Genç Werther'in Acıları

By ClassicsTR

76.5K 2.7K 517

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz... More

Genç Werther'in Acıları Üzerine Birkaç Düşünce
Goethe'den
Birinci Kitap: 1. Bölüm
Birinci Kitap: 2. Bölüm
Birinci Kitap: 3. Bölüm
Birinci Kitap: 4. Bölüm
Birinci Kitap: 5. Bölüm
Birinci Kitap: 6. Bölüm
Birinci Kitap: 7. Bölüm
Birinci Kitap: 8. Bölüm
İkinci Kitap: 2. Bölüm
İkinci Kitap: 3. Bölüm
İkinci Kitap: 4. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 1. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 2. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura:3. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 4. Bölüm

İkinci Kitap: 1. Bölüm

1.5K 65 7
By ClassicsTR

20 Ekim 1771 günü.

Dün buraya vardık. Elçi uygunsuz geldi, birkaç gün bekleyecek demek. Bir de böyle nobran olmasaydı, her şey iyiydi. Farkındayım, farkındayım, kader benim için ağır sınavlar düşünmüş. Yine de ha gayret! İçini rahat tutmak, her şeye katlanır. İçini rahat tutmak? bu sözün kalemime takılması, beni güldürüyor. Ah, birazcık sakin bir kan, beni güneşin altındaki en mutlu kişi yapardı. Ne o! başkalarının bir damlacık güçleri ve yetenekleriyle önümde kabara kabara dolanıp durmaları karşısında, kendi gücümden, kendi yeteneklerimden kuşku mu duyuyorum? Bana bütün bunları ihsan eden güzel Tanrım, niçin bunların yarısını alıp da, onun yerine bana özgüven ve kanıklık vermedin!

Sabır! Sabır! düzelecek. Zira sana söyleyeyim, azizim, hakkın var. Her gün halkın arasına karışıp durduğumdan, ne yaptıklarını, nasıl ettiklerini gördüğümden beri, kendimle aram da çok daha iyi. Elbette, her şeyi kendimizle ve kendimizi de her şeyle karşılaştıran bir yapıya sahip olduğumuz için, mutluluk ve felâket de, birlikte olduğumuz şeylerdedir, bunda da yalnızlıktan daha tehlikeli bir şey yok. Doğası icabı yücelmek isteyen, şiir sanatının fantastik imgeleriyle beslenen düşlem gücümüz, kendimizin en altta olduğu, bir dizi varlığı üstte oluşturur ve bizden başka her şey daha fevkalâde görünür, başka herkes daha mükemmeldir. Bu da çok doğal oluşur. Bazı eksiklerimiz olduğunu öylesine sık duyumsarız ve bizde eksik olana çoğunlukla bir başkasının sahip olduğunu sanıp, tutar ona bizim sahip olduklarımızı da veririz ve belli bir ülküsel gönül rahatlığını da üstüne. Ve böylece o mutlu kişi tamamdır, bizim kendi yaratığımız.

Buna karşılık bütün güçsüzlük ve cefamızla gayrete devam edersek, o zaman da çoğun salınarak, idarei maslahatla, başkalarının yelken ya da kürekle gittiğinden daha ileriye vardığımızı düşünürüz - ve - bu da, başkalarıyla başa baş, hatta onlardan önde koşmanın yarattığı gerçek duygunun ta kendisidir.

★★★

26 Kasım günü.

Burada kendimi oldukça iyi hissetmeye başlıyorum. En iyisi, yeterince yapacak şeyin olması; ayrıca türlü türlü insan, her cinsten yeni görünümler ruhuma rengârenk bir gösteri sunuyorlar. Kont C.. ile tanıştım, her gün daha fazla saygı duyduğum bir adam, geniş görüşlü ve çok şeye hâkim olmasına karşın, soğuk olmayan; kendisiyle ilişkide dostluk ve sevgi adına bunca duyarlık ışıyan, büyük bir zekâ. Kendisine bir iş için başvurduğumda, benimle ilgilendi ve daha ilk sözle birbirimizi anladığımızı, benimle herkesle konuşamayacağı gibi konuşabildiğini fark etti. Bana karşı açık tavrını da ne kadar övsem azdır. Kendisine açılan yüce bir ruh görmekten daha sıcak, gerçek bir sevinç yoktur dünyada.

★★★

24 Aralık günü.

Elçi çok sıktı, bunu önceden anlamıştım. Olabilecek en dakik budala; adım adım ve bir akraba karı gibi külfetli; kendi kendiyle hiçbir zaman hoşnut olmayan, dolayısıyla kimsenin memnun edemediği bir insan. Ben kolaydan çalışmayı severim, ne yazılıysa, odur: ama o, bir yazıyı geri verip, şöyle diyebiliyor: İyi, ama bir daha gözden geçirin, daha iyi bir söz, daha yerinde bir edat bulunabilir. - O zaman çıldırabilirim. Hiçbir, ama hiçbir bağlaç boşta kalmamalı ve bazen dikkatimden kaçan her türden devrikliğin baş düşmanı. Onun sözdizimini alışılmış melodiyle çığırmazsan, hiçbir şey anlamıyor. Böyle bir insanla işi olmak, bir çile.

Kont C..'nin güveni, beni avutan tek şey. Son defa bana çok açık yüreklilikle, elçinin yavaşlığından ve kuruntusundan nasıl hoşnutsuz olduğunu söyledi. İnsanlar, kendilerini de, başkalarını da zora koşuyorlar; ama , dedi, insan, dağı aşması gereken bir yolcu gibi yüksünüyor; elbette, dağ olmasa, yol çok daha rahat ve kısa olur; ama bir kere var, öyleyse aşmak gerek! -

Benim ihtiyar, ama Kontun bana gösterdiği ilgiyi de seziyor ve buna bozuluyor ve Kontu bana kötülemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor: ben de tabii ona karşı çıkınca, iş daha da çatallaşıyor. Dün beni bir de öfkelendirdi, aklınca bana da dokunduruyordu: böyle dünya işleri için Kont pekâlâ iyi sayılırmış, kolaylıkla iş görüyormuş ve kalemi de iyiymiş, ama ciddi bilginlik için, bütün edebiyatçılar gibi, o da yetersizmiş. Bir de şunu demek istercesine, bir surat takındı: İğneyi hissediyor musun? Ama bende beklediği etkiyi sağlayamadı; böyle düşünüp, böyle davranabilen bir insanı ben de ancak hor görürdüm. Ona direndim ve şiddetle pençeleştim. Kont, hem tabiatı, hem de bilgisi yüzünden, kendisine saygı duyulacak bir adam, dedim. Zihnini, dedim, böylesine sayısız alanda geliştirmeyi başaran, yine de bu etkinliğini sıradan yaşam için koruyan başka kimseye raslamadım. - Ama beyni almadı, ben de böylesine densizlikler yüzünden daha fazla safra yutmamak için, yanından ayrıldım. Bir sürü etkinlik hikâyesiyle beni bu boyunduruğa i.e. sizsiniz, bu durumdan suçlu. Ne etkinlik ya! Eğer patates gömen ve tahılını satmak için kente giden, benden daha fazla iş yapmıyorsa, ben de şimdi demire vurulduğum bu kürek mahkûmluğunda daha on yıl çile doldurmaya razıyım.

Ya burada bir araya gelen rezil toplumun parlak sefaleti, miskinliği! makam merakları, öbürlerinden bir adımcık daha öne çıkmak için, bunca dikkat ve gayret; en sefil, en düşkün tutkular, hepten eteksiz. Bir karı var, örneğin, kendi soy dengi, kendi hemşehrisi olan herkesi eğlendiriyor, gören bir yabancı da düşünecek: budalanın teki, bir gıdım soyluluğu, memleketini pek matahmış sanıyor. - Daha da kötüsü: burada işte bu karı, komşu yerin tahrirat kâtibinin kızı. - Bak, kendini bunca düşürecek denli hayasız insan soyunu anlamam mümkün değil.

Gerçi, azizim, insanın başkalarını kendisiyle ölçmesinin saçmalığını her gün daha fazla farkediyorum. Ama kendimle öyle çok uğraşıyorum ve bu kalp öyle fırtınalı ki - ah, bırakıyorum başkaları kendi yollarında gitsinler, yeter ki onlar da beni kendi yolumda rahat bıraksınlar.

En fazla takıldığım şey, uğursuz burjuva ilişkileri. Gerçi, zümreler arası farklılığın gereğini, bunun bana ne kadar fırsat yarattığını bilen biriyim: ama bu, birazcık sevinç duyabileceğim, bir nebze mutluluk bulacağım yeryüzünde yolumu kapatmasın. Geçende çıktığım yürüyüş sırasında bir Froylayn von B.. ile tanıştım, bu kaskatı yaşamın orta yerinde, pek çok doğallık korumuş sevimli bir yaratık. Söyleşimizden ikimiz de hoşlandık ve ayrılırken, kendisini ziyaret etmeme izin vermesini diledim. Öyle açıksözlülükle bu isteğimi kabul etti ki, ona gitmek için, uygun bir anı bekleyemedim. Buralı değil ve bir teyzesinin evinde kalıyor. Yaşlı kadının görünümü hoşuma gitmedi. Ona büyük ilgi gösterdim, konuşmam çoğunlukla ona yönelikti ve yarım saatten az bir zamanda hemen hemen her şeyi öğrenmiştim, daha sonra kızın da bana itiraf ettiği gibi: sevgili teyzenin yaşlılığında her şeyi eksikti, pek bir serveti, ecdat dizininden başka bir anlağı ve desteği, pelesenk ettiği zümre dışında bir şemsiyesi, kaldığı kattan aşağı vatandaşlara tepeden bakma dışında bir zevki yoktu. Gençliğinde güzelmiş ve yaşamını daldan dala boşuna savurmuş, önce inadıyla kimi zavallı delikanlıya çile çektirmiş, daha olgun yaşlarındaysa, aynı bedelle hallıca bir geçim karşılığında, tunç çağını onunla yaşayıp ölen yaşlı bir subayın boyunduruğunda sinmiş. Şimdiyse, demir çağında, yalnız kalmış, yeğeni böyle sevimli olmasa, arayıp soranı yokmuş.

★★★

8 Ocak 1772.

Bütün ruhları resmiyet, bütün akılları fikirleri yıllar boyu, sandalyalarını masanın baş tarafına doğru bir sıra daha itmeye yatan, ne biçim insan bunlar! Başka işleri yok sanılmasın: hayır, ufak tefek usandırıcılıklar yüzünden, önemli şeyleri yürütmekten alıkonuldukları için, işler birikiyor. Önceki hafta kızak kayarken sürtüşme çıktı, bütün keyif kaçtı.

Ahmaklar, işin sırada olmadığını, birinci sırada olanın aslında hiç de baş rolü oynamadığını görmüyorlar! Kimi kralın bakanı tarafından, kimi bakanın müsteşarı tarafından yönetildiği gibi! Kim öyleyse birinci? Kanımca, öbürlerini görmezden gelip, bütün gücünü ve tutkusunu, tasarılarının gerçekleşmesi için kullanacak kadar fazla kudreti ve kurnazlığı olan.

★★★

20 Ocak günü.

Size, sevgili Lotte, burada berbat havadan kaçıp sığındığım, bu köy hanının izbesinde yazmak zorundayım. O zavallı D.. köylüğünde yabancı, kalbime tamamen yaban insanlar arasında dolaştığım sürece, kalbimin size yazmamı söylediği bir anım, bir tek anım olmadı; ama şimdi bu kulübede, bu ıssızlıkta, kar ve dolu tanelerinin öfkeyle ufacık penceremi dövdüğü bu darlıkta, ilk düşüncem siz oldunuz. İçeri girer girmez sizin endamınızın, anınızın baskınına uğradım, ah Lotte! öylesine kutsal, öylesine sımsıcak! Tanrım! tekrardan ilk mutlu an. Beni görseydiniz, dostum, bu dalgınlık tufanında! duyularım nasıl da kupkuru; bir tek an bile yürek doluluğu yok, bir tek mutlu saat yok! hiç! hiç! Sanki bir kelepir vitrininin önünde durup, adamcıkların ve beygirciklerin önümden oraya buraya kaydıklarını görüyor ve bu bir yanılsamamı, diye soruyorum kendime. Ben de oyuna katılıyorum, daha doğrusu, bir kukla gibi oynatılıyor, bazen yanımdakinin tahta koluna yapışıp, dehşetle bırakıyorum. Akşamları, güneşin doğuşunu keyifle seyretmek istiyorum, ama sabah yataktan çıkamıyorum; gündüzleri, ay ışığının keyfini çıkarmak istiyorum, ama odamda kalıyorum. Niçin kalkıyor, niçin yatıyorum, bilmiyorum.

Yaşamımı harekete geçirecek maya eksik; derin gecelerde beni şenleten heyecan bitik, sabah beni uyandıran yitik.

Bir tek dişi yaratık buldum burada, bir Froylayn von B.., size benziyor, sevgili Lotte, size benzemek mümkünse. Ayy! diyeceksiniz, adam hoş komplimanlara yelteniyor! Pek yanlış sayılmaz. Birkaç zamandan beri, başka türlü olamadığım için, pek naziğim, hoş sohbetim ve kadınlar şöyle diyorlar: kimse benim gibi incelikli övmesini bilmiyormuş (ve yalan söylemesini, diye ekliyorlar, zira yalansız olmuyor, anlıyor musunuz?). Froylayn B.'den söz edecektim. Ruhu çok zengin, mavi gözlerinden taşıyor. Bulunduğu mevki, kalbinin hiçbir isteğini yerine getirmeyen bir yük. Kargaşadan kurtulmayı özlüyor ve kimi saatler kırsal sahnelerin saf ve sonsuz mutluluğunun düşlemlerine dalıyoruz; ah! ve sizin! Size ne sık hayranlığını ifade etmek zorunda kalıyor; yok, zorunda kalmıyor, içinden gelerek yapıyor, sizden söz edilmesinden hoşlanıyor, sizi seviyor.-

Ah, o sevimli, samimi odacıkta dizlerinizin dibinde otursam, sevgili miniklerimiz çevremde yuvarlansalar, size çok gürültü olunca da, onları bir ürkünç masalla sakin sakin çevremde toplasam.

Güneş, kar ışıyan yörede muhteşem batıyor, fırtına geçti ve ben - yine kafesime kapanmak zorundayım - Elveda! Albert yanınızda mı? Ve nasıl-? Bu soru için Tanrı'nın affına sığınıyorum!

★★★

8 Şubat.

Sekiz günden beri hava berbat mı berbat, bana ise iyi geliyor. Zira, burada olduğumdan beri, birinin rezil edip burnumdan getirmediği bir tek güzel gün görünmedi havada. Doğru dürüst yağınca ve atıştırınca ve titretince ve çiy düşünce - hah! diyorum, evin içi dışarıdan daha kötü olamaz ya da tersi, bu da iyidir. Sabahleyin güneş doğup da nefis bir gün muştulayınca, hiçbir zaman haykırmaktan kendimi alamıyorum: işte yine birbirlerinin burnundan getirecekleri ilâhi bir nimet. Sağlık, iyi nam, sevinç, dinlenme! Çoğunlukla ahmaklık, izansızlık ve dar kafalılıktan ve onlara sorarsan, en iyi niyetle. Bazen dizlerimin üstüne çöküp, kendi bağırlarında kudurmaları için, onlara yalvarmak istiyorum.

★★★

17 Şubat günü.

Korkarım, sefirimle bir arada olmaya daha fazla dayanamayacağız. Herif katiyen dayanılacak gibi değil. Çalışma ve iş yapma tarzı öylesine gülünç ki, karşı gelmekten kendimi alamıyor ve çoğunlukla bir işi kendi kafama ve tarzıma göre yapıyorum, bu da, tabiidir ki, ona hiç uymuyor. Bu yüzden, geçenlerde beni saraya şikâyet etti ve bakan gerçi bana hafif bir tekdir verdi, ama ne de olsa bir tekdirdi ve istifa etmeye karar vermiştim ki, özel bir mektubu* bana ulaştı, bu mektubun karşısında diz çöküp, yüce, soylu, bilge duyarlığına şükran duydum. Pek büyük alınganlığımı nasıl da hizaya getiriyor, başkaları üzerinde etki ve nüfuz, işlere sarılma konusundaki aşırı fikirlerimi, gerçi gençlik cesareti olarak övüyor, silip atmak değil de, yalnızca yumuşatmaya ve gerçek rolünü oynayacağı, güçlü etkisini göstereceği tarafa yönlendirmeye çalışıyor. Ayrıca sekiz gün boyu güç toplayıp, kendimle barıştım. İç huzuru şahane bir şey ve sevincin ta kendisi. Aziz dost, ziynet bir de güzel ve değerli olduğu kadar kırılgan olmasa.

★★★

20 Şubat günü.

Tanrı bağışlasın sizi, benim canlarım, benden esirgediği bütün iyi günleri size versin!

Beni aldattığın için, Albert, sana teşekkür ederim: düğün gününüzün haberini bekledim, aynı gün Lotte'nin gölge görüntüsünü törenle duvardan indirip, öbür kâğıtların arasına gömmeyi kararlaştırmıştım. Şimdi bir çift oldunuz ve resmi hâlâ burada! Artık öyle kalsın! Hem niçin olmasın? Biliyorum, ben de sizinleyim, sana halel vermeksizin Lotte'nin kalbindeyim, benim, evet benim yerim orada ikinci sıra, ama onu korumak istiyorum, korumak zorundayım. O, unutsa, kudururum - Albert, bu düşünce bir cehennem. Albert, elveda! Elveda, gök melek! Elveda, Lotte!

Continue Reading

You'll Also Like

9.8K 484 43
Sherlock Holmes, Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan Britanyalı hayalî dedektif kahraman, polisiye edebiyatının önemli ilk kişiliklerinden...
64.5K 2.3K 10
Hayvan Çiftliği'nin kişileri hayvanlardır. George Orwell, bu romanında tarihsel bir gerçeği eleştirmektedir. Romandaki önder domuzun, düpedüz Stalin'...
718 86 10
Ve sen, gözlerim kapalıyken bile yıldızları görmemi sağladın.
3.7K 135 25
Kafka Şato'da, tıpkı Dava'da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait...