fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XIX| blind eyes

2.5K 180 49
By carmenfkahlo

ZAYN

Mutluluk ve hüzün.

Birbirinden zıt bu iki ağır duygu, aynı anda kalbine binmiş ve onu çökertmek için ellerinden geleni yapıyor gibiydi.

Şu an dünyanın en mutlu adamıydı. Fakat aynı zamanda gerçekler onu derin bir hüzne de boğuyordu. Böyle bir ruh halinde olmasının sebebi hemen yanı başında küçük bir kız çocuğu gibi masum bir şekilde uyuyan Rhoslyn Clifford' dan başkası olamazdı elbette.

Adada geçirdikleri o güzel saatlerden sonra güneş batmaya yakın Ejderha Kalesi' ne geri dönmüşler ve Zayn' in balkonunda sanki hayatlarındaki her şeyle birlikte çok sıradan insanlarmış gibi akşam yemeği yiyip, eğlenceli sohbetler etmişlerdi. Zaman onlar için öyle hızlı geçmişti ki, gece yarısı ile birlikte Rhoslyn' in uykusu da gelmiş ve Zayn onun gitmesini istememişti. Burada, yanında uyumasını söylediğinde Rhoslyn karşı çıkmamış ve prense sarılarak uykuya dalmıştı. Ancak Zayn bir an bile gözlerini kapatmayarak şimdiye dek sadece Rhoslyn' in güzel yüzünü izlemiş ve çaresiz bir şekilde neler yapabileceğini düşünmüştü. Boşuna bir çabalayıştı. Bütün gece aklını yormasının sonucunda da tek bir çözüme varmıştı: Çok uzaklara gitmek. Başka diyarlara, başka insanların yanına... Rhoslyn' in hiçbir şeyi düşünmeden kendisi ile geleceğini biliyordu. Ama o bunu ne kadar isterse istesin kendisi yapamazdı. O, Güney Krallığı' nın veliaht prensiydi. O, yakın bir zamanda kral olacaktı ve bir kral asla halkını terk etmemeliydi. Aşk onu bir çukura soksa bile bu obsidiyen tahtının üzerindeyken olmalıydı. Kısacası, Zayn ve Rhoslyn' in mutluluğu için hiçbir yol yoktu.

Genç kızın yüzüne düşmüş sarı saç tutamını narince parmakları arasına alıp arkaya doğru çekti. Yanaklarının tatlı kızarıklığı ve şişmiş dudakları şimdi daha çok belli oluyordu... Dirseğini yatağa bastırıp ağırlığını koluna verecek şekilde doğruldu. Güneş doğuyordu ve Yaser Malik her gün güneş doğarken uyanır, şafak vaktini karşılayarak gününe başlardı. Şu an ise Zayn, bir baba oğul konuşmasına, babası ile vakit geçirmeye ihtiyaç duyuyordu.

Balkondaki gözlerini tekrar yanında uyuyan Rhoslyn' e çevirdi. Elinin tersiyle kızın yanağını okşadı ve ardından eğilip, sıcacık yanağına bir öpücük bıraktı. Geri çekilip üzerini örttükten sonra yatağından çıktı ve çıplak gövdesini örtmek için gri, yünlü sabahlığını üzerine geçirdi. Başka hiçbir hazırlık yapma gereği duymadan odasından çıktığında kapısının önünde duran Liam ile karşılaştı. Sör Liam, Ejderha Prensi' ni bu saatte uyanık gördüğü için oldukça şaşkındı.

"Günaydın." dedi Zayn şaşkın çocukluk arkadaşına bakıp.

"Günaydın. Erkencisin?"

"Gece uyuyamadım."

Son kez içeriye, Rhoslyn' e, baktı ve kapıyı çekerek kapadı. Altları morarmış gözlerini tekrar Liam' a dikip sessizce "Ona dikkat et, tamam mı?" dediğinde Liam' ın kahverengileri tıpkı Zayn' inkiler gibi derin bir hüzne karışmıştı. Başını yavaşça aşağı yukarı sallamakla yetindi.

Liam' ın omzunu sıvazladıktan sonra adımlarını babasının odasına doğru yönlendirdi. Kral odasının kapısının önünde dikilen Kral Muhafızları ile iletişime geçme gereği bile duymadan babasının odasına girdiğinde Kral Yaser' i, balkonundaki koltuğa oturmuş ve derin düşünceler eşliğinde denizin ötesinde doğan güneşi izlerken bulmuştu. Oğlunu fark ettiğinde o da tıpkı Sör Liam gibi şaşırdı. Oğlunun uykuya ne kadar çok düşkün olduğunu herkes gibi bilirdi.

"Oğlum?" Babasının yüzündeki endişeyi hemen yakaladı. Nasıl görünüyordu ki şu an?

"Oturabilir miyim?"

"Tabiki, gel yanıma." Babasının oturduğu koltuğun boş tarafına yerleşip babası gibi gözlerini manzaraya çevirdi. "Senin için erken bir saat değil mi?"

"Öyle, evet fakat gece uyuyamadım."

"Neden?"

"Çok şey düşünmek uyutmuyor." Kral Yaser durumu anlamış gibi sustuğunda Zayn devam etti. "Aklımdaki sesler durmuyor baba. Bir şeyler yapmam gerektiğini biliyorum ama ne yapacağımı bilmiyorum. Çıldırmak üzereyim. Tüm bu baskılar, savaş, politika... Bunların hiçbiri beni mutlu etmiyor."

Bir şey söylemesi için babasına baktığında babasının da üzgün olduğunu ve kendisi gibi hissettiğini anladı. Anlayabilir miydi gerçekten? Bugüne dek her zaman babasının kendisine karşı düşünceler içinde olduğunu sanırdı. Şimdi geçmişteki o hallerine bakarken nasıl da şımarık bir çocuk gibi davrandığını anlayabiliyordu.

"Kuzeyli kız seni darmadağın etti." dedi kral. Buna karşı çıkamazdı. Rhoslyn onun tüm direncini, tüm sistemini paramparça etmişti.

"Bizim gibi insanların yaşadığı en büyük lanet bu işte. Aşk ve krallık arasında sıkışıp kalır, boğulursun. Böyle durumlarda her zaman krallığı seçmen gerektiğini biliyorsun değil mi?" Babası elini Zayn' in ensesine yerleştirdi. En azından birisinin ona destek olduğunu bilmek -o kişinin de babası olması- Zayn' e iyi geliyordu ama yeterli değildi.

"Ama onu seviyorum."

"Biliyorum... Fakat krallığın için onu ardında bırakmalısın."

Bırakamazdı. Rhoslyn her zaman kalbinin bir köşesinde, kendi yerinde, olacaktı.

"Muhtemelen şu an seni anlamadığımı ve sevginin ne olduğundan bir sik haberim olmadığını düşünüyorsun. Fakat bir zamanlar ben de bir kadını çok sevdim oğlum. Krallığımız için onu kalbime gömmek zorunda kaldım."

"Bunu gerçekten yapabildin mi?"

"Evet, annenle evlendim." Zayn' in aniden gözleri doldu ve denize döndü. Annesi ile babasının bir aşk evliliği yapmadığını biliyordu ama yine de her çocuk böyle bir şey duyduğunda büyük hüzne kapılırdı. İki ebeveynin arasında sevgi olmadığında mutluluk da beraberinde gidiyordu.

"Sevdiğin kadın kimdi? Soylu olmadığı için mi onunla evlenemedin?"

"Hayır... Hayır, o da soyluydu. Fakat büyükbabanın Zion' un Carlen' ine yaptıklarını gördükten sonra cesur olmam imkansızdı. Gizli bir ilişkimiz vardı ve gençliğimin verdiği bir aptallıkla her şeyin güzel gideceğini düşünmüştüm."

Gitmemişti.

"Sonra?"

"Bir sabah uyandım ve büyükbaban bana Brannan Hanedanı' ndan Leydi Trisha ile evleneceğimi söyledi. Onunla olan ilişkimizi bitirmek zorunda kaldım çünkü babam bu meseleyi öğrenseydi onu öldürür ve beni de tıpkı kardeşim Zion gibi çok uzaklara sürerdi."

Zayn, o an, aslında babası hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etmişti. Fakat suçlu olan kendisiydi. Bugüne dek babası ile düzgün bir iletişim kurmayı hiç denememişti ve şimdi babasının yaşadıklarını düşününce... Güçlü Yaser Malik' in de aşık olabilmesi, üzülmesi ve onun hissettiklerini bir zamanlar hissetmesi Zayn' e tuhaf gelmişti. Sanki babası hiç genç olmamış gibi gelirdi ona. Sanki o hep bu yaşındaydı ama hayır, Yaser Malik de bir ömür boyu acı verebilecek olaylar yaşamıştı.

"Annen tanıdığım en iyi kalpli kadınlardan birisiydi, buna asla karşı çıkamam. Onun gibi bir kadınla evlenebildiğim için hala kendimi şanslı görürüm. Onu seviyordum ama hiçbir zaman o şekilde sevmedim."

"Annem seni sevdi mi?" Çok küçük olduğu için bunu hatırlayamıyordu.

"Sevdi. Annen sabırlı bir kadındı Zayn. Onu sevmem için çabaladı fakat çok uzun bir süre sonra bundan vazgeçti. Artık ben de onun için bir dosttan farksız değildim... Yine de onca yıl iyi idare ettik, değil mi?"

Kral Yaser' in yüzünde acı bir tebessüm oluştuğunda Zayn de gözleri dolu bir şekilde güldü ve "Evet, iyi idare ettiniz." diyerek babasını onayladı.

"Sırası değil ancak bilmelisin ki soyumuz devam etmeli oğlum."

"Baba-"

"Yarın bile ne olacağını bilmezken kuzey buraya geldiğinde savaş çıkma ihtimalini de sakın unutma."

"Savaş beni korkutmuyor."

"Beni de korkutmuyor. Ancak ölüm ve yaşam birbirine çok yakın. Ben zaten yaşlanıyorum, yaşamım yakında sona erecek. Fakat sen? Savaşta küçük bir dikkat dağınıklığı bile ölümüne yol açabilir Zayn. Tehlikenin farkında mısın?"

"Waliyha ya da Doniya-"

"Waliyha ve ya Doniya bir krallığı yönetecek yeteneklere sahip değiller. Bunun olmasını dilerdim ancak gerçekler bu, sen de biliyorsun." Babası haklıydı. Güney Krallığı' nda kadın hükümdarlar normal karşılansa bile Doniya ve Waliyha bunun altından kalkamazlardı.

"Kuzeyle barışımızı sürdürsek bile yakında patlak verecek büyük bir isyan bekliyorum. İnsanlar yönetimimden memnun değiller."

Oysa krallık tarih boyunca en ferah dönemlerinden birini yaşıyordu. İnsanlar nankör, diye düşündü Zayn.

"Çocuklarımın annesinin Rhoslyn olmasını istiyorum."

Kral Yaser uzun bir süre sessiz kalırken şaşkındı. Muhtemelen anlatmaya çalıştıklarına harcadığı zaman için pişmanlık, oğlu için ise hayal kırıklığı yaşıyor olmalıydı. Ama Zayn ne yapabilirdi ki? Gerçek buydu. Evlenmek istediği kişi Rhoslyn' den başkası değildi.

"Bunun mümkün olmadığını biliyorsun."

"Neden olmasın? Kuzey kralı ile bu barışı sürdürmek istiyorsunuz. Barış da evlilik demektir."

"Zayn, evlenmek istediğin kız nişanlı. Tanrıları adına bir söz verdiler ve Ashton Irwin bu kutsal sözden asla dönmez. Ayrıca kafir biz kızla evlenmen-"

"Şansımı sonuna dek zorlayacağım baba. Ayrıca sevgili tanrımızın(!) kafir bir kız ile evlenmemi umursayacağını da sanmıyorum."

"Neler söylüyorsun sen? Işığın Tanrısı' nı kabul etmiyor musun?"

"Tanrı varsa benim kardeşimin boğazı yarılırken neden onu korumadı?"

"Sözlerinin saçmalığına dikkatini ver lütfen."

"Neye inanacağımı artık bilmiyorum baba, üzgünüm." Oturduğu koltuktan kalktı ve babasına selam verdikten sonra tekrar kendi odasına döndü.

Rhoslyn hala aynı şekilde uyuyordu. Gözlerini ondan ayırmadan üzerindeki sabahlığı çıkardı ve usulca, bir kedi gibi, onun yanına kıvrıldı. Başını yavaşça kaldırıp kolunun üzerine bıraktığında diğer koluyla da onu sarmalayacaktı ki, derin bir iç çeken Rhoslyn onun yerine bunu yapmıştı. Başını Zayn' in çıplak göğsüne bastırıp bacaklarını birbirine doladı, sanki Zayn kalkıp gitmesin diye de kolunu sıkıca Zayn' in gövdesine sardı.

"Nereye gittin?" diye fısıldadı kız.

Zayn başlangıçta kelimelerini anlamakta zorluk çekti. "Babamın yanındaydım."

"Neden?"

"Önemi yok. Uyumaya devam et, henüz çok erken." Rhoslyn direnmeyip Zayn' in istediği gibi tatlı uykusuna geri döndüğünde Zayn de onun gibi uyumak isterdi ancak uykusu olmasına rağmen yine de hiç uyuyamadı. Çok uzun bir süre boyunca sadece karşıdaki balkondan dışarıyı izlemiş ve Rhoslyn' in yavaş soluklarını dinleyerek kızın saçlarını okşamıştı.

Kollarındaki kadın güne yeniden gözlerini açtığında göğsüne yasladığı başını geri çekti ve Zayn' in yüzüne baktı. Zayn onun için gülümsemeye çalıştı ancak berbat halini hemen fark ettiğini biliyordu.

"Günaydın."

"Günaydın... Sen uyumadın mı?"

Elini Rhoslyn' in daha da kızarmış olan yanağına yasladı. "Pek değil."

"Neden? Yoksa sana rahat vermedim mi? Biraz hareketli uyuduğumu biliyorum."

"Hayır, gayet rahattım. Neden uyuyamadığımı bilmiyorum."

Rhoslyn masum tebessümlerinden birini yüzüne sabitledi ve "Seni nasıl uyutabileceğimi biliyorum." dedi.

"Nasıl?" Yüzünde arsız bir gülüş oluştu. Düşündüğü şey ise seve seve bu teklifi kabul edebilirdi.

"Küçükken geceleri fırtına çıkıp da uyuyamadığım zamanlarda annem yanıma gelir ve önce yanağıma bir öpücük bırakırdı." Rhoslyn, Zayn' in üzerine eğilip yanağından başlayan ve dudaklarına doğru yol alan küçük öpücükler bıraktı. Geri çekilecekken Zayn elleri sayesinde onu belinden tuttu ve kendisine bastırıp öpücüğün oldukça uzun bir zaman sürmesine neden oldu. Yer değiştirip Rhoslyn' i altına aldığında parmakları ipekten yapılma uzun beyaz geceliğinin eteklerini kavramıştı ki Rhoslyn eli yardımı ile Zayn' in yüzünü kendisinden uzağa ittirdi. Parmaklarını durdurmak zorunda kalmıştı ama bacaklarının arasındaki canavar duracak gibi görünmüyordu.

"Öptükten sonra-"

"Uyumak dışında başka bir şey yapabiliriz."

"Öptükten sonra yanıma uzanırdı ve ben de başımı onun göğsüne yaslar, korkmadan uykuya dalabilirdim."

Zayn' i kendinden uzaklaştıran küçük elleri şimdi yeniden başını ve boynunu tutarak geri çekti. Zayn başını onun boyun girintisine yaslayınca pes edercesine bir iç çekti ve Rhoslyn' in kendisini sarmalamasına izin verdi. Gittikçe ağırlaşan gözlerini kapattıktan sonra "Çok şanslı bir çocukluk geçirmişsin." dedi Zayn. Annesi öldüğünde onu korkularından koruyacak birisi de olmamıştı. Kendi kendine korkularını yenmek zorunda kalmış ve bir anne gibi Safaa' nın korkularında yanında olmuştu. İşte Safaa bu yüzden onun için çok özeldi. Küçük kardeşinin hiçbir şeyin eksikliğini çekmesini istememiş, ihtiyacı olan her şey olmuştu. Anne, baba, abla, ağabey, arkadaş... Her şey.

"Annem beni gerçekten sevseydi şimdi burada olmazdım."

Zayn buna cevap vermek istemişti ama yanağını okşayan pamuk eller ve gözlerinin kapanmasına neden olan uykusu buna engel olmuştu.

***

Zayn' in yaveri Dei giyinmesinde ona yardım ettikten sonra son olarak kemerini takmış, kemerine de kılıcı Blackfire ile hançerini asmıştı.

Gayet sıradan görünmeyi tercih etmişti. Kaynatılmış deriden yapılma kahverengi çivili bir yelek, siyah yünlü bir pantolon, yine siyah dizlerinin altına kadar gelen çizmelerini giymişti. Üzerine yere kadar uzanan siyah pelerinini geçirdi. Omuz kısmı kahve tonlarındaki kürk ile kaplıydı ve bu onu dışarıdaki sert esintiden koruyacak kadar yeterliydi... Tüm bu hazırlığın sebebi ise Zayn' in şehre inecek olmasıydı. Gece düşündüğü bir başka fikri gerçekleştirmek içindi bu kısa yolculuk. Yıllar önce Brownland' in Uri şehrinden geldiği söylenen -Uri şehri kara büyüler ile uğraşan ve sihirbaz insanların yaşadığı bir şehirdi- bir kahinin ününü çok zamandır biliyordu. Söylediği çoğu şeyin başlangıçta anlaşılmasa bile zamanla çıktığını söylerdi insanlar. Zayn' in inancına göre bu tarz falcılardan bir şeyler beklemek büyük bir günah, Işığın Tanrısı' nı yok saymak demekti ama bunu umursayacak bir durumda değildi. Kendisine yardım edecek en ufak bir şeye ihtiyacı vardı ve böyle bir saçmalığı denemek istiyordu. En fazla ne olabilirdi?

Odasından çıktıktan sonra kapıda bekleyen Liam ve Louis ile birlikte hızlı adımlarla Ejderha Kalesi' nden de çıktılar. Babasına, muhbiri pezevenk Lord Kevin Ball' ın genelevine küçük bir ziyaret yapacağını söylemişti. Gerçeği sadece Liam ve Louis biliyordu ki, Zayn zaten onlara sonuna dek güvenirdi. Bu gecenin aralarında bir sır olarak kalacağını biliyordu.

Avludaki atlarına bindiler ve kale kapıları açıldıktan sonra atlarını mahmuzlarayak hızla yola koyuldular. Bir an önce bu işin bitmesini ve ardından hemen kaleye dönmek istiyordu.

"Kahinin gözlerinin olmadığını duydum." demişti Louis. "Fakat her şeyi görmesi çok garip değil mi?"

"Büyülerle uğraşan herkes gariptir Lou. Uzak durulması gereken varlık onlar. Hala gitmemen konusunda ısrarcıyım Zayn. Büyü işlerine karışmak tehlikeli ve günahtır." dedi Liam.

"Bu büyü işi değil. Sadece birkaç damla kan alıp birkaç cümle söyleyecek. Hepsi bu."

"Kan varsa büyü de vardır... Tanrı seni affetsin."

Tanrının onu affedip affetmeyeceğini de umursamıyordu. Şu an saplantılı bir şekilde kahine ulaşmaya ve söyleyeceklerini duymaya odaklanmıştı.

Şehrin sokaklarını geçip kahinin kaldığı ahşaptan yapılma eski bir kulübeye vardıklarında "Siz burada bekleyin." demişti Zayn atından inerken. Louis ve Liam bu emirden pek hoşlanmasalar da prenslerinin dediğini yaptılar.

Oldukça tekin görünen bu küçük kulübenin aralıklı kapısını ittirdi ve kılıcının kabzasını sıkıca tutarak içeri girdi. İçerideki koku tuhaftı. Tıpkı üstatların odasındaki otların oluşturduğu koku burada da vardı ama aynı zamanda kan ve pislik kokusu da ortama hakimdi. Duvarlara asılmış değişik bitkilerin yanında hayvanlara ve insanlara ait kemik parçaları da duvarları süslüyor,  sadece duvarlar da değil, tavandan ip yardımıyla asılmış onlarca kemik parçası havada uçurmuş gibi görünüyordu. Sonra onu gördü. Tam karşı duvarın dibinde minderlerin üzerine oturmuş olan kahini... Onu görmek Zayn' i tuhaf bir ruh haline soktu. Daha önce kimsenin yüzüne bakarken bir korku hissetmezdi fakat karşısındaki bu şeye baktıkça kendisini birazdan ölecekmiş gibi hissediyordu. Üzerindeki eski siyah cübbenin üstüne yine çok eski, iplikleri her yerden sarkan bir pelerin giymişti ve bu pelerinin başlığı alnının bir kısmını kapatıyordu. Zayn, o başlığın yüzünün her yerini gizlemesini dilerdi. Çünkü karşısındaki bu şeyin bir insan yüzü olmasının imkanı yoktu. Ölü kadar cansız ve beyaz olan cildi buruşuk, şekli bozulmuştu. Gözlerinin olması gereken yer buruşuk deriler ile kaplıydı. Burnunda tuhaf bir yamukluk vardı ve dudakları ile çevresi siyah bir boya ile boyanmış gibi kapkaraydı. Çoğu insan içtiği bir içecekten dolayı dudaklarının renginin öyle olduğunu söylüyor ama Zayn o içecek hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Kahin sararmış, çürümüş ve kırık dökük olan dişlerini gösterecek şekilde gülümsedi.

"Zayn Malik." dedi fısıltı ile. Buna rağmen sesinin kalınlığı rahatça fark edilebiliyordu. Ayrıca onun geldiğini nasıl görebilmişti ki?

"Çok uzun zamandır geleceğin bu günü bekliyordum."

"Geleceğimi biliyor muydun?"

"Birçok şey biliyorum." Kahinin ürkütücü tebessümü biraz daha büyüdü ve tıpkı yüzü gibi buruşuk, ölü eliyle önündeki minderi gösterdi. "Gel ve otur."

Kahinin dediğini yapıp temkinli adımlarla ilerledi ve rahatsız sert mindere oturdu. Onun yüzüne bu kadar yakından bakmak midesinden bir yumruk yemiş gibi hissettirmişti.

"Ne öğrenmek istiyorsun?"

"Her şeyi."

"Siz insanlar her şeyi bilmenin vereceği yükü kaldıracak kadar güçlü değilsiniz. Şimdi söyle bana. Kulakların gerçekten ne duymak istiyor?"

"Bana ne olacağını bilmek istiyorum. Gideceğim yolu, kararlarımı..."

Kahin bir iç çekti. İç çekişi, ölmek üzere olan bir hayvanın can çekişen sesine benziyordu.

"Bana neyin lazım olduğunu biliyorsun."

Kemerine astığı hançerini kınından çıkarıp hiç düşünmeden avcuna ince bir yarık açtı. Kan damlaları çoğalarak elinin içinde küçük bir havuz oluştururken kahin Zayn' in elini kavradı ve ağzına doğru çekti. Buna bakamayacaktı işte. Gözlerini yan duvardaki kemiklere çevirdiğinde kahinin dilinin teninde dolaştığını ve kanını arzuyla tattığını hissedebiliyordu. Bu mide bulandırıcı an geçtikten sonra tekrar kahine baktı. Çenesinde kendi kan izleri kalmıştı.

"Ne görüyorsun?" dedi Zayn büyük bir merakla. Bunu gizleme ihtiyacı da duymamıştı.

"Tüm alevlerin söndüğünü ama aynı zamanda tüm diyarın ateş ve kan ile boğulacağını görüyorum. Küçük bir mucize kıvılcımının üzerine düşmüş kar taneleri ile ardından gelen gözyaşı nehirlerini... İhanetler sebebi düşüp kırılan taçları aslan yeleli yılanlar boynuna takacak kar yağarken. Tuz ve su ölüm getirecek, tıpkı gece gündüzün önüne geçtiğinde yaşanılacak karanlık gibi. Ama en çok sen ölümü getireceksin." dedi kahin.

"Ben mi?"

"Öfken bir fırtına gibi. Öfkeni dizginlemeyi öğrenmen gerekiyor ama bazı şeyler için çok geç olacak."

"Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Daha açık ol." dedi Zayn huysuzca. Aslan yeleli yılanlar da neydi? Ya da tüm ateşler sönerken aynı zamanda nasıl tüm diyar ateşler içinde olabilirdi? Kahinin söylediklerinden bir mantık çıkaramıyordu.

"Yakında anlayacaksın Zayn Malik. Bundan daha açık olamam."

"Ya kardeşim?" dedi Zayn bir mantık aramaktan vazgeçip. "Onu kimin öldürttüğünü biliyor musun?"

"Küçük kardeşin tuz ve suda boğuldu."

"Hayır, kardeşimin boğazı kesildi."

"Kardeşin boğuldu."

"Peki... Kardeşimi kim boğdu öyleyse?" dedi alayla. Zayn' in sabrı kalmamıştı ve az önce kahin bu konuda onu uyarmasına rağmen kalbindeki öfke hızla kanına yayılıyordu.

Kahinin tekrar o ürkütücü gülüşü odayı kapladı. "Bunu sana zaten söyledim... Şimdi git buradan. Sana söyleyecek başka hiçbir şeyim yok."

"Bu kadar az mıydı anlatacakların?" Kahin cevap vermedi. Yüzündeki tebessüm onun için bir cevap olmalıydı.

Öfkeyle ayağa kalktığında herhangi bir şeye tekme atıp parçalamak istedi ancak kendisini tutmayı başarıp kulübenin çıkış kapısına doğru yöneldi. Çıkmadan önce ise son kez bu insana benzer varlığa bakmıştı. "İstediklerime kavuşacak mıyım?" dedi sadece Zayn. Duyacağı evet ya da hayır cevabı onu tatmin edecekti. Ancak kahin diğerlerinin aksine çok daha büyük bir kahkaha attığında bütün kanı donmuş, içerisi soğuk olmamasına rağmen üşümüştü.

"Ah Zayn," dedi kahin kibirle. "Yaşayacaklarını gözlerimden izleyebilseydin şimdi hançerini alır ve boğazına kahkahalar atarak kardeşininki gibi bir yarık açardın." Kahinin kahkahası büyüdü, büyüdü, büyüdü.

Zayn de gereken cevabını almıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

757K 63K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
57.5K 2.7K 24
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
89.5K 17.6K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
100K 2.9K 64
Aşk güzeldir. Onun yanı sıra felakettir. Evet, felaket. En büyük felaket aşk... Baktığın her yönde onun yüzü vardır. Deli olmamak elde değildir. Ama...