Emma

By ClassicsTR

44.9K 3.1K 773

Jane Austen, 1815'te, 39 yaşındayken tamamladığı Emma'nın en sevdiği romanı olduğu söyler. Aşk ve Gurur ve Ma... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm

30. Bölüm

459 52 6
By ClassicsTR


Şu günlerde Emma'nın hiç noksansız mutlu olması için tek bir şey eksikti: Frank Churchill'in balo gününe dek kalabileceğini kesinlikle bilmek. Çünkü hazırlıklar ancak öteki haftaya bitebilecekti ki, Frank'in iki haftalık iznini birkaç gün geçmesi gerekiyordu. Churchilllerin bu ufacık uzatmaya razı olacaklarına Emma, Mr. Weston gibi gözü kapalı inanamıyordu. Bu yüzden Enscombe Konağı'ndan haber gelinceye değin balo hazırlıkları ister istemez kaygılı bir yürekle sürdürüldü.

Neyse ki Mrs. Churchill yeğeninin isteğini, hiç hoşnut kalmamakla birlikte kabul etti, böylece bu tehlike de ortadan kalkmış oldu.

Gelgelelim kimileyin bir dertten kurtulduk mu, kendi kendimize yeni bir dert ararız. Balodan vazgeçilme tehlikesi ortadan kalkmıştı ya, şimdi de Emma, Mr. Knightley'nin bu konuda takındığı tutumu aklına taktı. Çünkü Mr. Knightley, artık kendisi dans meraklısı olmadığından mı, yoksa balo planı ona danışılmadan kuruldu diye mi, her nedense baloyla ilgilenmemeye, baloya yukarıdan bakmaya azmetmiş gibiydi.

"Birkaç saatlik gürültü patırtı için bunca zahmeti Westonlar göze alıyorlarsa kendi bilecekleri şey. Baloya karşı çıkacak değilim. Ama ben de onlara uymak zorunda değilim ki. Yok, geleceğim, elbette. Yoksa ayıp olur. Ama doğrusu kendi çiftliğimde, William Larkins'le oturup haftalık hesapları gözden geçirmek bence daha büyük zevk. Biliyorsun, dans etmeyi pek sevmem. Dans edenlere bakmak da hiç zevk vermez bana. Dansı seyrinden kimse zevk almaz gibime geliyor. Hani bir söz vardır: Erdem kendi kendinin ödülüdür, derler. Güzel dans etmek de tıpkı erdemli olmak gibi kendi kendinin ödülü olsa gerek. Kenarda duranların akılları çok zaman bambaşka yerdedir."

Emma bunun kendisine kinaye olduğunu sezdi ve pek öfkelendi. Gene de bu sözler hiç olmazsa Jane Fairfax'e de iltifat sayılmazdı. Emma, bu adam, Jane'in hoşuna gitmek için böyle tavır takınıyor olamaz, diye kendi kendini avuttu. Çünkü Jane de dans etmeyi çok seviyor, baloyu iple çekiyordu. Öylesine ki her zamanki donukluğunu unutarak, "Ah, Miss Woodhouse, umarım bir engel çıkmaz da balodan vazgeçilmez," diye Emma'ya açılmıştı. "Yoksa büyük düş kırıklığına uğrarım. Bilseniz, baloyu öyle sabırsızlıkla bekliyorum ki..."

Böylece, Emma, Mr. Knightley'nin Jane'e karşı şefkat, acıma ve hayranlık duyduğunu, ama genç kıza tutkun olmadığını düşünmeye devam etti. Mrs. Weston'ın bu konuda yanıldığına şimdi daha çok inanıyordu.

Ama, çok yazık! Bütün bu tartışma ve heyecanlar boşa çıktı. İki günlük sevinçten sonra her şey altüst oluverdi. Mr. Churchill'den, yeğenini hemen geri çağıran bir mektup geldi. Mrs. Churchill rahatsızmış; yeğeninin ayrılığına daha fazla dayanamayacak derecede rahatsız. Kocası öyle diyordu. İki gün önceki mektubunda Frank'i üzmemek için her zamanki özverisiyle bundan hiç söz etmemiş ama şimdi iş artık ciddiye bindiğinden, onun hiç gecikmeksizin Enscombe'a dönmesi için yalvarıyormuş.

Mrs. Weston hemen Emma'ya bir pusula yazarak durumu bildirdi. Bu gidiş kaçınılmazdı. Genç adam, yengesinin hastalığına zerrece inanmamakla birlikte, birkaç saat içinde gitmek zorundaydı. Emma bu kara haberi kahvaltı ederken aldı ve lokmaları boğazına dizildi. Artık dövünmek ve yakınmaktan başka ne gelirdi ki elden? Genç kız baloya mı yansın, Frank'in şu içler acısı durumuna mı yansın, bilemiyordu. Babasının duygularıysa çok açıktı. Mr. Woodhouse her şeyden önce ve başlıca, Mrs. Churchill'in hastalığının ne olduğunu merak ediyor, ne türlü bakım gördüğünü öğrenmek istiyordu. Baloya gelince; Emmacığının üzüntüsü onun da yüreğini buruyordu ama ne olsa, evde oturmak daha tehlikesizdi.

Frank Churchill kahvaltıdan sonra vedalaşmaya geldi. Son derece üzgündü ve konuşmakta bile güçlük çektiği görülebiliyordu. Sonunda kendini toplamak için belirli bir çaba göstererek, "Vedalaşmak dünyanın en acı şeyi!" diye içini çekti.

"Ama, yakında gene geleceksiniz, elbet."

Frank, "Ah," diye başını salladı. "Ne zaman gelebileceğimi bilebilsem! Bundan sonra tek amacım gene Highbury'ye dönmek olacaktır. Hele yengem baharda Londra'ya gitmeye karar verirse... ama ne yazık ki... geçen bahar gitmedik. Artık bu alışkanlıktan temelli vazgeçildi, diye korkuyorum."

"Zavallı balomuz!"

"Ah, o balo! Siz her zaman haklıydınız, Miss Woodhouse. Neden bekledik sanki? Neden aklımıza gelir gelmez yapmadık? Karşımıza çıkan mutluluk anlarını hemen yakalamak gerek! Uzun uzun hazırlanıp beklemek her şeyi bozuyor çok zaman. Ama yeniden gelirsem balomuzu taş çatlasa yapacağız. Babam kararlı. Dans için verdiğiniz sözleri unutmayın."

Emma buna tatlı ve kibar bir bakışla karşılık verdi.

Genç adam, "Bulunmaz iki hafta geçirdim!" diye sözlerini sürdürdü. "Her bir gün bir öncekinden daha harika, daha kıymetli! Her geçen gün beni başka yerlerden biraz daha soğuttu sanki. Ne mutlu her zaman Highbury'de kalanlara!"

Emma, "Şimdi kıymetimizi çok biliyorsunuz," diye güldü. "Gene de, izninizle sorayım, ilk geldiğinizde, ufak da olsa çekinceleriniz yok muydu? Beklentilerinizin biraz üstünde bulmadınız mı bizi? Eminim böyle oldu. Bizi beğeneceğinizi pek sanmıyordunuz, herhalde. Highbury konusunda çekici bir beklentiniz olsaydı buraya gelmeniz bu kadar gecikmezdi."

Frank bu suçlamayı yadsıdıysa da biraz utangaç bir gülüşle karşılık verdi. Bunu gören Emma isabetli konuşmuş olduğuna iyice inandı.

"Demek hemen bu sabah yola çıkıyorsunuz, ha?"

"Evet, babam da buraya gelecek, eve yürüyerek döneceğiz, sonra da benim hemen yolcu olmam gerek. Babam her saniye çıkıp gelecek diye nerdeyse korkuyorum."

"Dostlarınız Miss Bates'le Miss Fairfax'e veda edecek beş dakikacığınız olsun yok mu? Hay aksi! Miss Bates'in o güçlü, tartışmacı kafasından feyzalabilirdiniz!"

"Yok, uğradım onlara. Kapılarının önünden geçtiğim için öylesi daha uygun geldi. Üç dakikalığına girdim, ama Miss Bates evde olmadığından biraz geciktim. Onu beklememezlik edemem, diye düşündüm. Kendisi gerçi ister istemez güldüren bir kadın ama insan onu küçümseyip kırmak istemez, doğrusu. Önce onlarla vedalaşıp buraya sonra gelmek daha iyi olur, diye düşündüm."

Genç adam duraksadı, ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdü.

"Kısacası," dedi, "Miss Woodhouse belki siz de... Sanırım şimdiye dek mutlaka... şimdiye dek hiçbir şey sezmemiş olamazsınız..."

Emma'ya, düşüncelerini okumak ister gibi bakıyordu. Emma ne diyeceğini bilemedi. Frank'in sözleri, çok daha ciddi bir açıklamanın girişine benziyordu ki Emma bunu duymak istemiyordu. Söylenecek sözleri engellemek umuduyla, "Haklısınız," dedi. "Kapılarının önünden geçerken uğramanız çok doğru olmuş."

Frank sessiz kaldı. Emma'ya bakarak onun söylediklerinin altındaki gizli anlamı çıkarmaya çalışıyor olmalıydı. Emma onun göğüs geçirdiğini duydu. Doğal buldu bunu. Frank onun kendisine cesaret vermediğini anlamamış olamazdı. Birkaç gergin dakika geçti. Sonra genç adam oturdu ve daha kararlı bir ses tonuyla, "Hartfield'de daha çok zaman geçireceğimi düşünmek mutluluktu," diye konuştu. "Hartfield'in gözümdeki değeri çok büyüktür."

Gene sustu, gene ayağa kalktı, son derece çekingen bir hali vardı. Emma, "Demek bana sandığımdan daha tutkun," diye içinden geçirdi. Tam o sırada Mr. Weston kapıda belirmeseydi konuşmanın sonu nereye varırdı, kim bilebilir? Mr. Woodhouse da içeri girmekte gecikmedi ve Frank Churchill, çaresiz, sakinleşmek zorunda kaldı.

Neyse ki bu güç ve üzücü durum birkaç dakika sonra sona erdi. Mr. Weston işine çok titiz bir adamdı ve en olumsuz görevleri bile, kaçınılmaz oldukları zaman, sürüncemede bırakmayı sevmezdi. Şimdi, "Gitme zamanı geldi," dedi. Oğlu da, üzgün üzgün içini çekmekle birlikte ister istemez ayağa kalktı.

"Sizler konusunda hiç habersiz kalmayacağım," dedi. "Tek avuntum bu olacak. Aranızda tüm olup bitenleri öğreneceğim. Mrs. Weston'dan söz aldım, yazışacak benimle. Söz vermek iyiliğini gösterdi. Bilseniz, insan uzaktakileri gerçekten merak ediyorsa, kadın bir mektup arkadaşı olması nasıl da paha biçilmez bir nimettir! Mrs. Weston bana her şeyi yazacak. Onun mektuplarını okurken gene sevgili Highbury'ye döneceğim."

Bu konuşma dostane bir tokalaşma ve yürekten bir "hoşça kalın"la son buldu ve kapı Frank Churchill'in üstüne kapandı. Pek apansız olmuştu bu ayrılık, dostlukları pek kısa sürmüştü. Frank yoktu artık. Emma bu ayrılığa o kadar üzüldü, onun yokluğunun yakın çevresinde yaratacağı boşluğu öyle derinden duydu ki, "Ya gereğinden fazla üzülür, gereğinden derin hisler duyarsam?" diye korkuya kapılmaya başladı.

Hazin bir değişiklikti doğrusu. Frank Churchill geleli beri hemen her gün görüşmüşlerdi. Onun Randalls'taki varlığının şu son iki haftaya bambaşka bir hava kattığı yadsınamazdı, anlatımsız bir hava: her sabah onu görme fikri ve beklentisiyle uyanmak, onun ilgi ve yakınlığından, onun yaşam dolu ve kibar kimliğinin varlığından emin olmak! Bu iki hafta mutlu geçmişti ve şimdi yeniden Hartfield'deki gündelik yaşantının alışılmış akışına dönmek acıklıydı. Başka her türlü olumlu niteliği bir yana, Frank Churchill, Emma'ya neredeyse aşkını ilan etmişti! Onun sevmek ve ilişki kurup sürdürmek yeteneklerine ne derece sahip olduğu başka konuydu. Şu anda genç kız onun kendisine karşı sıcak ve belirgin bir hayranlık duyduğundan ve yakınlığını herkese yeğ tuttuğundan şüphe duyamazdı. Bu da, tüm öteki öğelere eklendiğinde genç kızın aklına bir şey getirdi: "Gerçi başlangıçta âşık olmamaya kesin kararlıydı, ama zamanla o da genç adama biraz gönül vermiş olmalıydı."

"Kesin böyle olmalı," diye düşünüyordu. "İçimdeki bu isteksizlik, bıkkınlık, bönlük, oturup bir iş yapmaya karşı duyduğum bu hevessizlik... evdeki her şeyin gözüme donuk, sıkıcı, ruhsuz gelmesi... Herhalde âşık olmuşum. Hiç değilse birkaç hafta için âşık olmamış olsam dünyanın en garip yaratığı sayılırdım zaten. Her neyse, çok zaman birini üzen şey öbürünü sevindirir. Benimle birlikte birçok kimse, Frank Churchill'in değilse bile balonun yokluğuna yas tutacak, ne var ki Mr. Knightley mutlu olacak. Şimdi artık dilerse o gecesini kıymetli Mr. Larkins'iyle geçirebilir!"

Gelgelelim Mr. Knightley hiç de bir zafer mutluluğu sergilemedi. Kendi hesabına pek üzüldüğünü söyleyemezdi; zaten söylese neşeli görünüşü onu yalancı çıkarırdı. Ama diğerlerinin uğradığı düş kırıklığına üzüldüğünü söyledi, sonra yabana atılmaz bir iyi yüreklilikle, "Hele sen, Emma!" diye ekledi. "Dans edecek o kadar az fırsatın var ki, yazık oldu, gerçekten çok yazık oldu!"

Emma, Jane Fairfax'in bu hazin değişim karşısındaki gerçek duygularını merak ediyordu ama onu ancak birkaç gün sonra görebildi; gördüğü zaman da Jane'in soğukkanlılığı adeta midesini bulandırdı. Ne var ki Jane bu arada enikonu rahatsızlanmış meğer. Başı o derece ağrımış ki teyzesi, "Balo verilmiş olsa bile Janecik gidemezdi, sanıyorum," diyordu. Emma da anlayışlı ve hoşgörülü olmak için, kızın şu yakışıksız soğukluğunun bir bölümünü sağlık sorununa yormayı seçti.

Continue Reading

You'll Also Like

1.8K 208 11
"hani ben senin evindim Kerem?" "Sen o evi kendi ellerin ile yaktın Altay."
745 62 7
Bakır Atlı, Aleksandr Puşkin'in üç uzun şiirinden; Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Bakır Atlı, üç acıklı hikayeden oluşmaktadır. Yayınevi: Cumhuriye...
9.4K 422 21
Babalar ve Oğullar, klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı İvan Sergeyeviç Turgenyev'in en önemli eseridir. Kitabın basımından sonra, "Avrupalı bir...
55K 3K 34
İngiltere'de XIX. yüzyılın ikinci yarısı, "Victoria Dönemi" olarak adlandırılan bu dönem, orta sınıfın yükselişini, gösterişli yaşamların moda oluşun...