Selam millet ben geldim..:) Süpper bir bölümle geldim.paylaştığım fon müzikleriyle birlikte okuyabilirsiniz...keyifli okumalar..:P
*************
Saat: 21.30
Sessizce masada oturuyordu Alper, bir dakika içinde babası söylene söylene içeri girdi ve yaklaşırken:"Siktiğimin işi." Dedi. "Güçlü bir ailenin varisiymiş it oğlu it... Ne yaparsak yapalım elimizde patlayacak ve oğlum bana hiç yardımcı olmuyor." Derken derin bir nefes alıp Alper'e baktı. Oldukça düşünceliydi.
"Zarar verdi mi sana?"
"Hayır." Diye mırıldanıp başını çevirdi. Yüzüne baksa her şeyi anlayacakmış gibi.
"Doğru söyle birşey yaptı mı sana?"
"Hayır dedim baba."
Başını çevirirken oflayıp elinde ki çantasını sertçe masaya koydu Adam.
"Neden emniyette doğru dürüst rapor vermedin? Tehtid mi etti o şerefsiz oğlum bişey söyle?"
"Hayır dedim ya."
"Neden şikayetçi olmuyorum dedin öyleyse? Dalga mı geçiyorsun sen? O manyak hapisten çıkarsa aynı şeyleri tekrar yapmayacağının garantisi mi var? Giderken suratını görmedin mi nasıl bakıyordu? Sen on yedi yıldır hayattasın ben on yedi yıldır bu manyakların içindeyim. Neler yaparlar kafalarına taktıkları insanlara biliyor musun? Öldürecek misin sen beni?" Derken sesi çatladı ve kravatını gevşetti.
"Baba yapma böyle. Ben ne haldeyim görmüyor musun?" Derken kızarmış gözlerini babasının perişan olmuş yüzüne çevirdi. Adam birkaç haftada bin yaş almış gibiydi. oturduğu yerde bacaklarını açmış öylece boşluğa bakıyordu. Dudaklarını ısırırken Alper birşeyler söyleme gereği hissetti: "Hala hapiste. Ben şikayetçi olmasam da ceza yedi." Derken kızarmış gözleriyle babasının yanına adımladı. "Düşün bak eğer şikayet etseydim çıktığında bunu bir intikam olarak düşünebilirdi. Ama şimdi..." O sözünü bitiremeden babası birden başını ona çevirdi. Zira sözlerini dinliyormuş gibi değildi.
"Parada istemedi bu benden. Seni kaçırdığında beş kuruş istemedi. Yara izin yok, darp yok, ben bu herifi tanımam etmem canını yakacak hiç bir şey yapmadım. Neydi o zaman? Neden kaçırdı oğlum bu adam seni? Ne yaptı sana?"
Öylece baktı Alper.
"Hiç. Hiç bir şey."
Babası eliyle yüzünü okşarken ayağa kalktı ve tekrar Alper'e baktı.
"Önümüzde ki hafta İsviçre'ye gideceksin. Eğitimine ve yaşantına bundan sonra orada devam edeceksin. İzini bile bulamayacak."
Dediğinde Şok geçirdi Alper:
"Ne? Sen...Baba sen ne diyorsun?"
"Odana git." Derken Alnını ovaladı.
"Baba..."
"ODANA GİT." Diye bağırdığında nefesi kesildi Alp'in. Öylece bakarken birden dönüp odasına gitti. Kapıyı çarpıp sırtını dayayarak aşağı eğilirken pek çok sarsıntının ard arda geldiğini hissetti. İstemiyordu. Hiç bir yere gitmek istemiyordu. Bir kez daha sürülmek istemiyordu. Yüzü kızarınca parmaklarıyla dudaklarının üzerini tutarak ağlamaya başladı.
**********
Ne kadar süredir orada oturduğunu bilmiyordu. Öylesine bunaldığını hissediyordu ki Alper sıkıntıdan dudaklarını ısırıp koparacaktı. Haberlerde, gazetelerde, internette, her yerde kendisinden bahsediliyordu. Okula da gidemiyordu. Birden telefon sesiyle irkildi. Neyse ki telefonu hala hayattaydı. Numarayı görünce hemen açtı.
"Eren..." Dedi heyecanla.
"Alper. Bu sensin. Aman Allahım, kurtuldun demek..."
"Evet." Derken yatağına oturdu Alper.
"Neyin var? Sesin neden kötü geliyor?" Diye sorunca Eren:
"Hayır." Diyebildi Alper.
"Ah. Affedersin. Sesinin neşeli geleceğini düşünmem aptallıktı zaten. Olaylardan sonra..."
"Sorun değil." Dedi ama sıkıntıyla iç geçirdi Alp.
Bir süre sessizlik oldu ve bu durumu Eren'in yumuşak sesi bozdu:"Bak ne diyeceğim." Dedi. "Beni görmeye gelirsen çok sevinirim."
Bekledi ve dudaklarını ısırırken kabul etti Alper. Onu görmeden İsviçre'ye gitmeyi düşünmüyordu zaten. Eren kaldığı yerin adresini verdiğinde şaşırdı ama üzerinde çok durmadı ve acilen hazırlanarak dışarı çıkıp şoförü çağırdı.
"Efendim. Babanız dışarı çıkmamanızı emretti."
Kaşlarını çattı Alper:"Ne yapayım peki?" Diye sordu. "Tek başıma mı gideyim? Olur. Ama bundan sen sorumlu olursun." Dediğinde şoför itiraz edecekti ki Alp elini kaldırarak adamı susturdu. Tarık abiyi severdi ancak kimseye karşı düşünceli ve nazik olacağı bir hava içerisinde değildi. "Hem bu acil bir durum, lütfen. Arkadaşlarıma veda etmeden gitmek istemiyorum."
Derin bir nefes aldı Şoför ve homurdanarak başını eğip Alper'e kapıyı açtı.
Kırk dakika içinde Ayaz'ın o gösterişli evinin önüne gelmişlerdi. Etrafına baktıktan sonra tekrar başını kaldırdı.
"Sen burada ne yapıyorsun Eren?" Diye mırıldandıktan sonra şoföre beklemesini emrederek kapıya doğru yürüdü.
***************
Hızla nefes alıp veriyordu Eren. Bu acı katlanılmaz hale gelmeye başlamıştı. Ayaz, onu kollarında tutarken sakinleştirme çabaları pek işe yaramıyordu. İlaçlar eskisi kadar tesirini göstermiyordu ve Eren günden güne bir çiçek gibi solmaya devam ediyordu.
"Geçti. Şişşş,,,Tamam, tamam hepsi geçti. Hepsi geçecek..." Derken öylece izlediğine inanamıyordu Ayaz. İki seferdir hastaneye gitmeyi red ediyordu Eren ve bu Ayaz'ın kriz geçirmesine neden oluyordu. Ellerinde solarken kendi çocukluğu hiç bir şey yapamamanın acısı yüreğinde günden güne kat kat artıyordu. "Bir şey gelmiyor elimden kahroluyorum. Biraz daha, yalvarırım biraz daha dayan. Geçecek şimdi."
Dişlerini sıkarken Ayaz'ın omuzlarını sıkıca tutuyordu Eren: " Bırak beni demedim mi sana? Bunu izlemek canını yakacak demedim mi?" Derken hızla nefes alıp verdiğinde, biraz daha sarıldı ona Ayaz.
"Ne dediğini bilmiyorsun sen. Canın yansa da bana tutunmaktan vazgeçme, dayanamıyorsan bana tutun yeter."
Nefes alışları normale dönerken gözlerini kıstı Eren. Böyle olacağını biliyordu. Ama ne kadar daha devam eder emin değildi. Ayaz'a bakarken uzanıp gözlerini sildi.
"Neden ağlıyorsun? Senin gibi birinin yapacağı bir şey değil."
"Eren."
Parmaklarıyla dudaklarını kapadı Eren ve başını göğsüne yasladı. "Bir şey söyleme." Derken gözlerini kapadı. "Ben, günahlarımın tohumunu çoktan ektim bahçelerime. Şimdi de ağacının gölgesinde ölümü bekliyorum. Düşündün mü hiç! Herkes için kurtuluş var mıdır sahi?"
Bir şey söylemedi Ayaz.Sözcükler bir bir boğazında düğümlendi. Ne diyecekti? Ne demeliydi? Bunca günahtan sonra af dilese affedilirmiydi?
Ancak biliyordu. Dünya'ya bir kez daha gelse, bir kez daha severdi Eren'İ. Elinde değildi. Buna karşı çıkmak elinden gelmiyordu. Tek bir dilek hakkı olsa, ona bahşedeceğini biliyordu.
Bir dakika sonra kapı açıldı.İçeriye uşak girdi.
"Efendim misafiriniz geldiler." dediğinde Şaşırmıştı Ayaz. Kimseyi beklemiyordu. Gelen kim olabilirdi? Başını kaldırdı Eren ve yorgun bir gülümseme sergiledi.
"Alper olmalı."
"Dinlenmen gerek." Dedi Ayaz.
"İzin ver içeri gelsin."Derken Ayaz'a baktı Eren. Başını çevirdi ama tek kelime etmedi. Yanından kalkarken elini tuttu Eren. "Teşekkür ederim."
Ayaz sessizce uzaklaşırken kapı vuruldu. Ayaz kapıyı açtığında bir çift şaşkın göze baktı.
"Ben. Şey, Eren'e bakmıştım. Yanlış zaman mı?"
Keskin gözlerini kaçırıp homurdandı.
"Çok kalma." Diyerek uzaklaştı. Anlayamadı Alper fakat içeriye bir adım attıktan sonra dondu kaldı.
"Eren!"
Eren gülümserken gözlerinin dolmaması için dişlerini sıktı. "Demek sahiden döndün." Dedi. "Seni bir kez daha göremeyeceğimi sandım."
"Eren." Dedi bir kez daha Alper. "Neler oluyor? Hasta mısın?"
O bir şey söylemedi ama Alper hızla içeri girip kapıyı kapadı. "Neler oluyor? Neyin var? Neden böyle zayıfladın, niye solgunsun sen?"
"Boş ver beni, önemli değil, asıl sen nasılsın?"
"Eren. Kes şunu. Neyin var?" Derken hızla nefes alıp verdi Alper. Bağırmamak için kendini zor tutuyordu.
Başını çevirip derin bir nefes aldı Eren. Nereden başlayacağını bilemedi. Dudaklarını ısırırken yüzüne bakmadı ama başladı bir yerden. Olan biten her şeyi anlattı. Alper put gibi kalmıştı. Bunca zaman, bu kadar süredir bunu nasıl gizleyebildiğine hayret etti. Kendisini aramaya gelirken katlandığı şeyler, uçurumdan düşerken dahi her birinde kendi ölümüne mi koşuyordu Eren. Kimseye söylemeden. Yardım almadan...
Ne söyleyeceğini bilemez bir halde kızarmış gözleriyle öylece bakarken Alp, ona sarıldı Eren. O vakit bağırarak ağlamaya başladı Alper.
"Neden söylemedin bana?"
"Bir şeyi değiştirmeyeceğinden..." Diyerek yüzüne baktı. "Her şey normalmiş gibi davranmak istedim. Sizinle birlikte, bende normalmişim gibi hissetmek istedim. Seni aramaya gelirken bir işe yaramak istedim. "
"Bu aynı şey mi?"
"Değil. Biliyorum. Biraz yoruldum sadece. Yürümekte bazen güçlük çekiyorum. Uyuyamıyorum. Böyle hastalarda, kişilik değişikliği de meydana gelirmiş. Öyle olmadan seni gördüğüme sevindim."
"Eren sen ne diyorsun?"Derken ona bir kez daha sarıldı. "Ne diyorsun sen?"
Bir dakika öylece beklediklerinde kendini geri çekti Alper. "Timuçin. O bunu biliyor mu? O hayvan, sana tüm o şeyleri yaparken ne yaptığını biliyor muydu?"
"Hayır." Dedi Eren.
"Bilmeli." Dedi öfkeyle Alper.
"Hayır." Dedi tekrar Eren:"Bilmesi gerekmez. Hayatına devam etmeli. Bir çocuğu olacak Alp. Bebeğinin annesini sevip, çocuğuna baba olmalı. Beni bilmemesi iyi yani."
Başını çevirdi Alper ve kollarını dizlerinin üzerine attı. Bir süre öylece bekledikten sonra. Bir kez daha sordu Eren:
"Ben anlattım. Şimdi sıra sende. Anlatacak mısın ne olduğunu?"
"Saçmalama sen, sen böyle bir zamandayken benim meselemin hiç bir önemi yok."
"Bunu diyorum işte." Dedi öfkeyle başını çevirirken. "Birilerine bir şeyler anlatsaydım tam da bu olacaktı. neden anlatmadın diyorsun ya, işte tamda bu yüzden. Herkesden farklı görünmek istemediğimden. Benim derdim önemli değil, sen daha önemlisin sözleri, o acınası bakışlar... Bunlara maruz kalmak ne demek bilemezsin. Herkesin meselesi kendine göre zordur Alp. ben ne vakit öleceğimi biliyorum.. Ama siz bilmeden yaşıyorsunuz. Tek farkımız bu. Hepimiz ölümlüyüz. Bana acımaktan vazgeçtiğinde dinleyeceğim seni." Derken sırtını yaslayarak balkondan süzülen ışığa baktı.
"Ö- öyle demek istemediğimi biliyorsun Eren. Ben yalnızca, korkuyorum. Tüm bu felaketleri o iğrenç insanlarla tanışmasak yaşamayacaktık." Sessizce Eren'in kendisine bakmayan yüzünü izledi. "Ama kimse masum değil öyle değil mi? Haklısın Eren. Hepimiz ölümlüyüz hepimiz öleceğiz. Ve yine haklısın. Bunları eğer birilerine anlatmazsam sanırım çürüyeceğim." Derken gözlerini kapattı ve kaçırıldığı andan itibaren neler yaşadığını ve Kaan dan nasıl kurtulduğunu anlattı. Bittiğinde sırtı Eren'in hemen yanına yaslanmıştı. O sessizce kendisini izlerken Alp'in gözleri hala kapalıydı.
" Affet beni," Dedi. "Ama konuşabileceğim başka kimse yok."
Elini, elinin üzerine koydu Eren. "Kaan oldukça tuhaf, dengesiz ve saplantılı bir adam. Bu söylediklerin, anlattıkların bana çok yabancı değil. Onları anlayamayız Alper. Sevmeyi, böyle bir şey zannediyorlar. Zarar verdiklerini çok sonra anlıyorlar. Belkide anlamıyorlar. Hiç anlamayacaklar. Bu biz olmayabiliriz. Sevdiklerini zannettikleri kadınlara da aynı şeyleri uygulamıyorlar mı?" Derken dudaklarını ısırdı ve Alp'in kendisine bakmayan, kapalı gözlerini, üzgün yüzünü izledi.
"Peki, neden böylesin Alper? Mutlu olman gerekmez mi?"
"Bilmiyorum. Üzgün olmamam gerek. Bana yaptıklarından sonra buna sevinmem gerek. Uyuyamıyorum geceleri. Aklıma geliyor kimi zaman. Kabuslar görüyorum. Onu görüyorum. Bana dokunurken, beni çağırırken ben. Ben ne yapmam gerek bilemiyorum. Nefes alamıyorum, öyle sinirliyim, öyle öfkeliyim ki, bir tür depresyonda mıyım acaba?"
Başını salladı Eren:"Öylesin." Dedi. "Yaşadıkların kolay şeyler değil. Yaşamak zorunda kaldıkların seni duygusal anlamda yormuş olmalı. Doğru ve yanlışlarını ayırt etmekte zorlanman normal. Bir pskiyatris yardımcı olacaktır."
"Yapamam." Derken zoraki bir gülümseme geçirdi yüzüne ve Eren'in yüzüne baktı. "Onu bir kez daha görsem. Bir kez daha baksam gözlerine öldürebilirim onu. Yada daha kötüsü kitlenir kalırım. Nefes alamam. Bedenimi, ruhumu benliğimi işgal etti. Öyle kızgınım ki. Ona bakıp bana yaptıkları için yakılmasını buradan defolup gideceğimi söylemek istiyorum." Derken öfkeyle hıçkırdı ve başını tekrar çevirip Eren'e baktı. "Ben İsviçre'ye gidiyorum Eren." Dedi ve Eren'e bir kez daha sarıldı. "O manyak yüzünden ülkemden sürülüyorum. Senden sürülüyorum. Ailemden Evimden, okulumdan, arkadaşlarımdan. Bende yok oluyorum Eren bilemezsin. Bende ölüyorum."
Öyle bir vakit gelirdi işte.İki yol ayrımı, ikisi de son, ikisi de başlangıçtı. Resme neresinden baktığınız önemli değildi. Ondan ne anladığınız önemliydi. Kaderin bölündüğü ve karanlığın giderek yaklaştığı ise kesindi.