Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.6K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉66. Bana aşık mısın❓
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉17. İmza✍

18.4K 1K 66
By BookGanstas

"Şimdi, şu an, hemen burada, ikimiz de bu kâğıdı imzalarsak tamirhane senindir," dedim ona. Sevinç ya da coşku bekliyordum, ya da en azından biraz heyecan. Ama aslında sadece garipseme vardı gözlerinde ve biraz da beklenti. Beklenti?

"Devam etsene," dedi ifadesiz bir şekilde. Bu defa ben garipseyerek baktım. Sorarcasına bir garipseme. "Şartlarını saymayacak mısın? Karşılığında istediklerini? Ne bileyim senet falan imzalamayacak mıyım?" Biraz alay vardı sesinde, ama tam da dalga geçmiyordu. Gerçekten böyle bir şey bekliyormuş gibi konuşuyordu. Aslında olması da gerekiyordu galiba.

Ben neden ona tamirhaneyi veriyorum? Elimde böyle güçlü bir koz varken neden tepside sunar gibi takdim ediyorum bunu ona?

Galiba ben o küçük kız çocuğunu üzmek istemiyorum. Ve saçma bir şekilde onun için bir şey yapmak istemiştim. Oynadığımız oyundan sıkılmıştım. Belki de hep darbe aldığım için. Yine de son bir darbe vurmak yerine bir şeyler yapmak istemiştim. Hiç de âdetim değildir. Çünkü Zeyd Arkan hep kazanır.

Gerçi bu kız da tam orada sorun çıkarmıştı. Bir türlü benim kazandığımı kabullenememişti. Benimle baş edemeyeceğini anlamamıştı. Aslında sadece onu bitirebileceğimi kanıtlamak istiyordum, onu bitirmek gibi bir derdim yoktu.

"Sadece imzalaman yeterli," derken gözlerimi yüzünden ayıramıyordum. Herhangi bir ifade sergilemesini bekliyordum adeta. Ne düşündüğünü, aklından tam olarak ne geçtiğini öylesine merak ediyordum ki. Sanki ona yeterince dikkatli bakarsam kafasında dönenleri görebilecektim. Sonra masadaki diğer kâğıdı gösterdim. "Bu da Arkan Holdingle sözleşmen. Bir tane de buna atarsan, aradan çıkmış olur," diye ekledim.

Masadaki kalemi eline verdim. Bir kaleme bir bana baktı. Sonra kâğıdı yavaşça masaya koydu. Kesinlikle imzalayacak. Böyle bir fırsatı kim kaçırır ki? Tekrar kaleme baktı kuşkuyla.

Neden hala bekliyor? Neden bu kadar tereddüt ediyor?

Hareketleri düşünceli ve kontrollüydü, kendinden emin. Kalemi kâğıda götürdü ama hala yüzünde beklediğim heyecan yoktu. Sonra kalemi de kâğıdın üstüne koydu ve bana baktı. Meydan okuyordu sanki.

"Bir ara hesap numaranı gönendirirsin, kiran düzenli olarak hesabına yatar," dedi soğuk ve resmi bir şekilde. Öylece gitti. Ardına bile bakmadan. Ve ben bir kez daha şaşkınlıkla arkasından bakakaldım.

İmzalayacağından o kadar emindim ki.

*****
Alya

Kafam karmakarışık. Arabayı kenara çektim ve gözlerimi yumdum. 'Şimdi, şu an, hemen burada ikimizde bu kâğıdı imzalarsak tamirhane senindir.' Sözleri bir türlü aklımdan çıkmıyordu. 'Sadece imzalaman yeterli.'

Neden? Neden? Neden? Tamirhaneyi almasını anlayabiliyordum. 'Kork benden,' demişti. 'Bundan sonra başına belayım,' demişti. Ama 'tamirhane senindir,' demesi?

Ne vardı bunun altında? Neden bana versin ki tamirhaneyi? Bu çok iyi bir kozdu. En iyisi hatta. Tamirhaneyi kaybetmem her şeyin bitmesi demek, neden kullanmasın ki bunu. Hadi kullanmadı tamam ama elinde tutması mantıklı değil mi? Neden bana versin?

Bir de içimdeki ses susmak bilmiyordu. Aptal, böyle bir fırsat geri tepilir mi? Arkasında ne olursa olsun imzalaman gerekirdi diyordu ve haklıydı. Kesinlikle haklıydı. Tamirhaneyi benim üstüme yapmak. Tamirhanenin benim olması, kirayı ortadan kaldırmakla kalmayıp bütün sorunu çözüyordu.

Gerçekten bir anlam veremiyordum. 'Ya neden?' diye bağırmak geliyordu içimden. 'Neden?' diye haykırmak. Sanki sesli söyleyince anlayacakmışım gibi.

Zeyd Arkan kafayı yemiş olmalı.

Sonra bir de telefonu fırlatması. Normal bir insan kilitli kaldığında tek çıkış yolunu imha eder mi? Neredeyse benimle yalnız kalmaya çalıştığını düşüneceğim ki, bu da hepsinin en saçması olur. Yok deve gibi bir şey.

Düşünmekten kafayı yemek üzereydim ve bu şekilde gecenin geri kalan kısmında da asla uyumayacağım belli oldu. Gidip Yavuz'u uyandırabilirdim ama aslında onunla bile konuşmak istediğimden emin değildim. Bu konuda kendi yorumlarım bile beni deli ederken Yavuz bile olsa bir başkasınınkini dinlemek istemiyordum.

Her şey neden böyle karmaşık bir hal aldı ki? Oysa benim gayet -tırnak içinde söylüyorum- normal bir hayatım vardı. Hangi ara böyle saçma sapan şeylere karıştım? Neden imzalamadığımı bile bilmiyordum. Anlamadığım bir biçimde ters gelmişti imzalamak. Bütün sorunları çözecek adımı atmak.

Çünkü saçmaydı. Çok saçma.

Tamirhaneyi neden bana vermek istediğini anlamadan o kâğıdı imzalayamazdım. Derin bir nefes aldım. Gece vakti yol kenarında oturmuş asla içinden çıkamayacağım bir şeyi düşünüyordum. Arabayı çalıştırıp yoluma devam ettim, aksi takdirde önümüzdeki üç ay boyunca düşünmeye devam edebilirdim.

Eve varınca direk pijamaları çektim, neredeyse sabah olmasına rağmen yatağıma sokuldum ve düşünmemeye çalıştım. Tabi söylemesi kolay, uygulaması bir hayli zor olan düşünmemeye çalış konsepti pek bir işe yaramadı. İnsan beyninin neden kapatma düğmesi yok ki?

Teknoloji bu kadar ilerlemişken neden biz hala istemediğimiz düşünceleri kafamızdan silemiyoruz. Belki de uzaydaki suyu boş verip biraz da bunları araştırmak lazımdı. Uzaydaki sudan daha fazla işe yarayacağı kesin. Sakalımız yok ki lafımız dinlensin.

Uyuduğum birkaç saat içinde dinlenmek yerine daha fazla yorulmuştum. Tamirhane minik ayaklar üzerinde kaçarken ben peşinden koşturup durmuştum. Minik ayaklar dediysem, hızlı hızlı da koşuyordu ve ben yaklaştıkça uzaklaşıyordu. Tam yakaladım derken, yine kaçıveriyordu. Sabah uyandığımda aynadaki yansımam hafta sonu olduğu için şükrettirecek derecedeydi. Bu şekilde insan içine çıkılmaz çünkü. Zoru severim, imkânsız zaman alır diyen bir insanı Tokyo'ya kaçırırdım. O derece. Zaten tamirhaneyi de yakalayamamıştım. Hem de o kadar uğraşmaya.

Kitabımla birlikte tekrar yatağa sokulup iki hafta çıkmamayı planladım. Ayı da olabilirim emin değilim... Temiz bir kış uykusu hiç fena olmaz. Tabi kış çoktan bitmiş olmasaydı. Zaten işler ne zaman planladığım gibi gitti ki ayı olunca gitsin...

*****

Gözlerimi asistana dikip, "içeride mi?" diye sordum sırf emir kulu o da diye. Al sana Pazartesi sendromu. Bu adam bana rahat vermeyecekti, onu anlamıştım. Asistan şoktan çıkıp cevap veremeyince, "Haber veriyorsan ver, yoksa ben dalıyorum," demem ve haber vermesini beklemeden içeri dalmam bir oldu.

Zeyd efendi şaşırmadı bile beni görünce. Hemen alaycı mağrur bir bakışı yer edindi gözlerinde. "Tamam İrem sorun değil," dedi peşimden gelen asistanına daha o hiçbir şey söylemeden. Sonra koltuğundan kalktı ve masanın etrafından dolaşıp karşıma dikildi. "Bak bu, bu şirkete, odama üçüncü gelişin ama sen hala insan gibi girmeyi öğrenemedin." "Bizde insan olana insan gibi davranılır," diye lafı yapıştırdım.

Tabi adam bana mısın demedi. Ne umursadı, ne üzerine alındı. "İmza atmaya mı geldin." Gözleri merakla yüzümde geziyordu ve bu bir hayli sinirlerimi bozuyordu. Ben delirmek üzereydim ama o gayet rahat tavırlarla resmen benimle dalga geçiyordu. "Sen benimle oyun mu oynuyorsun? Ne bu?" Elimdeki kâğıtları masaya koydum. Bakmaya bile tenezzül etmedi beyefendi. Hala yüzüme bakıyordu sadece.

"Yeni mi anladın bunu. Ben oyunumu oynadım bitti," dedi küstahça. Dişlerimi sıktım. "Ne demek bu?" diye sorarken tane tane elimle kâğıdın üzerine vurdum sabırsız bir tavırla. Laf yarışı yapmaya gelmemiştim. Sadece bir açıklama istiyordum. Artık ne yapmaya çalıştığını hiç mi hiç anlamıyordum ve bu beni savaşmaktan daha çok yoruyordu. Neyi neden yaptığını düşünmekten kafayı yemek üzereydim.

"Sözleşmen. Sen imza atmayınca aklıma geldi. O sözleşme hiç iptal olmadı. Ya da en azından iptali kayıtlara hiç geçmedi." Kaşlarımı çatıp anlamayarak baktım bir kâğıda bir ona. Hiç iptal olmadı da ne demek? "Mektup geldi bana." "Teferruat." Al işte yine sinirlerimi tepeme çıkarmıştı. Teferruatmış. İşte bu kadar önemsizdi onun için. "Sözleşme burada ve hala geçerli." Dosyaların arasından sözleşmenin orijinalini çıkardı ve benim koyduğumun yanına koydu.

Sözleşmenin masasında olmasının anlamını düşündüm bir an. Neden elinin altında duruyordu? Neden olacak canı isteyince kolayca iptal edebilsin diye. Ben o sözleşmenin... Sinirle çıkardığı kâğıdı aldım. Önce ikiye yırttım, sonra üst üste koyup dört parçaya ayırdım. Kâğıt parçalarını tekrar masaya koyup öfkeyle baktım ona.

"Artık sözleşme falan yok!"

Hala umursamaz bir tavırla sadece bana bakıyordu. Geldiğimden beri yüzümden ayırmadığı bakışlarla. Sanki her yaptığım onu inanılmaz eğlendiriyormuş gibi ilgiyle takip ediyordu. Sonra küçümsercesine gülümsedi. "Sözleşmeyi yırtman onun geçerliliğini değiştirmez tamirci kız. Bu kadar çocukça davranma."

Küçümseyen tavrı bir an dank etti kafama. "İstemiyorum!" Masadaki su bardağını almamla ona doğru atmam bir oldu. "Ne yap..." Bardak bir çıngırtıyla düştüğü yere parçalandığında ben isimliği almıştım bile elime. "Ne seninle ne de şirketinle çalışmam ben. Çalışmam. Anladın mı!" Bana doğru yaklaşıp isimliği tutan kolumu havada yakaladı. "Hasta mısın kızım sen, habire eline geçeni fırlatıyorsun. Atma. Bırak şunu." "Bunu son gördüğümde telefonu fırlatıp parçalayan kişi mi söylüyor?"

Kapı tıklayınca bir an neye uğradığımı şaşırıp kafamı oraya doğru çevirdim. "Ne var?" dedi Zeyd. Asistan kafasını yarım açtığı kapıdan içeri soktu. "Şey ses duyunca..." Gözleri kırılan bardağın parçaları, masadaki yırtılmış kâğıtlar, elimdeki isimlik ve kolumu tutan Zeyd arasında gidip geldikçe büyüdü. Galiba o an bir dank etti bana. Kendimi kaybettiğim için kızdım kendime. Kırıp dökmeye gelmemiştim buraya. Zaten yeterince dert açmıştım başıma. "Yok bir şey. Birini gönder toplasınlar," derken Zeyd gözlerini bir saniye bile benden ayırmamıştı. Hala. "Zeyd bey toplantı..." "Geliyorum," dedi sadece.

Kapı tekrar kapandığında kafamı yavaş yavaş tedbir alıyormuşçasına ona çevirdim. Sanki kırılan bardağı onarabilecektim. Sanki kafamı çevirdiğimde belki de bunların hiç biri olmamış gibi her şeyi geriye çevirebilecektim. Ve o ana kadar fark etmediğimi fark ettim. Resmen dip dibeydik. İsimliği tutan elimin bileğini sıkıca tutuyordu ama yüzü yüzüme oldukça yakındı. Gözlerinde zerre öfke olmaması beni şaşırtırken hala ilgiyle yüzüme bakıyordu dikkatlice.

Çok yakın. Fazla yakın.

"Ne yapıyorsun. Bırak kolumu," dedim dişlerimi sıkarak. Kişisel alanıma giriyordu ve bu rahatsızlık vericiydi. Arkaya doğru eğildim ondan uzaklaşmak için. "Asıl sen ne yapıyorsun?" "Bırak dedim." "Önce sen elindekini bırak," diyerek boştaki eliyle isimliği elimden aldı. "O sözleşmeyi iptal edeceksin." "Bir önceki gelişinde iptal edemezsin diyordun ne oldu." "İptal edeceksin." "O kadar kolay değil yakışıklı. Daha 1 senesi var. İptal etmek istiyorsan şayet tazminat ödersin."

"Seninle çalışmayacağım," dedim tekrar. "Öyle bir seçeneğin yok." "Pisliksin." Arkaya doğru eğilerek kattığım mesafeyi aşıp yine yüzünü yüzüme yaklaştırdı, "Sen daha pislik görmemişsin," dedi benim bilmediğim bir şey biliyormuş gibi ukala bir tavırla. "Sana ne verdiğimi görmüyor musun? Aptal mısın sen?"

Sanki ondan bir şey istemişim gibi böbürlenmesi sinirime dokunuyordu. "Is-te-mi-yo-rum!" Sesimi yükseltmemek için direniyordum. "Mecbursun. O tazminatı ödeyebileceğini sanmıyorum." Kolumu bıraktı ve sonra arkasına bile bakmadan çıkıp gitti. "Pisliksin!" diye bağırdım arkasından ama kaybolmuştu bile. İsimliğe baktım bütün öfkemle. Zarif 'Zeyd Arkan' yazısına. Şeytan al parçala diyordu kulağıma ama sözleşmeyi parçaladım da ne oldu sanki.

Elimde getirdiğim kâğıtları aldım masadan. Kısa bir an kapıya bakıp sonra gözlerimi satırlarda gezdirdim. Tazminat. Aradığım kısmı okuyunca sözleşmeyi sinirle elimde buruşturdum.

Haklıydı. Ben o tazminatı ödeyemezdim...

*****

Sonraki birkaç günde olayları anlamamda yardımcı olacak bir ilham gelmedi ve ben de düşünmeyi boş verip başka şeylere odaklandım. Ama sanki adamın kurulu saati vardı, ben dikkatimi dağıtınca kendini hatırlatıyordu anında. 'Sadece küçük bir imza. Fikrin hala değişmedi mi?' diye mesaj atmıştı sabah. Bende telefonu duvara fırlatacağım o olacak da bizim öyle bir lüksümüz var mı acaba?

O kadar emindi ki imzalayacağımdan o gece. Belki de onun o kadar emin olması beni imzalamamaya ikna etmişti. Neden? Onu daha tam bilemiyorum. Lastiklerini çıkardığım arabanın yanına oturdum ve sipariş üzere gelen yeni fren disklerini ve balatasını kutudan çıkardım. Gelen parçaları incelemek de fayda var, bazen elimize hatalı ürünler gelebiliyor. Yeni parçaları onayladıktan sonra kutunun üzerine koydum. Önce eskileri yerinden çıkarmalıydım.

"Alya?" Ali'nin tereddütlü sesiyle ona baktım. "Hi?" Sonra kapıdaki yeni gelene kaydı gözlerim. Gözlerimi yumdum. Açtığımda orada olmamasını diledim ama ne fayda. Niye gelmişti ki yine? Neyin peşinde bir anlasam. Bir öyle, bir böyle.

İç çekip elimdeki aletleri yanıma bıraktım. 'İsyaaan!' diye bağırsam nasıl olur? Ciddi bir tavırla ona doğru yaklaştım ve başımla Ali'ye 'işine bak' dercesine bir hareket yaptım. "Niye geldin?" diye sordum direk konuya girerek. "Burası benim unuttun mu?" dedi her zamanki ukala tavrıyla. "Kapa çeneni." Telaşla arkama baktım. Kimsenin iş yaptığı yok, dikkatler hep buradaydı ama duyma mesafesinde değillerdi Allahtan. Daha kimseye söylememiştim. Zaten iç sesim yeterince baskı uyguluyor ne zaman söyleyeceksin diye, bu şekilde duyulmasına hiç gerek yok.

"Dışarı çık," dedim başımla sözlerimi vurgulayarak, yoksa burada bir pot kıracaktı. "Hiç niyetim yok, tapulu malıma geldim." "Ya sussana," dedim fısıltıyla ama aynı zamanda aceleyle ve ısrarla karışık. Benim kıvranmama dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Başını hafifçe yana yatırdı. "İnsan çalışanlarına neyle karşı karşıya olduklarını hiç mi anlatmaz, ne biçim patronsun sen?" dedi sinsi sinsi sırıtarak.

Hayır ben bilsem senin rahat durmayacağını herhalde söylerdim değil mi. "Beni sorgulamak sana düşmez. Ne istiyorsun?" İşte, bir söylese ne istediğini, gerçi bence kendi de bilmiyor ne istediğini. "Hiçbir şey. Yakından bakmaya geldim mekâna, işime yarar mı diye. Bakarsın satarım." Sözleriyle içime bir sıkıntı düşmedi değil. Yapar mı yapar, belki de her şeye rağmen atmalıydım o imzayı.

"Alırken aklın neredeydi?" dedim bıkkın bir şekilde. Tam tehditler ortadan kalktı diye düşündüğümde yeni bir tehdit çıkarıyordu ortaya ve ben artık çok yorulmuştum hepsinden. "Alırken aklım sendeydi yakışıklı, kazanmam gereken bir zafer vardı, onu hallettiğime göre." Sinirle öne doğru yaklaştım. "Ya sen ne..." Sesim bir hayli yüksek çıkmıştı.

"Ne oluyor?" Ofisin kapısında Yavuz belirdi. E ben onu tamamen unuttum ya. Bilgisayarın yazılımlarını kontrol ediyordu. "Yok bir şey, işine bak," dedim. Nasıl da dinler çünkü. Kapının kenarına yaslandı ve gözlerini bize dikti. O an artık bu sahnelerden ne kadar yorulduğumu fark ettim. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışırken her defasında kaybettiğim kontrolden. Bir şeyleri itinayla saklarken onların sinsi sinsi ortaya çıkmasından. Kim ne tepki verecek ölçmeye çalışmaktan...

"Yok bir şey mi? Nasıl yok bir şey?" Al işte. Lord Arkan ortalığı karıştırmanın peşinde. "Sus," dedim sesimdeki uyarıyı dikkate almasını umarak. Sadece sus. Sinsi sinsi bana bakarken gözlerindeki parıltı hiç de hayra alamet değildi. Sesimdeki uyarıyı dikkate almayı bırak tam da aksini yapmayı düşünüyordu. Bunu görebiliyordum. Arkamdaki hareketlenmeye bakılırsa diğerleri de yaklaşmaya başlamıştı. Tabi battı balık yan gider.

"Buradaki kimsenin birlikte geçirdiğimiz geceden haberi yok mu?"

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 417 9
''-Kızlar ismini soruyor canım dalmışsın?'' dedi ''-Haa şeyy ben özür dilerim, Ben Dürre'' Kızlar etrafımızda halka şeklinde oturmuş, etrafımızı ade...
Buz By gece__

Teen Fiction

323K 11.2K 43
Amerika'da araba hırsızlığı yapan bir kız. Türkiye'ye döner ve düşmanıyla karşılaşırsa; Neler mi olur? " Buz " gibi bir kızın hikâyesi.
207K 16.4K 39
"Neden bana soğuk davranıyorsun? Bilmiyorum, aklında ne var ama kırıcı oluyor. Benimle yan yana olmaktan hoşlanmıyor gibisin. Ben sadece güzelce şiir...
5.4K 745 14
"Peki ya sonrası? Hikâye böyle bitmiş olamaz. Kim böyle bir masalı dinlemek ister ki?" Elinde paspasla odadan çıkacakken kapıda birini görmüş gibi du...