AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

haticekubraozcan által

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... Több

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN

18.3K 1.2K 640
haticekubraozcan által

Yorum sınırı; 635

Keyifli okumalar...

27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN

Üzerime serpiştirilen ölü toprağından arınmak ne kadar üremi alacaktı bilmiyorum. Kırılan kemiklerimden ziyade kırılan kalbimin önemi benim için daha önemliydi. Adımlarımı kalabalık kaldırımda ağır ağır atarken yanımdan gelip geçen insanların bana olan bakışlarını önemsemiyordum. Çok makyaj yapmamakla birlikte bugün kullandığım günlerden birindeydim. Rimelimin akmış olabilme ihtimaline karşılık sağ elimi gözlerimin altına atıp sildim. Avuç içim soluk bir siyahlıkla bulanmışken diğer gözümü de sildim. Omzumda hissettiğim temas ile arkamı döndüğümde içimde beslediğim umuda binlerce kes lanet ettim. Ben Akif' i zannederken bir polis memuru bana bakıyordu.

"Hanım efendi iyi misiniz? Bir problem mi var?" resmi kıyafetli polis memuruna bakarken ilk şaşkınlığımı ve hayal kırıklığımı üzerimden attım.

"Hayır hayır bir problem yok" dedim çok büyük bir problem ile karşı karşıya kalmışken.

"Bakın yapabileceğim bir şey varsa lütfen çekinmeyin, korkmayın. Türk polisi daima yardımınıza hazır bunu unutmayın" bunu elbette biliyordum ama onları meşgul edeceğim bir problem yoktu.

"İlginiz için çok teşekkür ederim ama sizin yapabileceğiniz bir problem değil. Kötü bir haber aldım onun için ağlıyorum" diyebildim. Daha fazla orada kalmak istemediğim için izin isteyip yürümeye devam ettim. Kaldırım taşları üzüntüme eşlik ederken karşımda duran taksi durağından bir taksiye binip eve doğru yol aldım. Taksicinin ikram ettiği ıslak mendil ile yüzümü temizlemiştim. Taksicinin parasını ödeyip apartmandan içeriye girdim. Tek amacım kimseye görünmeden odama girip mantıklı bir şekilde düşünmekti. Anahtarımla açtığım kapının ardında kimse yoktu. Ev bomboş bir haldeydi. Bu beklemediğim bir şey olsa da sevinemedim bile. Odama geçtiğimde başım çatlayacak kadar çok ağrıyordu. Gözlerim batıyor, burnum acıyor, boğazlarım yanıyordu. Odamın kapısını açtığım an da gözüme çarpan kutular ile bir hıçkırık daha yükseldi boğazımdan. Çeyizlerim hazırlanıyordu. Sipariş verdiğimiz tencere takımları bile gelmişti. Ne hayallerim vardı onlarla ilgili. Adımlarımı kutunun dibine kadar getirip durdurdum. Kemiklerim acırcasına kendimi yere attığımda ellerim kutuların üzerinde gezindi. Tek tek açtım hepsini. İnceledim saatlerce ama içimde ki yoksunluk hisse bitmiyordu.

Akif benim ilk göz ağrım, ilk yürek yangınım. Ben onda açmıştım yüreğimin kelepçelerini, onda açmıştım uyuyan benliğimi. Hata etmemiştim, aksine hayatımın en büyük dersini alıp büyümüştüm. İnsan 2 saatte nasıl büyür demeyin sakın. Büyümüştüm, düşüncelerimle, fikirlerimle, ilk aşk acımla kocaman kadın olmuştum. Yaşlanmıştım belki de bilemiyorum. Kutunun içinden çıkan her eşyam ile daha da yıkıldım. Kaç saat o halde, o durumda kaldığımı bilmediğim bir an da kapım çalındı ve annem içeriye girdi. Telaşlı adımları ile yanıma geldiğinde omuzlarımdan tutup beni kaldırdı.

"Eda... Yavrum neyin var? Neden ağlıyorsun kuzum?" demiş bana sıkı sıkıya sarılmıştı. Annemin sarılmasına karşılık bile verememiştim. Sarılamıyordum bile ona. Ellerimi eşyalarımın üzerinden çekmemiştim ki. Kıyamıyordum da çekmeye.

"Eda' m ne oldu kızım? Anlat annene hadi kızım" dediği an sakinleşen bedenim sarsılarak ağlamaya devam etti. Annem ise telaşla beni sarıyordu. Nasıl anlatacaktım ona olanları? Ne diyecektim ki? Kızın güçsüz nasıl diyecektim? Kimin için utanıyordum peki? Kimin için kendimi kapatıyordum herkese karşı. Aileme bu haldeyken nasıl anlatacaktım kendimi? Konuşacak gücü bile bulamazken duygularımı nasıl dökecektim. Oysa nasıl kabul etmiştim ben Akif ile evlenmeyi... Nasıl da sevinmiştim istemeye geleceklerini duyduğumda.

Akif' i küçüklüğümden beri tanıyordum neredeyse. Yakın mahallelerde oturuyorduk ve aynı liseden mezun olmuştuk. Ben birinci sınıftayken o son sınıftaydı. O zaman hissettiklerim sadece beğeni ve hoşlantıdan öte değildi. Ben Akif' e üniversiteden sonra aşık oldum. Çarşı da karşılaştığımız zaman daha önce neredeyse hiç şahit olmadığım gülüşüne aşık olmuştum. Günlerce onu gördüğüm yerden her geçtiğimde gözlerim onu arar olmuştu. Annesini gördüğüm de bile onu görmüş kadar mutlu oluyordum. Beni istemeye geleceklerini duyduğumda mutluluğum ikiye katlanmıştı bile.

"Fatma geldi bugün müsaitseniz hayırlı bir iş için size geleceğiz dedi"annem bu habere mutlu olmuştu olmaya ama babam için aynı durum söz konusu değildi. O her zaman beni kendi memleketimizden birisi ile evlendirmek taraftarı olmuştu. Hep o tarafa sıcak bakıyordu. Dedemin sözünü her zaman bana örnek olarak veriyor, aklıma girmek için söylüyordu. ' Ürününden çıkan inek sütsüz yoğurtsuz kalır. Ne varsa kendi memleketlinde var' der konuyu kapatırdı. Bu zamana kadar itiraz etmediğim bir konuyken bu defa elimden geleni yapacaktım.

"Hangi Fatma bu?" dedi babam. Sorgular bir halde.

"Selami abilerin karşısında oturan Kamil bey var ya. Onun eşi"dedi annem. Babam tanıyor olmalıydı ki anladım dercesine kafasını salladı. Elinde tuttuğu tespihi sallarken konuşmak için oturuşunu düzeltti.

"Bu konuda fikrimi biliyorsunuz" dedi gayet kararlı bir halde.

"Hayatım kızı olana elbette gelecekler. Sürekli bu şekilde reddetmekte iyi değil" dedi. Babamın amcasının oğlu beni kendi oğluna istiyordu ve babama göre ailemiz için en iyisiydi. Tek sıkıntı onun olumlu gördüğü kişiyi ben istemiyordum.

"Reddetmek iyi değil ama yine de yabancı olsun istemiyorum"

"Gelsinler bir görüşelim. Konuşur ona göre bir karara varırız. Ben Fatma' nın ve ailesini beğeniyorum. Oğlu desen gerçekten efendi biri. Kestirip atmayalım hemen" demişti annem. Biliyordum ki Akif benim alnımda yazıyordu. 2 gün sonra bize geldiklerinde heyecandan ölmek üzereydim neredeyse. Ellerimi koyacak yer bulamıyor olmam, avuçlarımın terlemesi üst üste geliyordu. Amcamın kızı Suna bana destek olurken dişlerimin sesini bile susturamıyordum.

"Eda sakin ol alt tarafı çay ikram edeceksin" demişti. Suna' nın tepsiye doldurduğu çayları içeriye götürürken düşmemek için dua ediyordum. İçeride Fatma teyze, kız kardeşi ve annesi, benim annem, yengelerim ve teyzelerim vardı. Kapıdan içeriye girdiğimde herkese verdiğim çaylardan sonra sıra Akif' e gelmişti. Ona verdiğim çaydan sonra ufacık bir bakış attım ama Akif bana bakmak yerine yengemin ona sorduğu soruyu cevaplıyordu.

"Kıymet' cim çocuklar bir görüşseler izin verirseniz" dedi Fatma teyze. Akif ve ben yüz yüze ilk defa konuşacaktık. Ben sevinçten havalara uçarken annemin onaylaması ile Akif ile birlikte oturma odasına geçtik. Suna yanımızda gelmişti bile. Oturduğumuz koltuklarda ben halıya Akif bana bakıyordu. Suna daha fazla dayanamayıp ikimizin yerine konuşmaya başlamıştı. Adını, soy adını, yaşını, ne iş yaptığını, daha önce söz, nişan başından herhangi bir ilişkisi olup olmadığını sormuştu. Akif daha fazla Suna' nın sorgularına dayanamayıp öksürdü.

"Suna hanım izin verirseniz kendimi anlatayım" dedi.

"Tabi buyurun"

"İzin verirseniz yalnız konuşmak istiyorum" dediğinde ben halıdan kaldırdığım bakışlarımı Akif' e sabitlemiştim. Gözlerini benden bir saniye ayırmadan konuşmasını devam ettirdi.

"Kötü bir amacım yok. Bu yola çıkacaksak eğer Eda ile birlikte çıkacağız. Kendimi anlatmam gereken kişinin Eda olduğunu düşünüyorum o sebepten lütfen kırılmayın bana" derken Suna itiraz dahi edemeden oturduğu yerden kalkıp dışarıya çıkmıştı. Odanın kapısı açık bırakılırken Akif oturduğu koltuktan bir tık kenara kayarak bana yakınlaştı. Bakışlarında ki minik pırıltılar içimde ki kelebekleri uçmaları için cesaretlendirirken mantıklı tarafım sakin kalmamı tembih ediyordu. Buğulu sesi kulaklarıma ulaştığında ani bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Devamında dudaklarımın titrediğini hissediyordum. Bu tıpkı güneşe bakarken gülümsemeye çalışmak gibiydi. Gözlerini açamadığın halde ısrarla bakmak gibi acı verici ama eşsiz.

"Nasılsın Eda?"

"Teşekkür ederim iyiyim siz" diye başlayan cümlemin sonunda Akif' in kısılan gözleri yüzümün her zerresini taradı. Ellerini birleştirirken arkasına yaslandı ve rahat bir tavır takındı.

"Teşekkür ederim ben de iyiyim Eda. Evlenmeyi düşünüyor musun?" derken aslında benimle evlenmeyi düşünür müsün demişti bunu anlıyordum. Anlıyordum ama nasıl diyecektim ben senelerdir seni beğeniyorum, kısa sayılamayacak kadar bir zamandır da sana aşığım. Ölsem bunu diyemezdim.

"Her genç kız evlenmeyi ister"

"Diğerlerinin ne istediği beni ilgilendirmiyor Eda. Sen istiyor musun? Onu soruyorum" Cesur olmamı istiyorsa cesur olacaktım. Eğer onu istiyorsam elimi taşın altına koyacaktım.

"Evet istiyorum. Peki sen? Hatta senin gibi sormayayım benimle evlenmeyi istiyor musun?" demiştim. Akif kırık bir gülümseme ile sanki bana sır vermek istercesine eğilip sessizce fısıldadı.

"1 hafta önce bana bunu sorsaydın eğer cevabım kesinlikle hayır olurdu. Yalan söyleyemem istemiyordum. Evlilik bana göre nasıl diyeyim çok uzaktı. Hala çok sıcak bakmıyorum ama yine de yapabilirim diye düşünüyorum. Sadece kendim için değil eşim için, çocuklarım için de yaşayabilirim diye hissediyorum. Yapabilir miyim sence?" Kalbim durmamak için benden icazet istiyordu adeta. Atışlarım ibreyi zorlarken ben nasıl nefes alacağımı düşünüyordum.

"Ben insanların görünüşlerine göre karar veren birisi değilim. İnsanlar tanıdıkça anlaşılır"

"Tanımak ister misin peki?"

"Neden olmasın" demiştim. Akif ve ben mantıklı ve güzel gelmişti. Beynimi de kalbimi de işgal eden bir adama evet demiştim. O zaman bilseydim eğer bu duruma düşeceğim yüzüne bile bakmadan evden kaçıp giderdim. Kapıyı açmazdım, yüzüne bakmazdım, adını dilime almazdım, geçtiği sokaktan geçmezdim. Seviyordum bunu asla inkar etmemiştim. Sevgimin büyüklüğü ne kadar göz alıcıysa gururumun büyüklüğü o kadar eşsizdi. Geçmişin hatıraları etimden et koparırken acımı bastırmak istercesine kalktım yıkıldığım yerden.

"Akif ile kavga mı ettiniz yavrum?" Akif' in adını duyunca bedenimde hissettiğim titreme ile annemin elini itekledim.

"Anne konuşacak durumda değilim. Yarın anlatacağım tamam mı?" yatağıma girdiğimde her şeyin son bulmasını diledim. Bugün yaşananlar benim için bir kabus olsun istedim gönlümce. Sabah kalktığımda her şey yoluna girsin, Akif hayatıma hiç girmemiş olsun, ben o caddeden geçmemiş olayım istedim. Bu sadece kendimi kandırma, inandırma yöntemimdi asla gerçekleşmeyecek olan bir dilekti.

ϾϿ

"Fatma anne" dedim koridorda bekleyen kadına yürürken. Oturduğu koltuktan kalkmadan bana bir bakışı vardı ki içimin acıdığını hissediyordum. Kamil babanın kalp krizi geçirdiğini öğrendiğimde öz babamın acısını çekiyor gibi hissetmiştim. Bana karşı Akif hariç ev halkının hiç bir kötülüğü yoktu. Hiç birinden şikayetim yoktu. Tek derdim vardı o da ' Akif' di.

"Yavrum" bana sarılan kollarının ardından hıçkırıklarını duyuyordum. Ellerimi sırtında hareket ettirdim bir kaç defa. Benden ayrıldığında yanaklarımı ellerinin arasına aldı ve uzun uzun baktı yüzüme.

"Ah yavrum Kamil' im istemedi hiç ayrılmanızı. Sende hata yok, hatanın büyüğü benim oğlumda. Öyle yüce gönüllüsün ki benim oğlumun babasını ziyarete gelip göz yaşı döküyorsun"

"O nasıl söz Fatma anne. O benim de babam asla aksini düşünmedim. Kader böyleymiş demek ki. Sizin hakkınızda asla kötü düşünmedim, Allah razı olsun her zaman öz anne babam gibi korudunuz, sarıp sarmaladınız beni" annemin ve babamın tepemizde beklediğini biliyordum. Fatma annenin kollarından sıyrıldığımda yerimi annem aldı. İkisi de birbirini kucaklayıp ağlaşırken ben karşı koltukta oturan Aslışah' ın yanına yürüdüm.

"Aslışah geçmiş olsun canım" bitkin duruyordu. Hem de fazlasıyla bitkindi. Oturduğu yerden yıkılacak sanmıştım ilk zamanlar. Ağır bir hareketle bana döndüğünde gözlerinin içi kan çanağına dönmüş, göz kapakları şiş bir haldeydi.

"Geçti inşaAllah, geçecek inanıyorum" demişti. Ellerim ile onu sararken ileriden bizi izleyen adamı fark etmem uzun sürmedi. Asaf ve Aslışah' ın patronu Selman' ın gözü bizim üzerimizdeydi. Daha çok Aslışah' ın üzerinde geziyordu. Bakışlarımı ondan alıp Aslışah' ın başını omzuma yasladım. Uzun sayılabilecek bir süre o halde beklememizin ardından Selman Bey' in bize uzattığı tepside ki sandviç ve kahvelere baktım. Ben kahveye uzanırken Aslışah istemediğini söyledi.

"Canım bir şey istemiyor"

"Ağzına tek lokma bir şey koymadın Berceste. Bir lokma olsun ye hadi. Sen güçlü olacaksın ki baban da çabuk toparlansın" ben ikilinin arasında ki muhabbeti izlerken fark ettiğim samimiyet dikkatimi çekmişti. Selman Bey' in Aslışah' a gösterdiği özen ve ihtimam hoşuma gitmişti. Özenmiş de olabilirim suç muydu? Birbirini seven insanları gördüğümde imrenmek, özenmek ve aynı duyguları yaşamak istemek hata mıydı? Kıskançlık değildi bu! Kıskansaydım onların da üzülmesini isterdim tek istediğim sevdiğim kadar sevilmekti o da olmamıştı. Ben böyle düşünürken Fatma annenin ' Oğlum' feryadını duydum. Bakışlarımı ikiliden çekip o yöne çevirdiğimde Akif koridoru aşmış koşarak bizim olduğum yere geliyordu. Ne hissetmeliydim? Aşk? Özlem? Kızgınlık? Hepsinden bir tutam atılmıştı içime. Kaynıyordum oturduğum yerde. Gözlerimin önünde birbirine sarılan anne oğlun kavuşmasını izledim dolu gözlerle. Akif annesine sarılırken Aslışah yanımdan kalkıp abisine yürüdü. Hepimiz onları izliyorduk babam hariç. Babam Akif gelmeden önce dışarıya çıkmıştı o çok sevdiği sigarasını içmek için. İyi ki de burada değildi burada olsaydı eğer Akif ile karşılaşmaları asla ama asla bir baba oğul karşılaşması olmazdı. Aile fertlerinin acıları birbirleri ile sarılırken annem ile göz göze geldim. Kimsenin fark etmeyeceği ama benim görebildiğim bir göz hareketi ile kalktım yerimden. Kimseye bir şey demeden oradan ayrılmak istiyordum. Annem iki adım önümde ilerlerken adımın seslenildiğini duydum.

"Eda" bu sesi tanıyordum nasıl unutabilirdim ki. Ayaklarıma gitmeleri için komut versem de yürüyemedim. Olduğum yerde bana yaklaşmasını beklerken büyük karşılaşma için kalbim adeta saniyeleri sayıyordu. Annem de bir kaç adım sonra durmuştu.

"Akif" annemin seslenmesi ile ona diktiğim bakışlarımı yere sabitledim.

"Kıymet anne izin ver konuşalım"

"Kaç gündür neredesin sen? İçeride yatan adam senin yüzünden o halde utanmadan bir de kızımla konuşmak mı istiyorsun?" annemin çıkışları o kadar haklıydı ki. Söylemek istediklerimi benim yerime dile getirmişti resmen. Bu yüzden sesimi çıkarmadan bekledim. Akif dibime gelene kadar bekledim hemde. Ellerim titreye titreye. Akif' in nefes seslerini duyduğumda kimseden ses çıkmıyordu.

"Geçmiş olsun bile demeyecek misin?" bileğimde hissettiğim temas ile elimi kucağıma çektim.

"Hak eden herkese söyledim"

"Ben hak etmiyorum öyle mi?"

"Senin de hak ettiğin şeyler vardır elbet. Benim hayatımda hak ettiğin bir şey olduğunu düşünmüyorum" derken ciddiydim. Bakışlarımı ilk defa yerden kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerimiz birleştiğinde ikimiz de, ikimizin görebileceği şekilde irkilmiştik.

"Haklısın ne diyebilirim ki? Senden bir şey isteyebilir miyim?" derken mahcup, üzgün duruyordu. İçimde bir yerlerde ona acımıştım. Kendime acımayı bırakıp ona o an üzülmüştüm ama bu kısa sürdü. Akif ve ben bir ağaçta büyüyen iki daldık. İstesek birbirimize sarılıp büyüyebilecekken benim ona uzamalarıma karşılık o dışarıya uzamayı seçmişti. Sonunda ise karmaşık şeklimizden budanıp arınmış sayılırdık.

"Babam iyileşene kadar bana izin ver. Babam çıksın buradan yemin ederim karşına çıkacağım. İstediğin cevabı vereceğim sana" Ne zannediyordu acaba? Ondan bir açıklama beklediğimi falan mı? Ben ondan açıklama beklemeyi iki gün önce bırakmıştım. Akif açıklama yapamazdı. Yaptıklarının açıklaması olamazdı. Tıpkı benim onu neden sevdiğimin açıklamasının olmadığı gibi.

"Sen son görüşmemizde o şansı kaybettin Akif Sağıroğlu. Ben sana o şansı bir kere verdim ve sen değerlendirmek yerine sadece bekledin. Bir defa bekledim ben seni ardımdan. Bir defa aramanı, bir defa sormanı, bir defa senin kanattığın yaralarımı sar istedim ama sen onu yapamadın. Daha fazla tutamayacağın sözlerin yükünü taşıma omuzlarında. Yıkılır kalırsın..."

Selamun aleyküm arkadaşlar :D Gece kuşu yazarınız geldi :D 3700 kelimelik bir bölüm yazmışım, gözlerim ağrıyor :D Öğlen daha tek kelime bile yazmamıştım, sadece 4 saatte bu kadar oldu hatam varsa affola :D Selman ve Aslışah' lı rumantik anlar bir sonra ki bölüme kaldı :D Ya onlar mum ışığında vişne suyu içecekti ya ben sabaha kırmızı ve kocaman olmuş gözlerle gezecektim :D Kendime kıyamadım Selman ve Aslışah' a kıydım onları bir sonra ki bölüme erteledim kusura bakmayacaksınız artık :D Bol oy ve yorum istiyorum hiç de pişman değilim :D Daha fazla çenem düşmeden sizi bölüm ile baş başa bırakıyorum :D Allah' a emanet olun :D

Bölüm sonunda ki gife bakmayı unutmayın :D

Hayatımı yolun koymak için ihtiyacım olan şey ne bilmiyordum? Sakin bir kafa ile düşünmek mi? Birilerinden destek almak mı? Yoksa sadece zamana bırakıp olgunlaşmayı beklemek mi? Düşüncelerim beynimi tüketmek üzereydi artık. Geceden beri oturduğum sandalyede tüm bedenim uyuşmuş gibiydi. Bedenim ile birlikte beynim de uyuşmak üzereydi. Gözlerim ağırlığını artırırken daha ne kadar bu halde durabilirdim bilmiyordum. Babam kendisine gelmişti, iyiydi ama ben buna inanamıyordum. Bir türlü inanmak istemiyordum. Sanırım hayatın bana kahkahalarla gülme yöntemi bu şekilde oluyordu. Babam diyeceklerimi, baba dediklerimi bir şekilde benden almak bana verilen ceza olmalıydı. Düşüncelerimin yoğunluğu ile gözlerimde kalan son damlalar da akarken Selman' ın duvara yasladığı kafası bana döndü. O da yorgundu ve hala yanımızdan ayrılmamıştı.

"Sen hala ağlıyor musun?" yanımda oturan Agah abimin sesi ile bakışlarımı Selman' dan ayırıp na çevirdim. O biraz olsun uyumuştu ve şuan hepimizden iyi görünüyordu.

"Göz yaşlarıma engel olamıyorum."

"Onlar da senin gibi yaramaz desene" kırık bir tebessüm ile gülümsediğim de kolunu omzuma atıp beni göğsüne çekti. Başımın üzerini öperken kollarımı beline doladım. Şimdi ikimiz de sessizce oturuyorduk.

"Gidecek diye çok korktum abi. İkinci kez babasız kalmaktan çok korktum"

"Selman' ı merdivenlerden kovalayıp ' Sen benim kızımı hak ediyor musun? Göster bakalım Selman Efendi' demeden ölmez babam merak etme. Hem daha dede olacak kızım başı ağrıyana kadar torunları ile oynayacak, korkma sen bir şey olmayacak babama. Yaşayacağı daha uzun yıllar var" bu sözleri beni ikna etmek, moralimi düzeltmek için söylüyordu. Bu sözleri abimden duyuyor olmam inanmamı gerektiriyordu. Eğer bir abi kız kardeşine teselli veriyorsa kız kardeşi o dakikadan itibaren ona inanmalıydı. Selman' ın düşen kafası sağa sola dönerken ikimiz de ona baktık. Ben kıkırdarken Agah abim fısıltı halinde konuşmaya devam etti.

"Aşk ahmaklıktır derlerdi de inanmazdım. Adam gelecek kayınpederinin gözüne girebilmek için hastane koridorunda sabahladı resmen" beline sardığım elimi kaldırıp karnına vurdum. Agah abim bu darbem karşısında yalandan acımış gibi kıvranırken oturduğum yerde doğruldum.

"Hiç de bile. Selman babamı çok seviyor. Kendi babasından bile çok hem de" farkında olmadan onu savunmaya başlamıştım bile. Hem neden savunmayacaktım ki? Selman' ın ailem hakkında ki fikirleri ve duyguları apaçık ortadaydı. Gerçekten değer veriyordu. Saygı duyuyordu. Bu sevgisinin benimle alakası olduğunu düşünmüyordum.

"Tabi kızım neden sevmesin zaten. Sonuçta senin baban, sıkıyorsa sevmesin can damarını kesersin sen adamın"

"Ya abi ben cani miyim?" kırılmış gibi yaparken aslında ona naz yapıyordum. Agah abim ise bu nazıma karşılık verip yanaklarımı sıktı.

" Cani değilsin ama sevdirene kadar adamın canına okursun o yüzden dedim" bu konuda haklı sayılırdı. Sevdirene kadar uğraşırdım kendimi biliyor ve tanıyordum. Bakışlarım yeniden Selman' ın olduğu tarafa kaydığında başını sabitlemiş, dudakları ve kaşları düz çizgi halindeydi. Bu hali gözüme fazlası ile sevimli gelmişti. Saatlerce oturup izleyebilirdim. Selman Efe Koraltan benim gözümde milyon dolarlık tablolardan bile daha eşsiz, sahip olunası, saklanılası bir eserdi.

"Daha ne kadar saklayacaksınız peki?" Agah abimin bu cümlesi ona dönmemi sağladı. Dudaklarımı büküp omuzlarımı kaldırdım. Bilmiyordum, ne zaman kendimi hazır hissedecektim hiç bir fikrim yoktu.

"Selman mı istemiyor?" abi olarak haklı sayılırdı. Kız kardeşine toz kondurmuyordu ama işin aslı çok farklıydı. Onu savunma mekanizmam anında aktif hale gelmişken söze girdim.

"Hayır... Hayır Selman söylememiz konusunda çok ısrar ediyor ama ben istemiyorum. Henüz çok yeni " ilk önce anlamış gibi kafasını salladı, daha sonra aklında bir soru işareti var gibi karamsar baktı.

"Selman' ın 20 yaşında genç, toy delikanlı olmadığını biliyorsun değil mi kardeşim? Gizli iş çevirmek için yaşının bir hayli büyük olduğunun da farkındasındır diye umuyorum"

"Evet biliyorum abi"

"O zaman elini çabuk tutman gerektiğini de bil lütfen. Eğer söylemek istiyorsa bırak söylesin." ciddi tavrı anında değişirken kafasını sağa sola sallayı konuşmaya devam etti. Ben ise bu halini gülümseyerek izliyordum. " Allah' ım ne kadar doğru yapıyorum bilmiyorum. Bir abi kız kardeşine sevgilisi için akıl verir mi? Bizimkiler bir duysa var ya seni de beni de alnımızın ortasından vururlar" cümlenin sonunda sağ elinin iki parmağını silah gibi tutup ateş ediyor gibi yapmıştı. Ben içimden geldiği gibi abime sarılırken o da beni sardı. Kısa sarılmamızın ardından yine abiliğini, babacan tavrını koruyup beni cesaretlendirdi.

"Git de kaldır artık. Adam evine gitsin boynu tutuldu orada" oturduğum koltuktan kalkacağım sırada koridorun başında annem göründü. Solgun yüzü aramızda ki mesafeye rağmen belliydi. Selman' a gitmek yerine olduğum yerde beklemeyi seçtim. Annem ise bizi es geçip Selman' ın yanına yürüdü. Selman' ı uyuduğu yerden kaldırmasını, onunla konuşmasını 3. kişi olarak izledim. Selman annemle konuşurken arada da olsa gözleri beni buluyordu. Uyku mahmuru hali uyurken ki halinden çok daha güzelmiş onu anlamış oldum.

"Aslı buraya gel" annemin bana seslenmesi ile yanlarına gittim. Tam dibine girdiğimde annem yüzüme dikkatle bakıyordu.

"Selman evine gidecek ben de seni de eve bırakmasını istedim. Çantanı al eve git. Biraz dinlen gelirken babana bir çanta hazırla ve getir."

"Anne babamı göreyim öyle giderim. Sabah odaya alacağız demişti doktor"

"Sana ne diyorsam onu yap Aslışah. Bak biz buradayız, sen de gelince görürsün kaçmıyor ya bir yere" annemin çıkışması yüreğimi burkarken dilimin ucunda olan cümleleri tek tek yuttum. Yutmama sebep olan ise Selman' ın kaşlarını kaldırıp onu onaylamamı istemesiydi. Ses çıkarmamıştım son zamanlarda olduğu gibi. İtiraz da etmemiştim. Kabullenerek koltukta duran çantamı elime aldım.

"Abi ben eve gidiyorum 1 saate gelirim"

"Babamı görmeden mi gidiyorsun?"

"Gelince görürüm. O iyi olsun da geç görsem de olur" demekle yetindim. Neydi beni soyutlayan? Neydi beni bir adım geri koyan?

Olmayan kan bağımız mı?

Olmayan can bağımız mı? Düşünmek istemedim o an. Düşünürsem canım acıyacaktı. Kabuk bağlayan yaram kanayacaktı. Selman ile koridoru aşarken Dökülmemek için bekleyen yaşlarım gözlerimi zorlarken Selman' ın kolu koluma sürtüyordu.

"Sabret... Arabaya kadar sabret Bercestem" kafamı çevirmeden onayladım onu. Hastane çıkışına kadar da sesimi çıkarmadım. Hastanenin kapısından çıktığımızda Akif abimi bankın üzerinde otururken gördük. Elinde tuttuğu kağıt bardağı izliyordu. Bir gecede iki yıkım bir den yaşamıştı. Babamın acısının üzerine terk edilmenin acısı eklenmişti. Onu anlıyordum. Kaburgaları kırıkken 10 kilometre yürümüşcesine yanıyor olmalıydı canı. Kor ateşlerde yürümüş gibi kıvranıyor olmalıydı vicdanı bedeninde. Geceden beri konuşamamıştık. Eda' nın arkasından olduğu duvarın dibine çökmüş hem babama , hem Eda' ya göz yaşı akıtmıştı. Kimse hissedemese de ben biliyordum o yaşların manasını. Babama ağlıyorum dese de ellerinden uçup giden mutluluğuna ağlamıştı. Eda ile ayrılmasaydı eğer babam ona kızmayacak, bu yatakta yatıyor olmayacaktı demişti içinden. Tüm yükü omuzlarına yüklerken bilmiyordu ki günün birinde o yüklerin altında ezilip gidecekti. Adımlarımı ona çevirdiğimde Selman' ın engeli ile karşılaştım.

"Bırak kafasını toparlasın. Yaşadıkları hiç normal şeyler değil. Şuan canı çok yanıyor olmalı, eğer yanına gidersen yarasını kapatmak yerine üzerini örtecek. Kendisi ile hesaplaşsın, hesaplaşması bittiğinde o sizin yanınıza gelecektir" gözlerimi Selman' a çevirdim ve bakışlarımız buluştu. Haklı olabilirdi ama orada oturan adam benim abimdi. Nasıl onu yalnız bırakabilirdim?

"Ama o benim abim"

"Aslışah büyük olan onlar bırak da onlar senin derdinle dertlensin. Sen de sakin bir hayat sürmüyorsun. İzin ver herkes kendi derdinin çaresine baksın." elimi kavrarken ona itiraz etmeme izin vermeden beni sürüklemeye başladı. Hava henüz aydınlanmaya başlamıştı. Bariz bir kızıllık göze çarparken soğuk hava bedenimizi bıçak gibi kesiyordu. Arabanın yanına geldiğimizde Selman binmeme yardım etti. Kendisi de yanıma bindiğinde yola çıkmak için hazırdık. Arabayı çalıştırıp yola çıkmamızın ardından klimayı çalıştırdı.

"Birazdan ısınır içerisi" dedi. Ben konuşamayacak kadar bürünmüştüm kabanımın içine. Eve gittiğimde hemen babamın çantasını hazırlayıp hastaneye geri dönecektim. Gözlerimle onun iyi olduğunu görmem gerekiyordu. Hiç bir problem yokmuş gibi uyuyamazdım.

"Eve gittiğimizi sanıyordum" durduğumuz çorbacının ışıklı tabelasını bakarken Selman' dan cevap bekledim. O ise arabayı durdurup çoktan inmek için hazırlanmıştı bile.

"Eve gideceğiz ama önce karnımızı doyuralım" arabadan inerken onun yönlendirmesi ile çorbacıya yürüdüm. İçerisi sabah 05:00 olmasına rağmen fazlasıyla kalabalıktı. Neredeyse oturacak masa bile yoktu. Selman' ın yol göstermesi ile çektiği sandalyeye oturup onun da karşıma oturmasını izledim. İçeride ki herkes benim bu bitkin halime bakıyor gibi gelmişti. Çaprazımız da kalan masada ki yaşlı adam oturduğum andan beri iki defa bakmıştı dikkatle.

"Mercimek söylüyorum" benden onay bekliyordu. Yemek istemiyordum, midem tek bir lokma bile kaldıracak halde değildi.

"Ben aç değilim"

"Aslışah dünden beri tek lokma yemedin."

"Gerçekten iştahım yok Selman. Su içmek bile istemiyorum"

"Sen baban için üzülüyorsun ben senin için üzülüyorum. Elinde olsa babanın yerine sen yatarsın o yatakta değil mi? İşte benim de elimde olsa babanın o yatakta yatmasına izin vermem. Evet onu seviyorum, kendi babam dan bile daha çok değer veriyorum ama bunun için değilse bile senin üzülmemen için elimden geleni yapardım. Şİmdi lütfen beni kırma hiç değilse iki kaşık olsun ye" Selman' ın bu hali karşısında yelkenleri çoktan suya indirmiştim. Kafamı aşağı yukarı sallarken konuşacak halde değildim. Ağlamamak için zor kendimi zorla tutarken garson saniyeler içerisinde ikimizin de çorbalarını getirdi. Selman' ın beni izlediğini bilerek kaşığımı dumanı üzerinde tüten çorbaya daldırdım. Her kaşıkta biriktirdiğim göz yaşlarım yanaklarımdan aşağıya süzülüyordu. Kasenin yarısına geldiğimde kaşığımı tabağın kenarına bırakıp kafamı masadan kaldırdım. Selman çorbasına dokunmadan beni izliyordu. Ellerim yanaklarımdan akan yaşlara gidip acele bir tavırla sildi. Selman cebinden çıkardığı parayı masaya bırakırken çoktan yerinden de kalkmıştı. Elimden kibar bir tavırla tutup kaldırırken bile yüzümden çekmemişti bakışlarını. Gelişimiz gibi çıkışımız da ani olunca ben ne olduğunu anlayamadan peşinden ilerliyordum. Arabaya bindiğimizde Selman çoktan yola koyulmuştu. İkimizin de arasında tek kelime geçmiyordu. Bu sessizliği bozmak istercesine elim radyonun düğmesine uzandı. Arabanın içini dolduran ses damarlarıma işlerken az önce dinen yaşlarım yeniden yolunu buldu.

Şarkı sürüp giderken ben hıçkırıklarıma engel olamıyordum artık. Babamı kaybedecek olmanın korkusu, hastaneden uzaklaştırılmam, hepsi biriktirdiğim yaralarıma eklenmişti sanki. Acılarımın kildi kırılmış ortalığa saçılmıştı cam kırıkları gibi. Ellerimi yüzüme kapatıp sakinleşmeye çalışırken Selman arabayı durdurdu. Emniyet kemerimi açarken kolumdan tutup kendisine çekiştirdi.

"Ben ağlamanı istemezken sen nasıl oluyor da ağlamak için bir neden buluyorsun Berceste? Doğru söyle yoksa sana sarılmam için mi yapıyorsun bunları?" ben sözlerine karşılık vermezken ağlamaya devam ediyordum. O ise beni sarmaya devam ediyordu. Her bir sözü içime kazınırken Selman beni nasıl teselli edeceğini biliyor gibiydi.

"Bir tarafım o kızı ağlatma Selman derken diğer tarafım ağlayacaksa bile senin yanında ağlasın diyor. Bencil tarafım senin yanında ağlarsa sarıp, sarmalar, koruyup, kollarsın. Göz yaşları bir tek senin göğsüne akar diyor. Yasaklar koy, engelle, elini kolunu bağla ki bir daha başkasının yanında, başkası için ağlamasın derken diğer tarafım ise sarıp sarmalayacaksan mutlu olduğu için yap diyor. Ben ise ikisinin de sözünü dinlemek istiyorum. Hırçın tarafım da memnun olsun, uysal tarafım da memnun olsun istiyorum. Hiç bir anını hiç bir yabancı ile paylaşmadan seni kendime saklamak istiyorum. Benim bakarken bile içimi ürperten gözlerinden yaş akmasına vesile olan herkesten hesap sormak istiyorum. Sana yaşattıklarının aynısını yaşasınlar istiyorum. Tüm bunları senin sadece bir damla göz yaşın için yapmak istiyorum Aslışah" göz yaşlarım şiddetini kaybederken yerini iç çekmelere bırakmıştı. Eli sırtımda gezinirken rahatlatıcı hissi ile sakinleşmemi sağlıyordu.

"Yapar mısın sahiden?" dedim teyit etmesi için. Yapmasını istediğimden değil, gerçekten çıkarsızca biri tarafından önemsendiğimi bilmek istiyordum. Hiç bir zorunluluğu olmadan, ben olduğum için sevildiğimi bilmek istiyordum.

"Yaparım. Tek bir sözünle bu yaşadıklarının intikamını alırım hepsinden. Bir daha seni ağlatmasınlar diye göz yaşlarına kefaret onların göz yaşlarını akıtırım Berceste " ağzından çıkan sözler saçlarımın üzerinde uçuşurken kollarım belini sardı. Acıma yoldaş olacak, mutluluğuma ortak olacak olan oydu.

ϾϿ

Eve gittiğimizde duramayacağımı Selman' da biliyordu. Çantayı kısa sürede hazırlamamın ardından benimle birlikte hastahaneye geleceğini söyleyerek çıkmıştık yola. Hastaneye geldiğimiz da annem neden dinlenmeden geldiğimizi sorgulasa da üzerinde pek durmadı. O sırada babamı odasına almışlardı bile. Şimdi hepimiz odanın içerisinde onun iyi olduğuna dualar edip sevinçle onunla ilgileniyorduk. Doktoru çok yormamamızı söylemiş tekrar kontrole geleceğini söyleyerek gitmiş bir kaç defa kontrole gelmişti. Akif abim babam odaya geçtiğinden beri kapının kenarında dururken diğerleri babamın yatağının dibindeydi. Ben ise ayak ucunda durmuş onun yorgun yüzünü izliyordum. Gözleri yeniden açılırken sanki odaya ilk geldiği anmış gibi heyecanlandık.

"Daha gitmediniz mi siz?"

"Seni bırakıp nereye gidelim baba? Gerçi sen bizi bırakmak niyetindesin galiba" Agah abimin bu sözü karşısında annem bacağını dürterken babam zoraki de olsa güldü.

"Niyetleniyorum de niyetimi bozduruyorsunuz hergele" derken eli karnından yarasının olduğu yere çıktı. Ben ise bu hareketlerini bir film sahnesini izler gibi izliyordum. Konuşmaya dahil olmak isterken çalan telefonum ile cebimden çıkarıp ekrana baktım. Neslişah' ın aradığını gördüğümde odadan çıkmak için kapıya yöneldim.

"Abi dışarı çıkacağım" Akif abim sesimi duyunca irkilip kenara geldi. Babam uyandığı andan beri ne o konuşmuştu, ne de babam onu sormuştu. Ortada anlaşmalı bir sessizlik hüküm sürüyordu. Kapıdan çıkıp koridorda ilerlerken telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim canım"

"Aslışah benim Aygün" Neslişah' ı beklerken annesi ile karşılaşmıştım. Onunla konuşmak istemediğimi biliyordu ama inadıma yapıyordu.

"Ne istiyorsun? Neslişah neden aramıyor beni?"

"Neslişah konuşamayacak kadar hasta Aslışah. İki gündür yanına bile giremiyorum, almıyorlar" derken ciddi duruyordu. Kardeş acısı bu olsa gerekti. Babamdan arta kalan yerde bir yanma olmuştu. Geldiği zaman üst üste geliyordu acılar. Fırsat kolluyor gibiydi adeta.

"Neden haber vermiyorsun bana? Neden daha önce söylemedin?"

"Rahatsız etmek istemedim" derken üzgün çıkan sesini umursamadan olduğum yer aklıma gelmeden çıkıştım ona. Sesimin yükseldiğini fark ettiğimde sesimi kontrol altına alıp devam ettim.

"Yeter artık benim yerime karar vermekten vazgeç. Bir şey oluyorsa bana haber vereceksin. Daha önce de söyledim sen umurumda değilsin Neslişah' ın başına ne gelirse, ne gelişme olursa haber vereceksin bana anladın mı?" sesimi sabit tutarken onun ne denli çekindiğini de hissediyordum. Kısık sesi kulağıma ulaştığında heyecanla sorguladım.

"Anladım. Ben de seni onun için aramıştım. Sonuçlar çıktı"

"Sonuç?"

"Dokularınız uyuyor. Nakil için olumlu dedi doktor. Seni de arayacaklar bugün" derin bir nefes alıp verdim havaya. Rahatlamıştım, Neslişah için sevinmiştim. Her ne kadar annesini sevmiyor olsam da kardeş olduğumuz gerçeğini değiştiremiyordum. Bu gerçek gün gibi ortadaydı.

"Tamam, ben doktor ile konuşurum detayları. Neslişah' ı görmeye gelirim" dedim ve konuşmasına izin vermeden kapattım telefonu. Hemen sağ tarafımda ki koltuğa otururken seviniyordum. Kısa süreli soluklanmanın ardından odaya geri döndüm. Ağır ağır açtığım kapının yanında görmeyi beklediğim abim babamın yatağının dibine çökmüş, ellerini avuçlamış babama yalvarıyordu. Akşam ki ağlaması devam ederken ben bu hallerine üzülerek baktım. Babam asla abime bakmıyordu. Gözlerini sabitlediği duvardan çekmeden onun konuşmasını dinliyordu. Abim yeniden eline sarıldığında elini kuvvetle geri çekti. Asaf abime bakarak konuşmaya başladı.

"Asaf dinlenmek istiyorum. Annen kalsın siz eve gidin"

"Ama baba"

"Asaf yorma beni oğlum. Yeteri kadar yoruldum sen de yorma beni" hedef belliydi. Akif abim acımasızca eleştiriliyor, yerlerde sürükleniyordu. Babam kendi açısından haklı sayılabilirdi lakin tek kalemde de oğlunu silecek kadar vicdansız olamazdı. Onun ne kadar kötü durumda olduğunu göremeyecek kadar gözü dönmüş olamazdı. Tam karışacaktım ki Selman' ın giderken ki sözleri aklıma geldi.

"Kendini düşün Aslı'm. Kimsenin işine karışma bırak herkes kendisi halletsin sorununu. Herkes kendi işini halledecek kadar aklı başında. Sen sadece kendini düşün, kendin için değilse bile benim için kendini düşün" demişti. Bu sözlerden sonra ona verdiğim sözü çiğnemezdim. Ellerimi sıkıp kendime hakim olmaya çalıştım. Agah abimin koluma girmesi ile koridora çıktık. Şimdi benim aklımda olan Neslişah' a ilik vereceğimi evdekilere nasıl söyleyecek olmamdı. İlk başta Agah abime bahsedecektim. Daha sonra ondan yardım alarak diğerlerine anlatacaktım.

Akif abim hastanede kalmayı istediği için onu eve getirememiştik. Asaf ve Agah abim eve geldiğimizde uyumak için kendilerini odalarına zor atmış bir daha da seslerini çıkarmamışlardı. Ben ise aldığım duşun arkasından mutfağa geçmiş içimizi ısıtacak bir çorba yapmıştım. Salatayı da hazırladıktan sonra ikisini de çağırmak için odalarına geçtim. İlk önce Asaf abimin odasına girdim. Kapıyı tıklattım ama içeriden ses gelmeyince girdim. Kıyafetleri ile birlikte yüzüstü yattığını gördüğümde gülmeden edemedim. Annem görseydi eğer onu terliği ile etleri kabarana kadar döverdi. Omzuna dürtüp kalması için seslendim.

"Abi kalk yemek hazır. Bir lokma bir şey ye" annem gittiğinde ister istemez evin hanımı oluvermiştim. Anaç bir halde kendimi mutfakta bulmuş, hepsinin sorumluluğunu habersizce üstlenmiştim. Annem normal bir zaman görse göz yaşları içinde seyrederdi bu halimi.

"Yemeyeceğim Aslı. Sonra yerim, şimdi çık" bir kaç denemenin ardından vazgeçip Agah abimin odasına geçtim. O kıyafetlerini çıkarmış, eşofmanlarını giymişti. Rahatına düşkün olduğunu burada bile gösteriyordu. Rahatına düşkün olduğu kadar dağınıktı da. Kıyafetleri kapının ağzından başlamıştı yere serilmeyi. Tek tek topladığım kıyafetlerini odanın köşesinde ki kirli sepetine atıp yatağın yanına gittim. Yorganı çekiştirip omuzunu dürttüm.

"Abi yemek hazır hadi kalk."

"Hiç yiyesim yok. Tüm bedenim ağrıyor sen ye"

"Ya Asaf abim de gelmiyor kalksana" sözlerime karşılık yorganı tepesine çekerken sinirle olduğum yerde dönüp odadan çıktım. İyilik edende kabahatti. Ben onları düşünüyordum ama onlar gram umursamadan uykularına devam ediyordu. Mutfağa girip hemen yaptığım çorbadan bir kase doldurdum. Bugün mideme giden ikinci çorbaydı. Açıkmış olmam gerekirken yine ancak kasenin yarısını yiyebildim. Tabağımı kaldırırken masanın üzerinde duran telefonum çaldı. Selman arıyordu, dinlenmesi için eve gitmişti. Akşam da doğum günü partisi vardı. Bu beni üzüyor olsa da konusunu açmamıştım.

"Efendim"

"Berceste"

"Nasılsın?" soru benden gelmişti.

"Ben iyiyim sen nasılsın? Uyuyor muydun yoksa?" aradıktan sonra aklına gelmişti uyuyor olmam. Gerçi uyuyor olsaydım bile uyanmama değerdi.

"Hayır uyumuyordum. Yemek yedim mutfağı toparlıyordum."

"Afiyet olsun bu sefer yedin değil mi?" ufacık bir yalandan bir şey olmazdı değil mi?

"Evet, koca bir kase çorba içtim"dedim. O an anneme rapor veriyor gibi hissetmiştim. Selman' ın hal hatır sorması bittiğinde daha sonra görüşürüz lafları ile telefonu kapattık. Aradan geçen 2 saatin ardından Asaf abim ve Agah abim hastaneye gitmişler, uyuduğum için beni götürmemişlerdi. Onların gittiğini öğrendiğimde yataktan çıkmadan yeniden uyudum. Derin uykumdan ısrarla çalan zil sesi ile uyandım. İlk başta algılamam zor olsa da kendime geldiğimde yataktan fırlayıp kapıya koştum. Koridorda düşme tehlikesi atlatarak açtığım kapının arkasında gördüğüm yüz şaşkınlığımı büyütürken onun bana bakışları utanmamı sağlamıştı. Şuan saçlarım kuş yuvasını andırıyor olmalıydı, salyalarım akmıştı muhtemelen.

"Selman" ismini söylerken ellerim telaşla üzerimde gezindi. Eşofmanlarım yerli yerindeydi ama yüzüm hakkında pek bir fikrim yoktu.

"Aslışah" ses tonumu taklit ederken içeriye girmek için hamle yaptı. Kolum ona izin verirken iç kapının aynasından kendime bakmaya çalıştım. Selman salona geçerken ben de peşinden gidiyordum. Her zaman oturduğu koltuğa kurulurken ben ayakta onu bekliyordum.

"Bir şey mi oldu?" bu soru bana aitti. Çünkü Selman karşımda sırıtarak bana bakıyordu. Elim hemen dudaklarıma gitti. İstemsizce kendimi temizleme, düzeltme ihtiyacı duyuyordum. O ise hala bana sırıtıyordu.

"Seni görmeye gelmem için bir şey mi olması gerekiyor?" öz güvenini sevdiğim demek istesem de kendime hakim oldum.

"Gelmene bir şey söylemiyorum gelebilirsin tabi. Ben bakışlarından bahsediyorum. Aşırı dikkatli bakıyorsun şuan"

"Göz kapakların her uykudan sonra böyle güzel şişiyor mu onu merak ediyordum?" bu adamın kafasından zoru vardı. Ben oldum olası şişen göz kapaklarımı aldırmak için türlü yollar denerken o güzel olduklarına vurgu yapmıştı. Tam o sırada içimden gelen bir ses ' sen adamın uyku mahmuru haline aşık olurken o senin göz kapağına güzel demiş suç mu Aslışah. Bu çocuk senin bu haline güzel dediyse diğer hallerine aşık olur. Aklını başına al kızım' demiş aptal aptal sırıtmama sebep olmuştu.

"Evet" dedim gülerken. O da aynı şekilde karşılık verirken elim ile mutfağı işaret edip sordum.

"Aç mısın? Çorba var ısıtabilirim" derken Selman yerinden kalkıp yanıma geldi. Elleri ellerimi tutarken yanağıma sıcak bir öpücük kondurdu.

"Açtım ama seni görünce doydum" derken sesinde ki yumuşak tını içimde ılık ılık ilerliyordu. Şuan hakimiyetimi kaybetmek üzereydim. Benim gibi romantiklikten uzak bir insanda bu sözler şok etkisi yapıyordu. Tıpkı akvaryumda ki köpek balıklarını temiz bir suya bırakınca yaşadıkları gibiydi. Kalıyordunuz öyle tahta gibi. Hareket edemiyordunuz, tepki veremiyordunuz.

"Hadi hazırlan da çıkalım" eli bel boşluğuma kayarken beni kendisine çekti. Kafam çenesine gelirken kafamı kaldırma gafletinde bulundum. Bir adım geri gitmeye çalışırken elleri buna engel oldu.

"Hastaneye mi?"

"Hayır"

"Nereye?"

"Sürpriz"

"Sürpriz kaldıracak bir gün de değilim"

"Biliyorum ben destek olacağım sana. Hadi hazırlan" burnumun ucunu öptüğünde elleri de belimi bıraktı. Ani yaşadığım boşluğun ardından odama gitmek için yürüdüm. Omzumun üzerinden arkama baktığımda nasıl giyinmem gerektiğini sormak istedim. Beni götüreceği yer Leylifer' in partisi olmalıydı. Belki ağzından bir şeyler kaçırır diye merakla sordum.

"Ne giymeliyim?"

"Eşofman takımı hariç her şey olur" demiş benim yollarımı tıkamıştı. İçimde ki tereddütle birlikte giyindiğim krem rengi triko elbisem ve uzun sayılabilecek olan siyah çizmelerimle kendi çapımda olmuştum. Aynada gördüğüm görüntü gayet iyiydi. Saçlarımı düz bırakıp sadece fırçaladım. Göz altlarımı kapatabilecek derecede yaptığım makyaj ile hazırdım. Odamdan çıkarken dolabımdan siyah kabanımı da aldığımda tamamlanmıştım. Salona geçtiğimde Selman telefonu ile konuştuğunu gördüm.

"Tamam, sen idare et lütfen"

"Teşekkür ederim bu iyiliğini unutmayacağım" derken memnun görünüyordu. Benim geldiğimi gördüğünde telefonu kapatıp yanıma geldi.

"Gayet yerinde bir seçim olmuş"Elimi kavrarken evden çıkmıştık bile. Kapıyı benim kilitlememe izin vermeden kendisi kilitleyip elimi yeniden tuttu. Arabaya geçerken aklımda Leylifer' in beni gördüğünde ki ifadesi canlanıyordu. Bu görüntü keyfimi yerine getirirken Selman' a belli etmemeye çalışıyordum. Araba ilerlerken nereye gittiğimizi hala öğrenememiştim. Lüks bir restoranın önünde durduğumuzda Leylifer' in masraftan kaçmadığını anlamış oldum. Kadın her türlü savaşıyor, her yerden darbe vuruyordu. O Selman için lüks partiler düzenlerken ben hediye bile alamamıştım. Kendimden utanırken valenin kapımı açması ile irkildim. Arabadan inerken Selman çoktan yanıma gelmişti. Elimi tuttu ve içeriye girdik. Ben yükselen müzik sesini beklerken neredeyse çıt çıkmıyordu. Kapıda bizi karşılayan görevli kabanlarımızı alıp bize yol gösterirken ben hala kalabalığı, en azından Leylifer cadısını arıyordum. Aramalarım sonuçsuz kalırken Selman sandalyemi çekmişti bile. Kendisi de karşıma oturduğunda sormak istediğim halde konuşamıyordum. Ellerimi masanın üzerinde sabitleyip gözlerinin içine baktım.

"Neredeler?"

"Kim?" derken ciddi görünüyordu. Kimden bahsettiğimi anlamamış olması ya olayın üzerinde fazla durmuyordu ya da benimle oyun oynuyordu.

"Partiye davet ettikleri yani annenlerin" partiyi annem düzenledi demişti ben de bozuntuya vermemiş Leylifer dememiştim. Cümlemin sonuna doğru lafı çevirmeyi başardım.

"Kimse yok sadece biz varız. Sadece senin ve benim davetli olduğum bir parti var. Ve bunu da ben düzenledim. İlk defa kendi doğum günü partimi organize ettim Aslışah. Davetliler de sen ve ben" Etrafa bakarken bizden başka kimsenin olmaması da dikkatimi yeni yeni çekiyordu. Kendimi o kadar çok kaptırmıştım ki içinde bulunduğum anı bile fark edemiyordum. Gözlerim şaşkınlıkla Selman' a çevrilirken yeniden sordum.

"Ama onlar parti yapacak demiştin"

"Evet onlar partilerini yapıyorlar zaten. Tek eksikleri ben yokum. Bende olmak istediğim yerdeyim. Senin olmadığın bir kutlamayı istemiyorum"

BÖLÜM SONU...

Olvasás folytatása

You'll Also Like

84.6K 913 11
Yanlış anlamadan doğan bir hata ve getireceği sorunlar onları karşı karşıya getirdi. İlk izlenim kesinlikle etkilenme değildi. Yalnız bilmedikleri şe...
1M 60.7K 104
Serap Ayça, hayallerini gerçekleştirmek üzere, bu yepyeni dünyaya ayak basmıştı. Uzun beyaz bulutların ülkesine... Hayalinin ülkesi Yeni Zelanda'ya...
12.7K 792 25
Doğduklarında Kaçırılan ikizler devamı içeride;) Eminim ki beğeniceksiniz şans vermeyi deneyin keyifli okumalar
19.7K 468 3
Bir dileğin kabul olur ve hayallerinin gerçeğe döndüğü yerden vurulursun. Bedelini ödemediğin dileğin sahibi olamazsın... Çok şey söylemeye gerek yok...