Genç Werther'in Acıları

By WattpadClassicsTR

75.4K 2.7K 516

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz... More

Genç Werther'in Acıları Üzerine Birkaç Düşünce
Goethe'den
Birinci Kitap: 1. Bölüm
Birinci Kitap: 2. Bölüm
Birinci Kitap: 3. Bölüm
Birinci Kitap: 4. Bölüm
Birinci Kitap: 5. Bölüm
Birinci Kitap: 6. Bölüm
Birinci Kitap: 7. Bölüm
Birinci Kitap: 8. Bölüm
İkinci Kitap: 1. Bölüm
İkinci Kitap: 2. Bölüm
İkinci Kitap: 3. Bölüm
İkinci Kitap: 4. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 1. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 2. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura:3. Bölüm

Yayına Hazırlayandan Okura: 4. Bölüm

1.8K 78 29
By WattpadClassicsTR

Kent kapısına geldi. Ona artık alışmış olan bekçiler, bir şey demeden bıraktılar, çıktı. Yağmurla kar arası serpinti vardı, ancak on bire doğru yine kendi kapısını çaldı. Werther eve gelince, hizmetkârı, efendisinin şapkasız olduğunu fark etti. Bir şey söylemeye cesaret edemedi, onun giysilerini çıkardı, her şey ıslaktı. Daha sonra şapka tepenin vadiye bakan yamacındaki bir kayanın üstünde bulundu; karanlık, ıslak bir gecede düşmeden oraya nasıl tırmandığı anlaşılmaz bir şey.

Yatağa girip, uzun uzun uyudu. Hizmetkâr, ertesi sabah çağrı üzerine kahveyi getirdiği zaman, onu yazı yazar buldu. Lotte'ye mektubunda şunları yazıyordu:

Son defa artık, son defa açıyorum bu gözleri. Ah, güneşi görmesinler, koyu sisli bir gün örtüyor onu. Böyle yas tut artık, doğa! oğlun, dostun, sevgilin sonuna yaklaşıyor. Lotte, bu benzersiz bir duygu, yine de kendi kendine söylemek için, ağaran düşe en yakın o: bu son sabah. Son! Lotte, bu sözün bir anlamı yok benim için: son! Şimdi bütün gücümle durmuyor muyum, yarın i.e. yerde pörsük uzanmış olacağım. Ölmek! ne demek bu? Bak, ölümden söz ederken, düş görüyoruz. Ben kimilerini ölürken gördüm; ama insanlığın ufku öyle dar ki, varlığının başıyla sonu hakkında bir fikri yok. Daha benim şimdi, senin! senin, ey sevgili! Ve bir an - kopmuş, ayrılmış - belki ebediyen? - Hayır, Lotte hayır - Nasıl yok olabilirim ben? nasıl yok olabilirsin sen? - Biz varız ya! - Yok olmak! - Ne demek bu? Bu yine bir söz! boş bir seda! kalbim için hissiz. - - Ölü, Lotte! soğuk toprağa gömmek, dapdaracık! zifiri karanlık! - Umarsız gençliğimde her şeyim olan bir kız arkadaşım vardı; öldü ve cenazesinin peşinden tabutu indirip, urganları altından dızlatarak çektikleri mezarının başında durdum - nasıl da yine çabucak yukarda topladılar, sonra ilk kürek aşağıya topaklandı ve korkak sanduka boğuk bir ses yansıttı ve daha boğuk, hep daha boğuk derken sonunda örtüldü! - Mezarın yanıbaşında yere yıkıldım - müteessir, sarsılmış, ürkmüş, en içimden parçalanmış, ama ne olduğumu bilmedim - ne olacağımı - Ölmek! mezar! bu sözleri anlamıyorum!

Ah, affet beni! affet beni! Dün! Yaşamımın son anı olmalıydı. Ey, melek! ilk defa, ilk defa tamamen kuşkusuz canımın en içinde sonsuz haz duygusu beni kızgın kor haline getirdi: Beni seviyor! beni seviyor! Dudaklarımda, hâlâ seninkilerden akan kutsal ateş yanıyor; yeni sıcak sonsuz haz yüreğimde. Affet beni! affet beni!

Ah, biliyordum, beni sevdiğini, gönül dolu ilk bakışlarından biliyordum, ilk el sıkışmadan, yine de, ben gidince, Albert'i senin yanında görünce, yine ateşli bir şüpheyle ümitsizliğe kapılıyordum.

Benimle bir tek söz konuşamadığın, elini bile veremediğin o meşum topluluk yüzünden, bana gönderdiğin çiçekleri hatırlıyor musun? oh, yarı gece onların önünde diz çöktüm, bana olan sevgini mühürlüyordu onlar. Ama ah! bu izlenimler, gökler dolusu kutsal, gözle görülür işaretlerle kendisine sunulan Tanrı'nın lütfu duygusu ruhundan tekrar yavaş yavaş sıvışan dindar gibi, geçip gitti.

Bütün bunlar geçici, ama hiçbir sonsuzluk, dün dudaklarından tattığım, içimde hissettiğim, korlu yaşamı söndüremeyecek! Beni seviyor! Bu kol onu sardı, bu dudaklar onun dudaklarında titredi, bu dudak onunkinde kekeledi. O benim! sen benimsin! evet, Lotte, ebediyen.

Ve nedir bu, Albert'in kocan olması? Koca! Bu olsa olsa bu dünya için - ve seni sevmem, seni onun kollarından koparıp kendi kollarıma almak istemem, bu dünya için günah? günah? Peki, ben de bunun için kendi kendimi cezalandırıyorum; bütün sonsuz kutsal hazzı, bu günahı, tattım, hayat iksirini ve gücünü kalbime emdim. Bu andan itibaren sen benimsin! benim, ey Lotte! Ben önden gidiyorum! Pederime gidiyorum, pederine. Ona yakınacağım, o da, sen gelinceye kadar beni teselli edecek, ve seni karşılamaya uçacağım, seni tutup, sonsuzluk karşısında, ebedi sarılışlarla senin yanında kalacağım.

Rüya görmüyorum, hayal görmüyorum! mezarın yakınında aydınlanıyorum. Biz var olacağız! birbirimizi tekrar göreceğiz! Anneni göreceğiz! onu göreceğim, onu bulacağım, ah, ona bütün kalbimi dökeceğim! Annen, senin benzerin. -

Saat on bire doğru Werther, acaba Albert döndü mü diye, hizmetkârına sorar? Hizmetkâr: evet, dedi, atını geçerken görmüş. Bunun üzerine bey kendisine açık bir kâğıt verir, içeriği şöyle:

Acaba bana niyet ettiğim bir yolculuk için tabancanızı ödünç verebilir misiniz? Hoşça kalınız!

Sevgili kadın son gece az uyudu; korktuğu gerçekleşmişti, ne sezinleyebildiği, ne de korktuğu biçimde gerçekleşmişti. Aslında öylesine arı ve rahat dolanan kanı hummalı bir infial içindeydi, güzel kalbini binbir çeşit duyumsama harap etti. Göğsünde hissettiği, Werther'in sarmalarının ateşi miydi? onun cüretkârlığına öfkeli tepki miydi? şimdiki durumunu, bir zamanlar tamamen bağsız özgür masumiyetiyle, tasasız özgüveniyle karşılaştırmasının sıkıntısı mı? Kocasının karşısına nasıl çıkacaktı? pekâlâ itiraf edebileceği, yine de itiraf etmeye cesaret gösteremediği bir sahneyi ona nasıl açıklamalı? Bunca zaman karşılıklı susmuşlardı, şimdi o mu olmalıydı bu susmayı ilk bozan, uygunsuz bir vakitte kocasına işte böyle hiç beklenmeyen bir açıklamayı yapan? Werther'in sırf ziyaretinden söz etmenin bile, hoş olmayan bir etki yapacağından korkmaya başladı, ve hele bu beklenmedik facia! Kocasının onu salt doğru bir ışıkta göreceğini, salt önyargısız algılayacağını umabilir miydi? ve kocasının, onun ruhunu okumasını isteyebilir miydi? Ve yine de, karşısında hep kristal sırça gibi serbestçe durmuş olduğu ve hiçbir duygusunu ondan gizlemediği, gizleyemediği adam karşısında rol yapabilir miydi? O da, bu da sıkıntı yaratıyor ve onu çok zora sokuyordu; ve düşüncesi hep kaybettiği, bir türlü bırakmak istemeyip de, ne yazık! terk etmek zorunda kaldığı, ama Lotte'yi kaybedince, elinde hiçbir şeyi kalmayan Werther'e dönüyordu.

O an bir türlü anlayamadığı, aralarına yerleşen tutukluk, şimdi nasıl ağır üzerine binmişti! Böylesine anlayışlı, böylesine iyi insanlar bazı belli ayrılıklar yüzünden, aralarında susmaya başladılar, her biri kendisinin haklı, öbürünün haksız olduğunu düşünür oldu, böylece ilişkiler öyle karıştı ve kışkırtıldı ki, her şeyin pamuk ipliğiyle bağlı göründüğü tekinsiz bir anda düğümü çözmek imkânsız oldu. Eskiden olduğu gibi, mutlu bir samimiyet onları yeniden birbirine yakınlaştırıp, karşılıklı sevgi ve hoşgörü aralarında hayat bulsa ve kalplerini açmış olsaydı, o zaman belki dostumuz da hâlâ kurtarılabilirdi.

Garip bir durum daha eklendi buna. Werther, mektuplarından öğrendiğimize göre, bu dünyayı terk etmek özlemini hiçbir zaman gizlememişti. Albert, bu yüzden onunla sık sık atışmıştı, Lotte ile kocası arasında da bu bazen söz konusu olmuştu. Bu eyleme karşı kesin bir tavır koyan kocası, aslında hiç de tabiatına uymayan bir çeşit duyarlılıkla, böyle bir girişimin gerekçesine ilişkin ciddiyetten duyduğu kuşkuyu belli eder, hatta bunun üzerine şakalar yapmaya yeltenir, buna inanmadığını Lotte'ye de bildirirdi. Gerçi bu Lotte'yi, düşünceleri o acıklı görüntüye kaydığı zaman, bir yandan sakinleştiriyordu, öte yandan ama, kocasına o anda kendisine eziyet veren sıkıntılarını anlatmaktan alıkoyduğunu hissediyordu.

Albert dönünce, Lotte onu tedirgin bir telâş içinde karşıladı; keyfi yoktu, işleri iyi gitmemişti, komşu yerin hukuk danışmanı, eğilmez bükülmez, dar ufuklu biriydi. Kötü yol da keyfini kaçırmıştı.

Bir şey olup olmadığını sordu, o da tezcanlı cevap verdi: Werther dün akşam buradaydı. Mektup geldi mi diye, sordu, bir mektupla paketlerin odasında olduğu yanıtını aldı. Oraya gidince, Lotte de yalnız kaldı. Sevip saydığı adamın varlığı, kalbinde yeni bir etki yarattı. Yüce gönlünün, sevgisinin ve iyiliğinin anısı onu daha sakinleştirdi, gizli bir çekimle ardından gitmek istedi, eline işini alıp, çokça yaptığı gibi, adamın odasına gitti. Onu, paketleri açıp okur buldu. Bazılarının hoş şeyler içermediği anlaşılıyordu. Ona bazı sorular yöneltti, adam kısa yanıtlar vererek, yazı yazmak üzere, kürsünün başına geçti.

Bu şekilde bir saat birlikte oldular, ama Lotte'nin gönlü gittikçe daha çok karardı. Kalbindekini, pek keyifli olsa bile, kocasına açmanın, ne kadar güç olacağını hissetti: Gizlemeye ve gözyaşlarını yutkunmaya çalıştıkça, daha korkulu olan bir elemin içine düştü.

Werther'in hizmetkârı görününce, Lotte'yi en büyük sıkıntıya boğdu; oğlan elindeki kâğıdı Albert'e uzattı, o da karısına dönüp: Tabancayı ver ona, dedi. - Ona mutlu yolculuklar dilediğimi ilet, dedi delikanlıya. - Bu, Lotte'yi bir gök gümbürtüsü gibi vurdu, kalkarken sersemledi, neye uğradığını bilmedi. Yavaş yavaş duvara yürüyüp, silahı indirdi, üstündeki tozu aldı, duraksadı, Albert sorgulayan bir bakışla onu sıkıştırmasaydı, belki de daha uzun süre tereddütte kalacaktı. Ağzından bir tek söz çıkaramadan, uğursuz aleti oğlana verdi, ve o evden çıkınca, işini toplayıp, hiç anlatılmaz bir belirsizlik içinde odasına çekildi. Kalbi, bütün dehşetleri önceden biliyordu. Hemen kocasının ayaklarına kapanıp, her şeyi, dün akşamın öyküsünü, kendi suçunu ve sezgilerini açıklamak istedi. Sonra yine bu girişiminden bir sonuç çıkmayacağını gördü, en az da kocasını Werther'e gitmeye iknayı umut edebiliyordu. Masa kurulmuştu ve sadece bir şey sormak için gelen iyi bir kız arkadaşı hemen gitmek istemesine karşın - kaldı, masadaki sohbeti biraz çekilir kıldı; kendilerini zorladılar, konuştular, anlattılar, kendilerini unuttular.

Lotte'nin verdiğini öğrenince, Werther silâhı getiren oğlandan hayranlıkla aldı. Ekmekle şarap isteyip, oğlanı yemeğe gönderdikten sonra, yazmaya oturdu:

Senin ellerin değdi onlara, tozlarını aldın, bin defa öpüyorum onları, elin değdi: ey sen, göklerin ruhu, kararımı kolaylaştırıyorsun! ey sen, Lotte, bana aleti sunuyorsun, elinden ölümü arzuladığım sen, ve ah! şimdi bulduğum. Oh, oğlanı sorguya çektim. Bunları ona verirken ellerin titriyormuş, elveda demedin! Eyvah! eyvah! elvadasız! - Beni sana ebediyen bağlayan an yüzünden, kalbini bana kapatmış olabilir misin? Lotte, bin yıl bile o izlenimi silemez! ve hissediyorum, senin için böylesine yanan birinden nefret edemezsin.

Yemekten sonra, oğlana, her şeyi toplayıp paketlemesini buyurdu, pek çok kâğıdı yırttı, dışarı çıkıp ufak tefek borçlarını karşıladı. Yine eve geldi, yine çıktı, kapının önüne, yağmura aldırmaksızın, Kontun bahçesine gitti, çevrede dolanıp durdu ve gecenin sökünüyle dönüp yazdı:

Wilhelm, son bir defa tarlayı, ormanı ve gökyüzünü gördüm. Sana da elveda! Sevgili annem, beni bağışlayın! Onu teselli et, Wilhelm! Tanrı'ya emanet olun! İşlerimin hepsi tamam. Size elveda! Yine ve daha sevinçli görüşeceğiz.

Sana kötü davrandım, Albert, sense beni bağışlıyorsun. Evinin huzurunu bozdum, aranıza kuşkuyu soktum. Elveda! sonuna getirmek istiyorum. Ölümüm sayesinde mutlu olunuz! Albert! Albert! meleği mutlu et! O zaman Tanrı'nın lütfu üstüne olsun! -

Akşam kâğıtlarını daha çokça karıştırdı, bir çoğunu yırtıp sobaya attı, birkaç paketi de Wilhelm'in adresiyle mühürledi. Bazılarını gördüğüm küçük denemeleri, düşünce kırıntılarını kapsıyorlardı; ve saat onda ateşe baktırdıktan ve bir şişe şarap getirttikten sonra, bütün öbür ev çalışanlarının yatak odaları gibi, odası evin çok arkalarında olan hizmetkârı yatmaya gönderdi, oğlan da sabaha hemen hazır olmak için, giysileriyle uzandı; zira efendisi, posta atlarının altıdan önce evin önünde olacağını söylemişti.

On birden sonra.

Çevremde her şey öyle dingin, ruhum öyle huzurlu. Şükür sana, Tanrım, bu son anlara bu sıcaklığı, bu gücü bağışladığın için.

Pencereye geliyorum, biriciğim! bakıyorum ve hâlâ akın akın kaçıp giden bulutların arasından ebedi gökyüzünün tek tük yıldızlarını görüyorum! Hayır, siz düşmeyeceksiniz! ebedi varlık sizi kalbinde taşıyor ve beni. Takımyıldızlar arasında en sevdiğim Büyük Ayı'nın arış yıldızlarını görüyorum. Gece senden ayrılıp, kapından dışarıya çıkınca, karşımda duruyordu. Nasıl bir esriklikle onu sık sık seyrettim! ne çok ellerimi kaldırarak, onu kendi uğurumun işareti, kutsal alameti yaptım! bir de - Oh, Lotte, bana seni anımsatmayan bir şey var mı! beni sarmıyor musun! ve her çeşit küçük şeyi doyumsuz bir çocuk gibi, ey kutsal kadın, elinin değdiği her şeyi kapmadım mı!

Sevgili gölge resim! Onu sana geri veriyorum, Lotte, ve ona değer vermeni diliyorum. Binlerce, binlerce öpücük kondurdum ona, evden çıkınca, eve gelince, bin selam verdim.

Bir notla babandan cesedimi korumasını diledim. Kilise avlusunda iki ıhlamur var, arka köşede tarla tarafında; orada yatmak istiyorum. Bunu dostu için yapabilir, yapmalıdır. Sen de rica et. Dini bütün Hristiyanlardan, vücutlarını bir zavallı bahtsızın yanına yatırmalarını bekleyemem. Ah, beni gelip geçen papazın, din adamının, mahut taşın önünden duayla geçtikleri, iyi yürekli insanın yaş döktüğü, bir yol kıyısında ya da ıssız bir vadide gömmenizi isterdim.

İşte, Lotte, ölümün baş dönmesini içeceğim, soğuk, ürkünç kupayı tutmaktan ürpermiyorum! Onu bana sen sundun, ben de tereddüt etmiyorum. Hep! hep! Böylece yaşamımda dilek ve umutların hepsi yerine geldi! Ölümün tunçtan kapısını öyle soğuk, öyle sert çalmak için.

Senin için ölmek mutluluğuna ermiş olmam! Lotte, senin için can vermek! Yaşamının huzurunu ve hazzını yine yaratabileceksem, senin için cesaretle, sevinçle ölmek istedim. Ama ah! sevdikleri için kanlarını akıtıp, ölümleriyle dostlarına daha yüz defa yeni bir hayat kıvılcımı vermek, ancak az sayıda soyluya bağışlanmış.

Bu giysiler içinde, Lotte, gömülmek istiyorum, onlara senin elin değdi, kutsandı; babandan da bunu istedim. Ruhum, tabutun üstünde süzülüyor. Ceplerim aranmasın. Seni ilk defa çocukların arasında gördüğüm zaman göğsünde taşıdığın bu soluk kırmızı fiyong - ah, çocukları bin defa öp ve onlara talihsiz arkadaşlarının yazgısını anlat. Sevimliler! çevremde fıkır fıkır kaynaşıyorlar. Ah, nasıl kilitlendim sana! ilk andan itibaren seni bırakamadım! - Bu fiyong benimle birlikte gömülsün. Doğum günümde onu bana armağan ettin! Bütün hepsini nasıl da içime çektim! - Ah, yolun beni buraya getireceğini düşünmedim! - - Sakin ol! yalvarıyorum, sakin ol! - Dolduruldular - On ikiyi vuruyor! Öyleyse tamam! - Lotte! Lotte, elveda! elveda! -

Bir komşu, barutun alevini gördü ve patlamayı işitti; her şey sakin kaldığı için, buna daha fazla aldırmadı.

Sabah altıda elinde ışıkla hizmetkâr içeriye girer. Yerde efendisini, tabancayı ve kan görür. Bağırır, ona yapışır; yanıt yok, yalnızca hırıldıyordu. Hekime, Albert'e koşar. Lotte, çıngırağın çekildiğini işitince, eli ayağı titrer. Kocasını uyandırır, kalkarlar, hizmetkâr uluya, kekeleye haberi verir, Lotte, bayılarak Albert'in önüne düşer.

Hekim, talihsizin yanına geldiğinde, onu kurtuluşsuz yerde bulur, nabzı vuruyordu, elleri ayakları kötürümdü. Sağ gözünün üstünden kafasına ateş etmişti, beyni dışarı çıkmıştı. Üstüne üstlük bir de kol damarından kan salındı, hâlâ soluk alıyordu. Koltuğun dirsekliğindeki kana bakıp, yazı masasının önünde oturarak, eylemi gerçekleştirdiği sonucunu çıkarmak mümkündü, sonra yere yığılıp, koltuğun çevresinde çırpınmış. Pencere tarafında takatsız sırtüstü yatıyordu, çizmeleri ayağında, sarı yelekli mavi frakıyla baştan ayağa giyinikti.

Ev, komşular, kent ayağa kalktı. Albert girdi. Werther yatağa kaldırılmış, alnı sarılmıştı, yüzü ölü yüzü gibiydi, hiçbir üyesi kımıldamıyordu. Ciğeri hâlâ bazen güçlü, bazen zayıf ürkünç hırıldıyordu; sonunun gelmesi bekleniyordu.

Şaraptan yalnızca bir bardak içmişti. Kürsüde Emilia Galotti açılmış duruyordu.

Albert'in şaşkınlığını, Lotte'nin perişanlığını anlatmama gerek yok.

Yaşlı danışman, haber üzerine, koşup geldi, sımsıcak gözyaşlarıyla ölmek üzere olanı öptü. En büyük oğulları da hemen onun arkasından yürüyerek geldiler, en bastırılmaz acının ifadesiyle yatağın kenarında çöktüler, ellerini, ağzını öptüler ve onun hep en çok sevdiği en büyük oğlan, canını teslim edinceye ve zorla çekilinceye kadar dudaklarına yapışık kaldı. Öğleyin on ikide öldü. Danışmanın orada olması ve düzenlemeleri bir koşuşmayı önledi. Gece on bire doğru, onu seçtiği yere gömdürdü. İhtiyarla oğulları cenazenin ardından yürüdüler, Albert ise buna dayanamadı. Lotte'nin yaşamından korkuluyordu. Hizmetkârlar onu taşıdılar. Hiçbir din adamı yoktu.

Continue Reading

You'll Also Like

506 68 16
Eşinin ölmeden önce kullandığı bazı eşyalarını koyduğu kutuyu tekrardan bulduğunda yıllar öncesine dönmeden edememişti Coleman. __________________
3.2K 191 18
Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdürmektedir. On...
37.5K 1K 45
Dünya edebiyatının en önemli klasik yapıtlarından biri olan İki Şehrin Hikâyesi, Paris ve Londra arasında gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareket...
DOMİNO-3 By Zeynep

Teen Fiction

393 302 23
Domino adlı serimin 3. ve son kitabıdır. Tanıtım bölümü spoiler içerir.