Genç Werther'in Acıları

By WattpadClassicsTR

75.3K 2.7K 516

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz... More

Genç Werther'in Acıları Üzerine Birkaç Düşünce
Goethe'den
Birinci Kitap: 1. Bölüm
Birinci Kitap: 2. Bölüm
Birinci Kitap: 3. Bölüm
Birinci Kitap: 5. Bölüm
Birinci Kitap: 6. Bölüm
Birinci Kitap: 7. Bölüm
Birinci Kitap: 8. Bölüm
İkinci Kitap: 1. Bölüm
İkinci Kitap: 2. Bölüm
İkinci Kitap: 3. Bölüm
İkinci Kitap: 4. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 1. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 2. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura:3. Bölüm
Yayına Hazırlayandan Okura: 4. Bölüm

Birinci Kitap: 4. Bölüm

2.9K 146 29
By WattpadClassicsTR

16 Haziran günü.

Sana niçin mi yazmıyorum? - Bunu soruyorsun, ama sen bilgin birisin. Keyfimin yerinde olduğunu tahmin edebilirsin, hem de - kısacası, kalbimi yakından ilgilendiren bir tanışma yaptım. Yaptım - bilmiyorum.

En sevilesi varlıklardan biriyle nasıl olup da tanıştığımı, sana sırasıyla anlatmak, zor olacak. Neşem yerinde, yani iyi bir öykü yazarı değilim.

Bir melek! - Tuu! bunu kendi sevdiği hakkında herkes söyler, değil mi? Yine de, onun nasıl mükemmel olduğunu, niçin mükemmel olduğunu, sana anlatmaya muktedir değilim; yeter, bütün duyularımı tutsak etti.

Bunca saflık yanında bunca zekâ, bunca sağlamlık yanında bunca iyilik ve gerçek yaşamla edim karşısında bu iç huzuru. -

Onunla ilgili olarak bu söylediklerimin hepsi birer kötü herze, onun bir tek çizgisini bile ifadeden yoksun sıkıcı soyutlamalar. Bir başka sefer - Yok, bir başka sefer değil, hemen şimdi sana anlatmalıyım. Şimdi anlatmazsam, başka hiç olmaz. Zira, lâf aramızda, yazmaya başladığımdan beri üç defa kalemi elimden bırakıp, atımı eğerlettirmeye ve binip ona gitmeye kalkıştım. Ama işte bu sabah ata binmemek, ata binip gitmemek için yemin ettim, yine de her an pencereye gidip, güneşin ne kadar yükseldiğine bakıyorum. -

Kendime egemen olamayıp, ona gitmek zorunda kaldım. Şimdi yine buradayım, Wilhelm, yağlı ekmeğimi yeyip, sana yazacağım. Onu sevimli, neşeli çocukların, sekiz kardeşinin arasında görmek, ruhum için ne büyük bir haz! -

Böyle devam edersem, sonunda da başta bildiğinden daha fazlasını öğrenmiş olmayacaksın. Bak, dinle, ayrıntılara girmeye gayret edeceğim.

Sana daha önce, prenslik danışmanı S.. ile nasıl tanıştığımı, beni en kısa zamanda onu inzivagâhında ya da aslında küçük krallığında ziyaret etmemi istediğini yazdım. Bu ziyareti ihmal ettim ve talih bana o sakin yöredeki gizli defineyi tesadüfen keşfettirmiş olmasaydı, belki de hiç oraya varmayacaktım.

Bizim gençler dışarda bir balo düzenlediler, gitmeye benim de gönlüm oldu. Buralı, iyi, güzel, ama önemsiz bir kızı refakatime almayı teklif ettim, dans refakatçimle yanında teyzesi, kiralayacağım arabayla eğlence yerine gitmeyi, yolda da Charlotte S..'yi almayı kararlaştırdık. - Seyrek, ama yaygın ormandan geçip av köşküne giderken, refakatçim, güzel bir hanımla tanışacaksınız, dedi. - Dikkat edin, diye karıştı teyzesi, âşık olmayın! - Niçin? dedim. - Sahibi var, diye karşılık verdi, babası öldüğü için, işlerini halletmek üzere seyahatte, çok iyi bir adam, hatırı sayılır bir geçim kapısı için de başvuracak. - Bu haber beni pek ilgilendirmedi.

Köşkün kapısına vardığımızda, güneş daha bir çeyrek saat tepenin üstündeydi. Hava çok bunaltıcıydı ve kadınlar, ufuk çevreninde boz beyaz, boğucu ağır bulutçuklarla kopmaya hazırlanan bir fırtına yüzünden endişeye kapıldılar. Kendim de eğlencemizin suya düşebileceğinden çekinmeye başlamama karşın, hava tahmincisi tavrıyla onların korkularını dağıttım.

Ben arabadan inmiştim ki, kapıya gelen bir hizmetçi kadın, biraz durmamızı rica ederek, Matmazel Lotteciğin hemen geleceğini, söyledi. Avludan geçip, iyi inşa edilmiş binaya yürüdüm ve merdivenlerden çıkıp tam kapıdan girince, hayatımda gördüğüm en alımlı oyun gözlerimi kamaştırdı. Ön salonda altı çocuk, on birden iki yaşına kadar, orta boylu, güzel endamlı, kollarında ve göğsünde soluk kırmızı kurdeleler olan, sade beyaz giysili bir kızın etrafında oynaşıyordu. Elinde kara bir somun tutuyor ve bundan çevresindeki küçüklerin yaşlarına ve iştahlarına uygun parçalar kesip, büyük bir sevimlilikle dağıtıyor, küçükler de buna tek tek hiç sahtesiz sesleniyorlardı: Teşekkür! minik ellerini, daha kendi dilimleri kesilmeden havaya uzatıyorlar, sonra da akşam ekmeğini alan neşeyle zıplayıp ya da tabiatına uygun, sakin geri çekilip, Lottelerini de alıp götürecek olan yabancılarla arabayı görmek için, avlu kapısına doğru yürüyordu. - Sizi içeriye kadar getirip zahmet verdiğim, hanımları da beklettiğim için, bağışlayınız, dedi. Giyinmeyle ve yokluğumda ev için gerekli tedariklerle uğraşırken, çocuklarıma ekmeklerini vermeyi unuttum, benden başka kimseden dilimlerini almak istemiyorlar. Önemsiz bir iltifatta bulundum, bütün ruhum onun endamı, sesi ve tavrı üstünde toplandı ve eldivenleriyle yelpazesini almak üzere odaya seyirttiğinde, bu şaşkınlıktan sıyrılmaya zaman buldum. Küçükler, yandan, belli bir mesafeden beni gördüler, ben de mutluluk timsali yüzü olan en küçüğe doğru yürüdüm. Çocuk geri çekilirken, Lotte kapıda göründü ve çocuğa seslendi: Louis, kuzenin elini sık. - Oğlan isteneni yaptı, ben de minik, sümüklü burnuna aldırmadan, onu yürekten öpmeden edemedim. - Kuzen? dedim, elimi ona doğru uzatırken, sizinle akraba olma mutluluğunu hak ediyor muyum acaba? - Oh, dedi, hafif bir gülücükle, bizde uzaktan kuzenlik pek çok, aralarında en kötüsü siz olursanız, üzülürüm. - Giderken, on bir yaşındaki kendisinden sonra gelen en büyük kız kardeşi Sophie'ye, kardeşlerine iyi dikkat etmesini, babası at gezintisinden dönünce, onu karşılamasını tembihledi. Küçüklere de, ablaları Sophie'ye kendisiymiş gibi itaat etmelerini söyledi, aralarından bir ikisi, yüksek sesle buna söz verdi. Sarışın şımarık bir küçükse, altı yaşında var yok, itiraz etti: Ama o sen değilsin ki, Lottecik, biz seni daha çok seviyoruz. - En büyük iki oğlan arabaya tırmanmıştı ve yaramazlık etmeyeceklerine söz verirlerse, benim iznimle, orman başına kadar arabayla gelebileceklerdi.

Henüz yerleşmiştik ki, kadınlar karşılıklı hal hatır sorup, giysiler, özellikle şapkalar üzerine görüş bildirdiler ve beklenen topluluğu da bir iyice dilden geçirdiler, sonra Lotte arabacıyı durdurtup, iki kardeşini indirdi, oğlanlar inerken, ablalarının elini bir daha öpmek istediler, büyüğü on beş yaşa uygun tam bir kibarlıkla öperken, öbürü kabaca baştan savdı. Evdeki küçüklere tekrar selam söyleyip, yolumuza devam ettik.

Teyze, ona bir süre önce gönderdiği kitabı bitirip bitirmediğini sordu. - Yok, dedi Lotte, hoşuma gitmiyor; geri alabilirsiniz. Önceki de daha iyi değildi. Ne tür kitaplar olduğunu sorduğumda, aldığım yanıt beni şaşırttı*: - Söylediği her şeyde derin bir karakter buldum, her sözle yeni şirinlikler, yeni zekâ ışınları yüz hatlarından doğuyor ve benim kendisini anladığımı sezdiği için, hatları art arda daha neşeli ve daha açık görünüyordu.

Gençken, diye konuştu, romanı sevdiğim kadar başka hiçbir şey sevmiyordum. Pazar günleri bir köşeye çekilip, bütün kalbimle bir Miss Janny'nin mutluluğunu ve musibetini paylaşmaktan ne kadar hoşlandığımı, Tanrı biliyor. Türün benim için daha başka çekicilikleri olduğunu da inkâr etmiyorum. Ama elime öylesine seyrek bir kitap geçiyor ki, o zaman da bunun benim zevkime uygun olmasını istiyorum. Ve en sevdiğim yazar, kendimi, dünyamı bulduğum, etrafımdaki olayların meydana geldiği ve hikâyesi pek tabii bir cennet olmamakla birlikte, tanımsız bir saadetin kaynağı olan kendi ev yaşamımdaki gibi ilginç ve içten olan yazardır.

Bu sözler üzerine içimdeki devinileri saklamaya çalıştım. Ancak olmadı: zira, bir şey yokmuş gibi böylesine doğrulukla Wakefield köy papazından, -*dan söz edince, tamamen kendimden geçip, ona söylemek zorunda olduğum her şeyi söyledim, ancak bir süre sonra, Lotte konuşmayı öbürlerine yöneltince, bunların bütün zaman boyunca, sanki orada değillermişcesine, açık gözlerle orada oturduklarını farkettim. Teyze, bir defadan da fazla alaycı burun kıvırarak baktı, buysa beni hiç ilgilendirmiyordu.

Söz, dansdan alınan zevke geldi. - Bu tutku bir hataysa, dedi Lotte, size seve seve itiraf ederim, dansın üstünde bir şey bilmiyorum. Kafam da bir şeye takılmışsa, bozuk akortlu piyanomla bir kontra dans vurursam, yine her şey iyi olur.

Konuşma sırasında siyah gözlerde nasıl gönendim! kanlı canlı dudaklarla körpe diri yanaklar bütün ruhumu nasıl da çekiyordu! konuşmasının harikulâde manasına büsbütün dalmış, kendisini ifade ettiği sözlerin çoğunu işitmiyordum! - beni bildiğin için, bunu sen de tahayyül edebilirsin. Sözün kısası, köşkün önünde durunca, arabadan bir düşçü gibi indim ve böyle düşler içinde, aydınlanmış salondan aşağı bize doğru vuran müziğe dikkat edemeyecek denli, çepçevre akşam alacasındaki dünyada yittim.

Teyzeyle Lotte'nin dans eşleri iki bey, Audran ile mahut bir N.N. - kim bunca adı aklında tutabilir ki! - bizi girişte karşıladı, kadınlarına yapıştılar, ben de benimkini yukarıya götürdüm.

Menüetlerle birbirimize dolandık; bir kadını bırakıp öbürünü dansa kaldırdım, böylece en çekilmez olanlar el uzatıp, buna son veremediler. Lotte ile dansçısı bir İngiliz dansına başladılar, figürü yapmak için sıra bize gelince, nasıl hoş olduğumu, hissedebilirsin. Onu dans ederken görmeli! Bak, bütün kalbiyle ve bütün ruhuyla yapıyor, bütün vücudu bir uyum, bundan başka bir şey değilmiş, bundan başka bir şey düşünmüyormuş, duyumsamıyormuşçasına, öyle tasasız, öyle arık, o an aslında önünde her şey yitiyor.

Ondan ikinci kontra dansı rica ettim; üçüncüsü için söz vererek, dünyanın en sevimli açık sözlülüğüyle Alman dansı yapmaktan çok hoşlandığını bildirdi. - Burada moda öyle, diye devam etti, birlikte olan her çift Alman dansında birlikte kalır, benim şapkaysa, ayaklarını iyi oynatamadığı için, onu bu işten affedersem, bana müteşekkir olur. Sizin kadında da iş yok ve hoşlanmıyor, ama İngiliz dansında sizin ayaklarınızın iyi gittiğini gördüm; Almanda benimle olmak isterseniz, o zaman gidip benim kavalyeden izin alın, ben de sizin dama gideyim. - Bunun üzerine ona elimi verdim ve bu arada onun dansçısının benim dansçımla sohbet etmesini kararlaştırdık.

Sonra başladı! ve bir süre kolların çeşit çeşit dolanmasıyla eğlendik. Nasıl bir alımla, nasıl bir eğnilikle deviniyordu! ve sıra dönmeye gelince, daireler de birbirine dolanmaya başlayınca, çok az kimse bildiği için, başlangıçta tabii biraz çingene çaldı kürt oynadı. Akıllılık edip bıraktık kurtlarını döksünler, en beceriksizler ortadan çekilince, biz girişip, bir çiftle beraber, Audran ve damıyla, sonuna kadar adamakıllı dayandık. Hiç bu kadar kolay hareket etmemiştim. Artık bir insan değildim. En sevimli varlığı kollarında tutup, onunla çevredeki her şeyin yittiği hava gibi uçuşmak ve - Wilhelm, samimi olmam gerekirse, ama sevdiğim, kendisinde hak iddia ettiğim bir kızın, mahvolsam bile, benden başka hiç kimseyle dans etmeyeceğine dair, bu yüzden yemin ettim. Beni anlıyorsun!

Soluklanmak için, salonda yürüyerek birkaç tur atıyoruz. Sonra yerine oturdu ve kenara koyduğum kalan son portakallar fevkalâde iyi geldi, yalnız yanındaki münasebetsiz bir komşuya kibarlık olsun diye verdiği her dilim kalbime battı.

Üçüncü İngiliz dansında ikinci çifttik. Sıradan aşağı dans ederken ve ben, Tanrı bilir, ne kadar büyük bir hazla onun kollarında ve en açık, en arı zevkin ifadesiyle dolu gözlerinde asılıyken, artık pek de genç olmayan yüzü, sevimli çehresiyle bana tuhaf görünen bir kadının yanına vardık. Lotte'ye gülümseyerek bakıp, tehdit ederce parmağını kaldırıyor ve yanımızdan uçup geçerken iki defa manidar bir biçimde Albert adını anıyor.

Albert kim? dedim Lotte'ye, haddim olmayarak sorabilirsem. - Cevap verecekti ki, büyük sekizi yapmak üzere, ayrılmak zorunda kaldık, ve birbirimizin önünden çaprazlama geçerken, alnında bazı düşünceler gördüğümü sandım. - Sizden ne saklayayım, dedi, gezinti için elini uzatırken, Albert iyi bir insan, onunla nişanlı sayılırım. - Aslında bu benim için yeni bir şey değildi (zira kızlar bunu bana yolda söylemişlerdi), yine de bunu böylesine kısacık bir an içinde benim için öylesine değer kazanan biriyle ilişkili olarak düşünmediğim için, tamamen yeniydi. Yeter, kafam karıştı, kendimi unuttum, her şeyi birbirine karıştıracak biçimde uygunsuz çiftin arasına girdim ve durumu hemencecik düzeltebilmek için, Lotte'nin çekip sündürmesi gerekti.

Çoktandır ufukta parladığını gördüğümüz ve hep havanın serinlemesi saydığım şimşekler çok daha şiddetlenmeye ve gök gürültüsü müziği yutmaya başladığı zaman, dans henüz bitmemişti. Üç kadın koşarak sıradan çıktı, erkekler de peşlerinden; ortalık karışınca, müzik de sustu. Eğlence sırasında bir kaza ya da korkunç bir şey bizi şaşırtırsa, kısmen şiddetle duyumsanan karşıtlıkla, kısmen de ve daha çok, duyularımız bir kere duyumsamaya açıldığı için, yani etkiyi daha çabuk algıladığımız için, olağandan daha kuvvetli izlenim kazanmamız doğaldır. Bir çok karının yüz çarpılmasını, bu nedenlere yoruyorum. En akıllısı, sırtını pencereye vererek, bir köşeye oturup kulaklarını tıkadı. Bir diğeri de onun önünde diz çöküp, başını birincinin kucağına gömdü. Bir üçüncüsü, bu ikisinin arasına sokulup, küçük kızkardeşlerine gözyaşlarıyla sarıldı. Birkaçı eve gitmek istedi; ne yaptıklarını o kadarcık da bilmeyen başkaları, göğe yönelmiş korkulu bütün duaları güzel ürkeklerin dudaklarından çekip almak için, çok meşgul görünen bizim genç haspaları yönlendirecek şuurda değillerdi. Bizim beylerden birkaçı, rahat rahat bir pipo içmek için aşağıya gitmişlerdi; lokal sahibesinin aklına bize pancurlu perdeli bir oda gösterme fikri gelince, geride kalan topluluk da bunu reddetmedi. Odaya girer girmez, Lotte sandalyaları bir daire şeklinde yerleştirmeye başladı ve onun isteği üzerine topluluk oturunca, bir oyun anlatmaya koyuldu.

Okkalı bir ödül umuduyla dudaklarını sivrilterek gerinenleri gördüm. - Sayım oynuyoruz, dedi. Şimdi dikkat edin! Ben çemberde sağdan sola dolanacağım, siz de böyle sırayla sayacaksınız, herkes, kendi sırasının sayısını söyleyecek, ama bu şimşek süratiyle olacak ve kim takılır ya da hata yaparsa, bir tokat yiyecek, ve böyle bine kadar. - İşte bunu seyretmek eğlenceliydi. Kolunu uzatarak dairede yürüdü. Bir, diye başladı birinci, yanındaki iki, daha sonra gelen üç ve böyle sürdü gitti. Sonra daha hızlı dönmeye başladı, hep daha hızlı; o sıra biri yanlış söyledi, şap! bir tokat ve gülüşmelerle bir yanlış daha, öbürüne de şap! Ve hep daha hızlı. Kendim de iki şaplak yeyip, içten bir keyifle, bunların diğerlerine vurduğundan daha kuvvetli olduğunu sandım. Genel bir gülüşme ve coşkuyla daha bine gelmeden oyun son buldu. Aralarında en samimi olanlar bir köşeye çekildiler, fırtına da geçmişti, ben Lotte'nin peşinden salona gittim. Giderken şöyle dedi: Tokatlarla havayı mavayı unuttular! - Ona bir şey diyemedim. - Ben, diye devam etti, en korkaklardan biriydim, öbürlerine cesaret vermek için kendimi yürekli gösterince, ben de cesaretlendim. - Pencereye gittik. Gök gürlemesi öteye doğru çekiliyordu ve şahane yağmur toprağa hışıldıyordu ve sıcak havayla dopdolu bir hoş koku cana can katarak bize doğru yükseliyordu. Dirseklerine dayanmış duruyordu, bakışı çevreyi delip geçiyordu, gökyüzüne, sonra bana baktı, gözü yaş doluydu, elini benimkine koyup konuştu: - Klopstock! - Hemencecik aklına düşen o görkemli ağıtı hatırlayarak, bu isimle üstüme boca ettiği duyguların akımına daldım. Dayanamayıp, eline eğildim ve en büyük hazzı veren gözyaşlarıyla öptüm. Yine onun gözlerine baktım - Azizim! bu bakıştaki tanrısallaşmayı bir görseydin, ve kutsallığı çiğnenmiş adının söylenişini bir daha hiç işitmek istemiyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

53.8K 1.7K 17
İngiliz yazar George Orwell'in 1949 yılında yayımlanan ve kısa sürede kült mertebesine erişmiş eseri 1984, 1949 yılında yayımlanmıştır. Distopya türü...
3.2K 191 18
Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdürmektedir. On...
3.5K 135 25
Kafka Şato'da, tıpkı Dava'da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait...
1.3K 91 11
Ahmet Rasim bir istanbul yazarıdır. Onun kitapların-da şehrin nabzını, ruhunu, rengini, kokusunu buluruz. Ahmet Rasim'in istanbul'u bu kadar içerden...