Emma

By ClassicsTR

44.9K 3.1K 773

Jane Austen, 1815'te, 39 yaşındayken tamamladığı Emma'nın en sevdiği romanı olduğu söyler. Aşk ve Gurur ve Ma... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm

21. Bölüm

564 54 23
By ClassicsTR


Hayır, Emma, Jane'i bağışlamayacaktı. Şu var ki, duyduğu hırsı, hoşnutsuzluğu ortaya da vurmadı. Mr. Knightley de oradaydı. İki genç kızın birbirlerine gösterdikleri yakınlık erkeğin pek hoşuna gitmişti. Ertesi sabah Mr. Woodhouse ile iş konuşmak için gene Hartfield'e gelince bu konuyu açtı. Mr. Woodhouse'un yanında oldukları için tam anlamıyla açık konuşamıyordu, gene de genç kız onun neler demek istediğini bal gibi anlıyordu.

"Çok hoş bir akşam geçirdik, doğrusu, Emma. Benim için özellikle zevkliydi. Miss Fairfax ile sen bize tatlı tatlı müzik dinlettiniz... Mr. Woodhouse, insanın rahat koltuğunda, böyle güzel ve çekici iki genç hanımla bir arada olması ne büyük bir mutluluk. Kâh çalgı, kâh konuşmayla insanı nasıl da oyalıyorlar. Miss Fairfax'in de bu ziyaretten çok hoşnut kaldığından eminim, Emma. Sen kusursuzdun. Hele ona uzun uzun piyano çaldırtmak için direnişini pek beğendim. Ninesinin evinde piyanosu olmadığı için kızcağız kim bilir ne kadar yoksunluk duyuyordur."

Emma, "Hoşnut kaldığınıza ben de sevindim," diye gülümsedi. "Ne var ki Hartfield'e gelen konuklara saygı göstermekte hiçbir zaman pek kusur ettiğimi sanmıyorum."

Babası hemen, "Ne münasebet, yavrucuğum," diye söze karıştı. "Tersine. Senin gibi saygılı, nazik bir ev sahibesi dünyada yoktur. Örneğin dün geceki o çörekler... Bence birer tane buyur etmek yeter de artardı bile."

Mr. Knightley de, "Yok," dedi. "Hal hatır sorma, konuşma yönünden pek kusur etmezsin doğrusu. Onun için beni anladığını sanıyorum."

Emma, "Hem de çok iyi anlıyorum," der gibilerden erkeğe doğru şöyle bir baktı. Sonra, "Miss Fairfax içindekini dışına pek vurmayan bir tip," dedi.

"Eskiden beri öyledir... biraz. Ama, sen istesen onun bu çekingenliğinin giderilecek yanını az zamanda gideriverirsin. Yani utangaçlıktan doğan yanını. Geri kalanı ise gurur, ağırbaşlılık ve başkalarının özel yaşamına saygıdan ibarettir, bunu sen de kabul etmek, saygı göstermek zorundasın."

"Siz onu utangaç buluyorsunuz ama ben ortada böyle bir şey göremiyorum, doğrusu."

Mr. Knightley koltuğundan kalktı, Emma'nın daha yakınına oturdu.

"Sevgili Emma, dün akşam hoşça vakit geçirmediğini söyleyecek değilsin ya, umarım?"

"Yok yok. Her konuda sorduğum soruların sayısızlığı karşısında doğrusu kendim de hayran kaldım. Bütün bu sorulara karşılık edindiğim bilginin kıtlığınaysa ancak gülünür."

Mr. Woodhouse, "Umarım herkes benim kadar hoşça vakit geçirmiştir, dün gece," diye söylendi. "Bir keresinde ocağın ateşi pek sıcak geldi ama sandalyemi azıcık geriye çekince rahat ettim. Miss Bates doğrusu her zaman konuşkan, yumuşak başlı bir dosttur. Gerçi pek çabuk çabuk konuşur ama dili tatlıdır, ne yalan söyleyeyim. Mrs. Bates de kendine göre iyi hanımdır. Eski dostları pek severim ben. Miss Jane Fairfax de hoşuma gider. Güzel, terbiyeli bir taze. O da güzel vakit geçirmiştir sanırım. Öyle ya, Emma'yla bir arada değil miydi?"

Mr. Knightley, "Haklısınız, beyefendi," dedi. "Sanırım Emma da güzel vakit geçirmiştir, çünkü Miss Fairfax'le beraberdi."

Emma onun içinin rahat olmadığını seziyordu. Hiç değilse şimdilik onu yatıştırmak için tam bir içtenlikle, "Jane Fairfax öyle zarif bir yaratık ki, insan ondan gözünü alamıyor," dedi. "Baktıkça hayran kalıyorum, daha çok bakacağım geliyor."

Mr. Knightley'nin sözle anlatılamayacak derecede hoşnut kaldığı yüzünden belli oluyordu.

Beri yandan hâlâ Batesleri düşünmekte olan Mr. Woodhouse, "Bütçelerinin bu denli dar oluşu pek yazık!" diye içini çekti. "Gönül çok şey istiyor ama, insan cesaret edemiyor... Ancak ufak tefek armağanlar... yoksa, olağanüstü bir şey verilirse ayıp olur. Örneğin bizim domuzlardan biri kesildi; Emmacığım, Bateslere bir but gönderelim, diyor. Hartfield'in domuzları başka domuzlara benzemez. Etleri hafif olur. Ama ne olsa domuz etidir. Biftek yapıp kızartmak gerek. Yoksa rostosu yapılırsa mideyi altüst eder. Bateslere arka bacaklardan birini gönderelim, olur mu kızım?"

"Babacığım, domuzun arka yanından dörtte birini olduğu gibi gönderdim. Senin böyle isteyeceğini biliyordum. Butunu güzelce tuzlarlar. Döşünü de hemen, kendi zevklerince pişirirler."

"Pek uygun olmuş, kızcağızım, pek uygun. Daha önce böylesi aklıma gelmemişti ama en iyisi bu. Butu tam kararında tuzlasınlar, çok değil. Sonra da, bizim Serle'ün yaptığı gibi, iyice kaynatsınlar. Yanında da haşlanmış biraz şalgam ya da havuçla yenirse mideye zararı dokunmaz."

Mr. Knightley, "Emma, sana bir haberim var," dedi. "Sürprizli havadisleri sevdiğini bilirim. Buraya gelirken öyle bir haber duydum ki, seni yakından ilgilendireceğini sanıyorum."

"Haber mi? Hele hiç beklenmedik bir haber olursa bayılırım, doğrusu. Neymiş bu haber? Neden ağzınız kulaklarınıza varıyor öyle? Nereden bu havadis? Randalls'tan mı?"

Mr. Knightley, "Yok, Randalls'tan değil. Oraya uğramadım," diyecek zamanı ancak bulabildi.

Sonra kapı açıldı. Miss Bates ile Miss Fairfax içeri girdiler. Teşekkür ve dedikoduyla doluydular. Miss Bates besbelli neyi daha önce söyleyeceğini bilemiyordu. Mr. Knightley, Emma'ya havadis vermek fırsatını kaçırmış olduğunu, bundan böyle ağzını bile açamayacağını çoktan anlamıştı.

"Ah, beyefendiciğim iyidir ya bu sabah? Sevgili Miss Woodhouse, bizi utandırdınız, gerçekten! O ne güzel bir parça. Doğrusu pek cömertsiniz. Haberiniz var mı, Mr. Elton evleniyormuş?"

Emma bunca zamandır Mr. Elton'ı düşünecek hiç zaman bulamamıştı. Bu haberle öylesine şaşkınlığa uğradı ki, biraz irkilmekten, biraz da kızarmaktan kendini alamadı.

Mr. Knightley, "İşte benim vereceğim haber de buydu; seni ilgilendireceğini biliyordum," diye gülümsedi. Gülüşü, Mr. Elton'ın evlenmesi üstüne aralarında önceden geçen konuşmayı dokunduruyordu.

Miss Bates, "Ama, Mr. Knightley, sizin nereden haberiniz oldu?" diye şaştı kaldı. "Siz nereden duymuş olabilirsiniz bunu? Mrs. Cole'un mektubu bana geleli beş dakika ancak oluyor. Beş dakikadan çok değildir –olsun olsun da on dakikacık olsun– başlığımı, pelerinimi giymiştim, tam yola çıkıyorduk. Jane de koridorda beni bekliyordu, değil mi, Jane? Tam o sırada Mrs. Cole'un notunu getirdiler. Mr. Elton, Miss Hawkins adında bir kız alıyormuş. Benim bildiğim bu. Bathlı bir Miss Hawkins. Ama, sizin nasıl haberiniz olur, Mr. Knightley? Mr. Cole haber alır almaz Mrs. Cole'a söylemiş. O da hemen oturup bana yazmış. Miss Hawkins diye..."

"Bir buçuk saat kadar önce Mr. Cole ile birlikteydim. Mr. Cole da Mr. Elton'ın mektubunu yeni açmış, okumuş. Hemen bana gösterdi."

"Yani çok... doğrusu heyecan verici bir haber. Beyefendiciğim, çok cömertsiniz. Annem çok çok selam söyledi. Çok teşekkür ediyor. Ne diyeceğini bilemediğini söylüyor."

Mr. Woodhouse, "Bize göre Hartfield domuzları hepsinden üstündür," diye karşılık verdi. "Gerçekten de öyledir. Dostlarımızla paylaşmak..."

"Ah, beyefendiciğim, annemin dediği gibi, dostlarımız bizleri şımartıyorlar. Zengin olmadıkları halde dünyada hiçbir eksikleri olmayan birileri varsa, o da bizleriz. Sevgili Mr. Knightley, demek papazımızın mektubunu okudunuz, öyle mi?"

"Kısa bir mektuptu. Yalnızca haberi duyurmak için. Gene de çok neşeli, pek coşkun bir dille yazılmıştı." Mr. Knightley, Emma'dan yana anlamlı anlamlı bakarak şöyle bir gülümsedi: "Talihinin açıklığından söz ediyordu. Tam olarak aklımda değil. Yalnız sizin de duymuş olduğunuz gibi, Bath kentinden Miss Hawkins adında bir kız alıyormuş. Mektubundan, sözün daha yeni kesilmiş olduğunu çıkardım."

Emma kendini toplar toplamaz, "Demek Mr. Elton evleniyor, öyle mi?" diye başını salladı. "Bütün dostları ona candan mutluluk dileyeceklerdir."

Mr. Woodhouse ise, "Daha yaşı pek genç," diye görüşünü belirtti. "Evlenmekte böyle acele etmese iyi olur bence. Doğrusu Mr. Elton'ın güzel bir kurulu düzeni vardı. Onun dostluğunu bizler pek severdik."

Miss Bates sevinçle, "Bizlere yeni bir komşu geliyor demektir, Miss Woodhouse," dedi. "Annem öyle sevindi ki... Eskiden kendi oturduğu o papaz evinin hanımsız kalmasına gönlü hiç razı olmaz, zavallıcığımın. Gerçekten sevinçli bir haber bu. Jane, sen bizim Mr. Elton'ımızı hiç görmedin. Tevekkeli değil, meraktan çatlıyorsun."

Jane'in hiç de meraktan çatlar bir duruşu yoktu. Gene de biraz ilgi göstermesinin zorunlu olduğunu anlayarak, "Hayır, Mr. Elton'ı daha görmedim," diye karşılık verdi. "Nasıl, kendisi... uzun boylu bir adam mı?"

Emma neşeyle, "Bu sorunun yanıtını kim verecek?" diye güldü. "Babama sorsanız, 'Evet', Mr. Knightley'ye sorsanız, 'Hayır' der. Miss Fairfax, aramızda biraz daha kaldığınız zaman anlayacaksınız ki Mr. Elton, Highbury için bir kusursuzluk simgesidir... hem bedensel hem de ruhsal yönlerden."

Miss Bates, "Çok doğru konuştunuz, Miss Woodhouse," diye atıldı. "Mr. Elton çok üstün bir gençtir. Ama Janeciğim, unuttun mu, dün sana papazımızın tam Mr. Perry'nin boyunda olduğunu söylemiştim. Demek kızın adı Miss Hawkins'miş. O da çok üstün bir kız olsa gerek. Mr. Elton'ın anneciğime gösterdiği saygıyı anlatamam. Kilisede ille papaz ailesine ayrılan ön locada otursun diye diretir. Annemin kulağı birazcık ağır işitir çünkü. Çok değil ama, ne de olsa biraz ağır, işte. Jane diyor ki, Albay Campbell da azıcık ağır işitiyormuş. Banyo belki iyi gelir diye düşünmüşler, ılık banyo. Mr. Dixon da çok hoş bir gence benziyor. Albay Campbell'a layık bir damat. İyi kimselerin birbirini bulup bir araya gelmeleri ne büyük bir mutluluk, değil mi? İşte Mr. Elton'la Miss Hawkins de... Mr. ve Mrs. Cole da çok iyi kimseler, doğrusu. Her zaman derim ya, konu komşudan yana kısmetliyizdir, diye. Ah, beyefendiciğim, annem domuz etini pek sever. Şöyle döşünden güzel bir rosto..."

Emma, "Şu Miss Hawkins neyin nesi, kimin kimsesidir, birbirlerini kaç zamandır tanırlar, bunları öğrenmenin henüz hiç yolu yoktur, sanırım," dedi. "Bana öyle geliyor ki birbirlerini daha yeni tanımışlardır. Mr. Elton gideli üç dört hafta ancak oluyor."

Herkes aynı şeyleri merak ediyordu, ama kimsenin bir bildiği yoktu. Emma, bir sürü "acaba"dan sonra, Jane Fairfax'e döndü:

"Susuyorsunuz, Miss Fairfax... ama, merakınızdan sustuğunuzu umarım. Son zamanlarda böyle nişan, evlenme telaşlarına, Miss Campbell dolayısıyla yakından tanık oldunuz. Bizim Mr. Elton'ımızla Miss Hawkins'in dedikodusuna katılmazsanız, doğrusu ilgisizliğinizi hiçbir zaman bağışlamayız."

Jane, "Mr. Elton'ı gördükten sonra sanırım bir ilgi duyarım," diye yanıtladı. "Ama ne yazık ki benim bir şeyi merak etmem için bu şeye adı karışan kişileri tanımam gerekir. Sonra, Miss Campbell evleneli birkaç ay oldu. Duyduğumuz o ilk heyecan sanırım biraz küllenmiştir artık."

Miss Bates, "Evet, Miss Woodhouse, hakkınız var," diye lafa karıştı. "Papazımız gideli dört hafta oluyor. Dün tam dört haftaydı. Miss Hawkins diye bir kızmış demek... Ben onun buralardan bir kıza göz koyduğunu sanıyordum. Benim aklıma gelmezdi ama bir seferinde Mrs. Cole bir şeyler dedi de... Ben hemen, 'Yok, yok!' dedim. 'Mr. Elton fevkalade bir adam, ama böyle bir şey...' Yani kısacası ben bu gibi şeyleri sezmekte pek usta değilimdir... Ama, dedim ki: 'Eh, umut dünyası bu.' Miss Woodhouse benim böyle çene çalıp durmama ses çıkarmıyor. Çünkü benim kendisine ne kadar saygı beslediğimi biliyor. Ya Miss Smith nasıl şu günlerde? İyileşmişe benzer. Ablanızdan haber aldınız mı? Ah, onun o cici bebekleri. Jane, biliyor musun, sizin İrlandalı Mr. Dixon, bizim Mr. John Knightley'ye benzermiş gibi geliyor bana. Uzun boylu, yakışıklı, az konuşan bir tip."

"Baştan aşağı yanlış, teyzeciğim. Hiç benzerlik yok."

"Tuhaf şey... Ama insan hiç görmediği kimseleri gözünün önünde canlandırmayı hiçbir zaman beceremiyor ki! Mr. Dixon pek öyle yakışıklı değil mi diyordun?"

"Değil."

"Güzelim, sen bana dedin ki Miss Campbell onu çok yakışıklı buluyormuş, sana gelince..."

"Teyzeciğim, benim düşüncemin hiç değeri yok. Ben herhangi bir kimseyi insan olarak sayıp beğendim mi yakışıklı bulurum. Ama, Mr. Dixon'ın yakışıklı olmadığı genel olarak kabul edilir."

"Her neyse, güzelim. Biz artık kaçalım. Hava bozacağa benzer. Büyükannen merak eder sonra. Çok naziksiniz, Miss Woodhouse, ama artık gidelim. Bu havadise pek sevindim, doğrusu. Tanrı'ya emanet olun, beyefendiciğim. Mr. Knightley, ha, siz de kalkıyor musunuz? Jane'e kolunuzu mu vereceksiniz? Çok naziksiniz; kızımız çok çabuk yoruluyor çünkü. Demek Miss Hawkins diye bir kızmış. Eh, hoşça kalın bakalım..."

Böylece Emma ile babası baş başa kaldılar. Mr. Woodhouse insanların evlenmekte, hem de yabancılarla evlenmekte bu kadar acele etmelerine vahvahlanıp duruyordu. Emma'ysa Mr. Elton'ın nişanlanma haberini düşünüyordu. Bu, Emma'nın kendisi için sevindirici bir haberdi. Çünkü Mr. Elton'ın onu gerçek bir aşkla sevmediğini ortaya vuruyordu. Gelgelelim, Emma, Harriet adına üzülüyordu. Harriet'in bu acı haberi birdenbire başkalarından duymasına engel olmak için, hemen gidip kendisi söylese iyi ederdi.

Tam o sırada bir sağanak boşandı. Neyse ki uzun sürmedi.

Arkası kesilir kesilmez de, aradan daha beş dakika bile geçmeden içeri Harriet girdi. Genç kız, heyecan ve telaş içindeydi.

"Ah, Miss Woodhouse, bilemezsiniz neler oldu," diye anlatmaya başladı.

Yarım saat önce evden çıkmış. Yağmur boşanmadan Hartfield'e varabileceğini umuyormuş. Terzinin önünden geçerken, bakalım diktirdiği elbise nasıl oluyor diye, bir dakikalığına içeri girmiş. Tam dışarı çıkınca yağmur başlamış. Harriet de ne yapacağını bilemeyerek koşmuş, Ford'un dükkânına sığınmış. Ford'un dükkânı köyün en lüks, en belli başlı manifaturacı ve kumaşçı dükkânıydı. Harriet oraya sığınmış ve on dakikaya yakın oturmuş. Ondan sonra ne olsa beğenirsiniz? İçeri Elizabeth Martin'le ağabeyi girmez mi! Ne tuhaf, değil mi? Ama Martinler eskiden beri Ford'dan alışveriş ederlermiş.

"Ah, Miss Woodhouse, bir düşünsenize, neredeyse bayılıyordum. Ne yapacağımı bilemedim. Kapıya yakın bir yerde oturuyordum. Elizabeth beni hemencecik gördü ama o görmedi. Elindeki şemsiyeyle uğraşıyordu. Elizabeth beni gördü ama başını çevirdi, görmezlikten geldi. Sonra ikisi birden dükkânın ta öbür ucuna gittiler. Ben oturduğum yerde kalakaldım. Ah, öyle perişandım ki! Yağmur yüzünden yerimden de kımıldayamazdım. Ah, Miss Woodhouse! Biraz sonra o başını çevirince beni görmüş olsa gerek. Elizabeth'le bir şeyler fısıldaşmaya başladı. Galiba gidelim, konuşalım, diye kardeşine üsteliyordu. Çünkü az sonra Elizabeth benim yanıma geldi. Üstünde bir soğukluk vardı, tabii. Ama hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalıştı. Bense tir tir titriyordum. Neler dediğimin bile farkında değildim. Ama Elizabeth bir aralık beni özlediklerini söyledi. Gözlerim yaşardı. Tam o sırada da o yanımıza gelmez mi! Biraz da onunla konuştuk. Sonra ben yüreğimi pekiştirdim. Artık yağmur durdu, deyip dışarı çıktım. On beş yirmi adım gitmemiştim ki o arkadan yetişti. Hartfield'e gidiyorsam Mr. Cole' un ahırının yanından dolaşmamı söyledi. Çünkü kestirme yol bu sağanakta çamur içindeymiş. İnanın, o anda düşüp ölüyorum sandım. Teşekkür ettim. Sonra onun dediği yoldan buraya geldim ama yerde miydim, gökte miydim, farkında değildim. Ah, Miss Woodhouse, ne kötü oldu bu karşılaşma. Ama gene de onun hep böyle iyi, kibar olduğunu görmek beni sevindirdi. Elizabeth de çok kibardı, doğrusu. Ah, Miss Woodhouse, bir şeyler söyleyin bana. Kuzum, avutun beni."

Emma onu avutabilmeyi bütün yüreğiyle isterdi, ama ne yazık ki şu anda bu onun elinde değildi. Zaten kendi içi de tam anlamıyla rahat sayılmazdı. Genç Mr. Martin'le kız kardeşinin Harriet'i gerçekten sevdikleri ortadaydı. Emma onlara acımaktan kendini alamıyordu. Gerçekten kibar, duygulu kimseler oldukları anlaşılıyordu. Gelgelelim bu gibi düşüncelerle üzülmekten bir şey çıkmazdı. Ne kadar ince duygulu olursa olsun, Mr. Martin, Harriet'in dengi değildi. Hem sonra Harriet'in anlattıklarına pek önem vermeye de gelmezdi ki. Harriet çok çabuk hoşnut kalan, ince eleyip sık dokumayan bir yaradılıştaydı.

Emma kendini topladı ve Harriet'i avutmak için, bu karşılaşmayı küçümsermiş, üstünde durmaya değmezmiş gibi bir ifadeyle konuştu.

"Herhalde o an için üzücü olmuştur, ama anladığıma göre sen çok yerinde davranmışsın. Bundan sonra belki de bir daha hiç... hem zaten asla bu ilk seferi gibi olamaz ya... karşılaşmayabilirsiniz. Bu yüzden aklına takma artık."

Harriet, "Aa, çok doğru, düşünmeyeceğim artık," dediyse de hâlâ düşünüyor, hâlâ başka bir şey konuşmuyordu. Sonunda Emma, Martinleri onun kafasından çıkarmak için havadisi çabucak vermek zorunda kaldı. Oysa bunu kızcağıza öyle şefkatli, öyle ince bir sakınganlıkla çıtlatmak istemişti ki! Harriet'in şu haline, Mr. Elton'a verdiği değerin böyle bir sona uğramasına sevinsin mi, kızsın mı, utanç mı duysun, yoksa gülüp geçsin mi, bilemiyordu.

Gel gör ki çok geçmeden Mr. Elton konusu Harriet'in zihninde gene önemini artırmaya başladı. Gerçi haberi dün, hatta bundan bir saat önce almış olsa etkisi bambaşka olurdu ama genç kızın ilgisi uyanmakta gecikmedi. Emma'nın konuşmasının ilk bölümü daha sona ermeden Harriet, Martinleri aklından silebilen bu şanslı Miss Hawkins konusuna kendini kaptırarak merak, inanmazlık, pişmanlık, acı gibi duygulara boğulmuştu.

Emma şimdi böyle bir karşılaşmanın yaşanmış olduğuna seviniyordu. Bu olay Harriet'in duyduğu yeni havadisin ilk şokunu hafifletmeye yaramış ama neyse ki üzerinde kalıcı bir etki bırakmamıştı. Harriet'in yeni yaşam tarzı, Martinlerin ona ulaşmasına engeldi. Genç çiftçinin önerisi geri çevrildiğinden bu yana kız kardeşleri, Mrs. Goddard'ın kapısını bir kez bile çalmış değildiler. Birbirleriyle konuşmak bir yana, görüşmelerine bile fırsat çıkmadan uzun aylar geçebilirdi.

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 90 11
M.Ö. 427-347 yılları arasında yaşamış olan Eflatun düşlediği en iyi devleti, Sokrates'le birlikte, bu kitapta anlatır. Devlet'te iki düşüncenin çatış...
406 91 29
KİTABA BU HESAPTAN DEVAM EDECEĞİM ESKİ E-MAİL HESABIM ÇALINMIŞTIR BİLGİNİZ OLSUN Yarım kalan bir aşkın gerçekleri öğrendikten sonra intikama dönüştüğ...
158K 4.2K 14
Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadın...
1.5K 239 16
Keyfi yazılan bir kitaptır. Tanıtım Bir "Kapının önüne her gün gül bıraktım Sevgilim. Her gün güller aldım sana, sabahın köründe, hava aydınlanmadan...