BATAKLIK

By gizemoslu

517K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
2. Bölüm ''Siyah''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
10. Bölüm ''Vur''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
13. Bölüm ''Emir''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
21. Bölüm ''Savaş''
YENİ İSİM - BATAKLIK
22. Bölüm ''Huzur''
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

27. Bölüm ''Kuşatma''

4.1K 197 14
By gizemoslu

Merhabalar! :) Yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar♥️

27. Bölüm ''Kuşatma''

Katilin omzu bana kavuştu. Sonra bir daha sesimi çıkartmadım. Sessizce izin verdim ona; hislerini, havasını değiştirmesi için; beni değiştirmesi için; beni baştan yazması için. Başta direndim ama sonra istemeden ona teslim oldum. Kendi ellerimle tahtadan bir kalem yaptım ve bir gün onun haberi olmadan rüyasının içine sıyrılıp ona verdim. Bilmeden yazdı beni sayfalarca. Ben karakterimi öldürdükçe o diriltti, ben çıkmaz sokaklara saklandıkça o duvarları yıktı. Ama bir gün yarım bırakmaya karar verdi. Benden aldığı kalemi kırıp, yazdığı tüm sayfaları yırttı ve üç gün önce içinde kaldığımız alevlerin içine atarak hikayemi yok etti. Sorun değildi. Şimdi kendi hikayesini yazacaktı ve ben o hikayede tekrar can bulacaktım. Benim yerimi o belirleyecekti. Varlığımı insanlara o sunacaktı. İsterse beni kendisine katacak, hikayemizi bir yapacaktı.

Isınmak için içine gömüldüğüm su buz gibi olmuştu. Hareket edemiyor, nefes dahi alırken olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordum. Ellerim üşürken, bacaklarım aynı pozisyonda uzun bir süre kalmaktan hissizleşmişken hareket etme isteğimi engellemem imkansız bir hale geliyordu.

Titriyordum.

Yüzüm soğumuş, parmak uçlarım suyla uzun süre temastan dolayı buruşmuştu. Onu uyandırmam gerektiğini bilsem de cesaret edemedim. Kafası omzumda dururken en az onun kadar huzurluydum. Hep böyle kalsın isterdim. Katil olmanın ağırlığından sıyrılmış yüzüyle hep sakince uyusun. Lakin öyle olmayacağını biliyordum. Biraz sonra uyanacak ve her şeye kaldığı yerden devam edecekti. Annesinin yokluğuyla tekrar yüzleşecek, ölümünün vuku bulduğu sahneyi saniyesi saniyesine beyninde döndürecek, en sonunda intikam denen hissin ağlarının sıkılaşmasıyla harekete geçmek isteyecekti.

İç geçirdim. Boşta kalan elimi hafifçe saçlarına yaklaştırdım. Düşünmeden, sadece hissetmek isteyerek hafifçe saçlarına dokundum. Tenimdeki elektriği hissettiğinde hafifçe kıpırdamasına rağmen parmaklarımı saçlarından ayırmadım ve usulca onu sevmeye devam ettim. Bu birlikte olduğumuz son sahne olabilirdi. Gitmeyi gerçekten kafasına koyduysa gidecekti, onu durdurmak için bir yol bilmiyordum. Ağlamak bir seçenek değildi, belki o gittikten sonra günlerimi alırdı ama şu an bir şey ifade etmezdi. Zaten gözlerim kurumuştu. Ağlama hissi göğsümde şahlanıyordu ve en üst noktaya ulaştığında hızla yere çakılıyordu.

Bir annenin öldüğü gün bile ağlayamamıştım. Sonraki günde de, ondan sonraki günde de. Ta ki Aren ağlayana kadar göz yaşlarımı biriktirmiştim. En sonunda onunla birlikte bir şeyleri göğsümden def ettiğimde direnmeyi bırakmışlardı ama şimdi yine kesilmişti. Hisler büyüyor ama göz yaşlarım asla büyümüyordu. Boğazıma takılıp kalıyor, beni çatlak kuru bir çift dudaktan çıkan bir cümle kadar bile yüceltmiyordu.

Boşluğa sabitlenmiş gözlerimi bir süre sonra odağından ayırıp Aren'e çevirdim. Rahat olmadığını görebiliyordum. Elleri önünde birleşmiş, kafasını olabildiğince omzuma yaslamıştı. Saçlarını dolaşan elimi yüzüne doğru indirdim ve kısık bir sesle fısıldadım. ''Aren.'' Bir süre tepki vermedi. Sonrasında elim yanağını dolaşmaya başlayınca hareketlendi. Gözlerini yavaşça açıp esnerken ne olduğunu anlamaya çalıştığını biliyordum. ''Uyuya kaldın,'' dedim açıklama yapmak istercesine. ''İstersen odana geç, daha iyi uyursun.''

Kafasını omzumdan ayırdı, elleriyle gözlerini ovdu ve sakince esnedi. ''Ne kadar zamandır uyuyorum?'' diye sorduktan sonra hala sırtında duran elimi tuttu ve küvetin kenarına yerleştirerek aramıza camdan bir duvar ördü. Kalbim korkuyla birlikte hızla atmaya başlarken sakin kalmam gerektiğini kendime telkin ettim. Normalde böyle yapmazdı, bilirdim ama artık normal bir dönemde değildik o yüzden elimden geldiğince soğuk tavırlarının geçici olduğuna inanmak istedim.

''Neden gitmek istiyorsun?'' diye sordum bir süre sonra hafif bir sesle. Döndü, sakince baktı. ''Büyük bir hata yaptım,'' derken ilk defa bu kadar açık olduğunu biliyordum. Dinlediğimi belli edercesine kafamı salladım. ''Hiçbir şeyi anneme seçmemem gerekirdi.'' Sonrasında buradan gitmek istediğini söylemiş olduğu gerçeği beynimde yer ederken bir saniyeliğine dondum. Beynimin o kısmı uyuşmaya başlamıştı. Son birkaç gündür olan her şey zihnimin duvarlarında oynamaya başladığında parçalar yeni yeni oturuyordu. İçten içe beni suçluyordu ve bu yüzden benden uzaklaşıyordu.

''Beni suçluyorsun,'' dedim sakince. Hangi yoldan ilerlersem üstüne gitmemiş sayılırdım bilmediğim için doğru olduğunu düşündüğüm bir tavır takınmaya çalıştım. ''Kayra,'' dedi derin bir nefes alıp. ''Yoruldum artık ya.''

''Ben de yoruldum,'' dedim dürüst bir şekilde. ''Ama konuşmazsam bir şey değişir mi bilmiyorum.''

O bir şeyleri kabul edemez bir ifadeyle kafasını sallarken ben küvetin kenarına doğru yaslanıp dizlerimi kendime doğru çektim. ''Bir şey değişmez bu saatten sonra,'' dedi en ufak bir üzüntü duymadan.

Söylediklerini göz ardı etmek istedim ama yapamadım. Üstünde durmak istemediği de her halinden belli oluyordu. Ayağa kalkarken sendelemesini izledim. Bir an düşeceğini sanmıştım ama bir şekilde doğrulmayı başarmıştı. ''Bir saattir uyuyorsun yaklaşık,'' dedim kuru bir ifadeyle. Çoktan onunla göz temasımı kesmiş yerdeki fayansa odaklanmıştım. ''Tamam,'' deyip gitti bunun üstüne. Bense bir süre daha öyle durdum. Vücudumun tamamı soğuktan morarana kadar bekledim. Sonunda pes edip banyoyu terk ettiğimde Aren'in yüzünü görmek istemediğimi zannediyordum. Odaya girip onu göremediğimde tam tersi olduğunu anlamıştım.

Üstümü değiştirip salona gittim. Buradaki koltuklardan birisini yatmak için düzenlemişti. Gözleri sonuna kadar açık, tavanı izliyordu. ''Neden içerde değilsin?'' diye sordum kapının eşiğinde beklerken.

''Sen uyursun orada,'' dedi ve sonra gözlerini kapattı. Git çağrısıydı bu, anlamıştım ama gitmedim.

''Birlikte uyurduk,'' dedim çekinerek.

''Tek uyu, Kayra,'' dedi ve yattığı yerde sol tarafına dönerek benimle tüm temasını kesti. Kafasının içinde dönen şeyleri merak ettim. Kimi, ne için suçluyordu bilmek istiyordum. Kendisine olan öfkesinin ardındaki nedenin kökleri nereye kadar uzanıyordu, benden nefret ediyor muydu? Sormak istedim ama yapamadım. Sorma isteğiyle dudaklarımı her aralayışımda cenazedeki hali gözlerimin önüne geldi ve beni susturdu. Elinde tuttuğu küreğin pasları onun kanına karışmış bir kanser hücresi gibi gittikçe çoğalarak onu çürütüyordu. Kalbinin etrafında toplanmışlardı ve yavaşça onu da çürütecekleri. Bir kere ölümün hayatında var olmasıyla o pasa bulanmıştı, aynı hayat var olmayacağı sürece o paslar temizlenemezdi. Aynı hayat ise bir daha asla var olamazdı.

Çaresi bulunmayan bir gerçekliğin bizi kıskaçlarının arasında tuttuğunun farkındaydım. Hala sağlamdık ama bitmeye yüz tutmuştuk. Bir an önce o kıskaçların bizi daha fazla tüketmeden serbest bırakmasını diledim. Sonrasında sanki normal bir gündeymişiz gibi hissetmeye çalışarak mutfağa gittim. Yemek yemek istemedim, su içmek istemedim, uyumak istemedim. Bomboş bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.

Aren'le ayrı odada kalmak istemediğimi fark edince yastık ve yorgan alıp onun karşısındaki koltuğa geçtim. Kitaplığından herhangi bir kitap almıştım. Okumadım ama okuyormuş gibi ilk sayfasını açıp dakikalarca ilk kelimeye baktım. Ev, cenaze evini andırmıyordu ama mutlu bir aile evi olmadığı tavanına kadar sinmişti. Aren görmedi ama ben tavandan aşağıya doğru akan o siyah katrana benzeyen sıvıyı gördüm. Sonunda her yeri kaplayacaktı.

''Neden uyumadın?''

Birden Aren'in sesiyle irkildim. Gözlerimi kitaptan ayırmadan, ''İstemedim,'' dedim. Okuduğumu zannetmesini dileyerek kitabın sayfasını çevirdiğimde hafifçe güldü. ''Son yarım saattir aynı sayfadasın,'' dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. ''Okumadığını biliyorum.'' Nereden bildiğini sorgulamadım. Bir süre yüzüne bakıp gülümsedim ve sonrasında kitabı kapatarak yere bıraktım. Sadece onunla konuşmuş olabilmek için, ''Aç mısın?'' diye sordum. ''Hiçbir şey istemiyorum, Kayra,'' dediğinde sesindeki üzüntü ruhuma çarptı ve odanın ortasına doğru akan siyah sıvıya karıştı. ''İntikam istiyorum sadece. Sonra gideceğim.''

''Koydun kafana yani,'' dedim. Ona kızıyordum ama belli etmedim.

''Koydum,'' dedi uzandığı yerden kalkarken. ''Burayı hayatımdan çıkartmak zorundayım.''

İzin verirler mi diye üstüne gitmek istedim. Gözlerinin altında halkalar oluşmaya başlamıştı, o kadar güçsüz duruyordu ki nasıl intikam alacaksın diye onu zorlamak istedim ama hiçbir şey yapamadım.

''Bu akşam geç gelebilirim,'' dedi içeriye doğru geçip. Aklımın içinde sürekli yeni sorular gündeme geliyor, sürekli ne yapacağını, kimle olacağını merak ediyordum ama tavırları önüme o kadar keskin sınırlar çizmişti ki aşarsam benden daha çok uzaklaşması ihtimaliyle susuyordum. O yüzden hiçbir şey söylemedim, hiçbir şeyin hesabını sormadım. İstediğini yapması için kendimce ona zaman verdim. Gitse bile bir gün geri gelebilirdi, bir gün beni yanına alabilirdi. Mutlaka, bir gün beni mutlaka hatırlardı ve ben o zaman ona tüm benliğimi sunabilecek biri haline gelirdim.

''Ben çıktım.''

Ona yetişmek için oturduğum yerden hızla kalktım ama çoktan kapıyı çarpıp gitmişti. Ona ulaşmak için önümde hiçbir seçenek olmayaşının getirdiği berbat hisle bir süre kavga ettim ve sonrasında kendimi tekrar koltukta buldum. Bir süre sonra kapı çaldığında gelen kişinin o olduğunu sanmıştım ama o değildi.

''Gel, Berk,'' dedim onu içeriye davet edip.

''Aren nerede?'' diye sordu salona doğru bakarken. ''Gelmedi mi?''

''Geldi, biraz uyudu sonra da gitti.''

''Anladım,'' dedi bunun üstüne. Fazlasını sorar sanmıştım ama Aren'le pek ilgilenmeden, ''Hadi, üstünü değiştir,'' dedi. ''Adnan abiler seni bekliyor. Kafeyle ilgili bir şeyler konuşacakmışsınız.''

''Tamam,'' deyip sakin hareketlerle Aren'in odasına yöneldim. Elime gelen ilk şeyleri giydikten sonra Berk'le birlikte arabaya bindik.

Kafe çoktan kapanmıştı. Saat akşam on biri geçiyordu o yüzden pek şaşırmamıştım. İçerisi karanlıktı o yüzden Adnan abilerin aşağıda olduğunu düşünerek aşağıya indim. Tahmin ettiğim gibi oradaydılar ve Kenan abiyle konuşuyorlardı. Seslerden anlamıştım. Başta beni görmediler. Hararetli bir tartışmanın ortasında olduklarını tahmin ederek uzaklaşmak istedim ama duyduğum şeyler beni olduğum yere sabitlemişti.

''Aren'in babasının kim olduğunu bilmesi lazım artık.''

Kenan abinin sesiydi. Dinlemek istemedim ama ne yapacağıma karar verene kadar birçok detay duymuştum.

''Kızımın intikamını almam lazım. Artık anlaşma falan kalmadı ortada.''

Duyduklarımı idrak etmekte zorlanırken merdivenlere doğru yöneldim. Aren'in babasıyla ilgili hiçbir şey konuşulmamıştı şu ana kadar. Konuyla ne alakası olduğunu merak ederken karanlıktan dolayı önümü görememediğim için kafamı duvara çarpmıştım. Adnan abinin içeriden, ''Berk?'' diye sormasıyla daha da panik yaptım ve hızla bir adım atmaya çalışırken basamaklardan birine takılıp yere kapaklandım.

Onlar içeriden kalkıp yanıma gelene kadar ayağa kalkmayı başarmıştım ama hala kafamı tutuyordum. Ege'yi de aralarında görünce kaşlarımdaki istemsiz çatılmayı engelleyemedim. ''Casus sen miydin?'' deyip güldükten sonra birden duraksayışına anlam getirememiştim. ''Duydun değil mi konuştuklarımızı?'' diye sordu sonrasında. Kafamı sallayıp açıklama yapmaya hazırlanıyordum ki, ''Aren'in babasıyla ilgili kısmı duydun.''

''Nasıl yani?'' Bunu söyleyen Berk'ti. Merdivenin en başında dururken ışığı yaktı. İkimiz gözgöze geldiğimizde birbirimize anlamsızca bakmaktan başka bir şey yapamadık. Adnan abi, ''Ege ne yaptığını sanıyorsun?'' deyip Ege'nin boğazına sarılırken onları uzaktan izlemeyi tercih ettim. Kenan abiyle Berk aralarına girerken bir şey söylemeden yukarıya çıktım ve karanlığın içinde sandalyelerden birine oturdum. Bildiğim çoğu şey temelden sarsılarak üstüme yıkılmış gibi hissediyordum. Hatta bir süre öğrendiğim şeyin tam olarak ne anlam ifade ettiğini idrak edemedim.

Bir süre sonra hepsi yukarıya çıktı. Adnan abi de Ege'de biraz hırpalanmışlardı. İki suçlu çocuk edasında üçümüzün karşısına geçip oturmalarını izledim. Bir şey söylemelerini bekliyordum ama asla ağızlarını açmıyorlardı. Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından konuşan ilk kişi Berk oldu. ''Abi...'' dedi anlamsız bir ifadeyle. ''Neler oluyor şimdi?''

''Aren'e söyleyemezsiniz,'' dedi Adnan abi ani bir hışımla. ''O kadar yıl sonra nasıl açıklarız bilmiyorum.''

''Bilmemesi daha mı iyi?'' diye sordu Berk. ''Eyüp'ün bildiği şey de bu, değil mi?''

''Eyüp biliyor mu?'' Bu sefer şaşıran Ege'ydi. ''Ona neden söylediniz?''

''Ulan bir durun!'' Kenan abi bağırdı. ''Oldu bir şeyler işte. Geçmişi sonra deşersiniz.'' Sonra Adnan abiye dönüp, ''Sen söylemezsen ben söyleyeceğim,'' dedi. ''Yolumu engelliyor.''

''Abi tam olarak ne oluyor bilmiyorum ama söylemeniz gerek.'' Berk konuştuğunda başımla onu onayladım. Kenan abi eliyle omzumu kavramış destek verici bir havayla hafifçe sıkmıştı. Bunun üzerine Adnan abiye baktım. Vereceği tepkinin ne olacağını merak ediyordum. Adnan abi bir şey söylemeyi düşünmüyor gibiydi. Her ne kadar hepimiz onun ağzından çıkacak söze odaklanmışsak da söylememeye devam etti.

Bir süre sonra, ''Böyle olacağını biliyordum,'' dedi. ''Söylememiz gerekeceğini biliyordum.''

''Neden şu ana kadar söylemediniz?'' diye sordum.''

''Eyüp buyruğunda çalışan hiçbir kadının çocuk sahibi olmasına izin vermez,'' dedi bunun üzerine. Merakla onu dinlemeye başladım. ''Aysel'in hamileliğini sonlandırmaması için ahbabı olarak araya girdim. Aren babasının kim olduğunu bilmediği sürece sıkıntı olmayacaktı. Şimdi sıkıntı olacak işte...''

Boşluğa baktım. Evet, Aren'in öğrenmesi lazımdı. Onlar söylemezse bile ben bir şekilde ona bildiğim şeyi aktarmalıydım. Gözünün içine baka baka bildiğim şeyi bilmiyormuş gibi davranamazdım. Kafamı ellerimin arasına alırken sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Aren'in sabah görmüş olduğum küçüklük fotoğrafları gözümün önünden geçip giderken kıskacın bizi daha da çok sıkıştırdığını hissettim. Kalbimde büyük ve kötü bir his büyürken ne olacağını kestiremiyor oluşum beni sinirlendirmişti.

''Söylemeniz lazım abi,'' dedi Berk tekrar. ''En kötü Kayra ya da benden duyup size gelecek.''

''Eyüp'ün ortadan kalkması lazım.'' Bunu söyleyen Ege'ydi. Adnan abi onu duymazdan gelerek bana doğru dönüp, ''Aren nerede?'' diye sordu. ''Bilmiyorum,'' dedim kısa bir ifadeyle. Gerçekten fikrim dahi yoktu.

Telefonunu çıkartıp Aren'i aradı ama ulaşamadığında Ege'ye döndü. ''Nerede olduğunu biliyor musun?'' diye sordu.

''Tahmin ediyorum,'' dedi Ege bunun üzerine. Tahmin ettiği yeri soracaktım ama anında vazgeçip sustum.

''Tamam,'' diye cevap verdi o sırada Adnan abi. ''Oraya git ve bulursan ona söyle. Yarın Eyüp işini halledeceğiz.''

Ege ufak bir baş hareketiyle onu onaylarken ne olacağını pek anlayamamıştım. ''Ee?'' diye sordum. ''Şimdi ne olacak?''

''Aren'e söylememiz gerektiğini biliyordum. Biz bugün üçümüz bir plan üzerinde karar kılar yarın her şeyi kökünden hallederiz.''

Kafamı salladım.

''Kafeyle ilgili konuşacaktım seninle aslında,'' dedi Adnan abi sonrasında. ''İster misin?''

Berk araya girerek, ''Abi ben ona anlatırım çalışacağı zaman,'' dedi. ''Şu an konuşmak için doğru zaman değil,'' dediğinde başımla onayladım. Konuşmak ya da dinlemek istediğim tek kişi Aren'di. Daha annesinin yükünün altından çıkmamışken bir de bu yükün altında tekrar mı ezilecekti? Hiç öğrenmemiş olmayı dilerek gözlerimi kapattım. Üstünde oturduğum sandalye birden kırılmış cam parçaları gibi hissettirmeye başlamıştı. Hiçbir yere sığamıyordum.

''Berk beni eve götür istersen,'' dedim kimseye bakmadan.

''Olur,'' diyerek karşılık verdi. ''Götüreyim.''

Bir yerden destek alma isteğiyle Berk'e tutunarak ayağa kalktım. Ne Adnan abiyle ne de diğerleriyle vedalaşmadan kafeden çıkarken her şey gözümde kare kare ilerliyordu. Algımı kaybetmiştim. ''Ne olacak şimdi?'' diye sordum arabaya doğru yürürken ikinci kez. İstiklal her zamanki gibi kalabalık ve telaşlı insanlarla doluydu. Birkaç tanesine çarpıp geçerken umursamadım ve sadece önüme bakmaya devam ettim.

''Bilmiyorum, Kayra. İyi değil ve öğrenince de olmayacak sanırım.'' Arabanın yanına geldiğimizde Berk kapımı açtı ve sürücü koltuğuna öyle geçti. ''Böyle zamanlarda herkesten uzaklaşır,'' dedi konuşmaya devam ederek. ''Hazırlıklı ol.''

Bir şey söylemedim. Bir süre kendi halinde olmak isteyeceğini tahmin etmiştim ama gitmek isteyecek kadar bir şeylerden vazgeçtiğini göreceğimi düşünmüyordum. ''Sence iyi olacak mı?'' diye sordum bir süre sonra. Evin sokağına giriyorduk o sırada. Beni apartmanın önüne getirdikten sonra, ''Bilmiyorum,'' demesinin ne ifade ettiğini anlamıştım. İyi olacağını düşünmüyordu. Onlar Aren'i benden daha çok tanıyordu o yüzden aksini iddia edemedim. Etmek istesem de bir nokta da onlarla aynı fikirde olduğumu biliyordum. Ne kadar kabul etmek istemesem de biliyordum, Aren bir daha eskisi gibi olamazdı.

Annesini kendi elleriyle gömen hiçbir çocuğun iyi olacağına inanmıyordum.

Yenilgi hissini kabul ederek eve çıktım. Aren yoktu, gelmemişti. Kim bilir nerede, diye düşündüm. İçimi ani bir sıkıntı kaplarken bunu son olaylara bağlamak istediğimi fark etmiştim ama bu yeni bir histi. Kendimi bir şekilde geçeceğine inandırarak üstümü değiştirmeye karar verdim. Bu gün asla bitmeyecek gibi duruyordu. Göğsümde git gide kabaran sıkıntı dalgası ise gerçekten bitmeyeceğini vurgulamak ister nitelikteydi. Vücudumdan etrafa yayılıp daha fazla enerji toplayarak geri bana dönüyordu. Bu duygunun bir süre daha geçmeyeceğini kabul ederek baş ağrımı biraz olsun gidermek amacıyla kendime çay yapmaya karar vermiştim.

Evde televizyon yoktu, olsa da izlemeyeceğimi biliyordum. Kitap okumak için fazla düşünceliydim, müzik dinlemek ise bir şeyleri daha da kötüye götürecekti. Bu yüzden sadece oturdum. Elimde bir fincan çayımla, balkonda gecenin karanlığını dinlemeye karar verdim. Demek Aren'in babası ete kemiğe bürünmüş haliyle tanınıyordu. Acaba Aren'in öncesinde tanıştığı biri mi diye düşündüm. Sonra bunu ona söylemem gerektiği bilinciyle daha fazla gerildim.

Kesin birazdan gelecekti, hissedebiliyordum.

Sonra ben ona Adnan abinin onu beklediğini söyleyecektim. O gitmek istemeyecekti ve ben ona nedenini açıklamak zorunda kalacaktım. Büyük ihtimalle bunun üzerine koşarak Adnan abiyi bulacaktı. Gerçeği öğrendikten sonra babasını görmek isteyecekti, hesap soracaktı, kırıp dökecekti. Onu babası olarak kabul edecek miydi bilmiyordum lakin. İhtimaller çok az ama aynı zamanda da çok saydamdı.

Kapının kilit sesini duyduğumda bir süre hareket edemedim. Benim onun yanına gitmem gerekirdi büyük ihtimalle ama o beni bulsun istedim. Nasıl olduğumu sorarsa bir şekilde konuyu açabileceğimi sanıyordum çünkü ben ona nasıl olduğunu sorabilecek kadar yakın hissetmiyordum kendimi. İyi olmadığını bilmek için onu çok yakından tanımaya gerek yoktu. Yüzüne baktığınız ilk andan itibaren yorgunluğun derin çizgilerini görebiliyordunuz. İki gün içinde oluşmuşlardı. Her yüzüne baktığımda ilk önce dudağının altındaki beni arayan gözüm şimdi direkt mor göz halkalarına ve sinirle ittifak kurmuş olan kaşlarına takılıyordu.

Ayak sesleri kulağıma dolduğunda derin bir nefes aldım. Birazdan buraya gelmesi gerekiyordu. Mutfağın ışığını açıp balkonu da biraz aydınlattığında kafamı ona çevirmem gerektiğini düşündüm ama yapamadım. Saklandığım yerden o beni çıkarsın istiyordum. Kendi isteğiimle gidip konuşmak çok zor bir ihtimaldi. Yeni kayıp yaşamış birine ironi yapmak istermişcesine babasının aslında tanındığının, bilinmediğinin yalan olduğunu nasıl söyleyebilirdim? Evde, yanımda olduğunun bilincine daha açık bir şekilde varınca zorluğunu yeni kavramıştım.

Bir süre daha o tarafa bakmayı reddetmiştim ki Aren'in dolaplardan birini açtığını işittim. Sonrasında etrafa yayılan tiz bir ses tonuyla birlikte saatlerdir göğsümde biriken sıkıntılı ruh halimin içimden taşması bir olmuştu. Aniden bir şok yaşamamla birlikte içimdeki her şey boşalırken titremeye başladığımı fark ettim. Her yerim titriyordu gerçekten. Elimdeki çay fincanının bir kısmı üstüme dökülürken ses çıkarmamak için dişlerimi sıktım ve aceleyle fincanı balkon demirinin üstüne koymaya çalıştım. Bardak ince sayılabilecek demirin üstünde dengede durmayı başaramamış, aşağıya düşerek paramparça olmuştu. Çıkardığı sesin dikkatleri üstüme çekmesi ise en son isteyeceğim ama artık düzeltemeyeceğim bir şeydi.

Aren balkondan içeriye girerken olabildiğince sakin olmayı diledim. Her şeye kendimi hazırladığımı düşünüyordum ama sanırım değildim. Ağzından çıkacak tek bir cümlenin içimi rahatlatması için feda edebileceğim şeyler vardı şu an da.

''İyi misin, Kayra?'' diye sordu balkondan aşağıya doğru bakarken.

''İyiyim,'' dedim ama değildim. Titremeye devam ediyordum. Sanırım bu anın bana vurduğu darbeden en çok bacaklarım etkilenmişti. Aren'e karşı duygusal olarak bu kadar savunmasız olduğum başka bir zaman dilimi hatırlamıyordum.

''Ne olmuş, Aren?''

Balkondan içeriye giren kıza baktım. Sesin sahibi buydu. Aynı zamanda gözümden yansıyan hayal kırıklığının sahibi de. Aren'le birlikte bir suça ortak olmuşlardı ve belki de kızın bundan haberi bile yoktu. Çok büyük ihtimalle yoktu.

''Bir şey yok, Selin.''

Aren kafasını yerden kaldırıp kıza bakarken onları süzdüm. Yanlış anladığımı ve bir şekilde bu kızın arkadaşlarından biri olduğunu söylemesini istemiştim ama hiçbirini yapmadı. Aceleyle mutfaktan kaptığı bezl üzerimi silmeye çalışırken ani bir hareketle onu kendimden uzaklaştırdım. Gözlerimin içine baktığında oradaki kişiyi tanımadığımı fark etmiştim. Belki de hep bu kişiydi ama ben yeni görüyordum. Beynimin acı yüzünden yandığını düşünerek gözlerimi ondan kaçırdım. O da daha fazla yüzüme bakmadı. Balkondan çıkıp içeriye geçerken bir süre arkasından öylece baktım.

Aren gün geçtikçe çok fazla sulanan bir bitki gibi içten içe çürürken, ruhu kilitlediği kapının arkasından sıyrıldı ve bana doğru koştu. Elindeki dikeni göğsümün en orta yerine saplarken kendisinde de başka bir yara daha açtı ama görmedi, göremedi ve asla görmeyecekti.

Bir tepki veremedim. Boğazım yumrularla dolarken titreyen bacaklarımla birlikte salona ilerledim ve yüz üstü uzanırken izin verdim; dikenin göğsümden geçerek sırtımı delmesine ve yirmi birle beni kuşatmasına.

Continue Reading

You'll Also Like

859K 38K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
7.2M 418K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
1.1M 42K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
370K 23.5K 24
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...