Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.6K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉21. Bar🔮

16.5K 845 77
By BookGanstas

Ağzıma su doldurduktan sonra kapıyı açtım. Karşımda Alya'yı görmemle ağzımdaki suyu yüzüne fışkırtmam bir oldu. Refleks olarak gözlerini kapatıp elini yüzüne götürüşünü izledim şaşkınca. "Yarabbi şükür elhamdülillah." dedikten sonra yüzünü sildi.

"Yakışıklı! Kaç saattir banyodasın çık artık!" diye bağırdım kapının yanında beklerken. Resmen ağaç etmişti beni burada. "Bak zaten çirkinsin bir de yüzünü bu kadar çok yıkayıp mahvetme!" diye bağırmaya devam ettim. O görmese de sırıtıyordum. Yüzüne bir nevi tükürdükten sonra kendini banyoya atmıştı ve sanırım 15 dakikadır içerideydi. Nedense moralim yerine geldi. Öyle birdenbire yani.

"Ya tamam ben de çok misafirperver sayılmam belki ama sen bildiğin..." dedi ve biraz sustuktan sonra bir köpürme sesi geldi. Sanırım şampuanı eline boşaltmış yüzünü yıkıyordu. Yüzümdeki sırıtış büyürken kollarımı birbirine bağladım. Kızın yüzüne tükürmüştüm bildiğin. Belki de suçluluk hissetmeliydim ama o da öyle birden belirivermeseydi karşımda. Zaten aklım allak bullak. O anki yüz ifadesi gerçekten görülmeye değerdi. Sanırım hayatım boyunca unutamayacağım.

"Ayrıca yüzündeki sırıtmayı da sil!" dedikten sonra ovalama sesleri geldi. Bir an yüzüm düşerken kapıya baktım delik var mı diye. Nereden bilebilirdi ki? Oradan beni görmesi imkânsızdı. "Boşuna kapıya bakma. Yüzüm köpüklü, gözlerim de kapalı zaten," diye de ekleyince korkmaya başladım. Bu neydi şimdi? Altıncı his? Kehanet? Katil içgüdüleri?

Konuşmasını bitirdikten sonra öksürmeye başladı. "Sana laf yetiştireceğim diye ağzıma şampuan kaçtı... Aptal." Tekrar öksürdükten sonra bir gargara sesi geldi. Bende artık dayanamayıp küçük bir kahkaha attım. Bu kız gerçekten inanılmaz biri. Aklına gelenleri hiç düşünmeden direk pat diye söyleyebiliyordu. Sonuçlarını hiç düşünmeden olaylara her türlü dalıyordu. Bir de sonra içinden kolayca sıyrılıyordu ya en göze batan da buydu. Her duruma bir cevabı vardı ve asla hiçbir lafın altında kalmıyordu. İnatçıydı. İnanılmaz derecede inatçıydı. O yüzden bu kadar ileri gitmiştim. Farklı tepkiler veriyordu, ilgimi çekiyordu.

Kapı yirmi dakika sonra açılınca derin bir nefes aldım ve burnuma tanıdık bir koku doldu. "Bu kadar abartmasaydın tamirci kız, görende üstüne kustum sanır," dedikten sonra yüzünü buruşturdu. "Abartmak mı? Resmen yüzüm DNA'larınla doldu," dedi dehşetle. "Bu iyi bir şey tamirci kız. Belli mi olur, belki DNA'larım bir işe yarar da yüzün falan güzelleşir. Benim gibi olursun ha?" dedim ukalaca.

Kafasını kaldırıp tekrar bana dehşetle baktıktan sonra, "Allah korusun, ne biçim laf öyle," deyip lafı yapıştırdı. Kafasını oynatınca tanıdık koku tekrar burnuma doldu. Elimle çenesini tutup yukarı kaldırdım. Bu yaptığımla biraz şaşırsa da geçen yaptığı gibi yere uçurmadı beni. Herhâlde daha cani planları var diye geçirsem de içimden yine de kendime engel olamadım. Elimi çenesinden çekmeden yüzümü yüzüne daha fazla yaklaştırdım. Dudaklarımız birbirine çok yaklaştığında yüzünü sağa döndü.

"Şansını daha fazla zorlama bence," dediğinde bir hamle ile yanağını koklayıp geri çekildim. Yumruğundan kıl payı kurtulmuştum. Tam bir şey söyleyecekken sözünü kesip, "Sen yüzüne benim aftershavemi mi sürdün?" diye sordum ilgiyle. Elini tekrar gevşettikten sonra bende rahatladım. Sağı solu belli olmaz. Her an bir yerden yumruk yiyebilirim. "Şey, yüzümü o kadar çok yıkayınca çok kurudu o yüzden şey ettim..." derken masumlaştı.

Gözlerini yerden alıp elini göğüs hizama getirdikten sonra, "Ha bir de şampuanını hep bitirdim ama merak etme yenisini alacağım," deyip elini salladı sakin ol dercesine. "Böyle yaparak bana hiç yardımcı olmuyorsun," diye fısıldadım.

Elimle alnımı ovuşturduktan sonra biraz ciddileşip, "Senin ne işin var burada? Saatin kaç olduğundan haberin var mı?" diye sordum durumun garipliğini anımsadığımda. Duyduklarıyla ellerini birbirine çarpıp, "Doğru ya ben sana bir şey sormak istemiştim," dedi. Sağ yanağı ve sol yanağı gerilmeye başladı. Böyle tarif ediyorum çünkü bu gülümseme değildi. Yüzü o hali alırken bende sormadan edemedim, "Ne oldu iyi misin?"

Hala bozmazken "Yiii, iyiyim." diyebildi sadece. "O zaman niye çarpılmış gibi duruyorsun?" Derin bir nefes verdi ve ifadesi tekrar eski haline döndü. "Bunu yaptığıma hala inanamıyorum," diye mırıldandı kendi kendine. Ne yaptığını ben de anlasam bir. "Kasma kendini de ne söyleyeceksen söyle. Bir de kendin ol, sana hiç yakışmıyor."

"Tamam, söylüyorum ama sakın yanlış anlama yoksa döverim." İşaret parmağını kaldırdı tehdit edercesine. Küçük bir nefes verdikten sonra, "Benimle bara gelir misin?" dedi ve gözlerini yumup kafasını yere eğdi.

Bir dakika, ne? Benimle bara gelir misin mi dedi biraz önce? Bara? Benimle? İkimiz? Ne alaka?

Benim de ağzımdan sadece, "Ne?" diye bir şaşkınlık ifadesi çıktı. Bara? Başını yerden kaldırıp gözlerime baktı ve tekrar sordu, "Gelmez misin?"

Hala şaşkınlığımı üzerimden atıp cevap verememiştim. Acaba durum daha ne kadar garipleşebilirdi? Benden cevap gelmeyince tekrar konuştu, "Neyse biliyordum zaten hiç sormamışım farz et," deyip kapıya doğru yöneldi. Tam yanımdan geçecekken kolundan tutup kendime doğru çektim. Aramızdaki mesafe kısalınca bir adım geriye atıldı. Kolunu bırakırken, "İlk önce neler olduğunu anlat," diye emir verdim. Niyetinin eğlenmek olduğunu düşünmüyordum doğrusu. Bara gidecek bir tipe benzemiyordu. Gerçi söz konusu o olunca hiç belli olmaz çünkü hiçbir hareketi öngörülemezdi.

Çalışanı Emre hakkında saçma sapan, abuk sabuk bir şeyler anlattı. Yarısını anlamamıştım bile ki kendinin anladığından da emin değildim. Ardından çok fazla zamanımız olmadığını söyledi. "Peki neden benden yardım istiyorsun?" diye sordum en merak ettiğim noktaya değinerek. İtiraf edeyim Emre'ye ne olduğu çok da umurumda değildi. Kocaman adam, istediğini yapar sonuçta.

"Damsız almıyorlar," dedi pat diye.

Dam? Bu durumda ben dam mı oluyorum? Benden dam olmamı istiyor. Benden.

Bunun tam tersi olması gerekmiyor muydu? Bu uygulama erkekler için geçerliydi, kız haliyle içeri girememiş miydi? Tabi ben buna boşuna yakışıklı demiyorum ki her halinden belli belalı bir tip olduğu. Ben olsam ben de almazdım içeri.

Sonra toparladı hemen. "Söyledim ya kimse müsait değil en son çare sen aklıma geldin." Kıpırdanıp dururken ayağıyla ritim tutturdu. Nedense söylediklerine canımı sıkılmıştı. "Son çare aklına ben geldim?" diye sordum ifadesiz ve soğuk bir tonda. Sonra devam ettim. "ilk önce aklına kim geldi? Yavuz mu?"

Bana anlamayarak garip garip baktı. Kaşlarını hafifçe çatmıştı. "Senin neyin var allasen? Gelmeyeceksen gelmeyeceğim de burada durup daha fazla zaman kaybedemem." Bana meşhur yan bakışını atıp tekrar kapıya doğru yöneldi. Gelmeyeceğim demedim ki tamirci kız. Böyle bir eğlenceyi kaçırır mıyım sanıyorsun?

"Seninle gelirim ama karşılığında bir şey isteyeceğim!" diye bağırdım arkasından. Dediklerimi duyunca olduğu yerde kaldı. Birkaç saniye boyunca kıpırdamadı ama sonra başını hafif bana doğru çevirdi. "İstediklerini yapmayacağım," dedi omzunun üzerinden. Tekrar çevirdi kafasını ama gitmedi. Gidemedi. Gidemedi çünkü bana ihtiyacı vardı. Son çareydim. Beline doğru inen sarı saçlarına baktım. Hafif dalgalı bukleleri sırtından aşağı doğru dökülüyordu. Siyahin üzerinde daha canlı bir sarı rengindeydiler. Böyle saçlarına bakınca normal bir kız gibi görünüyordu. Tamirci olmayan. Şiddete meyilli olmayan. Biraz önce bana bara gidelim demeyen sıradan bir kız.

Söyleyeceklerim dilim ucundaydı ama öylece saçlarına bakıyordum sadece. Ağzımı açtım konuşmak için ama bir şey demeden kapattım. Hadi söyle artık. Söyle. Böylesi çok daha iyi olacak. Çok çok daha iyi. "Bir daha karşıma çıkmayacağına söz ver."

Sesimde hiçbir duygu barındırmamaya çalışıyordum. Bu sefer vücudunu tamamen bana doğru döndü ve sorarcasına baktı gözlerime. Gerçekten gözlerime baktığı sayılı anlardan bir tanesi. Meydan okumuyorken gözleri yumuşak bir karamel rengindeydi. Bu kız bana öyle bakmamalıydı.

Artık hayatımdan çıksan diyorum. Bu ikili delilik sona erse. İkimiz için de en hayırlısını diliyorum. Hiç olmamış gibi davranabilmeyi. Bu yok ediciliği anlayabilmeyi. Bir bilsen ne kadar yürekten istiyorum.

Artık dayanamayıp, "Bir daha karşıma çıkma. Beni gördüğün yerde tanımıyormuş gibi yap, hatta beni hiç görme," diye sıraladıktan sonra, "Ha bu arada ben senin arkadaşın değilim bunu da unutma. Bir daha son çare de olsa aklına ben gelmeyeyim," dedim kararlı ve soğuk bir tonda.

Lütfen görmeyeyim seni, bir yerlerde karşıma çıkma. Konuşmayalım, bakışmayalım, ne olursun.

Gözlerini bir an benimkilerden ayırmıyordu. Söylediklerime bir anlam vermeye çalışıyordu. Başını yana yatırdı belli belirsiz. "Benden bu kadar çok nefret ettiğini bilmiyordum," dediğinde bakışlarımı hafif bir alaycılıkla süsledim. "Yanlış anlama insanı sadece sevdiği kişiler üzer ve sadece sevdiği kişilerden nefret eder," dedim ciddi ama umursamaz bir ses tonuyla.

Biraz önce gözlerinde bulunan parıltı söner gibi oldu. Hala karamel ama artık yumuşak değildi, biraz daha koyu bir renk. Kendini şöyle bir toparlayıp, "Peki, çok fazla zorlanacağımı sanmıyorum," dedi omuzlarını kaldırıp. "Sen de benim karşıma çıkmazsın, olur biter," dedikten sonra, "O zaman gidiyor muyuz?" deyip hafifçe gülümsedi. Yapay. Nedense bu gülümseme yapay gözüktü gözüme. Bende kapıda beklemesini ve beş dakikadan hazır olacağımı söyledim. Ardından tıpkı onun gibi siyahlara büründüm. Bir ara neden böyle bir şey yaptığımı sorgulayacak oldum. Ben dam olarak gidiyordum, siyah olmamı gerektiren bir durum yoktu. Kendi kendime göz devirdim ve sorgulamadan çıktım.

*****

Alya

Dediği gibi yaklaşık beş dakikada hazırlanıp dışarı çıktı. Benim gibi simsiyah giyinmişti. Bana doğru yaklaşırken koyu renk saçları benimkilerin aksine kıyafetiyle hiçbir karşıtlık sergilemiyordu. Yürüyen bir gölge gibiydi karanlıkta adeta. Biraz önce benden ne kadar nefret ettiğini gayet iyi belli etmişti. Bu beni şaşırtmamalıydı aslında. Ben ondan yardım isterken o bana bir daha karşıma çıkma demişti.

Sanki ben de sana bayılıyordum. Olur olmaz tamirhaneye gelen de bendim çünkü. Aptal.

Sorun yok. Bu şekilde olan tek sorunu çözmüş bulunuyoruz değil mi zaten. Hatta Yavuz için de endişelenmeme gerek kalmamıştı. Ben demiştim. Bir hafta içinde bıkar demiştim. Yanımdan bir şey söylemeden geçip arabaya binince bende onu takip ettim. Hiçbir şey olmamış gibi davranmayı düşünüyordum. Zaten bugün bittikten sonra bir daha görmeyecektim onu. Şu an Emre'ye odaklanmam lazımdı. Tek motivasyonum bütün bunlar bittiğinde dövebilecek bir Emre'nin olmasıydı.

Bana şu yaptırdığına bakar mısın? Resmen Zeyd Arkan'dan yardım istemiştim. Şu hayatta düşmanım diyebileceğim tek kişiden yardım istemiştim. Üstüne üstük o da buna tepki olarak bir daha karşıma çıkma demişti bana.

Merak etme çıkmam. Zaten benim seninle işim olmaz. Benim için sorun veya bela olarak tanımlanabilecek birinin karışına niye çıkayım ki ben. Ah Emre. Ben sana bunun hesabını soracağım. Görürsün. Gece gece beni yatağımdan çıkardığın yetmedi bir de bu sevimsiz antipatik kişilikle muhatap ettin ya...

Yine de sordum kendime. Neden? Neden birden bire böyle bir şey söylemişti. Ben aramızda geçen saçmalıklardan rahatsız olurken o hiç de rahatsız bir tavır sergilememişti oysaki. Laf sokarken, merak ederken, beni provoke ederken gayet de eğlenir bir hali vardı hep. Şimdi birden bire hiç yoktan ne olmuştu? Ne değişmişti?

Sessizliği bozan Zeyd oldu. "Nereye gidiyoruz?" Adresi verdim ona. Arabayı hızlıca sürmeye başladı. "Sıkı tutun uçma sonra," deyip sırıttı. Benimle son bir kez daha uğraşmak istiyordu herhâlde. "Ben iyiyim sen kendini düşün," diye karşılık verdim. "Alışkınım yani." Birden arabayı sollayınca kafamı cama vurmaktan son anda kurtuldum. Beni sinir etmekten zevk alıyordu resmen. Antipatik.

Bara yakın bir yere park ettikten sonra kapıya doğru yürüdük. Zeyd'in kolundan tutup durdurdum. "Bir dakika ilk önce plan yapmamız lazım."

Evet, plan yapmamız lazım. Nasıl yapılıyordu o? Ben plan yapmam genelde. Öyle pattadak dalarım. Biraz düşündükten sonra, "Emre'yi bulup dışarı çıkarıyoruz, eğer gelmek istemezse kafasına vurabilirsin ama bayıltma amaçlı," diye ekledim. Kısacası dalıyoruz işte. Hem de pattadak. En bi sevdiğim.

"Gerçekten süper bir plan ben de buraya eğlenmeye geldiğimizi zannetmiştim," diye dalga geçti. "Ya dalga geçme ben ciddiyim." İç geçirdim. "Tamam, anladık, ilk önce içeri geçelim Emre'yi bulduğumuzda gerisini düşünürüz," deyip yürümeye devam etti. Biraz önceki dalyan çocuk bizi içeri alırken 'al sana erkek' dercesine dik dik baktım. Bulamam mı zannetmiştiniz? Ben istersem yaparım. Yeter ki isteyim. Saçlarımı savurdum.

İçeri girince donup kaldım birden. Şimdiye kadar sadece içeri girmeye odaklanmıştım ama girince öylece kalmıştım. Tamam, itiraf ediyorum daha önce böyle bir yere hiç girmemiştim. Neden mi? Çünkü ilgimi çekmemişti hiç. Çünkü müzik dinlemeyi sevdiğim kadar yüksek sesli müzikten nefret ederim. Çünkü kalabalıktan daha da çok nefret ederim. Ve burada hepsinin karışımı bir ortam vardı. Çok daha fazlası da vardı. Sadece dizilerden gördüğüm kadarıyla bir şeyler canlandırmaya çalışmıştım tabi gözümde ama böylesine yoğun beklememiştim.

Daha önce hiç gelmediğim için şükrederken bunu da Emre'nin acısını çıkarılacaklar listesine ekledim. Ne işim var benim burada ya. Benim için eğlenmek gece yarılarına kadar çılgınca kitap okumak ya da bir geceye bir sezon dizi sığdırmaktan ibaret. Bir anlığına 'ne hali varsa görsün' deyip girdiğim gibi çıkmak bile geçti aklımdan. Sonra bilegimde bir el hissettim. Hızla önce elime sonra elimi tutan elin sahibine kaydı gözlerim. Zeyd. Elimi çekiştirince hala girer girmez donup kaldığım o noktada amaçsızca dikildiğimi fark ettim. Sesini duyamasam da dudaklarının 'haydi' dercesine şekil aldığını gördüm.

Bir kez daha kalabalıkta gezdirdim gözlerimi. Burada Emre'yi nasıl bulacaktık ki. Ben buraya karışsam kendimi bile bulamazdım. Sosyofobi oldum şu an. Kapatın müzikleri duyuru yapacağım! Gezegen mi yoktu hepiniz buraya toplandınız!? Bu ne kalabalık? Haydi dağılın herkes evine. Zeyd bir kez daha elimi çekiştirince kendime geldim. Siz durun ya. Ben giderim evime. Valla hiç bozmayın keyfinizi. Hiçbirinizle işim olmaz. Hatta çıkarken kapıdaki dalyan çocuğa bir daha gelirsem damlı damsız fark etmez beni sakın içeri almayın diye tembihleyecektim. Öne doğru bir adım attım. Ben sonunda kıpırdayınca gittiği yere beni de çekiştirmeye devam etti. Peşine takıldım hemen. Umarım nereye gittiğini biliyordur.

"Biraz daha sıkarsan moraracak!" "Hi? Ne?" deyip Zeyd'e baktım. Göz ucuyla elini gösterince biraz önce elimi tutan elini sımsıkı tuttuğumu fark ettim. Şaşkınlıkla tam elimi çekecekken, "Tut ama sıkma, şimdi kaybolursun burada bir de senle uğraşmayayım," dedi elimi bırakmayayım diye sıkıca kavrayarak. Buna rağmen çektim elimi elinden. Evet, kaybolma ihtimalim olasıydı ama yine de onunla el ele gezmekten iyidir. Hem fena mi, belki kaybolunca Emre'yi daha kolay bulurdum.

Tekrar ilerlemeye başladığında onu gözden kaçırmamak için etrafıma bakınamadım bile. Nereye gidiyordu acaba. Sonunda biraz daha sakin bir köşede durup bana döndü. "Her yeri görebilmemiz için en elverişli yer burası. Böyle ürkek bir tavşan gibi etrafa bakınmayı bırak ve gözünü dört aç, senin görme ihtimalin benimkinden yüksek. Daha fazlasını yapamam." Bir kere ben ürkek bir tavşan gibi falan etrafa bakınmıyorum. Emre'yi arıyorum sadece. Benim etrafla ne işim olur. Sanki hiç etraf görmedim. Dişlerimi birbirine bastırdım. Ama görmedim ki zaten. Derin bir nefes aldım. Burası ne kadar iğrenç kokuyor ya. Söylediği gibi gözümü dört açtım. Neredesin Emre? Neredesin ya? Neredesin?

Zaman geçiyordu ama hala hiçbir yerde Emre falan yoktu. Gözlerim sinir bozucu bir şekilde habire dans eden insanlara takılıyordu. Yanıp yanıp sönen ışıklar ve insanların kıpırtısı karıştıkça başım döner gibi oluyordu. Ya bir durun ya. İki dakika bir durun. Şu Emre'yi bir bulayım sonra ne haliniz varsa görürsünüz. Kulaklarım uğuldamaya başladı. Ruh halim gittikçe bozuluyordu. Bir şeyler kırıp dökme isteği baş göstermeye başladı. Bu negatif enerjiyi etrafa ben mi yayıyorum o mu benim etrafıma yayılıyor? "Etrafa odaklan, bütün gece burada dikilemeyiz," deyince Zeyd kulağıma sıçradım.

"Bakıyorum zaten," diye karışlık verdim dişlerimi sıkarak. "Bakmıyorsun. Yeterince dikkatli bakmıyorsun." Elimi yumruk yaptım. Zaten cinlerim tepemde. Ruh halim yerin dibinde. "Işıklar başımı döndürüyor." Elimde değil odaklanamıyorum. Ben bu ortamda Emre'yi asla bulamam. Bu ortamda kimse kimseyi bulamaz bence. Işıklardan dolayı rengini pek belli etmeyen gözlerini dikti gözlerime. "Ne yapayım ışıkları mı söndürteyim? Senin için mekânı mı kapattırayım. Binayı mı tahliye edeyim ne yapayım anlamıyorum ki..." diye söylenirken bana mı söyleniyor kendi kendine mi bilemedim. Şaşkınlıkla baktım suratına. İyi de ben bir şey yapmasını istemedim ki. İstedim mi? İstemedim. Yutkundum.

"Sen artık gidebilirsin, içeri girdim nasılsa," dedim ona ifadesizce. Çok komik bir şey söylemişim gibi bir ifade belirdi yüzünde. "Ben gidersem sen buradan canlı çıkamazsın tamirci kız." Dişlerimi birbirine bastırdım. Evet, gitmesini istemiyordum. Burada yalnız kalmak istemiyordum. Antipatik bile olsa yanımda olması işime geliyordu ama sinir bozucu tavırları zaten yerin dibine yaklaşmış ruh halime katkıda bulunmuyordu. "Sana ihtiyacım yok." Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Var," dedi benim bilmediğim bir şey biliyormuş gibi. Şeytan diyor bütün hıncını bundan çıkar. "Kişisel algılama yakışıklı, ben bir söz verdim mi tutarım."

Zaten ben de kişisel algılayacak kadar naif değilim. Göz ucuyla siyahlar içindeki haline baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş rahat bir tavırla duvara yaslanmıştı. Sanki her yeri görebilelim diye değil de sırf cool bir şekilde duvara yaslanmak için burayı seçmişti. Yapar mı yapar. İnanırım. Ne müziğin ritmine uyum sağlayan bir harekette bulunuyordu ne de etrafa her hangi bir ilgi gösteriyordu. O bara gelmiş gibi değil de bütün bu insanlar onun bulunduğu yeri bar yapmış gibi bir hali vardı.

"Arkadaşının nerede olduğu benim alnımda belirivermeyecek Al-ya." Adımı üstüne basa basa söylemişti. En azından adımı bildiğini anlamış oldum. Göz ucuyla bakmayı bırakıp dikkatimi ona verdiğim için söylemişti bunu. Yine de bakışlarımı kaçırmadım. "Bir şey soracağım," dedim kendimi tutamayıp. "Sen hiç gelmez misin böyle yerlere çünkü en az benim kadar iğreti duruyorsun." Yaslandığı duvardan doğrulup bana doğru yaklaştı. Başını yana doğru yatırmış ilgiyle gözleri yüzümde geziyordu. Hay senin soracağın soruya dedim kendi kendime. Ne diye durduk yere dikkatini üzerime çekiyorum ki? Hayır sana ne geliyor mu gelmiyor mu.

"En az senin kadar iğreti durduğumu düşünüyorsan bence burada nasıl durduğundan gerçekten bir habersin. Benim ilgisizliğim burada bir işimin olmamasıyla alakalı oysa sen girdiğimizden beri etrafındaki üç ila beş metrelik bir kapasıma alanına 'ben buraya ait değilim' sinyalleri yolluyorsun." Kaşlarımı kaldırdım. Öyle mi yapıyordum ben ya? "Bu kadar kasarsan ışıklar başını döndürür tabi ki." "Pardon ya, ben eğlenmeye geldiğimizi unutmuşum bir an, neden kasıyorsam değil mi..." diye söylenirken ona sırtımı dönüp başımı yine insan yığınına çevirdim.

Nereye baktığımın bile farkında olmayarak söylediğini düşünüyordum ki birden tanıdık bir şeyler dikkatimi çekti. Hızla başımı o yöne çevirip dikkatlice bakındım. "Orada! İşte orada," diye haykırdım coşkuyla Zeyd'e. Parmağımla Emre'yi gördüğüm yeri işaret ediyordum. Birkaç saniye sonra gözden kaybolsa da en azından artık nerede aramam gerektiğini biliyordum. Vakit kaybetmeden oraya doğru yönelirken omzumun üzerinden bir bakış attım Zeyd geliyor mu diye. Hala ilgisiz bir tavrı vardı ama en azından peşime düşmeyecek kadar umursamaz değildi.

İtinayla kalabalığın arasından hızlı bir şekilde geçmeyi başarıp Emre'yi gördüğüm yere vardığımda Emre ortalıktan çoktan kaybolmuştu. Bakınırken kendi etrafımda bir tur döndüm sonra gözlerim 'sadece personel' yazan kapıda takılı kaldı. Zeyd'le bakıştık. Ardından ise tedbirle etrafa göz atıp kapıyı açtım. Uzun karanlık bir koridorun sonunda yine sadece bir kapı vardı ve bu defa tereddüt bile etmeden onu da açtım. Çünkü ben plan yapmam, pattadak dalarım. Huyum kurusun.

İçeri dalar dalmaz karşımda Emre'yi gördüm. Bana şaşkın şaşkın bakarken, "Ne arıyorsun burada nasıl girdin?" diye sordu. Arkadan gelen Zeyd'i görünce anladı tabi nasıl girdiğimi. Alya'da çareler tükenmez, öğrenemedin mi bunu Emre efendi. Bir damımın olmaması beni dışarıda tutmaya yetecek mi sandın. Bak nasıl da dam buldum kendime. Hem de en zengininden. Emre bana 'Bula bula bunu mu buldun' bakışı atarken, aynı anda bizi apar topar duvarın arkasına sürükledi. "Çabuk saklanın! Şimdi burada olurlar, sizi görürlerse gebertirler," dedi telaşla.

Etrafıma baktığımda önümde küçük lavabo duruyordu. Çömeldiğimiz yerden kalkıp önümdeki küçük pencereden Emre'ye baktım. Bizim bulunduğumuz yer karanlık olduğu için bizi görmüyordu. Kapı açıldığında Emre kendine çeki düzen verdi ve içeri üç tane adam girdi. İçlerinden biri çok tanıdık geliyordu ama nereden olduğunu bir türlü çıkaramadım. İçlerinden en çirkin olanı -Allah affetsin- konuşmaya başladı. Sanırım mafya babası buydu.

Yalnız bu kurgu pek olmamış be hayat. Yine mi bana game over? Böyle mafya babası mı olur. Hani bunun kasları? Ayda yılda bir belaya bulaşıyoruz onda da payımıza düşene bak. Allahtan mafyalara ilgi duymuyorum çünkü bu adam bildiğimiz kel. Gözlerimi yumdum. Sevgili iç ses lütfen susar mısın çünkü bu muhabbetin ne yeri ne de zamanı.

"Malı neden teslim etmedin?" diye sordu adam. Ben bunları her gün izliyorum dizilerde falan ama bu gerçek mi ya? Gerçekse benim ne işim var bunların içinde. Ben küçük çaplı adrenalinlerle yetiniyordum aslında. Mafyaya falan çok da gerek yoktu. Böyle mal falan. Şu önümdeki sahne o kadar gerçek dışıydı ki korkmuyordum bile. O her gün izlediğim kurgular gibi sadece izliyordum benimle bir alakası yokmuş gibi. Teknik olarak yoktu zaten.

"Aslında ben buraya vazgeçtiğimi söylemek için geldim," deyip cebinden çıkardığı parayı adamın eline tutuşturdu Emre. "Aslanım Emre!" diye bağırdığımda Zeyd beni kendine çevirip duvara yasladı sonra da eliyle ağzımı kapattı. "Manyak mısın sen, ne bağırıyorsun. Yakalanacağız şimdi," diye fısıldadı. Gümüş gözleri fırtınalıydı. Sanırım ilk kez bu kadar yakından bakıyordum gözlerine. Gerçekten çok ilginç bir rengi vardı. Yağmurlu gökyüzü.

"Elimi çekiyorum şimdi, sen de duygularına hâkim ol tamam mı," diye uyardı. Ay pardon ya, ben tabi alışık değilim böyle mafyaya falan ondan boş bulundum. Birazdan Zeyd'de mafya çıkarsa tam ters köşe olur değil mi. Bak onda vardı o kurgulardaki mafya tipi. Başımı aşağı yukarı salladım uslu uslu sonra eline hafifçe çekti. Sağ elini de bileğimden çektikten sonra ovalamaya başladım. Normalde böyle bir hareket yapsa çoktan tekmeyi yemişti ama bu defa hak etmiştim.

"Tamam anlıyorum, zaten sana deneme süreci vermiştik becerebilir misin diye." Gözümü Zeyd'den alıp tekrar pencereden bakmaya başladım. Zeyd'de aynı ilgiyle konuşmaları dinliyordu. Ben ters köşeyi Zeyd'den beklerken mafya bey amca yapmıştı. Madem olay kendi kendine çözülecekti bana niye bu kadar tantana yaptırıyonuz? O kadar dam falan yaptım kendime bu muydu sonucu?

Mafya kılıklı olmadığı halde mafya olan adam söylediği laftan sonra arkasını dönüp giderken birden durdu ve tekrar konuştu. "Ama buradan sağ çıkacağını sanmıyorsun değil mi?" Göz ucuyla sağ taraftaki adama baktı. "İndirin," deyip diğer adamla çıkıp gitti. Bir dakika ya. Nasıl? Sadece şaka yapmıştım ben. Deneme süreci daha mantıklıydı aslında. Kaşlarım çatıldı. Ne yani şimdi Emre'mi burada harcayacaklar mıydı? Birden telaşlanıp Zeyd'e bir şey yapmamız lazım dedim.

Şu an mesela 'aslında ben de mafyayım' tarzında bir itiraf yapmasının tam zamanıydı.

Yapmadı. Yine game over...

"Son bir diyeceğin var mı?" dedi bana hala fazlasıyla tanıdık gelen adam. "Bana ne olursa olsun sakın oradan çıkmıyorsun!" diye bağırdı Emre. "Ne saçmalıyorsun sen?" diye sordu adam önce ama sonra, "Neyse çok vaktim yok," deyip silahını Emre'ye doğrulttu.

Ve tam o an duvarın arkasından bir hışımla çıkıp "Durun!" diye bağırdım.

*****

Bölümü de en heycanlı yerinde bitirmek yakışırdı🙈🙈

Acaba önümüzdeki bölüm neler yaşanacak? Tahminleri alalım🙄

Continue Reading

You'll Also Like

172K 18.5K 14
jeon jeongguk omega oluşunu bastırıcılarla gizlemeye çalışırken, kim taehyung onun yalnızca tuhaf kokan bir beta olduğunu düşünüyordu.
1.5K 417 9
''-Kızlar ismini soruyor canım dalmışsın?'' dedi ''-Haa şeyy ben özür dilerim, Ben Dürre'' Kızlar etrafımızda halka şeklinde oturmuş, etrafımızı ade...
207K 16.4K 39
"Neden bana soğuk davranıyorsun? Bilmiyorum, aklında ne var ama kırıcı oluyor. Benimle yan yana olmaktan hoşlanmıyor gibisin. Ben sadece güzelce şiir...
9.9K 175 44
"Bana kendinle ilgili kimsenin bilmediği bir şey anlat." "Peki bunu neden yapayım?" "Makul soru," dedi koyu yeşil gözlerini içkisine dikerek. "Eğer...