Emma

By ClassicsTR

44.9K 3.1K 773

Jane Austen, 1815'te, 39 yaşındayken tamamladığı Emma'nın en sevdiği romanı olduğu söyler. Aşk ve Gurur ve Ma... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm

32. Bölüm

603 47 7
By ClassicsTR


Mrs. Elton önce kilisede görüldü. Ne var ki dualar aksatılsa bile, meraklar bir yeni gelini kilise locasında görmekle tatmin olmaz. Mrs. Elton'ın çok mu güzel, oldukça mı güzel olduğu, yoksa hiç mi güzel olmadığı ancak resmî kutlama ziyaretleri sırasında anlaşılacaktı.

Emma, yeni evlileri en son kutlayan olmamak eğilimindeydi. Bunun nedeni merak değil de gurur ve uygunluk duygusuydu. İşin en kötü yanını bir an önce atlatmak için Harriet'i da özellikle yanında götürdü.

Bu eve yeniden girip de, kendini üç ay önce türlü aldatmacalarla, sözümona botlarını bağlamak için girdiği bu salonda bulunca, anılara boğulmamak olanaksızdı. Yüzlerce tatsız, sıkıcı anı zihnine hücum edip duruyordu. Zavallı Harriet'in de aynı durumda olduğu kesindi, gene de kendini çok iyi denetledi, doğrusu. Yalnızca biraz solgun ve sessizdi; hepsi bu. Ziyaret kısa sürecekti doğallıkla. Daha bile kısaltılması için aklında öyle utanç verici, nahoş düşünceler vardı ki Emma gelin hanım hakkında doğru dürüst bir izlenim edinemeyeceğini biliyordu ve başkalarına da bu konuda, "Çok şık giyinmiş, çok hoş bir hanım," dışında görüş belirtmemeye kararlıydı.

Aslında hoşlanmamıştı ondan. Hemen kusur bulmak niyetinde değildi ama, genç hanımın gerçek zarafet sahibi olmadığını sezmişti. Davranışları rahattı ama zarif değil. Hatta genç bir hanım, bir yabancı ve bir yeni gelin olduğu düşünülürse, fazla rahat sayılabileceğinden Emma hemen hemen emindi. Görünüş olarak pekâlâ hoş sayılırdı, yüzü hiç de alımsız değildi doğrusu. Gel gör ki ne çizgilerinde ne havasında ve sesinde, ne de davranışlarında gerçek incelik vardı. Daha doğrusu Emma zamanla bunların böyle olduğunun anlaşılacağına inanıyordu.

Mr. Elton'a gelince; tutumları hiç de... ama yok, Emma onun davranışı konusunda böyle ayaküstü, alaycı bir şey söylemeyecekti! Evlilik kutlamalarını kabul etmek her zaman gerginlik yaratan bir töredir, bir erkeğin bunu yüzünün akıyla başarabilmek için tepeden tırnağa incelik olması gerekir. Kadının işi daha kolaydır. Yeni giysileri ona yardım eder, kızarıp bozarmak gibi bir ayrıcalığı da vardır, oysa erkek yalnızca kendi sağduyusuna güvenmek zorundadır. Emma düşünüyordu da, hele zavallı Mr. Elton öyle olağanüstü talihsiz bir durumdaydı ki, aynı odada, yeni evlenmiş olduğu kadın, evlenmek istemiş olduğu kadın ve evlenmesi umulmuş olan kadınla bir arada! Doğrusu bu durumda hayli bön görünmek ve diken üstünde olduğunu gizlemek için türlü rahat pozlar takınmak adamcağızın hakkı sayılırdı.

Oradan ayrıldıkları zaman Harriet bir süre boş yere Emma'nın konuşmasını bekledi. Sonra hafiften göğüs geçirerek, "Sevgili Miss Woodhouse," dedi. "Nasıl buldunuz onu? Fevkalade çekici, değil mi?"

Emma yanıtını biraz duraksayarak verdi:

"Evet. Evet, çok hoş bir kadın."

"Bence güzel kadın, çok güzel."

"Gerçekten güzel giyinmişti, olağanüstü şık bir elbise."

"Mr. Elton'ın ona âşık olmasına doğrusu hiç şaşmadım."

"Yok, tabii, şaşılacak hiçbir şey yok. Derli toplu bir servet, hem de hiç aramadan kaşığında çıktı onun."

Harriet, gene içini çekerek, "Herhalde kız da onu çok sevmiştir," dedi.

"Olabilir. Ama kendisini en çok seven kızla evlenmek her erkeğe nasip olmaz. Belki de Miss Hawkins evini bilmek istiyordu ve bundan daha iyi bir kısmet bulamayacağını düşündü."

Harriet ciddilikle, "Evet, herhalde öyledir," diye arkadaşına hak verdi. "Bundan iyi kısmeti kimse bulamaz! Neyse, onlara bütün kalbimle mutluluk diliyorum. Bakın, Miss Woodhouse, bundan sonra onlarla karşılaşmanın beni üzeceğini sanmıyorum. Bence o, her zamanki gibi üstün bir erkek, ama evli olması, anlatabiliyor muyum, bambaşka bir şey. Yok, sahi söylüyorum, Miss Woodhouse, kaygılanmanıza hiç gerek yok. Şimdi artık onu karşıdan, kendimi kahretmeden, hayran hayran seyredebilirim. Onun değersiz biriyle evlenmiş olmaması içime öyle su serpiyor ki! Gerçekten fevkalade bir hanıma benziyor, tam ona layık. Ne mutlu ona! Mr. Elton, 'Augusta,' dedi ona. Ne kadar harika!"

Eltonlar ziyareti iade ettiklerinde Emma kararını verdi. Bu kez görüşleri ve yargısı daha berraktı. O gün Harriet'in Hartfield'de olmaması, babasının da Mr. Elton'la konuşmayı kendi üstüne alması sayesinde Emma gelin hanımla yarım saat baş başa sohbet etmek fırsatı buldu ve bu yarım saat onun, Mrs. Elton'ın son derece kendini beğenmiş, burnu büyük bir kadın olduğunu anlamasına yetti. Yeni gelin kendini iyice önemsiyordu, göz kamaştırıp herkese tepeden bakmaya kararlıydı, ne var ki kötü bir terbiye almış, kendisine örnek olarak hep aynı yaşam tarzını benimseyen, belirli bir tip insanı seçmişti. Aptal değilse cahildi. Onunla yaşamak Mr. Elton'a besbelli hiçbir şey kazandırmayacaktı.

Harriet genç papaz için çok daha iyi bir seçim olurdu. Kendisi çok akıllı ve görgülü olmasa da kocasını akıllı ve görgülü çevrelere sokabilirdi. Oysa Miss Hawkins'in, o kaygısız, kibirli hallerinden, kendi çevresindeki en üstün kişi olduğu anlaşılıyordu. En büyük övüncü, Bristol dolaylarındaki varlıklı enişteydi ve genç kadın onun eviyle arabalarını övüp göklere çıkarıyordu.

Salona girip oturduktan sonra açtığı ilk konu, "Eniştesi Mr. Suckling'in konağı Maple Grove"u anlatmak ve bu malikâneyi Hartfield'le kıyaslamak oldu. Hartfield'in parkı gerçi küçükmüş ama düzenli ve şirinmiş; ev de düzgün yapılı ve modernmiş. Salonun boyu, evin girişi ve görüp kafasında canlandırabildiği her şey onu etkilemiş gibiydi. "Nasıl da Maple Grove'a benziyor! Bu kadar benzerlik çarpıcı, doğrusu! Bu salon, hem boy hem biçim olarak Maple Grove'daki sabah salonunun tıpkısı, ablamın en sevdiği oda." Genç kadın bir de kocasına başvurdu: "Şaşırtıcı bir benzerlik değil mi bu? Kendimi neredeyse Maple Grove'da sanacağım. Ya şu merdiven! İnan olsun, daha içeri girerken fark ettim merdivenlerin ne kadar benzeştiğini, tam da evin tıpatıp aynı yerine yapılmış. Hiç kuşkunuz olmasın, Miss Woodhouse, yeni bir yerin, Maple Grove gibi son derece sevdiğim bir mekânı anımsatması bana çok keyif verir. Orada öyle mutlu haftalar geçirmişimdir ki!" Küçük bir iç çekmesi, "Hiç kuşkusuz, harika bir yer. Her göreni güzelliğiyle çarpar ama bana gerçek bir yuva olmuştur. Benim gibi baba evinden ayrıldığınız zaman siz de göreceksiniz ya, Miss Woodhouse, geride bıraktıklarınıza benzer herhangi bir şey bulmak öyle sevindiricidir ki! Her zaman söylemişimdir, evliliğin en kötü yanlarından biri bu ayrılıklardır."

Emma elinden gelindiğince kısacık bir yanıt verdi ama bu kadarı Mrs. Elton'a yetti çünkü o yalnızca kendisi konuşmak istiyordu.

"Maple Grove'a benzemek bu kadar olur yani! Hem yalnızca evin kendisi değil, bahçeler de, görebildiğim kadarıyla, şaşırtacak kadar benzemiyorsa ne olayım! Maple Grove'daki taflanlar da tıpkı buradakiler kadar gürdür, hem de tıpkı buradaki gibi, çimliğin gerisinde durur. Şurada da büyük bir ağaç gözüme çarptı, gövdesinin çevresinde oturmak için tahta bir sıra var. Bana aynen orayı anımsattı. Ablamla eniştem bayılacaklar buraya. Kendileri geniş park sahibi olanlar başkalarında da aynı şeyleri bulunca pek keyiflenirler."

Emma bu savın doğruluğundan kuşkuluydu. Kendi bildiğine göre geniş park sahibi olanlara başkalarının geniş parkları vız gelirdi. Ne var ki böylesi çifte kavrulmuş bir yapmacığa karşılık vermeye değmezdi. O da yalnızca, "Bizim buraları görüp tanıdıkça Hartfield'i gözünüzde büyüttüğünüzü göreceksiniz, ne yazık ki!" dedi. "Surrey bölgesi güzelliklerle doludur."

"Ha, evet, bunun zaten farkındayım. Burası İngiltere'nin bahçesidir, bilirsiniz ya, Surrey, İngiltere'nin bahçesidir."

"Evet ama bu onuru salt kendi üzerimize alınmayalım. Surrey dışında daha birçok bölgeye, 'İngiltere'nin bahçesi' deniliyor, yanılmıyorsam."

Mrs. Elton son derece kendine güvenir bir gülümseyişle, "Yok, hiç sanmıyorum," dedi. "Surrey'den başka yere böyle denildiğini ben hiç duymadım."

Emma susturulmuştu.

Mrs. Elton, "Ablamla eniştem söz verdiler, baharda, en geç yazın bizi görmeye gelecekler," diye sözünü sürdürdü. "Bu bizim keşif zamanımız olacak. Onlar buradayken birçok keşif yolculuğuna çıkarız, kalıbımı basarım. Lando tipi açık arabalarını da getirecekler, tabii. Çok rahat dört kişi alır. Bizim arabamız da elde bir olduğuna göre yörenin çeşitli güzelliklerini doya doya seyredebiliriz. Yılın o mevsiminde büyük, kapalı arabalarıyla geleceklerini hiç sanmam. Hatta vakit yaklaşınca ben kendim yazıp lando'yu mutlaka getirmelerini söylerim, o kadar daha iyi olur ki. Miss Woodhouse, bilirsiniz, insan böyle güzel bir köşeye gelince her yeri elden geldiğince gezip görmek ister. Eniştem Mr. Suckling de çevreyi keşfe çıkmaya bayılır. Geçen yaz, lando'nun alınışından hemen sonra bu şekilde King's-Weston'da iki kez keşfe çıktık, çok eğlendik. Sizler burada da yazları bu tür eğlentiler düzenliyorsunuzdur herhalde, öyle değil mi Miss Woodhouse?"

"Yok, buralarda böyle şeyler yapmıyoruz. Sizin söylediğiniz gibi eğlentilere uygun olan yerlerin biraz uzağında kalıyoruz. Pek de sakin kimseler olsak gerek: eğlenceli planlar yapmaktansa evde oturmak daha mı hoşumuza gidiyor, ne?"

"Ah, evde oturmak gibi rahatlık var mıdır? Benim kadar evine bağlı insan az bulunur. Maple Grove'da bu yüzden adım çıkmıştı. Selina, Bristol'a gideceği zamanlarda kaç kez, 'Bu kızı evden dışarı çıkaramıyorum ki!' demiştir. 'Lando'da tek başıma dikilmekten nefret etsem de çaresiz, yalnız gideceğim! Augusta'ya kalsa çit kapısından dışarı adımını atmaz!' diye yakınmıştır. Kaç kez söylemiştir bunu. Ama temelli ev kuşu olmaktan yana da değilimdir. Tersine, insanların evlerine kapanıp dünyadan uzaklaşması çok kötü şeydir. Ne çoğa ne de aza kaçmadan iyi bir denge tutturup dünyayla kaynaşmak daha iyidir bence. Ama sizin durumunuzu bütünüyle anlıyorum." Mr. Woodhouse'tan yana bakarak, "Miss Woodhouse, beybabanızın sağlık durumu size adamakıllı köstek olsa gerek. Kendisi neden Bath'taki banyoları denemiyor? Gerçekten, denemeli bence. Bath'ı özellikle salık veririm size. Mr. Woodhouse'a iyi geleceğinden hiç kuşkum yok, inanın bana."

"Babam orayı önceki yıllarda birkaç kez denedi, ama hiç yararını görmedi. Mr. Perry de, (adını duymuşsunuzdur, sanırım) onun artık bu yaştan sonra ılıcadan yarar görebileceğine ihtimal vermiyor."

"Yaa, çok yazık, Miss Woodhouse, çünkü inanın bana, uygun geleni bulunabilirse ılıca insana öyle şifa veriyor ki. Bath'ta kaldığım sıralarda buna öyle örnekler gördüm ki! Hem zaten Bath öyle neşeli bir yer ki babanızın içini açacağından hiç şüpheniz olmasın, çünkü arada bir içinin fena halde karardığı oluyormuş da. Size gelince, orasını size salık vermek için lafı uzatmama gerek yok, sanırım. Bath kentinin gençlere sunduğu fırsatları bilmeyen mi var? Böyle kapalı bir yaşam sürdükten sonra orası size nefis bir açılım sağlar. Ben de sizi hemencecik kentin en yüksek sosyetesinden kimselere tanıştırabilirim. Benim yazdığım kısa bir not kapınıza bir sürü tanış getirir. Hele benim Bath'a gidince yanında kaldığım yakın arkadaşım Mrs. Partridge sizinle seve seve ilgilenir. Toplum yaşamına çekinmeden, beraberce girebileceğiniz bir hanım olarak tam size göre biçilmiş kaftandır."

Emma, terbiyesizlik etmemek için kendini zor tuttu! "Açılım" denilen bir durum için Mrs. Elton'a borçlu olmak, toplum yaşamına Mrs. Elton'ın bir dostunun koruması altında atılmak ha! Sözü geçen bu hanım herhalde, bir odasını pansiyon vererek kıt kanaat geçinen, süslü, yırtık, kenarın dilberi bir duldu! Miss Woodhouse'un, Hartfield Konağı'nın itibarı buralara mı düşecekti?

Gene de Emma konuğuna serinkanlılıkla teşekkür etti. Ne yazık ki Bath'a gitmeleri söz konusu değildi, zaten kendisi de orada, babasından daha hoşça vakit geçireceğini sanmıyordu. Sonra Emma, karşısındakinin alınıp isyan etmesine fırsat bırakmadan, hemen başka bir konuya geçti.

"Müzikle uğraşıp uğraşmadığınızı sormak gereğini duymuyorum, Mrs. Elton. Bu gibi durumlarda insanın ünü kendinden önce gelir. Biz Highburyliler de sizin fevkalade piyano çaldığınızı çoktan öğrendik."

"A, hiç de değil! Ne münasebet! Hiç fevkalade filan çaldığım yoktur. Tersine! Size bunu söyleyenler herhalde bana iltimas geçmiş olacaklar. Müziği deli gibi severim; orası öyle. Âşığımdır, müziğe. Arkadaşlarım da, eksik olmasınlar, bu konuda zevk sahibi olduğumu söylemek büyüklüğünde bulunurlar. Ama, inanın bana, çalışım tam anlamıyla vasattır, başka hiçbir şey değil. Sizinse son derece güzel piyano çaldığınızı biliyorum, Miss Woodhouse. Böyle müziksever bir çevreye geleceğimi bilmek benim için nasıl bir avuntu oldu, bilmezsiniz. Müziksiz yaşayamam, doğrusu. Hava almak kadar vazgeçilmez bir şeydir benim için müzik. Hem Maple Grove'da hem de Bath'ta son derece müziksever bir çevreye alışık olduğumdan, başka türlü bir yere gitmek benim için pek ağır bir şey olurdu. Hatta bana müstakbel evimden söz ettiği zaman Mr. E.'ye de açıkça söyledim. Sakin bir taşra kasabasında belki sıkılırım, diye korkuyordu. Ayrıca, alışık olduğum evlerden sonra buradaki evi küçük mü bulacağım, diye de tasalanıyordu, filan. Ama ben kendisine açıkça söyledim. 'Sosyeteden vazgeçebilirim,' dedim. Partiler, balolar, tiyatro, hepsini terk edebilirim. Kasaba hayatı korkutmaz beni. Kendi iç dünyam öylesine zengindir ki, sosyetenin eğlencelerine ihtiyacım yoktur. İç dünyaları zengin olmayanlar için durum başkadır. Ama kendi iç dünyamın zenginliği sayesinde ben dağ başında da yaşayabilirim. Evin küçüklüğüneyse aldırış bile etmem. O gibi özverilere seve seve katlanırım. Gerçi Maple Grove'da her türlü lükse alıştım. Ama iki araba sahibi olmak ve geniş odalarda oturmak benim mutluluğum için şart değildir. Gene de, Mr. E.'ye, daha o zamandan, 'Açık konuşayım, müziksiz yaşayamam ben,' dedim. 'Başka hiçbir koşulum yok, ama müziksiz yaşam benim için bir çöldür,' diye açıkça söyledim."

Emma gülümseyerek, "Umarım aramızda hayal kırıklığına uğramazsınız," dedi.

Mrs. Elton, "Böyle bir şeyden hiç korkum yok," diye karşılık verdi. "Kasabanıza bayıldım. Umarım birlikte birçok küçük, güzel konser veririz, Miss Woodhouse. Sizle ben bir müzik kulübü kursak da, ya sizin evinizde ya da bizde şöyle her hafta toplansak ne iyi olur. Bizler biraz çaba gösterirsek herkes izimizden gelecektir, hiç kuşkusuz. Böyle bir tasarı hele benim için çok yararlı olur. Çünkü beni çalışmaya kışkırtır. Evli kadınlar, biliyorsunuz, çok geçmeden ev uğraşlarına dalıp müziği bırakıverirler."

"Ama, siz ki delicesine müzik âşığısınız, sizin için böyle bir tehlike olamaz sanırım, değil mi?"

"Umarım olmaz, ama çevreme baktıkça inanın ödüm kopuyor. Selina müziği olduğu gibi bıraktı. Oysa ne tatlı piyano çalardı. Mrs. Partridge'in kızı Clara da evlendikten sonra çalmaz oldu. Bütün arkadaşlarım öyle. İnsan korkuyor, inanın! Ama bir bakıma galiba hakları da varmış. Eskiden Selina'ya kızardım, ama şimdi bakıyorum da evli bir kadının öyle çok sorumluluğu var ki! Bu sabah kâhya kadına işleri anlatmak tam yarım saat sürdü."

Emma, "Bu gibi işler çok geçmeden düzene girer; sizi o kadar uğraştırmaz," dedi.

Mrs. Elton, "Bakalım," diye güldü.

Besbelli müziği savsamaya iyice kararlıydı. Emma bu konuda başkaca bir şey söylemedi. Mrs. Elton da bir an sonra yeni bir konu açtı:

"Geçen gün Randalls'a gittik. İkisi de evdeymişler. Çok hoş kimselere benziyorlar. Mr. Weston eşsiz bir adam. İlk görüşte bayıldım. Karısı da gerçekten değerli bir kadına benziyor. Öyle iyi, öyle anaç bir hali var ki, insanın hemen gönlünü kazanıyor. Evlenmeden önce sizin mürebbiyenizmiş sanıyorum, öyle değil mi?"

Emma onun bu kabalığı karşısında öylesine şaşıp kaldı ki yanıt bile veremedi. Mrs. Elton ise karşılık beklemeden sözünün arkasını getirdi: "Bunu önceden bildiğim için Mrs. Weston'ın kibarlığıyla zarifliği doğrusu beni şaşırttı. Ama gerçekten hanımefendi bir kadın."

Emma, "Mrs. Weston eskiden beri tam bir hanımefendidir," dedi. "Kibarlığı, sadeliği, inceliği ve şıklığı bütün genç kadınlara örnek olarak gösterilebilir."

"Ya biz Randalls'tayken başka kim çıkıp gelse beğenirsiniz?"

Emma bilemedi. Kadının konuşma biçimine bakılırsa, çok yakın bir dost gelmiş olacaktı. Ama bu yörede onun yakın bir dostu olamazdı ki henüz.

Mrs. Elton, "Knightley geldi," diye sözünü sürdürdü. "Şu ünlü Knightley. Ne büyük şans değil mi? Geçenlerde bize gelmiş ama evde olmadığımız için kendisini daha görmemiştim. Oysa kendisi Mr. E.'nin pek samimi dostu olduğu için, görmeye can atıyordum, tabii. Doğrusu caro sposo'nun* hakkını teslim etmek gerek. Arkadaşlarından utanmasına hiç gerek yok. Knightley'yi pek beğendim. Tam centilmen."

Neyse ki çok geçmeden ziyaret sona erdi. Karıkoca Eltonlar oradan ayrıldılar. Emma da derin bir soluk aldı. Kendi kendine, "Dayanılmaz bu kadına," diye köpürüyordu. Meğer sandığımdan daha da berbatmış. Dayanılır yanı yok. Knightley'ymiş! Kulağımla duymasam inanmazdım. Knightley, ha! Onu ömründe görmemiş ama 'Knightley' diye söz ediyor, hem de gerçek bir centilmen olduğunu keşfediyor! Sonradan görme, bayağı şey, 'Mr. E.'leriyle, 'caro sposo'larıyla, o zengin iç dünyasıyla, o laubali yapmacıkları, o rüküş giyim kuşamla, resmen Mr. Knightley'nin bir centilmen olduğunu keşfediyor ha! Hiç sanmam ki bu övgüye karşılık Mr. Knightley de onun bir 'hanımefendi' olduğunu keşfetsin! Söyleseler inanmazdım! Hele ikimizin bir olup müzik kulübü kurmamızı önermesi! Duyan da canciğer arkadaşız sanır! Ya Mrs. Weston için söyledikleri. Beni yetiştirmiş olan kadının bir hanımefendi oluşuna şaşması! Her sözü öbüründen beter! Bu kadarını hiç görmemiştim! Umduğumdan çok, çok başka yerde. Bu kadınla kıyaslamak Harriet'i aşağılamak olur... Frank Churchill burda olsa bu kadına ne derdi, acaba? Nasıl kızar, hem de nasıl eğlenirdi! Bak, işte, gene hemencecik onu düşünüyorum. Her zaman aklıma gelen ilk insan! Nasıl da suçüstü yakalıyorum kendimi ama? Frank Churchill her seferinde aklıma geldikçe..."

Bütün bunlar kafasında birbirini öyle hızla izliyordu ki, Mr. Woodhouse, Eltonların veda telaşesinden sıyrılıp rahatlayarak onunla konuşmaya gelinceye kadar Emma oldukça toparlandı ve dikkatini babasına verebildi.

Babası, "Ne diyorsun bakalım, güzelim?" diye söze girdi. "Kendisini ömrümüzde ilk kez gördüğümüze göre, güzelce bir tazeye benziyor, değil mi? Seni de çok beğenmiştir, herhalde. Biraz fazla çabuk konuşuyor. Konuşurken sesinin çabukluğu biraz kulağı acıtıyor ama bilirsin, ben kılı kırk yaranlardanımdır. Yabancı seslerden hazzetmem. Zaten hiç kimse sen ve zavallı Miss Taylor gibi konuşamaz ki. Her neyse, saygılı, terbiyeli bir hatuna benziyor, Mr. Elton için de iyi bir eş olacağından kuşkum yok. Gerçi bence adamcağız hiç evlenmese daha iyiydi. Mutlu günlerinde kendim gidip onları kutlayamadığım için bulabildiğim en iyi özürleri belirttim. Yaz mevsiminde gelebileceğimi umarım, dedim. Ne olsa, daha önce gitmeliydim. Bir yeni gelini kutlamaya gitmemek çok ayıptır. Ah, nasıl da hazin, hasta durumda olduğum bundan belli. Ama ne yapayım, Vicarage Yolu'nun o köşesini sevmiyorum işte."

"Özürleriniz mutlaka kabul edilmiştir. Mr. Elton sizi tanıyor."

"Evet ama, genç bir hanım... bir yeni gelin... Ona saygı sunmaya gitmem gerekirdi. Ayıp ettim, doğrusu."

"Ama babacığım, siz evliliğe karşıt bir kişisiniz. Öyleyse bir yeni geline saygılarınızı sunmak için bu telaş niye? Bu durum sizin için saygıdeğer olmamalı. Yeni evlileri böyle şımartırsanız herkesi evlenmeye kışkırtmış olursunuz."

"İki gözüm, ben kimseyi evlenmeye özendirmiş değilim, gene de hanımlara gereken nezaketi her zaman göstermek isterim. Hele yeni gelinler hiç görmezlikten gelinmemeli. Onların özel ilgi görmeye hakları olduğunu herkes bilir. Emma, hayatım, bir toplulukta yeni bir gelin her zaman başta gelir, çevrede başka kim olursa olsun."

"Babacığım, doğrusu herkesi evlenmeye özendirmek bu değilse nedir, bilmem. Zavallı genç kızları, gururlarını okşama yoluyla tuzağa düşürmek değil mi bu? Sizin bunu destekleyeceğiniz aklıma hiç gelmezdi."

"Güzelim, anlamıyorsun beni. Benimkisi düpedüz bir terbiye, görgü sorunu, yoksa elâlemi evlenmeye özendirmekle bir ilgisi falan yok."

Emma konuyu kapattı. Babası kaygılanmaya başlıyor, onun dediklerini anlayamıyordu. Emma düşüncelerini gene Mrs. Elton'ın çiğliklerine döndürdü ve bunlar onun kafasını uzun, çok uzun bir süre meşgul etti.

. (İt.) Sevgili kocamın. (Ç.N.)

Continue Reading

You'll Also Like

745 62 7
Bakır Atlı, Aleksandr Puşkin'in üç uzun şiirinden; Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Bakır Atlı, üç acıklı hikayeden oluşmaktadır. Yayınevi: Cumhuriye...
51.3K 2.5K 21
Keşke tersi olabilseydi! Keşke her zaman genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için... bunun için her şeyi verirdim!" Özellikl...
207K 5.3K 17
Psikoloji, bilinçaltı, empati, düşünce, doğru yola erişim, arkadaşlık, dostluk, sevgili ve aile ilişkileri, tespitler, tavsiyeler, öneriler, sorgulam...
8.7K 324 31
Ana adlı roman 1868-1936, doğduğu kente sonradan Gorki adı verilen büyük Rus yazarı Maksim Gorki'nin en ünlü eseridir. Bu romanın ilk basımı 1907 y...