Emma

By ClassicsTR

44.9K 3.1K 773

Jane Austen, 1815'te, 39 yaşındayken tamamladığı Emma'nın en sevdiği romanı olduğu söyler. Aşk ve Gurur ve Ma... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm

22. Bölüm

508 49 0
By ClassicsTR


İnsan ruhunun, ilginç durumlardaki kişilere karşı bir yufkalığı vardır. Örneğin, evlenen ya da ölen genç insanların her zaman iyiliği konuşulur.

Miss Hawkins'in adı Highbury'de duyulalı daha bir hafta olmamıştı ki, kendisinin maddi manevi her türlü üstünlüğe sahip, güzel, şık ve zarif, son derece hünerli ve iyi huylu bir hanım olduğu, şu ya da bu yoldan, öğrenilmiş bulunuyordu. Denilebilir ki Mr. Elton zafer mutluluğu içerisinde ortaya çıkıp da nişanlısının erdemlerini saymaya başladığı zaman, kızın ilk adı ve piyanoda çaldığı parçaların listesinden başka bilgi vermesine gerek kalmamıştı.

Mr. Elton kasabaya tam bir mutluluk içinde dönmüştü. Ayrıldığında düş kırıklığına uğramış, aşağılanmış, küçük düşmüş, (bir süre kesinlikle teşvik edildiğine inandığı) tüm parlak hayalleri sönmüş, "doğru" kızı elde edemediği gibi çok "yanlış" bir kızın düzeyine indirgenerek hakarete uğramış durumdaydı. Son derece gururu kırılıp alınmış halde gitmiş, başka bir kızla nişanlanmış olarak geri dönmüştü. Hem de böyle durumlarda, kazanılan her zaman yitirilenden daha gözde olduğuna göre, geride kalandan daha üstün bir kızla döndüğünü söyleyebilirdi. Neşesi yerinde, kendisinden hoşnut, heyecanlı, işi başından aşkındı. Miss Woodhouse umurunda değildi artık; Miss Smith'e ise nanik yapıyordu!

Dilber Miss Hawkins, malum güzellik ve erdemlere ek olarak bağımsız bir de gelir sahibiydi. Genelde "yılda on bin" diye anılan böyle bir gelir Mr. Elton için hem gurur hem de geçim bakımından önemliydi. Ne denli övünse yeriydi. Ucuza gitmemiş, yılda on binlik bir servet sahibi olan genç, güzel bir kız elde etmişti. Hem de iyice koltuk kabartıcı bir hızla başarmıştı bu işi. Tanışmalarının üzerinden daha bir saat geçmeden kız ona göz koymuştu. Genç papazın, aşklarının doğup gelişmesi konusunda Mrs. Cole'a anlattığı tarihçe öyle şahane, atılan adımlar öylesine hızlıydı ki! Rastlantısal bir tanışmadan Mr. Falan'ın evindeki akşam yemeğine, oradan Mrs. Filanca'nın partisine... anlamları sürekli artan gülüşlerle kızarış bozarışlar... hanım kızımız öylesine tatlı ve munis, kısacası, onu alıp kabul etmeye öylesine "dünden hazır"dı ki Mr. Elton'ın hem erkeklik gururu hem de ayağını yorganına göre uzatan yönü aynı derecede okşanmıştı.

Hem maddeyi hem ruhu ele geçirmiş, hem para hem aşk yakalamıştı ve şu anda, tam olması gerektiği gibi mutluydu; yalnızca kendisinden ve kendi işlerinden konuşuyor, herkesçe kutlanmayı, keyifle karşılanmayı hakkı sayıyordu. Birkaç hafta önce daha sakıngan bir nezaket gösterdiği hanımlara şimdi sıcak, korkusuz gülücükler dağıtıyordu.

Düğün için çok beklenilmeyecekti. Nişanlıların kendilerinden başka düşünecekleri ve beklemek için fazla bir nedenleri yoktu. Bu yüzden Mr. Elton yeniden Bath'a gitmek için yola çıktığı zaman kasabanın genel olarak beklentisi onun yanında eşiyle döneceğinden yanaydı ki Mrs. Cole'un hınzır bakışları da bu olasılığı yadsımıyor gibiydi. Emma bu kez Mr. Elton'ı çok az gördü. Ne var ki bu, genç papazın davranışındaki iğneli ve kurumlu tutumun hiç de hoş olmadığını ayrımsamasına yetti. Daha doğrusu genç kız şimdi, bu adamı nasıl olup da beğendiğine şaşmaya başlıyordu. Şimdi onu görmek aklına öylesine nahoş çağrışımlar getiriyordu ki onu bir daha ömür boyu hiç görmese Tanrı'ya şükrederdi. Bu karşılaşmaların Emma için tek olumlu yanı, ahlaksal yönden, acı bir ders, bir ceza, kendi suçluluğunun, kibrini kırmaya yarayan bir kanıtı olmasıydı. Emma ona iyilikler diliyordu ama gördükçe acı çektiğinden, genç adam mutluluğunu buralardan çok uzaklarda yaşasa daha işine gelirdi.

Mr. Elton evlendikten sonra, kasabada sürekli kalışının verdiği sıkıntı herhalde hafiflerdi. Birçok yanlış anlama ortadan kalkar, gereksiz acımalar unutulurdu. Bir Mrs. Elton'ın varlığı, Hartfield'le papaz evi arasındaki dostluğun gevşemesine bahane yaratır, eski yakınlık hiç dikkat çekmeden tarihe karışabilirdi. Dostluklarına neredeyse yeni başlıyormuş gibi olurlardı.

Nişanlı hanımın şahsına gelince; Emma onu pek düşünmüyordu. Herhalde tam Mr. Elton'a göre bir kız olmalıydı. Highbury'yi tatmin edecek kadar hünerli, iyi yetişmiş, yeterince alımlı ama Harriet'in yanında kuşkusuz sönük kalması kaçınılmaz... Aile durumuna gelince; bu konuda Emma genç adamın, bütün iddialarına ve Harriet'i o kadar küçük görmesine karşın pek ileri bir adım atamamış olduğundan emindi. Bu konuda bilgi edinilebilirdi. Kızın ne olduğu şimdiden bilinemezse de kim olduğu öğrenilebilirdi. Şu on binlik serveti bir yana bırakırsan, Augusta Hawkins'in Harriet Smith'e hiç de üstünlüğü yok gibiydi. Bu evliliğe soylu bir ad, köklü bir soyağacı, seçkin bir çevre getirmiyordu. Bristollı bir tüccarın iki kızının küçüğüydü. Tüccar, diyeceklerdi elbet. Gelgelelim ticaret yaşamının getirilerinin çok ortalama olduğuna bakılırsa yaptığı ticaret dalının da ortalama bir şey olduğunu düşünmek haksızlık olmasa gerekti. Miss Hawkins kış mevsimlerinin bir bölümünü Bath'ta geçirmekle birlikte Bristollıydı, Bristol'ın orta göbeğinden. Annesiyle babası epey yıllar önce ölmüşlerdi ama hayatta bir amcası vardı; hukuk dalında, olduğu söyleniyordu. Başkaca seçkin bir sıfat yakıştırılmıyordu bu amcaya ve kız onunla oturuyordu. Emma bu adamın sönük bir kenar köşe avukatı olduğunu, aptal olduğu için sivrilemediğini tahmin ediyordu. Görünüşe göre aile tek şaşaasını, Bristol yakınlarından çok zengin bir beyle çok parlak bir evlilikyapmış olan ve iki fayton kullanan büyük kıza borçluydu.

İşte Miss Hawkins'in olup olacağı ve tüm görkemi bundan ibaretti.

Ah, Emma bir de bu konulardaki duygularını Harriet'e aşılayabilseydi! Lakin, heyhat! Sevmeye gelince pek kolay aklı yatmış olan Harriet unutmaya gelince o kadar kolay ikna edilemiyordu. Zihnindeki çok sayıda boşluğu dolduran bir nesne bulunmasının çekiciliğini Emma çenesiyle yenemiyordu. Bunu ancak, boşlukları başka bir nesnenin doldurması başarabilirdi ki bu da nasılsa er geç gerçekleşecekti, bir Robert Martin bile bunun için yeterliydi çünkü Harriet bir kez âşık olmaya alıştı mı artık durmadan âşık olan kızlardandı. Emma, arkadaşını yeni bir aşktan başka hiçbir şeyin kurtaramayacağından korkuyordu. Zavallı kızcağız, Mr. Elton'ın yeniden ortaya çıkması yüzünden adamakıllı acı çekmekteydi. Hemen her dakika, şurda, burda görüp duruyordu onu. Emma genç adamı yalnızca bir kez görmüştü, oysa Harriet, rastlantı bu ya, günde üç kez görüyor ya da sesini duyuyor, arkadan görür gibi oluyor, tam görecekken kaçırıyor, kısacası onu zihninde diri tutacak bir olayla karşılaştığı için bu konuda uğradığı şaşkınlıklarla yürüttüğü tahminlerin heyecanı hiç eksilmiyordu. Dahası, her zaman ondan konuşulduğunu duyuyordu, çünkü Hartfield dışında nereye gitse Mr. Elton'da asla kusur bulamayan ve onun hakkında konuşmayı dünyanın en ilginç konusu sayan kişiler arasındaydı. Bu yüzden çevresi her dakika genç papazla ilgili konuşmalarla, onun daha önce başından geçmiş olan şeyler ve bundan sonra başından geçebilecek şeylerin (geliri, hizmetçileri ve ev eşyası dahil) haberleri ve tahminleriyle kaynaşıyordu. Değişmez övgüler Harriet'in genç adama duyduğu hayranlığı kaçınılmaz olarak besliyor, üzüntüsünü diri tutuyordu. Hele Miss Hawkins'in mutluluğu ve Mr. Elton'ın aşkının hiç aralıksız söz konusu edilmesi (sokaktan geçerken yürüyüşündeki hava ve şapkasının başında duruşu bile onun aşkının şiddetine kanıt sayılıyordu) Harriet'i çileden çıkarıyordu.

Arkadaşı acı çekmese ve kendisi suçluluk duymasa, Harriet'in duygularının bu dalgalanışı Emma'yı herhalde eğlendirirdi. Harriet'in gönlünde kâh Mr. Elton taht kuruyordu, kâh Martinler. Ve her bir şık, arada öbürünü frenlemekte işe yarıyordu. Mr. Martin'le karşılaşmasının heyecanını Mr. Elton'ın nişan haberi yatıştırmıştı. Bu haberin doğurduğu mutsuzluksa birkaç gün sonra Elizabeth Martin'in Harriet'i görmeye gelmesiyle biraz küllenmişti. Ziyaret sırasında Harriet dışardaydı ama Elizabeth bir not yazıp bırakmıştı. Az sitem, bol sevgiyle kaleme alınmış, tam Harriet'in içini kaldıracak bir mektuptu bu. Mr. Elton yeniden ortaya çıkana dek Harriet her an bunu düşünmüş, karşılık olarak ne yapması gerektiğine bir türlü karar verememişti. Aslında, ortaya vurduğundan daha fazla şeyler yapmak istiyordu. Gel gör ki Mr. Elton'ın görünmesiyle bu kaygılar dağılıp gitti. O kasabada kaldığı sürece Martinler unutuldu. Tam genç papazın gene Bath'a gideceği sabah Emma, bu gidişin vereceği acıyı biraz avutmak için, Elizabeth'in ziyaretine karşılık verilmesini uygun buldu.

Bu ziyaretin nasıl karşılanacağını, ne gibi bir davranışın gerekli ve en tehlikesiz olabileceğini uzun uzun düşünüp taşındı. Anneyle kızlarına saygısızlık etmek nankörlük olurdu. Böyle bir şey düşünülemezdi. Gelgelelim o eski dostluğun tazelenmesinde de öyle büyük bir tehlike vardı ki!

Emma uzun uzun kafa yorduktan sonra Harriet'in ziyarete karşılık vermesinden daha iyi bir yol bulamadı. Ancak bunu öyle idare etmeliydi ki çiftliktekiler, azıcık akılları işliyorsa, bunun resmî bir ziyaret olduğunu açıkça anlamalıydılar. Emma'nın niyeti Harriet'i arabayla götürüp bıraktıktan sonra yoluna devam etmek, bir süre sonra da gidip almaktı. Geçmişteki tehlikeli durumların yinelenmesine zaman bırakmayacak, gelecekteki ahbaplıklarının derecesini kesin olarak belirtecek kadar kısa bir süre.

Emma bundan iyi bir yol düşünemiyordu. Gerçi bu planda da vicdanını rahatsız eden bir şey vardı: Yaptıkları şey aslında, üstüne cila vurulmuş nankörlükten başka bir şey değildi ya, çaresiz, yapılacaktı. Yoksa Harriet'ın hali ne olurdu?

Continue Reading

You'll Also Like

49.9K 2.1K 17
"Sen benimsin, seni artık hiçbir zaman görmesem de! Korkunun o uçsuz bucaksız sahasına girmediği müddetçe biliyorum, ama senin bana olan ilgini kesin...
3K 467 8
Kaktüsler papatyalardan güzel değildir ki! Neden seçtin beni? 100120 | imyournesb Tamamlandı | Minific | 260720 1k | #1 Sungjae | #1 sungjoy •Wattpad...
745 62 7
Bakır Atlı, Aleksandr Puşkin'in üç uzun şiirinden; Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Bakır Atlı, üç acıklı hikayeden oluşmaktadır. Yayınevi: Cumhuriye...
12.3K 403 40
1860'ların Fransa'sında, kuzeydeki maden işçileri, çetin çalışma koşullarında yaşam mücadelesi vermektedir. İşçiler, ocaklarda göçük ve grizu patlama...