Mürekkep Kokunu İçime Çektim...

By ofluoglumert

20.5K 2.9K 2.5K

Hayatının en zor döneminden geçen Irmak, bir gün bir kitap alıp okumaya başlar ve her şey değişir. /// Genç b... More

tanıtım
1
2
3
4
5
6
7
8
...
9
10
11 / kalp narin bir yaratıktır
12
14
15 / şüphe açmış çiçek
Yeni bölüm ne zaman?
TUHAF DERGİ'NİN YENİ SAYISINDA HİKAYEM VAR!
16 / lirik sevgilim
Bundan sonra Atlas'a ne olacak?
17
18
19 / sarmaşıklar doladı kalbimi (büyük final... mi?)
YAZMAK ÜZERİNE...
MÜREKKEP KOKUNU İÇİME ÇEKTİM (BÖLÜM ÖZETLERİ)

13

512 93 75
By ofluoglumert

Ve 13. bölüm geldi! Detaylı satır arası yorumlarınızı, düşüncelerinizi ve oylarınızı bekliyorum. Bölümlere varsa arkadaşlarınızı etiketlemeyi de unutmayın! Çok heyecanlı bir bölüm sizi bekliyor, keyifli okumalar!

Bölüm şarkıları

Feist - Caught a Long Wind: 

 "Little bird have you got a key? Unlock the lock inside of me..."   

Huzur içindeydi. Annesi yavaşça ve narince onun ipek gibi yumuşak olan saçlarını tararken, o elindeki kendi yazdığı hikaye defterinin sayfalarını çeviriyordu. Banyodan yeni çıkmıştı ve saçları hala ıslaktı. Annesi onu sarı bornozuna sarmış, aynanın önünde yere oturtmuştu. Teninden sabun ve şampuan kokuları yayılıyordu.

"Sen benim mis kokulu, güzel ve akıllı küçük oğlumsun, bunu biliyorsun değil mi?"

Gözlerini elindeki defterden kaldırıp aynaya baktı. Bakışları annesininkilerle buluşunca, sessizce başını salladı. Evet, bunu biliyordu. O annesinin mis kokulu, güzel ve akıllı küçük oğluydu.

Annesi önündeki defteri işaret edip gülümsedi. "Büyüyünce yetenekli bir yazar olacaksın."

Taraktan saçını kurtarıp arkasına, annesine döndü. "Gerçekten mi?" diye hevesle sordu.

"Elbette. Ve işte o zaman ben seninle gurur duyacağım."

Bu cevaptan tatmin olmuş bir şekilde tekrar önüne döndü ve gözlerini kapattı. Annesi saçlarını düzgünce taramaya devam ediyordu.

"Koskocaman çocuk oldu, onu hala sen mi giydiriyorsun?"

Kapının girişinden babasının sesi duyuldu. Başını irkilerek o tarafa çevirince, saçlarının arasındaki tarak canını acıttı ve annesine sokuldu.

"Biraz nazlanmasının ne gibi bir sakıncası olabilir?" dedi annesi. Kendisiyse o tarafa hiç bakmamıştı ama aynadaki yansımadan, ikisinin arasında sessiz bir mücadele yaşandığını görebiliyordu.

"Kaç yaşında oldu. Onu hala sen yıkıyorsun, üstüne bir de giydiriyorsun. Ona bu yaptığının iyilik olduğunu sanıyorsun, ama değil. Bırak bazı şeyleri kendi öğrensin. Onu kendine bu kadar bağlama." Annesine bakıp fısıldayarak, "Unutma ki senin bir oğlun daha var," dedi.

Annesi konuşmanın uzayacağını hissetmiş gibiydi. Kulağına eğilerek, "Sen burada defterine bakmaya devam et, canımın içi, ben babayla konuşup geleceğim," dedi ve kapının önüne gitti. "Ben de zaten konuyu buraya getireceğini biliyordum," dedi babasının karşısına gittiğinde. "Bu çocuk özel. Anlamıyor musun? Onun bana ihtiyacı var."

"Diğerinin yok mu? Kim bilir şimdi nerede? Sahi, onu bu sabah hiç gördün mü?"

Onları duymadığını mı sanıyorlardı? Öyleyse yanılıyorlardı. Çünkü ikisinin ne konuştuğunu duyabiliyordu. Ama yine de önüne bakıp defterindeki hikayelerle ilgileniyormuş gibi davrandı.

"Bana ikisini birbirinden ayrı tutuyormuşum gibi davranmaktan vazgeç."

"Öyle yapmadığını gerçekten görebiliyorum," dedi babası imalı bir sesle ve annesi tekrar yanına dönerken babasının koridorda giderek uzaklaşan ayak seslerini dinledi.

Şimdi tekrar annesiyle baş başa kalmıştı.

"Babam ne demek istedi anne?"

Annesi her şey yolundaymış gibi gülümsedi. Bu gülümseme öyle tılsımlı bir şeydi ki, sanki dünyadaki tüm kötülüklerin üstünü örtebilecek güce sahipti. Dudaklarını, onun üstüne düşen sarı saçlarının örttüğü kulaklarına yaklaştırarak, "Baba seni kıskanıyor," diye fısıldadı. "Çünkü ben seni çok seviyorum."

Biliyordu, bunu biliyordu. O da çok seviyordu. Küçük bir evcil hayvan gibi annesine sokuldu.

"Ben büyüyünce çok yetenekli bir yazar olacağım ve sen benimle gurur duyacaksın anneciğim," diye fısıldadı.

*

"...ss?

...las?

...tlas?

...Atlas?"

Bir rüyadan uyanır gibi irkilerek gözlerini açtı ve ona bakakaldı Atlas. Afallamış görünüyordu.

"Nereye daldın gittin sen?"

"Ben..."

"Cem buraya hiç gelmemiş ve belli ki Aslı da gitmiş diyorum," diye yineledi Irmak, gergin ve sinirlerine hakim olmaya çalışır bir şekilde. Atlas'ın evinin antresinde dikilmek ona, onu ve Aslı'yı birlikte gördüğü sahneyi tekrar tekrar yaşatıyordu.

"Şimdi bana Aslı'yla nasıl ve ne zamandan beri tanıştığını anlatacak mısın?" Irmak sabırsızdı.

"Ne?" Atlas'ın aklı hala başka yerde gibiydi.

"O benim arkadaşım Atlas! Bunun bir rastlantı olduğuna inanmamı bekleme benden!"

"Senin... senin arkadaşın mı?" dedi Atlas şaşkınlıkla. "Aslı'yla sen arkadaş mısınız?"

"Bilmiyor muydun?" dedi Irmak sinirle gülerek.

"Yemin ederim bilmiyordum."

"Yani bilseydin onunla birlikte olmayacaktın?"

"Zaten hiç olmadım ki," dedi Atlas basitçe.

"Eminim öyledir," dedi Irmak hırsla. "O yüzden sizi kapıda o vaziyette yakaladım. O yüzden Aslı sana çok kızdı, tokat attı. O yüzden kendini odaya kilitledi." Etrafa baktı. Sanki yerde, duvarlarda Aslı'yla Atlas'ın birlikteliğine dair bir iz yakalamaya ve Atlas'ı bununla yüzleştirmeye çalışıyor gibiydi. "Neyse ya." Kapıdan çıkıp gitmek için hamle yaptı.

"Nereye gidiyorsun?" dedi Atlas, onu kolundan tutarak.

"Yurda dönüyorum. Çok yorgunum." Ses tonu bezgin geliyordu. Artık gerçekten çok yorulmuştu. Bir an önce yatağa girmek istiyordu. Belki hiç değilse o zaman her şey kötü bir rüyaymış gibi geride kalabilirdi.

"Dün gece... Buradaydın. Benim yanımda."

Atlas, o renkli gözlerini Irmak'ınkilere sabitlemişti. Bir an sessizlik oldu. Irmak ondan etkilenmemek için bakışlarını çevirdi. Ama ondan yalnızca iki santim ötede dururken, bunu yapmak o kadar zordu ki.

"Herkes hata yapar, değil mi? Belli ki ben de seninle birlikte olarak hata yapmışım. Çünkü dün geceki Atlas Siyah'la şu an karşımda olan tutarsız kişi arasında çok fark var."

Ona son bir kez baktıktan sonra, veda bile etmeden çıkıp gitti.

Atlas onun apartmanın kapısından çıktığını duyana kadar bekledi. Ardından kapıyı kapattı.


Kapı açılınca Irmak Selin'in odasına "Neler oldu bir bilsen," diyerek hızlı bir giriş yaptı. Ama içerideki iki yataktan birinin üstünde oturan ve kulağına dayadığı telefondaki birine "Hayır, onunla henüz işi o kadar ileri götürmedim ama sadece yaparsam ne olur ihtimali üzerine sana bunları anlatıyorum," diyen kızı görünce duraladı.

"Selam," diyerek bir adım geriledi.

"Yo yo, problem değil," dedi Selin, onu rahat olması için ikna etmeye çalışırcasına. "Oda arkadaşım Yaprak. Yaprak, bu da çok yakın arkadaşım Irmak."

Yaprak ayağa kalktı. Telefondaki değil de diğer elini Irmak'a uzatarak "Memnun oldum. Ben zaten telefondayım siz rahat rahat konuşun," deyip odadan çıktı.

Irmak, Selin'in onu "çok yakın arkadaşım" diye takdim etmesine hem şaşırmış hem de sevinmişti. Arkadaşlıklarının başlangıcından bu yana yaşadığı hızlı değişim, psikoloji kitaplarına konu olacak cinstendi.

"Senin de benim gibi tek kişilik bir odada kaldığını sanıyordum," dedi Irmak, odaya göz gezdirirken. "İki kişilikte olduğunu bilmiyordum."

"Aslında üç," dedi Selin. Odadaki duvarın arkasında kalan diğer yatağı işaret etti. "Bengü şimdi memleketine gitti." Kendisi masa sandalyesine, Irmak da onun yatağının üstüne oturdu. "Ee, n'oldu, Cem'le ne konuştunuz? Güzel güzel ayrılabildiniz mi? Sana bir mesaj attım ama görmedin sanırım. BİR DAKİKA! Alnına ne oldu senin?"

Irmak derin bir nefes aldı ve "Selin..." dedi. O akşam yalnızca birkaç saat içinde, kendisinin bile takip edemediği ve hala sıraya koyamadığı bir hızla o kadar çok şey olmuştu ki... "Selin. Cem ondan gizli Atlas'la görüştüğü biliyormuş. Çantamda kitabı bulunca bana saldırmaya kalktı. Sarhoştu. Ben de onun kafasında içki şişesi kırdım."

"NEEEEEE?" dedi Selin, elini ağzına götürüp. "Şaka yapıyorsun, di mi?"

"Bekle, henüz daha beterini anlatmadım."

"Ayy buna kalbim dayanmaz," dedi Selin, eş zamanlı olarak bir tiyatro oyuncusu gibi elini kalbine götürerek.

"Cem bayıldı... Kendimi o evden dışarı nasıl attığımı bilmiyorum... Onu öldürdüm sandım! Yardım istemek için Atlas'a gittim... Peki sen Atlas'ın evinde kapıyı kim açtı dersin?"

"Ayyyy bilmiyorum! Yani şu an anlattığın öyle sürprizli bir hikaye ki, kapıyı ben bile açmış olabilirim."

"Aslı..."

"Ne?" dedi Selin, anlamamış gibi.

Irmak umutsuzca başını salladı. "Aslı, Atlas'ın evindeydi. Hem de çıplak bir şekilde. Yani ben gittiğimde... şey yapıyorlardı sanırım."

"NEEEEE?" diye bağırdı Selin bir kez daha. "Sakın bana aklıma gelen şey olduğunu söyleme!"

"Keşke o değil diyebilseydim, ama evet... Sanırım tam da o..."

"Yuh artık ya! Cidden yuh!" Selin birkaç saniye durup şu duyduklarını idrak etmeye çalıştı. "Ya ama ben onları o halde gözümün önüne bile getiremiyorum ki!"

"İşte düşün, ben o an'ı bizzat gözlerimle gördüm."

"Ama bir dakika ya..." diye şüpheli bir ses tonuyla konuşan Selin, başından beri sorması gereken esas soruyu nihayet aklına getirebilmişti. "Aslı'nın Atlas'la ne alakası var?"

"İşte bunu şimdilik ben de bilmiyorum. Aslı da beni gördüğüne çok şaşırdı. Atlas'a tokat atıp kendini odaya kapattı. Yani o da Atlas'ın onu benimle aldattığını öğrenmiş gibiydi... Neyse sonra biz de Atlas'la evden çıktık. Yarın okulda ne olursa olsun Aslı'ya soracağım."

"Atlas'a sormadın mı kızım?"

"Sordum ama aramızda bir şey olmadı diyor." Irmak düşünceliydi. Atlas'ın bu sözüne inanmak istediği her halinden belli oluyordu. Selin onu harekete geçirmek ister gibi konuştu.

"İnkar ediyor belli ki!" dedi hırsla. "Sen yarın bir de Aslı'nın ifadesini al bakalım... Ayy bu nasıl bir tesadüf ama ya!"

"Tesadüf mü ondan emin değilim işte..."

"Başka ne olacak ki?"

"Yani... bilmiyorum ama Aslı da ben de aynı erkekle çıkmaya başlıyorsak, bence burada bir tesadüften fazlası var."

Bir süre ikisi de susup düşüncelere gömüldüler. Bu olayın düğüm noktasının Atlas olduğu konusunda hemfikirdiler.

"Yazar dedik güvendik, ama kesin hala bir şeyler saklıyor senden," dedi Selin. "Hatta belki ikinizden de. Yani bu olayda Aslı da en az senin kadar mağdur olabilir." Sıkıntılı bir durum olduğunu belirmek istercesine başını iki yana salladı. "Cem'e ne oldu peki?"

"İşte Atlas'la evine gittik... Cem orada yoktu. Biz de Atlas'ın evine mi gitti acaba diye geri döndük ama orada da yoktu. Herhalde hastaneye gitti. Umarım ciddi bir şeyi yoktur." Irmak'ın bu son cümleyi söylerken yüzü düşmüştü.

"Çok mu kötü vurdun?"

"Kafasında şişe kırdım, daha bundan beteri mi var?" dedi Irmak, suçunu kabulleniyormuşçasına.

"Ama o da sana... yani... neredeyse..."

"Hatırlamak bile istemiyorum!" Onun ne diyeceğini anlayan Irmak, hemen müdahale etmek istemişti. "Resmen gözü döndü... Eminim o da pişman olacak bunu yaptığına."

"Pişman olsun veya olmasın. Bu olanlardan sonra ona geri dönecek değilsin ya?"

"Sen delirdin mi? Asla! Sana orada bana saldırdı diyorum. Nasıl korktum bilemezsin... Bak hala titriyorum."

Selin endişeyle alnındaki yara izine bakıyordu. "Dur şu yarana pansuman yapalım," deyip ayağa kalktı. "Birinci sınıfta ilk yardım dersi almanın faydaları... Ayy, hala inanmıyorum, Yaprak şunları duysa nasıl da gelir! Peki Irmak, eğer Atlas da seni aldatmışsa... Sen aynı anda hem Cem'den hem Atlas'tan mı olmuş olacaksın?"

"Galiba öyle olacak," dedi Irmak. Ama aslında bu sorunun yanıtını kendi içinde arar gibiydi.


"Hala anlayamadım... Irmak'ı neden arıyorsunuz?"

Uzay kapıda durmuş, kapının önünde eve dalmamak için kendini zor tutarcasına sallanan adama bakıyordu. Evde yalnızdı. Kapı çaldığında doğrusu yatmaya hazırlanıyordu. Üstünde pijamaları vardı, çoraplarını bile çıkarmıştı.

"İçeriye girmeme bir müsaade etsen," dedi Cem sabırsızca.

"Edemem! Ablam burada değil diyorum ya!" dedi Uzay, biraz sinirlenmeye başlayarak. Ama adam buna pek de inanmış gibi görünmüyor, Irmak'ı içeride bir yerlere saklanmış yakalamaya çalışırcasına Uzay'ın arkasından odaları dikizliyordu. "Siz iyi misiniz? Biraz tuhaf görünüyorsunuz da?"

"Ah... Tabii ya!" dedi Cem gözleri aydınlanarak. "Aptal kafam! Ne diye buraya gelerek zaman kaybettim ki? Ona gitti, ona gitti işte!" İyi günler bile demeden arkasını dönüp birkaç adım attı, ama kararsız kalmış gibi durdu. Tekrar Uzay'a döndü ve sonunda yere çöktü. Uzay hemen yanına koştu.

"İyi misiniz?" dedi onu kolundan tutarak. Ama Cem yerde kalmaya diretiyor gibiydi.

Ağlamaya başladı. "Ben ablanı çok seviyorum," dedi. "Ama o beni asla affetmeyecek çünkü tam bir eşeklik yaptım..."

Uzay çok şaşırmıştı. Adamın, ablasının sevgilisi olduğunu öğrenince kolunu bırakır gibi oldu ama sonra tekrar kavrayıp, "Bak abi, gel içeriye girelim," dedi. Çıplak ayaklarıyla bahçenin çimlerini ortadan ikiye ayıran taş yola basmak zorunda kalmıştı ve içeriye çamur taşıdığı için annesi onu mahvedecekti. "Sonra ben Irmak'ı ararım... Konuşursunuz?"

"Bunu sahiden yapar mısın?" dedi Cem ona bakarak.

"Tabii," dedi Uzay. "Ama kalk yerden, ikimiz de hasta olacağız."

Cem onun elini tuttu ve kendisini yerden kaldırmasına izin verdi.

"Amma da ağırmışsın," dedi Uzay gülerek.

Ama Cem gülmedi. "O çocuk..." dedi.

"Kim?" dedi Uzay, Cem'i koluna almış eve doğru yürürlerken.

"O çocuk ablana zarar verebilir... Daha kim olduğunu bile bilmiyor ama onun çekimine kapıldı sanırım. İnan bana ben ne yaptıysam sadece onu korumak için yaptım."

Sen ne yaptın ki? diye düşündü Uzay. Hemen ardından kafasında bir şimşek çaktı ve adamın kimden bahsettiğini şıp diye anladı. Partide Selin'in yanında gördüğü Necati ve daha önce ormanlık alanda gördükleri o sarışın erkek. Cem kesinlikle bu ikisinden birinden bahsediyor olmalıydı. Uzay da neler olup bittiğini öğrenmek için ablasına gün boyu mesaj atıp durmuştu ama Irmak hiçbirine cevap vermemişti.

"Çocuk derken? Adamdan mı bahsediyorsun?" diye sordu Uzay. "Necati'den?"

"Hayır. Atlas..." dedi Cem. Onun adını bile anmak yüzünün ifadesini büsbütün değiştirmişti.

"Aa sen sarı saçlı olanı diyorsun, değil mi?" dedi Uzay, neredeyse heyecanla.

"Evet, demek onu sen de tanıyorsun?"

Eve girmişlerdi. Uzay kapıyı kapattı. "Hayır... Ben onu bir kere görmüştüm. Kim ki bu Atlas?"

"Sapığın, katilin teki," dedi Cem. "Sadece yakışıklı diye ablan ondan etkilendi, hepsi bu."

Uzay'ın gözleri büyüdü. "Sen ne söylüyorsun? Ablam şu an bir katilin yanında mı? Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun ki?"

"Sonra anlatırım," dedi Cem.

"Bak, eğer ablamın etrafında tekinsiz tipler varsa bunu sevgilisi olarak bize daha önceden söylemen gerekirdi," dedi Uzay paniğe kapılarak. Dışarıdan ona bakan biri belki Cem'in söylediklerine hemen inandığı için onu saf olmakla suçlayabilirdi, ama Uzay onun doğruyu söylediğini biliyordu. Çünkü Necati'yi ve Atlas'ı daha önce Irmak'ın etrafında görmüş ve bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Şimdi Cem de aynı şeyden bahsediyorsa, gerçekten bir sorun var demekti. Müdahale edilmesi gereken bir sorun.

"Sen merak etme," dedi Cem. "Eğer sen de bana yardımcı olursan, o şerefsizi ablanın hayatından sonsuza dek kazıyacağız."

Uzay'a baktı. Onun gözlerinde de en az kendi gözlerindeki kadar kesin bir kararlılık vardı.


Irmak ertesi sabah okuldaki kahvecinin kahve kuyruğundaydı. Kuyruk, dükkanın dışına kadar taşmıştı ve dondurucu havaya –o yıl geç gelen kış kendini Mart'a saklamıştı– ve derslerini kaçırma pahasına rağmen tabii, bir sürü öğrenci bir yılan kuyruğunu andıran sırada bekliyordu. Irmak'ın derdi zaten pek arasının olmadığı kahvelerden almak ve içmekten çok bir gösteriş yaparcasına elinde tutanlardan olmak değildi. Yalnızca o sabah kahvaltı yapamamıştı, çok açtı ve sıra ona gelebilirse sandviç ya da yoğurtlu müsli almayı planlıyordu.

O sırada gözleri kesişti. Aslı da uzakta durmuş, elindeki çikolatalı cookie'yi yerken ona bakıyordu. Sanki yanına gitmekle gitmemek arasında kalmış gibiydi. Yanında onunla konuşan biri vardı. Sırtını dönünce Irmak bunun Efe olduğunu gördü. O ikisinin dostluğuna sinir olmaya başlamıştı. Aslı'yı Atlas'la basmış olmasaydı, ikisinin arasında bir şeyler olduğundan kesinlikle şüphelenebilirdi.

Sonunda cesaretini topladı ve bitmesi zaten imkansızmış gibi görünen kuyruktan çıkıp Aslı'nın yanına gitti.

"Aslı, dün akşam orada olanları konuşmamız gerek," dedi, derin bir nefes alarak.

Ama Aslı'nın cevap vermesine kalmadan Efe araya girdi ve rahatça gülerek, "Ya kızlar bence o konuyu hiç uzatmayın," dedi. Aslı, o böyle söylediği için kızmışçasına bir bakış attı ama bununla ilgili bir şey söylemedi.

Irmak sakince Efe'ye döndü ve "Hayır ama ben burada Aslı'yla konuşuyorum, sen her lafa niye atlıyorsun Efe?" dedi. Sonra da, "Bir saniye Aslı, tüm bunları Efe'ye de mi anlattın?" diye çıkıştı.

Aslı sıkıntılı görünüyordu. "Efe tamam," dedi. Böylece Efe elindeki sigarayla birlikte birkaç adım öteye gidip Aslı'yı beklemeye başladı. Irmak nihayet Aslı'yla baş başa kalabilmişti. Aslı ona baktı ve "Irmak üzgünüm. Ama konuşacak bir şey yok. Dünkü karşılaşmamız çok çirkindi ve... evet, hepsi bu kadar."

"Nasıl?" dedi Irmak hayretle. "İkimiz de Atlas'ı tanıyorsak bunda bir gariplik var demektir, değil mi?"

"Belli ki ikimiz için de kötü bir tesadüf oldu, inan artık hiç ilgilenmiyorum," dedi Aslı ve Efe'nin yanına gitmek üzere birkaç küçük adım attı. "Şimdi tiyatro provalarına yetişmem gerek. Üzgünüm."

Giderken dönüp arkasına bile bakmadı. Yalnızca Efe başını şöyle bir çevirip yüzündeki ifadeyi görmek istercesine Irmak'ı kontrol etti.

Ne yani?

İki arkadaş olarak sanki yeryüzündeki tek erkek oymuşçasına aynı erkeğe aşık oluyorlardı ve Aslı bunu bir tesadüf olarak geçiştirip hiç sorgulamıyor muydu? Önceki gün Atlas'ın onu Irmak'la aldattığını öğrenince çok öfkelenmişti, ama şimdi bunu hiç de mesele etmemeye karar vermişti yani, öyle mi?

Irmak ne yapacağına karar verememişti. Ama peşinden koşup ağzından laf alamayacağını artık anlamıştı. Belli ki kendisinden bir şeyler gizleyen yalnızca Atlas değildi.

Bu işte kesinlikle bir tuhaflık vardı.


Cem aramamış, o da mesaj atmamıştı. Irmak o günü yorganı başına kadar çekerek yatağın içinde geçirmek istiyordu ama sırf Aslı'nın ne halde olduğunu görmek için okula gitti. Ne var ki sınıfta tek bulduğu bir köşede oturan Efe oldu. Eli boş dönmemek için Cem'i ofisinde ziyaret etmeyi düşündü, sonraysa bunu yapması için hiçbir sebebi olmadığını fark etti. O geceden sonra ona ne olduğu umurumda bile değil. Tamam, bu tabii ki doğru değildi. Cem'e ne olup bittiğini deli gibi umursuyordu. Fakat onunla yüzleşmeye cesareti yoktu. Can sıkıntısı içinde okuldan çıktı.

Yurda gittiğinde düşüncelerle doluydu. Daha fazla dayanamayacaktı. Gece saat on bir gibi Atlas'a mesaj attı.

"Atlas... Evinden öyle çıkıp gitmek istemedim. Seninle konuşmak istiyorum. Yarın her zamanki parkta buluşalım mı?"

Epey bir müddet cevap gelmedi. Irmak iki saat dizi izledi, internette takıldı, biraz kitap okudu ve dişlerini fırçaladı. Tam yatmak üzereydi ki, telefonu öttü.

"On ikide, her zamanki bankta."


Ama ertesi gün on ikide Atlas onu her zamanki bankta değil, parkın doğu girişine çıkan alt geçidin önünde bekliyordu. Irmak'ın parka her zaman o yolu kullanarak geldiğini tespit etmiş olması, Irmak'ı şaşırttı. Birlikte ağaçlıklı yoldan geçtiler, basamaklardan indiler ve sidik kokan alt geçit Irmak'ı rahatsız etmiş olacaktı ki, adımlarını hızlandırdı. O sırada Atlas'sa duvardaki yazılara göz gezdiriyordu: Burak Ece'yi seviyor –Ama Ece'nin üzeri çizilmiş ve üstüne Meryem yazılmıştı.

"Vay çapkın Burak," dedi Atlas.

"Ya da kara kedi Meryem," dedi Irmak.

Atlas parmağını yazının üstünde sürttü. "Ece'nin hiç mi suçu yok?"

"Tabii ki yok. Aralarına giren Meryem," dedi Irmak, Atlas'la arasına giren Aslı'yı düşünerek. "Ama ortalığı esas karıştıran Burak olmalı." Bu da hiç şüphesiz Atlas'a atılmış bir taştı. Ama Atlas hiç oralı olmayarak yürümeye devam etti. Hayır, koşmaya başlamıştı.

"Atlas, nereye gidiyorsun?" diye bağırdı Irmak şaşkınlıkla.

Ama cevap vermeyen Atlas, loş tünelin sonunda koşarak gözden kayboldu ve Irmak "Atlas! Atlas!" diye bağırdıkça, kendi sesinin yankısı dışında hiçbir cevap alamadı. Nihayet, arkasından yaklaşan ayak seslerinin sahibi konuştu ve Irmak'ın, Atlas'ın hayatında hala ne gibi bir rolü olduğunu anlayamadığı Necati, "Bırak gitsin," diyerek gölgelerin arasından çıkıverdi. 

13. bölüm sonu, devam edecek

-----------********------------

Beni sosyal medyada takip etmeyi unutmayın: 

instagram.com/ofluoglumert

twitter.com/ofluoglumert

facebook.com/ofluoglumert

kafadergi.blogspot.com

Continue Reading

You'll Also Like

2.7K 154 25
Bu ışıklar sadece masumca sevenler için yansın. Babasının işleri yüzünden tekrar şehir değiştirmek zorunda kalan Gökçe, annesinin istediği meslek değ...
5.9M 301K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
1.1M 44K 63
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
767 89 6
"Onu gördüğüm ilk an kalbime mühürlenmiş olmalı, zira hissettiklerimin başka bir açıklaması olamazdı." 🩹 Sözleri sona erdiğinde yüzümdeki silik tebe...