fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat
LXVIII| immortal man

XVIII| gods

2.7K 184 36
By carmenfkahlo

Aurora • Nature Boy


KILLIAN

Yüksek kayalarda inşa edilmiş olan kudretli Fırtına Kalesi' nin pencerelerinden birinden Umi şehrinin limanını izliyordu Hook. Fırtına Kalesi öyle yüksek kaya parçalarının üzerine kurulmuştu ki, şehrin tamamı kalenin içindeyken rahatça görülebiliyordu. Ve izlediği bu hareketli liman onunla kardeşinin bilinmez yolculuğu içindi. Kendi tayfası ile kraliçenin adamları -onlara muhafız demek pek doğru olmazdı- korkunç kadırgası Jolly Roger' a bugün başlayacakları yolculuk için gerekli olabilecek her şeyin yüklemesini gerçekleştiriyordu.

Her zaman olduğu gibi yine eli boş bir şekilde Regina' ya geri döneceklerinin farkındaydı. Regina ejderhaların soyunu kurutmak gibi bir hayale kapılmıştı ancak bir grup korsanla, gökyüzündeki ateş saçan ve ahşap gemileri bu ateşle denizin dibine gömen ölümcül canavarları yok etmesi imkansızdı. Ayrıca yıllar boyu -sadece ejder krallığına zarar vermek için- yapılan korsan akınları sadece zarar ve büyük can kayıpları olarak geri dönmüştü. Hayalleri için Regina' ya gerçek bir mucize gerekiyordu. Mucizeler ise bu topraklardaki lanetli korsanları terk edeli çok olmuştu.


Odasının kapısı açıldığında limandan gözlerini ayırmadı. Gelen kişinin kim olduğunu biliyordu zaten... Regina ellerinden birisini Hook' un omzuna yerleştirdi. Oradan ise yavaşça sırtına inmişti.

"Bugün zaferimizin başlangıcı Killian. Bunu hissedebiliyor musun?"

"Gustavo Fring' in kim olduğunu hala söylemediğin için hissedemiyorum."

Regina sır saklamayı sever, bir şeyi yapmak istemiyorsa asla yapmazdı ve Hook ondan bilgi alamayacağını biliyordu. Bir bilinmezliğe doğru yelken açacaktı.

"Gustavo konuşmak istediğim bir adam. Onunla konuşmamı sağlayacak mısın?" Regina, Hook' un önüne geçerek limandaki görüşünü bozdu. Bozmasa bile Hook karşısındaki derin koyu kahverengi gözlerden başka hiçbir şeye bakamazdı.

Kalbinin hızı gittikçe vahşileşirken "Bundan şüphen mi var?" diye sordu sessizce. Regina dolgun dudakları ile Hook' a inanılmaz güzellikte bir tebessüm bahşetti.

"Asla bir şüphem yok Killian. Yaşamımda senden başka güvenebileceğim hiç kimse kalmadı." Regina diğer eli ile yanağını okşadığında Hook büyülenmişti. Kıpırdayamıyor ve bir kadının karşısında hissettiği bu zayıflık onu öldürüyordu. O korkulan korsan, Kaptan Hook' tu. Aşık Killian olmamalıydı.

"Zion' a da senin kadar güvendim ve onu tüm kalbimle sevdim. Onu bizden aldılar. Biz de onlardan sevdiklerini almak zorundayız."

Hook' un aşktan gözü dönmüş olsa bile aşk gerçekleri görmesine engel olmuyordu. Zion Malik intihar etmişti. Babası Zalim Zasha ise çoktan ölmüştü ve intikam almak istedikleri ejderha kralının Zion üzerinde bir suçu yoktu. Hook bunu geçmişte bir kere daha Regina' ya söylemek gibi bir hata yapmıştı. O gün anlamıştı ki Regina hastalıklı bir şekilde tüm ejderhaların suçlu olduğu fikrine kendini inandırmıştı ve saplantılı bir şekilde başka hiçbir şey düşünemez olmuş, hayatına devam etmemişti. Zion' un öldüğü gün "Bugün içimdeki her şey Zion' la birlikte öldü." demişti Hook' a. "Ve her bir Malik' i yok etmeden ruhum huzur bulmayacak. Benimle olacak mısın Killian? Sevdiğimizin intikamını benimle birlikte alacak mısın?"

Öyle üzgün ve kızgındı ki o gün büyük bir intikam yemini etmiş, Maliklerin başlarını Zion için denize atacaktı. Ejderhaların siyah kanını ise Boğulmuş Tanrı' ya kurban edecekti. Fakat neden şimdi bu söyledikleri birer hayalden ibaret gibi geliyordu ona? Yıllar içinde ne değişmişti düşüncelerinde, anlamıyordu.

"Bunun imkansız olduğunu düşünüyorsun. Ama sana yemin ederim ki, Gustavo Fring aradığımız kişi. O öğrenmek istediğimiz her şeyi bilen bir adam."

Hook başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Regina' ya inanmaktan başka bir yolu yoktu. Çünkü Hook' un hayatı Regina' nındı.

"Limana doğru yola çıkma vaktimiz geldi. Hazırlıklar tamamlanmak üzere." Regina soğuk bir şekilde geri çekildi. Büyü bozulduğunda Hook rahatsız bir şekilde kıpırdanıp Regina' yı arkasından takip etti. Ardından onu izlerken bir anı gözlerinin önünde parlamıştı.

Çok, çok eski yıllar önceydi. Killian, Regina ve Zion zengin bir şehri kayıpsız bir şekilde yağmalamışlardı. O gece bunu ateşin başında kutlarken Killian herkes gibi eğlenmek yerine her zaman mutsuz olan Zion' un yanına oturmuştu. Erkekler kadınlarla dans ediyor ya da vahşi hayvanlar gibi sevişiyor, kadınların çoğu ise ateşin etrafında içiyor, dans ediyor, şarkı söylüyor ve kendilerini bir korsanın pis kollarına atıyordu. Regina ise tek başınaydı. Maşrapasının içindeki sert birasından büyük yudumlar alıyor ve sonra ise söylediği şarkının devamını getiriyor, hiç durmadan kadınlarla birlikte dans ediyordu. Killian onun dansını büyülenmişcesine izlerken Zion dirseği ile onu dürtmüştü.

"Onu seviyorsun." demişti emin bir sesle. Killian mavi gözlerini güzel kadından güzel adama çevirdi. Sarhoş olmak üzere olduğundan ela gözleri hafifçe kızarmıştı. Biraz daha inceledi onu. Gece karası siyah saçları gittikçe uzayarak omuzlarına dek ulaşmıştı. Keskin yüz hatları, dolgun ve şekilli dudakları, çıkık düz bir burnu, kısacası tüm yüzü kir içinde olmasına rağmen nasıl bu kadar yakışıklı görünebildiğine bir anlam veremiyordu. Zion Malik' in, tanrısı tarafından kusursuz bir şekilde yaratıldığı kimse tarafından inkar edilemezdi. Zaten çevreki tüm kadınların ona olan aşkı ve hayranlığı da bunu kanıtlar nitelikteydi.

Sessiz kaldığında "Onunla konuş." diye devam etti sürgün ejderha prensi.

"Beni sevmiyor." dedi ama aslında "Beni değil Zion, seni seviyor." demek isterdi. Killian elbette bunu fark etmişti. Regina gördüğü en asi genç kızlardan birisi olmasına rağmen Zion' un yanındayken yaşadığı değişim fark edilemez değildi. Herkes bunun farkında ama sadece Zion gözlerini aşk konusunda kapatmış, babası tarafından gözleri önünde öldürülen aşkı Carlen' den başkasına bakmamaya yemin etmiş gibiydi. Kadınlara bakıyor ama onları aslında görmüyordu.

"Sevmesini sağla."

Sen hayattayken bunu başarmam imkansız.

"O sıradan bir kadın değil Zion."

"Carlen de başlangıçta beni sevmemişti." dedi Zion dudaklarındaki küçük bir tebessümle. Gözleri geçmişe dalmış gibiydi. Ve Killian onu gülümserken gördüğü için çok şaşkındı.

"Çabaladığım için beni sevdi ki insanlara göre o sıradan bir çiftçinin sıradan bir kızıydı. Hatta bu saçmalığa kendisi bile inanmıştı... Hiçbir kadın sıradan değildir dostum. Her birinin kalbi bir adam için çok özeldir." Oturduğu yerden ayağa kalktı ve sıklaşan ağaçlara doğru yavaşça yürüdü. Killian ise şarkı söyleyip dans eden Regina' ya geri dönmüştü.

Çoğu zaman bunun gibi anılar ile boğuşur, zihninde gerçekleşen olaylara engel olamazdı. Regina da böyle miydi? Her an onunla ilgili anılarını mı canlandırıyordu güzel gözlerinde? Yorulmamış mıydı artık? Çünkü Hook çok yorulmuştu.

Kraliçe Regina ve Kaptan Hook, Fırtına Kalesi' nin duvarları arasını terk ettikten sonra güçlü aygırlardan ikisine bindiler. Limana varana dek ise hiçbir sorun ile karşılaşmadılar.

Hook kızıl atından indiğinde mavi gözlerine çarpan ilk şey kardeşi Thomas' ın genç kızın teki ile olan dramatik vedalaşması oldu. Regina bu gibi olayları gülünç bulur, Hook ise Thomas' ın fahişeler ile ilgili tüm olaylarını saçmalık olarak görürdü. Bu da onlardan birisiydi. Muhtemelen genç kız Thomas' ın ona aşık olduğunu ve şehre geri döner dönmez onun kollarına atlayacağını hatta onunla evleneceğini düşlüyor olmalıydı. Hook kendi kendine gözlerini devirdi. Bazı genç kızlar gerçekten çok aptalca şeylerin hayallerini kuracak kadar mantıksız ve gerizekalıydı.

"Geceleri gözlerim yıldızlı gökyüzüne bakarken ve asi dalgaların melodik sesleri kulaklarım ile sevişirken düşündüğüm tek şey sen olacaksın Kawena. Her gece ve her gündüz seni, buraya tekrar geri döndüğümde kollarını sıkıca bana sarmanı düşleyeceğim."

"Ah Thomas... Sanırım ağlayacağım. Lütfen böyle konuşma."

"Sana kalbimden geçenleri söylüyorum aşkım. Lütfen ağlama, gözyaşlarının akma sebebi bensem dayanamam."

"Thomas, aşkım, lütfen ben de seninle geleyim. Böylece her gece birbirimizi özlemek zorunda kalmayız."

"Olmaz Kawena. Hayatını riske atacak kadar onursuz bir erkek değilim. Yolculuğumuz ölümcül tehlikeler ile dolu olacak."

"Birlikte ölürüz. Seninle ölmek beni korkutmuyor."

"Kesin şu saçmalığı." demişti Hook yanlarına vardığında. Thomas şükredercesine ağabeyine baktı. Aptal kızdan kurtulamadığı için sıkılmış olduğunu anlamak zor değildi.

"Thomas, yola koyulmamız gerekiyor. Jolly Roger' a geç." Thomas' ın mavi gözlerinde tekrar bir heyecan parıltısı belirdi ve son kez kendisine zavallı bir şekilde aşık olan kıza baktı.

"Sevgilim, Kawena, gitme vakti benim için geldi. Son kez seni öpmeme izin verir misin?"

"Ben seninim Thomas. İstediğin gibi dokun bana." Thomas dudaklarını kızınkilere bastırdı. Elleri hayvani bir arzu ile kızın göğüslerinde ve kalçalarında dolaştı. Bu sırada Hook birkaç metre arkasında olan Regina' ya döndü ve ona doğru ilerledi. Thomas' ın mide bulandırıcı zevklerini izlemek yerine kraliçesi ile vedalaşmak daha cazipti.

"Geri döndüğünde beni dünyanın en mutlu kadınlarından birisi yapacaksın." dedi Regina. Gün ışığı yüzünde parlıyor ve Hook ona tekrar aşık oluyordu. Ne kadar güzeldi... Ne kadar asi ve kusursuz.

"Umarım öyle olur."

"Sadece ben değil, geri döndüğünde seni de çok mutlu edeceğim." Anlamayıp sorar gözlerle Regina' ya bakmaya devam ederken kraliçe güzel dudaklarını Hook' un dudaklarına bastırdı. Ardından erkekliğini kavrayan parmakları hissetti. Hook' un başı dönüyordu. Dengesini korumak için elini ve kancasının bilek kısmını Regina' nın beline yasladı. Erkekliği hızla kabarırken Regina kıkırdayarak yüzünü geri çekmişti.

"Sana güveniyorum Killian." dedi Regina. Gitmeden önce söylediği son şey bu oldu.

AALIYAH

Bugün, güneye doğru giden yolculuklarının üçüncü günüydü. Hala kuzey topraklarından çıkmamışlardı ancak güneye doğru gittikçe kar tabakası da inceliyor, hatta ağabeyi Shawn' ın dediğine göre birkaç gün sonra uzun bir süreliğine hiç kar görmeyecek kadar uzaklaşmış olacaklardı. Aaliyah ne hissetmesi gerektiğinden emin değildi. Mavi gökyüzündeki güneşi, sıcaklığı ve güneydeki her şeyi görmek, öğrenmek istiyordu ancak kendi evinden uzaktayken bundan mutluluk duyup duymayacağını bilmiyordu. Üstelik annesinin söylediklerine göre bu yolculuk büyük bir hayati tehlike de taşıyordu ve işte bu yüzden Aaliyah biraz korku hissediyordu küçük kalbinde. Annesinin karnı gittikçe büyüyordu. Shawn kendisini savunamayacak kadar kılıçlara ilgisiz, kendisi ise büyük adamlara karşı koyacak kadar güçlü değildi. Ya onları koruyan muhafızlar ölür ve sonra annesi ile Shawn, hatta doğmamış kardeşi de ölürse? Aaliyah şimdi daha çok korkuyordu.

Gözleri dolmuş bir şekilde hemen yanında kalın ciltli bir kitabı okuyan ağabeyi Shawn' a baktı. Mola verdikleri zamanlarda hizmetçiler kendi sorumluluklarını yapıyor, bazı muhafızlar önemli kişileri korurken bazıları ise kadınlarla gizli yerlerde güreşiyor, kral babası mola vakitlerinin her anında kendi çadırında lordları ile birlikte sohbetler edip olası tüm ihtimalleri tartışıyor, kraliçe annesi sorumluluk gereği lordların leydileri ile ilgileniyor ve Shawn ise genellikle kitap okuyordu. Herkes yakında on yedi yaşında olacak veliaht prensin babasının yanında olması gerektiğini konuşuyordu ama Shawn oradayken mutlu değildi. Bu yüzden çoğu insan yeni doğacak kardeşinin erkek olmasını istiyordu. Dün gece bir grup askerin bunu konuştuğunu duymuştu. Yumuşak Prens' in asla bir kral olamayacağını, eğer olursa kuzeyin kolayca ele geçirilebilir bir konuma düşeceğinden bahsetmişlerdi. Yeni doğacak çocuk krallığın son umuduymuş onlara göre. Aaliyah bu duyduklarından sonra çok üzülmüştü. Kimse Shawn' ın cesur, bilgili ve kuzeye duyduğu sevgiyi bilmiyor, sadece konuşuyorlardı. Durmadan ve durmadan konuşuyorlardı.

"İyi misin güzel kardeşim?" dedi okuduğu kitaptaki gözlerini Aaliyah' a çevirerek.

"Korkuyorum."

"Neden korkuyorsun?"

"Sana, anneme, babama ve doğacak kardeşime zarar verecekler diye korkuyorum. Savaşa mı gidiyoruz? Neden herkes orduları ile birlikte güneye gidiyor?" Shawn merhametle ellerinden birini Aaliyah' ın yumuşak kahverengi saçlarında gezdirdi. Yüzünde aynı merhametten bir tebessüm ile "Savaşa gitmiyoruz." diye fısıldamıştı. "Sadece güvenlik için. Tarihi biliyorsun Aaliyah. Kuzey ve güney savaşlarını... Biliyorsun değil mi?"

"Tabiki biliyorum."

"Öyleyse barış döneminde olduğumuzu da biliyorsundur. Bu sadece bir önlem. Kan dökülmeyecek, yemin ederim. Daha önce evimizden hiç bu kadar uzağa gitmediğin için telaşlanıyorsun sadece. Buna hiç gerek yok." Shawn parmakları ile bu sefer kardeşinin yanağını sevdi. "Babam bize bir şey olmasına izin vermeyecek kadar güçlü."


"Ama Lord Jeremy bana bir keresinde kralların böcekler gibi kolayca öldürülebileceğini söyledi." Aaliyah, Shawn' ın yüzünden geçen ani bir şaşkınlığı ve soğukluğu yakaladı. Ardından hiçbir şey olmamış gibi tekrar gülümsedi

"Kral Eli' ni biliyorsun kardeşim... Lord Jeremy her zaman tuhaf ve şakalı konuşur."

"Sanırım öyle." dedi Aaliyah ama Jeremy Bieber, bunu ona söylediği gün, hiç şaka yapıyor gibi görünmüyordu.

Aaliyah kalenin bahçesinde karların üzerine kurulmuş kameriyenin içinde Kuzey Krallığı' nın Kurtları isimli kuzey krallarının hayatlarını anlatan kitabı okurken Lord Jeremy kameriyenin içine girmiş ve yanına oturmuştu. Okuduğu satırlarda göz gezdirerek "Tarihe karşı çok meraklı görünüyorsun tatlı prenses." demişti sessizce. Aaliyah onun bu kadar yakın oturmasından rahatsız olarak biraz yana kaymıştı.

"Evet, kuzey krallarının yaptıklarını okumak beni mutlu ediyor."

Lord Jeremy tekrar okuduğu sayfalara baktı. "Kral Maeryn Mendes, hmm..." demişti aynı sessizlikte. "Metresi tarafından gece boğularak öldürüldü. Ondan sonraki oğlu Kral Allard da babasının metreslerinden biri tarafından zehirlenerek öldürüldü. Ne kadar kolay görünüyor değil mi?"


"Birisini zehirlemek mi?"

"Hayır." dedi gülerek Kral Eli. "Bir kralı öldürmek bir böceği öldürmek kadar kolay tatlı küçük prenses. Kralların iyi korunduğu sanılıyor ama etrafında kadınlar olan hiçbir insan güvende değildir."

"Kadınlardan neden bu kadar nefret ediyorsunuz lordum?" diye sordu Aaliyah daha fazla bu meraka katlanamayıp. Uzun zamandır bu sorunun cevabını düşünmüş ama sorusunun cevabını Lord Jeremy' den başka kimseden öğrenemeyeceğini anlamıştı.

"Çünkü kadınlar erkeklerin aklını zehirler prenses ve bunun çok iyi farkındadırlar. Erkeklerin zihinleriyle oyunlar oynayan kadınları hiçbir zaman sevmedim."

"Erkeklerin zihinleriyle oynamayan kadınlar tanıdınız mı?"

"Hayır küçüğüm, hiç tanımadım. Öyle bir kadının doğması güneşin batıdan doğması kadar imkansız zaten. Fakat neyse ki sen ve senin gibi küçük kızlar tüm bu şeytani fikirlerden uzaksınız." Lord Jeremy, Aaliyah' ın saçlarını okşadıktan sonra tekrar ayağa kalktı. "Her zaman çocuk kalman dileğiyle tatlı prenses." Lord Jeremy başıyla Aaliyah' a selam verdikten sonra onu tekrar yalnız bıraktı.


"Ayrıca sana veya anneme zarar vermeleri için beni öldürmeleri gerekiyor." diye ekledi Shawn. "Ben yaşarken kimsenin size dokunmasına izin vermem."

"Ama benim için ölmeni istemem."

"Sıradan bir şekilde ölmek yerine ailemi korurken onurlu bir şekilde ölmeyi tercih ederim kardeşim. Her neyse, artık bunları konuşmayalım tamam mı? Her şey güzel olacak."

Umarım öyle olur Shawn.

"Ne okuyorsun?"

"Geçmişten Bugüne Tanrılar diye bir kitap."

"Tanrıları mı anlatıyor?" diye sordu Aaliyah.

"Evet."

Aaliyah şaşırdı. Shawn neden böyle bir kitap okuyordu ki? Mendeslerin zaten bir tanrısı vardı. Beyaz Tanrı... Yoksa Shawn ona inanmıyor muydu?

"Ama biz Beyaz Tanrı' ya inanırız."

"Beyaz Tanrı' ya ben de inanıyorum fakat bu diğer tanrıları merak etmediğim anlamına gelmez."

"Yüce Rahip bana Beyaz Tanrı hariç diğer tüm tanrıların uydurma ve sahte olduğunu söyledi."

Shawn tekrar gülümsedi ve küçük kız kardeşine baktı. "Evrendeki bütün rahipler kendi tanrıları dışındaki tanrılara bunu söyler güzelim."

Aaliyah' ın aklı karışmıştı. Zaten bu inanç konuları her zaman zihnini bulandırdığı için pek ilgilenmezdi. Onun için tek doğru tanrı Beyaz Tanrı' ydı ve diğerleri Yüce Rahip' in dediği gibi birer uydurmadan ibaretti.

ZAYN

Anghrist gökyüzünde özgürce süzülüyor, çevredeki tüm çiçeklerin verdiği güzel koku Zayn' in başını döndürüyor, güneş iliklerine kadar onu okşuyor ve Rhoslyn Clifford güneş ışıkları altında altın gibi ışıldayan saçları ile birkaç metre ilerideki çiçeklerin arasında dolanıp beğendiği çiçeklerden birer parça topluyordu. Onu izlemek Zayn için her ne kadar huzur verici olsa bile içinde bir yerlerde hala canı acıyor, hala huzursuz hissediyordu. Kardeşi Safaa' nın boynundan fışkıran kanları ile yüzündeki o korku ile dehşeti gözleri açıkken bile görebiliyordu. Hala bu kızıl düğünün intikamını alamamış olması ise bir işkence gibiydi onun için. Kimin yaptığını belli edecek tek bir ipucu ya da görgü tanığı yoktu ve bunun nasıl mümkün olabildiğini hala anlamıyordu.

Yine bunun kadar kötü bir şey varsa o da Rhoslyn' in çok yakında buradan gidecek olmasıydı. Kuzey kralı, lordları ile birlikte çoktan yola çıkmıştı. Çok yakında buraya varacaklardı ve o gereksiz turnuva gerçekleştikten sonra ise geri döneceklerdi. Ashton Irwin' i düşündü. Onun Rhoslyn' e zorla dokunup istemediği halde zorla ona sahip olmasını... Ellerini istemsizce yumruk haline getirdi. Bunu her düşündüğünde öfkesi artıyor ve tek hayali Anghrist' le beraber kuzeye kadar uçmak ve Irwinler ile ilgili her şeyi tarihten silmek oluyordu. Bunu yapmaya gücü yeterdi. Ama babası yaşadığı sürece bunu asla yapamazdı.

Rhoslyn dizlerine kadar gelen mor çiçeklerin arasından ona baktı ve gülümsedi. Zayn' in öfkesi anında dağıldığında güzel kıza o da bir tebessüm gönderdi. Adaya gelmişlerdi. Rhoslyn bu sabah yanına gelip adaya gitmenin ikisine de iyi geleceğinden bahsettiğinde Zayn düşünmeden bu teklifi kabul etmişti. Uzaklaşmaya ihtiyacı vardı. Rhoslyn ve Anghrist ile birlikte.

Genç leydi elindeki bir demet farklı türlerdeki çiçekler ile birlikte Ejderha Prensi' nin yanına geri döndü. Karşısına oturdu ve çiçekleri yanına bıraktı. Rhoslyn' in dizlerinin dibinde bir demet çiçek varken Zayn' in dizlerinin dibinde uzun kılıcı Blackfire' nin olması Zayn için gülünçtü.

"Buraya gelmenin sana iyi geleceğini düşünmüştüm." Güneş, genç kızın gözlerini parlak bir maviye dönüştürmüşken Zayn onlardan başka hiçbir şeye bakamıyordu. Hayatında en sevdiği rengin Anghrist' in ateşi olduğunu sanırdı ama hayır, değildi. Hayatında en sevdiği renk karşısında ona bakan bir çift okyanus gözdü ve şimdi o okyanusta boğuluyordu. Nefes almak için okyanustan çıkmalıydı ama yapamıyor, boğulmaktan tuhaf bir zevk duyuyordu.

"Hayır, iyi geldi."

"Ama mutsuz görünüyorsun."

"Mutluyum. Beni mutlu edemediğini düşünme."

Rhoslyn Clifford derin bir iç çekti. O da mutsuzdu. Tıpkı Zayn gibi o da gelecekte olacakları düşünüyor ve mutsuz oluyordu. İkisinin de elinden bir şey gelmemesi ise en kötüsüydü muhtemelen. Çırpınıyorlar ama bu hiçbir işe yaramıyor aksine onları daha da dibe batırıyordu.

"Burası çok güzel." dedi genç kız gözlerini kapatarak. "Keşke hep burada kalabilseydim."

Kendisini kontrol etmekte zorlanıyordu. Elini Rhoslyn' in yumuşak ve pürüzsüz yanaklarından birine yerleştirdi. Gözlerini açmamıştı ve Zayn bundan korkunç bir cesaret alarak daha da ileriye gitti. Kendisi de gözlerini kapatıp alnını onun alnına yasladı ve ondan yükselen çiçeksi kokunun zevkini çıkardı.

"Keşke zaman şimdi donsaydı." dedi Zayn. Boşta kalan eliyle Rhoslyn' in soğuk ellerinden birisini kavradı. Havanın sıcak olmasına rağmen ellerinin soğuk olmasına bir anlam verememiş ama kendi sıcak teninin onun soğukluğuna temas etmesi Zayn' e bir ferahlık ve rahatlama vermişti.

"Eğer..." dedi Zayn. "Eğer burada kalabilseydin benimle evlenir miydin?" Rhoslyn' in hızlanan soluklarını hissedebiliyordu. Kapalı gözlerinin ardında kurduğu bu güzel rüyayı bozmak istemedi Zayn. Gözlerini açmayacaktı. Tıpkı onun söylediği gibi, burada kaybolmak istiyordu.

"İnançlarımız farklı."

"Tanrılar umrumda değil. Ölümden sonra gideceğim cehennem de umrumda değil."

Rhoslyn baş parmağı ile Zayn' in elini şevkatle okşadı. "Evet, seninle evlenirdim."

Rhoslyn, dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde Zayn şimdi çok farklı şeyler hissediyordu. Kalbinde ağır bir duygu vardı ancak bu kötü değil, hayatında tattığı en güzel duygulardan birisiydi. Daha dinç hissediyordu. Daha güçlü. Daha cesur. Daha sevgi dolu... Ve bu sevginin bir zayıflık olduğunun da farkındaydı ama hayatındaki en tatlı zayıflıktı.

Gözlerini aralayıp kendisine hala gülümseyerek bakan kızı görünce o da gülümsedi. Kardeşinin düğününden beri ilk defa bu kadar mutlu hissediyordu. Bu sebeple tekrar öne doğru eğilip bir kez daha öptü o dudakları. Ondan daha fazla mutluluk emmek istiyor, buna ihtiyacı vardı. Elleriyle Rhoslyn' in ince belini kavrayıp kendisine çektiğinde Rhoslyn bunu bekliyormuş gibi sırtını ağaca yaslamış olan prensin bacaklarının üzerine oturdu ve böylece ikisi de çok daha rahat bir konum aldı. Ancak bununla da sınırlı kalmamıştı. Nefessiz kalıp ayrıldıklarında Rhoslyn' in parmakları buz mavisi olan elbisesinin önündeki bağlanmış olan ipe gitti. İpi çözmeye çalışırken Zayn şaşkınca afallamış ve ardından aletinin hızla kabardığını hissetmişti.

"Bunu yapmak zorunda değilsin." dedi Zayn yapmasını isteyerek. Çünkü Rhoslyn, Ashton Irwin' le nişanlıydı ve bu yaptıkları korkunç sonuçlar doğurabilirdi. Elbette Zayn bunların hiçbirini umursamaz ve altından kalkabilirdi ama Rhoslyn' in ileride başının derde girmesini istemiyordu.

"Senin olmak istiyorum."

Bu sözlerin ardından ona karşı koyacak gücü nereden bulabilirdi ki? Onun yapmasına fırsat vermeden ellerini elbisesinin önündeki düğüme uzattı ve hızlıca Rhoslyn' in elbisesinin bağlarını çözdü. Aynı zamanda onun narin parmakları da üzerindeki kumaşlarda geziyor ve onlardan kurtulmak için acele ediyordu.

Güneyin Ejderha Prensi ve kuzeyin leydisi tamamen çıplak kaldıklarında saatlerce süren bir sevgi paylaşımı, sonuna dek gidecek ve büyük problemler çıkaracak olan gizli ilişkileri gibi başlamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 210K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
51.6K 2.3K 14
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
90.1K 17.6K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
237K 9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi