Renaissance in Blood ✾ Jikook

By aerdesu

2K 209 282

"gel ey gecedeki gündüz. çünkü sen gecenin kanatları üstünde, kuzgunun sırtındaki kardan ak görünürsün. ver b... More

1 ℘ bu aşk, gözleri bağlıyken bile nasıl görür gönlümüze giden yolları
2 ℘ fazilet güzelliktir ama güzel kötülükler şeytanın süslediği baş sandıklardır
3 ℘ güzelliğin iyiliğe eşit olduğu, ne kusursuz bir yanılsama
4 ℘ eğer hareket etmezsen, zincirlerini farkedemezsin

5 ℘ ey şaraptaki görünmez ruh, adın yoksa eğer, sana şeytan desinler

273 37 36
By aerdesu

Acı ve tatlılıkla dolu olduğunu görür bulunduğu yerin, 
ve dünyadaki her şeyin
bir örümcek ağına benzediğini,
işte bunun için yakınır
kendisinden ve aşktan

Pencereden içeri süzülen sıcaklık yaz aylarında alışılagelenin aksine kavurucu bir ateş gibi değil de, göğsüne yatırdığı oğlunun saçlarını okşayan bir anne sıcaklığında vuruyordu insanın yüzüne. Aziz Petrus Katedrali'nde sakin ve huzurlu bir sabaha başlamaya uyanmıştı ki herkes, kilisenin uzun koridorlarında bu erken saatte görülmeye alışık olmadık bir telaş hakimdi. Aceleyle atılan adımların sesleri ve rahiplerin geçerken aralarında kısık seslerle konuşmaları odama doluyordu aynı esnada. Üzerimi giyinmeyi tamamlamamdan en fazla birkaç saniye sonra, odamın kapısı çalındı. Gelen her kimse, rahatsız etmek istemiyor gibiydi ama acelesi olduğu da anlaşılıyordu. 

"Peder Felicio, bu erken bir ziyaret." 

Kapının hemen ardında duran ve yaşı benden oldukça büyük olan peder, kilisede yakın olduğum nadir insanlardandı. Çünkü yaşımın kilise halkına oranla küçük olması, insanlarla kolay iletişim kurmama engel sağlıyordu istemeden. Fakat Peder Felicio için aynısı söz konusu değildi. Bana yaklaşımı her zaman bir baba edasındaydı.

"Başımıza gelenden habersiz misiniz rahip?"

Hışımla içeri girdiğinde başını koridora uzatıp kimse olup olmadığını kontrol etti. Sonraysa hemen ardından kapatıp bana döndü. "Biz uyurken Jungkook, Enterdi* ilan edildi."

Mimiklerimi bile oynatamadan Peder Felicio'nun feri gitmiş donuk mavi gözlerine bakmaya devam ettim. Dışarının odaya vuran sıcaklığı yerini sakinleştiremediğim zihnimde adeta bir akarsuya bırakmıştı.

"Siz neden bahsediyorsunuz? Ya sebebi peki, sebebi neymiş?"

Peder Felicio odanın bir köşesindeki sandığın üzerine oturup sağ dizini birkaç kere ovaladı ve sıkıntıyla nefes verdi. "Başımıza çöken karanlık her geçen gün artıyor rahip, her geçen gün içimizdeki huzur korkuya yenik düşüyor." Boğazı düğümlenmişti, öne eğdiği başının üzerinden ağarmış saçları sarkıyordu. Başını çevirip pencereden dışarı bakmaya başladı devam etmeden önce. "Kardinallerden biri.. dün gece öldürülmüş."

Ortalama bir kilisede bile herkes, enterdi ilanının arkasından ciddi bir sonuç getireceğini bilirdi. Fakat bunlar çoğunlukla siyaset olayları çerçevesinde gelişirdi. Lakin bu sefer ki, kan donduran nitelikteydi. "Bu nasıl olur, kim yapar?"  Daha da önemlisi, neden yapar?

"Bunu babanızla konuşsanız daha iyi, çağırdığını söylemek için gelmiştim yalnızca. Oysaki olan bitenden habersizmişsin. Sana aradığın açıklamayı yapacaktır."

  

Hemen önünde soluklandığım geniş ibadet salonunun kapısına gelene kadar rastladığım tek şey etrafta birbirlerine haber yetiştirmeye çalışan ya da kabul salonunun önündeki halkı rahatlatmaya çalışan rahiplerdi. Çünkü olay kilisenin itibarının sarsılma meselesinden çok, insanların kendi can güvenliğini koruma zorunluluğu hissetmesiydi. Bu zorunluluğu duyanlardan biri de ben olsam da nedenini anlamadığım bir şekilde içim huzursuzlukla doluydu. Fakat daha fazla bunu bekletmek yersiz olacağından geniş kapıyı ağır ağır açtım. Babamı boş salonun en uzak ucunda, koltuğunda otururken bulacağımı sanırken o kapının hemen yanında bir masaya iki elini genişçe açarak dayanmıştı. Başını eğdiği masada önünde duran beyaz muma bakıyordu.

"Yanlış, nerede sence?"

Kalın sesi boş salonda yankılandı, uzun zamandır tenime değmeyen bir rüzgar gibi. Başını kaldırmadan muma bakıyordu yorgun gözlerle. Nerede yanlış, baba?  demeyi çok istedim fakat sustum, baba demenin bile saygısızca olacağı bir yerde sustum. 

O da öyle yapardı, karşısındakinin konuşmasını istemezdi lakin ondan gözlerini ayırmasını da istemezdi. Çünkü zaten kendisi gerektiği kadarını anlatırdı. Bana oğlum da demezdi mesela. Bir başkaldırıymış gibi sakınırdı o kelimeden. Herkesin bildiğini bilerek, kimse bilmiyormuş gibi davranırdı. Tabii eskiden beri süregelen bir şey değildi bu ama artık birçok kardinal, katoliklerinin evlenmesine ve haliyle çocuk yapmasına karşı gelmeye başlamıştı. Bu da en çok, hali hazırda Papa olmayı amaçlayan babamı etkilemişti. İçindeki küskünlük ve keder, bir şekilde daha derin bir sakinliğin altında bastırılmıştı.

"İnsanların davranışlarını öngörüp mani olamazsınız." dedim ona. "Kendinizde bir yanlış aramaya kalkmanız manasız."

Yüzünü kilisenin tavanına kadar uzanan renkli camdan pencereye çevirdi ve ellerini arkasında birleştirerek dışarı bakmaya başladı. "Kısa bir süre önce.. sanırım elimizden birini kaçırdık."

Dedikleri tüm odağımı üzerinde toplamama yetmişti. Çünkü bahsettiği şey her ne ise, bir gerçekliği olma koşulunda buradaki herkesin hayatını çok büyük ölçüde etkileyebilirdi. "Ne demek istiyorsunuz? Burada, kilisede mi?" Ben hemen arkasında tüm bedenimi sarmış dehşetle dikilirken, o başını geriye döndürmeyi reddetmeye devam ediyordu. "Peki ya bu duyulursa?"

"Geçerli bir kanıt elde edene kadar saklı kalacak. Halkı boşuna telaşlandırmak felaketten başka bir şey getirmeyecektir."

"Tek bir kişi olduğunu mu düşünüyorsunuz?"

"Tam aksine, bunun bir grup insandan ibaret olduğunu düşünüyorum. Böyle kan dondurucu bir şeyin arkasında büyük bir şey var, sandığımızdan çok daha büyük." Son cümlesini fısıldayarak söylese bile duymak zor değildi. Tüm sabah herkes etrafta bir kardinalin öldürüldüğünü birbirlerine fısıldayıp duruyordu fakat kimse asla nasıl öldürüldüğünden bahsetmemişti.

"Eğer sormamda sakınca yoksa, kardinal nasıl öldürülmüş?" Ağır ağır da olsa sonunda yönünü pencereden ayırdı ve dışarı bakmayı bırakıp bakışlarını gözlerimle buluştu. Çoktan dondurucu soğuk etkisini göstermeye başlamıştı bile fakat bugün ilk defa, o gözlerde çok daha farklı bir şey vardı. Papaz Gianpiero'nun, babamın gözlerinde çok derinlere hapsedilmiş de olsa korku, bir fidan gibi boy göstermişti.

"Bu bilgi gizli tutuluyor. Şimdi lütfen odana geri dön ve kimseye bir şeyden bahsetme, Rahip Jungkook."

Akşam saatleri gelip çattığında kilisenin ön bahçesi yeni yeni boşalmaya, can güvenlikleri için tanrının boyunduruğuna sığınmak isteyen halk da gitmeye başlamıştı. Aradan geçen uzun saatlerin, yorucu bir günün ardından çoğu rahip akşam yürüyüşünü bitirmiş kiliseye dönmekteydi. 

Babamın dediği gibi odama çıkıp oturmaktansa tüm vaktimi bahçede harcamış, belki de o kadar insan içinden gelecek tek kişiyi beklemiştim. Fakat tüm insanların yüzü aynı görünmeye devam etti gün boyu. Artık bırakmaya başladığımda ise tüm rahipler akşam yemeği için yemek salonuna çağrılmıştı.

Katedralin en geniş ve görkemli yerlerinden biri olan bu salon içerisine girdiğiniz andan itibaren sizi incecik detaylar barındıran mimarisiyle kendine çekiyordu. Yüzlerce kişinin aynı anda bulunabileceği kadar büyük olan alan birçok davete de ev sahipliği yapıyordu sık sık. Fakat normalde sessiz ve dinlendirici olan salon bugünkü olaylar yüzünden endişe ve panik halindeydi. Açıkçası ben de aralarında fısıldaşmakta olan herhangi iki kişi daha görmeye kendimi hazır hissetmiyordum. Yemek faslını yapabildiğim kadar hızlı atlatıp odama varmak için merdivenlere attım kendimi. Bu saatlerde tüm kilise halkı akşam yemeği ile meşgul olduğundan yollarıma açılan tüm koridorlar bomboş ve sessizdi. İhtiyacım olan sessizliği daha odama varmadan bulduğuma seviniyordum çünkü kapıyı açar açmaz beni bulan şey, beklediğimden çok daha farklıydı. 

Kapıyı kapatmadan uzanıp küçük not kağıdını elime aldım ve üzerindeki beyaz, ince ipi çözdüm. 

Rahip Jeon Jungkook'a

Yüzünüzü görmek parlak bir iz bırakıyor bende rahip, onu daha fazla saklayacak mısınız?

Jimin

Düşünmeyi çoktan bırakmışken bedenim hızla pencereye atıldı. Ahşap kenarlığı yukarıya, hemen başımın üzerine kaldırıp karanlık arkabahçede gezdirdim gözlerimi. Biraz öne eğildiğimde yakınlarda bir ağacın gövdesine yaslanmakta olan bir bedeni zar zor seçebilmiştim.

Bir akşam vakti buraya, öylece katedralin bahçesine mi gelmişti gerçekten? Ağacın dibindeki karaltıya tekrar baktığımda vakit kaybetmeden camı kapattım ve kapıyı çarparak geldiğim yoldan geriye aceleyle gitmeye başladım. Demin huzurlu sessizliğinden hoşnut olduğum koridorlar önümde uzuyor, sanki göğsüme basınç yapıyordu. Katedralin girişine geldiğimde fark ettiğim şey, odanın yerine atılmış küçük mektubu hala sıkı sıkıcı avucumun içinde tutuyor olduğumdu. Biraz önce ağacın gövdesine dayanmış olmasına rağmen ben yanına ilerlediğimde onu hemen dibinde otururken bulmuştum. 

"Şuna bak rahip, koskocaman bir ağacın dibinde böyle küçük ve renkli çiçekler büyüyebiliyor." Ufak ellerini hemen yanında oturduğu kapanık birkaç çiçeğin üzerinde gezdirdikten sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Belki biz de Dünya'da böyleyizdir." Sırtını yukarı bakmakta iken geriye yasladı, bense yanına aynı şekilde oturdum. Tüm gece bu kısa sessizlik bile sürse, beni rahatsız eden hiçbir saniyesi olmayacağına emindim. 

"Bu çiçekleri sana hediye ediyorum." Ama sesini özletmeye fırsat bırakmadı.

"Fakat onlar hala topraktalar. Onlara sahip olamam." 

Başını yasladığı ağaç gövdesinden kaldırmadan bana doğru çevirip hafifçe gülümsedi. Benimse karanlığın neye benzediği hakkında hiçbir fikrim kalmamıştı. "Esas nokta da burada işte, ölü birkaç çiçeğe herkes sahip olabilir ama sen canlılarına sahipsin. Hem de tam burada." Ben de yüzümü ona döndürdüğümde karanlık da olsa parlayan gözlerini seçebiliyordum. Birkaç saniye öylece geçti. Bakışların birleştiği şey neydi? O tüm bu karmaşa içinde, bana baktığında ne görüyordu?

Fakat kısa süreli bir esintiydi bu. Yüzünü tekrar yukarı kaldırdı ardından. "Bugün hava çok güzel, ben de sana öğretebileceğimi düşündüğüm için geldim." 

Merak içinde kalsam da baktığı yere bakmaya devam ettim. "Öğreneceğim şey nedir?"

İşaret parmağını gökyüzüne doğru kaldırdı. "Onların bir ismi olduğu."

"Kimlerin?" Gözlerimi irice açarak gösterdiği yöne baktım. 

"Yıldızların." Kolunu iyice kaldırıp bana doğru eğildi ve belirli bir tanesini göstermeye çalıştı. "Mesela o Capella, bazılarına göre güveni temsil ediyor. Ona bakanların yanlarında güvenebilecekleri bir şey olduğunu hatırlamaları için. Bilimsel bir kanıtı yok tabii."

Anlattığı şeyleri şaşkınlığımı gizleyemeden dinledim. "Yıldızların isimleri mi var, her birinin mi?"

Elini indirerek gülümsedi fakat bu daha sonra bir kahkaha olmaktan kendini alamamıştı. "Şimdilik bir çoğunun diyelim."

"Ya diğerleri! Onların ismi ne?" İşte bu noktadan sonra tanıyabildiklerini teket teker anlatmaya başladı. Bense hiçbirinde heyecanımı gizleyemeden öne eğilip gösterdiği yönlere baktım. Belki de gelmek için doğru bir an kovalamıştı onca gün boyunca. Ancak haklıydı da, bugün gökyüzünün oldukça parlak olduğu bir gece yaşanıyordu.

Anlatmayı bitirdiğinde başını tekrar ağaç gövdesini yaslayıp gözlerini kapattı. Bir süre daha bahçenin havasını, hafif esen yaz rüzgarını içine çekti. Sonrasında ise beni şaşırtacak bir kararlılıkla konuşup, sessizliği böldü.

"Yarın akşam, seni gelip buradan çıkaracağım."


Yazar Notu

Enterdi: Bir bölgede kilisenin bir süre nikah vaftiz ölü gömme gibi dini törenleri durdurmasıdır. Önemli olaylardan sonra genelde uygulanır.

-Uzun bir aradan sonra pek de tatmin edici bir bölüm olmadı bu yüzden üzgünüm ve maalesef sınav yüzünden yazmaya pek vakit bulamıyorum. Ama bu bölüm atmayacağım demek değil, geç de olsa hep gelecek. Kendinize iyi bakın 🌻

Continue Reading

You'll Also Like

17.6K 2.7K 30
biz harikalar diyarını bulduk, sen ve ben onun içinde kaybolduk. ve bu sonsuza dek sürebilirmiş gibi davrandık.
13K 2K 46
Gerçek kişi ve olaylarla hiçbir ilgisi yoktur tamamen hayali karakterlerdir Necip Fazıl'ın "insandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem" dediği yerde...
63.5K 4.8K 28
İlkin geçmişte yaşanan tatsız durumları bir daha yaşamayacaktı. Gelecek sefer Barış Alper'in yanından dahi geçmeyecekti.
67.4K 5.6K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...