ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22

6.9K 512 99
By tubux2

HAYAL

Erken ölüm yoktu. Kadere iman vardı. Ben her zaman Allah'a inanmayı tercih etmiştim. Çünkü her şeyin en hayırlısını, en doğru zamanda verebilecek tek kişi O'ydu. İntikamın bile...

Kin gütmüyordum. Çok uzun yıllar önce Allaha havale etmiştim, her yeri param parça olmuş kadını. Belki de makineler arasında, kablolarla yaşama tutunmaya çalışması, yaşattıklarının bedeliydi. Kim bilir, benim haricimde kimlerin ahtı çıkıyordu da, canı çıkmıyordu bir türlü.

Gözlerimi garip sayılar ve şekillerle dolu makinelerde dolaştırdım. Seslerini duymasam da gergin bir ortam olduğuna emindim. Burnuma dolan anason kokusunun yakıcı etkisinin, onun damarlarında dolaştığını hayal ettim. Hareketsiz yatan kadının her hücresini incelermiş gibi gözlerimi gezdirdim. Solgun tenine renk vermek istercesine eklenmiş morluklar, kurumuş kanlar, çizikler, yarıklar... Mahvolmuş, yıkık bir kadının süratine sahipti her bir köşesi. Üzülüyordum ona. Hiç tanımadığın biri, ölüm döşeğindeyken ne kadar üzülüyorsan, benimki de o hesaptı. Ama kızgınlığım, kolay kolay kimsenin hissedemeyeceği kadar yoğundu.

Unutmuştum, kabullenmiştim. Hissetmiyordum kimsesizliğin acısını. Madem gidecekti, neden gelmişti? Beni istemiyordu madem, neden karşıma çıkmıştı? Kabullenmeyecekse, çocuğu olduğumu öğrenmek ona ne sağlayacaktı? Bıraksaydı... Bıraksaydı da hayallerimdeki kadın, masum nedenlerle nefes almaya devam etseydi. İstenmeyen çocuk olmanın ikinci darbesinin verdiği acıya, tekrar mahkûm etmeseydi.

En acılı ölüm yaşamaktı ya...

Yaşamdaki hangi an daha acıdır bilmiyordum. Yaşanılan bir hevesi unutmak mı, uğruna her şeyi feda ettikten sonra vazgeçmek mi yoksa tam elde edecekken istenmemek mi?

Dakikalardır girdiğim kapının önündeydim ve bir milim kıpırdamamıştım. Bu anı o kadar çok hayal etmiştim ki. Doğum günlerimde, özel anlarımda, bir anne ile çocuğunu gördüğümde, ya da biri annesinden bahsettiğinde... Ben hep o anı kafamda canlandırıp dururdum. Kaç yaşında olduğumu, nerede olacağını, ne hissedeceğimi... Ama hiçbiri böyle bir kavuşmayı hak edecek kadar suçlu değildi. Terk edilmişliğime rağmen hep düşlerimde akladığımı fark ettim annemi. Kendimi kandırmışım...

Görmeyeceğini bile bile "Sana teşekkür etmek için buraya gelmiştim," dedim el hareketlerimle. "Belki annelik yapmadın ama çok güzel bir aileye sahip olmama vesile oldun." İçimi dökmenin biraz olsun iyi geleceğini umarak "Sırf bunun hatırına-" deyip derin bir nefes almak için duraksadım. "Umarım yaşarsın. Yaşarsın ve istenmemenin ne demek olduğunu en sevdiklerinden tadarsın. Senin için tek duam bu."

* * *

EREN

"Hayal neredeyse 45 dakikadır içeride. Gidip iyi mi bakacağım."

Oturduğum yerden tam kalkacağım anda, Doğu kolumdan tuttu ve beni yerime sabitledi. "Daha önce yoğun bakıma girdin mi?" Bakışlarımdan gerekli cevabı almış olacak ki "Tahmin etmeliydim," dedi. "Öyle elini kolunu sallayarak içeri giremezsin. Önce seni steril bir ortama alıyorlar, kıyafetlerini değiştiriyorsun. Ardından hastanın durumunu kontrol ediyorlar, uygunsa içeri giriyorsun. Yani anlayacağın girdin çıktın derken zaten yarım saate yakın zaman geçiyor." Sen bunları nereden biliyorsun diye düşündüğüm sırada aramızda aile konusunda en şanslı olanın o olduğunu hatırladım. Hoş buna şans denirse...

"Eflal?"

Önümüzden bir hışımla geçen Eflal, "Biraz hava alacağım," diyerek yürümeye devam etti. Zaten hava almaktan gelmiyor muydu bu kız? Mert peşinden ayaklanırken daha seri adımlarla ona yetişti. Gözden kaybolmalarının ardından benzer bir hızla görüş alanıma giren çocuk, kıpkırmızı bir yüzle, bize doğru koşuyordu.

"Hayal."

Nefes nefese kalmış halde önümüzde durdu. Dizlerinden destek alarak soluklanırken "Hayal nerede?" diye sordu. Gözleri ise fır döndü gibi etrafta onu arıyordu. Ne yaşarsak yaşayalım, bu çocuğa bir türlü ısınamıyordum ve bunu yansıtan bir ses tonuyla "İçeride," diye cevap verdim. Doğu dirseğini koluma geçirdikten sonra 'Kıskançlığın sırası değil' bakışı atmayı ihmal etmedi. Yaptığım şey kıskançlık değildi. Koruma içgüdüsüydü. Tamam, biraz da paylaşamamak vardı ama kim kardeşini gözü kapalı paylaşmaktan hoşlanırdı ki?

Altın vuruş alırcasına derin bir soluk alan Arel, yanımdaki, Mert'ten kalan boşluğa oturdu. İstemediğin ot yanında biter diye buna deniyordu işte. Neredeyse burnumun dibine girerek "Nasıl peki?" diye sordu ve cevap vermemi beklemeden tekrar önüne döndü. "Yıkılmıştır kesin. Ah sessiz prensesim. Ne bitmez çilen varmış."

Allah'tan sabır istercesine "Hasbinallah Ya Rabbim Ya Resulallah!" diyerek ayağa kalktım ve bir anda vakumlanan ortamdan kaçmak için terasa doğru yürümeye başladım. Dışarı adım atmamla, soğuk, ana kucağıymış gibi beni sarmaladı. Elimde tuttuğum montu üzerime giyerken manzaraya doğru ilerledim. O sırada bana doğru gelen iki kişi dikkatimi çekti. Daha doğrusu perişan halleri...

"Eren... Bir sorun mu var?"

Benden önce davranan Efsa'ya "Ortam çok kasvetli. Biraz hava almak istedim sadece," diye cevap verdikten sonra babasını başımla selamladım. Selamımı anında alan Ertan Bey "Ben içerideyim. Sizde fazla durmayın. Soğuk iyice bastırdı," diye uyardı. O yanımızdan ayrılırken bende aynı soruyu Efsa'ya yönelttim. "Bir sorun mu var?" Acı dolu bir iç çekişle "Çaresinin yanında kolay denebilecek bir sonumuz var. Evet ama şimdilik bende kalsın olur mu?" diye sordu. Bu sözlerden sonra nasıl konuyu deşmememi bekliyordu ki?

"Eflal'i de ilgilendiriyor mu?"

Başını onaylarcasına salladı. Demek ki öfkesinin nedeni buydu? "Aileyle ilgili bir şey mi?" diye sorduğumda ifadesinde bir gülümseme görür gibi oldum ama tam emin olamadım. "Konuyu kapatabilir miyiz?"

"Bu kadar gizemin arasında mı?"

İşte şimdi tam anlamıyla bir gülümseme yakalamıştım. "Söz veriyorum. Zamanı geldiğinde ilk benden duyacaksın." Yüzümde eğleniyormuşçasına bir sırıtış belirdi. Daha fazla üzerine gitmemek ve konuyu değiştirmek adına "Dans sözüne benzemesin," diye fısıldadım. Ardından da attığı mesaja latife yaparak "Söyleyeceklerimin sözünü unutmadım," diye ekledim. Efsa'nın içinden çocuksu bir coşku koptu. "Çok kötüsün," deyip koluma hafifçe vurdu. "Ve gerçekten dans sözümü unutmadım. Sadece yaşananlar daha ağır bastı." Yavaşça gülümsemesi yüzünden silindi. Anlıyorum demekle yetindim. "Aslında şu sıralar ihtiyacım olan tek şey o. Ama sorumluluklarım elimi kolumu bağlıyor."

"Dans mı?"

"Rahatlamak... Dans da denebilir."

"Dans et o zaman."

Dünyanın en saçma teklifini sunmuşum gibi bana baktı. Ciddi olduğumu anladığındaysa elleriyle çevresini işaret ederek "Eren, nerede olduğumuzun farkında mısın?" diye sordu. "İnan bana bu ortamda gürültü patırtı en son istenen şeydir."

Ona doğru birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi yok ettim. Bana şaşkın ama bir o kadar da merak dolu bir ifadeyle bakıyordu. "Dans ederken yapabileceğin en büyük hata düşünmektir," derken arkasına dolandım ve göğsümü sırtında hissedebileceği kadar yakınlaşarak sağ kulağına doğru fısıldadım.

"Hissetmelisin."

* *
EFSA

Bana dokunmuyordu ama o kadar yakınımdaydı ki, nefes alış verişini bile tenimde hissedebiliyordum. "Şimdi gözlerini kapat." Kulağımdaki fısıltısı, saklambaç oynayan acemi çocuk heyecanı misali dört yanımı sardı. Karşı koymadan istediğini yaptım. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sanki göğsümün altından çıkıp, onun göğsünün altına saklanmak istiyordu. Hem beni bulsun istemiyor, hem de beni hissetsin istiyordum.

"En sevdiğin parça çalıyor duyuyor musun?"

Kıyafetlerine rağmen göğsünden yaydığı sıcaklık, sırtımı yakıyor, ruhumu kavuruyordu. Üzerimde neden böyle bir etki bıraktığıyla ilgili en ufak bir fikrim yoktu. Bana yardım etmek istercesine en sevdiğim parçayı hafifçe mırıldandı. Bunu ona ne zaman söylediğimi, ya da söyleyip söylemediğimi bile anımsayamadığım kadar uyuşmuştum. Fakat o mırıldandıkça, tüm melodi zihnimde hayat buldu. Aramızda garip bir ruh yakınlığı oluştu. İkimizde ait olduğumuz evreni arıyor gibiydik. Bizi birbirimize yakınlaştıran da buydu.

"Sadece hisset Efsa."

Eren'in arkamdan uzaklaştığını hissettim. Ufak bir panik bedenimi sardı. Tam gözümü açacakken "Açma," demesiyle sağımda olduğunu fark ettim. Başımı hafifçe ona doğru çevirdim. "Düşünme." Şimdi de önümdeydi ve başım onu takip ediyordu. "Sadece hisset," derken nefesinin yüzümü yalayıp geçecek kadar yakınımda olduğunu anladım. Kokusu... Sanki bir şiiri tenine sürmüştü. Kalbim bir anlığına durdu ve "Dans et," demesiyle cesaret bulmuşçasına daha hızlı çarpmaya başladı. Belki de bunun nedeni montun üzerinden bile hissettiğim, belimdeki eliydi. Dans için fazla giyiniktik. Yine de beni yönlendirmesine karşı koyamadım. Nerede, neden bulunduğumu unutmuştum. O an hatırladığım tek şey zihnimde çalan melodiydi.

O an sadece kendimdim.

O an özgürdüm.

Müzik yavaşça son bulurken, Eren'in kolları arasındaki hareketlerim gibi narin bir bitişi de beraberinde getirdi. Nefes nefese kalmıştım. Yüzüme çarpan kısık nefesler, sanki bu eksikliği kapatmaya çalışıyordu. Gözümü açmadan önce yutkundum. Boğazım kupkuruydu. Gözlerimi aralarken, kirpiklerimin arasından sızan ilk görüntü, burnumun ucundaki orman yeşili gözlerdi ve ilk kez hislerini bu denli ele veriyordu. Mutluydu, heyecanlıydı ve bir o kadar da gururlu. Göz bebeklerinde sanki gamzeler belirmişti ama başlı başına gardımı düşüren tek gamze, kirli sakallarının arasından belirmişti.

"Sözünü tuttuğun için teşekkür ederim."

Özel bir şakanın tadını çıkarır gibiydi. Ne kadar gıcık olursa olsun, o bana böyle bakarken, tebessüm etmemek imkânsızdı. İlgilerine hazırlıksız yakalandığım tek tük zayıf alkışlar, nerede ve hangi pozisyonda olduğumuzu hatırlamamı sağladı. Eren'in de yardımıyla duruşumu düzelttim. Terastaki birkaç kişi sanki bunu bekliyormuş gibi daha güçlü bir şekilde alkışlamaya başladı. Buna Eren'de dâhildi. İçimde yükselen mutluluğu ne kadar bastırabileceğimi bilmiyordum. Gülümsememe engel olamıyordum. Gözlerin üzerimde olmasının etkisiyle tenim yansa da, dansımın imzası olan selamlamamı parmak ucunda gerçekleştirdim. Başımı kaldırdığımdaysa selamımı alan ilk kişi, şaşkın bir kayıtsızlıkla beni izliyordu. Bacaklarımın bağı çözülmüş gibi sert bir şekilde ayaklarımı yere bastım.

"Atakan."

Yakalanmışlığın verdiği hissiyatla ağzından çıkan tek ses, şaşkınlık nidasını andıran adıydı. Onun orada olmasını öylesine beklemiyordum ki... Gözleri bir bana bir Eren'e kayarken her zamanki gibi tepkisizdi ama bana yoğun bir şekilde hissettirdiği duygu, gerçekliğini sorgulayacağım kadar karmaşıktı. Kendimi bildim bileli arzuladığım hisse, şu an kavuşmuş olabilir miydim?

"Efsa."

Bana doğru yürüyordu ama o mavi gözleri Eren'in üzerindeydi. Yaydığı hissiyat ise hoş değildi. Onun gibi biri kavga etmezdi ama yanımdaki adam konusunda emin değildim. Böyle bir ortamda yaşanması gereken en son şeyi engelleyebilmek için "Nasılsın?" diye sordum ve titreyen bacaklarımın verdiği çabuklukla aramızdaki mesafeyi kapattım. "Ben gayet iyiyim." Gözlerini Eren'den üzerime çeviren "Gördüğüm kadarıyla sende iyisin," dedi. İmasına odaklanmamaya çalışarak "Ne zaman geldin?" diye sordum. O sırada Eren, yüzüme bile bakmadan yanımdan geçip gitti. Gidiyorum bile dememişti. "Haberi alır almaz geldik." Ortamı yanlış anlayan Eren'in arkasından bakakaldım. Hiçbir zorunluluğum olmamasına rağmen açıklama yapma ihtiyacı hissediyordum. "Seni merak etmiştim." Kulaklarım beni yanıltmadıysa, senelerdir iştahla beklediğim cümle, nihayet aşık olduğum adamın dudaklarından çıkmıştı. Hayali bile heyecandan aklımı kaçırmama yeterken, şu andaki boşluk hissini anlayamıyordum. Şokta mıydım? Yoksa duyduklarıma inanmıyor muydum?

"Öyle mi?"

Gözlerim Atakan'ı buldu. Sanki daha önce bakmadığı şekilde bana bakıyordu. Söylediklerinin gerçekliğini vurguluyordu. Zorunluluk barındırmayan kendi hisleri ile buradaydı. Belki arkadaş olarak, belki daha başka bir sıfatla... "Yapabileceğim bir şey var mı?" Bu beklenmedik yanıtıyla, kaskatı kesilen bedenim iktidarsızlık haline teslim edildi. Üzerime çöken suçluluk duygusu altında eziliyordum. Omuzlarım çöktü. Bakışlarım Eren'in gözden kaybolduğu yere kaydı. En son yaşadıklarımız hızla beynime nüksetti. Benim için yapılabilecek tek şeyi gerçekleştiren adamı, az önce hiçbir açıklama yapmadan göndermiştim.

"Yanında kalmamı ister misin?"

Bakışlarım tekrar Atakan'a çevrildi. Gördüğüm ise bir çift orman yeşiliydi. Derinleşen bir çukur, uçurumdan atlarcasına büyük bir cesaretle yanağıma konmuş eli... Her şeyi mahvetmiştim. Yüzüme yerleşen buruk tebessümün ardından başımı hayır anlamında salladım.

"Teşekkür ederim ama ben babamın yanında olsam daha iyi."

Continue Reading

You'll Also Like

76.3K 3.9K 61
"Ona her baktığımda, sanki daha önce alevlerin arasındaymışım da bir bakışı içimdeki ateşe yağmur yağdırmış gibiydi." *** "Ödül müsün, ceza mı? Seni...
415K 22.2K 69
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
2.5K 191 14
Yıl 2039; İstanbul Yunan işgalindeydi. Ofelya Zaharyas, dokunmanın, sarılmanın bile yasak olduğu sıkı kurallarla yetiştirilmiş bir genç kızdı. Koza...
26.8K 2.9K 9
İşin aslı hayatım tam bir fiyasko olma yolunda ilerliyordu.