğuna inanan Shawn bile, görebiliyordu. Bu diyarda ne zaman aşk kazanmıştı ki zaten?

"Kuzeyin prensi ile tanıştın mı?" dedi Üstat Walter akışkan bir karışımı kesiklere sürerken.

"Hayır." Yine Shawn' a baktı. "Sana Yumuşak Prens diyorlar ama düşündüğümden daha sert görünüyorsun."

Shawn bakışlarını bir kez daha kaçırdı. Daha önce kimse yüzüne karşı ona Yumuşak Prens dememişti ve bu onu tuhaf bir şekilde üzmüştü.

"Duygularını mı incittim?" dedi Ejderha Prensi alayla. Shawn yanaklarının kızardığını hissetti. Daha kötü ne olacaktı?

"Zayn." dedi üstat uyarırcasına.

"Ben... Hayır. Yani..." Konuşamadığı için pes etti ve bu da Zayn' in kıkırdayarak önüne dönmesine neden oldu. Hiç bu kadar aşağılandığını hissetmemişti ve daha fazla burada durmak istemiyordu.

"Yaptıklarınız için teşekkürler Üstat Walter. Gitsem iyi olacak."

Üstat yaptığı işe kısa bir ara verip Shawn için selam verdi. "Eğer ihtiyacınız olursa ya da sadece konuşmak için bile olsa istemeniz yeter."

Shawn da zoraki bir tebessüm ile selam verdikten sonra üstat odasından çıktı. Michael ve Calum' u görmek artık bardağı taşıran son damla olmuştu.

"Odama gitmenizi istiyorum." dedi sessizce.

Calum iç çekti ve "Babanız yanınızda olmamızı istiyor." dedi bıkkınca.

"Size odama gitmenizi emrediyorum."

Calum ve Michael kısa bir süreliğine birbirlerine baktı. "Fakat kralımız-"

"Ben de prensim ve size daha kaç kere gitmenizi söylemem gerekiyor?"

"Kralımızın emrine karşı gelemeyiz prensim."

"Öyle mi? Prenslerin emirlerine de karşı gelinmeyeceğini ve onların da idam edebildiğini biliyorsunuzdur o halde. Eğer kendisi benden bunu isterse seve seve sizi ejderhamın önüne atabilirim."

Arkasındaki Zayn Malik yanına geçtiğinde Calum ve Michael hiç düşünmeden yanlarından uzaklaştılar. Shawn bir kez daha kızarmıştı.

"Onların anladığı dil bu." demişti eli sargılı prens. "Öğrensen iyi olur."

Shawn kaşlarını çattı ve daha fazla kendi rezilliği ile karşı karşıya kalmamak için hızlıca yürümeye başladı.

"Hey." dedi arkasından gelen Zayn Malik.

Shawn durdu ve ona döndü. "Bir ders daha mı vereceksin yoksa?"

"Sen kim olduğunun farkında mısın?"

Shawn' ın aklı karıştı. Neyden bahsediyordu? O Shawn Mendes' ti. Kuzeyin veliaht prensi.

"Kaç yaşındasın?"

"Yakında on yedi olacağım."

"Çok gençsin, akıllısın. Bedenin kuzey kadar sert bir yer için fazlasıyla güçlü... O orospu çocuklarının senden korkmalarını sağlaman için hiç de geç değil."

"Benden asla korkmazlar."

"Sen bir kurtsun." dedi Zayn Malik. "Küçük insanlar ejderhalardan korktukları gibi kurtlardan da korkar. Tek yapman gereken onlara pençelerini göstermek."

"Bunları bana neden söylüyorsun?"

"Çünkü insanlar seni hafife alıyor. Oysa ne kadar tehlikeli olduğunun sen dahil kimse farkında değil." Ejderha Prensi' nin sol dudağının kenarı hafifçe yukarı kalktı ve ardından yoluna devam etti.

Shawn ise bir süre orada kalmıştı. Prensin söyledikleri onda gülme etkisi yaratıyordu.

Ben ve tehlikeli olmak.

Kendi kendine güldü. Shawn sadece yumuşak birisiydi. Tehlikeli değil.

Continue Reading

You'll Also Like

58.3K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
218K 21.1K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
90.8K 17.7K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
760K 63.2K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook